ilk önce şunu hatırlatmak isterim.Kur'an-ı Kerim de Ali imran
suresinin 19. ayeti kerimesi bize şöyle buyurur."Allah katında din
islamdır".anlaşılıyorki başka din yoktur.
Ayrıca hz. İsa aleyhisseyam kendisinden sonra bir kişinin geleceğini ve adının Ahmet olacağını bildirmiştir.
3. olarak Hz. İsa da Hz. Musa da Hz. İbrahim de Müslümandı.Bu Kur'an-ı kerim dede geçmektedir.
Ve size bü islamiyete davet buroşürünü göndermek istiyorum.Gerçek
bir müslüman olursanız Allah'ın izni ile ve geç deyip bize acırsa
cennetine alır.Yok eğer Hıristiyanlık diye olmayan bir dinde kalırsanız
cehennemin dibini ebedi olarak boylarsınız.şunu hatırlatmak
isterim.Mahşerde Allah(c.c.) Adem Aleyhisselam'a buyuracak ki:
Cennetlikleri ve cehennemlikleri ayır.Adem (A.s.) diyecek ki: Nasıl
ayırayım? yine Allah(C.c.): 999 ü cehnneme 1 i cennete... Anlaşılıyorki
CENNET KOLAY DEĞİL CEHENNEM LÜZUMSUZ DEĞİL. BU BROŞURU OKUYUN !!!!!
HIRİSTİYANLARI HİDAYET VE GERÇEK KURTULUŞA DAVET
(Bu broşür; İslâm’da Allah inancını, Hazret-i İsa’nın durumunu kısaca
özetlemek ve hıristiyanları hidayet ve gerçek kurtuluşa davet etmek
amacıyla hazırlanmıştır.)
AZİZ VE CELİL OLAN ALLAH-U TEÂLÂ
KUR’AN-I KERİM’İNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
“DE Kİ: O ALLAH BİR TEKTİR.” (İHLÂS: 1)
HIRİSTİYANLAR İSE: “BABA, OĞUL, KUTSAL RUH”
DİYEREK ÜÇ İLÂH KABUL EDİYORLAR.
BU NE BÜYÜK BİR SAPMIŞLIKTIR.
ALLAH-U TEÂLÂ İHLÂS SÛRE-İ ŞERİF’İNDE
KESİN OLARAK BEYAN BUYURMAKTADIR:
“DOĞURMAMIŞ, DOĞURULMAMIŞTIR.” (İHLÂS: 3)
HIRİSTİYANLAR İSE: “İSA MESİH ALLAH’IN OĞLU” DİYORLAR.
BUNDAN BÜYÜK CEHALET Mİ OLUR?
HALBUKİ İSA ALEYHİSSELÂM KUR’AN-I KERİM’DE HABER VERİLDİĞİNE GÖRE ŞÖYLE SÖYLEMİŞTİR:
“BEN ALLAH’IN KULUYUM. O BANA KİTAP VERDİ
VE BENİ PEYGAMBER YAPTI.” (MERYEM: 30)
HIRİSTİYANLAR İSE İSA ALEYHİSSELÂM’I İLÂHLAŞTIRDILAR.
BU NE BÜYÜK DALÂLETTİR.
ALLAH-U TEÂLÂ KEHF SÛRE-İ ŞERİF’İNİN 4-5.
ÂYET-İ KERİME’LERİNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
“VE ‘ALLAH ÇOCUK EDİNDİ.’ DİYENLERİ UYARMAK İÇİN.
BU HUSUSTA NE ONLARIN NE DE ATALARININ BİR BİLGİSİ VARDIR.
AĞIZLARINDAN NE BÜYÜK SÖZ ÇIKIYOR! ONLAR YALNIZ VE
YALNIZ YALAN SÖYLERLER.”
HIRİSTİYANLAR, HAZRET-İ ALLAH’A EVLÂT İSNAT EDİYORLAR.
BU NE BÜYÜK AYMAZLIKTIR.
ALLAH-U TEÂLÂ ÂYET-İ KERİME’SİNDE BUYURUR Kİ:
“MUHAMMED İÇİNİZDEN HERHANGİ BİR ADAMIN BABASI DEĞİL, FAKAT
O ALLAH’IN RESUL’Ü VE PEYGAMBERLERİN SONUNCUSUDUR.” (AHZÂB: 40)
HIRİSTİYANLAR İSE İNCİL’DE HABER VERİLMESİNE RAĞMEN:
“BİZ İSA’DAN ÖTESİNİ TANIMIYORUZ.” DİYORLAR.
BUNLAR KENDİ KİTAPLARINA DAHİ İNANMIYORLAR.
BU NASIL BİR DİN ANLAYIŞIDIR?
Peygamberlere ve İsa Aleyhisselâm’a iman etmek İslâm dininin iman
esaslarındandır. Biz Allah-u Teâlâ’nın gönderdiği bütün peygamberlere ve
kitaplara inanırız.
“Hepsi Allah’a, meleklerine, Kitaplar’ına ve peygamberlerine iman
ettiler. “O’nun peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız...”
derler.” (Kur’an, Bakara: 285)
Allah-u Teâlâ bize böyle beyan buyuruyor. Biz İsa Aleyhisselâm’a ve ona
indirilen bozulmamış İncil’e ve Allah’ın gönderdiği diğer bütün
peygamberlere iman ederiz. İslam inancına göre İsa Aleyhisselâm Hazret-i
Allah’ın büyük peygamberlerinden birisidir. Bakire Meryem’den babasız
olarak dünyaya gelmiştir. Adem Aleyhisselâm nasıl ki babasız olarak
yaratılmışsa İsa Aleyhisselâm’ın yaratılması da bu şekildedir. Nitekim
bugünkü tıp ilminin ulaştığı seviye bu durumun kavranmasını daha kolay
kılmaktadır. Hazret-i Allah beşeri sıfatlardan ve çocuk sahibi olmaktan
münezzehtir.
Bu hakikatleri anlamak ve kabul etmek istemeyen yahudiler, İsa
Aleyhisselâm hakkında, babasız dünyaya geldiğini bahane ederek “zina
çocuğudur” dediler, iftira ettiler, hıristiyanların bir kısmı “ilâh”
dediler, bir kısmı “ilâhın oğlu”, bir başka fırka da “üçten biridir”
dediler. Oysa hakikat Kur’an-ı kerim’de bildirildiği gibidir:
“Hiç şüphe yok ki, İsa’nın babasız dünyaya gelişi de Allah nezdinde
Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona “Ol!”
dedi, o da oluverdi.” (Âl-i imrân: 59)
Allah-u Teâlâ’nın Meryem Vâlidemiz hakkındaki beyân-ı ilâhisi de şudur:
“Irzını korumuş olan İmrân kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona
ruhumuzdan üflemiştik. Rabb’inin sözlerini ve Kitaplar’ını tasdik
etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi.” (Tahrim: 12)
Hıristiyanlar “Allah üçtür: Baba, oğul, ruhul kuds; Üç esas, üç şahıs
olarak tek esastır.” diyerek “Üç ilâh” anlayışına sapmışlardır. Bunun
hangisi Allah’tır? Bu bâtıl bir zihniyet değil mi? Bu doğru mudur?
“Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Şüphesiz ki Allah ancak
bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve
yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisâ: 171)
İslâm dininin hak din olduğunu, Hazret-i Kur’an’ın Allah-u Teâlâ’nın
indirdiği son kitabı olduğunu, Muhammed Aleyhisselâm’ın da Allah-u Teâlâ
tarafından gönderilmiş hak ve son bir peygamber olduğunu biliyorsunuz,
ancak inkâr etmekte inat ediyorsunuz.
“Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı
gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân: 71) Allah-u Teâlâ size sesleniyor.
Ey okuyucu! Bile bile hakkı, hakikati gizleme. Hidayete gözlerini kapama. İnkârda inat etme.
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde, Nisâ sûre-i şerif’inde yine size sesleniyor:
“Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür demeyin!” (Nisâ: 171)
Allah’ın bir olduğuna, her türlü beşeri sıfattan münezzeh olduğuna iman
edin. Allah-u Teâlâ’ya çocuk isnad etmek çok büyük bir zulümdür, büyük
bir inkârdır:
“‘Rahman çocuk edindi’ dediler. Andolsun ki siz, pek çirkin bir şey
ortaya attınız. Onlar o Rahman olan Allah’a çocuk iddia ettiler diye, bu
sözden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar
dağılıp çökecekti. Halbuki Rahman olan Allah’a çocuk isnat etmek aslâ
yakışmaz.” (Meryem: 88-92)
Yaratma ile üretme arasındaki farkı anlayamıyor musunuz? Doğurma ve
doğmanın, her şeyden önce bir yaratmaya bağlı olduğunu düşünemiyor
musunuz? Gözleriniz bu kadar kör mü?
Halbuki Kur’an-ı kerim’de beyan buyurulduğuna göre İsa Aleyhisselâm şöyle söylemişti:
“Allah benim de Rabb’imdir, sizin de Rabb’inizdir. Artık ona kulluk edin, bu doğru yoldur.” (Zuhruf: 64)
İsa Aleyhisselâm böyle buyuruyor, hıristiyanlar ise onu Allah yerine
koyuyorlar, ilâh kabul ediyorlar. Bu iftiranız karşısında İsa
Aleyhisselâm size sahip çıkar mı? Allah-u Teâlâ’nın huzuruna hangi yüzle
çıkacaksınız? Mahlûktan Allah olur mu? Ne kadar sapmış olduğunuzu
görmüyor musunuz?
“Halbuki Mesih onlara demişti ki:
Ey İsrâiloğulları, benim de Rabb’im sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.
Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar.
Varacağı yer ateştir, zâlimlerin yardımcıları yoktur.” (Mâide: 72)
İsa Aleyhisselâm size hitap ediyor, Allah’a ortak koşmaya devam
ederseniz, cehennemde ebedi kalacağınızı söylüyor. Hala uyanmayacak
mısınız?
Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm’ın bir diğer beyanını Kur’an-ı kerim’de bize şöyle haber veriyor:
“Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitap verdi ve beni peygamber yaptı.” (Meryem: 30)
Hıristiyanlar ise hâşâ İsa Aleyhisselâm’ı Allah olarak kabul ediyorlar.
İsa Aleyhisselâm; “Ben Allah’ın oğlu değilim, kuluyum. Ben Allah
değilim, O’nun peygamberiyim, elçisiyim.” diyor. Hıristiyanlar bir
mahlûku Allah yaparak kayıyor, bu mübarek peygambere iftira atıyor,
yoldan çıkıyorlar. Hâşâ insandan Allah olur mu? Bu ne kadar büyük bir
inkârdır.
İsa Aleyhisselâm’a uluhiyet isnad edenler hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:
“‘Allah, Meryemoğlu Mesih’tir.’ diyenler gerçekten kâfir olmuşlardır.” (Mâide: 72)
“Andolsun ki: ‘Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.’ diyenler kâfir olmuşlardır.” (Mâide: 73)
“Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.” demek, hem “Üç” kelimesi, hem de
“Üçüncü” kelimesi itibariyle olmak üzere iki yönden katıksız şirktir.
Bir ilâhtan başka ilâh olmadığı halde üç ilâh farzetmek, bir olan
Allah’ın hakkını inkârdır, zulümdür. “Allah üç” demek gibi bir
çelişkidir.
“Oysa bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer bu dediklerinden
vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere çok acıklı bir azap
dokunacaktır.” (Mâide: 73)
Bu gibi sözlerden ve teslis inancından vazgeçmeyenlere Allah-u Teâlâ
açıkça küfür damgası vurmuştur. Onlar en şiddetli bir azapla azaba
uğrayacaklardır.
“Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir.” (Mâide: 75)
İlâh değildir. Ancak Allah-u Teâlâ’nın delil ve fermanı ile gönderdiği
bir elçi, bir tebliğci, bir peygamberdir. Allah-u Teâlâ hususi olarak
bazı peygamberlere mucizeler verdiği gibi, ona da doğruluğunu göstermek
için apaçık bazı mucizeler vermiştir. Eğer Allah-u Teâlâ İsa
Aleyhisselâm vasıtası ile ölüleri diriltti ise, şüphesiz ki Musa
Aleyhisselâm vasıtasıyla âsâya can verdi ve âsâ sürünen bir yılan oldu.
Bu ötekinden daha hayret vericidir. Eğer İsa Aleyhisselâm babasız
yaratıldıysa, şüphesiz Âdem Aleyhisselâm hem anasız hem babasız
yaratılmıştır. Bu daha şaşırtıcıdır. Bunların hepsi Allah katındandır.
Musa Aleyhisselâm ve İsa Aleyhisselâm ancak Allah-u Teâlâ’nın yaratıcı
kudretinin tecelli yerleri ve vasıtalarıdır.
İsa Aleyhisselâm ilk olarak gelmiş bir peygamber de değildir:
“Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de sıddîka (çok
doğru) bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi.” (Mâide: 75)
Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm ve Meryem Validemiz hakkında “yemek
yerlerdi” buyuruyor. Yani İsa Peygamber yerdi, içerdi, gezerdi, bir
insandı çünkü. Böyle bir kimse Allah olur mu? Allah öyle bir Allah ki ne
evveli var, ne de sonu var.
Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm hakkında gerçek dışı beyan ve inançlarda
ısrar eden ehl-i kitabın bu müfrit telâkkilerini reddeder.
Hıristiyanların Allah’ı bırakıp İsa Aleyhisselâm’a tapacak kadar onun
hakkında aşırı tazimde bulunmak suretiyle düştükleri sapmışlıklarını
anlatarak şöyle buyurur:
“Ey Ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin.” (Nisâ: 171)
Onu ancak yüksek sıfatlarıyla, güzel isimleri ile nitelendirin. O’na bir
eş ve bir çocuk veya buna benzer zatına yakışmayan şeyleri nisbet
etmeyin.
“Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın peygamberidir.” (Nisâ: 171)
O sadece Allah-u Teâlâ’nın seçkin peygamberlerinden bir peygamberdir, sizin iddia ettiğiniz gibi Allah’ın oğlu değildir.
“Meryem’e ulaştırdığı kelimesidir.” (Nisâ: 171)
O’nun taraf-ı izzetinden tecelli eden bir emirdir. “Ol” emr-i şerifiyle var olmuştur.
“Ve O’ndan bir ruhtur.” (Nisâ: 171)
Kendisinin yaratmasıyla meydana gelen bir ruhtur. O’nun “Kün” emri ile
bir mucize olarak vücuda getirdiği için kendisine bir şeref olmak üzere
“Kelimetullah” denilmiştir. Bu ruhun Allah-u Teâlâ’ya izafe edilmesi
şerefini yükseltmek içindir. Allah-u Teâlâ onunla birçok ölü kalplere
hayat vermiştir.
Şu halde;
“Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür demeyin. Sizin için
hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Şüphesiz ki Allah ancak bir tek
ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde
olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisâ: 171)
İsa Aleyhisselâm kendisine insan olmanın dışında bir sıfat yakıştırmak isteyenlere kul olduğunu hatırlatmak ihtiyacı duymuş ve:
“Ben ancak Allah’ın kuluyum.” buyurmuştur. (Meryem: 30)
Muhataplarına: “Beni ilâh edinin.” dememiş, bilakis:
“Şüphesiz ki Allah benim de Rabb’im, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk
edin. İşte doğru yol budur.” diye nasihatte bulunmuştur. (Meryem: 36)
Allah-u Teâlâ Tevhid akidesini temelinden yıkan Üç İlâh (Teslis)
inancının doğuracağı elim akıbeti haber vermektedir. Allah’tan başka iki
ilâh edinenlerle İsa Aleyhisselâm ilâhî huzurda yüz yüze
getirilecekler, Allah’a ve Peygamber’ine iftira edenler hak ettikleri
cezayı göreceklerdir.
Allah-u Teâlâ, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize hitap ederek bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Rahman’ın çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki elbette ben olurdum.
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın da Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıkları noksan sıfatlardan münezzehtir.
Bırak onları! Kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayıp dursunlar.” (Zuhruf: 81-82-83)
•
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde Zât-ı akdes’ine kullarından bir parça isnad edenler hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Kullarından bir kısmı, O’nun bir cüz’ü kıldılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür.” (Zuhruf: 15)
•
Kur’an-ı kerim’de Allah-u Teâlâ’nın çocuğu olmaktan münezzeh olduğuna dair beyanlar sık sık ifade buyurulmaktadır:
“Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! O yücedir. Göklerde ve yerde
olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.” (Bakara: 116)
Allah-u Teâlâ’nın çocuk edindiğini söylemek, O’nun insanlara benzediğini
söylemek mânâsına gelir. O halde hiçbir şeyin kendisine benzemediği
Zât-ı Ecell-ü A’lâ’nın çocuk edinmesi aslâ düşünülemez. O, başlangıcı ve
sonu bulunmayan yegâne yaratıcıdır.
“Elinizde O’nun çocuk edindiğine dair hiçbir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?” (Yunus: 68)
Allah-u Teâlâ onların ileri sürdükleri iddiâlardan ne kadar uzaktır!
Çocuğu olduğunu haber vermediğine veya bu mânâya gelebilecek bir beyan
Zât-ı Akdes’inden sâdır olmadığına göre, bu gibi kimseler kuru bir zanna
isnat etmektedirler.
“De ki: Allah’a karşı yalan uyduranlar aslâ iflâh olmazlar.” (Yunus: 69)
Korktuklarından emin, umduklarına nâil olamayacaklar, cennete değil cehenneme sevkedileceklerdir.
“Bak! Nasıl da Allah’a yalan yere iftira ediyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter!” (Nisâ: 50)
Bundan başka hiçbir günahları olmasa bile, bu iftiraları onların hepsini gölgede bırakan büyük bir günah olur.
“O hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı yoktur. Her şeyi
yaratmış, ona bir düzen vermiş, mukadderatını tayin etmiştir.” (Furkan:
2)
Her şey bütün mukadderatı ile O’nun kudret eli altındadır. Her şeyin bir
sınırı ve ölçüsü vardır ki, kul onu aslâ aşamaz. O’nun kudretine ise
sınır ve son yoktur. Bunun içindir ki hiçbir şey, yaratılmış olma
sınırını aşıp da O’na ortak olmaya güç yetiremez.
“Yahudiler: ‘Üzeyir Allah’ın oğludur.’ dediler.” (Tevbe: 30)
Bu sapmışlıkları ile hıristiyanların: “Mesih Allah’ın oğludur.” sözüne bir kapı açmış oldular.
“Hıristiyanlar da: ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler.” (Tevbe: 30)
Başlangıçta bunu söyleyenler bir kısım hıristiyanlar ise de, sonradan
hemen hepsi böyle söylemeye başladılar, hatta böyle söylemeyenleri
kâfirlikle itham ettiler.
“Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir.” (Tevbe: 30)
Bunlar ehl-i kitaptan olmakla beraber müşriklere benzerler ve müşrik sayılırlar.
“Allah onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?” (Tevbe: 30)
Bu iftiralarından dolayı Allah-u Teâlâ’nın ilâhî gadabına maruz kalmışlardır.
Hıristiyanlar o ilk günahtan kurtulmak için aklı ve nefsi bu teslis
inancına feda etmek gerektiğini ve bu fedâkârlığı yapmanın bu imanın
şartı ve kurtuluş sebebi olduğunu iddiâ ederler ki, bütün bunlar Allah
inancını hafife almaktan başka bir şey değildir. Büyük bir
saygısızlıktır.
Teslis inancı, hıristiyanlığın kaynağından gelen bir inanç değildir. Tahriften kaynaklanan bâtıl inancıdır.
İsa Aleyhisselâm’dan sonra ilk yazılan Markos incilidir. Bu incilde İsa
Aleyhisselâm’a “Sen Mesih’sin.” (8/29) denilirken, Luka’da “Sen Tanrının
Mesihisin.” (9/20) geçmekte, Matta’da ise “Tanrının oğlu Mesih’sin.”
(16/16) ibaresi yazmaktadır. Halbuki Matta ve Luka birçok alıntıyı
Markos’tan yapmıştır. Yuhanna ve Pavlusun mektuplarında da teslis inancı
mevcuttur. Hıristiyanlığa bugünkü teslis inancının sokan ve Hazret-i
İsa’ya uluhiyet isnad eden fikirlerin babası Pavlus’tur.
Bugün hıristiyanların ilahi kitap olarak sahip çıktıkları İncil’in
yaklaşık yarısı yahudi dönmesi Pavlus’un mektuplarından müteşekkildir.
“Yahudi dönmesi Pavlus Romalı bir hahamdı ve Hıristiyan olmadan önce bir
çok Hıristiyana zulmetmişti. Hıristiyan olduktan sonra kiliseye yazdığı
mektuplar İncil’in 27 kitabının hemen hemen yarısını oluşturuyordu.
‘Tanrının oğlu’ ve ‘haç’ Pavlus’un öğretilerinin temelini
oluşturuyordu.” (Us News and World Report, 20 Nisan 1992, sf. 70)
Hıristiyanlıktan dönme eski bir pastörün (papazın) dediği gibi
“Pavlus’un cin fikirli mektupları iftiracılık, dedikoduculuk,
kıskançlık, ispiyonculuk, casusluk öğretir.” Özellikle bu mektuplar
birçok tenakuz ve takiyyecilikle doludur.
“Hıristiyanlığa üçlemeyi sokan Aziz Pavlus, asıl adı Saul olan Tarsuslu
bir yahudidir. Aziz Pavlus, ‘İsa bana inerek üçlemeyi öğretti’ diyerek
ortaya çıkmadan önce de Kudüs’te Kabbala öğretimi yapmaktaydı.” (The
Concised Atlas of the Bible, sf. 124)
“Kilise Anadolu’ya yayıldıkça İsa Mesih ‘Tanrının oğlu’ olarak geçmeye
başladı ki, bu Pavlus’un mektuplarının başlıca konusuydu.” (A.g.e, sf
70)
•
Allah-u Teâlâ hıristiyanları uyarmak, gittikleri yolun yanlışlığını
onlara duyurmak için Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“De ki: Allah’ı bırakıp da, size ne bir zarar ne de bir fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz?” (Mâide: 76)
Hepsi de mahiyetleri itibariyle Allah-u Teâlâ’nın yaratıklarıdır. Hiçbir fayda ve hiçbir zarar verme imkânına sahip değildirler.
“Oysa Allah işitendir, bilendir.” (Mâide: 76)
Kullarının kendisine karşı ibadet ve duâlarını işittiği gibi, kalplerde
gizlenen ve saklanan şeyleri de bilir. Dolayısıyla herkese hakettiğini
verecektir.
“De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Dininizde haksız yere taşkınlık yapıp sınırı aşmayın.” (Mâide: 77)
Ey hıristiyanlar! Siz Mesih’in hak olan peygamberliğini geçip de onu ilâhlık mertebesine çıkarmayınız.
Ey yahudiler! Siz de onun peygamberliğini inkâr ederek değerini düşürmeye cüret etmeyiniz.
“Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru
yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın.” (Mâide: 77)
Burada sapan ve saptıranlardan maksat, yahudi ve hıristiyanların ileri
gelenlerinden sapkınlıkta çığır açan ve o yolda yürüyenlerdir. Bunlar
dinlerinde hakkı hedef edinmemişler, bu sebeple haksız yere aşırı
giderek geçmişlerini körü körüne taklit etmişlerdir.
“Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür.” (Mâide: 80)
Bu inançlarının, bu sapkınlıklarının vahim neticelerini ahirette elbette göreceklerdir.
•
İslâm dini ilk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem Aleyhisselâm ile
başlamış, zamanın akışı içerisinde ve her peygamber gelişinde en
mükemmele doğru daima bir gelişme kaydetmiştir. Hazret-i Musâ
Aleyhisselâm’a indirilen İslâm, Hazret-i Nuh Aleyhisselâm’a indirilen
İslâm’dan daha geniş ve daha mükemmeldi. Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’a
gönderilen İslâm, Hazret-i Musa Aleyhisselâm’a indirilen İslâm’dan daha
şümullü ve daha mükemmeldi. Muhammed Aleyhisselâm gelince de kemâlini
buldu ve son şeklini aldı.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım
ve size din olarak İslâm’ı beğendim.” buyuruyor. (Mâide: 3)
Artık İslâm’dan sonra kıyamete kadar yeni bir din, yeni bir peygamber gelmeyecektir.
Bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmran: 19)
Çağlar boyunca insanlığın maddî mânevî bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir özelliğe sahiptir.
İslâm dururken eski dinlere uymak, gündüz gökte yıldız aramak gibidir.
Tahrif Edilmiş İncil Dahi İsa Aleyhisselâm’ın
Kulluğuna ve Peygamberliğine Dair İfadelerle Doludur:
Yuhanna İncili’nde (6/14) “Gerçekten, dünyaya gelecek peygamber budur.”
Luka İncili’nde (7/16) “Aramızda büyük bir peygamber ortaya çıktı.”
Matta İncili’nde (13/57) “Bir peygamber, kendi memleketinden ve evinden
başka yerde itibarsız değildir.” cümlesi ve buna benzer birçok beyan İsa
Aleyhisselâm’ın açıkça resül, elçi ve gönderilmiş bir peygamber
olduğunu gösterir. Diğer taraftan bütün bu ifadeler “Allah’ın oğlu.”
tabirleri (Luka: 9/35, Matta: 3/17, Markos: 1/11, Yuhanna: 1/18) ile
tenakuza düşmektedir. İsa Aleyhisselâm için bir yerde “Peygamber” başka
bir yerde “Allah’ın oğlu” diyorlar. Böyle bir durum ilâhi bir kitapta ve
dinde olmaz. Bu, İncil’in tahrif edildiğini gösterir.
Kur’an-ı kerim İsa Aleyhisselâm’ın durumunu sarih bir şekilde beyan eder.
“Hani havarilere, ‘Bana ve peygamberime iman edin’ diye ilham etmiştim.
Onlar (da), ‘İman ettik, bizim Allah’a teslim olmuş kimseler
(müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol’ demişlerdi.” (Mâide: 111)
“Mesih de, Allah’a yaklaştırılmış mukarreb melekler de, Allah’a kul olmaktan aslâ çekinmezler.
Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır.” (Nisâ: 172)
“O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrâiloğullarına numune kıldığımız bir kuldur.” (Zuhruf: 59)
İsa Aleyhisselâm bir beşerdir, insanlara hidayet yolunu göstermek için
Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Peygamberlik vazifesi ise
halkı Allah’ın birliğine ve yalnız O’na kulluk yapmaya dâvet etmekten
ibarettir.
İlahi Kitap Kuran-ı Kerim
ve Bugünkü İncil:
Kur’an-ı kerim son peygamber Hazret-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve
sellem- zamanında Allah tarafından kendisine indirilmiş ve kayda
geçirilmiştir. Daha sonra müslümanlar tarafından çoğaltılarak
yayılmıştır. Bugün yeryüzündeki milyonlarca Kur’an-ı kerim nüshası
arasında hiçbir harf farkı dahi yoktur. Kur’an-ı kerim’e iftira atarak
eksikliğini iddia edenler dahi ikinci bir nüsha gösterememektedirler.
Zira böyle bir şey söz konusu bile değildir. Nitekim Almanlar 2. Dünya
Savaşı yıllarında çeşitli yüzyıllarda yazılmış binlerce nüshayı
karşılaştırmışlar ve farklı bir Kur’an bulamamışlardır. İlk yıllardaki
Kur’an ile bugünkü Kur’an nüshalarının aynı olduğunu rapor etmişlerdir.
Oysa bugünkü İncil dört farklı kişinin kaleminden çıkmadır. Ve daha
saklanan birçok İncil nüshalardan bahsedilir. İçinde Hazret-i Allah’a ve
İsa Aleyhisselâm’a ait olmayan beyanlar, kişilerin hikâyeleri,
mektupları ilave edilmiştir. Bu sebeple tenakuzlar, çelişkiler
sayılamayacak kadar çoktur.
Protestan papazı (Ordained Methodist Minister) C. Leslie Mitton Jesus:
The Pact Behind the Faith (William B. Eerdmans Publishing Company Grand
Rapids, Michigan, 1974 U.S.A, sh: 10) isimli kitabında şunları rapor
ediyor:
“İsa’ya saygıyla itibar edenler arasında bile, Kilisenin onun Tanrı’nın
eşsiz oğlu olduğu iddiasını ciddiye almayan, fakat onu çok harikulade
bir insan olarak değerlendiren pek çok insan vardır. Kitab-ı Mukaddes
bile artık her sözü gerçekten doğru olan bir Tanrısal kitap olarak kabul
görmemektedir, fakat diğer insanlar kadar hataya ve cehalete maruz
kalabilen insanlar tarafından üretilmiş bir yazılar koleksiyonu olarak
itibar görmektedir. ‘İsa hakkında neyi bilebiliriz?’ sorusuna cevap
olarak basit bir şekilde, Kilisenin resmi öğretisini veya ayet sözlerini
aktarmak artık mümkün değildir. Çünkü hemen ardından daha fazla sorular
yöneltilmektedir. ‘Kilisenin veya Kitab-ı Mukaddes’in öğrettiği
şeylerin güvenilir olduğunu nasıl bilebiliriz’ İsa hakkındaki İncil
kayıtları ne dereceye kadar gerçek addedilebilir, ya da ne dereceye
kadar dindar İncil yazıcılarının hayal gücü tarafından değiştirilmiştir
ve süslenmiştir ve hatta yaratılmıştır?”
Fransız Katolik papazı Roguet’in itiraflarını ise Prof. Dr. Maurice Bucaille’in kaleminden okuyalım:
“İncil okuyucularının pek çoğu İncil’lerdeki belirli bazı itirafların
manaları hakkında düşündükleri zaman utanırlar, hatta yüzleri de
kızarır. Bu durum onlar çeşitli İncil’lerde aynı olayı anlatan değişik
rivayetleri karşılaştırdıkları zaman da gerçekleşir. Bu gözlem papaz
Roguet tarafından, yazdığı İncil’lere giriş isimli eserde açıklanmıştır.
Haftalık bir Katolik dergisinde uzun yıllar (dini konularda) huzursuz
okurlara cevap vermekle kazandığı geniş tecrübeyle, onların (Kitab-ı
Mukaddes’den) okumuş oldukları şeylerden ne kadar çok endişelendiklerini
ölçebilmektedir. Ona müracaat edenler geniş yelpazede sosyal ve
kültürel kesimlerdendir. Papaz Roguet, onların anlaşılması güç,
kavranamaz, hatta çelişkili veya skandallı olarak tanımlanan metinler
hakkında açıklama talebinde olduklarını belirtmektedir. ... Bu tespit
hayli yakın bir tarihe aittir. Papaz Roguet’in kitabı 1973’de
yayınlandı. Pek uzun olmayan bir zamana kadar Hıristiyanların çoğunluğu
İncil’lerin sadece ayinlerde okunduğu veya vaazlarda yorumlandığı
kadarını biliyordu. Protestanlar hariç, İncil’lerin tamamını okumak adet
değildi. ...Şunda hiç kuşku yok ki, İncil’lerin tamamının okunması
Hiristiyanları rahatsız edecek gibidir.” (The Bible, The Kur’an and
Science, sh: 61, Paris)
Görüldüğü gibi İncil tahrif edilmiştir. Akıl yürüten bir hıristiyanın
şüphe ve kararsızlığa düşmemesi mümkün değildir. Bu sebeple kimi
hıristiyan teologlar İsa Aleyhisselâm’a indirilmiş bir kitap olmadığını,
İncil’in İsevî taraftarlarca kaleme alındığını söylemek zorunda
kalmışlardır. İslâm inancına göre ise Hazret-i Allah dört büyük kitap
göndermiştir. Bunlar Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’an’dır.
Ey hıristiyan! İlahi özelliği tahrif edilmiş bir kitaba iman mümkün
müdür? Böyle bir kitap üzerine bina edilen bir inancın ilâhi olduğunu
kabul etmek mümkün müdür? Ahir zaman peygamberi Muhammed Aleyhisselâm’ı
hangi delile dayanarak inkâr ediyorsunuz. Halbuki o İsa Aleyhisselâm’ı
yüceltmiş ve olması gerektiği gibi bütün inananlara tanıtmıştır.
Son Peygamber Muhammed Aleyhisselâm’ın
İncil’de Haber Verilmesi:
Allah-u Teâlâ tarafından Hazret-i İsa Aleyhisselâm’a verilen İncil’in
asılları, daha sonraları insan sözü ile karıştırılıp tahrif edilmesine
rağmen şu anda mevcut olan nüshalarda Peygamberimiz Muhammed Mustafa
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in geleceğine dair bazı
işaretlere rastlanmaktadır.
“Bununla beraber ben size hakikati söylüyorum; benim gitmem sizin için
hayırlıdır. Çünkü gitmezsem Tecellici size gelmez. Fakat gidersem onu
size gönderirim. Ve o geldiği zaman günah için ve hüküm için dünyayı
ilzam edecektir.” (Yuhanna: 16/7-8)
“Size söyleyecek daha çok şeyim var, fakat şimdi dayanamazsınız. Ama o
Hakikat ruhu gelince, size her hakikate yol gösterecek, çünkü
kendiliğinden söylemeyecektir. Fakat her ne işitirse söyleyecek ve
gelecek şeyleri size bildirecektir.” (Yuhanna: 16/12-13)
“Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi tutarsınız ben de babaya
yalvaracağım ve O size başka bir tecellici, hakikat ruhunu, verecektir;
ta ki, daima sizinle beraber olsun.” (Yuhanna: 14/15-16)
“Fakat benim ismimle babanın göndereceği tecellici, ruhul-kudüs, O size
her şeyi öğretecek ve size söylediği herşeyi hatırınıza getirecektir.”
(Yuhanna: 14/26)
“Babadan size göndereceğim tecellici, babadan çıkan hakikat ruhu,
geldiği zaman, benim için o şehâdet edecektir.” (Yuhanna: 15/26)
Bunlar İsa Aleyhisselâm’ın hıristiyanların bugün ellerinde bulunan
İncil’deki bizzat kendi ifadeleridir. İsâ Aleyhisselâm yakınlarına
kendinden çok daha faziletli bir peygamberin geleceğini ve ona iman
etmeleri gerektiğini bildiriyor. Aynı zamanda onun fazilet ve
meziyetinin yüksek olduğunu haber veriyor.
İsâ Aleyhisselâm onun hakkında böyle buyururken, Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz de onun hakkında şöyle buyuruyorlar:
“İnsanlar arasında Meryem oğlu İsa’ya dünyada ve ahirette en yakın olan
benim. Bütün peygamberler kardeştir, bir babanın ayrı kadınlardan doğmuş
evlatları gibidir. Dinleri birdir.” (Buhârî, Tecrid-i sarih: 1403)
Yani birbirlerini tasdik eden, birbirlerini doğrulayan, birbirlerini
metheden ve Hazret-i Allah’ın yanındaki yüksek âli derecelerini belirten
bir hitaptır.
İsa’nın, geleceğini haber verdiği Yunanca Paraklit ile, Latince
Paraklitos, Arapça tam olarak Ahmed kelimesinin karşılığıdır. Bundan da
maksat, bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’dır.
Paraklit lafzı hıristiyanlarca “Hamdedici” veya “Kurtarıcı” anlamında
kullanılmaktadır ve bu lafız “İnsanları küfürden kurtaran”
Peygamberimize uygun düşmektedir.
Matta İncili’nin ve Luka İncili’nin “Göklerin melekûtunun yakın olduğu”
şeklindeki ifadeleri (Matta: 13/31-32) Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm
içindir.
“Göklerin melekûtu, bir adamın alıp tarlasına ektiği bir hardal tanesine
benzer. O tane ki, bütün tohumların gerçi en küçüğüdür; fakat
büyüyünce, sebzelerden daha büyüktür ve ağaç olur; şöyle ki, göğün
kuşları gelip onun dallarında yerleşirler.” (Matta: 13/31-32)
Çünkü son nebi Muhammed Aleyhisselâm’ın getirdiği İslâm, bidayette zayıftı fakat daha sonra çok kuvvetli hale gelmiştir.
İsa Aleyhisselâm Hazret-i Allah’ın indinde çok âlî bir peygamberdir.
Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri onları çok sevdirdiği için onlar da
seviyorlar. Yani bizim Enbiyâ-i İzam Hazerâtına sonsuz bir sevgi ile
bağlılığımız ve onların fazilet ve meziyetini ortaya koymada kuvve-i
beşeriyenin haricinde durumumuz var. Zira o peygamberdir.
“Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat’ı tasdik edip
doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi
müjdeleyen Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.” (Saf: 6)
İşte buradan da anlaşılıyor ki birbirlerine karşı bağlılıkları,
muhabbetleri, kaynaşmaları artmış, kardeşliğin özü husule gelmiştir.
Aynı zamanda Muhammed Aleyhisselâm, İsa Aleyhisselâm’ın bütün sır ve
esrarını Hazret-i Allah’ın izni ve emri ile hiç kimseden çekinmeden açık
açık arzedecektir.
“O beni taziz edecektir. Çünkü benimkinden alacak ve size bildirecektir.” (Yuhanna: 16/14)
Gerçekten demek istiyor ki:
“Allah-u Teâlâ’nın bana bahşettiği birçok fazilet ve meziyetler var. Ben
size bunları açıklamayacağım. Amma benim size duyurmadığımı, benim
içyüzümü size olduğu gibi arzedecek. Allah-u Teâlâ’nın bana
bahşettiklerini o size ifşa edecek.”
Bu sebepledir ki, ehl-i kitap âlimlerinden bazıları, beklenen peygamber geliverince hemen iman ettiler.
“Kendilerine kitap verdiklerimiz (Peygamber’i), kendi oğullarını
tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlara gelince,
onlar iman etmezler.” (En’am: 20)
Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm İsa Aleyhisselâm’ın yeryüzüne tekrar geleceğini haber vermiştir:
“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; çok sürmez Meryem
oğlu İsa âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek,
cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden
kimse bulunmayacaktır.” (Buhâri, Tecrid-i sarih: 1018)
“Vallahi Meryem oğlu İsa âdil bir hakem olarak mutlaka inecek ve haçı
kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak, genç dişi develer
başıboş bırakılarak onlara rağbet edilmeyecek, bütün düşmanlıklar,
küsüşmeler ve hasetlikler muhakkak surette kalkacak.
(İsa Aleyhisselâm) İnsanları mala dâvet edecek, fakat malı hiç kimse kabul etmeyecektir.” (Müslim: 155)
•
İsâ Aleyhisselâm İsrâiloğulları peygamberlerinin sonuncusudur.
Kendi zamanına kadar gelen dini hayatı tazelemiş, kendisinden sonra
gelecek olan Ahmed-i Muhtar’ı açıkça ismiyle duyurmuş, fikir ve
kanaatleri Hâtem-ül enbiyâ Muhammed Aleyhisselâm’a meylettirmiştir.
İsâ Aleyhisselâm’ın Tevrat’ı tasdik etmesi, haber verme itibariyledir.
Zira Tevrat’ta hem İsâ Aleyhisselâm’a hem de son peygamber Muhammed
Aleyhisselâm’a dair haberler vardı. Bu sebepledir ki İsâ Aleyhisselâm,
Ahmed Aleyhisselâm’ın gelmesinin yakın olduğunu müjdelemek suretiyle bu
husustaki haberlerin doğru olduğunu ispatlamıştır.
Ahmed; Allah-u Teâlâ’nın en çok methini yapan kişi mânâsına geldiği
gibi, en çok methedilen veya kullar arasında en çok övülen kişi mânâsına
da gelir.
Tevrat’ta İsâ Aleyhisselâm’ın gönderilmesine dair verilen müjde, onun
gelişiyle gerçekleşmiş oldu. Muhammed Aleyhisselâm’ın geleceğine dair
Tevrat’ın verdiği müjdeyi İsâ Aleyhisselâm tasdik ederek onun geleceğini
müjdelemiş ve onun öncüsü olduğunu belirtmişti.
Bu, İsâ Aleyhisselâm’ın peygamberlik vazifelerinden birisi idi.
Ne gariptir ki; böyle söylediği halde, İsrâiloğulları’nın çoğu onu
dinlemediği gibi, hıristiyanlardan birçoğu da bu hakikati gizlediler,
tevil ve tahrif ettiler.
Yahudiler bir peygamberin geleceğini beklemekteydiler. Bu peygamberin
kendilerinden olmasını istiyorlardı. Hıristiyan rahiplerinin birçoğu da
yeni gelecek peygamberi bekleşmekteydiler.
Kendi kitaplarında müjdelenen peygamber, İsmail Aleyhisselâm’ın soyundan
geliverince; çeşitli hilelerle, ithamlarla, düşmanlıklarla muhalefet
ettiler.
Âyet-i kerime’nin devamında şöyle buyuruluyor:
“Müjdelenen peygamber onlara delillerle mucizelerle gelince ‘Bu apaçık bir sihirdir.’ dediler.” (Saf: 6)
Gerek yahudiler gerek hıristiyanlar Hazret-i Allah’a iman ederek değil
de kendi arzularına uyarak bu peygamberin kendi nesillerinden
gönderilmesini bekliyorlardı.
Vaktaki İsmail Aleyhisselâm’ın neslinden gönderildi. Onun apaçık bir
peygamber olduğunu hakkıyla bildikleri halde yüz çevirdiler ve inkâra
kalktılar.
İşte ırkçılığın insanlara bu kadar zararı ve tahribatı oluyor, ebedi
azaba maruz bırakıyor. Gerek yahudi gerekse hıristiyanlardan ancak iman
edenler kurtulmuştur.
Ey yahudi ve hıristiyanlar!
Siz bugün de Allah’ın huzurunda bulunduğunuzu düşününüz. Elinizi
vicdanınıza koyup bir düşünürseniz o peygamber henüz bize gelmedi
diyemezsiniz. Fetret devrinde kalanlar gibi bir mazeret göstermeye de
kalkışamazsınız.
Allah-u Teâlâ size bütün hakikatleri açıklayan bir peygamber gönderdi.
Siz bunu duydunuz ve bildiniz. Şimdi ne yüzle itiraz ediyorsunuz? Siz
ilâhî hükmü arkaya attınız, nefsinizin arzusunu ilâh edindiniz. Kendi
azabınızı kendi eliniz ve kendi isteğinizle bile bile hazırlamış
oldunuz.
Bush, Yusuf İslâm’ı Niçin ABD’ye
Koymak İstemedi?
İslâm dininin hak din olduğunu, Hazret-i Kur’an’ın Allah-u Teâlâ’nın
indirdiği son kitabı olduğunu, Muhammed Aleyhisselâm’ın da Allah-u Teâlâ
tarafından gönderilmiş hak ve son bir peygamber olduğunu onlar
biliyorlar.
“Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân: 71)
Fakat hidayete ermediklerinden ötürü küfürlerinde inat ediyorlar.
“Allah kime nur vermemişse onun nuru yoktur.” (Nûr: 40)
Bunların cezası nedir?
Hiç kimsenin görmediği azabı bunlar görecek. Zira hakikati göstermemeye
çalıştıklarından, dalâleti hak yerine kabul etmek istediklerinden, ilâhi
hükümleri inkâr etmekten azapları şöyledir:
Cehennemin ortasına çekilecekler ve cehennemin ortasında iken başlarına
kaynar su dökülecek. O kaynar suyun düştüğü her yer eriyecek.
“Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başının üzerine kaynar
su azabından dökün! Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok
şerefli bir kimse idin. Bu, işte o şüphe edip durduğun şeydir.” (Duhân:
47-50)
Ve onlara denilecek ki; “Hani sen milletin yanında şöhretli idin? Fakat yaratıcı olan Allah-u Teâlâ’ya karşı nankördün.”
“İnsan bizim kendisini nutfeden (kerih bir sudan) yarattığımızı görmez
mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.” (Yâsin: 77)
O ise bir nutfeden yaratmıştı, nimetlerle donatmıştı. Bu kadar ihsana
karşı seni aldatan ne idi?Hak ettiğin, müstehak olduğun azabı böylece
çek! Ebedî olarak çek...
Bu hitap her önderedir. Her münkir öndere böyle azap edilecek. Bu azap tattırılacak.
(Y.Şafak, 23 Eylül 2004)
Artistten reis olursa bu kadar olur.
Yusuf İslâm’ı haçlı zihniyeti ile sırf müslüman olduğu için Amerika’ya
sokmamaları alenen kötü ve art niyetli İslâm düşmanlığıdır.
Ve fakat bu durum onların çok aleyhlerinde olacak. Orada birkaç kişiyle görüşecekti. Oysa bu mevzuat dünyaya yayıldı.
Yusuf İslâm’ın topu yoktu, tüfeği yoktu, tayyaresi yoktu. Amerika ondan neden korktu?Çünkü hepsinin fevkinde onda iman vardır.
“Ey iman edenler! Siz kendi nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Siz doğru
yolda bulundukça yoldan sapanların size zararı olmaz. Hepinizin dönüşü
Allah’adır. O zaman yaptıklarınızı size haber verecektir.” (Mâide: 105)
Onlar çok iyi biliyorlar ki şu anda ellerinde bulunan kitapları tahrif edilmiştir.
Çünkü Allah-u Teâlâ bize şöyle buyuruyor ve duyuruyor:
“Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler ve kendilerine belletilenlerin bir kısmını unuttular.” (Mâide: 13)
İncil’in tahrif edildiğini, tahrip edildiğini hepsini gördüler. Niçin bu
hakikati gizliyorlar? Hakikatleri örtmek istedikleri için.
Oysa Yusuf İslâm da daha önce hıristiyandı, şöhret sahibi idi, fakat
iman şerefiyle müşerref olduğu için her şeyi ayak altına aldı. Hazret-i
Allah’a, Kitabullah’a, Resulullah’a iman etti ve kurtuldu.
“Allah bir kimsenin kalbini müslümanlık için açarsa, o Rabb’inden
verilen bir nur üzerinde değil midir? Kalpleri Allah’ı zikretmeye
kaskatı olan kimselere ise yazıklar olsun! Onlar apaçık dalâlet
içindedirler.” (Zümer: 22)
Bunlar kurtulanlar, onlar tutulanlar.
Bundan da mı ibret almıyorsunuz?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imrân: 19)
İman nurunun yayılmaması için, bunu örtbas yapmak için ondan korktular.
Size bir temsil getirelim:
Pürsilâh (silahlı) bir hırsız eve girer. Evin çocuğu: “Baba!” dediği
zaman hemen kaçar. Niçin?Hırsız o evin sahibi olmadığı için.
Bunlar da gerçek dinden mahrum oldukları için, ilâhi nurun yayılmaması
için önlem alıyorlar. Ve fakat korktukları başlarına gelecek.
İsrâ sûre-i şerif’inin 58. Âyet-i kerime’si onlara da hitap eder.
“Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya
helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, Kitap’ta
(Levh-i mahfuz’da) yazılıdır.”
•
Ey Hıristiyanlar!
Sizi Hazret-i Allah’ın bir olduğuna, ondan başka ilah olmadığına, onun
bütün beşerî sıfatlardan münezzeh olduğuna, doğmadığına,
doğurulmadığına; Allah’ın bütün peygamberlerine, Hazret-i Muhammed ve
Hazret-i İsa Aleyhimüsselâm’ın onun kulu ve resulü olduğuna; Zebur,
Tevrat, İncil ve Kur’an’ın Allah’ın peygamberlerine indirdiği hak
kitaplar olduğuna iman etmeye davet ediyoruz.
Hakikat budur, gerçek kurtuluş buradadır.
“Selâm olsun hidayete tâbi olanlara!”
(Tâhâ: 47)
“Selâm olsun O’nun beğenip seçtiği kullarına!”
(Neml: 59)
•••