Köleliğin Tarihçesi
Köle, bütünüyle başka bir insanın malı olan, herhangi bir eşya gibi
alınıp satılabilen kişidir. Kölelik, eskiçağlardan 19. yüzyıla kadar
süren uzun bir tarih boyunca çeşitli biçimlerde var olmuştur.
Köleler, taşınır herhangi bir mal gibi görüldükleri ve onlara hiçbir hak
ve özgürlük tanınmadığı için, kendilerinden istenen her türlü işi
yapmakla yükümlüydüler. Efendilerinin kötü davranışları, ağır yaşam ve
çalışma koşulları, insan sayılmayan binlerce kölenin ölümüne yol açtı.
Bir köle için kölelikten kurtulmanın tek yolu efendisince özgürlüğünün
geri verilmesi, yani azat edilmesiydi.
İnsanlar tarih boyunca, içinde yaşadıkları topluma ve döneme göre
çeşitli yollardan kölelestirildiler. Savaşta tutsak edilmek, bir suç
nedeniyle cezalandırılmak, borcunu ödeyememek ya da köle ana babadan
dünyaya gelmek, köle olmanın çeşitli biçimlerindendi.
İnsanların ancak kendi yaşamlarını sürdürebilecek kadar
üretebildikleri eskiçağlarda kölelik yoktu. Zamanla üretimde
kullandıkları araçlar geliştikçe tüketebileceklerinden daha fazla
üretmeye başladılar. Bundan sonra, savaş tutsaklarını öldürmek yerine
kendileri için çalıştırmaya başladılar ve onların ürettikleri fazla
ürüne el koydular. Böylece köleler ve kölelik doğdu.
Sümerler’de köleler ya ev hizmetlerinde ya da tarlalarda çalıştırılırdı.
Kâr getiren bir mal olarak alınıp satılmaya başlamaları daha sonraki
dönemlere rastlar. İlk olarak Eski Yunan’da köleler toplumun temel
sınıflarından biri oldu ve ekonomi ağırlıkla köle emeğine dayandı.
Burada köleler daha çok ev hizmetlerinde ve tarımda çalıştırıldılar.
Köleler yurttaş sayılmadıkları için hiçbir hakka sahip değillerdi. Köle
sayısı çok artan Roma İmparatorluğumda, kölelerin bazıları madenlerde ve
taşocaklarında çalıştırılırken, bazıları da halkı eğlendirmek amacıyla
yırtıcı hayvanlarla ya da birbirleriyle ölümüne dövüştürülürdü. Daha
şanslı olanlar ise çiftliklerde ve evlerde çalıştırılırdı.
Bu dönemde, birçok köle içinde bulunduğu koşullara başkaldırarak
ayaklandı. Bunların en önemlisi Spartaküs Ayaklanması’dır. İÖ 73’te
İtalya’da, Capua’da gladyatör olarak satılan Spartaküs, bazı kölelerle
birlikte kaçarak Vezüv Dağı’na sığındı. Başka kaçak kölelerin de onlara
katılmasıyla tüm İtalya’ya korku salan 100 bin kişilik bir ordu oluştu.
İki yıl sonra Spartaküs bir çarpışmada öldürülünce, güçleri parçalandı
ve ayaklanma sona erdi.
Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra kölelik geriledi, ama hemen
ortadan kalkmadı. 8., 9. ve 10. yüzyıllarda Almanya’da tarım işçilerine
olan gereksinimin artması köleliğin canlanmasına yol açtı. Bu amaçla
birçok savaş tutsağı Slav köleleştirildi. 13. yüzyılın sonlarında
Avrupa’nın birçok bölgesinde kölelerin yerini artık serfler almıştı.
Serfler, toprağa ve beylerine bağlı üreticilerdi. Köleler gibi alınıp
satılmaz ama efendilerini ve bulundukları yeri de terk edemezlerdi.
Topraklar, üzerinde yaşayan serflerle birlikte alınır ve satılırdı.
Ortaçağda serfler ekonominin belkemiğiydi.
Hıristiyan Kilisesi ve İslam dini, modern çağa gelinceye kadar
köleliğe karşı çıkmadı. Müslümanlar ile Hıristiyan Avrupa arasındaki
uzun süren savaşlarda, her iki taraf da aldıkları savaş tutsaklarını
köleleştirdi. Bununla birlikte Müslümanlar’ın aldıkları tutsakların çoğu
ağır işçi olmak ya da ırgat olarak tarlalarda çalıştırılmak yerine, ev
hizmetlerinde çalıştırıldı. Ayrıca, Müslümanlık’ ta köle azat etmek
sevap olduğu için, kölelerin bir bölümü azat ediliyor ve İslam dinini
kabul ederek topluluğun bir üyesi olabiliyordu.
Osmanlılar’da genellikle savaşlarda ya da korsanlık yoluyla tutsak
edilen kişileri köle olarak kullanmak, alıp satmak geleneği vardı. Bunun
dışında başka ülkelerdeki pazarlardan satın alınarak ülkeye getirilen
kölelere de rastlanırdı. Köle ticaretini yalnızca Müslüman tüccarlar
yapabilir, Hıristiyanlar da köle satın alabilirdi. Müslüman köle
kullanmak ise yasaktı. Köleleri tarımsal üretimde ya da zanaat
üretiminde çalıştırmak Osmanlı Devleti’nde yaygın olmamakla birlikte
rastlanan bir olguydu. Özellikle İstanbul çevresindeki padişahlara ait
has çiftliklerde ortakçı kullar adıyla; Bursa’da dokumacılıkta ve bıçak
yapımında köle emeği kullanılmıştı. Ayrıca Hıristiyan tutsakların beşte
birine devletin el koyması ve bunları Türkleştirerek devlet hizmetinde
kullanmasıyla başlayan devşirme sistemi de Osmanlılar’a özgü bir tür
kölelik sayılabilir. Osmanlılar’da esir ticaretine dayalı kölelik
1847’de resmen kaldırıldı. Devşirme sistemi ise fetihlerin duraklamasına
paralel olarak daha 17. yüzyılda önemini yitirmeye başladı, 18.
yüzyılın ortalarında da bütünüyle ortadan kalktı.
AFRİKA’DAN KAÇIRILAN KÖLELER VE BATI
Bir kısım aydınımız bacak bacak üzerine atarak yok efendim
bizi Osmanlı geri bıraktı, bizi İslam geri bıraktı; bak elalem Ay’a
taşındı derken acaba bu zenginliğin kaynağını hiç sorgularlar mı?
BATININ ZENGİNLİĞİNİN ÖNEMLİ BİR KAYNAĞI: AFRİKA’DAN KAÇIRILAN KÖLELER
Bir kısım aydınımız bacak bacak üzerine atarak yok efendim bizi
Osmanlı geri bıraktı, bizi İslam geri bıraktı; bak elalem Ay’a taşındı
derken acaba bu zenginliğin kaynağını hiç sorgularlar mı? Sokakta
ellerinde pankart taşıyan, mitinglerde özgürlük diye konuşan gencimiz
yaşlımız Batı’nın zenginliğinin kaynağının kanlı paraya dayandığının
acaba ne kadar farkındadırlar. İnsanlarımıza bir örnek olarak 15. yy
sonundan başlayarak 19. yy’a kadar devam eden Afrika’dan Amerika
kıtasına köle ticaretini bu yazımda ortaya koymak istiyorum.
Nasıl Başladı?
1452’de Portekiz Kralı VI. Afonso’ya izin veren Papa savaşlarda
yakalananların köle olarak satılabileceğine ve kullanılabileceğine dair
resmi bir bildiri çıkartarak bu büyük zulme onay vermişti.
Nasıl Yayıldı?
Transatlantik Köle Ticareti Amerikan Kolonileri’nde ve daha sonra
Amerika Eyaletleri’nde işgücü eksikliğinden ortaya çıkmıştır. Avrupa
Kolonileri içinde iş- gücünden yararlanılan ilk köleler Amerikalı
yerliler, yani Kızılderililerdi. Bu durum Afrika’dan yüklü miktarda ve
uygun fiyata köleler getirilinceye kadar sürdü.
Yeni Dünya’da Kızılderilileri esir alan Avrupalı sömürgeciler esir
ticaretine pek de yabancı değillerdi. Karayip Adaları’nda savaş ve
salgın hastalık yüzünden yerli halkın telef olması neticesinde
Kızılderili nüfusunun yerini bu dönemde Afrikalı yerliler aldı. Diğer
bir örnekteyse, Güney Carolina ve Virginia’da Afrikalı köleleri daha
ucuza elde edebilecek anlaşmaların altına imza atılarak Kızılderili
esirlerin yerlerini Afrikalı esirler aldı.
Esir ticaret üçgeninin bir bacağı Avrupa’dan ticari malların
Afrika’ya ihracatıydı. Bu ticaretin ikinci bacağını oluşturan Afrika
hükümdarları ve tüccarları, 1440 yılından 1900 yılına kadar köle
ticareti içinde aktif rol oynadılar. Her köle karşılığında Afrikalı
hükümdarlar Avrupalılardan yüklü miktarda ticari mal temin ettiler. Yeni
Dünya’da esirlerin işgücü ile üretilen pamuk, seker, tütün, pekmez ve
rom gibi ticari malların Amerika’dan Avrupa’ya nakli ise üçgenin üçüncü
ve son bacağını teşkil ediyordu.
Kölelerin Taşınması Nasıl Gerçekleştirildi?
Köle taşıyan gemilere, “Tumberio”, yani “ölü taşıyıcıları” adi
takılmıştır. Bu gemilerden biri ile denizi asan bir İtalyan Fransiskeni
söyle yazmıştır. “Erkekler güverte altına üst üste yığılmış, ayaklanıp
gemideki tüm beyazlari öldürürler korkusuyla da zincirlerle
bağlanmışlardı. Kadınlar için, ikinci güverte arası ayrılmıştı. Hamile
olanlar arka kamarada toplanmıştı. Çocuklar birinci güverte arasında,
balık istifi gibi sıkıştırılmıştı. Uyumak istediklerinde, birbirlerinin
üstüne düşüyorlardı. Doğal gereksinmelerini gidermek için sintineler
vardı, ama çoğu yerini kaybetmek korkusuyla bulunduğu yerde
rahatlıyordu. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığılmış oldukları
için, bulundukları yerde koku ve sıcak dayanılmazdı. Atlantik Okyanusu
35–40 gün arasında aşılmaktadır. Ölüm oranı, havasızlıktan boğulma ve
salgın hastalıklar yüzünden çok yüksektir. Bu oran %50’ye ulaşabilir.
Çogu zaman salgınlarla baş edebilmek için hastalar öldürülür. (Amerika
Kıtasına) varışta sağ kalanlar, açık arttırmalar sırasında iyi para
etmeleri için, yeniden özenli bir bakımdan geçirilirler. Doğal olarak
fiyatlar boya, yaşa, güce, cinsiyete vs. göre değişir. Tehlikelere ve
kayıplara karşın, kazançlı olan bu ticaret, kaçakçılığa ve korsanlığa
yol açar. İngiliz gemileri, sık sık zenci taşıyan gemilere saldırıp,
yüke el koyar ve köleleri Virginia ya da Antillerde satarlar.” * Türk ve
Dünya Tarihi Ansiklopedisi; Cilt 4, s.1176 ( Gelişim Hachette,
Istanbul–1985)
Gine körfezinde bulunan bu tip çok sayıdaki krallıklardan birine misafir olan bir tüccarın izlenimleri söyledir:
“Kral Peel… iç bölgelerden yollanacak binlerce zenci arasında bana
iyi bir “yük” hazırlamakla uğraştığını söylüyor… Birkaç gün sonra
boyunlarından uzun sırıklarla bağlı birkaç dizi zencinin geldiğini
görüyorum. İşte benim yük’üm! 300 yolcumu karşılamaya hazırlanıyorum.
Kadınlar kıç tarafta, erkekler ise kıç direğinden teknenin başına kadar
dizilmiş ve hepsi de zincire vurulmuş. Yiyecek olarak hint patatesi,
pirinç ve bolca su. Tabanca ve hançerlerimiz kemerlerimizde, kimi
zamanda ellerimizde, doktor muayenesinden geçiyorlar… Muayene bitince
hepsi kızgın demirle işaretleniyor. Bunu yaparken daha zayıf yaradılışlı
olan kadınların etlerini fazla dağlamamaya özen gösteriyoruz.” (Aynı
eser 1319-1312)
Nasıl Sona Erdi?
Afrika Kıtası’nın Atlantik kıyısı ve Afrika’nın iç kısımlarındaki
yerlilerin satılması ve istismarına dayanan Atlantik Köle Ticareti
Portekizliler tarafından 15. yy’da başlayıp 19. yy’a kadar sürdü.
Köle ticareti gelişmeye başlayınca hükümdarlar, köle karsılığı
Avrupalılardan mal alarak gelirlerini artırmıslar, fakat bu mallar hep
tüketimle ilgili olduğundan üretim biçiminin değişmesinde etkili
olamamıştır.
Kuzey ve Güney Amerika’daki plantasyonlardan gelen istem çesitli
uluslardan esir tüccarlarının milyonlarca Afrikalı zenciyi köle olarak
götürüp buralarda satmaları sonucunu doğurdu. Bu yeni ticaret, Afrika’da
bir ölçüde ekonomik hareketlilik yarattı. Kıyıdaki beyaz esir tüccarına
içerilerden hemcinslerini yakalayıp getiren Afrikalılar, bu kıtanın
koşulları içinde orta sınıf sayılabilecek bir öğe olarak ortaya
çıktılar.
Batı ve Orta Afrika’dan Yeni Dünya’ya taşınan kölelerin çoğunluğu
Avrupa ile Afrika devletleri arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde
elde edilmiş olsa da, diğer kısmı da yağmalama esnasında kaçırılarak ele
geçirilmiştir.
Kara Kıta için korkunç bir darbe olan bu yeni ticaret, ailelerinden ve
vatanlarından koparılan milyonlarca insanın dramı bir yana, en sağlam
insanların köle olarak seçilip götürülmesiyle, Afrika’yı insan gücünden
de yoksun kıldı.
Afrika’da Avrupalılar tarafından kölelerin satın alındığı ve
nakledildiği sekiz belli başlı bölge vardı. Bunlardan bir tanesi de Orta
Afrika’da Kongo Demokratik Cumhuriyeti, batıda Gabon ve Angola’ydı.
Portekiz’i takiben Atlantik Köle Ticareti’nden paylarını almış olan
diğer ülkeler, İspanya, Fransa, İngiltere, İskoçya, Almanya, Danimarka
ve Hollanda’dır. Zaman içinde denizcilikte güçlenen İngiltere köle
ticaretinde lider konumuna gelmiştir. Bristol ve Liverpool İngiltere’nin
köle ticaret gemilerinin yola çıktığı belli başlı limanlarıydı.
17.yy’da Liverpool’dan yola çıkan her dört gemiden biri köle ticaret
gemisiydi.
Atlantik Köle Ticareti’ne karşı zaman içinde ahlaki, ekonomik ve
politik mulahefet başladı. Atlantik Köle Ticareti ilk olarak Hawai
Devrim’inde (1791-1804) resmen yasaklanmıştır. Köle ticaretinde hayli
aktif rol alan Danimarka köle ticaretini kanuni olarak ilk yasaklayan
ülkedir (1792). İngiltere ise köle ticaretini Hawai kararlarından üç
sene sonra yasaklamıştır. 1808 yılında da Amerika İngiltere’yi takiben
köle ticaretini kanunen yasaklamıştır.
Amerikan İç
Savaşı: Kuzey ve Güney Eyaletleri arasında 1861-1865 yılları arasında
yapılmıştır. Savaşın başlıca sebebi, Başkan Lincoln’un köleliği kaldırma
vaadi olmuştur.
Kaç Köle Afrika’dan Kaçırıldı ve Etkisi Ne Oldu?
İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768’de Afrika’dan
Amerika’ya İngilizler 60.000, Fransızlar 23.000, Hollandalılar 11.000,
Portekizler 1.700 köle göndermiştir. Toplam olarak (bir yilda) 97.500
köle, 1787 yılında bu sayı (yılda) 100.000’e ulaşmıştır. Köle ticareti
XVIII. yüzyıl boyunca sürekli artar.(Aynı eser syf. 1312
Bazı çağdaş tarihçilerin tahminlerine göre bu dönem içinde 12 milyon
civarinda Afrikalı Yeni Dünya’ya taşındı. Bu insanlık tarihinin en büyük
zoraki göçü olarak kabul edilmektedir. Diğer bir kaynağa göreyse bu
rakam 25, hatta 40 milyona kadar çıkmaktadır.
Senegal başkanı Senghor’un Afrika sosyalizmi konusunda yapılan 1962
Dakar Kollokyumu’nda verdiği rakama göre ise, esir ticaretinin yapıldığı
dönemde Amerika’ya 20 milyon esir varmıştır. Fakat 1 esir alırken avda
veya gemi ambarında öldürülenler hesab edildiğinde korkunç bir rakam
ortaya çıkmaktadır.
SONUÇ
Saint-Pierre’li Bernardin, Voyagea L’lle-de-France’da (ile-de-France’a Yolculuk), şu değerlendirmeyi yapıyordu:
“Avrupalıların
mutluluğu için şekerin ve kahvenin gerekli olup olmadığını bilmiyorum.
Fakat bu iki ürünün dünyanın iki kıtasında mutsuzluğa yol açtıgını
biliyorum. Amerika, ekin yetiştirecek topraklar elde etmek için
boşaltıldı; şimdi de bu topraklarla uğrasacak insanları sağlamak için
Afrika boşaltılıyor”. Maurice Lengelle: Kölelik, s.82 (Iletisim, Istanbul–1993)
Bu kadar çok sayıda köle ticaretinin gerçekleşmesi Afrika’nın
sağlıklı nüfusunu kaybetmesine, Avrupa ve Asya’daki ülkelerde nüfus
artarken Afrika’nın nüfusunun sabit kalmasına, yerel dili, kültürü ve
dininin tahrip olmasına buna mukabil Amerika ve Avrupa’nın
zenginleşmesine yol açtığı bir gerçektir.
Hollanda
bandıralı HMS Daphne gemisinde yasadışı taşınan köleler. 1 Kasım 1861.
1500-1870 yılları arasında yaklaşık 12 milyon Afrikalı köle, Amerika’ya
getirilmiştir. Köle ticareti 1700’lü yıllarda en üst seviyeye çıkmıştır.
En fazla köle satın alan ülke, dört milyon ile Brezilya’dır. Bu
yıllarda, Florida ve Kaliforniyalı tacirler tarafından İspanya
kolonilerinden Arjantin’e iki buçuk milyon köle satılmıştır. Değişik
tacirler tarafından da, Fransız kolonilerinden bir milyon altı yüz bin,
İngiliz kolonilerinden iki milyon ve Hollanda kolonilerinden beş yüz bin
köle getirtilmiştir. Karaib Adalarındaki halkın % 90’ı da
köleleştirilmiştir. Köle ticareti yapan gemilerdeki kaptan ve tayfaların
en korktukları şey, kölelerin isyan etmeleriydi. Bu sebepledir ki,
köleler götürülecekleri yere, el ve ayaklarından birbirlerine bağlanarak
sevk edilirdi.