19 Şubat 2012 Pazar

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri -1

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri -1

Hristiyanlık günümüzde, inanırlarının sayısı bakımından dünyanın en büyük dinidir, hristiyanlar, İsa'nın gerçekten mucizevi bir şekilde bakireden doğduğuna, mucizeler gerçekleştirdiğine, insanlığın günahlarını affettirmek için çarmıhta öldüğüne inanır ve İsa'nın "eşsiz bir kurtarıcı" olduğunu söyler. Acaba hristiyanlığı oluşturanlar gerçekten de bu hikayelere inanmışlar mıydı? Hristiyanlık "eşsiz" miydi? İlk hristiyanlar arasında "ortodoksluk" var mıydı? yoksa her hristiyan grubu tamamen farklı öğretileri mi savunuyordu? Eğer öyleyse ortodoksluğun ne olduğuna kim karar vermişti? Yoksa hristiyanlık o dönemde yaygın olan mistik gizem kültlerinden yalnızca biri miydi? İlk hristiyanlar neye inanmışlardı? Bütün bu soruların cevaplarını, 3 bölüm sürecek yazımda bulmaya çalışacağım.

Öncelikle hristiyanlık ile Greko-Romen pagan dinlerinin, mistik pagan gizem kültlerinin arasındaki bazı farklara özet olarak değinelim...

Hipokrat'ın öğretmeni olan Asclepius'un hastaları tedavi ettiği hatta ölüleri dirilttiği söylenirdi, incil yazarlarının da bu mucize olarak görülen olguları İsa'ya uyarladıkları görülmektedir, hatta Pagan yazar Celsus, İsa'nın ölü diriltme mucizeleri ile İsa'dan önce yaşamış Asclepius'un ölü diriltme özelliklerini karşılaştırmıştır.
Yuhanna incili’nde pagan bir gizem ayini ilginç bir şekilde İsa’ya uyarlanmıştır:
"Size doğrusunu söyleyeyim, insanoğlunun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda." (Yuhanna 6:53-56)
Ayrıca:
Mat 26:26 "Yemek sırasında İsa eline ekmek aldı, şükran duasını yapıp ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. «Alın, yiyin» dedi, «bu benim bedenimdir.»
Mat 26:27 Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek, «Hepiniz bundan için» dedi.
Mat 26:28 «Çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır."

Bu ayetlerin anlamı pek çok hristiyan taraftarı ve hristiyan rahip tarafından sorgulanmış ve genellikle "tuhaf" olduğu söylenmiştir, araştırmacılar, ayetlerin yahudi kökenli olmadığı konusunda hemfikirdir peki bu gizem ayetlerinin kökeni nedir?
MÖ. 400’lere ait bir Yunan vazosunda Dionysos’un önünde, hristiyanların kutladıkları gibi bir komünyon, sunak önündeki şarap kapları Dionysos’un kutsal kanını simgeliyor:


Çok benzer bir ayet, İsa’dan once yaşamış Hindu ve Pers kökenli, daha sonra Roma imparatorluğunda da benimsenen pagan Tanrısı Mitra’nın ağzından çıkmıştır!

Son derece dikkat çekici olarak, Pagan Tanrısı Mitra da İsa'dan yüzyıllar önce bir yazıtta şöyle demiştir:
"Benim bedenimden yemeyecek kanımdan içmeyecek ve böylece benimle bir olmayacak kişi, kurtulamayacak kişidir!" (Godwin, J. Mystery Religions in the Ancient World 1981, 28)

Bu ayetlerin kaynağı Eski Yunanlıların pagan Dionysos ve Attis kültüdür. Bu kültlerdeki bir ayinde, Dionysosçular sembolik olarak (hatta bazen bir hayvanı kurban ederek onun etini sembolleştirip) Dionysos'un etini yiyip kanını içiyorlardı. Bu sembolik ayin ile Dionysos'un ruhuyla birleştiklerine, ölümsüz olduklarına, arınıp yeniden doğduklarına inanıyorlardı.
İncil'in içinde Dionysos gizem kültünden alınan anlatımlardan biri yine Yuhanna İncili'nde bulunur:

Yu 2:1 "Üçüncü gün Celile'nin Kana köyünde bir düğün vardı. İsa'nın annesi oradaydı....
Yu 2:7 İsa hizmet edenlere, «Küpleri suyla doldurun» dedi. Küpleri ağızlarına kadar doldurdular.
Yu 2:8 Sonra hizmet edenlere, «Şimdi bundan alın, şölen başkanına götürün» dedi. Onlar da götürdüler.
Yu 2:9-10 Şölen başkanı, şaraba dönüşmüş suyu tattı..........
Yu 2:11 İsa bu ilk mucizesini Celile'nin Kana köyünde yaptı ve yüceliğini gösterdi. Öğrencileri de O'na iman ettiler."
Suyu şaraba dönüştürme mucizesini gerçekleştiren, o yıllarda son derece popüler olan Yunan şarap tanrısı Dionysos'tur. (Otto, W.F. Dionysos Myth And Cult, 98, "The History of the Early Church" Lietzmann, 314)

Dionysos da pek çok kere suyu şaraba dönüştürmüştü ve bu mucize de o yıllarda Efeslilerce her yıl kutlanmaktaydı. Bu en önemli ve en "popüler" mucizenin, İsa'nın da ilk gerçekleştirdiği mucize olarak anlatılmasının, Hristiyanlığın paganizmden geldiğini savunanlar tarafından oldukça "anlamlı" olduğu iddia edilmektedir.

Dikkat çekici olarak görülen bir diğer konu, suyu şaraba dönüştürme mucizesinin gerçekleştiği mekandadır. Mite göre, Dionysos'un ilk kez suyu şaraba dönüştürdüğü mekan da aynı İncil'de anlatıldığı gibi bir düğündü, Ariadne ile Dionysos evleniyorlardı, İsa'ya uyarlanan suyu şaraba dönüştürme mucizesi de incil'de anlatıldığı üzere bir düğünde gerçekleşmiştir.
Pagan hikayeleri ile hristiyanlık arasında son derece dikat çekici olduğu söylenen benzerliklerden biri de "suları dindirme" mucizesidir:
Mar 4:37 "Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar kayığa öyle saldırıyordu ki, kayık neredeyse suyla dolmuştu.
Mar 4:38 İsa, kayığın kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O'nu uyandırıp, «Öğretmenimiz, batıyoruz! Hiç aldırmıyor musun?» dediler.
Mar 4:39 İsa kalkıp rüzgârı azarladı, göle, «Sus, sakin ol!» dedi. Rüzgâr dindi, ortalık sütliman oldu."

Pitagor, Empedocles gibi kahramanlar da, mitlerde anlatıldığında göre, havarileri denizlerde nehirlerde daha kolay yol alması için dalgaları, denizleri ve nehirleri mucizevi bir şekilde "dindirmiştir". (Iamlichus "Life of Pythagoras, 28)

Bu "dalgaları ve rüzgarı dindirme" mucizesini daha önce Epimenides, Abaris de gerçekleştirmişti.

Bir Pagan olan Tyana'lı Apollonius da aynı İsa gibi, hastalıkları iyileştiriyor, mucizeler yapıyor ölüleri diriltiyor ve kötü ruhları kovuyordu, İncil'de anlatılan hemen hemen her mucizeye Apollonius da İsa'dan önce sahipti.
Bir başka "çok dikkat çekici" olan benzerlik de kötü ruhlar ve onların ***** sürüsü içine girmesidir:
Mar 5:11 Orada, dağın yamacında otlayan büyük bir ***** sürüsü vardı.
Mar 5:12 Kötü ruhlar İsa'ya, «Bizi şu *****lara gönder, onlara girelim» diye yalvardılar.
Mar 5:13 İsa'nın izin vermesi üzerine kötü ruhlar adamdan çıkıp *****ların içine girdiler. Yaklaşık iki bin *****dan oluşan sürü, dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu."
Kötü ruhların bir *****un içine girmesi yani aynı motif Eleusis'teki pagan gizem ayinlerinde bulunmaktadır.
Bu pagan ayinine göre, inisiyasyon öncesi arınma işlemi olarak 2000 kadar inisiye (Tam olarak İncil'de verilen sayı!) *****larla birlikte arınmak için yıkanırdı, böylece kötü ruhların kendilerinden çıkarak *****lara geçtiğine inanırlardı ve *****lar kendilerini uçurumdan aşağı atarak bir nevi "doğal kurban" olurlardı, hemen hemen aynı motif İncil'de İsa'nın hikayesine uyarlanarak anlatılmıştır.
Bir başka pagan motifi şu ayetlerde anlatılır:
Elç 2:6 "Bunlar sesi işittikleri zaman büyük bir kalabalık halinde toplandılar. Her biri kendi dilinde konuşulduğunu duyunca şaşakaldılar.
Elç 2:7 Hayret ve şaşkınlık içinde, «Bakın, bu konuşanların hepsi Celileli değil mi?» diye sordular.
Elç 2:8 «Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilimizi işitiyoruz?
Elç 2:9-11 Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya'da, Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus ve Asya ilinde, Frikya ve Pamfilya'da, Mısır ve Libya'nın Kirene'ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem öz Yahudi hem de Yahudiliğe dönme Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı'nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.»"
Aynı motifi, İsa'dan yüzyıllar önce Trophonius ve Delos'ta anlatılmıştır.Efsaneye göre buradaki kahinler bazılarının anlayamayacağı biçimde konuşur bazı tanıklar her birinin kendi ana dillerinde konuştuklarını işitmiştir.

İsa'dan yüzyıllar önce oluşmuş Osiris-Dionysos mitsel motiflerinde ve anlatımlarında İsa'nın hikayesiyle yakından ilgili pek çok detay bulmak mümkündür ve aradaki benzerliklerin "şaşırtıcı" olduğu dile getirilmektedir:

-Osiris-Dinonysos, aynı İsa gibi, Tanrı'nın yaptığı etten kemikten bir varlık ve Tanrı'nın oğlu'dur.
-Osiris-Dionysos, aynı İsa gibi, dünyanın günahları nedeniyle bir kurban olarak Paskalya zamanında ölmüştür.
(Bazı hristiyanlar buradaki ifadeye itiraz etmiştir, benzerlik: İsa'nın "dünyanın günahları nedeniyle kurban olarak ölmesi" "Paskalya zamanı" ölmesi ise sadece bir ayrıntı ve hristiyanlık ile İLGİSİ olduğu için yazılmıştır, "İsa da paskalya zamanı öldü" demedim, söylemeye çalıştığım Osiris-Dionysos'un hristiyanlık için ÖNEMLİ sayılan bir günde öldüğü. Tesadüf mü? tabi ki hayır!)

-Osiris-Dionysos'un, Attis'in ölümü ve yeniden dirilişi, aynı hristiyanlıkta olduğu gibi, onun etini ve kanını sembolize eden ekmek ve şarabın yenilip içilmesinden oluşan bir ritüel ile kutlanır.
-Osiris-Dionysos'çular da aynı hristiyanlıkta olduğu gibi, kendi kurtarıcılarının son günlerde tekrar dünyaya geleceğine inanmışlardı.
-Osiris-Dionysos ölümünün ardından cehenneme iner ve aynı İsa gibi, üçüncü gün yeniden dirilir ve aynı İsa gibi göğe yükselir.
-Osiris-Dionysos'un babası aynı İsa'nın "babası" gibi Tanrı'dır, ayrıca annesi de aynı İsa'nın annesi gibi bakiredir.

Çeşitli bilim adamları; Hristiyanlık ile Paganizm arasındaki daha pek çok benzerliğin kilise tarafından eskiden beri bilindiğini bu nedenle de eski Roma kilisesinin bu kanıtları ortadan kaldırmak için, gücünün elverdiği ölçüde, bütün pagan yazıtlarını ve belgelerini sistematik olarak yok etmeye çalıştığını ve büyük ölçüde de başardığını söylemektedir.
Paganizm ve hristiyanlık arasındaki bu büyük benzerlikler,(yukarıda yazdıklarım yalnızca birkaç örnek daha sonra yazmaya devam edeceğim) Celsus gibi pagan yazarları tarafından açıkça dile getirilmişti ve biliniyordu, Tertullian, Justin Martyr, Irenaeus gibi kilise babaları da paganizm ile dinlerinin bu kadar birbirine benzemesinden çok rahatsız olmuşlardı ve bu benzerliklerin olsa olsa "şeytan işi" olduğunu öne sürüyorlardı! Onlara göre "şeytan", hristiyanlık oluşmadan yüzyıllar evvel pagan dinlerine nufüz etti ve onları daha oluşmamış olan hristiyanlığın taklidi yaptı!
Hristiyanlık/Paganizm konusunda yazan bilim adamları, Hristiyanlık ile Paganizmin benzerliklerinden ayrıca Gnostisizm olgusundan sonra, hristiyanlığın öz itibariyle tamamen Pagan öğeler üzerine kurulu bir gizem kültü olduğu sonucunu çıkarmıştır ve bu bilim adamları, hristiyanlığın kökenine ilişkin, genel ve özet olarak, şu sonuçlara varır:
Pagan ruhsallığı ve mistisizmi bilindiği üzere, daha derin, ruhsal ve ezoterik mevzuları anlatmak için, devamlı mitsel ve sembolik anlatımlar kullanmıştır, ilk yüzyıllarda yaşamış pek çok Pagan yazar, bu olguyu defalarca gündeme getirmiştir, gizli ve mistik öğretiler herkese anlatılamaz ancak "inisiye" olmuş kişilere açıklanabilirdi veya halka, "sıradan" insanlara açıklanırken üzeri mitlerle ve sembolizmle örtülürdü içlerinden daha "ruhsal" ve "spiritüel" olanların bunları anlaması beklenirdi.Dolayısıyla paganlar, Dionysos-Osiris mitlerini ve benzerlerini gerçek "tarihsel" olaylar olarak değil de, bir takım ezoterik konuların şifrelenmiş biçimleri, mit olarak görüyorlardı çoğu zaman bu mitleri değiştiriyorlar ve ezoterik hakikatleri sıradan halka daha iyi anlatmak için zenginleştiriyorlardı.
Paganlar tarafından pek çok kez işgal edilen ve kültürel asimilasyona uğrayan Yahudilerden bir kısmı, özellikle Babil sürgününden ve İskender'in işgalinden sonra, kendi geleneklerini terk etmiş ve paganlaşmaya başlamıştı bu yahudilere "hellenistik yahudiler" veya "hellenleşmiş Yahudiler" de denmektedir. Bu yahudiler Pagan mistisizmi ve ruhsallığından etkilenip kendilerini bu konularda geliştirmişler ve Gnostisizmin yapılanmasında çok önemli bir rol oynamışlardır, Gnostisizm mistisizmi ve ruhsallığı itibariyle Paganizm ile pek çok konuda aynı olgulardan bahsetmektedir.
Gnostikler, Dionysos-Osiris, Mitra gibi gizem külterinin izinden giderek bu mitleri kendileri tekrar yazmaya ve zenginleştirmeye başladılar, amaçları Paganizm, Hinduizm, Taoizm ve çeşitli uzak doğu dinlerinde de zaten çok eskiden beri anlatılmakta olan bir takım "gizli" bilgileri, aynı Dionysos'çuların ve paganların yaptığı gibi, mitsel bir kılıfın içine sokarak halka anlatmaktı, ancak Yahudi kökenden gelen kişilerin etnik dinlerinde bir "mesih" beklentisi vardı ve üst üste gelen işgallerden yağmalamalardan sonra, özellikle MS 70 yılında bütün yahudilerin dağıtılmasından sonra bu beklentinin doruk noktasına ulaştığı söylenir, Osiris-Dionysos mitleri yeniden yazılırken bir şekilde Yahudi öğeler de kullanılmalıydı.
Yüksek hakikatleri halka mitsel bir kılıf içinde sunmak amacıyla Gnostikler de kendi Osiris-Dionysos mitlerini yüksek sembolik ve mistik manalarla birlikte, oluşturmaya başladı, kurtarıcılarının adı, daha sonra "İsa" ve ingilizcede "Jesus" olarak bilinecek, "Iesous" idi. Bu isim özellikle oluşturulmuştu veya seçilmişti çünkü şifreliydi, 888 yazısını ifade ediyordu, Yunan alfabesindeki 24 harfin kendisiyle ilişkili bütün sayıları toplandığında 888 ediyordu ve bu, "sihirli" sayılıyordu bu nedenle Matematikçi pagan Pitagor'un izinden de giderek matematiksel olarak şifreli isim verdikleri bir yaratıcıyla Dionysos-Osiris mitlerini yeniden yazmaya başladılar.
İsa mitini oluşturmaya başlayan Gnostiklere göre İsa, "Daemon" adı verilen ölümsüz yüksek "benlik"i simgeliyordu, aynı Pagan mistisizminde olduğu gibi anlatılmak istenen gizli bilgi, Logos da sayılan bu yüksek benliğin herkesin içinde oluşuydu, başka bir deyişle bütün insanlar Tanrı'nın benliğine sahiptiler ve hepsi de Tanrı'nın "parçalarıydılar" bütün bilinç öz itibariyle "bir" olanın parçalarıydı, bu ifadeler ilk yüzyıl gnostik yazarlarca sürekli dile getirilmiştir, bu öğretilerin Hinduizm kutsal metinlerinde Upanişadlarda ve Bhagavad Gita'da eskiden beri anlatılmakta olan öğretiler olması dikkat çekicidir.
Bilim adamları, bugünkü kanonik incil'in içindeki en eski belgelerin, Pavlus'un yazıları olduğu konusunda hemfikirdirler, Gnostisizm konusunu gündeme getiren bilim adamlarına göre Pavlus'un kendisi, Gnostisizmin en büyük filozofu ve rahibiydi, gerçekten de, ilginç bir şekilde, ilk yüzyıllarda yaşamış çoğu gnostik ve pagan, Pavlus'u "ruhsal önderleri" olarak kabul etmiştir ancak öte yandan Gnostiklerin oluşturduğu İsa mitini tam aksi ve ilginç bir şekilde daha sonra "literal" olarak ele alan ve bütün gizemleri, sırları örterek sadece mitsel yönüyle ve bunun tarihte gerçekten yaşandığıyla ilgilenen Roma kilisesine (bugünkü hristiyanlık) göre Pavlus, ortodoksluğun en büyük savunucusu idi.
İncil'de Pavlus'un mektupları, gerçekten de Gnostik terimler ve anlatımlar, mistik ayrıca anlaşılması "zor" görünen tuhaf sözlerle doludur, Pavlus "Pastoral mektuplar" da denilen Timothy ve Titus bölümlerinde Gnostisizmi ilginç bir şekilde direkt eleştirmiştir! Bu eleştiri, Gnostisizmin büyük savunucusu olduğu söylenen Pavlus'un diğer yazdıkları ve mistik öğretileriyle nasıl açılanabilirdi? Bilim adamlarının büyük bir kısmı, dil bilimsel, edebi incelemelerden sonra İncildeki Pastoral mektupların Pavlus'a ait olmadığı sonucuna ulaşmıştır, bunlar Pavlus'u "ortodoks hristiyan" olarak göstermek isteyen literalist Roma kilisesi tarafından özellikle oluşturulup veya "elden geçirilip" İncil'e konmuştu.
Pavlus'un mektuplarında (Pastoral mektupları hariç) İsa'nın gerçekten tarihsel, gerçek bir figür olduğuyla ilgilenilmez, Gnostiklerin ruhani lideri olduğu söylenen Pavlus, mistisizm ve semboller aracılığıyla pek çok şey anlatmaya çalışır, çarmıh ifadesi literalist hristiyanların anladığı şekilde (bugünkü hristiyanlık) literal olarak gerçekleşen bir olgu olarak görülmez, çarmıh ifadesi ile sembolizmle çok daha derin ruhani bir hakikat anlatılmaya çalışılmıştı, çarmıha gerilmek alt benliği, hayvani doğayı kurban edip üst benliği, sonsuz enerji ve her canlının içindeki öz olan Daemon'un idrak etmeyi simgeliyordu, örneğin paganlara ait çok eski bir sütunda tuhaf bir şekilde çarmıha gerili, eşşek kafasına sahip bir adam yanında da inisiye olan bir kişi resmedilmiştir, eşek kafasına sahip adam alt benliği hayvani doğayı simgelemektedir ve pagan dinlerinde çok yaygın olarak kullanılan bir figürdür, İsa'nın Kudüs'e eşek sırtında gelmesi mitinin de çeşitli manaları vardır.(Üçüncü bölümde değineceğim)


Dionysos'u çarmıha gerili olarak gösteren bir şekil:


Bilim dünyasında bilindiği gibi, İsa'yı haç üzerindeyken gösteren en eski bulgular 5. yüzyıldan sonrasına aittir, ancak son derece dikkat çekici bir şekilde ilk defa 3. yüzyıla ait bir kabartma bulunmuştur, bu resimdeki kişi aynı İsa gibi çarmıha gerilmiş olarak görülür ama hemen altında Grekçe "Orpheus Bacchus"yazar...Bu isimler Pagan Tanrısı Dionysos'un diğer isimleridir! Robert Eisler ve Guthrie isimli bilim adamları bunlara kitaplarında yer vermişler ve "son derece dikkat çekici" olduğunu ifade etmişlerdir. (Robert Eisler: "Orpheus - The Fisher: Comparative Studies in Orphic and early Christian cult symbolism" P54 "The Crucified Christ as Orpheus", WKC Guthrie: "Orpheus and Greek Religion " P265 )

Asıl anlatılmak istenen herkesin içinde olan Daemon benliği'dir, alt benliği hayvani doğayı yenip, üst benliğin Tanrısallığın farkına varılmasıdır, İsa mitini oluşturan Gnostiklere göre İsa, Daemonu yani herkesin içinde olan Tanrı'yı simgeliyordu.Çeşitli bilim adamlarınca Gnostik rahip olarak kabul edilen Pavlus, diğer gnostiklerin mitlerle gizlediği ve "gizli bilgi, sır" olarak nitelediği olguyu incil'de şöyle açıklamıştı:
Kol.1:26-27 "....Görevim, Tanrı sözünü, yani geçmiş çağlardan ve kuşaklardan gizlenmiş, ama şimdi O'nun kutsallarına açıklanmış olan sırrı her yerde duyurmaktır. 27Tanrı, kendi kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizde bulunuyor. Bu da size yüceliğe kavuşma ümidini veriyor." (Pavlus ve Gnostisizm konusuna sonraki bölümlerde daha detaylı olarak değineceğim)
Pavlus'un sahte kabul edilen pastoral mektupları dışındaki mektupları incelendiğinde, Gnostisizm öğrettiği açıkça belli olmaktadır, zaten pek çok pagan ayinini ve Gnostiklerin kullandığı çoğu terimi,(pneuma, gnosis, teleioi, sophiadoxa gibi) pagan yazıtlarından da alıntılar yaparak kullanıp anlatmıştır., buna göre İsa tarihsel bir figür olmayıp insanların içindeki yüksek benliği simgeleyen Daemon idi.
Nag Hammadi mağarasında bulunan, Gnostik yazıtlardan oluşan Nag Hammadi belgeleri Pavlus'un anlattıklarıyla aynı gibidir, Thomas İncil'i, Philip incil'i gibi pek çok Gnostik yazıt da İsa'nın Daemon olduğunu, herkesin de bu benliğe sahip olduğu dolayısıyla herkesin Tanrı'nın parçaları olduğu belirtilmektedir.
Sonuç olarak bu konuda yazan bilim adamları; Gnostiklerin, çeşitli ruhsal sırları anlatmak için Dionysos/Osiris, Mitra mitlerinden yararlanarak bilinçli şekilde oluşturdukları İsa mitinin, MS 70 yılında Yahudilerin paramparça edilmesi sonrasında, dönemin koşullarının da etkisiyle Literalist Roma kilisesi tarafından alınıp elden geçirildiği, hararetli bir şekilde "mesih" bekleyen yahudilerin beklentileri doğrultusunda "gerçek" olarak kabul edildiği böylece "mit" olmaktan bilinçlice çıkarıldığı ve bugünkü hristiyanlık biçimini oluşturduğu görüşünü belirtmişlerdir.

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri - 2

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri - 2

Hristiyanlığı en çok etkileyen 3 Pagan Tanrısı Attis, Dionysos ve Mitra’dır.Yaygın olan bu üç gizem kültünün birbirinden etkilendiği bilinmektedir ve hristiyanlığı da doğrudan etkilemiştir.

ÖLEN VE DİRİLEN KURTARICI TANRILAR

1) AYNI İSA GİBİ, ÖLEN VE DİRİLEN TANRI: ATTİS

Attis, Frigya tanrıçası Cybele’nin oğlu veya sevgilisi olarak mitolojide yerini almış bitki tanrısıdır, 25 Aralık günü bakire NANA’dan doğmuştu, katolik kilisesi 25 Aralık tarihini “İsa’nın doğum günü” olarak niteler ancak bu tarih pek çok pagan Tanrı’nın doğum tarihi olarak bilinir, sadece bu bile, kilisenin, pagan doktrinlerini İsa’ya uyarlamakta ve pagan mitlerini alıp özümsemekte ne kadar hızlı olduğunu göstermek için iyi bir örnektir.


Attis tapınımında, kutsal yiyecek ayini vardı, şarap Attis’in kanını, ekmek ise Attis’in bedenini simgeliyordu, aynı İsa’nınki gibi:

“Size doğrusunu söyleyeyim, insanoğlunun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda." (Yuhanna 6:53-56)

Aynı hristiyanlıktaki gibi “kutsal kanda yıkanma” işlemi, insanların günahlarını affettiren bir uygulama ya da bir nevi vaftiz olarak görülüyordu, bu kan bir boğanın kanıydı, boğa kesiliyor ve onun kanında gerçekten veya sembolik olarak yıkanarak, sonsuz yaşama kavuşulduğuna, günahların affolduğuna inanılıyordu. İncil’in kendisi bunu belirtmişti:

İbr 9:13 “Murdar olanların bedensel temizliği için üzerlerine serpilen düvenin külleri ve erkeçlerle boğaların kanı onları kutsal kılıyor.”

(James George Frazer’in bu konudaki ayrıntılı kitaplarında benzerliklerden bazıları sıralanmış ve tartışılmıştır).

“Kanda yıkanma” olgusu mistik gizem külterinden hristiyanlığa geçmiştir, boğanın kanında yıkanma ve aklanma olgusu, “kuzunun” ve “İsa’nın kanında yıkanma” şekline dönüşmüştür!:

Esi 7:14 “Sen bunu biliyorsun, efendim» dedim. Bana dedi ki, «Bunlar, o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu'nun kanında yıkamış bembeyaz etmişlerdir.”

1Yu 1:7 “Ama kendisi ışıkta olduğu gibi, biz de ışıkta yürürsek, birbirimizle paydaşlığımız olur ve O'nun Oğlu İsa'nın kanı bizi her günahtan arındırır”

Attis de aynı İsa gibi “kurtarıcı” diye bilinirdi, İsa’nın “iyi çoban” olarak nitelendirilmesinin kaynağı da Attis kültüdür.


Yu 10:11 “Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir.”

Yu 10:14-15 “Ben iyi çobanım. Benimkileri tanırım. Baba beni tanıdığı, ben de Baba'yı tanıdığım gibi, benimkiler de beni tanır. Ben koyunlarımın uğruna canımı veririm.”



İyi çoban İsa Figürü MS 3. yüzyıl



İyi çoban Attis Figürü MÖ 5. yüzyıl, aynı figür Apollos için de kullanılmıştır

Attis’in annesi “Cybele”, “Göklerin kraliçesi” (Queen of heaven) idi, bu lakabın, katolik kilisesi tarafından İsa’nın annesi Meryem’e de verilmesi şaşırtıcıdır! (Mary: Queen of heaven)

Attis ile İsa hikayesi arasındaki en önemli benzerlik de Attis’in aynı İsa gibi ölmesi ve üçüncü gün yeniden dirilmesidir. (E.J. Brill, “Cybelle Attis and related Cults”, sayfa 39, Frazer, The Golden Bough, 349-350)

İncil hikayelerinde:

1Ko 15:3-4 “Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim. Şöyle ki, Kutsal Yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.”

Mat 20:19 “O'nunla alay etmeleri, kamçılayıp çarmıha germeleri için O'nu diğer uluslara teslim edecekler. Ne var ki O, üçüncü gün dirilecek.”

Aynı İsa gibi Attis’in üçüncü gün ölümden dirilişi de, taraftarları atrafından her yıl kutlanıyordu. (Gerald Berry, “Religions of the world”) Megalansia, Attis kültünde, üç gün boyunca süren bir bahar festivaliydi.

Attis de aynı İsa gibi ölen ve üçüncü gün dirilen kurtarıcı Tanrılardan yalnızca biriydi.

Attis kültü İsa’dan çok önce oluşmuştu ve Attis ritüelleri, bayramları kutlanıyordu.Attis kültünden bahseden bazı Roma yazarları: Varroo(MÖ 116-2, Catullus (MÖ 86-40)


İlk yüzyıllarda yazan pagan yazarlar bu benzerlikleri hristiyanlığa karşı kullanıyor, “aynı şeyleri bizim tanrılarımız da yapmışlardı, bizim Tanrımız sizinkinden daha eski” yorumuna karşı hristiyanlar ise “Evet bizim tanrımız daha sonra geldi ama şeytan yüzyıllar önce tanrılarınızı bizimö tanrımıza benzetti” şeklinde savunmalar yapıyordu!

2) GREKLERİN ŞARAP TANRISI: DİONYSOS

Dionysos’a ilk defa kuzey ve doğu Yunanistan’da tapılmaya başlanmıştı, Yunanistan’a ilk defa, Homer İlyada’yı yazdığı zamanlarda MÖ 800 gibi geldiği tahmin edilir, son derece popüler bir Tanrı idi, Roma’dan Mısıra tanırırdı ve kendisine ibadet edilirdi. Dionysos kültü (Roma’da “Bacchus” diye de bilinir), İsa’nın hikayeleri üzerinde derin etki bırakan gizem kültlerinden biriydi (ayrıca bkz. Birinci bölümde gösterdiğim resim)



Çarmıha gerilen pagan Tanrısı Dionysos (Bacchus)

(Bu figür Hristiyanların haç sembollerinden en az 2 yüzyıl daha eskidir)
(Robert Eisler "Orpheus - The Fisher:
Comparative Studies in Orphic and early Christian cult symbolism,
The Crucified Christ as Orpheus", Prof. WKC Guthrie, "Orpheus and Greek Religion”

Hristiyanlığa göre İsa, bedene bürünen Tanrı’dır.(incarnation)

“Yu 1:1 Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.”
................
“Yu 1:14 Söz beden alıp aramızda yaşadı.”


Dionysos da, aynı İsa gibi, “bedene bürünen” Tanrı idi! Tanrı idi ama bir insan bedeni almıştı. (Euripides “The Bacchae” 191, 5)

İsa’nın “Baba”sı Tanrı olmasına rağmen, annesi Meryem ölümlü bir bakiredir aynı şekilde Dionysos’un da babası Zeus bir Tanrı, annesi Semele de ölümlü bir bakireydi.



Bedene bürünen Tanrı Dionysos, annesi bakire ve ölümlü Semele.



Bedene bürünen Tanrı İsa, annesi bakire ve ölümlü Meryem

Önceki yazımda da belirttiğim gibi İsa’nın suyu şaraba dönüştürmesi de doğrudan Dionysos mitinden alınmıştır, İsa’nın sembolik olarak etinin yenmesi ve kanının içilmesi Dionsyos, Attis ve Mitra kültlerinde yaygın olarak uygulanan bir ritüel idi.

İsa hikayelerinde kullanılan pek çok simge ve anlatım doğrudan Dionysos mitinden alınmıştır örneğin;

Mat 21:1-2 “Kudüs'e yaklaşıp Zeytin dağının yamacında bulunan Beytfacı köyüne geldiklerinde İsa, öğrencilerinden ikisini şu sözlerle köye gönderdi: «Karşınızdaki köye gidin. Hemen orada bağlı bir dişi eşek ve yanında bir sıpa bulacaksınız. Onları çözüp bana getirin.”

İsa İncil’deki hikayeye göre, Kudüs’e eşek üzerinde, “zafer” içinde ölümüne giderken resmedilir, mite göre Dionysos da aynı İsa gibi ölümüne eşek sırtında gitmiştir, (J. Harrison: “Prologemena to the study of Greek religion”) eşek simgesinin bazı sembolik anlamları vardı bu nedenle gizem kültleri arasında yaygın olarak kullanılan bir figürdü eşek insanın hayvani doğasını simgelemekte, onun üzerine binmek de “hayvani doğaya hükmediş/hayvani doğanın alt edilmesi” anlamlarına geliyordu.(J. Harrison: “Prologemena to the study of Greek religion”)

İsa’nın ölmesi ve dirilmesi, İncil’in özünü ve temel öğretisini oluşturmaktadır, Dionysos da aynı İsa gibi, çarmıhta veya bazı hikayelere göre bir ağaçta can vermişti, Titianlar tarafından yok edilmiş ve yenmişti, gömüldükten sonra dirildi ve “göğe yükseldi” kilise babası Justin Martyr’ye göre bu benzerlikler çok rahatsız edici ve “şeytani” idi.!

İsa’nın İncil’de şöyle der:

Yu 4:14 “Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir su kaynağı olacak.”

Dionysos da izleyenlerine 2 “su kaynağı”ndan bahsetmişti, biri yer altı dünyası Hades’ten gelen su kaynağı, diğeri ise sonsuz yaşam veren su kaynağı...İncil’deki bu ayet de, Dionysos gizem kültünün kurtuluş sembolizminden İsa’ya uyarlanmıştır.

Dionysos’a sarmaşıktan yapılı bir taç verilmişti ve mor bir cüppe giymiş olarak simgelenirdi İsa hikayesinde sarmaşıktan taç “dikenli” taca dönüşmüş, mor cüppe ise aynı kalmıştır:

Mar 15:17 “O'na mor renkte bir giysi giydirdiler, dikenlerden bir taç örüp başına geçirdiler.

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri - 3

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri - 3



İyi çoban Orpheus kuzularıyla birlikte...

Yu 10:11”Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir”


İyi çoban İsa kuzularıyla birlikte



Şarap tanrısı Dionysos, bir elinde haça benzer bir işaret diğer elinde ise şarap için üzümler (Egypt. Staatliche Museen, Berlin)


İsa, bir elinde haç, üzümler de rahatlıkla seçilebilir

3) HRİSTİYANLIĞA DİREKT ETKİ EDEN GİZEM KÜLTÜ: MİTRAİZM

Mitraizm inanışının kökeni çok eskilere dayanmaktadır, “Mitra” ifadesi ilk olarak, MÖ 1800 veya daha da eskiye ait Hindu kutsal kitabı Rig-Veda’da geçer, Rig Veda yazıya geçirilmeden önce binlerce yıl boyunca devam eden sözlü gelenekle babadan oğula aktarılıyordu dolayısıyla Mitra’nın kökeni için MÖ 3000 tarihini veren bilim adamları vardır Çeşitli araştırmacılar tarafından, Hinduizm dininden Perslere (Zoroastrianism/Zerdüştçülük) oradan da Roma’ya geçtiği söylenmektedir, Romalılar, Mitraizmi kabul edip benimsediklerinde ona sembolik manaları anlatmak için bilinçli olarak, Pers Mitrasında olmayan özellikler de yüklemişlerdi, onu “ölüp dirilen kurtarıcı Tanrı” yapmışlardı.(Bu özellik yalnızca Roma Mitraizminde mevcuttur)


Roma Mitrası da (Pers değil) aynı İsa gibi bir mağarada, 25 Aralık’ta, bakireden doğmuştu.(Pers kaynaklı bazı versiyonlarında “kayadan” doğduğu da söylenir)

Mitra’nın kayadan doğduğu belirtilen versiyonlarında “kayadan gelen Tanrı” (Theos ek Petras) olduğu söylenirdi, takipçileri, kurtarıcı Tanrı Mitra’nın doğduğu bu kayadan çıkan “ruhsal” suyu içmeye çalışırdı aynı hikaye İsa’ya şöyle uyarlanmıştır (Arthur Weigall, “paganism in our christianity, p129):

1Ko 10:4 “Hepsi aynı ruhsal içeceği içti. Artlarından gelen ruhsal kayadan içtiler, ve o kaya Mesih'ti.”


Mitra aynı zamanda bir “güneş” Tanrısı idi, güneş tanrısı olarak takipçileri tarafından “Light of the World” (Düyanın ışığı) olarak bilinirdi.

İncil’de aynı lakap, İsa’ya uyarlanmıştır:

Yu 8:12 “İsa yine halka seslenip şöyle dedi: «Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur.”


Mitra şöyle der:

“Bedenimden yemeyecek ve kanımdan içmeyecek böylece benimle bir olmayacak kişi kurtarılmayacak kişidir” (J. Godwin “Mystery religions in the ancient world” 2

Bu ifade Yuhanna İncili’inde İsa’ya şöyle uyarlanır:

“ Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda." (Yuhanna 6:53-56)

Mitra bir yazıtta şöyle der:

“Ölümsüz kanıp döküp bizi kurtardın” (R. Turcan “Cults of the Roman Empire” 226)

Aynı ifade, “İsa’nın bizim için döktüğü kutsal kanıyla kurtulduk” şeklinde İncil’de hayat bulur.

Aynı İsa gibi, Mitra da öldükten sonra göğe yükselmiş, ve yine aynı İncil’de anlatıldığı gibi, ölüleri yargılamak, diriltmek ve hüküm vermek için ikinci defa döneceği söylenmişti.(F. Cumont, “The Mysteries of Mitras” 146)

Esi 5:6 “Dört yaratığın ve ihtiyarların çevrelediği tahtın ortasında boğazlanmış gibi duran bir Kuzu gördüm. Kuzu'nun yedi boynuzu ve yedi gözü vardı. Bunlar, Tanrı'nın bütün dünyaya gönderilmiş yedi ruhudur.”

“Boğazlanmış kuzu” imgesi Mitra taraftarlarının aşina olduğu bir imgeydi, ve Mitra’nın “yedi ruhunun tek bir bedende görünümü” kabul edilmesi, İncil’de İsa’nın/kuzunun yedi boynuzu, yedi göz ve yedi ruhu olarak uyarlanmıştır. (Arthur Weigall: paganism in our christianity” page 131, 132)


Kilise babalarından Justin Martyr, “apology” yazılarında hristiyanlığın Mitraizme olan beznerliğini inkar etmiyordu ancak ona göre bu beznerliğin nedeni “şeytan” idi! Şeytan hristiyanlıktan önce dinleri, hristiyanlığa benzetmeye başlamıştı! (1. Apologia 66, 4) Günümüzde ise bu komik savunma tabi ki işe yaramamaktadır.

LOGOS’UN PAGAN KÖKENİ

Yu 1:1 “Başlangıçta Söz (Grekçe: “Logos”) vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.
Yu 1:2 Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi.
Yu 1:3 Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı.
Yu 1:4 Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı.”

“Logos” ifadesi ve onun, bir kişinin (İsa’nın) “somut” hali olması yahudiliğe tamamen yabancı olan, pagan felsefesine ait bir ifadedir, ilk defa Heraklitus tarafından kullanıldığı sanılmaktadır, Tanrı’nın aracılığıyla evreni yarattığı ilk düşüncesi anla.ına gelir, pagankaşmış, Hellenistik Philo tarafından da kullanılmıştır

Pagan Orpheus şöyle der: “Logos’u Tanrısal olarak görün, yaşamın dar yolunda iyi yürüyün” (İskenderiyeli Clement’in alıntısı)

Hermes Trimegistus (“üç kere kutsal Hermes”) aynı İncil gibi, logos’u “Tanrı’nın oğlu” olarak adlandırır. “Akıldan gelen, ışık veren söz, Tanrı’nın oğludur”

MÖ 6. yüzyılda yaşamış Heraklitus şöyle der: “Baba ve oğul aynıdır” (“Orpheus and Greek religion” W.K. Guthrie 227) Aynı ifade İncil’de İsa’ya şöyle uyarlanmıştır:

Yu 10:30 “Ben ve Baba biriz.”

İncil yazarları İsa ile Baba’nın aynı olduğunu anlatmak için hem Baba, Tanrı’nın oğlu gibi kavramları hem de “logos” doktrinini paganlardan almışlardır

Logos ile ilgili bütün bu örnekler, İncil’deki çoğu felsefi düşüncenin ve ifade tarzının tamamen Yunan Paganizmine ait olduğunu göstermektedir.

Diğer Pagan etkilerinden birkaçı:

Yahudi Şabat günü ve geleneği, hristiyanlar tarafından terkedilmiş, bunun yerine Yunan Pagan Tanrılarının “ölümden dirilme” günü olan Pazar günü kutsal sayılmıştır, Pazar günü, hristiyanlıktan önce Greko-Romen Pagan dünyasında “güneş festivali” olarak kutlanmaktaydı örneğin Pazar günü, Mitra’nın günü olarak kutlanıyordu “Dominus Lord’un günü” şeklinde ifade edilen Pazar günü hristiyanlar tarafından “Lord’s day” olarak İsa’ya uyarlanmıştır. (Arthur Weigall, “Paganizm in our christianity, 136)

Hristiyan sanatında ve ikonlardaki Pagan etkileri:




Güneş Tanrısı Apollos


İsa

Peki bu pagan inanışlarının, felsefelerinin ve ayinlerinin İsa’ya uyarlanarak “yahudiliğin devamı” şeklinde lanse edilmesinin amacı neydi? İlk Gnostikler kimdi?

MÖ 300 ve MS 100 arasında Terapeutae ve Esseniler gibi “gizemli” ve hellenistik yahudi grupların olduğunu biliyoruz bu grupların önceden beri Yunan/Pagan gizemlerini bir şekilde yahudi inancıyla uzlaştırma uğraşında olduklarını gösteren pek çok kanıt vardır; örneğin Diaspora yahudileri pagan ruhsallığına oldukça ilgi duyan bir topluluktu, Yahudiler, Paganlar tarafından pek çok kez fethedildi, MÖ 2. yüzyılda kültürel asimilasyon en üst noktasına ulaşmıştı, Kudüs’te Dionysos Yahudilerin Tanrısı ile ilişkilendirilmeye başlamıştı (Hengel M. “Jews Greeks and the Barbarians”, 71), Yahudi filozoflar pagan bilgelerden aldıkları felsefelerle kendi kutsal yazılarını yorumlaya başlamıştı, Yahudi bilgeleri, kendi dinlerini başka dinlerle uzlaştırmaya çalışıyordu, hatta çeşitli Hellenistik Yahudi kitaplarının dahi türediği bilinmektedir, Enok’un kitabında pek çok pagan motif kullanılmıştır, Aristes’in mektubu isimli yahudi metninde Zeus ile Yehova “bir” olarak gösterilmiştir! Hellenistik Yahudiler orijini itibariyle daha çok bir kabile Tanrısı olan Yehova’yı Platon’un felsefeleleri ışığında yeniden yorumluyordu.Pek çok yahudi, kendi anadillerini ve kültürlerini dahil terkederek Yunanca’yı benimsemişlerdi.

Sonuç olarak Yahudi toplumu İskenderiye’de karşılaşmış olduğu yüksek pagan kültürünün etkisine girmekten kurtulamamıştı.

İlk Gnostikler, hellenileşmiş mistik yahudilerden başkası değildi, İsa mitini de bütün bu “uzlaştırma” çabaları içinde Pagan gizemleri ile Yahudi dinini “uyumlu” hale getirmek için oluşturmuşlardı böylece hem “yahudilik” inkar edilmiyor, yeni oluşturulan din “yahudiliğin devamı, tamamlanması” şeklinde lanse edililiyor, hem de Yahudi kitaplarında beklenen Mesih, İsa miti aracılığıyla Pagan Tanrılarına dönüştürülüyordu başka bir deyişle mistik Pagan gizemleri, Yahudiler için “ulaşılabilir” hale getiriliyordu. İncil’de İsa’nın “yahudi” kökenini gösterebilmek için, uzun soy ağaçları (çelişkili) verilmektedir böylece onun “yahudilerin beklediği mesih” olduğu gösterilmeye çalışılır ancak bir taraftan da onun aslına Davud’un oğlu olduğu gibi bir de “TANRI’NIN OĞLU” olduğu, öldüğü ve ölümden dirildiği göğe yükseldiği belirtilir bu şekilde de Pagan gizemleri yahudi kılıfına sokulmuş bir biçimde öğretilmeye çalışılır böylece pagan Tanrıları gizemleri, yahudiler için hazır hale gelmiştir.

Gnostiklerin çeşitli ruhsal gizemleri yahudilere daha kolay anlatabilmek için oluşturduğu İsa miti, sonrasında pek çok farklı ve birbiriyle çelişen hristiyan ekollerinin doğmasına sebep olmuştu ancak mistik bireyci gnostikler yerine, gnostiklerin hazırladığı miti daha sonra “tarihsel” olarak kabul eden literalistler kazanan taraf olmuştu bunun nedenlerine ve paganların yaygın olarak kullandığı sembolizmin anla.ına (Çarmıha gerilme, ölümden dirilme gibi) üçüncü bölümde değineceğim.

Haç Sembolü – Putperest Kökeni

Haç Sembolü – Putperest Kökeni

İncillerde İsa’nın dövüldüğünü, kırbaçlandığını , haç üzerinde çivilendiğini okuyoruz. Ancak İsa’yı yada Hristiyanlığı her nedense çivi, kırbaç gibi materyaller değil de Haç sembolü temsil eder oldu. Neden haç diye sormadan edemiyoruz.

Haç , Hristiyanlığa göre İsa’nın üzerinde öldüğü infaz aletidir.İsa da insan üstü bir karakter olarak görüldüğünden üzerine çivilendiği söylenen direk de kiliselerde ,ibadetlerde kutsanarak kullanılmaya başlandı.

Kiliseler Haçla dolduruldu,kolye,takı,giyimde bu sembol işlenmeye başlandı.

Onlara göre bu sembol hristiyanlığın ait özgün birişarettir.,Ancak arkeolojik kazılarda görüldüğü gibi bu idda gerçek dışıdır. Yani haç sembolü hristiyanlık öncesi inanışlarda da egemendi. Örneğin Pagan inanışlarında yaygın olarak görüldüğü gibi eski Mısır’da mabet duvarlarında,

Birbiriyle kesişen iki kereste parçasını haç olarak nitelendirebiliriz. Bu işaret /sembol tamamen hristiyanlık öncesi pagan dinlerine aittir. Bir pagan sembolüdür.

Haç Sembolünün Mısır Kökeni

Eski mısırlılarda Haç önemli bir simgedir. Yaşamı ve cinselliği sembolize edere. Tanrı İsis’in elinde görülmektedir. Bu Mistik Tau’nun işareti olan “T” nin üzerine darire oturulmasıyla oluşur. Pek çok Tanrı ve Tanrıça’nın işareti olarak resmedilmektedir. Cinsellikle bağlantısı ise şöyledir ki alt kısmı penisi ,üst kısmı ise kadın üreme organını işaret etmektedir. Böylece bolluk ve bereket çağrışımı yapılmaktaydı.

Bir başka görünüm;
Mısır Ankh’ının yanı sıra bu gün kiliselerde kullanılan Haç da Mısır hiyografik yazılarda görülebilmektedir. Aşağıdaki şu yazıt dikkate değerdir. Burada Hristiyanların ,kendi inanışlarına özgü olduğunu sandığı Haç sembolü vardır.


Mısır gibi ülkelerde bu işaret Tanrı Tammuz’un simgesidir. İsminin baş harfi olan “T” ,yani mistik Tau’dur. Hristiyanlığın kuruluş dönemlerinde Paganların Kiliseye akın etmesiyle bu işaret de hristiyanlaştırılmıştır Özellikle Üçüncü yızyılın ortalarında bu sembol artık hristiyan işareti olarak algılanmaya başlamıştı.

Kötülüğü Yaratan Tanrı

Kötülüğü Yaratan Tanrı

Hristiyanların Tanrı’nın niteliğine yönelik en çok vurguladığı ayet Onun “sevgi “ olduğu üzerinedir. Sürekli olarak bu ayeti tekrarlayan Hristiyanlar Tanrının aynı zamanda bazılarından nefret ettiği gerçeğini dile getirmezler .Teolojik düzlemde bakarsak ; Dünyadaki haksızlığın ve kötülüğün kaynağını anlamamıza yardımcı olan da Kutsal kitabın kendisidir.

Hritiyanların İnandığı ve kutsal gördüğü kitap olan Kitabı Mukaddes’te Tanrının “iyiliği ve kötülüğü” yarattığını , felakatlerin sebebi olduğu yazılıdır .

Merak edebilirsiniz ; Hem iyiliğin hem de kötülüğün yaratıcısı nasıl bir Tanrıdır diye. Kötülüğü yaratmışsa zaten iyi değildir çünkü canlılığa kötülük etmiştir. Aynı zamanda Kitabı Mukaddeste yazar ki dünyadaki felaketlerin kaynağı da yine TANRIdır. Felaketlerin kaynağı olan Tanrı nasıl “sevgi” olabilir ? Bu da ayrıca tartışmamız gereken bir konudur.

Sevmeyen kişi Tanrı'yı tanımış değildir. Çünkü Tanrı sevgidir” .-I.Yuhn.4:8

Bu tür ayetler Hristiyanlar tarafından sıkça kullanılıp propaganda yapılmaktadır. Halbuki Tanrıyı kabul etmeyenler yada Hristiyan olmayanlar da sevgi dolu olabilir.

Kötülüğün Kaynağı Tanrı’dır :

Esenliği ve felaketi yaratan,
Bütün bunları yapan RAB benim. –İsaya 45:7


Ayette görüldüğü gibi “esenliği ve felaketi” yaratan Tanrıdır. Bu Tanrı İncil’de müjdelenen sözde sevgi Tanrısıdır. Sevgi Tanrısı nasıl olur da “FELAKETİ” yaratabilir. Demek ki felaketlerin kaynağı İncilin tanrısıdır !

“RAB'bin onayı olmadan bir kentin başına felaket gelir mi?” - Amos 3:6

Dünyada pek çok kötülük yada felaket meydana gelmektedir. Kitab-ı Mukaddese göre bunların kaynağı Tanrıdır. O halde boşuna “TANRI SEVGİDİR” demesinler .

Günümüz Dünya sorunlarından biri açlıktır. Açlık, özellikle üçüncü dünya ülkelerinde görülen ve çözümlenmesi oldukça güç olan önemli bir sorundur. Birleşmiş Milletler 2000 İnsani Gelişme Raporu’na göre; dünyada yaşayan 6 milyar insanın 2,8 milyarı günde 2 dolar, 1,2 milyarı ise 1 dolara yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Diğer bir ifadeyle dünya nüfusunun % 67’si yoksuldur. Biz biliyoruz ki İnsanoğlu temelli olan bu sorun Kitabı Mukaddeste Tanrıya mal edilmiştir. Felaketleri yaratan Tanrıdır önermesini getiren hristiyasn arkadaşlarımız bu tutarsızlığı görmelidir.

Açlık,kıtlık, seller,depremler, ölümler ve her türlü felaket Tanrı kökenliyse ve Tanrı tarafından yaratılıyorsa Bahsi geçen Tanrı kesinlikle “Sevgi” olamaz.


Esenliği ve felaketi yaratan,
Bütün bunları yapan RAB benim. –İsaya 45:7


“RAB'bin onayı olmadan bir kentin başına felaket gelir mi?” - Amos 3:6

Bu ayetlere göre 2008 yılında8 ülkede 260 binden fazla insanın hayatını yitirdiği tsunami “felaketinin” arkasında TANRI var .

6.yy, 14.yy ve 17. yüzyıllarda dünya çapında salgınlar yaşandı .Ve bunlar günümüze kadar toplam olarak 137 milyon insanın ölümüne neden olmuştu.

Kanser nedeniyle meydana gelen ölümler verem ve sıtma yüzünden gerçekleşen ölümlerin toplamından daha fazladır. Dünyada her yıl 160 bin çocuk kansere yakalanıyor. Kanser hastası çocukların ise her yıl 90 bini yaşamını yitiriyor…


16 Nis 2010 tarihinde Çinde bir deprem meydana geldi ve çeşitli kaynaklara göre depremde ölü sayısı 791 ‘e vardı. Eğer Hristiyanların inandığı sözde kutsal Kitap doğruysa bu depremin ,dolayısıyla ölümlerin arkasında “felaketi yaratan tanrı” vardır. Hristiyanların Tanrısı hiç de “sevgi “ tanrısı değildir.Yukarıdaki ayetlere göre şu ayet anlamsızdır ;


“Sevmeyen kişi Tanrı'yı tanımış değildir. Çünkü Tanrı sevgidir. -1 John 4:8

saygılarımla

Tanrı Adaletli midir ?

Tanrı Adaletli midir ?


Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Özünde hakka uygunluktur. Hristiyanlar ve Yahudiler Tanrılarının adaletli olduğunu idda ederler. Bu doğrultuda verdikleri birkaç ayet de vardır..

Tanrı’nın adaletine ilişkin verilen bir ayet şudur ;

Alıntı:
Oğul babasının suçundan
sorumlu tutulamaz, baba da oğlunun suçundan sorumlu tutulamaz. Hez.18: 20
Böyle diyen bir tanrı ilk insan çiftinin işlediği suçun cezasını tüm insan ailesinden çıkarmaktadır. Yani Adem ve Havva bir suç işliyor ve onunla ilgisiz alakasız milyarlarca insan da suçlu hatalı konuma düşürülüyor.

Yıllar önce suç işleyen bir babayı düşünelim . Baba cezaevinde hükmünce yatmış ve cezasını çekmiştir. Yıllar geçmiş polis bu babanın evinin kapısını çalmış ve kapıyı açan suçsuz tüm aileyi cezaevine atmış . Sonra onların da çocukları, torunları vs. tüm soyu hapis cezasına çarptırılmış. Bu mahkumiyete esir edilmiş. Bu nasıl bir adalettir ?

“Oğul babasının suçundan
sorumlu tutulamaz, baba da oğlunun suçundan sorumlu tutulamaz” ise nasıl oluyor da ilk insan çiftinin günahından biz sorumlu tutuluyoruz ???

Bunun dışında Kutsal Kitabın Tanrısı bakın şöyle diyor ;

Babaların işlediği suçun hesabını oğullarından, torunlarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. - Çıkış 34:7

Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. -Mısır'dan Çıkış 20:5

Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı`yım. Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım. -Tekrar 5:9

Tanrı yaptırım gücüyle keyfi hareket etmekte, ilk verdiğimiz ayetle kendisi çelişmekte ve işlenen suçun cezasını keyfi olarak o kişinin çocuklarına ,torunlarına ve bağlantılı olduğu tüm aile fertlerine devredebilmektedir. Bu tanrı nasıl adaletli olabilir ? Adalet kavramı bu mudur ???

Tanrı’nın bu sözlerinde görülen açıkça kin ,nefret duygularıdır. Tanrı kendisini sevmeyen bir kişiden nefret etmekle birlikte ,o kişinin tüm soyuna da düşmanlık besleyebilmektedir. Başkalarını tehtit ederek korkutmayı deneyen bir Tanrı kesinlikle adaletli değildir.

Bu adaletli (!) Tanrı’nın belirlediği kuralları çiğneyen kişiler için de akıl almaz tehtit ve lanetlerler beklemektedir. Tanrı “sevgi”yse nasıl olur da insanlara lanet okur ,sırf kendisini istemeyen kişiler için korkunç tehtitler savurabilir ?


15- Ama Tanrınız RAB'bin sözünü dinlemez, bugün size ilettiğim buyrukların, kuralların hepsine uymazsanız, şu lanetler üzerinize gelecek ve size ulaşacak.

16-Kentte de tarlada da lanetli olacaksınız.
22-Veremle, sıtmayla, iltihapla, yakıcı sıcaklıkla, kuraklıkla, samyeliyle, küfle cezalandıracak. Siz yok oluncaya dek bunlar sizi kovalayacak.
26-Ölüleriniz bütün kuşlara, yabanıl hayvanlara yem olacak
27-RAB sizi iyileşemeyeceğiniz Mısır çıbanıyla, urlarla, kaşıntıyla, uyuzla vuracak.
28-RAB sizi delilikle, körlükle, şaşkınlıkla cezalandıracak
33-Sürekli sıkıştırılacak, ezileceksiniz.
54-Aranızdaki en yumuşak, en duyarlı adam bile öz kardeşine, sevdiği karısına, sağ kalan çocuklarına acımayacak.
55-Yediği çocuklarının etini onların hiçbiriyle paylaşmayacak.
59-RAB sizi ve soyunuzu korkunç belalarla, büyük ve sürekli belalarla, ağır, iyileşmez hastalıklarla vuracak. (Tek.28. bölüm )

Tüm bu KORKUNÇ tehtitleri eden kişi Kutsal Kitaba göre Tanrı’dır. Tanrı’nın sözünü dinlemeyenler için acımasızca işkence edileceği vurgulanmaktadır. Hatta Tanrı insanları cezalandırmak için insanlara “kendi öz çocuklarının etini dahi yedireceğini” söylemektedir.

Tanrı nasıl bir kin ve nefretle hareket etmektedir ki insan eti yedireceği tehtidini savurmaktadır ? !!! Bu vahşet hangi Tanrıya aittir diye sormadan edemiyoruz .

Bunun yanında bir de insanlara “özgür irade” verildiğini söylemekle durum kurtarılmaya çalışılmaktadır. Kutsal Kitaba göre ya Tanrı’nın istediğini yapacaksın yada O seni “veremle, sıtmayla, iltihapla, çıbanlarla, urlarla “ vuracaktır. Babalar çocuklarının etini yiyecektir.

Peki bu tehtitleri savuran Tanrı neden bu kadar acımasız,gaddarca hareket edebilmektedir. . Ve unutulmaması gereken ; Tanrı adaletlidir !

Hiç sanmıyorum !!!

Kutsal Yasa ve Cinayet

Kutsal Yasa ve Cinayet


Kitabı Mukaddes denilen Hristiyanların ve Yahudilerin inandığı el yazmalarına göre Tanrı kendi kural ve sistemini açıklar ; İnsanların da bu emir ve itikatlere şartsız, koşulsuz uymasını emreder.


Bu yaptırımı yanlışlayan pek çok hristiyan kilise ve kurum vardır. Onlara göre Tanrı kişilerin seçme hakkına karışmaz ,bizzat özgür iradeyi sağlayandır. Peki gerçekte böyle midir ? Bu kitapların yansıttığı Tanrı modeline bakacak olursak , gerçekten de tanrı'nın insanlara seçme özgürlüğü verdiğini görecek miyiz ? İnanırlara göre cevap "evet"tir.

Konuya objektif bakan kimseler bunun bir aldatmaca ve çarpıtma olduğunu hemen fark edebilirler. Kutsal kitaptan yapacağımız bu tesbitler Sözde Tanrı'nın hiç de özgürlük sağlamadığını aksine yasalarına uymayanları adamlarına öldürttüğüne şahit olacağız.

Evet Tanrı , yasalarına uymayanları yine kendi kullarına acımasızca ÖLDÜRTMEKTEdir.

Tanrı cinayet işlenmesine , hayatın kutsallığına yada kişinin özgür iradesine saygı duyacağı yerde açıkça "yasalarıma uymayanları ÖLDÜR" demektedir.

İncil'de sevgi tanrısı olduğu söylenen ama sürekli söylemleriyle çelişen Tanrı nasıl cinayet emirleri verir ve kimilerini kimilerine öldürtür ? Bunu nasıl yapar ? Neden kişinin seçme hakkına saygı göstermez ?

Aslında bu sorular işin ironisi. Elbette insanları cinayet işlemeye yönlendiren bir tanrı yoktur ve bu insan kıyımlarının sorumlusu dini ,tanrıyı ve benzeri tabuları oluşturmuş azınlıktır. Bu aşamada Dini Ya da Tanrı'yı kendi politikaları ve menfaatleri doğrultusunda kullanıp aykırı davranmayı seçenleri katletmişlerdir. Hristiyanlar da insanın eylemlerinden sorumlu olması gerektiğini , neyin doğru olduğunu ve olmadığını zaten Tanrı denilen yaratığın bildirmiş olduğundan bahsederler..Halbuki hristiyanlar kendi Tanrılarını bile tanımıyorlar ki kafalarındaki sözde yüce ytaratıcının insana irade özgürlüğü verdiğini sanıyorlar.


Hristıyanların bu aldatmacasını aşağıdaki ayetlerde çok net görebiliriz .

  • "Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir. -Lev.:20:10
Tanrı “zina” etmeyi yasaklar ve bu yasağına uymayanların ölüm fermanına imza atar. Zina diye bahsedilen birbirini seven iki insanın evlilik dışı cinsel ilişki yaşamasıdır. Tanrı herşeyden hesap sorduğu gibi bireylerin özel yaşantısına da karışmakta , kişilerin cinsel yaşamına hakim olma hakkını kendisinde görmektedir.

  • Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir. -Lev.:20:13
Tanrı eşcinselliği iğrençlik olarak görmekte ve kişilerin cinsel tercihine karışmaktadır. Yani sözde “sevgi” tanrısına kalsa tüm eşcinseller öldürülmeli, asılmalı,kesilmelidir. Bu akan kanla mesut olan yüce Tanrı'nın hiç de yüce olmadığı açıkça görülmektedir. İşin ilginç yanı eşcinsel ilişkide bulunmuş pek çok aziz vardır kilisede. Tanrı bu insanların kanonize olmasına neden Müsaade etmiştir peki ?? Bu soruyu hrıstıyanlar cevaplamakla yükümlüdür, tabii cevaplayabilirlerse .

  • Üstelik, Sara gerçekten kız kardeşimdir. Babamız bir, annemiz ayrıdır. Onunla evlendim.-Yar.20:12
Cinayet emirleri veren Tanrı hısımla cinsel ilişki kurulmasını da yasaklar. Bunu yapanlar için şöyle bir tehtit savurur : “Cezasını çekecek !!” Eğer bu suçu işleyenler cezalandırılıyorsa yukarıdaki ayette İbrahim'in açıklamasına göre O da cezalandırılmalıydı. İbrahim açıkça “kızkardeşiyle” evlendiğini itiraf etmektedir. İbrahim ne lanetlenmiştir, ne de herhangi bir bedel ödemiştir . Aksine Tanrı'nın en sevgili ve dürüst peygamberi olarak yazılmış,tanıtılmıştır.

Tanrı ,İbrahim'i neden öldürmedi ? Neden kızkardeşiyle evlendiği için İbrahim'i kınamadı ?Hristiyanların bu soruyuda yanıtsız bırakmaması lazımdır.

  • "RAB'den başka bir ilaha kurban kesen ölüm cezasına çarptırılacaktır. Çık.22:20
Tanrı kıskanç bir Tanrı olduğunu söylüyor ve bununla da övünmekten geri kalmıyor. Kendi tapınmasını yaygınlaştırmak ve egemenliğinden taviz vermemek için diğer tanrılara tapmayı tercih edenlere savaş açıyor, adamlarına cinayet emirleri vermeye devam ediyor.

Neden Tanrı insanların ibadet özgürlüğüne saldırmaktadır ?

Şimdiki Hristiyanların dediği gibi “ herkes inandığı dine Ya da kutsala kendini adamakta özgürdür”. Peki madem öyle Tanrıları neden insanların seçimlerine saygı duymuyor ?

Onu kesinlikle öldüreceksin. Onu önce sen, sonra bütün halk taşa tutsun. -Tekrar .13:9



Tevratın tanrısı aynı zamanda İncil'in de tanrısıdır. Ve İncil'de Tanrı'nın "sevgi" olduğu üzerine vurgu yapılır. Ancak yukarıdaki ve diğer pek ço ayette Tanrı VAHŞİCE insanların öldürülmesini EMREDER!!! Yani bu vahşiliği ve katilliği diğer kullarından da bekler. Taşla taşlayıp öldürme vahşetini uygulatan bir Tanrı ne kadar "sevgi" olabilir ? Elbette bu sorunun da bir cevabı vardır Hristiyanların . Hem de çok mantıklı bir cevap !

O zamanın koşul / şartlarını göz önüne alıp , "o döneme göre normaldir " demek aslında hristiyanlığın Tanrısı için hiç de mümkün değildir. Çünkü "Tanrı hiç bir zaman değişmez " yargısı vardır. Kitabında yazılanlar normatiftir ; kural koyucu, yaptırım ifade eder.Bu yaptırımlar sonsuzdur.

Bu kısa çalışmada görüldüğü gibi insanları toplumsal cinayete ve linçe yönlendiren, özellikle cinayet ve kıyım işlenmesine yol açan , bu vahşetin uygulanmasını isteyen ilah'ın "sevgi" olduğu düşünülemeyeceği ,gerçek olduğunu düşünmek de anlamsızdır.

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...