kan yolu misyonerlik | |
---|---|
Devrin Fener Patriği Grigoryos’un Rus Çarı I.Aleksandr’a yazdığı ve Türklerin nasıl mahvedileceğine dair tavsiyeleri şunlardır: “Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayri mümkündür. Çünkü Türkler başka milletleri gurur ve ifrada sevkedecek zaferler önünde olduğu kadar her türlü ümitleri kaybedecekleri mağlubiyetlere ve felaketlere karşı sakin, sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i nefislerine fevkalade düşkündürler. Ferdi iradelerin üstündeki hadisatı değişmez mukadderat sayma inancına sahiptirler. Bu inanışları dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan itaat duygularından gelmektedir. Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevkü idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da ananelerine olan bağlılıklarından ahlaklarının selabet ve safiyetinden bilhassa dinî ve manevî hayatlarını tanzim ve tedvin eden şahsiyetlere olan bağlılık ve hürmetlerinden gelmektedir. Türkleri evvela bu din ve maneviyat şahsiyetlerinden mahrum bırakmak, buhran anlarında irşad vazifesini îfâ edecek şahsiyet ve mihraklardan nasipsiz kılmak icap eder. Bunun da kestirme yolu dinî ve manevî hayatı temsil eden teşkilat ve şahsiyetleri milletleri üzerinde müessir kudret halinden çıkarmak. Halkı da ananat-ı diniyye ve milliyetlerine intibak etmeyen haricî telkin ve fikirlerle tahrip etmektir. Manevî mihraklardan mahrum oldukları gün Türkleri kendilerinden şeklen çok kudretli, kalabalık ve zahiren hâkim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kuvvetleri sarsılacak ve ancak o zaman maddî vesaitin faikiyetine istinat edilerek Türkleri yıkmak mümkün olacaktır”. |
Kitab-ı Mukaddes i okudunuz mu? Biz okuduk ve bulgu ve düşüncelerimizi burada paylaşıyoruz.
30 Nisan 2011 Cumartesi
kan yolu misyonerlik
EL- İLAH MI, ALLAH CC MI..?
EL- İLAH MI, ALLAH CC MI..?
08 Şubat 2011 Salı, 18:36 tarihinde {Gel, ne olursan ol yine gel} tarafından eklendi
Kainatın ve kainatta bulunan tüm varlıkların yaratıcısı, koruyucusu olan tek varlık, ibadet edilmeye layık tek Rab, Mevla, Huda'ya ait özel isim.
Kainatın ve kainatta bulunan tüm varlıkların yaratıcısı, koruyucusu olan tek varlık, ibadet edilmeye layık tek Rab, Mevla, Huda'ya ait özel isim.
Bu isimle çağrılan bir başka varlık olmamıştır, olmayacaktır da.
İsim, ifade ettiği ilahi manasıyla yalnız Allah'a aittir ve hiçbir kelime bu ismin manasını ve muhtevasını ifade gücüne sahip değildir.
{GEL,NE OLURSAN OL YİNE GEL}
BU SAYFANIN KURULUŞ AMAÇI
1-ehli kitaba kendi kitapları içerisinden islamın ve Peygamber efendimiz savın işaretlerini göstermek
2-ehli kitaba kitaplarının tahrif olduğunu kitaplarındaki sözde ayetler arasındaki çelişkilerle anlatmak
3-müslümanlar üzerinde oynanan hristiyanlaştırma ve misyonerlik faaliyetlerine engel olmakyır.
{GEL,NE OLURSAN OL YİNE GEL}
RESMİN ÜZERİNİ TIKLAYINIZ
DEĞERLİ ÜYELERİMİZ
BU SAYFADA İSLAM DÜNYASINA, ONUN LİDERİ DURUMUNDA OLAN TÜRKİYE'YE, VE MÜSLÜMAN TÜRKLER'E SAVAŞ AÇMIŞ, ARAMIZA GİRMİŞ, VE BİZİ İÇTEN KEMİREN MİSYONERLERİN İDDİALARINI ÇÜRÜTEN YAZILAR BULACAKSINIZ.
ONLARI DİKKATLE OKUYUN...
BEĞENMEDİĞİNİZ, EKSİK VE YANLIŞ BULDUĞUNUZ KISIMLARINI ADRES VEREREK BİZE BİLDİRİN Kİ, DÜZELTELİM...
AYRICA ÇEVRENİZDE GÖRDÜĞÜNÜZ, RASTLADIĞINIZ, MUHATAP VEYA ŞAHİT OLDUĞUNUZ SİNSİ VE AÇIK MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİ BİZE YAZIN.
ADRESLERİNİ VERİN Kİ, ONLARA CEVAP VERELİM, ONLARI DA DOĞRU YOLA DAVET EDEBİLELİM. ASLINDA SİTE BİZİM DEĞİL, SİZİNDİR. İÇİNDEKİ YAZILARDAN, BİLGİLERDEN İSTEDİĞİNİZ ŞEKİLDE YARARLANABİLİRSİNİZ, İZİN İSTEMENİZE GEREK YOK.
TÜM MÜSLÜMANLARI, GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ!!! HALA UYANMAYACAK MIYIZ? HRİSTİYANLAŞTIRILIYORUZ ! MİSYONERLER VE SAPIK TARİKATLERE DİKKAT !
Etrafınızdaki tehlikeyi hissedebiliyormusunuz ?
Kapı kapı dolaşıp ayağımızın altını oyuyorlar.
İnsanlarımızın zihinlerini bulandırıyorlar.. !!!
Hristiyan Misyonerlerin Birinci amaçları Hristiyanlığı yaymak ve kendi dininden olmayan toplumları hristiyanlaştırmaktır.
Misyonerlerin öncelikli hedefleri kimlerdir ?
Dini bilgilerden, milli ve manevi değerlerden yoksun, inanç olarak kendilerini boşlukta hisseden herkes ; Lise ve üniversite gençliği, problemli gençler, yoksul aile çocukları…
Misyonerler nasıl çalışırlar ?
Kapı kapı dolaşmak suretiyle amaçları için her türlü imkanları kullanırlar.
Öncelikle Hristiyanlıkla ilgili broşür, dergi, kitap ve İncil dağıtıyorlar, insanların zihinlerini para, sosyal yardım, alkol, fuhuş, porno filmler ve kafa karıştıran sorular sormak suretiyle çelmeye çalışıyorlar..
Misyonerlere karşı kendimizi nasıl koruyabiliriz.?
Misyonerlerin en çok istifade ettiği yol Müslümanların cehaletidir..
O yüzden her Müslüman; İslam’ın inanç esaslarını, Allah Teala’nın sıfatlarını, Peygamber’lerin özelliklerini, namazın kılınışını, orucu, zekatı, haccı, haramları ve helalleri öğrenmek zorundadır.
Unutmayınız ki ; misyonerlere ve diğer sapık tarikatlere karşı en büyük kalkanınız
"DİNİNİZİ İYİ BİLMENİZ VEDE YAŞAMANIZDIR."İSLAMI KİMDEN VE NEREDEN ÖĞRENDİĞİNİZE DİKKAT EDİNİZ !
Bu konuda, özellikle, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, vaizleri, müftüleri, imamları, ve toplum içindeki alim insanları göreve çağırıyoruz..
ELİMİZ KOLUMUZ BAĞLI DEMEYİN !
İSLAMI YOK ETMEK İÇİN ONLAR ELLERİNDEN GELENİ YAPIYORLAR..
PEKİ YA BİZLER ?
O HALDE HAYDİN GÖREVE !
BU LİNK LERİ HERKESE ULAŞTIRMAKLA İŞE BAŞLAYABİLİRSİNİZ…
{Gel, ne olursan ol yine gel} http://www.facebook.com/asiyeutku
UNUTMAYINIZ Kİ !"İSLAM’DAN KOPAN HER MÜSLÜMAN’IN VEBALİ, BİZİM ÜZERİMİZEDİR."
1-ehli kitaba kendi kitapları içerisinden islamın ve Peygamber efendimiz savın işaretlerini göstermek
2-ehli kitaba kitaplarının tahrif olduğunu kitaplarındaki sözde ayetler arasındaki çelişkilerle anlatmak
3-müslümanlar üzerinde oynanan hristiyanlaştırma ve misyonerlik faaliyetlerine engel olmakyır.
{GEL,NE OLURSAN OL YİNE GEL}
RESMİN ÜZERİNİ TIKLAYINIZ
DEĞERLİ ÜYELERİMİZ
BU SAYFADA İSLAM DÜNYASINA, ONUN LİDERİ DURUMUNDA OLAN TÜRKİYE'YE, VE MÜSLÜMAN TÜRKLER'E SAVAŞ AÇMIŞ, ARAMIZA GİRMİŞ, VE BİZİ İÇTEN KEMİREN MİSYONERLERİN İDDİALARINI ÇÜRÜTEN YAZILAR BULACAKSINIZ.
ONLARI DİKKATLE OKUYUN...
BEĞENMEDİĞİNİZ, EKSİK VE YANLIŞ BULDUĞUNUZ KISIMLARINI ADRES VEREREK BİZE BİLDİRİN Kİ, DÜZELTELİM...
AYRICA ÇEVRENİZDE GÖRDÜĞÜNÜZ, RASTLADIĞINIZ, MUHATAP VEYA ŞAHİT OLDUĞUNUZ SİNSİ VE AÇIK MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİ BİZE YAZIN.
ADRESLERİNİ VERİN Kİ, ONLARA CEVAP VERELİM, ONLARI DA DOĞRU YOLA DAVET EDEBİLELİM. ASLINDA SİTE BİZİM DEĞİL, SİZİNDİR. İÇİNDEKİ YAZILARDAN, BİLGİLERDEN İSTEDİĞİNİZ ŞEKİLDE YARARLANABİLİRSİNİZ, İZİN İSTEMENİZE GEREK YOK.
TÜM MÜSLÜMANLARI, GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ!!! HALA UYANMAYACAK MIYIZ? HRİSTİYANLAŞTIRILIYORUZ ! MİSYONERLER VE SAPIK TARİKATLERE DİKKAT !
Etrafınızdaki tehlikeyi hissedebiliyormusunuz ?
Kapı kapı dolaşıp ayağımızın altını oyuyorlar.
İnsanlarımızın zihinlerini bulandırıyorlar.. !!!
Hristiyan Misyonerlerin Birinci amaçları Hristiyanlığı yaymak ve kendi dininden olmayan toplumları hristiyanlaştırmaktır.
Misyonerlerin öncelikli hedefleri kimlerdir ?
Dini bilgilerden, milli ve manevi değerlerden yoksun, inanç olarak kendilerini boşlukta hisseden herkes ; Lise ve üniversite gençliği, problemli gençler, yoksul aile çocukları…
Misyonerler nasıl çalışırlar ?
Kapı kapı dolaşmak suretiyle amaçları için her türlü imkanları kullanırlar.
Öncelikle Hristiyanlıkla ilgili broşür, dergi, kitap ve İncil dağıtıyorlar, insanların zihinlerini para, sosyal yardım, alkol, fuhuş, porno filmler ve kafa karıştıran sorular sormak suretiyle çelmeye çalışıyorlar..
Misyonerlere karşı kendimizi nasıl koruyabiliriz.?
Misyonerlerin en çok istifade ettiği yol Müslümanların cehaletidir..
O yüzden her Müslüman; İslam’ın inanç esaslarını, Allah Teala’nın sıfatlarını, Peygamber’lerin özelliklerini, namazın kılınışını, orucu, zekatı, haccı, haramları ve helalleri öğrenmek zorundadır.
Unutmayınız ki ; misyonerlere ve diğer sapık tarikatlere karşı en büyük kalkanınız
"DİNİNİZİ İYİ BİLMENİZ VEDE YAŞAMANIZDIR."İSLAMI KİMDEN VE NEREDEN ÖĞRENDİĞİNİZE DİKKAT EDİNİZ !
Bu konuda, özellikle, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, vaizleri, müftüleri, imamları, ve toplum içindeki alim insanları göreve çağırıyoruz..
ELİMİZ KOLUMUZ BAĞLI DEMEYİN !
İSLAMI YOK ETMEK İÇİN ONLAR ELLERİNDEN GELENİ YAPIYORLAR..
PEKİ YA BİZLER ?
O HALDE HAYDİN GÖREVE !
BU LİNK LERİ HERKESE ULAŞTIRMAKLA İŞE BAŞLAYABİLİRSİNİZ…
{Gel, ne olursan ol yine gel} http://www.facebook.com/asiyeutku
UNUTMAYINIZ Kİ !"İSLAM’DAN KOPAN HER MÜSLÜMAN’IN VEBALİ, BİZİM ÜZERİMİZEDİR."
SELAM VE SEVGİLERİMİZLE, ASİYE UTKU
25 Nisan 2011 Pazartesi
Haçlıların Yamyamları Utandıran Kudüs Katliamı
Haçlıların Yamyamları Utandıran Kudüs Katliamı
1099 yılında 5 hafta süren uzun bir kuşatmanın ardından Kudüs'e girip 70 bin Müslüman'ı kılıçtan geçirdikten başka,HzÖmer Camii'ne sığınan 10 bin Müslüman'ı da boğazlayan,birinci seferin başkomutanı Dük Godefroi de Bouillon,Papa İkinci Urban'a yazdığı mektupta,oluk oluk Müslüman kanı dökme ve İsa'nın ruhunu hoşnut etme mazhariyetine nasıleriştiklerini ve irtikap ettikleri barbarlıkla,kutsanan müjdeye nail olup olmadıklarını canavarca bir kasıntıyla adeta sorar gibidir;
1099 yılında 5 hafta süren uzun bir kuşatmanın ardından Kudüs'e girip 70 bin Müslüman'ı kılıçtan geçirdikten başka,HzÖmer Camii'ne sığınan 10 bin Müslüman'ı da boğazlayan,birinci seferin başkomutanı Dük Godefroi de Bouillon,Papa İkinci Urban'a yazdığı mektupta,oluk oluk Müslüman kanı dökme ve İsa'nın ruhunu hoşnut etme mazhariyetine nasıleriştiklerini ve irtikap ettikleri barbarlıkla,kutsanan müjdeye nail olup olmadıklarını canavarca bir kasıntıyla adeta sorar gibidir;
Paleontoloji Hiç Bir zaman Evrime Işık Tutamamıştır
Paleontoloji
Arkeobiyolojinin bir dalı olan paleontoloji, çeşitli jeolojik devirlerde yaşamış olan insan, hayvan ve bitki türlerine ait fosiller üzerinde araştırmalar yapar ve jeolojik devirlerde yaşayan canlılar hakkında bilgi sahibi olunmasına yardımcı olur.162Paleontoloji, fosil bilim ya da taşıl bilim olarak da bilinir. Bir başka tanımlamayla, soyu tükenmiş organizmaların fosillerini ve biyolojisini inceleyen bilim dalıdır. İlk paleontoloji araştırmaları 19. yüzyılda yapılmaya başlanmıştır.
Paelontolojide günümüzdeki büyük kaya parçalarının içerdiği bitki ve hayvan fosilleri incelenir, bu yolla jeolojik geçmişte egemen olan yaşam biçimleri belirlenir. Bu bilim dalı eski canlı türlerini bütün yönleriyle (biçimleri, yapıları, günümüzdeki canlı türleriyle taksonomik ilişkileri, coğrafi dağılımları ve çevreyle ilişkileri) inceler. Yer katmanlarının jeolojik tarihinin açığa çıkartılmasında da paleontoloji çalışmalarından elde edilen verilerden yararlanılır.
Arkeobiyolojinin bir dalı olan paleontoloji, çeşitli jeolojik devirlerde yaşamış olan insan, hayvan ve bitki türlerine ait fosiller üzerinde araştırmalar yapar ve jeolojik devirlerde yaşayan canlılar hakkında bilgi sahibi olunmasına yardımcı olur.162Paleontoloji, fosil bilim ya da taşıl bilim olarak da bilinir. Bir başka tanımlamayla, soyu tükenmiş organizmaların fosillerini ve biyolojisini inceleyen bilim dalıdır. İlk paleontoloji araştırmaları 19. yüzyılda yapılmaya başlanmıştır.
Paelontolojide günümüzdeki büyük kaya parçalarının içerdiği bitki ve hayvan fosilleri incelenir, bu yolla jeolojik geçmişte egemen olan yaşam biçimleri belirlenir. Bu bilim dalı eski canlı türlerini bütün yönleriyle (biçimleri, yapıları, günümüzdeki canlı türleriyle taksonomik ilişkileri, coğrafi dağılımları ve çevreyle ilişkileri) inceler. Yer katmanlarının jeolojik tarihinin açığa çıkartılmasında da paleontoloji çalışmalarından elde edilen verilerden yararlanılır.
Paskalya Bayramının Putperest Kökenleri!!
Hristiyan
bayramlarından biri de Paskalya kutlamasıdır. Hristiyanlıkta İsa'nın
dirilişini sembolize eder. Bu gün Kutsal bir gün olarak görülüp
kutlanır. Apostolik olsun olmasın neredeyse her kilisenin vazgeçilmez
adetleri arasında yer alıyor.
Halbuki bu kutlamaya ilişkin İncil'de herhangi bir işaret görememekteyiz. İsa'nın dirilişi yazmakta ancak ne Paskalya bayrama ne de Elçilerin bu bayramı kutladığına ilişkin bir iz görememekteyiz. Paskalyanın simgesi tavşan ve yumurtalayla İsa'nın dirilişine ilişkin nasıl bir bağlantı kuruluyor anlamış değiliz. Ancak herşeyden önemlisi şu ;
Bu Hristiyan bayramın kökeni nedir ? Cevap çok basit; Bu kutlama kılık değiştirmiş Pagan uygulamasıdır. Kökeni paganizmdir.Ayrıca değişik toplumların kutlamalarından da alıntı içermektedir. Noel gibi paskalya da pagan bayramı iken hristiyanlaştırılıp bu yeni dine mal edilmiştir.
Halbuki bu kutlamaya ilişkin İncil'de herhangi bir işaret görememekteyiz. İsa'nın dirilişi yazmakta ancak ne Paskalya bayrama ne de Elçilerin bu bayramı kutladığına ilişkin bir iz görememekteyiz. Paskalyanın simgesi tavşan ve yumurtalayla İsa'nın dirilişine ilişkin nasıl bir bağlantı kuruluyor anlamış değiliz. Ancak herşeyden önemlisi şu ;
Bu Hristiyan bayramın kökeni nedir ? Cevap çok basit; Bu kutlama kılık değiştirmiş Pagan uygulamasıdır. Kökeni paganizmdir.Ayrıca değişik toplumların kutlamalarından da alıntı içermektedir. Noel gibi paskalya da pagan bayramı iken hristiyanlaştırılıp bu yeni dine mal edilmiştir.
HRİSTİYANLIKDAki KADIN HAKLARI!!!(isevilikde kadının konuşma hakkı bile yokdur)
Hıristiyanlar; hıristiyanlıkta bulunan kadın haklarının İslamiyet'e göre
daha çağdaş olduğu üzerinde propogandalarını devamlı yapmaktadırlar.
Kadınlar Emir Altına Alınmalılar
hupotasso
24 Nisan 2011 Pazar
23 Nisan 2011 Cumartesi
HRİSTİYANLIĞIN ÖZÜNDEKİ iNANÇLARIN PUTPEREST PAGANLARIN ADETLERİ OLDUĞUNU BİLİYORMUYDUNUZ??
Bu
bölümün başlığı, kendisi de bir Hıristiyan olan ARTHUR WEIGALL’ in
“HIRİSTİYANLIĞIMIZDAKİ PUTPERESTLİK” isimli kitabından alınmıştır. Bir
Hıristiyan olan yazar, Hıristiyanlıkla; antik Mısır, Roma, Yunan, İran
ve Hint pagan-putperest inançlarında ki üzeri örtülmesi mümkün olmayan
ortak özellikleri tüm açıklığı ile itiraf etmektedir.
Bilindiği gibi Hıristiyanlıkta İncillerin temeli olan ilk el yazmaları Pavlus’un mektuplarıdır. Daha sonraları Hıristiyan İlahiyatı, bu mektuplardaki teolojik esaslar üzerine kurulmuştur ve bunların oluştuğu ortamı anlamak çok Pavlus’un misyonerlik yaptığı bugünkü Ege kıyıları olan Anadolu, Yunanistan ve Roma’da yaşayan kültürde insanlar, aslı insan olan mabetlerde insan şeklinde heykelleri olan Tanrılara inanırlardı. Ayrıca Eski Mısır ve Yunan filozoflarının düşüncelerinden oluşan tanrı, ruh ve kainat anlayışları vardı. Eski Mısır,Yunan ve Roma Tanrıları Osiris, İsis,Zeus, Apollo,Venüs,Hermes v.s. hepsinin tapınaklarda insan şeklinde heykelleri vardı ve hepside mitolojik masal kahramanlarıydı. Bunlarla ilgili hayal mahsulü bir çok efsane ve mitoloji uydurulmuştu. Her bölgenin, her şehrin, bazen de her evin kendine özgü tanrıları vardı. Çeşitli tabiat olaylarını savaş ,tarım ,denizcilik v.s. işleri hep bu tanrılar yönetirdi.Ayrıca bu tanrıların insanlar gibi eşleri oğulları da vardı. Eski Mısırda Tanrı Osiris’in eşi İsis, oğulları Horus ve Eski Yunanda Tanrıça Hera ,Tanrı Zeus’un eşi, Apollo, Hermes,Dionysus vb. ise oğullarıydı. Aynı zamanda bu Tanrıların ülkelere göre değişen isimleri vardı. Baba Tanrı olan Zeus, aynı zamanda Mısır Tanrısı Amon’un karşılığı idi.36 Bu tanrıların değişik isimler altında; Anadolu’da Attis, Suriye’de Temmuz ve Adonis,İran’da ise Mitra olarak görmekteyiz. Mısır’da Firavunlar, Roma’da imparatorlar hep bu tanrıların oğulları olduklarına inanılmış ve bunlara Adonai, Kyrios , yani Rab Tanrı olarak saygı gösterilmiştir. Roma ve Yunan masal tanrıları, hep elle tutulur ve gözle görülür heykel ve resimlerle temsil edilen fiziksel varlıklardan oluşmaktaydılar. Bu tanrılar için geliştirilmiş çeşitli ayin, tören ve kutlamalar yapılıp kurbanlar kesiliyordu. Olağanüstü işler başaran insanlar tanrılara eş tutulurdu. Bunu, bir gezileri sırasında bir kötürümü iyileştirdikleri için Pavlus ve Barnaba’yı bile hemen tanrılaştırdıkları olayda açıkça görmekteyiz;
Bilindiği gibi Hıristiyanlıkta İncillerin temeli olan ilk el yazmaları Pavlus’un mektuplarıdır. Daha sonraları Hıristiyan İlahiyatı, bu mektuplardaki teolojik esaslar üzerine kurulmuştur ve bunların oluştuğu ortamı anlamak çok Pavlus’un misyonerlik yaptığı bugünkü Ege kıyıları olan Anadolu, Yunanistan ve Roma’da yaşayan kültürde insanlar, aslı insan olan mabetlerde insan şeklinde heykelleri olan Tanrılara inanırlardı. Ayrıca Eski Mısır ve Yunan filozoflarının düşüncelerinden oluşan tanrı, ruh ve kainat anlayışları vardı. Eski Mısır,Yunan ve Roma Tanrıları Osiris, İsis,Zeus, Apollo,Venüs,Hermes v.s. hepsinin tapınaklarda insan şeklinde heykelleri vardı ve hepside mitolojik masal kahramanlarıydı. Bunlarla ilgili hayal mahsulü bir çok efsane ve mitoloji uydurulmuştu. Her bölgenin, her şehrin, bazen de her evin kendine özgü tanrıları vardı. Çeşitli tabiat olaylarını savaş ,tarım ,denizcilik v.s. işleri hep bu tanrılar yönetirdi.Ayrıca bu tanrıların insanlar gibi eşleri oğulları da vardı. Eski Mısırda Tanrı Osiris’in eşi İsis, oğulları Horus ve Eski Yunanda Tanrıça Hera ,Tanrı Zeus’un eşi, Apollo, Hermes,Dionysus vb. ise oğullarıydı. Aynı zamanda bu Tanrıların ülkelere göre değişen isimleri vardı. Baba Tanrı olan Zeus, aynı zamanda Mısır Tanrısı Amon’un karşılığı idi.36 Bu tanrıların değişik isimler altında; Anadolu’da Attis, Suriye’de Temmuz ve Adonis,İran’da ise Mitra olarak görmekteyiz. Mısır’da Firavunlar, Roma’da imparatorlar hep bu tanrıların oğulları olduklarına inanılmış ve bunlara Adonai, Kyrios , yani Rab Tanrı olarak saygı gösterilmiştir. Roma ve Yunan masal tanrıları, hep elle tutulur ve gözle görülür heykel ve resimlerle temsil edilen fiziksel varlıklardan oluşmaktaydılar. Bu tanrılar için geliştirilmiş çeşitli ayin, tören ve kutlamalar yapılıp kurbanlar kesiliyordu. Olağanüstü işler başaran insanlar tanrılara eş tutulurdu. Bunu, bir gezileri sırasında bir kötürümü iyileştirdikleri için Pavlus ve Barnaba’yı bile hemen tanrılaştırdıkları olayda açıkça görmekteyiz;
PUTPEREST DOĞU ROMA’NIN DİNÎ MİRASI: HIRİSTİYANLIK
Roma imparatoru Konstantin, ülkesindeki
Hıristiyanların gücünü görünce 312 yılında devlet dini olarak
Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra yaptığı en önemli iş, başkenti
Roma’dan İstanbul’a taşımak olmuştur. Bu kararda siyasî, askerî ve dinî
gerekçelerin etkileri olabilir. Bizi ilgilendiren dinî gerekçelerin
neler olabileceğidir. Kendi adını taşıyan “Yeni Roma”
eskinin izdüşümü olmasına rağmen, Roma gibi yedi tepe üzerine kurulmuş,
İstanbul’un yedi tepesi Roma’nın naziresi yapılmıştır. Eski Roma’dan
daha dindar, daha saf, dinlerin çıkış kaynağı olan Ön Asya’ya, Helen
kültürüne daha yakın bir mekân arz etmesinin yanında yeni dinin tüm
sembollerini, anlamlarım, sanat ifadelerini en temiz anlamda
karşılayabilecek bir yerdi.
Haç Sembolü – Putperest Kökeni
Haç Sembolü – Putperest Kökeni
İncillerde İsa’nın dövüldüğünü, kırbaçlandığını , haç üzerinde çivilendiğini okuyoruz. Ancak İsa’yı yada Hristiyanlığı her nedense çivi, kırbaç gibi materyaller değil de Haç sembolü temsil eder oldu. Neden haç diye sormadan edemiyoruz.
Haç , Hristiyanlığa göre İsa’nın üzerinde öldüğü infaz aletidir.İsa da insan üstü bir karakter olarak görüldüğünden üzerine çivilendiği söylenen direk de kiliselerde ,ibadetlerde kutsanarak kullanılmaya başlandı.
HIRİSTİYAN FUNDAMENTALİZMİ
HIRİSTİYAN FUNDAMENTALİZMİ
Dünyanın sonuna ve ahirete ilişkin eskatolojik beklentiler, dinlerin hemen hepsinde önemli bir yer tutar. Dünyayı ve insanlığı nasıl bir son beklemektedir? İnsanın günü birlik maruz kaldığı kötülüklerin ve gittikçe artan kaosla zulmün bir sonu olacak mıdır? İnsanın bireysel yaşamında tecrübe ettiği son, makro planda insanın içinde yaşadığı evren için de geçerli midir? Bu ve benzeri birçok sorunun doğurduğu düşünceler, dinsel geleneklerin temelinde yatan sorunsalları oluşturur. Bu sorulara her inanç sistemi ken-di teolojik yapısı ve geleneği çerçevesinde cevaplar arar.
ARDI ARKASI KESİLMEYEN HIRİSTİYANLIK PROPOGANDASI
ARDI ARKASI KESİLMEYEN HIRİSTİYANLIK PROPOGANDASI
KARŞISINA DİKİLEN TÜRK'Ü 1000 YILDIR BİR TÜRLÜ ALTEDEMİYEN HIRİSTİYAN BATI, SON ASIRDA BİR BAŞKA YOL DENEMEYE KARAR VERMİŞTİR: KALEYİ İÇTEN FETHETMEK İÇİN BOL VAADLİ, BOL PARALI HIRİSTİYANLIK PROPOGANDASI!...ASLINDA BU OLAY 1880'LERDE BAŞLAMIŞTI. O TARİHLERDE ERMENİLER'E ARKA ÇIKMAYA BAŞLIYAN BİLHASSA AMERİKALILAR, DURUMU MÜSAİT GÖRDÜLER Mİ HEMEN BİR YABANCI OKUL AÇARLARDI. BÖYLECE OSMANLI TOPRAĞINDA 400'DEN FAZLA OKUL FAALİYETE GEÇTİ.
İNGİLİZLER, FRANSIZLAR, ALMANLAR, AVUSTURYALILAR DA BENZER OKULLAR AÇMIŞLARDI.
22 Nisan 2011 Cuma
Hristiyanlık,aslında yahudiliğin hellenileştirilip(hellenizm)Pagan/putperest dinine dönüştürülmüş halidir
Hristiyanlık, aslında yahudiliğin hellenileştirilip(hellenizm), Pagan/putperest dinine dönüştürülmüş halidir..
Hırıstiyanlığın Pagan Kökeni Hristiyanlık, aslında yahudiliğin hellenileştirilip(hellenizm), Pagan/putperest dinine dönüştürülmüş halidir..İncil’in içinde pek çok pagan öğesi bulunmaktadır…
İsa’dan önce de ölen ve dirilen pagan Tanrıları vardı..
Greko Romen etkisinde büyümüş hristiyanlık da bu Greko Romen pagan dinlerinin devamı niteliğindedir..
(Greko Romen pagan inançları hristiyanlığı öyle etkilemiştir ki İncil bile İsa’nın konuştuğu dil olan Aramice ile değil, grekçe yani Yunanca ile yazılmıştır)
İsa’nın “Tanrı oğlu” yahut “Tanrı’nın özünden Tanrı”….vs olması,İsa’nın kanıyla günahlarımızdan/suçlarımızdan arınma fikri(İbraniler 13:12,Rom 3:25-26..vs) ,İsa’nın ölüp dirilmesi ve şeytana karşı “zafer”kazanması ve daha pek çok öğe Hellenistik dönemde oluşmuş Greko Romen Pagan dinlerinin ayrıca bunlara bağlı mistik gizem kültlerinin etkileri sonucudur…
DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI
Ülkemizin doğusuna kendini ârî sayan Ermeniler, güneydoğusuna yine kendini ârî sayan Kürtler sahip çıkıyor... Hatay'a Sami Araplar, GAP BÖLGESİ'ne Yahudiler göz dikmiş durumda!.. Kuzey Anadolu'da Rumlar "Pontus Devleti" kurmak istiyor!.. Birileri Lâz, Çerkes, Çeçen, Acar kökenli TÜRKLER'i kışkırtıp gene Kuzey Anadolu'yu TÜRKİYE'den koparmaya çalışıyor!... Batı Anadolu'yu Yunanistan yapmak istiyorlar!... İstanbul'da VATİKAN benzeri bir "Fener Devleti" oluşturma, hattâ TRAKYA ile bütün MARMARA BÖLGESİ'ni TÜRKİYE'den koparıp YENİ BİZANS DEVLETİ kurma peşinde olanlar var!..
KUZEY ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ
21 Nisan 2011 Perşembe
BATI TÜRKLER'İ SİLMEK İSTER!..
İşte bu yüzden Batılılar TÜRKLER'i Avrupa'da ve Anadolu'daki varlığına tahammül edemezler!.. Batılılar TÜRKLER'İN AVRUPA'DAKİ VARLIĞI'nı, Osmanlı Devleti ile sınırlı sayıp, sanki "çok yeni" bir olaymış gibi göstermek isterler!..
Sonra da bu uydurdukları bilgilere, belgelere dayanıp bizi DOĞU ANADOLU'dan atıp orada kukla bir "kürt devleti" kurmak isterler!..
BATI MEDENİYETİ'NİN KÖKÜ NE?..
Ancak Roma 5. asırda HUNLAR'ın akınlarına uğramış, iyice zayıflamıştı. Nihayet 410 yılında Vizigot kralı Alarik'in, hemen arkasından (455) Vandal kralı Gaeserik'in istilâsına uğrayarak yıkıldı.
Bundan sonra Avrupa'da medeniyet değil, vahşet hüküm sürmeye başladı... İtalya'da Ostragot, Fransa'da Frank ve Almanya'da Germen krallıkları kuruldu. Yalnız bunların hepsi, kuzeyden gelen tam anlamıyla barbar kavimlerin etkisinde idiler.
Öyle ki, bütün Avrupa'da bir fırtına gibi esen VANDALLAR'ın adı, VANDALİZM olarak VAHŞET anlamında kullanılmaya başladı.
Bundan sonra Avrupa'nın batısına 1000 yıl bilim ve medeniyetin kırıntısı bile uğramadı!.. Bir tek, güneyden İspanya'ya giren Araplar'ın getirdiği Endülüs medeniyeti zirveye çıktı ama, bundan da barbar ve vandal Avrupalılar nasiplerini uzun yıllar alamadılar.
İmparator Kostantin'in ölürken hükümranlık alâmetlerini Roma kilisesine bırakması, 400'lü yıllardan itibaren bu kilisenin önemini, krallara bile hükmedecek düzeye çıkartmıştı.
İşte buna dayanarak Papa diye tanınmaya başlıyan Roma kilisesi başpapazı, Frank kralı Clovis'i (461-511) eski Roma İmparatorluğu'nun vârisi ilân ederek Avrupa'yı bağışladı!.. Böylece "Kutsal Roma İmparatorluğu" kavramı doğdu.
Ancak kurulan devletlerin ne kutsallıkla, ne de eski Roma'yla hiç bir alâkası yoktu!.. Öyle ki, 1096'da başlıyan Haçlı Seferleri ordularında, 1000 yıl önceki Roma disiplin ve intizamını görmek mümkün değildi. Hepsi çapulcu ve başıbozuk gruplardan ibaretti, ve sözümona Kudüs'ü müslümanlardan kurtarmaya giderken, Avrupa ve İstanbul gibi hıristiyan diyarlarını yağmalamalarını kimse önleyememişti!...
TARIK bin Ziyad'ın 711'de İspanya fethine girişmesi, Endülüs Emevi Devleti'nin kurulması, Avrupa için bir fırsat teşkil etmişti. Hem son din İSLAM'ın nurundan, hem de açık fikirli Araplar'ın geliştiği bilimden yararlanmaları; ve Paul'un uydurma dininden, Vandallar'ın vahşetinden kurtulmaları mümkündü.
Ne yazık ki, Pirene Dağları İSLAM'ın ve ENDÜLÜS Medeniyeti'nin İspanya'ya mahsus bir özellik olarak kalmasına yol açtı. Pireneler'i aşamadılar.
Vizigot, Ostrogot, Vandal, Germen, Frank barbarlarının etkisi altındaki Avrupa gittikçe karanlığa gömülürken, ENDÜLÜS dönemin en medeni toplumlarından birini oluşturdu. Tuleytu (Toledo), Kurtuba, İşbilye (Sevil), Gırnata önemli kültür merkezleri haline geldi.
Öyle ki, bir tek Kurtuba Kütüphanesi'nde bulunan 500.000 kitap, o tarihlerde bütün Fransa'da bulunan kitap sayısından daha fazla idi!..
İşte bu Arap eserleridir ki, 15. asrın sonunda Avrupalılar'ın eline geçecek ve Rönesans'ın temelini teşkil edecektir... Fizik, kimya, matematik, astronomi, tıp ve felsefe, hatta şiir ve edebiyat işte bu şekilde Avrupa'ya girecekti.
Avrupalılar, 1000 yıl önce unuttukları Yunan feylezoflarının, Roma düşünürlerinin fikirlerini İSLAM eserlerinde bulacaklar, ve tercüme ederek kullanacaklar, sonra da "Yunanlılar ve Romalılar bizim atamızdı!" diyeceklerdi!..
Halbuki Avrupa'nın onlarla hiç bir bağlantısı kalmamıştır!.. Roma Hamamı, TÜRK Hamamı olmuş, Ayasofya'nın kubbeleri SELİMİYE, SÜLEYMANİYE ve SULTAN AHMET camilerinde ihtişamını sürdürmüştür. İyon ve Roma medeniyetinin gerçek vârisleri, TÜRKLER'dir. Sadece onlar, kendilerinden önceki her medeniyet unsurunu, kendi özellikleri ile meczederek yaşatmışlardır.
Batılılar ise, Roma'nın kötü yanları ile barbar kavimlerin vahşetini birleştirerek Avrupa'ya 1000 yıl süren bir KARANLIK ÇAĞ yaşatmışlardır. Halkı asiller, ruhbanlar ve serfler olarak üçe ayırmışlardır. Bu üç sınıf arasına kalın duvarlar ördükleri gibi; asiller ile, kiliseyi istismar ederek servet ve kudret sahibi olan ruhbanlar arasındaki mücadele, köle mertebesindeki halkın çok daha fazla ezilmesine yol açmıştır.
Bizim tanımadığımız, ancak zaman zaman yarı-cahil aydınlarımız tarafından bize de yakıştırılan FEODALİTE, o dönemde bütün Avrupa'yı pençesine almıştı... Asiller hem toprağa, hem de o toprakta yaşıyan köylülere sahipti. Öyle ki, köylüler bulundukları mıntıkadan ayrılamadıkları gibi, senyör izin vermedikçe evlenemezlerdi. İzin alıp evlenseler dahi, gelinin ilk gecesi kocasına değil, senyöre aitti!..
Öte yandan ruhban sınıfın, ALLAH'ı ve Hz. İSA'yı istismar ederek topladığı serveti ne yapacağını bilememesi sonucu, bir süre sonra büyük katedraller inşa edilmeye başlandı. Bu da GOTİK mimari tarzının doğmasına yol açtı.
Ruhbanların, serveti kilisenin elinde tutabilmek için dört elle sarıldıkları "mülkiyet hakkının ALLAH'a ait" olduğu prensibi, bir ölçüde halk arasında alturist bir ahlâk anlayışı yaratmıştı. Bunu da, İSLAMÎ prensipleri kendine göre dejenere ederek hıristiyanlığa yamayan Thomas Aquin ve Reformcular ortadan kaldırdılar. Yerine Egoist bir dünya anlayışı getirdiler.
Böylece kendinden başka herkesin kanını emen sülük-yarasa karışımı bir Batı insanı belirdi!..
İşte 1500'lerde kendilerini barış içinde karşılayıp ağırlıyan Amerika yerlilerini tümden katleden ve etini yiyen İspanyol ve Portekizliler, Çin'i daha fazla uyutabilmek amacıyla halkını zorla afyon yutturmak için zorla anlaşma imzalatan İngilizler (1800'ler), Yahudi zannetiği Musevi Hazar Türkleri'ni fırınlayan Almanlar (1940'lar), Pasifik'i elinden kaçırmamak için iki Japon şehrinin sivil halkını atom bombası ile toptan yokeden Amerikalılar (1945), bağımsızlık isteyen 1.000.000 Cezayirli'yi işkencelerle öldüren Fransızlar (1950'ler), ve bir tek Irak'ın üstüne sürüler halinde saldıran Batılı müttefikler (1991 ve 2003), hep bu Vandal Barbarizmi'nin ürünüdür!..
Milyonlarca insanın sefalet içinde ölmesine yol açan kölelik, insan haysiyetini hiçe sayan sömürgecilik, bitki ve hayvanları yok eden israf ekonomisi, çevre kirliliği, Afrika'yı saran çoraklık, kuraklık ve açlık, eskiden dağ başlarında yaşanırken günümüzde şehirlere inen eşkiyalık, terör, anarşi, uyuşturucu iptilası, fuhuş ve cinsi sapıklık ve nihayet insanlığı bile ortadan silebilecek nükleer silahlar ve AİDS hep bu Batı zihniyetin dünyamıza mirasıdır!..
Medeniyet ne kelime, BATI dünyanın ve insanlığın yüzkarasıdır!..
TARİHİN KARANLIK YÜZÜ PAPALAR HZ İSA(A.S)NASIL İLAHLAŞTIRDILAR!!
Roma
Katolik (Evrensel) kilisesinin başkanı; Katolik mezhebinin ruhani
lideri; bütün Katoliklerin mutlak teslimiyetle yükümlü oldukları en
büyük papazdır. Kelime Yunanca "baba" anlamındadır. İlk önceleri bu isim
bütün piskoposlar için kullanılmaktaydı. Papanın yanılmaz olduğu kabul
edilir ve o istediğini dinden dışlama yetkisine sahiptir ki, buna
"aforoz" denir. Ona itaatten yüz çevirme bir sapıklık olarak telakki
edilir.
Papanın vasıfları bu kadarla da bitmiyor: Hıristiyan âleminin ruhani(dini) lideri, atalar atası, baba, Hıristiyanların çobanı ve şefi, kutsal peder, mesihin görünür temsilcisi, petrusun halefi, elçilerin prensi, aracı, tanrının yeryüzündeki temsilcisi ve görünür yüzü… Kısacası bir insan için oldukça fazla sıfatlara sahiptir Kutsal Peder().
Papalar, kardinaller denilen ruhanî meclisin üyeleri arasından seçilirler. Seçilen papa ölene kadar bu görevde kalır. Papalık seçimi Katolik inancına göre, Kutsal Ruhun yardımıyla olur. (Gerçi biz artık biliyoruz ki bu seçimlerde Kutsal Ruhtan önce Vatikan’daki Mason Örgütleri ve siyasi, ekonomik çıkarlı şirketlerin sözü geçmektedir.)
Papalar, Hz. İsa (a.s)ın vekili sayılan Aziz Petronun halifeleri kabul edilirler. Aziz Petro, miladi I. asırda Romaya yerleşmiş ve Tevhidi Hıristiyanlıktan tavizler vererek putperest Roma devletiyle uzlaşma yoluna gitmişti. Bu tarihten sonra Roma, papazlığın merkezi olmuştur. İlk papa, Aziz Petrodur. Aziz Petro ise İncil’de Matta: 16/21–24 de İsa tarafından ”Kâfirlikle” vasıflandırılmış birisidir. Mesele ise İsanın tekrar dirilmesinde ona iman etmede bazı şüpheler taşımasıdır. Ayrıca Pavlos da Petrosu (Gal. 2/11–14) ikiyüzlü olarak suçlamaktadır.
Siyasi otoritesi geçmişten bu güne azalmış da olsa Papalar hala cemaatleri üzerinde etkilidirler. Bu gün hala Katolik Kiliselerinden toplanan yardımlar Vatikan’a aktarılmaktadır. İmanlılarına karşı oldukça konforlu bir hayat süren papaların zenginlik kaynağı cemaatleridir. Bugün tarihin hafızasına kazınan “Orta Çağ” rezaletleri, Papaların bir dini nasıl oyuncak haline getirdiğinin resmi belgesi görünümündedir adeta. Papa, Katolik mezhebine bağlı birine Allah adına Cennet vaat edebilir ve buna bir belge tanzim ederek (Endüljans) Cennetteki yerini belirtebilir. Bu belgeyi edinen kimse ölünce Cennete girip papanın tayin ettiği yere yerleşeceğine kesin bir şekilde iman eder. Yine Papa -sevdiği insanlara cennetten arsa satıp küçük dünyalıklarını tamamlarken- sevmediği insanları da dinden atma (Aforoz) hakkına sahipti.
Mesele otoriteyi korumak olunca bu kadar kuvvetli bir kurum kendisi için tehlike arz edecek kişi, kurum, fikir hatta kitapları dahi en korkunç şekilde cezalandırabiliyordu. Onlar hatasız kullardı ve onları direk Kutsal Ruh yönetiyordu. Haliyle yanlış yapma imkânından yoksundular. Bir Katolik için en büyük ve en doğru irade; papanın iradesiydi. Bilim, imanlılarca önemsizdi, zaten onların yerine düşünen ve karar alan birisi vardı ve o da dediğimiz gibi “Masumdu”. Netice itibariyle “Onun yanlışı benim doğrumdan daha iyidir” mantığı ortaya çıkıyordu. Zaten her hangi bir kişi çıkıp İncili okuyup onu anlamaya ve yorumlamaya kalkamazdı. Zira bu iş Papa’ya ve Kiliseye verilmişti.
1870 yılında toplanan I. Vatikan konsili Papanın yanılmazlığını ilan ettiğinde Katolik âleminde ki sapkınlıklar ivme kazanmıştı.
Hadise basit olarak algılanmamalıdır. Çünkü Katolik Kilisesi Papanın resmen beyan ettiği bütün düşüncelerde “hatasız” ve “yanılmaz” olduğunu ve bunların Kutsal Kitabın bütün sözleri gibi kabul edilmesini imanlılarından talep etmez, bunu imanın gereği olarak bekler. Yani inanıyorsan buna iman edeceksin. (Hıristiyan Dininin Özü, 1987, s. 19)
Fakat biz balık hafızalı olmadığımız için tarihi kaynakları tarıyoruz: Sadece inanma noktasında, kilise ile bire bir düşünmediği için yakılanlar, Aforoz edilenler, Endüljans’la kandırılanlar, engizisyon mahkemeleri, zindanlar, kerpetenler vb işkenceler… İşte tarihin bize gösterdiği Papalar ve onların uygulamaları (Daha fazla bilgi için “Batı ve Batı Kilisesine Dair” isimli yazımıza bakılabilir”)
Hadise bu kadarla da sonuçlanmamış “Hıristiyan âleminin çobanları “Şefleri” olan Papaların özel hayatları kutsal bir yaşamdan uzak kalmış, sansasyonlara karışmış niceleri vardır. Ahlaksızlık, otorite kavgası, üstünlük sevdası, zalimlik, gaddarlık, yalan ve hile, politik hırs, bu papaların sadece birkaç özelliği olarak tarihe geçmiştir. Neticede “Çoban” ve “Kutsal Şef” olan Papalar, sürüyü kurda teslim etmeyi en doğru yol olarak görmüşlerdir. Zira sürü onların olsa da “kurt”ta onlardır ve ortada zarar edecek bir şey yoktur.
Hıristiyan Teolojisinde Protestanlara göre; Kutsal Kitap açık bir şekilde bir başkasından diğerine aktarılmak suretiyle süre gelen bir papalık veya kâhinlik sistemini kabul etmez. Zaten bu sistemler İsa’nın “Çarmıhta” ölmesiyle (veya kendisini kurban etmesiyle) son bulmuştur. Yine bu düşüncenin delili Kutsal Kitaplarında vardır. (İb. 7/26)
Katolikler ve Protestanlar Arasındaki Yetki Kavgası
Daha öncede belirttiğimiz gibi Katolikler Papanın sözlerini ve kaidelerini kutsal kitabın sözleri gibi kabul ederler. I ve II. Vatikan Konsüllerinde bu düşünce bir genelgeyle ifade edilmişti. (Dei Vebum, s. 9–10)
Bunun yanında Kilise öğretileriyle Kutsal Kitap öğretileri çatışırsa Katolikler (Papayı), Ortodokslar (Patriği) ve gelenekleri takip ederler. Protestanlar ise Kutsal Kitap dışında her hangi bir yetkinin kabul edilmesinin insanı sapıklığa götüreceğini iddia ederler. Yani Protestan gözüyle Katolik ve Ortodoks âlemi sapıktır (Heretik). Protestanlarca bu inanca sahip olanlar aldanma içindedir, büyük bir yanılgı ve hataya sapmışlar doğal olarak da “Kâfir” olmuşlardır. Yine Protestanlar, Katolik ve Ortodoks Kiliselerinde bu yanlış inançtan kaynaklanan ve dinin orijinalitesinde bulunmayan, gerçeklerden uzak bir sürü inanç ve efsane bulunduğunu iddia etmektedirler. Bu konuda Kitabı Mukaddeste Matta 24/35 de “Rabbin sözü ebediyen durur” denilirken, Onun yeryüzündeki gölgesi olduğunu iddia eden haleflerinin neler yaptığını tüm insanlık şimdi korku filmi izlermiş gibi seyrediyorlar. Benim şahsi kanaatime göre de bu iddialar doğrudur.
Papalık makamı ile asırlarca Avrupa’yı ve Asya’yı kana bulayan acınacak zihniyetin önderleri, Papaların ta kendileriydi ve bunu Tanrıdan aldıkları yetkiyle “Yanılmaz-Masum” olarak yapıyorlardı. Sonuçta Papalar yeryüzünde “Tanrının Gölgesi” gibi değil de –tarihi kanıtlar eşliğinde iddia ediyorum- “Şeytanın” Vatikan şubesi gibi çalışmışlardır. Fakat Protestanlar bu iddiayı doğrularken biz bir başka gerçeğe doğru gözümüzü açıyoruz. Katolik âlemini bu şekilde suçlayan ve yaptığı “Haçlı Savaşları” nedeniyle lanetleyen Protestanlar kendilerini masum göstermek isterken insanın aklına, Protestan Amerika’nın yaptığı katliamlar geliyor.
Aslında hiç birinin diğerinden farkı yok. “Hepsi aynı tavanın balıkları.” Dün Papalar katliam yapıyordu, bugün ise Protestanların siyasi arenada ki liderleri olan “Evenjalist” ve “Neocon” zihniyetli “Küresel Güçler” katliama kaldıkları yerden devam ediyorlar.
“Nasıl Papalar Gelip Geçmiş Şu Fani Âlemden”
Artık Papalık ve Papalar hakkında verdiğimiz malumatlardan sonra birazda bu tartışmalı insanların neler yaptıklarına bir bakalım.
Tarihin kaydettiği vesikalara göre Papalar arasından çok korkunç caniler çıktı. Bunlardan sadece birisi olan Papa Borjiva (Borgia), düşmanlarını ve bunların arasında bulunan din adamlarını değişik zehirler kullanmak suretiyle öldürmüş ve mallarını gasp etmiştir. Her türlü rezaleti işleyen Papa Hazretleri () kız kardeşiyle karı-koca hayatı da yaşayarak adını tarihe kazımıştır. Fakat malum Hıristiyan teolojisi sayesinde o da diğer Papalar gibi “Masumdu” ve “Günahsız” sayıldı.
Bir de iyi Papa örneği verelim size: Papa Honorius hayatının hiçbir döneminde üçlü tanrı sistemini (Teslis) kabul etmediği için ölümünden tam 48 yıl sonra, İstanbul’da toplanan Sinod (Ruhani Meclis) tarafından resmen lanetlenmiştir. Artık yukarıda ki Papa Borgia örneğiyle kıyaslamasını siz değerli okuyuculara bırakıyorum.
Bir başka Papa arkadaşı olan bir ressama
“—Yakında bir torunum olacak
— İyi ya işte, buna sevinmelisin. Babası kim?
— Sorunda orda ya… Babası benim” der.
Bir başka Papa ise “Şu İsa masalını kim uydurduysa çok işimize yaradı” diyerek geride kafaları karışık bir inanlı kitlesi bırakmıştı. Fakat tüm bunların dışında bir Papa var ki o, hem tanıdık hem de aramızdan daha yeni ayrıldı sayılabilir. Hıristiyanlık dünyasını yakından ilgilendiren ve özellikle de Katolik âlemine yeni ivme kazandıran II. Vatikan Konsülünün baş mimarı Papa VI. Paul hakkında basına geçen günlerde ilginç bir haber düştü. İddiaya göre Papa Hazretleri Vatikan’da Tanrının Gölgesi iken bir erkek ve kadınla cinsel ilişkiye girmiş. Yukarıda anlattıklarımızdan sonra bu iddiaya şaşmamak gerektiği kanaatindeyim.
Fakat burada aklıma bazı sorularda gelmiyor değil hani. Mesela, Papaların yanılmazlığı tartışılamayacağına göre, Papa VI. Paul’un bu eşcinsel yaşamını ne yapacağız? Malum mızrak çuvala sığmıyor.
Eğer Papa yanılmamışsa; dünya eşcinsellerine bugünü bayram ilan edebilir miyiz?
Yok, Papa hata yapmış ve yanılmışsa Katolik teolojisi bu sorunsalı nasıl aşacak?
Acaba Papanın bu iş dışı ilişkisi, Tanrının kızmasına neden olmuş mudur?
Galiba Papa Hazretlerinin bu sıra dışı icraatı Katoliklerin anlattığı “Tanrı İsa’yı” oldukça kızdırmıştır.
Sorunun en zorunu cevaplamak ta size düşüyor:
(Katoliklerce) İsa’nın yeryüzünde ki “Temsilcisi” ve “Halefi” olarak iman edilen Papanın bu icraatı, İsa’yla olan ilişkisini ne kadar zedeledi dersiniz?
{BENİM SEÇTİKLERİM}
Papanın vasıfları bu kadarla da bitmiyor: Hıristiyan âleminin ruhani(dini) lideri, atalar atası, baba, Hıristiyanların çobanı ve şefi, kutsal peder, mesihin görünür temsilcisi, petrusun halefi, elçilerin prensi, aracı, tanrının yeryüzündeki temsilcisi ve görünür yüzü… Kısacası bir insan için oldukça fazla sıfatlara sahiptir Kutsal Peder().
Papalar, kardinaller denilen ruhanî meclisin üyeleri arasından seçilirler. Seçilen papa ölene kadar bu görevde kalır. Papalık seçimi Katolik inancına göre, Kutsal Ruhun yardımıyla olur. (Gerçi biz artık biliyoruz ki bu seçimlerde Kutsal Ruhtan önce Vatikan’daki Mason Örgütleri ve siyasi, ekonomik çıkarlı şirketlerin sözü geçmektedir.)
Papalar, Hz. İsa (a.s)ın vekili sayılan Aziz Petronun halifeleri kabul edilirler. Aziz Petro, miladi I. asırda Romaya yerleşmiş ve Tevhidi Hıristiyanlıktan tavizler vererek putperest Roma devletiyle uzlaşma yoluna gitmişti. Bu tarihten sonra Roma, papazlığın merkezi olmuştur. İlk papa, Aziz Petrodur. Aziz Petro ise İncil’de Matta: 16/21–24 de İsa tarafından ”Kâfirlikle” vasıflandırılmış birisidir. Mesele ise İsanın tekrar dirilmesinde ona iman etmede bazı şüpheler taşımasıdır. Ayrıca Pavlos da Petrosu (Gal. 2/11–14) ikiyüzlü olarak suçlamaktadır.
Siyasi otoritesi geçmişten bu güne azalmış da olsa Papalar hala cemaatleri üzerinde etkilidirler. Bu gün hala Katolik Kiliselerinden toplanan yardımlar Vatikan’a aktarılmaktadır. İmanlılarına karşı oldukça konforlu bir hayat süren papaların zenginlik kaynağı cemaatleridir. Bugün tarihin hafızasına kazınan “Orta Çağ” rezaletleri, Papaların bir dini nasıl oyuncak haline getirdiğinin resmi belgesi görünümündedir adeta. Papa, Katolik mezhebine bağlı birine Allah adına Cennet vaat edebilir ve buna bir belge tanzim ederek (Endüljans) Cennetteki yerini belirtebilir. Bu belgeyi edinen kimse ölünce Cennete girip papanın tayin ettiği yere yerleşeceğine kesin bir şekilde iman eder. Yine Papa -sevdiği insanlara cennetten arsa satıp küçük dünyalıklarını tamamlarken- sevmediği insanları da dinden atma (Aforoz) hakkına sahipti.
Mesele otoriteyi korumak olunca bu kadar kuvvetli bir kurum kendisi için tehlike arz edecek kişi, kurum, fikir hatta kitapları dahi en korkunç şekilde cezalandırabiliyordu. Onlar hatasız kullardı ve onları direk Kutsal Ruh yönetiyordu. Haliyle yanlış yapma imkânından yoksundular. Bir Katolik için en büyük ve en doğru irade; papanın iradesiydi. Bilim, imanlılarca önemsizdi, zaten onların yerine düşünen ve karar alan birisi vardı ve o da dediğimiz gibi “Masumdu”. Netice itibariyle “Onun yanlışı benim doğrumdan daha iyidir” mantığı ortaya çıkıyordu. Zaten her hangi bir kişi çıkıp İncili okuyup onu anlamaya ve yorumlamaya kalkamazdı. Zira bu iş Papa’ya ve Kiliseye verilmişti.
1870 yılında toplanan I. Vatikan konsili Papanın yanılmazlığını ilan ettiğinde Katolik âleminde ki sapkınlıklar ivme kazanmıştı.
Hadise basit olarak algılanmamalıdır. Çünkü Katolik Kilisesi Papanın resmen beyan ettiği bütün düşüncelerde “hatasız” ve “yanılmaz” olduğunu ve bunların Kutsal Kitabın bütün sözleri gibi kabul edilmesini imanlılarından talep etmez, bunu imanın gereği olarak bekler. Yani inanıyorsan buna iman edeceksin. (Hıristiyan Dininin Özü, 1987, s. 19)
Fakat biz balık hafızalı olmadığımız için tarihi kaynakları tarıyoruz: Sadece inanma noktasında, kilise ile bire bir düşünmediği için yakılanlar, Aforoz edilenler, Endüljans’la kandırılanlar, engizisyon mahkemeleri, zindanlar, kerpetenler vb işkenceler… İşte tarihin bize gösterdiği Papalar ve onların uygulamaları (Daha fazla bilgi için “Batı ve Batı Kilisesine Dair” isimli yazımıza bakılabilir”)
Hadise bu kadarla da sonuçlanmamış “Hıristiyan âleminin çobanları “Şefleri” olan Papaların özel hayatları kutsal bir yaşamdan uzak kalmış, sansasyonlara karışmış niceleri vardır. Ahlaksızlık, otorite kavgası, üstünlük sevdası, zalimlik, gaddarlık, yalan ve hile, politik hırs, bu papaların sadece birkaç özelliği olarak tarihe geçmiştir. Neticede “Çoban” ve “Kutsal Şef” olan Papalar, sürüyü kurda teslim etmeyi en doğru yol olarak görmüşlerdir. Zira sürü onların olsa da “kurt”ta onlardır ve ortada zarar edecek bir şey yoktur.
Hıristiyan Teolojisinde Protestanlara göre; Kutsal Kitap açık bir şekilde bir başkasından diğerine aktarılmak suretiyle süre gelen bir papalık veya kâhinlik sistemini kabul etmez. Zaten bu sistemler İsa’nın “Çarmıhta” ölmesiyle (veya kendisini kurban etmesiyle) son bulmuştur. Yine bu düşüncenin delili Kutsal Kitaplarında vardır. (İb. 7/26)
Katolikler ve Protestanlar Arasındaki Yetki Kavgası
Daha öncede belirttiğimiz gibi Katolikler Papanın sözlerini ve kaidelerini kutsal kitabın sözleri gibi kabul ederler. I ve II. Vatikan Konsüllerinde bu düşünce bir genelgeyle ifade edilmişti. (Dei Vebum, s. 9–10)
Bunun yanında Kilise öğretileriyle Kutsal Kitap öğretileri çatışırsa Katolikler (Papayı), Ortodokslar (Patriği) ve gelenekleri takip ederler. Protestanlar ise Kutsal Kitap dışında her hangi bir yetkinin kabul edilmesinin insanı sapıklığa götüreceğini iddia ederler. Yani Protestan gözüyle Katolik ve Ortodoks âlemi sapıktır (Heretik). Protestanlarca bu inanca sahip olanlar aldanma içindedir, büyük bir yanılgı ve hataya sapmışlar doğal olarak da “Kâfir” olmuşlardır. Yine Protestanlar, Katolik ve Ortodoks Kiliselerinde bu yanlış inançtan kaynaklanan ve dinin orijinalitesinde bulunmayan, gerçeklerden uzak bir sürü inanç ve efsane bulunduğunu iddia etmektedirler. Bu konuda Kitabı Mukaddeste Matta 24/35 de “Rabbin sözü ebediyen durur” denilirken, Onun yeryüzündeki gölgesi olduğunu iddia eden haleflerinin neler yaptığını tüm insanlık şimdi korku filmi izlermiş gibi seyrediyorlar. Benim şahsi kanaatime göre de bu iddialar doğrudur.
Papalık makamı ile asırlarca Avrupa’yı ve Asya’yı kana bulayan acınacak zihniyetin önderleri, Papaların ta kendileriydi ve bunu Tanrıdan aldıkları yetkiyle “Yanılmaz-Masum” olarak yapıyorlardı. Sonuçta Papalar yeryüzünde “Tanrının Gölgesi” gibi değil de –tarihi kanıtlar eşliğinde iddia ediyorum- “Şeytanın” Vatikan şubesi gibi çalışmışlardır. Fakat Protestanlar bu iddiayı doğrularken biz bir başka gerçeğe doğru gözümüzü açıyoruz. Katolik âlemini bu şekilde suçlayan ve yaptığı “Haçlı Savaşları” nedeniyle lanetleyen Protestanlar kendilerini masum göstermek isterken insanın aklına, Protestan Amerika’nın yaptığı katliamlar geliyor.
Aslında hiç birinin diğerinden farkı yok. “Hepsi aynı tavanın balıkları.” Dün Papalar katliam yapıyordu, bugün ise Protestanların siyasi arenada ki liderleri olan “Evenjalist” ve “Neocon” zihniyetli “Küresel Güçler” katliama kaldıkları yerden devam ediyorlar.
“Nasıl Papalar Gelip Geçmiş Şu Fani Âlemden”
Artık Papalık ve Papalar hakkında verdiğimiz malumatlardan sonra birazda bu tartışmalı insanların neler yaptıklarına bir bakalım.
Tarihin kaydettiği vesikalara göre Papalar arasından çok korkunç caniler çıktı. Bunlardan sadece birisi olan Papa Borjiva (Borgia), düşmanlarını ve bunların arasında bulunan din adamlarını değişik zehirler kullanmak suretiyle öldürmüş ve mallarını gasp etmiştir. Her türlü rezaleti işleyen Papa Hazretleri () kız kardeşiyle karı-koca hayatı da yaşayarak adını tarihe kazımıştır. Fakat malum Hıristiyan teolojisi sayesinde o da diğer Papalar gibi “Masumdu” ve “Günahsız” sayıldı.
Bir de iyi Papa örneği verelim size: Papa Honorius hayatının hiçbir döneminde üçlü tanrı sistemini (Teslis) kabul etmediği için ölümünden tam 48 yıl sonra, İstanbul’da toplanan Sinod (Ruhani Meclis) tarafından resmen lanetlenmiştir. Artık yukarıda ki Papa Borgia örneğiyle kıyaslamasını siz değerli okuyuculara bırakıyorum.
Bir başka Papa arkadaşı olan bir ressama
“—Yakında bir torunum olacak
— İyi ya işte, buna sevinmelisin. Babası kim?
— Sorunda orda ya… Babası benim” der.
Bir başka Papa ise “Şu İsa masalını kim uydurduysa çok işimize yaradı” diyerek geride kafaları karışık bir inanlı kitlesi bırakmıştı. Fakat tüm bunların dışında bir Papa var ki o, hem tanıdık hem de aramızdan daha yeni ayrıldı sayılabilir. Hıristiyanlık dünyasını yakından ilgilendiren ve özellikle de Katolik âlemine yeni ivme kazandıran II. Vatikan Konsülünün baş mimarı Papa VI. Paul hakkında basına geçen günlerde ilginç bir haber düştü. İddiaya göre Papa Hazretleri Vatikan’da Tanrının Gölgesi iken bir erkek ve kadınla cinsel ilişkiye girmiş. Yukarıda anlattıklarımızdan sonra bu iddiaya şaşmamak gerektiği kanaatindeyim.
Fakat burada aklıma bazı sorularda gelmiyor değil hani. Mesela, Papaların yanılmazlığı tartışılamayacağına göre, Papa VI. Paul’un bu eşcinsel yaşamını ne yapacağız? Malum mızrak çuvala sığmıyor.
Eğer Papa yanılmamışsa; dünya eşcinsellerine bugünü bayram ilan edebilir miyiz?
Yok, Papa hata yapmış ve yanılmışsa Katolik teolojisi bu sorunsalı nasıl aşacak?
Acaba Papanın bu iş dışı ilişkisi, Tanrının kızmasına neden olmuş mudur?
Galiba Papa Hazretlerinin bu sıra dışı icraatı Katoliklerin anlattığı “Tanrı İsa’yı” oldukça kızdırmıştır.
Sorunun en zorunu cevaplamak ta size düşüyor:
(Katoliklerce) İsa’nın yeryüzünde ki “Temsilcisi” ve “Halefi” olarak iman edilen Papanın bu icraatı, İsa’yla olan ilişkisini ne kadar zedeledi dersiniz?
{BENİM SEÇTİKLERİM}
Geleneksel Hıristıyanlıktan Modern Hıristıyanlığa Mitraizmin Etkis
Geleneksel Hıristıyanlıktan Modern Hıristıyanlığa Mitraizmin Etkisi
Daha
önce kaleme aldığımız yazılarımızda Hıristiyanlığın tarihsel
kökenlerinden bahsederken, bu inancın tarihsel arka planında, aynı
yüzyıl içerisinde yaşadığı paganist dinlerden büyük ölçüde etkilendiğini
belirmiştikDaha önce kaleme aldığımız yazılarımızda Hıristiyanlığın tarihsel kökenlerinden bahsederken, bu inancın tarihsel arka planında, aynı yüzyıl içerisinde yaşadığı paganist dinlerden büyük ölçüde etkilendiğini belirmiştik. Kaleme aldığımız konular itibariyle meseleye şöyle bir dokunmuş fakat detay vermemiştik. Bugün bu yazımızda, Hıristiyan inancının tarihi kökenlerine bakarak, bu inancın nasıl ve hangi koşullarda, kendinden önceki inançlardan etkilendiğine değineceğiz.
Öncelikli olarak Mitraizm hakkında kısa bir bilgi vermemiz gerekmektedir. Kelime anlamı sözlükte “yüce Tanrı ile insan arasında bir derece” manasına gelmektedir. Mitraizm; Zerdüşt’ün kutsal kitabı Zend-Avesta’nın I. bölümü Yesna’da geçen, Hint ve İran kaynaklı bir dindir. Bu inanca göre, tüm yaratılanlar bir boğadan çıkmıştır; bu boğada ilahi âleme çıkmadan önce Mitra tarafından kurban edilmiştir. İmparator Kommodus tarafından (180–192) Mitra inancı geliştirilmiş ve sonrasında da kendine yayılma alanı bulmuştur.
Neticede Mitraizm, bir kült haline dönüştürülmüş ve Hıristiyanlığa alternatif bir inanç halinde algılanmıştır. Zaman içinde Roma’da kendisine etki alanı bulan Mitraizm inancı, milattan sonra II. yüzyılda Hıristiyanlıkla rekabet edecek seviyeye ulaşmıştı. Mitraizmin; Hıristiyanlıkla, inanç alanında ortak noktalarının çok olması Kiliseyi belli bir süre sonra endişeye sevk etmeye başlamıştı. Mitraizmin giderek güçlenmesi, Geleneksel Hıristiyan Kilisesini, imanlılarını kaybetme korkusuyla karşı karşıya getirdi. Sonuçta Kilise, Mitraizm inancıyla 5. yüzyılda savaşmış ve bu inancı pasifize etmeyi başarmıştır.(Osman Cilacı, Dinler ve İnançlar Terminolojisi)
Geleneksel Hıristiyanlık İnancının, M.Ö 68 yıllarında Tunuslu denizcilerin Roma’ya taşıdığı bu inançtan neden bu kadar rahatsız olmuştur sorusunun cevabı, her iki inancın ortak olarak inandığı değerlerde yatmaktadır. Tarihsel olarak M.S 5. yüzyılda Geleneksel Hıristiyanlık tarafından pasifize edilen Mitraizm inancı, Hıristiyanlık inancı tarafından kelimenin tam anlamıyla emilmiştir. Bazı tören ve öğretileri kapsayan bu emme işlemi içerisinde Tanrı Mitra’nın yerine, onu emenler tarafından İsa monte edilmiştir.
Tanrı Mitra insanlar arasında yine insan suretiyle yaşamış ve insanlığın iyiliği için bilinmeyen bir nedenle acı çekerek ölmüştür. İşin can alacı noktalarından biriside şudur; bugün var olan günümüz Hıristiyanlığının kurucusu olarak kabul edilen Aziz Pavlos Tarsusludur ve yukarıda da belirttiğimiz gibi bu inancı Roma’ya taşıyanlarda Tarsuslu denizcilerdi. Yani Pavlos bu inancı ve bu inancın öğretilerini biliyor ve yakından tanıyordu.
Zaten Pavlos’un mektuplarında ve diğer İncillerde (Mitraizme ait olan “yeniden dirilme) Mitraizmin izleri görülmektedir. Benzerlikler bununla da sınırlı değildir zira Mitraizmin Tanrısına ait bazı terminolojik ifadelere Yeni Ahit Külliyatında da rastlıyoruz. Terminolojideki şaşırtan benzerlik bu inancın öz eleştirisi yapıldığında akla bazı soruları ve beraberinde de sorunları getirmektedir. Mitra’nın bir kayadan doğduğu inancı, ilk dönem kilisesinde görülen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mitra’ya ait aynı olay Yeni Ahit Külliyatında I. Korintoslulara Mektup 10/4 de Pavlos tarafından İsa’ya verilir. Matta 16/18 deyse İsa Nebi, Petrus’a atfen “Kilisemi bu kaya üzerine kuracağım” der. Roma’da Vatikan eteklerinde, Havari Petrus için kutsanmış olarak kabul edilen “Hıristiyan Kayası” gerçekte Mitra’ya aittir ve onun için kutsanmıştır. Bahsedilen bölgede yapılan araştırma kazılarında da Mitra’ya ait bazı kalıntıların bulunması da bu iddiaları doğrulamaktadır. (Arthur Wegall, Hıristiyanlığımızdaki Putperestlik)
Mitraizm’de, Mitra sembolik olarak bir boğa ile mücadele eder ve onu yener. Boğanın kanından dünyaya barış ve mısır başağı simgesiyle de bolluk getirir. Bu mitsel anlatımda, boğa dünyayı veya insanlığı sembolize etmektedir. Hıristiyanlıktaki İsa’da Mitra gibi dünyayı yenmiştir. Pers yazıtlarındaysa Mitra boğanın kendisidir ve yine Hıristiyan teolojisindeki gibi kendisini insanlık için acı bir ölümle feda eder. Bu mitsel anlatımlardaki aşamalardan bir diğerinde boğa koça dönüşür. Mitra ile birleşen, Zodyak Koçu Arries, Pers mitolojisine girerken karşımıza kuzu olarak çıkar. Hıristiyan teolojisindeki hâkim görüşte de “Tanrı kuzusunun kurban edilmesi” fikri Mitraizme inananların inancıyla aynı şekilde eşsiz bir yere sahiptir.
Mitraizme ait bir olgu olan “Tanrıların yeniden dirilmesi festivali” Hıristiyanlıkta da bazı yortularda aynı haliyle karşımıza çıkmaktadır. Aradaki benzerlikler dolayısıyla 7. yüzyılda Kilisece, putperest içeriklere sahip olan festivaller yasaklanmaya çalışılmış fakat bu noktada Kilise başarısız olmuştur. (Arthur Wegall, Hıristiyanlığımızdaki Putperestlik)
Hıristiyanlıkta yer alan “Kuzunun kanı ile yıkandı” ifadesi de yine dikkati çeken bir başka benzerliği karşımıza çıkarıyor. Mitraizm’de yer alan, boğa veya koç kanı ile yıkanma, Hıristiyan inancı içerisinde de görülmektedir. Mitra’ya tapanlar, bir parça ekmek ve bir tas su alarak gerçekleştirdikleri ayinlerde Tanrılarını sembolik olarak yerlerdi. Böylece Tanrıları ile bedenleştiklerine inanan Mitraizm mensupları temizlendiklerine inanırlardı.
Tanrıların insan olarak telakki edilmesi ve yine bu insan suretindeki Tanrıların yenmesi, çok eski bir külttür ve tarihi süreçte yamyamlığa kadar uzanmaktadır. Bu ibadetler İsa Nebi döneminde yoktu ve onun istekleri doğrultusunda da başlatılmamıştı. Olayın gelişim sürecini göz önüne alırsak zaten bu tapınma veya ibadetin Mitraizm’de mevcut olduğu ve oradan alınarak Hıristiyanlığa monte edildiği açıkça görülecektir. Yukarıda bahsettiğimiz “inancın emilmesinden” kastımızda buydu.
Mitraizm’de yer alan “Mitranın Askerleri” “Bekâr rahip ve Rahibeler” olguları da iki inançta ortak olarak gözlemlenmektedir. Bunun yanında Mitra’ya atfen okunan birçok ilahinin Hıristiyanlar tarafından kopyalanarak (emilerek) İsa Nebiye aitmiş gibi okunması da dikkat çeken bir başka husustur. Mitraizm’de, Mağaralarda düzenlenen ayinlerin varlığı bilinmektedir. İlk dönem Hıristiyanları da bazı mağaraları ibadet ve toplu defin işleri için kullanmışlardır. Yine bu iki inanca sahip olanlar, kullandıkları mağaraların içini süslerlerdi. İlk dönem Hıristiyan süslemelerinde de görülen Mitraizm etkisi takdire şayandır.
Mitra için kullanılan “Kutsal Pazar Günü” Hıristiyanlıkta da halen kullanılmaktadır. Genel olarak Kilisenin politikası olan bir tutumu yansıtan bu davranışın altındaki nedenler bugün çözülmüş bir olgudur aslında. Kilise paganist toplumları kendi inancına katmak ve imanlılarının sayısını arttırmak için genel olarak yakınlarında var olan bazı pagan inançlarının en çok kullanılanlarını kabul etmiş ve böylece o inanca mensup insanları kendi inancına dâhil etmeye çalışmıştır. Geleneklerle insanları mutlu eden ve en sevilen bazı festivalleri bünyelerine dâhil etmenin pek de bir sakınca doğurmayacağına inanan kilise bu politikasından vazgeçmemiştir. Bu fikrin inançsal alt yapısı da hali hazırda mevcuttu. Zaten Pavlos’da demiyor muydu “herkesle her şey oldum” diye. Kilisenin arayıp da bulamadığı fetva Hıristiyanlığın kurucusundan gelmişti ve böyle davranmanın da bir sakıncası yoktu onlara göre.
Rabbin kutsal günü Pazar, Hıristiyanlıktan çok daha önce, aynı şekilde kabul ediliyor ve kutlanılıyordu. 25 Ocak günü Mitraizm inancında Mitra’nın doğum günüydü ve bu inançta suni emmeyle Kilise tarafından 4.yüzyılda çalınarak Hıristiyanlığa adapte edilerek İsa Nebinin doğum günü haline getirilmiştir. (Arthur Wegall, Hıristiyanlığımızdaki Putperestlik)
Bu konuda son olarak bir başka ilginç benzerliği sizlere aktararak makalemize noktamızı koymak istiyoruz. Mitraizm’de, bu inancın başı olan kişiye “PATER PATRUM” denilmektedir. Bu unvan “babaların babası” anlamına gelmektedir ve bu kişi de Roma’da bulunmaktaydı. Bugün herkesin bildiği Katolik Âleminin “PAPASI” kutsal baba anlamında kullanılmaktadır ve Papa’nın mekânı da Romadır.
Bugün gelinen noktada Hıristiyan inancının yaşadığı vadi, göz gözü göremeyecek derecede sisle kaplanmış bir durumdadır. İnancını korumaya çalışanların aklını karıştıran bu tarz sorunlar, bu sisli vadide yol almaya çalışan kişilerin, birbirlerine ve geleneksel mitlere/inançlara çarparak daha fazla sorunların içine düşmelerine neden olmaktadır. Tarihsel mit ve efsanelerden beslenen inançların açtığı kafa karışıklıklarına karşı, bizler bir kez daha uyarımızı yeniliyoruz:
Katolik-Protestan-Ortodoks.Bu üç grup arasındaki fark, üç büyük din arasındaki farktan daha büyüktür
BATI GERÇEKTEN HZ. İSA'NIN YOLUNDA MI?..
Batı Avrupalılar genelde Katolik ve Protestan hıristiyanlardır... Doğu Avrupa ve Rusya ise Ortodoks'tur. Bu üç grup arasındaki fark, üç büyük din arasındaki farktan daha büyüktür... 1600'lerde 30 yıl süren din savaşları bunun delilidir.
Batılılar hıristiyan olmalarından hareketle, Hz. İSA'nın manevi yolunda olduklarını öne sürerler.... Ama durum hiç te öyle değildir!..
Onların asıl peygamberi (!) açıkgöz bir Yunan'dır!..
Bilindiği kadarıyla Hz. İSA 30 yaşında peygamber olmuş ve 33-35 yaşlarında dünyadan ayrılmıştır. İSLAM inancına göre de göğe çekilmiştir.
Batı Avrupalılar genelde Katolik ve Protestan hıristiyanlardır... Doğu Avrupa ve Rusya ise Ortodoks'tur. Bu üç grup arasındaki fark, üç büyük din arasındaki farktan daha büyüktür... 1600'lerde 30 yıl süren din savaşları bunun delilidir.
Batılılar hıristiyan olmalarından hareketle, Hz. İSA'nın manevi yolunda olduklarını öne sürerler.... Ama durum hiç te öyle değildir!..
Onların asıl peygamberi (!) açıkgöz bir Yunan'dır!..
Bilindiği kadarıyla Hz. İSA 30 yaşında peygamber olmuş ve 33-35 yaşlarında dünyadan ayrılmıştır. İSLAM inancına göre de göğe çekilmiştir.
Paganizm ve Hristiyanlık
Paganizm ve Hristiyanlık
Hristiyanlığın
aslında Yunan bir pagan dini olduğu günümüzde aralarında
hristiyanlığı bırakmış sayısız rahip(Dan Barker gibi) ve eski
hristiyan yazarlar tarafından dile getirilmektedir.(örnek olarak Tom
Harpur, Timothy Freke,Arthur Weighall gibi)Hristiyanlık, aslında yahudiliğin hellenileştirilip(hellenizm), Pagan/putperest dinine dönüştürülmüş halidir.
İncil’in içinde pek çok pagan öğesi bulunmaktadır.İsa’dan önce de ölen ve dirilen pagan Tanrıları vardı.
Greko Romen etkisinde büyümüş hristiyanlık da bu Greko Romen pagan dinlerinin devamı niteliğindedir.
Bizim dinimiz sevgi dinidir..
Bizim dinimiz sevgi dinidir..
İnsanların birbirine duyduğu sevgi ve samimiyet bir taraftan onları
güzelleştirip olgunlaşirken,bir taraftan da toplumda nice güzel gelişmelerin
anahtarı olur..
İnsani bağlar pekişir,toplumun çesitli kesimlerin arasında diyalog kapıların
açılır…
Sevgi ve samimiyet öylesine güçlü bir barış ve huzur kaynağıdır ki,yaygın
olduğu toplumlarda çoğu sıkıntılar kendiliğinden yok olur…
Sevgiyi bu kadar sihirli yapan şey ,onun kalbe inşirah denilen ferahlık ve
iç huzurunu getirmesidir..
İnsanların birbirine duyduğu sevgi ve samimiyet bir taraftan onları
güzelleştirip olgunlaşirken,bir taraftan da toplumda nice güzel gelişmelerin
anahtarı olur..
İnsani bağlar pekişir,toplumun çesitli kesimlerin arasında diyalog kapıların
açılır…
Sevgi ve samimiyet öylesine güçlü bir barış ve huzur kaynağıdır ki,yaygın
olduğu toplumlarda çoğu sıkıntılar kendiliğinden yok olur…
Sevgiyi bu kadar sihirli yapan şey ,onun kalbe inşirah denilen ferahlık ve
iç huzurunu getirmesidir..
Beşeri Dinler Toptan Batıldır.
Hak Din İslam’dır:
Allah’ın (azze ve celle) insana ulaşan hidayetinin adı İslam’dır. Allah katında tek din olan İslam.İşte insan yeryüzünde bu amaç için vardır. Allah (azze ve celle) onu bu amaç için indirdi yeryüzüne Cennette var ettikten sonra. Bu bir sınavdır. Yaman ve ciddi bir sınav.
Biz, Müslümanlar,Hristiyanlarla aynı Allah'a inanmıyoruz!
“Biz, siz Müslümanlarla aynı Allah’a inanıyoruz” derse, biliniz ki bir misyonerdir ve yalan söylüyordur.
Hayır, sizinle aynı Allah'a inanmıyoruz!
Kanal 7’de Mustafa Karataş Hoca, bir vatandaşın kendisine, “Hocam, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçersem günaha girmiş olur muyum?” diye soran bir elektronik posta gönderdiğini söylüyor.
Ve bizim yüreğimiz “cız!” ediyor
Adam dinden çıkıyor, cennetten cehenneme geçiyor, “Günaha girmiş olur muyum?” diye soruyor.
Peki, niye?
Kanal 7’de Mustafa Karataş Hoca, bir vatandaşın kendisine, “Hocam, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçersem günaha girmiş olur muyum?” diye soran bir elektronik posta gönderdiğini söylüyor.
Ve bizim yüreğimiz “cız!” ediyor
Adam dinden çıkıyor, cennetten cehenneme geçiyor, “Günaha girmiş olur muyum?” diye soruyor.
Peki, niye?
Tevrat’ın mesihi kim?
Tevrat’ın mesihi kim?
Mesih;
Tanrı tarafından kutsal bir görevle atanmış, Yahudileri esaretten
kurtaracak Kudüs ve tapınak merkezli bir devlet kuracak, Tevrat
kaynaklı bir önderdir. Tevrat’ın peygamberlik kitaplarının birçok
yerlerinde, esaret altında kalan Yahudileri, Kudüs merkezli tekrar
güçlü bir devlet kurarak, esaretten kurtarıcı bir önder olarak
zikredilir. Tevrat’ta kurtarıcı Mesih hakkında bilgiler Yeşaya,
Hezekiel, Yeremya, Mika, Zekerya ve Daniel kitaplarında bol bol
zikredilir. Tevrat’ın Hz. Musa’ya indirildiği kabul edilen, Musevilik
için asıl bağlayıcı prensiplerin bulunduğu ilk 5 kitabında, ileride
gelecek kurtarıcı Mesih’ten bahseden herhangi bir bilgi yoktur.
Yahudilikte kurtarıcı Mesih beklentisinin temeli, Asur ve Babil
yenilgisiyle başlayan esaret yıllarında yazılan peygamberlik
kitaplarına dayanmaktadır:1 İşay’ın kütüğünden yeni bir filiz çıkacak, Kökünden bir fidan meyve verecek.
2 RAB’bin Ruhu, bilgelik ve anlayış ruhu, Öğüt ve güç ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu Onun üzerinde olacak.
3 RAB korkusu hoşuna gidecek. Gözüyle gördüğüne göre yargılamayacak, Kulağıyla işittiğine göre karar vermeyecek.
4 Yoksulları adaletle yargılayacak, Yeryüzünde ezilenler için dürüstçe karar verecek. Dünyayı ağzının değneğiyle cezalandıracak, Kötüleri soluğuyla öldürecek.
5 Davranışının temeli adalet ve sadakat olacak. (Tevat-İşaya:11)
Yukarıda zikredilen İşay, Kenan diyarına hakim olup tarihte on iki Yahudi kabilesini birleştirip tek bir devlet kuran Kral Davut’un babasıdır. Kral Davut dönemi, Yahudilerin birlik içinde en güçlü dönem olduğundan, Kral Davut Yahudiler için daima en ideal önderdir. Kral Davut’un oğlu Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra devletleri kuzeyde İsrail ve güneyde Yahuda olmak üzere iki parçaya bölünüyor. Önce kuzeydeki İsrail MÖ:719’de Asurlular, sonra da 586’da güneydeki Yahuda Devleti Babilliler tarafından istila ediliyor. İşte bu esaret dönemlerinde kendilerini esaretten kurtarıp, tekrar büyük devlet kuracak Tanrı tarafından atanan, Mesih Kral Davut gibi kurtarıcı Mesih beklentisi içinde olmuşlardır. Bu esaret dönemlerinde yaşamış ve Tevrat’ta kitapları bulunan Yeşaya, Hezekiel, Yeremya, Mika, Zekerya ve Daniel peygamler hep bu kutlu önderin geleceğini müjdelemişlerdir:
“6 Çünkü bize bir çocuk doğacak, Bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.
7 Davut’un tahtı ve ülkesi üzerinde egemenlik sürecek. Egemenliğinin ve esenliğinin büyümesi son bulmayacak. Egemenliğini adaletle, doğrulukla kuracak Ve sonsuza dek sürdürecek. Her Şeye Egemen RAB’bin gayreti bunu sağlayacak.” (Yeşaya-9)
Yahudiler’in Mesih beklentisinin temeli bu eserlerdir. Hz. İsa bu peygamberlerden 5 asır sonra dünyaya gelmiş olmasına rağmen Hıristiyanlarda Tevrat’ta beklenen Mesih olarak gördükleri, Hz. İsa için bu kaynakları delil olarak sunarlar. Peki, Yeşaya, Mika, Hezekiel ve Zekerya, Babil sürgün döneminde yapılan bunca kehanetler sonunda, beklenen kurtarıcı Mesih gerçekten geldi mi? Yahudileri bu esaretten kurtarıp tekrar Kudüs’e dönüp Tapınağı kurabildiler mi? Yoksa bu Mesih, Hıristiyanların iddia ettikleri gibi 5 asır sonra gelen Hz. İsa mıydı? Evet Yahudiler 70 yıl süren Babil esaretinden sonunda, bekledikleri kurtarıcıya kavuşmuşlardı. Büyük ümitle bekledikleri Mesih gerçekten gelmişti. Yahudileri Babil esaretinden kurtarıp, Kudüs’e kavuşmalarını ve Tapınaklarını yeniden kurmalarını sağlamıştı. Ancak ortada çok garip bir durum vardı. Kurtarıcı Mesih gelip, Babil’i perişan edip, Yahudileri kurtarmıştı kurtarmasına ama, ortada çok garip bir durum vardı. Kurtarıcı olarak gelen Mesih Beytlehem kasabasından ve Davut soyundan değildi. TEVRAT’TA ÖZLEMLE BEKLENEN MESİH GELMİŞTİ AMA ORTADA GARİP BİR DURUM VARDI. GELEN KURTARICI DAVUT SOYUNDAN OLMADIĞI GİBİ, BİR YAHUDİ’DE DEĞİLDİ. Özlemle bekledikleri Mesih gelmişti, daha doğrusu Tanrı bekledikleri Mesih’i göndermişti. Gelen Mesih kimmiş önce bir görelim:
“1 RAB meshettiği kişiye, Sağ elinden tuttuğu Koreş’e sesleniyor. Uluslara onun önünde baş eğdirecek, Kralları silahsızlandıracak, Bir daha kapanmayacak kapılar açacak. Ona şöyle diyor:
2 “Senin önünsıra gidip Dağları düzleyecek, Tunç kapıları kırıp Demir sürgülerini parçalayacağım. 3 Seni adınla çağıranın Ben RAB, İsrail’in Tanrısı olduğumu anlayasın diye Karanlıkta kalmış hazineleri, Gizli yerlerde saklı zenginlikleri sana vereceğim. 4 Sen beni tanımadığın halde Kulum Yakup soyu ve seçtiğim İsrail uğruna Seni adınla çağırıp onurlu bir unvan vereceğim.
5 RAB benim, başkası yok, Benden başka Tanrı yok. Beni tanımadığın halde seni güçlü kılacağım.
13 Koreş’i doğrulukla harekete geçirecek, Yollarını düzleyeceğim. Kentimi o onaracak, Sürgünlerimi ücret ya da ödül almadan o özgür kılacak.” Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB.” (Yeşaya-45)
Gelen Mesih Yahudi ve Davut soyundan değil, bir Pers’li idi. Yani PERS KRALI KOREŞ’Tİ . M.Ö.538′de pers kralı II. Koreş, Babil Kralı Baltazar’ı yenip 16 Temmuz’da başkent Babil’i fethediyor. Böylece Yahudiler beklediği kurtarıcı Mesihlerine kavuşmuş oluyorlar. Tabi Babil esareti sona ermişti ve sona eren esaret sonunda, Kutsal Kent’lerine kavuşup M.Ö. 515 yılında Tapınaklarını da yeniden kuruyorlar. Böylece Tevrat’ta Yeşaya, Mika, Hezekiel, ve Zekerya peygamberlerin yazdığı iddia edilen kitaplardaki kehanet doğru çıkmıştı. Ayrıca Tevrat’ta Pers Kralı Koreş, Tanrı tarafında bu işe seçildiğine, yani mesih olduğunu açıkça belirtiyor:
“21- Böylece RAB’bin Yeremya aracılığıyla söylediği söz yerine geldi: “Ülke tutulmayan Şabat yıllarını tamamlayıncaya, yetmiş yıl doluncaya kadar ıssız kalıp dinlenecek.”
22- Pers Kralı Koreş’in krallığının birinci yılında RAB, Yeremya aracılığıyla bildirdiği sözü yerine getirmek amacıyla, Pers Kralı Koreş’i harekete geçirdi. Koreş yönetimi altındaki bütün halklara şu yazılı bildiriyi duyurdu:
“23- Pers Kralı Koreş şöyle diyor: ‘Göklerin Tanrısı RAB yeryüzünün bütün krallıklarını bana verdi. Beni Yahuda’daki Yeruşalim Kenti’nde kendisi için bir tapınak yapmakla görevlendirdi. Aranızda O’nun halkından kim varsa oraya gitsin. Tanrısı RAB onunla olsun!” (Tevrat-II. Tarihler-36)
Konu bu kadar açıkken, nedense bu garip duruma kimse değinmez ve Babil sürgününden kurtulmak adına yazılmış olan bu kehanetler, Hıristiyanlarca Hz.İsa’ya, Yahudilerce ise günümüze yorumlanır. Ancak Daniel’in bahsettiği Mesih Hz. İsa’nın gelişine uygun düşebilir. M.S. 70 ve 140 yıllarında Kudüs’te büyük yıkım ve sürgün oldu. Bu sürgün 2000 yıla yakın devam etti. Yahudiler 2000 yıl Kudüs ve Tapınak’tan mahrum, son derece çileli bir hayat sürdüler. 70 yıllık Babil sürgünü bunun yanında anmaya bile değmeyecek kısalıkta. Asıl Tevrat’ta beklenen sürgünden dönmek, Vaad Edilmiş Topraklarda Kutsal Kent’i ve Tapınağı yeniden kurma kehaneti şimdi gerçekleşmişti. İyi de gerçek buysa, hani devlet kuruldu, esaret bitti Mesih nerede kaldı. BÜTÜN BUNLARI GELİP O GERÇEKLEŞTİRECEKTİ. Ayni zamanda, Mesih’ten önce, Mesih’in geleceğini müjdelemek için, Mesih’ten önce geleceği kehanetinde bulunulan İLYAS nerede? (Tevrat-Malaki-4:5) Vaad Edilen Topraklara Yahudiler sürgünden döndüler ve Kudüs başkentli bir devlette kurdular. Bütün İsrailoğulları tekrar Vaad Edilen Topraklara dönecekti ama kayıp on kabileden haber yok. Bütün bunlar olurken beklenen Mesih nerede? Niçin hala gelmedi? Bu kadar çelişkiden sonra, kimse günümüzde boş yere hala, Mesih ne zaman gelecek diye beklemesin. Tevrat’ta sözü edilen kurtarıcı Mesih M.Ö. 538 yılında gelmiştir ve Yahudileri Babil esaretinden kurtarmıştır. Ancak bu gelen kurtarıcı Mesih, Tevrat’ta belirtilen gibi Davut soyundan bir Yahudi değildir. Gerçek bütün açıklığıyla ortada. Dileyen hala gelmesi için beklemeye devam edebilir. Bu durumun farkında olan dindar Yahudiler de yok değil. Lübnan’da ki Hizbullah’ın televizyonunda 18 Haziran 2005 tarihinde yaptığı konuşmada Haham David Weiss “İsrail’i Şeytan’ın maddeleşmiş halidir” diye tanımlayarak:
“Her gün İsrail’in yıkılması için dua ediyoruz” dedi.
Şu andaki İsrail’i SİYONİST BİR DEVLET olduğu için tanımamaktadırlar. “Mesih gelmeden önce bir Yahudi vatanından söz edilemez” der. Bu uyarıyı geçmiş yıllarda Talmud’taki Üç Emire dayanarak 13. yy.’da Haham eliezer,18.yy.’da Haham Yehonatban Eibshuts gibi Alman hahamlar, İspanyol Haham Ezra ve Yahudi bilgin Rafael Hirsch Yahudi göçmenleri Filistine göç konusunda hep uyarmışlardı. Talmud’a göre haklıdırlar. Beklenen Mesih çıkmadığına göre, bu devlet meşru değil ve Siyonistlerin organize ettiği bir devlettir. Ayrıca Mesih yeryüzünde savaş değil, tüm insanlar için bir barış ve huzur dönemi başlatacaktır. Aslında İncil’de bahsedilen zamanın sonunda ve Armagedon Savaşı öncesinde Yahudilerin sürgünden dönüşü ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması kehaneti de yoktur. İlgililerce konunun ciddiyet bir kez daha gözden geçirilmesini ve insanlara daha gerçekçi bilgiler sunulmasını tavsiye ederiz.”
::ASİYE UTKU::
MİSYONERLERİN HEZEYANLARI
MİSYONERLERİN HEZEYANLARI
Alem şumul , medarı iftiharımız olan İslam dini ve onun mutlu salikleri ; İslam‟dan uzak yaşayanları , bu şuurdan yoksun Müslümanları ; misyonerlerin türlü hile ve desiselerinden , tanassur ettirilmek istenmelerinden korumak amacıyla İslami gerçekleri yazmak , misyonerlerin hezeyanlarını yok etmek için mektup ve broşürlerini cevaplamak hususunda ve ayni zamanda batılları izale için bu yazılar kaleme alındı . Böylece misyonerlerin sapıklıkları karşısında hakikatları yazmakta ve tekrarlamakta fayda vardır . Mektupları yadırgamadım .Zira çok defa kapı altlarından , parklarda gençlerin ellerine tutuşturulan mektup ve broşürlere rastladık . Daha çok İsviçre , Lozan mahreçli oldukları herkesçe bilinmektedir .
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Hamd
ve bütün övgüler; nice az toplulukları, sayıca kendin çok
topluluklara üstün kılan Kahhar olan Allah’adır. Salat ve selam, yaşı
elliyi aşkın iken cihad için kılıcını eline alan, yirmisekiz savaşa
katılan, kırk savaşa komutan tayin eden, mücahitler mücahidi Allah
Resulü Hz. Muhammed (a.w.s) ‘adır.Övgü ve dualarımız ise “Kıyamete
kadar hak üzere savaşacak olan, kimsenin onlara zarar veremeyeceği” o
kutlu zümreyedir..“İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hala habersiz, haktan yüz çeviriyorlar.Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka, gönülleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler..”(Enbiya-1-2)
Ey İman Edenler;
var olacaktır.Bilin ki hesaba çekilme günü yaklaştı, o her şeye hükmeden Allah nefislerimize olan tutkunluğumuzdan dolayı da bizleri hesaba çekecektir. Bizler gaflet içerisinde olsak ta hakka yüzünü çevirmiş kimselerle dinini yüceltecek olan Allah’tır. Bizler dünya meşakkatlerine dalsak ta, yüzünü dünya sevgisinden çevirmiş kimselere dinine yardımı nasip edecek olan Arşın sahibi olan Allah’tır.Bizleri ölüm korkusu sarsa da, Ölüme sevdalı imanlı kalpleri yaşatacak var edecek olan Allah’tır.Bizleri altın,gümüş,ihtişamlı evler, süslere bezenmiş binekler dünya hayatına bağlasa da, “
Ey insanlar!
Bilin ki ne varlığınızla, ne gücünüzle ne saltanatınızla ne cimriliğiniz nede cömertliğinizle Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz! Her şeye muhtaç olan bizleriz, O dilediğine lütufta bulunur, dilediğini yüceltir dilediğini de kahreder, O kahhardır.
Ey Müslümanlar!
Size; zulme uğramış, toprakları işgal edilmiş, kadınları esir edilmiş,iffetleri kirletilmiş, çocukları katledilmiş beldelerin haberi ulaşmadı mı!
Kim Rahman’a kulsa sözümü iyi dinlesin! Yıldızlar döküldüğü zaman, güneş söndüğü zaman, dağlar dümdüz edildiği zaman, gözler semaya dehşetle baka kaldığı zaman, ayak ayağa dolaştığı zaman, o zaman gelmeden önce Rabbinin Ayetine kulak versin:Yine siz, Allah’ın hükümlerinin yasak edildiği, Resulüyle alay edildiği, İman edenlerin hapsedildiği beldelerden habersiz misiniz? Gerçekten habersiz misiniz
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: «Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla» diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa-75)
Size ne oluyor ben müslümanım demekten korkuyorsunuz! Size ne oluyor Allah cihadı farz kıldı demekten korkuyorsunuz! Size ne oldu bende Efendimizin yolunu takip eden mücahidim demekten korkuyorsunuz ? Size ne oluyor haykırmıyorsunuz, Allah mücahitleri korusun diye! Haça tapanlar, puta tapanlar bizden şereflimi! Onlar bizden üstünler mi! Canınız Allah resulünün canından değerlimi! Bedenimiz, yüzü yaralanmış, dişleri kırılmış, Allah resulünden değerlimi! Canımız parça parça edilen şehitlerin efendisi Hamza’dan değerlimi! Elleri kesilen bedeni parça parça edilen Musab’dan, çift kanatlı Cafer’den değerlimi! Mallarımız ne de kıymetli değil mi! Bütün malını Allah için infak etmiş, “Aileme Allah ve resulünü bıraktım” diyen Ebu Bekr Sıddık’tan değerlimi! O ki giydiği abasının düğmeleri yok, dikenle tutturmuş! Gökten inen Cibril Selam getirir Rahman’dan! Arş titrer, Sıddık titrer “Kulum bende razımıdır” buyurunca Allah! Yoksulluk, açlık, sefalet, acı dolu bir hayat, buna rağmen razıdır Ebu Bekr! Mallarımız Abdurahman bin Avf’ın, üzeri mallarla dolu Beş yüz devesinden daha mı kıymetli ! O ki cennet karşılığında sattı mallarını, İkramda bulunmak istedi ensar, O’na dilersen eşlerimden birini senin için boşayayım, Bahçemden birini sana vereyim dediğinde Abdurrahman bin Avf elinde bir ip pazarın yolunu göster dedi, Kabe’nin Rabbine yemin olsun ki onlar kazandılar! Tebuk seferinde bütün varlığıyla on bin mücahidi teçhiz eden Hz. Osman, Allah’a yemin olsun ki O’da kazandı…
Ey Rahmanın Kulları!
Yeniden İman etmenin zamanı gelmedi mi ?“Ey İman Edenler İman Edin” (Nisa-136) İbrahim Olup İsmail’i kurban etmenin zamanı daha gelmedi mi? Allah’ın dinine yardım etme zamanı gelmedi mi? Kirletilen namuslar kimin namusu! Öldürülen çocuklar kimin çocukları! Anasız babasız kalan yetimler, öksüzler kimin! Sayısı sözde milyarları bulan Müslümanların beldeleri kimin ellerinde! Unutmayın ki “Kim Allah’ın dinine yardım ederse Allah’ta ona yardım eder” (Muhammed-7) ve yine unutmayın ki Allah’ın bizim gayretimize ihtiyacı yok bununla sadece bizim güzel işler yapmamıza yol vermek ister.Buna ihtiyacı olan bizleriz, dinini güçlendirmek için hayır kazanmamız için, mallarımızı infak etmemizi isteyen Allah zengindir,bizler ise fakiriz, yerin ve göğün hazinlerini Allah katındadır.
Allah’a Yemin Olsun ki, bizler canımızdan vazgeçmedikçe, anam babam, evlatlarım, mallarım Rabbim senin yoluna feda olsun demedikçe, bugün tağutların kendi dinlerini haykırdıkları gibi bizlerde hak davayı haykırmadıkça, her şeyden çok korkulması gereken Allah’tan değil de, kendileri aciz olan küfrün önderlerinden korktukça bu zillet üzerimizden kalkacak değildir!
İşte bu sebepledir ki bizler, Allah’ın dinini yeryüzüne hakim kılmak için son nefesimize kadar mallarımızla, canlarımızla, dilimizle, Allah’ın dilediği süreye kadar Hak dini yaymaya, Bu yolda cihad eden mücahitlere her şekilde yardım etmeye Şanı yüce Olan, Allah’a yemin ettik! Yaşadığımız sürece, Allah’ın dini yeryüzünün en ücra köşesinde hakim oluncaya kadar bu mücadelemiz devam edecektir.
İkinci olarak bu sorumluluğu ben müslümanım diyen, her vicdan sahibine, gerek reelde gerek sanalda ulaştırmak, ümmetin halinden haberdar etmek, onlara yardım etmek, onlara dua etmek üzerlerine bir borçtur.
Allah’a tevekkül eden kullar bilmelidir ki Allah’ın dinine yardım etmek isteyen kullarına Allah hayır yollarını, hayır kapılarını açacaktır. Bu gün Küfrün önderlerinin Müslümanları yok etmek için başlattıkları haçlı seferi, iman eden kimselere gizli değildir. Bu haçlı seferlerine karşı müslümanın yapması gereken Allah’ın izin verdiği sınırlar içerisinde “ Düşmanın Silahı ile silahlanmaktır.”Müminin en büyük silahı da dinine bağlı olmasıdır. Allah Resulü bize şunu haber ediyor:
"İyne (faiz ile alışverişe başladığınız, öküzün kuyruğuna takıldığınız ve çiftçilikle yetinip(geçim derdine düştüğünüz) Allah (c.c.) yolunda cihadı terk ettiğiniz zaman Allah (c.c.), size öyle bir zillet verir ki dininize dönene kadar da onu üzerinizden kaldırmaz"
Allah Resulü bir gün ashabına şöyle der:
Ne olacak sizin haliniz? Gün gelecek siz bir kabın içindeki yemek gibi olacaksınız. Diğer milletler sizi yemek için üstünüze üşüşecekler. Tıpkı bir kabın içindeki yemeği bitirmek için sofraya üşüştükleri gibi. Ey Allah’ın Resûlü sayımız az olduğu için mi böyle olacak? diye sorar bir sahabi.Peygamberimiz: Hayır.Tam aksine, o gün sayınız çok olacak ama
sizi vehn kuşatacak. Yani, dünya tutkusundan doğan ölüm korkusu kalplerinizde yer edecek..
Bugün ben müslümanım diyenlerin sayısı milyarları bulurken, zulme duçar olmuşlar bizleriz! Güçlüler güçsüz, üstünlüğümüz ise ayaklar altında, bunun sebebi ise yeterince açık değimli!
Ey Allah’ın Kulları!
Yeniden silkelenin, yeniden düşünün, yeniden doğun! Nefsim Kudret elinde olan Allah’a yemin Olsun ki Kafirler müşrikler istemese dinini Allah üstün kılacaktır,Üstün gelecek olanlar muhakkak Allah’ın taraftarları olacaktır,
“Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, "İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun" dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!" dediler.(Ali-İmran173)
Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan başka şeylerle korkutuyorlar…(Zümer-36)
Bilin ki Korkulmaya layık, yegane hüküm sahibi, hayrı ve şerri insanlara isabet ettiren Allah’tır, O’nun izni olmadan zarar ve fayda verecek yoktur! Kalplerde yer eden yaratılmışların korkusu ise şeytanın fısıltısından başkası değildir.
O halde Allah’ı razı etmek için yarışın, hakkı yaymak için yarışın, zilleti kaldırmak için yarışın, bu uğurda canlarınızla mallarınızla yarışın, dua ederek yarışın, ta ki Allah’ın hükmü yeniden yeryüzünde hakim olsun! Taki namusumuz onurumuz yeniden kurtulsun..
Ey Rahman’ın Kulları!
Genişliği yerle gök arası olan cennet koşuşun, Artık oraya giren bir daha asla bedbaht olmayacaktır, O gün Rahman’a bakan yüzler görürsün, onlar nur içinde güleçtirler, Yarışacaksanız O’nu görmek için yarışın… O’nu görmek için….
::asiye utku::
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.
Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman Türk insani yoğun bir kı...
-
Roma Putperestliği Romalılar baştan beri İsa peygamberin hareketini siyasi bir isyan olarak algılamışlardır. Yahudi baş kahinler için ise ...
-
İNCİLDEKİ ÇELİŞKİLER 1- Hz. İsa, gölün karşı yakasında Gadaralıların veya Gerasalıların ülkesine varınca, Matta'ya göre cinlere tutsa...
-
Bu yazı, batılı hristiyan ilahiyatçılar, yazarlar ve kilisenin kabul ettiği tefsir kitaplarına dayanılarak yazılmıştır. Bu yazıda kaynak ...