6 Şubat 2012 Pazartesi

İncil hatalı,çelişkili, tutarsız bir kitap olup, tanrısal değil insansal bir üründür.
Sayın arkadaşlar ; Bugün İncil denilen kitapta çok açık bir hataya değineceğiz.İncil'de yapılan bu hataya bağlı olarak konu cercevesinde ortaya çıkmış bazı çelişkileri ve sahte peygamberlikleri de fırsat buldukça dile getirmeyi düşünüyorum. Bahsettiğim hatayı isterseniz ayetlerin bağlamıyla kutsal kitaptan bireysel olarak inceleyebilir ve olumlu olumsuz eleştirilerinizi burada aktarıp konuya katkı sağlayabilirsiniz. İncil'den Açık bir HATA örneği Matta İncilinin 27.bölümünde Yahuda İskaryot'un İsayı ele vermesi karşılığında bazı din adamlarından otuz gümüş aldığı sonraki gelişmeleriyle birlikte anlatılır.İhanet eden öğrenci Yahudanın bu davranışı yazar tarafından şöyle kaydedilmiştir : Böylece Yeremya peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelmiş oldu: İsrail oğullarından kimilerininO'na biçtikleri değerin karşılığı olan otuz gümüşü aldılar ve Rab'bin bana buyurduğu gibi,çömlekçinin tarlasını satın almak için harcadılar. (27:9) Yukarıda alıntıda bulunduğum ayette kaydedilmiş sözde bildirinin Yeremya peygamber aracılığıyla bildirildiği idda edilmektedir.Halbuki Yeremya peygamberin böyle bir bildirisi YOKtur. Matta incilini kaleme alan yazar kimse , bu noktada bir hata yapmıştır. Yazar idda ettiği bildiriyi Yeremya'nın söylediğini zannetmektedir.Halbuki benzer bir ifade vardır.Yani yazar açıkça ADRES ŞAŞIRMIŞ yanlış bir bilgi öne sürmüştür.
Bu hristiyanların kutsal kitap için kullandığı " her ayrıntısına kadar doğru " sloganını da ÇÜRÜTMEKTEdir. Bu tesbiti yerinden görmek için Zekerya'dan ilgili ayeti buraya asıyorum : Onlara, ''Uygun görürseniz ücretimi ödeyin, yoksa boş verin'' dedim.
Onlar da ücret olarak bana otuz gümüş verdiler. RAB bana, ''Çömlekçiye at'' dedi.
Böylece bana biçtikleri parlak değer olan otuz gümüşü alıp RAB'bin Tapınağı'ndaki çömlekçiye attım.( Zek.11:12/13 ) Görüldüğü gibi Matta incilini kaleme alan yazar, sözde ön-bildirinin Yeremya peygamber aracılığıyla söylendiği yönünde AÇIK BİR HATA yapmakta olup Yeremya yerine "Zekerya peygamber aracılığıyla " demesi gerekirdi. Sahte bir Ön-Bildiri ! Hristiyanlar Zekerya'da geçen bu bölümü İsa'ya uyarlamaya çalışmış,bu cılız metinden kendilerine "Mesih'te gercekleşen bir peygamberlik" yaratmışlardır. İncillerde İsanın otuz parca gümüşe satıldığı yazılıdır.
Bunun da eski bir peygamberliğin gercekleştiğinin kanıtı olduğu idda edilmektedir.Halbuki Zekerya'yı incelediğimiz zaman böyle bir şeyin mümkün olmadığı,ortada açıkça bir düzenbazlık olduğu görülüyor. Zekerya'da bahsedilen "otuz parca gümüş" iyi bir şeyin karşılığı olarak Zekerya peygambere verilmektedir.Zekerya bu parayı "çömlekçiye" yani "hazineye " atmıştır. İncilde ise tek benzerlik gümüş paranın miktarıdır.
Koyun sürülerini güttüğü için ödenen para İncil'de kirli,lanetli olarak gösterilmeye calışılmaktadır.
Üstelik Zekeryada bu parayla tarla satıldığı anlatılmıyor. Bu yönleriyle ortada bir ön-bildiri yani peygamberlik yoktur.Eski antlaşmada bahsedilen parayla ,beklenen Mesih arasında bir bağıntı bulunmamaktadır.En azından bu bölümde bunu söyleyebiliriz. Konuyla ilgili Çelişki I : Matta kitabında çömlekçi tarlasını kimin satın aldığı çok açık ve net şekilde bildirilmektedir.
Matta İncilinde çömlekçi tarlasını bazı din adamları satın almıştır. Paraları toplayan başkahinler... Kendi aralarında anlaşarak bu parayla yabancılar için mezarlık yapmak üzere Çömlekçi Tarlasını satın aldılar.
-Matta 27:6/7 Başkahinler Yahuda'nın fırlattığı paraları yerden toplamış bu paralarla gidip bir tarla satın almışlardır.
Ayette açıkça bu söylenmektedir. Öte yandan Elçiler kitabında tarlayı satın alan kişiler başkahinler değil Yahuda'nın kendisidir. Yahuda bizden biri sayılmış ... Bu adam, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı ücretle bir tarla satın aldı. Mata İnciliyle Elçilerin işleri kitabı konuya ilişkin tutarsız ,çelişkili ayetler sıralamaktadır.
Matta kitabında tarlayı satın alan kişiler Başkahinler iken Elçiler kitabında Yahuda'nın kendisidir. Bu İncildeki tutarsızlığı gözler önüne sermektedir. Konuyla ilgili Çelişki II :Yahuda İskariot İsa'ya ihanet etmiş, bu ihanetinin karşılığında Başkahinlerden para almıştır.
. oradan ayrılmış ve tapınağın içindeki Yaptığı davranıştan ötürü sonradan pişman olmuş ve Yahuda paraları tapınağın içine fırlatarak oradan ayrıldı, gidip kendini astı
- Matta 27:5 Öte yandan Elçiler kitabı 1:18'de farklı bir olay anlatılıyor : Bu adam, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı ücretle bir tarla satın aldı.
Sonra baş aşağı düştü bedeni yarıldı ve bütün bağırsakları dışarı döküldü.Elçiler kitabı ,Matta'nın söylediğinintam tersini yazmaktadır.
Elçiler kitabının yazarına göre Yahuda hiç de paraları fırlat-ma-mış ,bu paraları beraberinde götürüp bir tarla satın almıştır. Üstelik ölüm şekillerine baktığımızda da Matta Yahudanın kendisini astığını söylerken, Elçiler kitabının yazarı Yahudanın baş aşağı düştüğünü bu şekilde parçalandıp öldüğünü kaydediyor. Hristiyanların konuya verdiği cevap ise tam bir komedidir; Yahudanın kendisini asarken ipin koptuğu bu şekilde tarlada düşüp öldüğünü anlatmaktadırlar. Halbuki tarla topraktır ve bir insan boynundaki ipin kopmasıyla baş aşağı düşüp parçalanmaz.
Dolayısıyla verilen cevap ortadaki çelişkiyi de gidermemektedir. SONUÇ: İncil hatalı,çelişkili, tutarsız bir kitap olup, tanrısal değil insansal bir üründür.
Noel Kutlamalarının Putperest Kökeni
tanrılara sunulan tapınmadan alınmıştır. Noel İsa'dan önceki dönemde ,
' kutlayan tarım toplumunda özellikle yaygındı. tarihlerinde,doğayı canlandıran Tanrı-Kurtarıcı'nın 'Bu tapınma genellikle ,Kış gündönümüne denk gelen

dayanan kış gündönümünü kutlaması Hristiyan bir kutlama haline getirrek kendi gelenekleri arasına kattı. Dördüncü yüzyılın ortalarında Hristiyanlık ,
Noel'i ilk kutlayanlar Romadaki dinsel topluluklardı.
Onuncu yüzyılda ,hristiyanlıkla birlikte Noel kutlaması da doğu'ya yayıldı ve eski Slavların ,ataların Ruhlarını yücelten kış kutlamalarıyla kaynaştı.

aynı güne rastlama çabası " içine girdi.Hıristiyan olduğunu idda etmeye başlayan bazıları ,büyük olasılıkla "bu kutlamaların
" için düzenleniyordu . Aynı zamanda bu şenlik "
( AnaBiritannica )

Kışın güneşin gücü zayıflamış gibi göründüğünden o toplum bu ısı ve ışık kaynağının uzaklara yaptığı yolculuklardan dönmesi için ayin yapardı.(İsa da bir yerde 'Ben dünyanın ışığıyım 'demişti.)

Satürn Şenliği olan Saturnalia25 Aralık

.Günümüzde

Bunlardan bazılarının sosyal ,cinsel ve evrenbilimsel çağrışımları var ; bu durum günümüzde eğitimli ve kültürel açıdan duyarlı insanların bu geleneklerin kökenini daha açık şekilde öğrendikleri anda bunları bırakmasına yol açabilir.

Noel geleneği Hrıstıyanlığa iyice yerleşmişti.
İsa'nın doğumuyla ilgili temel adetlerin yanı sıra başka adetler de uygulandı. Farklı dinsel topluluklardaki rahipler Avrupadan ayrı olarak
Aztek tören takviminin Katolik ayin takvimiyle aynı olmasının avantajını kullanarak
İspanyollardan önceki tanrısal güçleri anma törenlerinin yerine Hristiyanların inandığı tanrısal güçler için yapılan kutlamaları koydular ;
yararlandılar ; Bu da Özgün Meksika ifadelerini doğuran kültürel bir sinkretizm ile sonuçlandı.Böylece bir yandan Avrupa'nın kutlama ve etkinliklerini onlara tanıtırken ,bir yandan da

Büyük Konstantin’in Hristiyanlığa Etkisi

31 Ocak 2012 Salı, 23:12 tarihinde {BENİM SEÇTİKLERİM} tarafından eklendi
Büyük Konstantin’in Hristiyanlığa Etkisi Roma İmparatoru Büyük Konstantin ,tarihin isimlerini “Büyük ”, ünvanıyla süslediği birkaç kişiden biridir. Hristiyan kiliseler “ aziz ” ,”on üçüncü havari”, “ havarilerin kutsal eş değeri ” ve “ tüm dünyadaki en büyük değişimi gerçekleştirmek için Tanrısal yönlendirmeyle seçilmiş ” ifadelerini de eklemiştir. Madalyonun diğer yüzüne göreyse Bazıları Konstantin’i “kanlı biri,sayısız kötülükle ve tam bir dalaverecilikle damgalamış…iğrenç bir zorba ve korkunç suçların sorumlusu “ olarak tanımlar. Onun hayat hikayesini Herhangi bir ansiklopediden yada ilgili tarih kitaplarından okuyabilirsiniz. (1) Bu naçizane çalışmada hayat öyküsünün dışında Onun Hrıstiyan olup olmadığını ve aha da önemlisi Hristiyanlığa olan etkisini paylaşmaya çalışacağım. (Emperor Constantine I) Hristiyan kilisesinin ilk en büyük konsiline başkanlık etti . Yaşamının son saatlerinde vaftiz edilmiş ve ölmüştür. ilan edildi. MS. 325 yılında henüz ,yani baş Augustus ve Öncelikle yazmam gerekir ki Konstantin , işgal ettiği Roma da olarak kabul edilmiştir. Yortuları her yıl kutlanmaktadır.Aynı Konstantin ( ve annesi Helena) Ortodoks Kilisesi tarafından

Konstantin’in Din Politikası

İmparatorluk tahtındakiler çok güçlü bir dinsel eğilime sahip değilseler de ,kendilerini dönemin düşünüş tarzına kaptırarak ,yaptıkları işlere en azından dini bir hava vermek üzere ,poltik plalarının içinde dine önemli bir yer vermeyi gerekli gördüler. (2)

Tabii ki Konstantin de dönemin düşünüş tarzından etkilenmiş ve dini İmparatorluğun birliği için kullanıp dinsel meselelere eğilmiştir. Bunu Roma tanrılarıyla sağlayamazdı çünkü Paganizmin etkisi giderek azalıyor, Pavlusun kurduğu Hristiyan dini kuvvetleniyordu. Konstantin Hristiyanlığa elbette ilgi duyuyordu çünkü O sadece kendisinin zaferini değil ,imparatorluğunun yeniden düzene sokulmasını da destekliyordu.Her yerde mevcut olan Kiliseler Onun politik desteği oldu ..Etrafını zamanın büyük piskoposları doldurdu ..ve onlardan birliklerini sağlam tutmasını istedi. (3)

tek tek hrıstıyan adlar kazandırılıp sunuldu. mevkii ,maaş ve nüfuzu verildi. Ayrıca Konstantin paganizimle harmanlaşmış Hristiyan dininin İmparatorluğunun hakimiyetine ilişkin byük planına hizmet etmek üzerine yeniden canlandırıcı ve birleştirici faktörünü fark etti. Bu yüzden tek bir kilise olmalı ve imparatorluğun düzeni de bozumamalıyd. Katolik yani evrensel anlamına gelen bir kilise oluşturulmalıydı. Bu dönemde “Hristiyan “ din adamlarına

Konstantin ,politik değerlerle dinsel uyuşmanın peşinde olduğundan çoğunluğun kabulünü temel alarak çatlak sesi bir şeikde susturdu. İmparatorluğunun doğusunda nüfuz eden hristiyan akımı olan Ariusçuluk öğretisini yok etmeliydi. Bu öğreti paganizimle büyük benzerlik gösteren şu anda da hakim olan hrıstıyan dinini kabul etmiyor, açıkça İsa’nın tanrılığı ve üçlük inancını reddediyordu.İsa Onlara göre Tanrı olamaz ancak Tanrının oğlu olabilirdi. Gerek İznik iman konsiliyle gerekse de Arius taraftarlarının cinayetle susturulması planlandı.

Konstantin ve İznik (Nikaia ) Konsili

Konsil'e kendi önerisini.... Mesih'in Tanrı'ya oranla ko­numunu, her ikisinin 'özünün aynı' olduğu ifadesiyle açıklayan iman bildirisini, Nikaia"İznik Konsili [MS] 20 Mayıs 325'te top­landı. Konsil'e başkanlık eden Constantinus tartışmayı .[İznik] Amentüsü olarak kabul

bu Amentüyü imzaladılar" Birçoğunun inancına ters düştüğü halde, iki piskopos dışında bütün piskoposlar ( Encyclopaedia Britanrıica [1970], 6. Cilt, 386. sayfa).

Tanrı' formülü,4. yüzyıl bitene kadar tam olarak yerleşme­miş, Hıristiyan yaşamına ve inanç bildiri­sine tamamen girmemişti(New Catholic Encyclopedia [1967], 14. Cilt, 299. sayfa).

Hristiyan mı Yoksa Pagan Rahibi mi ?

. (5)Bir ansiklopedi de Konstantinin hiçbir zaman hristiyan olmadığını yazar. Konstantin’in biyografisini yazan Eusebios, onun yaşamının son anlarında hristiyan olduğunu söylüyor. Vaftiz ikna edici değildir çünkü aynı zamanda Potifex Maximus ünvanıı taşıdığından Konstantin sonunda Hristiyan mı oldu ? Aslında hrıstıyanların iddalarının aksine Konstantin güneşe tapınmayı hiç bırakmamış ve paraların üzerindeki güneş imgesini korumuştur. “

Unutulmaması gerekir ki pagan ünvanı olan bir merciyi Konstantin ölümüne dek taşımıştır.Vaftizden önceki gün Zeus’a kurban sunması da her şeyi ortaya çıkarmaktadır.

“Sarayın şaşasıyla gözleri kamaşan bazı piskoposlar,İmparatoru Tanrının bir meleği ,kutsal bir varlık olarak yüceltecek ve Onun Tanrının oğlu gibi gökte hüküm süreceğini kehanet edecek kadar bile ileri gitmiştir ( Catholic Encyclopedia )
İNCİL'DE "KADIN"
başlıkları altında toplanmıştır.  İncil'de “Kadın” konusu
 ERKEĞİN EGEMENLİĞİ

Kadınlar toplantılarda konuşmamalıdır.
Kadınlar toplantılarda sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa'nın belirttiği gibi, uysal olsunlar.(1.Korintliler 14/34) Kadın toplantılarda öğrenmek istediklerini, ancak eve geldiklerinde kocasına sorabilir. 1.Korintliler 14 / 35 : «Öğrenmek istedikleri bir şey varsa, evde kocasına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması ayıptır. » 



Kadın erkeğe egemen olmasın.
Kadın sükunet ve tam bir uysallık içinde öğrensin. Kadının öğretmesine, erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum. (1.Timoteos 2/11)  Kadın erkeğin altında ikinci derecededir. 1.Timoteos 2 / 13, 14 : « Çünkü önce Adem, sonra Havva yaratıldı. Aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. Bu bakımdan yöneten, kadın değil erkek olmalıdır.» 1.Korintliler 11 / 9: «Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. »



Kocalarınıza bağımlı olun.
Ey kadınlar Rab'be bağımlı olduğunuz gibi, kocalarınıza bağımlı olun. (Efesliler 5 / 22) Tanrı'ya bağımlı olarak yasalarını, buyruklarını nasıl yerine getiriyorsak, kadın da kocasına bağımlı olarak isteklerini yerine getirmelidir. Efesliler 5 / 23,24: « Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. » 



Kadın dua ederken başını örtsün.
Kadın başını açarsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçı kestirmesi, ya da traş etmesi ayıpsa, başını örtsün.(1.Korintliler 11/6) 1.Korintliler 11 / 8,10,13: « Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. Bu nedenle ve melekler uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır...Siz kendiniz karar verin. Kadının açık başla Tanrı'ya dua etmesi uygun mu?» 

Pavlus'un bu açıklamalarından sonra, Hıristiyanlıkta saçın bir telini bile göstermeyen baş örtülü rahibe kıyafetleri oluşmuş ve günümüze kadar gelmiştir. İslamiyette de örf ve adet gereği saçın bir kısmının açık kaldığı baş örtüsü kullanılmakla beraber, Kur'an'da tüm saç tellerinin görünmemesi gerektiğine ait hiçbir ayet bulunmamaktadır. Saçları tamamı ile kapatan bir baş örtüsü olan türban, Hıristiyanlıktan İslamiyete geçmiş bir örtünme tarzıdır.

KARI KOCA İLİŞKİLERİ

İsa şu karşılığı verdi: “Kutsal yazıları okumadınız mı? Yaratan, başlangıçta insanları erkek ve dişi olarak yarattı ve şöyle dedi: Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. (Matta 19 / 4,5)
Erkek de kadın da birbirinin hakkını korusun. 1.Korintliler 7 / 3, 4: «Erkek karısına, kadın da kocasına hakkını versin. Kadının bedeni kendisine değil, kocasına aittir. Bunun gibi, erkeğin bedeni de kendisine değil, karısına aittir.» Eşler birbirine karşı anlayış içinde yaşasınlar. 1.Petrus 3 / 1,7: «...Ey kadınlar, siz kocalarınıza bağımlı olun... Ey kocalar, siz de daha zayıf varlıklar olan karılarınızla anlayış içinde yaşayın. » 

Erkek kadının başıdır.
Efesliler 5 / 23 : « Mesih bedenin kurtarıcısı olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. » 

Görevliler tek karılı olmalı.
Hz.İsa ve Havarileri zamanında da, İsrailoğulları'nda olduğu gibi birçok kadınla evlilik adet halindeydi. Çok eşlilikten tek eşliliğe geçilmesi ile ilgili ilâhî bir yasa da yoktu. Ancak Pavlus, gözetmen ve görevlilerin topluma faydalı olabilmeleri için, tek kadınlı olmalarını öneriyordu. 1.Temoteos 3 / 2,12: «...Gözetmen...görevliler tek karılı, çocuklarını ve evlerini iyi yöneten kişiler olsun. » 

ZİNA VE BOŞANMA

... Karısını fuhuş dışında bir nedenle boşayan, onu zinaya itmiş olur... (Matta 5 / 32)
“Zina etmeyeceksiniz” dendiğini duydunuz. Ama ben (İsa) size diyorum ki, “Bir kadına şehvetle bakan her adam, o kadınla zina etmiş olur.”
(Matta 5 / 27,28)

Zina, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkidir. İncil; çirkin bir günah olan zinanın dışında, evliliklerin sona erdirilmemesi uyarısı yapıyor. Matta 5 / 31, 32: « “Kim karısını boşarsa ona boşanma belgesini versin” denmiştir. Ama ben (İsa) size diyorum ki, “karısını fuhuş dışında bir nedenle boşayan onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.”» 

Zinanın cezası.
...İsa'ya, “Öğretmen bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler. Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” (Yuhanna 8 / 4,5)
Yuhanna 8 / 7,11 : « İsa... “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın” dedi...(Onlar) Birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa ona, “Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı? diye sordu. Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi. İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git artık bundan sonra günah işleme!”» Bu öğreti, yalnız Yuhanna İncili'nde bulunmaktadır.

Kadın ayrılmasın, ayrılırsa evlenmesin, erkek de boşamasın.
1.Korintliler 7 / 8, 11,40: «...Evli olmayanlarla dul kadınlara şunu söylüyorum: Benim gibi kalsalar daha iyi olur... Ama kendilerini denetleyemiyorlarsa evlensinler. Çünkü için için yanmaktansa evlenmek daha iyidir... Kadın kocasından ayrılmasın, ayrılırsa evlenmesin... Erkek karısını boşamasın... Kadın, kocası yaşadıkça kocasına bağlıdır...Sanırım bende (Pavlus) de Tanrı'nın Ruhu vardır

Hıristiyanlığın dünya insanlık tarihinde en fazla katliam ve vahşet uygulamış toplulukların dini olduğunu görüyoruz.

31 Ocak 2012 Salı, 23:21 tarihinde {BENİM SEÇTİKLERİM} tarafından eklendi
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Kimileri Hristiyanlık'taki "sağ yanağına vurana solunu çevir" şeklindeki hiç bir Hristiyan'ın uygulamadığı tavsiyeyi bu dinin hoşgorüsü ve mensuplarının halim selimliğiyle izah etmeye kalkmaktadır ancak hakikate baktığımzda Hıristiyanlığın dünya insanlık tarihinde en fazla katliam ve vahşet uygulamış toplulukların dini olduğunu görüyoruz. Yani sağ yanağına tokat atana hatta hiç atmayana atom bombasıyla karşılık vermek midir aslolan? Tarihteki ve günümüzdeki Hıristiyan toplulukalarını irdelediğimizde bu korkunç gerçekle karşılaşıyoruz. Şimdi bu katliam ve vahşetlerden bazılarını okuyalım;

İlk haçlı seferleri Papa ll. Urban'ın önderliğinde başladı, iki asra yakın süren haçlı seferlerinde milyonlarca insan katledildi. Sadece öldürülen Hıristiyanlar'ın sayısı iki milyonu geçiyordu.  

17 Temmuz 1203'te Ortodoks'ların hakimiyetindeki İstanbul'u elegeçiren Haçlılar, Kudüs'ü zaptettiklerinde yaptıkları korkunç katliama pek uygun düşen bir vahşetle yağmaladılar İstanbul'u. Onların çılgınlığından dehşete düşen olayın şahidi batılı yazarlar kaleme aldıkları eserlerde duydukları utancı açıkça belli etmişlerdir.   İstanbul un tüm tarihi, dini ve sanatsal eserleri tahrip edilmiş, yakılıp yağmalanmıştır. Sokaklarda yere diz çöküp merhamet dileyen halkın üzerine atlarını süren Haçlılar kadın, yaşlı, çocuk demeden herkesi öldürüyor, fakirlerin evlerini bile talan ediyorlardı. Saraylılar, asiller hatta Rahibeler Haçlılar'ın tecavüzüne maruz kaldılar. (Diyanet ansiklopedisi c.14 s. 538)

Farklı mezhepteki Hıristiyan'a bu muameleyi reva gören Hıristiyan Haçlı'ların Müslümanlara yönelik katliam ve tüyler ürperten vahşetlerini batılı kaynaklardan okuyalım;

Haçlılar'ın katlettikleri Türkler'in etlerini kızartıp yemeleri:

Fransız Akademisi üyelerinden Funck Bretano'nun   ifâdesine göre; vahşî hayvan sürülerinden farksız olan haçlı gürûhu 1096 yılında Anadolu topraklarına saldırdıklarında, İznik civârında yakaladıkları müslüman çocukları parçalamışlar, etlerini şişlere geçirip ateşte kızartmışlar ve henüz pişmeden çiğ çiğ yutmuşlardı. Antakya'ya ulaştıklarında ise, başlarındaki papaz Pierre I'Ermit'in ısrârıyla, yerlerde yatan öldürülmüş Türkler'in cesedlerini birer birer toplamışlar, etlerini kemiklerinden ayırmışlar; sonra da tuzlamış, pişirmiş ve karınlarını bununla doyurmuşlardı. Onlar kızarttıkları müslüman etleriyle iştahlarını (!) tatmin ederken, ölenlerin zincire vurulmuş olan yakınları da surlardan büyük bir acı ve çâresizlik içinde, gözyaşları dökerek olup biteni seyrediyorlardı.

Brentano eserinde devamla, Fransızlar'ın millî destan olarak kabul ettikleri Chanson de Antioche'den şu tüyler ürpertici satırları nakleder:

Antakya önlerinde açlıktan şikâyet eden haçlılara, hıristiyan din adamı Pierre I'Ermit şu tavsiyede bulunur: Açlığınızın sebebi korkaklığınızdır. Türk cesedlerini toplayın! Tuzlayarak pişirilirse daha lezzetli olur!.. Bunun üzerine haçlılar onun dediğini yaptılar. (Funck Brentano, Les Croisades, Paris 1934, s. 24.)

Haçlılar , Antakya'ya saldırdıklarında yaklaşık on bin Türk'ü boğazlayarak, bölgedeki bütün câmileri yakmışlardı. Nitekim hâdiseyi bizzat gözleriyle gören papaz Lemoine yapılan yağma ve katliamdan bahsederken; Bizimkiler sokakları dolaşıyor, rastladıkları çocuklarla ihtiyarları paramparça ediyorlardı. Ancak o gün herkes boğazlanamadı. Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler. demişti. (Funck Brentano, Les Croisades, Paris 1934, s. 57)

Fransız tarihçilerinden Rudolf of Caen   de, onların bu iğrenç fiillerinden behsederek şöyle diyordu: Askerlerimiz Maarra'da dinsizlerin (müslümanların) yetişkinlerini yemek kazanlarında kaynar suyla haşladılar; çocukları şişlere geçirerek öldürdüler ve sonra da ızgarada pişirip yediler. (Amin Maalouf, The Crusades Through Arab Eyes; London, al-Saqi Books, bas.: 1984, s. 38.)

Kudüs katliâmı başka bir eserde şu sözlerle anlatılıyor: Katliâm korkunçtu!.. Öldürülenlerin kanları sokaklarda akıyor, atıyla gezenlerin üzerine sıçrıyordu. Akşam karanlığında haçlılar, sevinçten haykırarak kiliseye geldiler ve kana bulanmış ellerini âyin için uzattılar. (G. E. Perry, The Middle East: Fourteen Islamic Centuries Englewood Cliffs, s. 78, bas.: 1983.)

Bizans imparatoru Alexis Komnen'in kızı Anna, Alexis Comnen'in Hayatı adlı kitabında Barbarlar diye târif ettiği haçlıların sergiledikleri vahşetten söz ederken: En büyük eğlencelerinden biri rastladıkları Müslüman çocukları öldürmek, kızartmak ve yemekti. diyor; Fuller de bu çocukların çok küçük yaşlarda olduklarına dikkati çekerek; Boğazlanmamaları için yalvarmasını bile bilmeyen, henüz konuşmaya başlamamış çocuklar, zayıflıkları, kahraman bir savaşçının darbeleri karşısında umumiyetle bağışlanma sebebi olan kadınlar bile boğazlandı. diyordu.(Thomas Fuller - Holywar, Kutsal Savaş veya Haçlı Seferleri Tarihi, c. 1, Bölüm 24.)


Haçlı'ların istila ettkikleri topraklarda sergiledikleri canavarlıklara daha binlerce örnek verilebilir. Bu kadarla yetiniyor, Endülüs katliamına geçiyoruz.

Gustave le Bon, İspanya'daki hıristiyanların müslümanlara yaptıklarını Civilasition des Arabes adlı eserinde şöyle anlatır:

Zafer kazanan hıristiyanların mağlûp Müslümanlar'a karşı icrâ ettikleri her çeşit zulüm ve katliamların hikâyelerini titremeden okumak mümkün değildir! Onları zorla vaftiz ettirdiler. Kutsal Engizisyon mahkemelerine teslim ederek kabil olduğu kadar diri diri yakılmalarını sağladılar. Bu işleri kestirmeden halletmek için de Tuleytule başrahibi hıristiyanlığı kabul etmeyen bütün Araplar'ın kılıçtan geçirilmelerini emretti. Dominiken tarikatı papazı daha da kestirme hareket etti. Kadın ve çocuklar dâhil, ne kadar müslüman varsa kafalarının uçurulması emrini verdi. İspanya'nın yüksek tabakasını, aydınlarını ve sanâyicilerini teşkil eden üç milyon Arap ya öldürüldü, ya da yarımadadan dışarı atıldı. Sekiz asırdan beri Avrupa'nın üzerine ışık saçan parlak medeniyetleri ebediyyen söndü. Bu korkunç katliamlar yanında, Saint Bartelemi Gecesi (Protestanların katolikler tarafından katledilme gecesi) basit bir arbede gibi kalır. Şunu da itiraf etmek gerekir ki, en vahşî istilâcılar arasında bile, bu derece korkunç katliamlarda bulunan tek bir kimse gösterilemez!" (Gustave le Bon, Civilasition des Arabes, s. 129, 160.)

Saint Bartelemi'de Katolik Hristiyanlar sadece bir gecede 60.000 Protestan'ı diri diri yakarak katletmişlerdir.

Amerika'yı istila eden İngiliz, İspanyol ve Amerikalı'lar da tarihte eşine zor rastlanır katliam ve vahşetlere imza atmışlardır;

"İngilizler, Kızılderililer'in kampına üşüşerek hareket eden her şeyi kesip biçtiler. ...diğerleri yatakların altına girdiler, diğer bir kısmı ise büyük bir cesaretle saldırıya karşılık verdiler .... Mason daha sonra kendisinin, Onları yakmalıyız diye bağırdığını ve ardından da bir meşale yakarak .... Manzara tüyler ürperticiydi ... alevlerin arasında ölenlerin ve Mason'un kan damlayan kılıcından kaçıp yatakların altında büzülenlerin çoğu kadınlar, çocuklar ve güçsüz yaşlı adamlardı.

Bundan sonra sağ kalan Pequotlar da yakalanarak hemen hemen tamamen yok edildiler. Diğer köyler bulunup yakıldı. Küçük savaşçı grupları kıstırılarak öldürüldü. Açlıktan ölmek üzere olan kadın ve çocuk gruplarının yerleri tespit edilerek yakalandılar ve köle olarak satıldılar. Tabii eğer şanslılarsa. Diğerlerinin elleri ve ayakları bağlanarak limanın hemen gerisinden okyanusa atıldılar." (Amerikanın Soykırım Tarihi, David E. Stannard, sh. 185-187)

Kızılderili avı o dönemde New England'da popüler bir spor olmuştu. Yaygın nakaratı söylersek, bizimkilerden yalnız bir kayıpla denerek yüzlerce Kızılderilinin öldürülmesine ilişkin rapor üstüne rapor geliyordu. Yine, keşif kolumuzca, Dedham yakınlarındaki ormanlarda, hemen hemen açlıktan ölü vaziyette dolaşırken toplanan çoğu kadın ve çocuk, 26 kadar Kızılderili'nin yakalandığı şeklindeki ifadeler de aynı ölçüde yaygındı. Şüphesiz bütün bunlar Tanrının iradesi idi, der bu olayları nakleden İngiliz... "(Amerika'nın Soykırım Tarihi, David E. Stannard, sh. 189)

Hıristiyan'ların katliamlarını saymakla bitiremeyiz dahası Hıristiyan ülkeler yaşadığımız şu asırda hala katliam ve soykırım konusunda hızlarına hız katarak vahşetlerine vahşet ekleyerek devam etmektedirler, Yahudi'lerin Filistin'de işledikleri cinayetlerin en büyük destekçisi olarak da yine Hristiyan ülkeleri görüyoruz. Hristiyan toplumların insanlık tarihinin en katliamcı kesimini oluşturmasının kendince sebepleri vardır benim şahsi görüşüm savaş hukuku ile ilgili İncil'in hemen hiç bir emir ve yasak içermemesi nedeniyle Hristiyanlar İncil'in Eski Ahit yani kısaca Yahudi'lerin Tevratındaki hükümlerini uygulamaktalar.. Tevrat'ın bu konudaki hükmü de gayet açık; "ele geçirdiğin şehirde kadınları, erkekleri, ihtiyarları, çocukları ve emzikteki bebekleri, nefes alan herkesi katledeceksin".   ALLAH'tan korkmayan bir topluluk da işin içine girince böylesi katliamlar kaçınılmaz olıyor. Yeri geldiğinde Tevarat ve Hristiyanların Eski Ahit'lerindeki bu katliam ayetlerine de değineceğiz inşALLAH. Bu başlık altında tüyler ürperten bu vakanın nedenleri üzerinde durmak ve farklı görüşlerden yararlanmak istiyorum.

Çek Cumhuriyeti’nin Kunta Hora şehrinde, Protestanlar tarafından katledilmiş 40.000 insan ve bunların kemiklerinden yapılmış olan Kemikli Kilise’de tasvir edilen vahşet resmi yazımızın ahirine tam mütenasip düşecektir kanımca…[/size]


Ben burada özellikle bu dinlerin kutasal kitaplarındaki katliam ve vahşet emirlerine dikkat çekmek istiyorum. bir çok kimse bu korkunç gerçekten habersiz ancak Yahudi ve hıristiyan toplumların şiddete meyilli olmasındaki en temel etken Yahudilerin Tevrat'ı, Hristiyan'ların Eski Ahit'leridir. Şimdi burada bu katliam emirlerinden sadece bir tanesine örnek vermek istiyorum;

"Orduların Rabbi şöyle diyor: "Onların her şeylerini tamamen yok et, va onlara acıma, erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür."   (I. Samuel, bab 15, ayet 3, s 286)

Bu ayette ve buna benzer bir çok Tevrat (Eski Ahid) ayetinde insanlara açıkça hiç bir ayrım gözetmeden katliam yapmaları emri verilmiştir. Bunun neticesini anlamak için Filistin'de 60 yıldır hiç dinmeden yaşanan vahşeti görüp idrak etmek kafidir.

"Şiddet" terimiyle birlikte yad ettiğiniz İslam ve Kuran hükümlerinde bu türden hiç bir emir ve ayet yoktur. Eğer varsa mümkünse buyurunuz getiriniz. Ben Yahudilik ve hristiyanlık'ın şiddet ve kıyımcılığı emreden daha nice hükümlerini buraya yazabileceğim.


Aslında konumuz İslam değil ancak biraz araştırıldığında şiddet ve katliamın aslında İslam inancına tamamen aykırı olduğu görülecektir. Yeri geldiğinde İslam'ın bu konulardaki hükümlerini kayanaklarıyla birlikte buraya taşıyabileceğiz. Bu açıdan İslam dininin reforma ihtiyacı yoktur. Reforma ve hurafelerden temizlenmeye ihtiyaç duyan dinler hristiyanlık ve yahudilik dinleridir ve bu reform hareketleri 1400-1500'lü yıllardan itibaren de başlamıştır ancak rönesans ve reform hareketleri Hristyan dünyasının katliam ve vahşetlerini durduramamak veya onları insani ve medeni bir çizgiye getirememek bir yana bu hastalıklı yapılarını daha da körüklemiştir. Reform hareketleri sonucu kurulan Protestanlık mezhebine mensup kişiler toplu kıyımlara uğramışlardır. "1572'de Saint Bartelemi katliamında bir gecede 60.000 insan yakılarak katledilmiştir."   Yani tamamen dini saikle yapılmış bir canavarlık, -yakarak adam öldürme o yıllarda hristiyan dünyada çok rağbet gören uygulamalardı-. Protestan'lar da aynı şekilde yüz yıllarca hakimiyet alanlarındaki bölgelerde örn. İngiltere'de Katolikleri hedef almışlardır.

Yine bu hareketler neticesinde Hristiyanlar farklı dünyaları keşfetmeye başladılar. Keşfettikleri yerledeki zenginlikleri ülkelerine getirmiş ve refah seviyelerini yükseltmişlerdir. Ancak bu zihniyetin keşfettiği örneğin Amerika kıtasındaki insanları nasıl toplu kıymlara ve vahşice zulümlere uğrattıkları da son derece ibret vericidir.. kaynaklardan okuyalım;

"İsponyollar dönemin diğer Avrupalılarından ne daha az ne de daha çok insandılar ve ne daha az ne de daha çok insancıldılar. Bu görüşü savunanlar için, İngilizlerin ve sonra Amerikalıların davranışları özel bir ilgi konusudur.

... İspanyolların kanlı yağmalarında yalnız olmadığı -Avrupa soyundan gelen başkalarının da mizacen aynı ölçüde soykırıma yatkın oldukları- yönündeki daha ciddi iddia, göreceğimiz gibi, hem daha güvenilir hem de daha doğrudur. (Amerika'nın Soykırım Tarihi, David E. Stannard, sh. 164)

İspanyol ve İngiliz'lerce keşfediilen Amerika kıtası orada yaşayan yerli halklar için tam bir felaket olmuştur. Katliama uğrayan yerlilerin sayısı milyonlarla ifade edilmektedir ancak bu sayının gerçekte ne kadar olduğunu kimse hiç bir zaman bilemeyecektir.

Sonuç olarak Hristiyan'ların ilerlemeye dönük hareketleri bir açıdan kendierine yaramış, refah ve zenginliklerini de hayal edilemeyecek düzeyde artırmıştır. Fakat ceremesini; sömürülen, köleleştirilen ve vahşice katledilen milyonlarca insan ödemştir. Aynı zihniyet ve aynı mantık hala hiç bir reforma uğramadan kararlılıkla yoluna ve katliamlarına devam ediyor.


İslam savaş hukuku savaşlarda aşırıya kaçılmasını yasaklamıştır, Yahudilik ve Hristiyanlık'ın aksine savaşlarda kadın ve çocukları öldürmek dinen haramdır. Ayet ve hadislerden okuyalım;

Bakara suresi 190

"Size savaş açanlarla siz de Allah yolunda çarpışın; fakat haksız taarruz etmeyin. Çünkü Allah, haksız taarruz edenleri sevmez."

Buradaki "haksız taarruz, aşırıya kaçma" yasağına Kuran'ın diğer ayetlerinde de işaret edilmiştir. Bu haksız taarruzdan kaçınmanın tefsirini de İslam pegamberinin hadislerinden okuyalım;

"Bir savaş sırasında öldürülen bir kadını görünce "Bu kadın savaşmıyordu niçin öldürüldü" diyerek hoşnutsuzluğunu ifade etmiş, öncü birliklerin başındaki Halid b. Velid'e haber göndererek kadın ve çocukların öldürülmemesini emretmiştir.

Bir başka hadis;

"Allah'ın adıyla yola koyulun, Allah yolunda mücadele verin, savaştığınız insanlarla aranızda bir anlaşma var ise ona riayet edin, haddi aşmayın, meşrû savaşırken öldürdüğünüz insanlara müsle yapmayın (ağzını, burnunu keserek, insanlık onurunu rencide edecek şeyler yapmayın) çocukları, kadınları, yaşlıları, ibadethanelerdeki insanları öldürmeyin."  

Maide 8. ayette de şöyle buyruluyor;

"Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır."

Evet İslam dinini biraz kaynağından araştırdığınızda bu yüce hakikatlerle karşılaşacaksınız.

Şimdi Yahudilik ve Hıristiyanlık'ı İslam'a karşı savunduğunuza göre sizin de bu dinlerdeki savaş hukukuyla ilgili emirleri getirip iddianızı ispatlamanız gerekir. Tevrat'ta ve İncil'de savaşlarda aşırı kaçmayın, kadın ve çocukları öldürmeyin, düşmanınıza bile adil davranın gibi üstün insani vasıfların gereği emirler varsa buyurunuz getiriniz? Şimdi ben size bu dinlerin kutsal kitaplarımdaki savaş, katliam ve vahşet emirlerinden bir kaçına örnek vereyim;

Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın. Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben babayla oğlun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmağa geldim. (Matta 10/34-35)

Tevrat (hezekiel bab 9):

(5)Ve ben işitirken obirlerine dedi: Onun ardından şehirden geçin ve vurun gözünüz esirgemesin ve acımayın (6) İhtiyarı,genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun ,fakat üzerinde işareti olana yaklaşmayın ve makdisimden(tapınağımdan) başlayın.Onlar da evin önünde olan ihtiyarlardanbaşladılar...

Yas.13: 12-13 "Tanrınız RAB'bin yaşamanız için size vereceği kentlerin birinde, içinizden kötü kişiler çıktığını ve, 'Haydi, bilmediğiniz başka ilahlara tapalım diyerek kentlerinde yaşayan halkı saptırdıklarını duyarsanız,

Yas.13: 14 araştıracak, inceleyecek, iyice soruşturacaksınız. Duyduklarınız gerçekse ve bu iğrenç olayın aranızda yapıldığı kanıtlanırsa,

Yas.13: 15 o kentte yaşayanları kesinlikle kılıçtan geçireceksiniz. Kenti yok edip orada yaşayan bütün halkı ve hayvanları kılıçtan geçireceksiniz."

Yeşu.11: 11 "İsrailliler kentteki bütün canlıları kılıçtan geçirip yok ettiler. Soluk alan bir tek kişiyi esirgemediler. Ardından Yeşu Hasor'u ateşe verdi.
Yeşu.11: 14 Bu kentlerdeki bütün mal ve hayvanları ganimet olarak aldılar, insanların tümünü ise kılıçtan geçirip öldürdüler; soluk alan bir tek kişiyi esirgemediler."

İşte soykırım ve katliam dediğimiz budur.. Kuran-ı Hakim'in hiç bir ayetinde bu şekil katliam ve canavarlık emri yoktur.. varsa getiriniz?..  

Konu Başlığı: Ynt: (Dünü, Bugünü ve Eserleri ile Hristiyanlık)
Gönderen: Murtazaali üzerinde 12 Ağustos 2010, 08:19:38
Emr-i İlahiyi hatırlar ve bu cinayetleri işleyenleri tel'in ederiz. Ancak Kitab-ı Mukaddes'te katliam yapmayı emreden ayetler olduktan sonra bir Hristiyan veya bir Yahudi'nin işlediği cinayet ve vahşetler onların dinine aykırı olmayacaktır. Şimdi size onların kitaplarında geçen bir soykırım emri içeren ayet;

"Orduların Rabbi şöyle diyor: Amalek'in İsrail'e yaptığını, Mısır'dan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl durduğunu arayacağım. Şimdi git, Amaleki vur ve onların herşeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür." (I.Samuel kitabı 15. bap)

Geçiniz müslümanlık'ı dünya üzerinde kadın ve çocukları katletmeyi bu derece özümsemiş ve sıradanlaştırmış, katlettiği kadın ve çocuklarla dalga geçen kıyafeti üzerinde gururla taşıyabilmiş başka bir tek din ve millete mensup kimse yoktur.. Bunları bu hale getiren vahşet emri ve öğretilerine Zebur'larından tam yerini bulan bir başka örnek daha;

(Mezmurlar, bab 137, ayet 8-9)

"Ey sen, harap olacak Babil kizi, Bize karsilik ettiginin karsiligini, Sana verecek olana ne mutlu! 9Senin yavrularini tutacak, Kayaya çarpacak olana ne mutlu!"  

Tekrar ediyorum Kuran ve Hadislerde katliam emri yoktur, bunların tam zıddına yasaklanmıştır. Buyrunuz size tüm hadis imamlarının üzrinde ittifak ettikleri bir hadis;

(Resulullah s.a.a)'ın katıldığı gazvelerden birinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Resululllah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine kadınları ve çocukları öldürmeyi yasakladı."  

Eğer İslam dininde de Yahudilik ve Hristiyanlık'taki gibi emirler olsaydı o vakit mukayeseniz ve eleştirileriniz değerlendirilebilirdi.. Ancak kesinlikle yoktur. Var olduğunu düşünen varsa buyursun kaynaklarıyla ispatlasın?  


Şimdi tarihi kaynaklardan Hıristiyan İspanyollar'ın İslam'dan takriben 800 yıl sonra gerçekleştirdikleri canilikleri okuyalım, batı "medeniyetinin" gerçek yüzünü daha yakından tanıyalım;

"Hiristiyan Avrupalıların kabuslarının dışa vurum sekline, acı bir örnek Endülüs'te yasanmıstır. Ispanya'daki sonuncu Islâm devleti olan Endülüs Devleti, 2 Ocak 1492'de Ispanyolların eline geçmistir. Hıristiyan İspanyollar, Endülüs Devleti'ni yıkınca, görülmemis bir vahşet ile ilim merkezi olan Endülüs'teki Müslümanları yok etmisler, eşsiz sanat eserlerini tahrip etmislerdir. Avrupa'nin en büyük ve medenî sehri olan Gırnata, korkunç yagmalara maruz kalmistir. Dünyanin en büyük kütüphanelerinden olan ve birkaç yüz bin kitabı bir araya getiren Gırnata Kütüphanesi'nin kitapları, Kardinal Cisneros'un emri ve Kral ile Kraliçe'nin tasvibiyle sehrin büyük meydaninda tamamen yakılmıştır.

Dominiken Tarikatina mensup olan ve 1484 – 1566 Güney Amerika'da Emperyalizme karsi mücadelenin simgesi olmus, bir İspanyol rahibi olan Papaz Bartolome de Las Casas 1542'de, İspanya Prensi II. Philip'e anılarını takdim etmistir. Las Casas, anılarının bir bölümünde şunlari kaydetmistir; her türden vahseti sergilediler. Yerli yerlesim bölgelerine zorla girerek, "küçük çocuklar, yaslı erkekler, hamile kadınlar, hatta yeni dogum yapmis kadinlar dâhil karsilarina çikan herkesi katlettiler." Siddetle vurarak parça parça kestiler, Sürüler halinde ağıla toplanmış koyunlar gibi karınlarını yardılar. Bir adamı tek bir darbede ikiye bölüp bölemeyeceklerine veya bir kişinin başını gövdesinden ayırıp ayıramayacaklarına ya da tek bir balta darbesiyle bagırsaklarını çıkarıp çıkaramayacaklarına dair bahislere bile girdiler. "Memeden kesilmemiş bebekleri ayaklarindan tutup annelerinin gögüslerinden ayırdılar ve baş aşagı kayalara çarptılar. Bütün bunlar olurken digerleri ise gülüp eğleniyorlar, bebekleri omuzlarının üzerinden bir nehre atip, "Kıvran, seni gidi küçük velet!" diye bagırıyorlardı. Yollarina çikan herkesi öldürdüler, fırsat buldukça bir kadını ve bebeğini tek bir hamleyle kılıçtan geçiriyorlardi. Kimseyi sag birakmadılar, kurbanlarını ayaklarindan asabilmek için özellikle ters "L" seklinde genis daragaçlari kurarak bir defada on üç tanesini birden diri diri yakıyorlardi. Vücutlarına kuru saman baglayip atese veriyorlardi. Bazilarini öldürmeyip bileklerini kesiyorlar, ellerini öylece asili birakip onlara, "Bu mektubu al" diyorlardi. Amaçları, onlari böyle zavalli durumlara düsürerek, tepelerde gizlenenleri tehdit etmekti.... " (Prof. Dr. Ramazan ÖZEY "Vatikan'ın Kabusları" makalesinden)

Eski Ahid'de ne diyordu Rabb'ları onlara;

(Mezmurlar, bab 137, ayet 8-9)

"Ey sen, harap olacak Babil kizi, Bize karsilik ettiginin karsiligini, Sana verecek olana ne mutlu! 9Senin yavrularini tutacak, Kayaya çarpacak olana ne mutlu!"

Ve yine bir başka Tevrat emri;

Ele geçen her adamın gödesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek." (İşaya, bab 13, ayet 15)

Şimdi şöyle bir sual ve şüphe akla gelebilir; hristiyanlık ve yahudiliğin geçmişi de günümüzdeki hali de vahşetlerle doludur. Hristiyan ve Yahudilerin gerek diğer milletlere ve gerkse Müslüman'lara karşı tutumu son derece acımasız olmuştur umumiyetle. Peki bir müslümanın bu unsurlara karşı tavrı nasıl olmalıdır? Onlara karşı muamelelerimizde kendilerini mi örnek almalıyız?

Buna karşı cevabımız kesinlikle hayırdır. Bir Müslüman'ın gayrimüslimlere muamelesinde alması gereken tutumu Peygamber efendimizin bizzat Hz. Ali a.s'a yazdırıp imzaladığı tarihi bir vesika ve ahidnameden anlayabiliriz. Bu son derece ibretlik ve manidar vesikayı burada paylaşmayı faideli ve maslahat icabı görüyorum;

"Bu yazı Abdullah oğlu Muhammedin S.A.A bütün hıristiyan'lara verdiği sözü bildirmek için yazılmışdır. Şöyle ki, Cenab-ı Hak kendisini rahmet olarak gönderdiğini müjdelemiş, insanları ALLAHü tealanın azabı ile korkutmuş, insanlar üzerindeki emaneti muhafaza edici yapmışdır. İşte bu Muhammed s.a.a , bu yazıyı, müsliman olmayan bütün kimselere verdiği ahdi tevsik için kaleme aldırdı. Her kim ki, bu ahdin aksine hareket ederse, ister sultan, ister başkası olsun Cenab-ı Hakka isyan, Onun dini ile istihza etmiş sayılır ve Cenab-ı Hakkın lanetine layık olur.

Eğer hıristiyan bir rahib veya bir seyyah bir dağda, derede veya çöllük bir yerde veya bir yeşillikte veya alçak yerlerde veya kum içinde ibadet için perhiz(riyazet) yapıyorsa, kendim, dostlarım, arkadaşlarım ve bütün milletimle beraber onlardan her türlü yükümlülükleri kaldırdım. Onlar benim himayem altındadır. Ben onları başka hıristiyanlarca yapdığımız ahidler mücibince ödemeye mecbur oldukları bütün vergilerden afv etdim. Cizye , harac vermesinler veya kalbleri razı olduğu kadar versinler. Onlara cebr(zorluk) etmeyin. Onların dini reislerini makamlarından indirmeyin. Onları ibadet ettikleri yerlerden çıkartmayın. Bunlardan seyahat edenlere(keşiş) mani olmayın. Bunların manastırlarının hiç bir tarafını yıkmayın. Bunların kiliselerinden mal alınıp müsliman mescidllerinde kullanılmasın. Her kim buna riayet etmezse, ALLAH'ın ve resulünün kelamını dinlememiş ve günaha girmiş olur. Ticaret yapmayan ve yanlız ibadetle meşgul olan kimselerden, her nerede olurlarsa olsunlar cizye, garamet ve ceza gibi vergileri almayın. Denizde ve karada, şarkda ve garbda, onların borçlarını ben saklarım. Onlar benim himayem altındadır. Ben onlara eman verdim. Dağlarda yaşayıp ibadet ile meşgul olanların ekinlerinden harac almayın. Ekinlerinde Beyt ül mal için hisse çıkartmayın. Çünki, bunların ziraati sırf nafakalarını temin için olup kar için değildir. Cihad için adam lazım olursa onlara başvurmayın. Cizye almak gerekirse ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar mülkleri olursa olsun yılda oniki dirhemden [40 gram gümüş] fazla vegi almayın. Onlara zahmet meşakkat teklif olunmaz. Kendileriyle bir müzakere yapmak icab ederse ancak merhamet ve iyilikle hareket edilecektir. Onları daima merhamet ve şefkat kanadları altında himaye ediniz. Nerede olursa olsun bir müsliman erkekle evli olan hıristiyan kadınlara, fena muamele etmeyiniz. Onların kendi kiliselerine gidip, kendi dinlerine göre ibadet etmelerine mani olmayınız. Her kim ki Allahu tealanının bu emrine itaat etmez ve bunun zıddına hareket ederse, Cenab- Hakkın ve Peygamberinin emirlerine isyan etmiş sayılacakdır. Bunlara kilise tamirlerinde yardımcı olunacakdır. Bu ahdname kıyamet gününe kadar devam edecek, dünya sonuna kadar değişmeden kalacak ve hiç bir kimse bunun aksine bir harekette bulunmayacakdır."

Mektubun aslı(Ahmed Feridun beğ, Mecmua-i Münşeat-üs salatin, 1. baskı, c.1, s.30)'de geçmektedir.

Müslümanların gayri müslimlere muameleleri 1400 yıl önceki toplumları ve günümüz insanlarını tenvir edici nurlu Peygamberin, en medeni toplumların bile yetişemeyeceği emir ve ikazları rehberliğinde olmuştur ve olması gereken budur. Tarih ve asrımız da buna şahittir.


Şimdi Yahudilerin muharref Tevrat'ı, aynı zamanda Hıristiyan'ların Eski Ahid'lerinden   bazı katliam ve vahşet emirlerini topluca okuyup görelim;

" RAB Yeşu’ya “İşte Eriha’yı kralını ve yiğit savaşçılarını senin eline teslim ediyorum” dedi. halk bağırmaya başladı kahinler de borularını çaldılar. Boru sesini işiten halk daha yüksek sesle bağırdı. Kentin surları çöktü. Herkes bulunduğu yerden dosdoğru kente girdi. Böylece (İsrailliler) kenti ele geçirdiler. Kadın erkek genç yaşlı küçük ve büyük baş hayvanlardan eşeklere dek kentte ne kadar canlı varsa hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler. Sonra kenti içindekilerle birlikte ateşe verdiler. Ancak altını ve gümüşü tunç ve demir eşyayı RAB’bin Tapınağı’nın hazinesine koydular.”   (Yeşu bab6 ayet 2-26)

"Ve Allahın Rabbin sana teslim edeceği bütün halkları bitireceksin ve gözlerin onlara acımayacak…. O şehrin ahalisini mutlaka kılıçtan geçireceksin onu ve onda olan her şeyi ve hayvanlarını tamamen yok edeceksin."   (Tesniye bab7, ayet16; 13/15)

"Parlayan kılıcımı bileyip yargılamak için elime alınca düşmanlarımdan öç alacağım benden nefret edenlere karşılığını vereceğim. Oklarımı kanla sarhoş edeceğim. Kılıcım öldürülenlerin ve tutsakların kanıyla düşman önderlerinin başlarıyla ve etle beslenecek." (Tesniye bab32, ayet41-42)

"Ey sen, harap olacak Babil kizi, Bize karsilik ettiginin karsiligini, Sana verecek olana ne mutlu! Senin yavrularini tutacak, Kayaya çarpacak olana ne mutlu!"   (Mezmurlar bab 137, ayet 8-9)



"Tanrınız RAB mülk edinmek üzere gideceğiniz ülkeye sizi götürdüğünde önünüzden birçok ulusu -Hititler'i Girgaşlılar'ı Amorlular'ı Kenanlılar'ı Perizliler'i Hivliler'i Yevuslular'ı sizden daha büyük ve daha güçlü yedi ulusu- kovacak.
Tanrınız RAB bu ulusları elinize teslim ettiğinde onları bozguna uğrattığınızda tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma yapmayacaksınız onlara acımayacaksınız.
Kız alıp vermeyeceksiniz. Kızlarınızı oğullarına vermeyeceksiniz; oğullarınıza da onlardan kız almayacaksınız.
Çünkü onlar oğullarınızı beni izlemekten saptıracak başka ilahlara tapmalarına neden olacaklardır. O zaman RAB size öfkelenecek ve sizi çabucak yok edecek."   (Tesniye bab7 ayet1-4)


"Bütün İsrail Ay kentine döndü ve ahalinin hepsini kılıçtan geçirdiler ve o gün erkeklerden ve kadınlardan öldürülenlerin hepsi onikibin kişiydi."   (Yeşu bab8 ayet24-26)



"Ve Yeşu o günde Makeda’yı aldı onları ve onda olan tüm canları yok etti artakalan kimse bırakmadı.
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Makkeda’dan Libna’ya geçti ve Libna’ya karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti artakalan kimse bırakmadı.(…)
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Libna’dan Lakiş’e geçti ve Lakiş’e karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti artakalan kimse bırakmadı.
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Lakiş’ten Eglon’a geçti ve ona karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti artakalan kimse bırakmadı.
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Eglon’dan Hebron’a çıktı ve Hebron’un tüm kentlerini ve oradaki tüm canları yok etti artakalan kimse bırakmadı.
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Debir’e döndü ve tüm kentlerini ve oradaki tüm canları yok etti artakalan kimse bırakmadı.
Ve Yeşu tüm diyarı dağlık bölgeyi güneyi Şefela’yı ve yamaçları ve tüm kralları vurdu İsrail’in Allahı Rabbin emrettiği artakalan kimse bırakmadı ve tüm nefes sahiplerini yok etti. Ve Gazze’ye kadar ve Gibeon’a kadar tüm Goşen diyarını vurdu.”   (Yeşu bab 10 ayet28-41 den kısaltılarak alınmıştır)

"İsrailliler kentteki bütün canlıları kılıçtan geçirip yok ettiler. Soluk alan bir tek kişiyi esirgemediler. Ardından Yeşu Hasor'u ateşe verdi.

Bu kentlerdeki bütün mal ve hayvanları ganimet olarak aldılar, insanların tümünü ise kılıçtan geçirip öldürdüler; soluk alan bir tek kişiyi esirgemediler." (Yeşu bab11 ayet 11-14)

"Ele geçen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek."   (İşaya, bab 13, ayet 15)

"Orduların Rabbi şöyle diyor: Amalek'in İsrail'e yaptığını, Mısır'dan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl durduğunu arayacağım. Şimdi git, Amaleki vur ve onların herşeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür." (I.Samuel kitabı 15. bap)

"O kentte yaşayanları kesinlikle kılıçtan geçireceksiniz. Kenti yok edip orada yaşayan bütün halkı ve hayvanları kılıçtan geçireceksiniz."   (Yas. bab13 ayet15)

(5)Ve ben işitirken obirlerine dedi: Onun ardından şehirden geçin ve vurun gözünüz esirgemesin ve acımayın (6) İhtiyarı,genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun ,fakat üzerinde işareti olana yaklaşmayın ve makdisimden(tapınağımdan) başlayın.Onlar da evin önünde olan ihtiyarlardanbaşladılar. (Hezekiel bab9 ayet5-6)

(Hezekiel, bab 39, ayet 18-20)

"Kanlarını için, etlerini yiyin"

"Et yiyin, ve kan için, yiğitlerin etini yiyecekseniz ve dünya beylerinin kanını, koçların, kuzuların, ve ergeçlerin, boğaların kanını içeceksiniz. Hepsi Başanın semiz hayvanlarıdır. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz."
“Tevrat’ın mesihi kim?
Mesih; Tanrı tarafından kutsal bir görevle atanmış, Yahudileri esaretten kurtaracak Kudüs ve tapınak merkezli bir devlet kuracak, Tevrat kaynaklı bir önderdir. Tevrat’ın peygamberlik kitaplarının birçok yerlerinde, esaret altında kalan Yahudileri, Kudüs merkezli tekrar güçlü bir devlet kurarak, esaretten kurtarıcı bir önder olarak zikredilir. Tevrat’ta kurtarıcı Mesih hakkında bilgiler Yeşaya, Hezekiel, Yeremya, Mika, Zekerya  ve Daniel kitaplarında bol bol zikredilir. Tevrat’ın Hz. Musa’ya indirildiği kabul edilen, Musevilik için asıl bağlayıcı prensiplerin bulunduğu ilk 5 kitabında, ileride gelecek kurtarıcı Mesih’ten bahseden herhangi bir bilgi yoktur. Yahudilikte kurtarıcı Mesih beklentisinin temeli, Asur ve Babil yenilgisiyle başlayan esaret yıllarında yazılan peygamberlik kitaplarına dayanmaktadır:
1 İşay’ın kütüğünden yeni bir filiz çıkacak, Kökünden bir fidan meyve verecek.
2 RAB’bin Ruhu, bilgelik ve anlayış ruhu, Öğüt ve güç ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu Onun üzerinde olacak.
3 RAB korkusu hoşuna gidecek. Gözüyle gördüğüne göre yargılamayacak, Kulağıyla işittiğine göre karar vermeyecek.
4 Yoksulları adaletle yargılayacak, Yeryüzünde ezilenler için dürüstçe karar verecek. Dünyayı ağzının değneğiyle cezalandıracak, Kötüleri soluğuyla öldürecek.
5 Davranışının temeli adalet ve sadakat olacak. (Tevat-İşaya:11)
Yukarıda zikredilen İşay, Kenan diyarına hakim olup tarihte on iki Yahudi kabilesini birleştirip tek bir devlet kuran Kral Davut’un babasıdır. Kral Davut dönemi, Yahudilerin birlik içinde en güçlü dönem olduğundan, Kral Davut Yahudiler için daima en ideal önderdir. Kral Davut’un oğlu Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra devletleri kuzeyde İsrail ve güneyde Yahuda olmak üzere iki parçaya bölünüyor. Önce kuzeydeki İsrail MÖ:719’de Asurlular, sonra da 586’da güneydeki Yahuda Devleti Babilliler tarafından istila ediliyor. İşte bu esaret  dönemlerinde kendilerini esaretten kurtarıp, tekrar büyük devlet kuracak Tanrı tarafından atanan, Mesih Kral Davut gibi kurtarıcı Mesih beklentisi içinde olmuşlardır.  Bu esaret dönemlerinde yaşamış ve Tevrat’ta kitapları bulunan Yeşaya, Hezekiel, Yeremya, Mika, Zekerya  ve Daniel peygamler hep bu kutlu önderin geleceğini müjdelemişlerdir:
“6 Çünkü bize bir çocuk doğacak, Bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.
7 Davut’un tahtı ve ülkesi üzerinde egemenlik sürecek. Egemenliğinin ve esenliğinin büyümesi son bulmayacak. Egemenliğini adaletle, doğrulukla kuracak Ve sonsuza dek sürdürecek. Her Şeye Egemen RAB’bin gayreti bunu sağlayacak.” (Yeşaya-9)
Yahudiler’in Mesih beklentisinin temeli bu eserlerdir. Hz. İsa bu peygamberlerden 5 asır sonra dünyaya gelmiş olmasına rağmen Hıristiyanlarda Tevrat’ta beklenen Mesih olarak  gördükleri, Hz. İsa için bu kaynakları delil olarak sunarlar.  Peki, Yeşaya, Mika, Hezekiel ve Zekerya, Babil sürgün döneminde yapılan bunca kehanetler sonunda, beklenen kurtarıcı Mesih gerçekten geldi mi? Yahudileri bu esaretten kurtarıp tekrar Kudüs’e dönüp Tapınağı kurabildiler mi? Yoksa bu Mesih, Hıristiyanların iddia ettikleri gibi 5 asır sonra gelen Hz. İsa mıydı? Evet Yahudiler 70 yıl süren Babil esaretinden sonunda, bekledikleri kurtarıcıya kavuşmuşlardı. Büyük  ümitle bekledikleri Mesih gerçekten gelmişti. Yahudileri Babil esaretinden kurtarıp, Kudüs’e kavuşmalarını ve Tapınaklarını yeniden kurmalarını sağlamıştı. Ancak ortada çok garip bir durum vardı. Kurtarıcı Mesih gelip, Babil’i perişan edip, Yahudileri kurtarmıştı kurtarmasına ama, ortada çok garip bir durum vardı. Kurtarıcı olarak gelen Mesih Beytlehem kasabasından ve Davut soyundan değildi. TEVRAT’TA ÖZLEMLE BEKLENEN MESİH GELMİŞTİ AMA ORTADA GARİP BİR DURUM VARDI. GELEN KURTARICI DAVUT SOYUNDAN OLMADIĞI GİBİ, BİR YAHUDİ’DE DEĞİLDİ. Özlemle bekledikleri Mesih gelmişti, daha doğrusu Tanrı bekledikleri Mesih’i göndermişti.  Gelen Mesih kimmiş önce bir görelim:
“1 RAB meshettiği kişiye, Sağ elinden tuttuğu Koreş’e sesleniyor. Uluslara onun önünde baş eğdirecek, Kralları silahsızlandıracak, Bir daha kapanmayacak kapılar açacak. Ona şöyle diyor:
2 “Senin önünsıra gidip Dağları düzleyecek, Tunç kapıları kırıp Demir sürgülerini parçalayacağım. 3 Seni adınla çağıranın Ben RAB, İsrail’in Tanrısı olduğumu anlayasın diye Karanlıkta kalmış hazineleri, Gizli yerlerde saklı zenginlikleri sana vereceğim. 4 Sen beni tanımadığın halde Kulum Yakup soyu ve seçtiğim İsrail uğruna Seni adınla çağırıp onurlu bir unvan vereceğim.
5 RAB benim, başkası yok, Benden başka Tanrı yok. Beni tanımadığın halde seni güçlü kılacağım.
13 Koreş’i doğrulukla harekete geçirecek, Yollarını düzleyeceğim. Kentimi o onaracak, Sürgünlerimi ücret ya da ödül almadan o özgür kılacak.” Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB.” (Yeşaya-45)
Gelen Mesih Yahudi ve Davut soyundan değil, bir Pers’li idi. Yani PERS KRALI KOREŞ’Tİ . M.Ö.538′de pers kralı II. Koreş, Babil Kralı Baltazar’ı yenip 16 Temmuz’da başkent Babil’i fethediyor. Böylece Yahudiler beklediği kurtarıcı Mesihlerine kavuşmuş oluyorlar. Tabi Babil esareti sona ermişti ve sona eren esaret sonunda, Kutsal Kent’lerine kavuşup M.Ö. 515 yılında Tapınaklarını da yeniden kuruyorlar. Böylece Tevrat’ta Yeşaya, Mika, Hezekiel, ve Zekerya peygamberlerin yazdığı iddia edilen kitaplardaki kehanet doğru çıkmıştı. Ayrıca Tevrat’ta Pers Kralı Koreş, Tanrı tarafında bu işe seçildiğine, yani mesih olduğunu açıkça belirtiyor:
“21- Böylece RAB’bin Yeremya aracılığıyla söylediği söz yerine geldi: “Ülke tutulmayan Şabat yıllarını tamamlayıncaya, yetmiş yıl doluncaya kadar ıssız kalıp dinlenecek.”
22- Pers Kralı Koreş’in krallığının birinci yılında RAB, Yeremya aracılığıyla bildirdiği sözü yerine getirmek amacıyla, Pers Kralı Koreş’i harekete geçirdi. Koreş yönetimi altındaki bütün halklara şu yazılı bildiriyi duyurdu:
“23- Pers Kralı Koreş şöyle diyor: ‘Göklerin Tanrısı RAB yeryüzünün bütün krallıklarını bana verdi. Beni Yahuda’daki Yeruşalim Kenti’nde kendisi için bir tapınak yapmakla görevlendirdi. Aranızda O’nun halkından kim varsa oraya gitsin. Tanrısı RAB onunla olsun!” (Tevrat-II. Tarihler-36)
Konu bu kadar açıkken, nedense bu garip duruma kimse değinmez ve Babil sürgününden kurtulmak adına yazılmış olan bu kehanetler, Hıristiyanlarca Hz.İsa’ya, Yahudilerce ise günümüze yorumlanır. Ancak Daniel’in bahsettiği Mesih Hz. İsa’nın gelişine uygun düşebilir. M.S. 70 ve 140 yıllarında Kudüs’te büyük yıkım ve sürgün oldu. Bu sürgün 2000 yıla yakın devam etti. Yahudiler 2000 yıl Kudüs ve Tapınak’tan mahrum, son derece çileli bir hayat sürdüler. 70 yıllık Babil sürgünü bunun yanında anmaya bile değmeyecek kısalıkta. Asıl Tevrat’ta beklenen sürgünden dönmek, Vaad Edilmiş Topraklarda Kutsal Kent’i ve Tapınağı yeniden kurma kehaneti şimdi gerçekleşmişti. İyi de gerçek buysa, hani devlet kuruldu, esaret bitti Mesih nerede kaldı. BÜTÜN BUNLARI GELİP O GERÇEKLEŞTİRECEKTİ. Ayni zamanda, Mesih’ten önce, Mesih’in geleceğini müjdelemek için, Mesih’ten önce geleceği kehanetinde bulunulan İLYAS nerede? (Tevrat-Malaki-4:5) Vaad Edilen Topraklara Yahudiler sürgünden döndüler ve Kudüs başkentli bir devlette kurdular. Bütün İsrailoğulları tekrar Vaad Edilen Topraklara dönecekti ama kayıp on kabileden haber yok. Bütün bunlar olurken beklenen Mesih nerede? Niçin hala gelmedi? Bu kadar çelişkiden sonra, kimse günümüzde boş yere hala, Mesih ne zaman gelecek diye beklemesin. Tevrat’ta sözü edilen kurtarıcı Mesih M.Ö. 538 yılında gelmiştir ve Yahudileri Babil esaretinden kurtarmıştır. Ancak bu gelen kurtarıcı Mesih, Tevrat’ta belirtilen gibi Davut soyundan bir Yahudi değildir. Gerçek bütün açıklığıyla ortada. Dileyen hala gelmesi için beklemeye devam edebilir. Bu durumun farkında olan dindar Yahudiler de yok değil. Lübnan’da ki Hizbullah’ın televizyonunda 18 Haziran 2005 tarihinde yaptığı konuşmada Haham David Weiss “İsrail’i Şeytan’ın maddeleşmiş halidir” diye tanımlayarak:
“Her gün İsrail’in yıkılması için dua ediyoruz” dedi.
Şu andaki İsrail’i SİYONİST BİR DEVLET olduğu için tanımamaktadırlar. “Mesih gelmeden önce bir Yahudi vatanından söz edilemez” der. Bu uyarıyı geçmiş yıllarda Talmud’taki Üç Emire dayanarak 13. yy.’da Haham eliezer,18.yy.’da Haham Yehonatban Eibshuts gibi Alman hahamlar, İspanyol Haham Ezra ve Yahudi bilgin Rafael Hirsch Yahudi göçmenleri Filistine göç konusunda hep uyarmışlardı. Talmud’a göre haklıdırlar.   Beklenen Mesih çıkmadığına göre, bu devlet meşru değil ve Siyonistlerin organize ettiği bir devlettir. Ayrıca Mesih yeryüzünde savaş değil, tüm insanlar için bir barış ve huzur dönemi başlatacaktır.  Aslında  İncil’de bahsedilen zamanın sonunda ve Armagedon Savaşı öncesinde Yahudilerin sürgünden dönüşü ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması kehaneti de yoktur. İlgililerce konunun ciddiyet bir kez daha gözden geçirilmesini ve insanlara daha gerçekçi bilgiler sunulmasını tavsiye ederiz.”

KİLİSENİN SAKLADIĞI ÇELİŞKİLİ TARİH

31 Ocak 2012 Salı, 23:32 tarihinde {BENİM SEÇTİKLERİM} tarafından eklendi
Hz. İsa’nın yeniden dünyaya geleceğini belirten kiliselerin verdiği tarihler tutmazken, İncil’e göre o çoktan geldi. Üstelik geleli tam 19 yüzyıl oldu. Ancak kilise verilen tarihler arasında Hz. İsa gelmediği için İncil’in bu çelişkisi anlaşılmasın diye bu tarihi çeşitli tevillerle günümüze kadar uzatıyor.

İNCİL’DE HZ. İSA’NIN YENİDEN DÜNYAYA GELİŞİ İLE İLGİLİ VERİLEN BİR TARİH VAR MIDIR?
Kur’an’da Hz. İsa’nın gelişi ile ilgili açık bir ifade ve tarih bulunmamaktadır. İncil’lerde ise Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne gelişiyle ilgili 20 civarında ifade vardır. Bu güne kadar bu geliş gerçekleşmediğine göre, acaba verilen geliş tarihinin zamanı daha gelmedi mi yoksa bu zaman çoktan gelip geçti mi? Tabi gelişle ilgili verilen bir zaman varsa ve bu zaman da gelip geçtiği halde, hala gelmediyse ortada önemli bir sorun var demektir. Eğer böyle ise, Hz. İsa’nın ikinci geliş haberlerinin aslı olmadığını ortaya çıkar. Şimdi İncillerde bu konuyu araştıralım. Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne dönüşü hakkında, bizzat kendi ağzından çıkan bir zaman var mı görelim:
“30 “O zaman İnsanoğlu’nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu’nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.
31 Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O’nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.
32 “İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın olduğunu anlarsınız.
33 Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu yakındır, kapıdadır.
34 Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak.
35 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.” (Matta-24)
Makos (13:30) ve Luka’da da (21:32) ayni şeyleri söylenmektedir. Yani bu geliş, o anda Hz. İsa’yla beraber yaşayan bazı kimseler, daha dünyadan ayrılmadan gerçekleşecek. Ayrıca Hz. İsa Markos İncili’nde kendini tutuklayan baş kahinleri ayni olayla uyarmaktadır:
“61 Ne var ki, İsa susmaya devam etti, hiç yanıt vermedi. Başkâhin O’na yeniden, “Yüce Olan’ın Oğlu Mesih sen misin?” diye sordu.
62 İsa, “Benim” dedi. “Ve sizler, İnsanoğlu’nun Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz.” (Markos-14)
Hatta bu gelişi onu çarmıha gerip bedenini deşenlerin bile göreceği açıkça belirtilmektedir.
“3 Bu peygamberlik sözlerini okuyana, burada yazılanları dinleyip yerine getirene ne mutlu! Çünkü beklenen zaman yakındır.
7 İşte bulutlarla geliyor! Her göz O’nu görecek, O’nun bedenini deşmiş olanlar bile. O’nun için dövünecek yeryüzünün bütün halkları. Evet, böyle olacak! Amin.”(VAHİY-1)
Bu durumda Hz. İsa’nın kendi ağzından tekrar gelişi zamanını çok net öğreniyoruz. Bu geliş zamanının, o anda çevresinde yaşayanların, O’nu çarmıha gerenlerin daha dünyadan ayrılmadan, çok yakın bir dönemde olacağını açıkça bildirmektedir. Hıristiyanlığın kurucusu sayılan Pavlus’ta İncil’deki mektubunda bu konuya yer verip, o anda yaşayanların bunu açıkça göreceğini yazmaktadır:
“16 Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih’e ait ölüler dirilecek.
17 Sonra biz yaşamakta olanlar, hayatta olanlar, onlarla birlikte Rab’bi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab’le birlikte olacağız.
18 İşte birbirinizi bu sözlerle teselli edin.” (1.Selanikliler-4)
Gelişle ilgili tartışma
Bu geliş zamanı o kadar net anlaşılmış ki beklenen ziyaretçi gecikince, olay sorgulanmaya başlandı. Pavlus 1. Selaniklilere mektubunda yazdıkları gelişi sorgulayanları, 2. mektubunda, Daniel Kitabı’ndaki kehanetlere atıf yaparak, ortalığı yatıştırmaya çalıştığı gözlenmekte:
“1-2 Rabbimiz İsa Mesih’in gelişine ve O’nunla birlikte olmak üzere toplanmamıza gelince: Kardeşler, size rica ediyoruz, Rab’bin gününün geldiğini ileri süren herhangi bir ruh, bir söz ya da bizden gelmiş gibi gösterilen bir mektup hemen aklınızı karıştırmasın, sizi telaşlandırmasın.
3 Hiç kimse hiçbir şekilde sizi aldatmasın. Çünkü imandan dönüş başlamadıkça, mahvolacak olan o yasa tanımaz adam ortaya çıkmadıkça o gün gelmeyecektir.
4 Bu adam, tanrı diye anılan ya da tapılan her şeye karşı gelerek kendini hepsinden yüce gösterecek, hatta kendisini Tanrı ilan ederek Tanrı’nın Tapınağı’nda oturacaktır.
5 Daha yanınızdayken bunları size söylediğimi hatırlamıyor musunuz?” (2.Selanikliler-2)
Pavlus durumu yatıştırmak için geliş zamanı için ilk söylediği sözlerini görmezden gelir ve günümüzde olduğu gibi olaylara yönelir. Bu işe Hz. İsa’nın Önemli Havarisi, Petrus’ta mektubunun sonundaki  ifade ile geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu durumun vahametinden kurtulmak için günlerin Tanrı katındaki uzunluğu ile izaha çalışılmaktadır:
“3-4 Öncelikle şunu bilmelisiniz: Dünyanın son günlerinde kendi tutkularının ardından giden alaycı kişiler türeyecek. Bunlar, “Rab’bin gelişiyle ilgili vaat ne oldu? Atalarımızın ölümünden beri her şey yaratılışın başlangıcında olduğu gibi duruyor” diyerek alay edecekler.
5 Ne var ki, göklerin çok önceden Tanrı’nın sözüyle var olduğunu, yerin sudan ve su aracılığıyla şekillendiğini bile bile unutuyorlar.
6 O zamanki dünya yine suyla, tufanla mahvolmuştu.
7 Şimdiki yer ve göklerse ateşe verilmek üzere aynı sözle saklanıyor, tanrısızların yargılanarak mahvolacağı güne dek korunuyorlar.
8 Sevgili kardeşlerim, şunu unutmayın ki, Rab’bin gözünde bir gün bin yıl, bin yıl bir gün gibidir.” (2.Petrus-3)
Buradan da geliş için önceden bir zaman verildiği anlaşılmaktadır. Hatta bir zaman belirtilmiş ki, bu zaman dilimi Tanrı’nın yanında farklı olduğu yorumuyla geçiştirilmeye çalışılıyor. Halbuki gerçek böyle değildir. Hz. İsa kendi ağzıyla tekrar gelişinin yakınlığını, kendi zamanında yaşayanların, bir çoğunun ölmeden önce olacağını açıkça vurguladığını başka örneklerle görelim:
“26 İnsan bütün dünyayı kazanıp da canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur? İnsan kendi canına karşılık ne verebilir?
27 İnsanoğlu, Babası’nın görkemi içinde melekleriyle gelecek ve herkese, yaptığının karşılığını verecektir.
28 Size doğrusunu söyleyeyim, burada bulunanlar arasında, İnsanoğlu’nun kendi egemenliği içinde gelişini görmeden ölümü tatmayacak olanlar var.” (Matta-16)
“23 Bir kentte size zulmettikleri zaman ötekine kaçın. Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu gelinceye dek İsrail’in bütün kentlerini dolaşmış olmayacaksınız.” (Matta-10)
Gelişle ilgili en net ifade
Her şey çok açık ve tevile gerek kalmayacak kadar anlaşılır olduğu ortada. Gelelim bu gelişle ilgili kesin tarihi bulmaya. Bu konuda en büyük delil yine İncil’den. Yuhanna İncili’nde bu gelişin tarihini kestirmek çok kolay. Herhalde bu tarih en uzak ihtimalle M.S.100-120 civarlarında olması gerekir. Çünkü Havari Yuhanna’nın ölüm tarihi en geç bu yıllar arasındadır:
“20 Petrus arkasına döndü, İsa’nın sevdiği öğrencinin kendilerini izlediğini gördü. Bu öğrenci, akşam yemeğinde İsa’nın göğsüne yaslanan ve, “Ya Rab, sana kim ihanet edecek?” diye soran öğrencidir.
21 Petrus onu görünce İsa’ya, “Ya Rab, ya bu ne olacak?” diye sordu.
22 İsa, “Ben gelinceye dek onun yaşamasını istiyorsam, bundan sana ne?” dedi. “Sen ardımdan gel!”
23 Bu yüzden kardeşler arasında o öğrencinin ölmeyeceğine dair bir söylenti çıktı. Ama İsa Petrus’a, “O ölmeyecek” dememişti. Sadece, “Ben gelinceye dek onun yaşamasını istiyorsam, bundan sana ne?” demişti.” (Yuhanna.-21)
Şimdi haklı olarak, Hz. İsa’nın kendi ağzından tekrar yeryüzüne, o anda çevresinde yaşayanların dünyadan ayrılmadan gerçekleşeceği bildiren bu kadar ifade varken, kilise bunları nasıl izah eder diye düşünmektesiniz. Kilise bunları nasıl mı izah etmekte? Bu açıklamaları görmezden gelerek. Bunları görmezden gelen kilise, bakın durumu kurtarmak için, hangi ifadeyi görüyor:
“29 Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki İnsanoğlu yakındır, kapıdadır.
30 Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak.
31 Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.”
32 “O günü ve o saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba’dan başka kimse bilmez.
33 Dikkat edin, uyanık kalın, dua edin. Çünkü o anın ne zaman geleceğini bilemezsiniz.” (Markos.-13)
Bu da İncil’de olan bir ifade. Kilise, Böylece, Hz. İsa’nın kendi ağzından söylediği bir sürü ifadeyle çelişen bu açıklamayı dikkate alarak, bu gelişi hala beklemekteler. Üç İncil’de de Hz. İsa’nın ne zaman geleceği hakkında, kendi ağzıyla söylediği ve hala gerçekleşmediği düşünülen, son bir ifade daha var. Bir de buna bakalım. Şimdi Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne gelişini bizzat kendisi anlatan son ifadeye bakalım:
“24-25 “Ama o günlerde, o sıkıntıdan sonra, ‘Güneş kararacak, Ay ışık vermez olacak, Yıldızlar gökten düşecek, Göksel güçler sarsılacak.’
26 “O zaman İnsanoğlu’nun bulutlar içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.
27 İnsanoğlu o zaman meleklerini gönderecek, seçtiklerini yeryüzünün bir ucundan göğün öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacak.” (Markos-13)
Peki şimdi geliş ile ilgili yukarıda gördüğümüz son derece açık ifadeler varken bu ne ola. Buradaki ifadelere göre kimse, Hz. İsa’nın gelişini göreceğiz diye umutlanmasın. Çünkü bu gelişi insanoğlunun görmesine imkan yok. Güneş karardığında, yıldızlar gökten düşmeye başladığında, bilmem yer yüzünde yaşayan bir canlı kalır mı? Hıristiyanlara göre Hz. İsa yeryüzüne ikinci gelişinde Armagedon Savaşı diye bilinen bir savaşla dünyadaki kendine inanmayanları ve düşman olanları yok edecektir. Bu savaşın ardından Hz. İsa kendine inananlarla beraber 1000 sürecek bir cennet hayatı yaşanacaktır.
Kilise ne diyor?
Şimdi bizim İncil’de gördüğümüz bu gerçekler karşısında, Hıristiyan Dünya acaba ne diyor diye sorulabilir. İşte işin en garip yönü burası. Hıristiyan Dünya bu konuda ciddi tek bir şey söylemiyor. Çünkü geçmişte kalan bu geliş ifadelerini görmezden geliyor. Dilimize çevrilmiş en ciddi “Hıristiyan İlahiyatı” kitabının 455-466 sayfaları arasında bu konu genişçe incelenmiş. Ama bu gelişin henüz, daha Hz. İsa’nın zamanındaki nesil ortadan kalkmadan gerçekleşeceğini anlatan İncil satırlarından, tek bir satır bile bahsedilmemektedir. Hatta burada açıkça yazmadığımız geliş belirtilerinin, hepsinin gerçekleşmiş olduğunu kabul ederek, akla yatkın bulduklarını da itiraf etmektedirler. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Bu şunu ispat etmektedir: Her şey gün gibi ortada iken, bir de bu gelişin daha o nesil dünyadan ayrılmadan olacağını kabul ederlerse, İncil’de yazılanların boş çıkacağı ortada. Bu yüzden bütün bu gerçekler görmezden gelinmekte.
Şimdi de bu konular konular hakkında savunma amacıyla İsatanbulProtestan Kilisesi Vakfı Ruhani Lideri Carlos  Mandrigal yazdığı “APOLOCİA” isimli eserin 46. sayfasında ” Hz. İsa’nın ikinci gelişi” hakkında yazdıklarını okuyalım:
“Havariler,  İsa’nın bütün sözlerini veya Kutsal Ruh’un bütün vahiylerini anlamadılar, (hepsi Kutsal Ruh tarafından desteklenen ve peygamberlik edecek kadar yetkili olan Havarilerin konuyu anlayamaması ne kadar mantıklı İ.A. ) ama vahyi olduğu gibi  aktardılar. İsa’nın ikinci gelişine ilişkin ilk anlayışlarına göre, bütün Yahudiler iman ettiğinde İsa’nın hemen geleceğini düşünüyorlardı. (Elç. -3:19-20). ( İncil’de Hz. İsa’nın kendi ifadelerinden geleceğini böyle bir gerekçeye bağladığını görmedik İ.A.) Ama bütün Yahudiler iman etmedi ve diğer uluslardan kişiler iman etmeye başladı.  Bu kez iman eden o ilk kuşağın göğe alınmasıyla İsa’nın geleceğine inandılar. (1. Sel.-4:13-18). Ama o ilk kuşak öldü ve İsa bugün hala gelmemiştir. Aslında bu ümit, İsa’ya iman eden her kuşak için geçerlidir ve o geldiğinde olaylar Havariler’in beklediği gibi gerçekleşecektir.(Havariler O’nun gelişini kendi nesillerinde-kuşaklarında gerçekleşeceklerini beklemekteydi İ.A.) Pavlus, Mesih’in ikinci gelişinden söz ederken bunu görecek olan kişilerden hem ” biz yaşamakta olanlar” hem de ” Rab’bin gelişinde hayatta olanlar” biçiminde söz eder (1. Sel.-4:15). Ancak Pavlus ölmüş ve Mesih’in ikinci gelişini görememiştir. Ne var ki, ayetin anlamı açıktır. Kendisi bunu yaşamayı ümit ettiğini ama bu olayı aslında Rab geldiğinde yaşayanların göreceğini açıkça ortaya koymaktadır.”
C. Madrigal de yukarıdaki savunmasında Hz. İsa’nın gelişiyle ilgili kendi ağzından çıkmış İncil’de bulunan ifadeleri görmezden gelmekte ve ikinci gelişi, sadece Pavlus’un kendini zor durumda bırakan İncil’deki açıklamalarıyla konuyu zorlama yorumlarla geçiştirmektedir.
Hz. İsa’nın gelişiyle ilgili değerlendirmeler
Aslında bu kehanetler konusunda Hıristiyan dünyada da birlik yok. Bu konuda 3 gruba ayrılmış durumdalar.
A- Milenyumcular, Post-Milenyumcular ve Pre- Milenyumcular olarak üç farklı yorum vardır. A- Milenyumculara göre bin yıl mecazi bir ifadedir ve dünyada böyle özel bir dönem yaşanmayacaktır. Bu yoruma göre Hz. İsa’nın doğumu ile Şeytan bağlanmış oldu ve bin yıllık egemenlik, ölmüş olanlar Mesih’le birlikte gökte sürmektedir. Mesih sadece yargılamak için tekrar gelecektir. Bunlara göre diriliş, göklerde Rab ile beraber olmaktır ve bedensel değildir. A-Milenyumculara göre imanlı ve imansızların beraber yargı için dirilecekleri bir tek diriliş kalmıştır (Yuhanna-5:28-29). Yani bu gruba göre sıkıntı ve savaş dönemi geçmiştir. Armagedon savaşı beklentileri yoktur. Post-Milenyumcular’a göre, kilise çağının başlamasıyla, İncil bütün uluslara yayılmaya başladı ve insanlar sonunda Tanrı’nın istediği şekilde yaşayacaklar, böylece yeryüzünde bin yıl gibi, mecazi uzun bir zaman süren, bir huzur dönemi yaşanacaktır. Bu zamanın sonunda Mesih insanları yargılamak üzere gelecek. A-Milenyumculardan farkı, bin yıl gibi uzun bir huzur döneminin, yeryüzünde yaşanacak olmasıdır. Bu iki gurup İncil’de anlatılan kehanetlere lafzı olarak bağlı kalmazlar. Üçüncü grup Pre- Milenyumculardır. Bunlara göre özellikle Vahiy Kitabı’nda yazılanlar bir bir gerçekleşecektir. Bunlar da kendi aralarında iki grupturlar. Birincisinde (klasik yorum) sıkıntı ve savaşlar olacak ve sonra Mesih bin yıl huzur dönemi için geri gelecektir. İkincisinde (bunlar gerçek Evanjelikler) Mesih sıkıntı ve savaşlardan önce gelip, Evanjelikleri göğe alıp kurtaracak, sonra Armagedon savaşı ve arkasından bin yıllık huzur dönemi ve sonunda yargı. Tabi günümüzde bu son görüş iyice yayılmış durumda. İşte Hıristiyan dünyanın bu konuda yorumu böyle.  Aradan 2000 yıl geçti hala bu gelişi bekleyiş Hıristiyan dünyada beklenmektedir. Gecen yüzyıllarda gelişle ilgili verilen 10 cıvarında tarih boş çıktı. 1914, 1988, 2009′da tutmadı. Şimdi geriye 2018 kaldı. Şimdi insan düşünmeden edemiyor. Gelişle ilgili bu kadar açık ve net ifadeler varken bu geliş belirtilen zaman diliminde neden gerçekleşmedi. Tanrı veya O’nun peygamberi açıkça belirttiği bir olayı gerçekleştirirdi. İnciller Hz. İsa’nın ölümünden çok sonraları, Hz. İsa hakkında ağızdan ağıza dolanan anlatılardan derlendiği için net olmayan bir şeylerden mi derlendiler? Çünkü Havarilerin-Elçilerin mücadelelerinden bahseden incil’deki en uzun metinlerden biri olan Luka’nın yazdığı sanılan “Elçilerin İşleri” kitabında Hz. İsa’nın gelişiyle ilgili net bir ifadeye görülmemesi çok düşündürücüdür

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...