3 Şubat 2020 Pazartesi

Yahudi ve hıristiyanlar müslümanları sevmez


Yahudi ve hıristiyanlar müslümanları sevmez
Onu, kafirlerin keyiflerine uymaktan ve bütün günahlardan muhafaza ettiğimi şüphesiz bildiniz. O halde siz de kafirlerin isteklerine uymayın. Eğer size bu ilim geldikten sonra, yine de onların keyiflerine uyarsanız, Allah(c.c.) tarafından sizin için ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.

Onları memnun edemezsin "(Habibim!) Sen onların milletine (dinine) uymadıkça, ne Yahudiler ne de  Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. (Onlar ancak kendi dinlerinin hidayet olup diğerlerinin dalalet olduğunu iddia etmiştirler. Habibim!) De ki: Şüphesiz asıl hidayet ancak Allah(c.c.)'ın hidayetidir (ki, o da İslam'dır)

(Habibim!) Vallahi sen, sana gelen ilimden sonra, onların hevalarına uyacak olursan, senin için Allah(c.c.)'tan (gelecek olan azaptan seni koruyacak) ne bir yar bulunur, ne de bir yardımcı."

(1) Resülullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelen ilimden maksat; Fahrü'r–Razi'nin beyanına göre, bilinen Din–i Mübin–i İslam'dır. Alüsi, Beyzavi ve "Ruhu'l–Beyan" tefsirlerinin beyanına göre, bu ayet–i celile Yahudi ve Hıristiyanların iman etmelerinden, Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam'ın ümidini kesmektedir.
Zira Mevla Teala onların Efendimizden razı olmalarını, varlığı mümkün olmayacak bir şeye bağlamıştır ki, o da Efendimizin Yahudi olup, onların kıblesi olan batıya doğru kılması veya Hıristiyan olup onların kıblesi olan doğuya doğru kılmasıdır.
Bu imkansız bir şey olduğuna göre, onlar Efendimizden asla razı olmayacaklar ve dinine de uymayacaklar demektir.
İbn Cerir buyurmuştur ki: "Mevla Teala bu ayet–i celilesinde Habibine şöyle buyurmak istemiştir: "Ya Muhammed! Yahudiler ve Hıristiyanlar asla senden razı ve memnun olacak değillerdir.
O halde onları razı edecek şeyleri aramayı bırak, onları Allah(c.c.)'ın seni kendisiyle gönderdiği hak dine çağırarak Allah(c.c.)'ın rızasını aramaya bak."

Bu ayet–i celiledeki hitap her ne kadar Efendimize ait ise de, bundan Allahu Teala'nın muradı, Efendimizin ümmetini Yahudi ve Hıristiyanlara uymaktan menetmektir. Hazin tefsirinde zikredildiğine göre, burada Mevla Teala, Efendimizin ümmetine şöyle buyurmak istemiştir: "Ey Ümmet–i Muhammed! Size hitap ediyorum, size edep veriyorum ve bildiriyorum ki, Muhammed Aleyhisselâm'ın size hakkı ve gerçeği getirdiğini ve benim bnu, kâfirlerin keyiflerine uymaktan ve bütün günahlardan muhafaza ettiğimi şüphesiz bildiniz.

O halde siz de kafirlerin isteklerine uymayın. Eğer size bu ilim geldikten sonra, yine de onların keyiflerine uyarsanız, Allah(c.c.) tarafından sizin için ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı." Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam onların iman etmelerine çok haris olduğundan, Mevla Teala bu ayet–i celilede bu kadar mübalağa etmiş ve fazlasıyla tembihte bulunmuştur. Nitekim Alusi tefsirinde zikredilen bir rivayete göre, Efendimiz Yahudi ve Hıristiyanlardan her fırkaya, Müslüman olurlar ümidiyle, güzel muamelede bulunurdu. Bunun üzerine Allahu Teala, onların iman etme niyetinde olmadıklarını ve düşmanlıklarının şiddetini beyan etmek için bu âyeti indirdi.


Bu ayet–i celile, nefsinin isteklerine uyan bid'at ehli kişilerle sohbet etmenin söz ve iş bakımından onlara uymanın çirkinliğine delalet etmektedir.

Kim bir kavme uyarsa o kavimle haşrolunur Cabir b. Abdullah Radıyallahu Anh'dan rivayete göre, Resülullah Aleyhissalatü Vesselâm şöyle buyurdu: "Her kim, bir kavmin amellerini (yaptıklarını) severse (hoş görürse kıyamet gününde) onların arasında haşrolacak ve onların yaptıklarını yapmasa da, onların hesabıyla muhasebe edilecektir."

(2) İbn Mes'üd Radıyallahu Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte de, Resülullah şöyle buyurmuştur: "Her kim bir cemaatin karartısını (kalabalığını) artırırsa, o onlardandır.

Ve her kim bir kavmin yaptıklarından razı ve memnun olursa, o işi yapanların ortağı olur."
(3) Rivayete göre; bir adam İbn Mes'üd Hazretlerini düğününe çağırmış. İbn Mes'üd Hazretleri düğün meclisine gireceği zaman, içeride eğlence sesleri duymuş ve düğün meclisine iştirak etmeyip geri dönmüş. Düğün sahibi kendisine "Niçin geri döndünüz?" dediğinde: "Ben Resülullah'ın şöyle buyurduğunu duydum." diyerek yukarıda zikredilen hadis–i şerifi zikretmiştir.

Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh'dan rivayete göre; Resülullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Her kim istemeyerek bir günaha rastladıysa sanki ondan uzakta olan gibidir. (Onu görmemiş gibidir, ondan mesul değildir.) Her kim bir günahtan uzak olduğu hâlde o günahı seviyorsa, o masiyet işlenirken hazır olan gibidir. (İşleyen gibi mesuldür)" buyurdu.

(4) Ulema buyurmuştur ki: Bir insan çok kere adam öldürmek, zina etmek gibi günahları işleyenlerden razı olur ve aynı günahları yapmaya heves ederek, yapanlara ortak olur.

Kişinin bir masiyet meclisinde bulunması, eğer bir zaruretten dolayı ise veya ona kasıtsız rastlamış olup o günahı ortadan kaldırması mümkün değilse, kendisinin de o işe rızası yoksa, bundan o kişiye bir zarar gelmez. Ama kasten orda bulunması yasaktır. Şarkı, türkü, oyun ve eğlence ehlinin meclislerinden ayrılmak, heva ve bid'at ehlinden (nefislerinin isteklerine uyup, ehlisünnetten ayrılmış kişilerden) uzak dolaşmak, selef–i salihinin âdetlerindendir. Rivayete göre, Abdullah b. Mübarek vefatından sonra rüyada görüldü ve: "Rabbin sana nasıl muamele yaptı?" diye soruldu. O da: "Bir gün ehlisünnet dışındaki bir bid'at ehline güler yüzle baktığım için Allahu Teala bana sitem ederek, beni otuz sene tutukladı ve: 'Sen benim dinimin düşmanına niye düşmanlık etmedin?' buyurdu." dedi.

Durum böyle olunca, zalim ve müşrik kimselere uyanların, onlardan razı olarak oturup kalkanların hali nasıl olur?! Şu da bilinsin ki, insanların bozulduğu, parça parça olduğu bir zamanda, onların keyiflerine değil de, Efendimizin Sünnet'ine uyan kişi için yüz şehit sevabı vardır. Nitekim İbn Abbas   Radıyallahu Anhüma'dan rivayete göre; Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Ümmetimin bozulduğu zamanda, benim Sünnet'ime sarılan kişi için yüz şehit sevabı vardır." buyurmuştur.

(5) Hasan b. Ali Radıyallahu Anh'dan rivayete göre; Efendimiz bir kere: "Allah(c.c.)'ın rahmeti benim halifelerimin üzerine olsun." buyurdu. O zaman: "Ey Allah(c.c.)'ın Resülü! Senin halifelerin kimlerdir?" diye soruldu. Efendimiz de cevaben: "Onlar benim Sünnet'imi yaşatan ve onu Allah(c.c.)'ın kullarına öğretenlerdir." buyurdu.

(6)Ehva: Hevanın cemidir. Heva ise, nefsin isteğinden kaynaklanıp, sahibini sapıklığa sürükleyen görüşlerden ibarettir. Herkesin nefsinin istekleri birbirine uymayacağından, hatta bir kişinin istekleri bile son bulmayacağından Mevla Teala burada heva kelimesini cemilendirerek zikretmiştir.

Millet: Aslında "İmlal" mastarından alınma bir isimdir. Bu ise, yazdırmak manasındadır. Allahu Teala'nın meşru ettiği yolları, Peygamberler (Salavatullahi Ala Nebiyyina ve Aleyhim Ecmain) ümmetlerine açıklayıp yazdırdıklarından, Peygamberlerin getirdiği dinlerin her birine millet denilmiştir. Bazı kere bâtıl dinler için de kullanılır.

Nitekim Servi Kuddise Sirruhu "Küfür tek milet (din)dir. İslam da bir tek millettir." buyurmuştur.

(7) "Millet" kelimesi Allahu Teala'ya veya ümmetin fertlerinden birine nispet edilerek, "Allah(c.c.)'ın milleti" veya "Falancanın milleti" denilemez. Ancak Peygamberlere nisbet edilerek "İbrahim Aleyhisselam'ın milleti" "Muhammed Aleyhiselam'ın milleti" denilebilir.


Yahudi ve Hıristiyanların isteklerine uymanın ne kötü neticeler meydana getireceğini, bizleri Allah(c.c.)'ın yardımından hatta dinimizden dahi uzaklaştıracağını gerek bu ayet–i kerimede gerekse pek çok ayet–i kerimede Mevla Teâlâ beyan etmiştir.

Nitekim bir başka ayet–i kerimede Rabbimiz: "Ey mü'minler! Kendilerine kitap verilmiş olanlardan herhangi bir güruha (gruba) itaat ederseniz, sizi imanınızdan sonra çevirip kafir yaparlar."

(8) buyurarak mü'minleri imanda sabit olmaya davet etmiştir. Zira Müslüman için hiçbir şey; imandan sonra küfre dönmek kadar korkunç olamaz. Bu, cennete girdikten sonra ateşe dönmek gibi bir şeydir. İşte bu yüzden Rabbimiz bu derece kesin ve ağır bir ifadeyle mü'minleri uyarmıştır.

Bu ayet–i celile, ehl–i imanı düşmanlarının şerrinden muhafaza için en büyük bir düsturdur; zira Müslümanlar her ne zaman düşmanlarının sözlerine aldanmış ve doğru olduğunu kabullenmişlerse, mutlaka zarar görüp birçok felaketlere maruz kalmışlar, hatta kazandıklarını dahi kaybetmişlerdir. Binaenaleyh ehl–i imanın her ne süretle olursa olsun, düşmanını dost sıfatıyla dinlemesi, hiçbir zaman zarardan hali kalmamıştır.

Çünkü düşmanla karışıp görüşmenin ahlakı bozacağında şüphe olmadığı gibi, ahlak bozukluğunun da Allahu Teala'nın gazabını celbedeceği şüphesizdir. Düşmanların dinimizi ortadan kaldırmaya çalıştıklarından asla tereddüde mahal yoktur. Bu ümmeti akidesinden saptırmak için de, hiçbir konuda göstermedikleri derecede hırslıdırlar. Çünkü bu iman ve akide, Müslüman ümmetin en büyük gücü ve kalesidir. Düşmanları da bunu eskiden olduğu gibi bugün de çok iyi bildiklerinden bütün imkânlarını, hilelerini ve kuvvetlerini bu ümmetin akidesini bozmak, imanından uzaklaştırmak yolunda kullanmaktadırlar.

Bunu savaşla, topla, tüfekle yapamadıklarından değişik bir strateji uygulayarak, desise ve tuzaklara başvurmaktadırlar. İçten içe bu akideyi karıştırmaya, insanları ona uymaktan alıkoyup nefsinin zebünu haline getirmeye, İslam'ın metodundan başka metotları, başka sistemleri güzel göstermeye çalışmaktadırlar. Bunları yaparken de münafıklardan, ya da kendilerini dinleyip itaat etmeye istekli olarak gördükleri bazı cahil Müslümanlardan gönüllü askerler edinirler.

Ve bu çirkin emellerine ulaşmak için onları kullanarak, Müslümanları küfür ve sapıklığa sürüklemeye çalışırlar.
Bu gün Müslümanların ahlakının bu kadar bozulmasının, düşmanlar tarafından yavaş yavaş sokulan karışıklıklardan olduğunu kim inkar edebilir?
Örf ve adetlerimizi unutturmaya çalışanlar, o dersleri nereden aldılar ve kimlerin telkinatlarıyla aramıza girdiler?
Bunu iyi anlamak lazımdır. İşte bu ayet–i celilelerin sırrı bugün daha çok zuhur etmiştir. Mevla Teala cümlemizi gaflet uykusundan uyandırıp kafirlerden el etek çekenlerden eylesin. amin!

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...