4 Şubat 2020 Salı

Yahudi Kültürü İle Yunan Paganizmi Arasında Sıkışmış Bir Teolog: Pavlus


Pavlus’un Yunan paganizminin ürettiği felsefeler etkisinde yeniden inşa ettiği Hıristiyanlık siyasi talepler arıtılmış bir yorumla oluşturulmuştur. Nasraniler’in aksine Pavlus inancını yine Roma topraklarında ama Yahudi olmayanlar arasında yaymıştır. O Yahudi kökenlidir ve Antropomorfist (insan görünümlü) bir tanrı anlayışına sahiptir. Fakat yeniden inşa ettiği Hıristiyanlıkta Yahudi Şeriatı’nın tüm izlerini silme gayretindedir. Onun bu mistik tasavvuru tesadüfen seçtiğini söylemek mümkündür. Çünkü Pavlus, Roma otoritelerine siyasi taleplerden arınmış bir mabed-vicdan dini inşa ettiğini ispatlamak için böyle bir tercihte bulunmuştur.

Pavlus öncelikle Roma yönetiminin Mesih kavramından ürkmemesi için yeni bir tasavvur önermiştir. Kavramın içeriğini boşaltarak Mesih’e salt manevi kurtarıcı işlevi yüklemiştir. Romalılara Mektuplar’da Pavlus “yönetim senin iyiliğin için tanrının hizmetindedir... vergi hakkı olana vergiyi, gümrük hakkı olana gümrüğü, korku hakkı olana korkuyu, saygı hakkı olana saygıyı, herkese hakkını   verin.” demek suretiyle uzlaşmacı bir din inşa etmiştir. Bu yorumla tahrif edilen mistik dini tabii ki, Roma yönetimi Nasrani sorununun çözüm yolu olarak görecekti. Pavlus’un doktrinini zararsız bulan Roma yönetimi onun bağlılarını rahatsız etmemiştir.

Hz. İsa Kur’an’da peygamberler için takdir edilen sıfatlarda görüldüğü gibi kendini değil, Allah’ı yücelten bir Elçi’dir. İnciller’in de kaydettiğine göre O, tevazu sahibi kendini övmekten hoşlanmayan bir karaktere sahiptir. İsa peygamberin bu alçakgönüllü bir kul olarak edindiği ahlaka Hıristiyan kutsal metinleri yer vermiştir. Ancak bu metinlerde tevhid ile şirk iç içe geçmiş birbirine karışmıştır. Yine de resmi İnciller’de bile kısmi doğrulara rastlamak satır aralarında mümkündür. Mesela diğerlerine göre en saf olan Markos incilinde Hz. İsa’nın kendisine “iyi öğretmenim” diye seslenen bir kişiye, onun “iyi olan tek ve biri var, o da Allah’tır” dediği kaydedilmiştir. (Markos,10/17-18.)

Satır aralarına serpiştirilmiş doğrulardan, nasıl oldu da “tanrının oğlu” hurafesi üretildi? Bu soruyu cevaplamak için kutsal metinlerde ve Hıristiyanlık tarihinde baskın bir yere sahip olan Pavlus’u daha yakından tanımak gerekir. Yahudi asıllı olan ve ilk adı Saul olan Pavlus’un iki beslenme kaynağı vardır: Yahudi Kültürü ve Roma Kültürü. Bu iki kültür Hıristiyanlık üzerinde Pavlus eliyle etkisini göstermiştir.

Pavlus’un asıl adı Saul’dur. Saul iyi bir hahamlık eğitimi almış, Roma kültürünün atmosferinde yetişmiştir. (Üç İsa, Aytunç Altundal)
Hıristiyanlık tarihinde ilk şehid olarak anılan İstefan’ın öldürülmesinde Saul’un (yani pavlus’un) başat bir rolü vardır. Resuller’in işelerinde ondan şöyle söz edilmektedir:
“Saul inananlar topluluğunu kırıp geçiriyor, ev ev dolaşarak kadın erkek demeden imanlıları dışarı sürüklüyor, hapse atıyordu.” (Resullerin İşleri,8/13.)

Resullerin İşleri’nde anlatıldığına göre Saul/Pavlus Hıristiyanlarla mücadele etmek için başhahamdan aldığı izinle bir grup silahlı adamla birlikte Şam’a doğru yola çıkmıştı. Bu yolculukta Saul anlatıldığına göre gökten bir ses işitti: “Saul bana niçin zulmediyorsun? Pavlus bu sese “sen kimsin?” diye cevap verdi; gökten yeniden bir ses duyuldu: “ben senin zulmettiğin İsa’yım”.
Hayatında İsa a’ı hiç görmeyen pavlus’un uydurduğu bu olayın bir halüsinasyon olduğuna ilişkin araştırmalar vardır. Saul yani pavlus’un İsa a’dan gelen bir mesaj olarak yorumladığı bu varsayımın “suçluluk duygusuna bağlı” bir ruhsal reaksiyon olması kuvvetle muhtemeldir.

Bu olaydan sonra Saul Hristiyanlara -Nasrani cemaati’ne- katılır. Nasrani cemaati onu başlangıçta hoş karşılamaz ve ciddi bir eğitim faaliyeti içinde de bulunmaz. Kudüs’teki Nasranilerle az bir süre kalır, ama hiç kimse sabıkasından dolayı ona fazla güvenmez. Bu nedenle onun İsa a ve Hıristiyanlık hakkındaki bilgileri kişisel halüsinasyonlardan öteye gitmez.

Onun karakterini asıl belirleyen ise; Yahudi kültüründen aldığı “antropomorfist/insan görünümlü” tanrı anlayışı ve Roma’nın hakim tasavvuru olan çok tanrılı şirk anlayışıdır. Saul Galatyalılar’a mektuplarında ciddi bir irşaddan geçmediğini, bilgisinin ve tasavvurlarının mistik tecrübelere dayandığını zaten kendisi de itiraf etmektedir. (Galatyalılara Mektuplar,1/11-19.)

Pavlus’un yıldızı Akdeniz havzasına yaptığı misyonerlik yolculuğu esnasında parlamıştır. Kudüsteki Nasrani cemaatinin lideri, İsa a’ın kardeşi Yakub pratik faydalar umarak onu memleketi olan Tarsus’a tebliğ için gönderir. Bundan sonra artık o Saul ismini kullanmaz; bunun Yunanca karşılığı olan Pavlus’u kullanmaya başlar. Çünkü tebliğe başladığı topraklar, Greko Romen kültürünün yüzyıllardır işgali altındadır. Pavlus Tarsus’a vardıktan sonra 14 yıl boyunca tüm Doğu Akdeniz’i gezer ve mistik tecrübelerinin propagandasını yaparak yorumları ile yepyeni bir Hıristiyanlık dini
inşa eder. (kaynak.....)

Pavlus’un misyonerlik faaliyetleri Kudüs’te takdirle değil rahatsızlıkla karşılanır. Hz. İsa’nın kardeşi Yakup onun anlattıklarına çok sayıda tekzip gönderir. Pavlus ile muvahhid Nasraniler arasındaki bu sürtüşme Hıristiyan kutsal metinlerinde -Resullerin İşlerinde, Pavlus’un Mektuplarında- uzun uzadıya anlatılır. Fakat bu bölümleri Pavlus’un doktoru ve yakın dostu Luka tarafından yazıldıkları için nesnel bir sonuç çıkarmak mümkün değildir. Luka Pavlus’u haklı çıkaracak şekilde yorumlu olarak kaleme almıştır.

Pavlus 14 yıllık misyonerlik faaliyetleri sırasında muvahhid Nasranilerden farklı olarak önceki şeriat olan Musa a’ın kanunlarını terk etmeyi tavsiye etmiştir. Oysa bütün peygamberler önceki şeriatları tasdik ederek, doğruyla yanlışı ayırdedebilecek ölçüler va’z etmişlerdir. Hz. İsa Matta’nın kaydettiklerine göre “Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim” demiştir. (Matta, 5/17.)

İsa peygamber kendisinden önceki vahiy kaynağı olan Tevrat’ın şeriatına bağlı olunmasını emretmiştir. Hatta bu bağlılığın tutucu Yahudi mezhebinin mensuplarından Ferisiler’den daha fazla olması gerektiğini söylemiştir: “Ben peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim...” (Matta,5/17-20.)

Matta’nın kaydettiklerine göre Hz. İsa Yahudileri söylediklerini yapmamakla, gösterişe düşkünlükle, adalet, sadakat ve merhameti ihmal etmekle, türbecilik yapmakla” suçlamıştır. Ferisiler bu pasajdaki ifadelere göre atalarının peygamberleri öldürdüklerini itiraf ettikleri de yer almaktadır. (Matta, 23/1-32.)

Hz. İsa’nın tüm peygamberler gibi gerçeklerin üstünü örten boş inançlardan ve yanlış gelenekten Din’i kurtarıp saflığına geri döndürmek istediğini İnciller’den takip etmek mümkündür. Markos’un kaydettiklerine göre İsa a Ferisilerle konuşurken “Allah’ın buyruklarını bir kenara bırakıp, insan geleneklerine uymakla” suçladığını görmekteyiz. (Markos,7/6-13.)

Pavlus, Ferisilerden farklı olarak zıt uçta bulunan, manastırlarda toplu halde yaşayan Yahudi mezhebi olan Esseniler’i eleştirmemiştir. Aslında Ferisilere yaptığı eleştirilerde Pavlus tamamıyla haksız da değildir. Çünkü Ferisiler Tevrat’ın sözlü yorumu olan Talmut’a çok fazla önem verirler. Din’in asli amaçlarının ayrıntılar ve ilahi kökenli olmayan katı hukuk kuralları arasında kaybolmasına yol açarlar.

Tamamıyla özden yoksun bir şekil üzerinde ısrar eden Ferisiler’e karşılık Pavlus tüm hukuk kurallarını reddederek dinin kabuksuz kalmasına yol açabilecek bir tebliğ şekli benimsemiştir. Böylece Din özünü koruyacak kabuğunu kaybetmiş, geriye sadece soyut ve anlamsız bir sevgi edebiyatı kalmıştır. Yüzyıllardır bu edebiyat gerçek dinin yerine kiliselerin oyalanma vesilesi kullanıla gelmiştir.

İncillerden de takbettiğimiz gibi İsa peygamber ilahi vahyin önceki kaynaklarını temizleyip arındırarak, onlara Allah’ın izni ve rehberliğinde yeni katkılar sağlamak için gönderilmiştir. Ancak onun bu saf çağrısı, Din’i uydurdukları beşeri adetlerle bozdukları için en çok tenkit ettiği, çarmıh olayının baş aktörleri olan Yahudiler tarafından değiştirilmiştir. Özellikle İsa a’ın öğrencilerinin arasına sonradan katılan bir kişi her şeyi mahvetmiştir: PAVLUS.

Resuller’in İşleri bölümünün yazarı olan Luka’nın kaydettiklerine göre, İsa a’ın vefatından sonra öğrencileri büyük baskılar, ölümlü işkenceler görmeye başladılar. Romalılar Hz. İsa’nın memleketi Nasıra’dan dolayı bu küçük cemaati “Nasraniler” diye isimlendirmiştir. Cemaatin liderliğini Hz. İsa’dan sonra kardeşi Yakup (James) üstlenmiştir. Meryem a Hz. İsa’nın doğumundan sonra Yusuf adlı biri ile evlenmiş, başka çocukları da olmuştur. Yakup da bu çocuklardan biridir.
Nasranilere Rom imparatorluğu ile işbirliği halinde bulunan Yahudiler de zulmediyorlardı. Yahudi mezhebi Sadukilerin bir üyesi olan Saul da bunlardan biri idi. Saul bir haham olarak yetiştirilmişti. “ilk Hıristiyan şehid” olarak bilinen İstefan’ın taşlanarak öldürülmesine Saul’un nefreti sebep olmuştu. (Resullerin İşleri,8/1-3.)

Resullerin işleri’nde anlatıldığına göre Saul (Yunanca karşılığı Pavlus) Başhahamdan aldığı özel bir izinle Nasraniler’le mücadele etmek için Şam’a gider. Yolda Saul’un gökten “ben senin zulmettiğin isa’yım” diyen bir ses duyduğu kaydedilir. Oysa o İsa a’ı hayatı boyunca hiç görmemiştir; yine de gökten gelen bu sesi O’ndan gelen bir mesaj olarak yorumlamıştır.

Bunun “suçluluk duygusuna bağlı psikolojik bir reaksiyon olduğu” yorumu yapılmıştır. (44.dipnot)
O Galatyalılar’a yazdığı mektupta “sünnetsizlerle yemek yiyip yememek, müşriklerden hicret edip etmemek” konsusunda Barnaba ve Petrus (Kefas) ile tartışmıştır. Petrus putperestlerle mesafeli ilişki kurmayı, onlarla hemhal olmamayı savunduğu halde Pavlus’un müşriklerle hiçbir sıkıntısı olmadığını bu mektubun muhtevasından anlıyoruz. (Galatyalılar’a Mektuplar, 2/11-15.)

Yahudi Şeriatı Greko-Roma topraklarında sorun oluşturuyor Din’in kabulünü zorlaştırıyordu. Bu yüzden Pavlus dinin içinden bu hukuk kurallarını ve Tevhidi özü atmak gerektiğini savunmuştur. Ancak bu şekilde putperest Greko-Romen kültürünün mensuplarının Hıristiyan olacağını hesab ediyor, pragmatik bir tebliğ faaliyeti yürütüyordu. Pavlus Yunan putperestliğinin egemen olduğu bu topraklarda bütünlüğünden koparılmış bir dini anlayışı, afaki bir tasavvuru “isa sevgisi”ni propaganda etmekle yetinmiştir.

O misyon yolculukları esnasında Hz. İsa’nın mesajının Yahudi Şeriatını terk etmeyi gerektirdiğini işlemiş, hatta Hıristiyanlığı yeni bir din olarak görüp takdim etmiştir. Önceki hayatını “Yahudi dinine bağlı olduğum zaman” (Galatyalılara Mektuplar, 1/13.) olarak anan Pavlus Yahudilikle tüm ilişkisini kesmiştir.

O Yahudi iken de içinde bulunduğu durumdan başka hakikat kabul etmeye yanaşmamış, en sert bir şekilde başka düşüncelere karşı savaşmıştı. İlk Hıristiyanlardan aktarılan hatıralarda onun kendilerine yaptığı işkenceleri, verdiği sıkıntıları uzun uzadıya okumak mümkündür.

Şeriat’ın atılmasıyla birlikte İsa peygamberin mesajından geriye kalan sadece soyut bir “sevgi” den başka bir şey değildir. Önceleri Pavlus havari Petrus’u (Kefas’ı) çeşitli kelami mülahazalar ileri sürerek bu konuda ikna etmiştir. Fakat Kudüs’ten gelen elçilerle konuştuktan sonra Petrus yeniden Din’in bütünlüğüne geri dönmüştür.

Pavlu 14 yıl boyunca Akdeniz havzasını gezerek misyonerlik yapmış, bu sırada Roma mekteplerinde a aldığın eğitimin etkisi altında kalarak Yunan paganizmiyle karışık bir teoloji inşa etmiştir. Kudüs’ten Nasrani cemaatinin gönderdiği elçilerin hakikati hatırlatmalarına sinirlenerek onları “sahte elçiler” olmakla suçlamıştır. (Korintoslulara Mektuplar, 11/4,13.)

Pavlus’un ahlak anlayışı tamamıyla mistik tasavvurlar üzerinde kuruludur. O, Galatyalılar’a mektuplarında arınmanın ilahi yasalara uygun yaşamakla değil, sadece iman etmekle gerçekleşebileceğini iddia etmiştir. Ayrıca İsa Mesih’in kendisinde enkarne olduğunu (Onun ruhunun kendisinde ete kemiğe büründüğünü) iddi etmiştir. Bu vehim içinde bir peygamberle kendisini özdeşleştiren Pavlus’un, çarmıha gerilmeye Mesih’in kendisi için katlandığını iddia edecek kadar aklı karışıktır.

Gördüğü halüsinasyonların etkisiyle “ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor” diyerek, Eski Mısır,
Yunan ve Çin-Hint kadim şirk kültürlerinin en meşhur tasavvurlarından tenasüh inancını savunmuştur. (Galatyalılara Mektuplar, 2/16-21.) Artık İsa a Pavlus için, tıpkı Zeus gibi yarı tanrı-yarı insandır: Tanrının oğludur. Maalesef Pavlus’un ürettiği bu din yorumu hakimiyet alanı bulmuş, bu yorum gelenek haline gelmiştir.

Pavlus 14 yıl misyonerlik faaliyetleri yaptıktan sonra Kudüs’e geri dönmüştür. Kudüs’teki Hıristiyan cemaatinin liderleri ona soğuk davrandılar ve şu sözlerle suçladılar: “sen diğer toplumlar arasında yaşayan Yahudilere çocuklarını sünnet ettirmemelerini, törenlerimize uymamalarını söylüyor, Musa’nın şeriatına sırt çevirmeleri gerektiğini öğretiyormuşsun” (Resullerin İşleri, 21/22.)
Bu suçlamalara Pavlus inşa ettiği teolojinin felsefi verileriyle demogoji yaparak cevaplar vermiş, ancak Din’in aslında yapmaya çalıştığı değişiklikleri Kudüs Hıritiyan cemaati kabul edilebilir bulunmamıştır. Diğer yandan Hz. İsa’nın Risaletinden önce oluşmuş bulunan Yahudi mezheplerinden Ferisiler ve Sadukiler -ki çarmıh olayında baş rol üstlenen gruplardır- onu yargılamak istemişlerdir. Pavlus tutuklandığı esnada Yahudiler tarafından yargılanmaktan kurtulmak için Roma vatandaşı olduğunu ileri sürerek Roma’nın yargıçlarına teslim edilmesini talep etmiştir. Bunun üzerine Roma’lı askerler onu Yahudilerin elinden kurtarıp gemiyle kaçırmışlardır; böylece Roma’nın koruyucu kanatları altında yaşamaya başlayan Pavlus hem hayatını hem de inşa ettiği teolojisini kurtarmıştır. Pavlus’un pagan kültürü ile çelişmeyen “yarı tanrı-yarı insan” tasavvuru Zeus’un yerini İsa a’ın almasıyla geniş kitlelerce benisenmeye başlamış, nihayet M.S. 325’de resmen Roma İmparatorluğu Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Yaygın görüşe göre Pavlus M.S. 60’lı yıllarda Roma’da ölmüştür.

Hıristiyan kutsal metinleri bu süreç içinde oluşmuştur. Yoksa İsa a’ın hayatında yazılıp günümüze intikal etmiş resmi bir incil yoktur.

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...