Son
zamanlarda Türkiyemiz, Hıristiyan misyonerlerinin saldırı ve akınına
uğramış bulunuyor. Türkiye’nin hemen her tarafına yayılmış olan
misyonerler serbestçe Hıristiyanlık propagandası yapyıyorlar ve halkımız
arasında Hıristiyanlık’ı yaymak üzere büyük imkanlarla gece gündüz
çalışıyorlar.
Misyon kelimesi Latince olup genelde “görev”
demektir. Misyoner kelimesi ise genelde “görevli” anlamına
gelmektedir. Ancak misyoner kelimesi özel kavram olarak,
“Hıristiyanlığı yaymakla görevli olan kişi manasını” ifade etmektedir.
Özellikle ülkemizde “misyonerlik” denildiği zaman “Hıristiyanlık’ı
yayma faaliyeti”, “misyoner” denildiği zaman da “Hıristiyanlık’ı yayma
yolunda çalışan, propaganda yapan kimse” manası anlaşılmaktadır.
Son
zamanlarda Türkiyemiz, Hıristiyan misyonerlerinin saldırı ve akınına
uğramış bulunuyor. Türkiye’nin hemen her tarafına yayılmış olan
misyonerler serbestçe Hıristiyanlık propagandası yapyıyorlar ve halkımız
arasında Hıristiyanlık’ı yaymak üzere büyük imkanlarla gece gündüz
çalışıyorlar.
Bu kötü gelişmeler insanda şöyle bir şüphe uyandırıyor:
Türkiye, AB’ye (Avrupa Birliğine) girerken aynı zamanda adım adım Hıristiyanlaştırılacak mıdır?
Uyum
yasaları ile misyonerlerin yolu açılmış ve onlara her türlü imkan
sağlanmış ve destekler verilmiştir. Böylece Türk halkını
Hıristiyanlaştırmanın yolu mu açılmak istenmektedir?
Bu yolda
yapılan kötü icraatlar ve misyonerlerin böylesine pervasız, özgüvenli ve
de kararlı çalışmaları insanda haklı olarak böylesine kötü şüpheler
uyandırıyor.
Şu anda Türkiye’nin hemen her tarafına yayılan
misyonerler, halkımızı, özellikle gençlerimizi Hırıstiyan yapabilmek
için var güçleri ile çalışıyorlar.
Hırıstiyanlıkla
ilgili bedava kitaplar, kasetler ve CD’ler dağıtıyorlar. Hatta
paralar dağıtıyorlar, iş istiyene iş bulucaklarını, yurtdışına gitmek
isteyenleri yurtdışına göndereceklerini vaat ediyorlar. Başlarına
topladıkları saf insanlara korsan kiliselerde İslamiyet’i ve Türkiye’yi
yeren, Hıristiyanlığı öven propaganda konuşmaları yapıyorlar,
kurdukları radyolarla gün boyu aynı yolda zararlı propaganda
konuşmaları yayınlıyorlar. Yoksul ailelere ve işsizlere iş vaat
ediyorlar, gençlere dolar dağıtıyorlar, parlak gelecek vaat ediyorlar.
İş yerlerine ve evlere özel ziyaretler yaparak, Hırıstiyanlığı
aşılamaya çalışıyorlar.
Misyonerler tuzağa düşürmek istedikleri
yoksul Müslüman halkımıza ve gençlerimize önce sahte bir sevgi ve
şefkat gösteriyorlar, yardımsever ve iyilik sever bir tavırla
yaklaşıyorlar hatta bazı yardımlar da yapıyorlar, sonra onların dini ve
milli inançlarını yıkıp Hırıstiyan yapabilmek için zehirli konuşmalar
ve propagandalar yapıyorlar ve binbir çeşit taktik ve yönteme
başvuruyorlar.
Bu arada kanunsuz korsan kiliselerin sayısı her
geçen gün artıyor ve buraları birer fitne fesat merkezi ve de tuzak
merkezi olarak kullanıyorlar.
Bütün bu çalışmaların sonucu olarak
birtakım bilgisiz gençlerimiz ve kandırılmış insanlarımız Hıristiyan
oluyorlar, misyonerlerin tuzağına düşüyorlar...
Üzülerek ifade
edelim ki, bütün bu zararlı ve tehlikeli faaliyetler hükümetin himayesi
ve hoşgörüsü ile yapılıyor. Devlet, bu türlü zararlı faaliyetleri
önleyeceği yerde himaye ediyor. AB için, dinimize saldırıyı
hoşgörüyorlar...
Misyonerler manevi kalelerimize
saldıran Haçlı askerleridir
Tekrar
ediyoruz, Türkiyemiz’in her tarafına yayılan Hırıstiyan misyonerleri,
manevi kalelerimize saldıran eski düşman Haçlı ordusunun silahsız
askerleridirler. Sanıldığı gibi onlar öyle dindar falan değildirler,
hatta onların büyük bir kısmı dine hiç inanmazlar. Misyonerler dini rol
yapmayı iyi öğrenmiş, iyi yetiştirilmiş birer casus, ajan ve toplum
bozguncusudurlar.
Silahlı düşmanlar savaş halinde, maddi
kalelerimize saldırırlar. Silahsız Haçlı askerleri olan misyonerler ise,
barış zamanında manevi kalelerimize saldırmaktadırlar.
Misyonerler yüce dinimiz İslam’a saldırıyorlar, halkımızın ve gençlerimizin imanına saldırıyorlar.
Misyonerler,
Türk halkının din kardeşliği bağına saldırıyorlar, milli birliğimize,
vicdan birliğimize saldırıyorlar... Ulusal bütünlügümüze
saldırıyorlar.
Evet, bütün misyonerler yıkıcı, bölücü ve de
bozguncudurlar. O nedenledir ki misyonerler devlet ve millet
bütünlüğümüze saldırıyorlar. Daha doğrusu misyonerler hedef
seçtiklleri, girdikleri her ülkede bölücülük ve bozgunculuk yaparlar.
Unutmayalım
eski düşman Haçlı ordusunun bugünkü silahsız askerleri olan
misyonerler, manevi kalelerimize ve değerler sistemimize, dinimize,
milli kültürümüze, birlik ve bütünlüğümüze saldırıyorlar. Onlara
fırsat vermeyelim, bulunduğumuz yerden kovalım.
Misyonerlik din maskeli, yıkıcı siyasi harekettir
Sevgili
okuyucularım, misyonerlik faaliyeti sanıldığı ve iddia edildiği gibi
salt dini bir faaliyet değildir. Misyonerlik bizim için din maskeli
yıkıcı, bölücü, siyasi bir harekettir. O nedenle, misyonerlerin yaldızlı
sözlerine aldanmamak gerekir.
Misyoner faaliyetleri neden yıkıcı, bölücü ve zararlı faaliyettir?
Çünkü,
misyonerler, öncelikle yüce dinimiz İslam’a ve milli değerlerimize ve
milli kültürümüze düşmandırlar, onları yıkmak istemektedirler.
Halkımızın
İslami inancının yanlış ve yalan olduğunu söylüyorlar, Kur’an-ı
Kerim’in kutsal kitap olmadığını, Hz. Muhammed’in yalancı peygamber
olduğunu iddia ediyorlar. Gerçek kutsal kitabın İncil, kurtarıcının da
Tanrı’nın oğlu İsa Mesih olduğunu ileri sürüyorlar. Bu ve benzeri
asılsız iddiaları sık sık tekrarlayarak, saf ve sade Müslümanlar’ın
İslamiyet’ten ayrılmasına ve sonuçta Hırıstiyan olmasına sebep
oluyorlar.
Dinini değiştiren milliyetini de değiştiriyor
Şurası
sosyolojik bir gerçektir ki, dini inançlar ile milli inançlar birbiri
ile yakından ilgilidir. Dinini değiştiren kimseler genelde birçok
milli inanç ve kanaatlerini de değiştirmektedir. Bunun örneklerini her
ülkede ve her din değiştirme olayında görmek mümkündür. Çünkü, din
değiştirmeye yol açan misyonerler dini telkinleri yanında milli
konularda da yıkıcı propagandalar yapıyorlar. Mesela bu günkü Avrupa
medeniyetinin ve kalkınmanın Hıristiyanlığın eseri olduğunu,
Hıristiyanlık dışında kalan halkların geri, değersiz, medeniyetten ve
insan haklarından uzak olduklarını anlatıyorlar. Böylece Hıristiyanlık
propagandası yapılan kişinin dini inançları ile birlikte milli
inançları da bizzat kötülenerek, güya yanlışlıkları ortaya konularak
yıkılıyor. Dolayısıyla Türkiye’de de dinini değiştiren insanlar genelde
milli inanç ve düşüncelerini de zamanla değiştirmektedirler. Böylece
İslami inancını kaybedip Hıristiyan olan vatandaşımız zamanla Müslüman
halkımızdan da manen kopuyorlar. Düne kadar sokaktaki herkese
‘Müslüman din kardeşi’ gözüyle bakan kendisi de Müslüman olan kişi,
halk deyimi ile dinden çıkıp ‘gavur’ olunca, kendi milletine
yabancılaşıyor, hatta kendi dinine ve milletine düşman haline geliyor.
Bundan sonra hangi dine girmiş ise o dinin mensuplarını din kardeşi
olarak görüyor. Sonradan Hıristiyan olan kimse bundan sonra Müslüman
Türkler’i değil, Hıristiyan Yunanlılar’ı kendisine din kardeşi olarak
görüyor. Bir tartışma ve çatışma halinde Türkler’in değil,
Yunanlılar’ın safında yer alıyor. Konu sadece bir din kardeşliği
duygusundan ibaret de değildir. Önce Müslüman iken dönme Hıristiyan
haline gelen kişi hemen her konuda artık kendisini Türk Milleti ve
Türk Devleti’nin yanında değil, Hıristiyan milletlerin ve devletlerin
yanında hissediyor. Kısacası dini inançların değişmesi ile oluşan yeni
psikolojik duyguları ve yeni dini düşünceleri yönünde, bütün milli
kanaatları, hatta hayatla ilgili birçok inanç ve düşünceleri köklü
biçimde değişmektedir. Böylece o dönme kişi başka bir kimliğe
bürünmektedir.
Normal bir Müslüman Türk, İslamiyet’e inanır,
saygı ve sevgi duyar, Müslüman halkımızı din kardeşi, kan kardeşi
olarak bilir, ona sevgi ve saygı ile bağlı bulunur. Türk devletine,
Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk gibi devlet adamlarımıza ve milli
şahsiyetlerimize yine sevgi ve saygı besler içinde...
Aynı kişi,
misyonerlere avlanarak Hırıstiyan olursa, o kişinin iç dünyası,
kültürü bozulur ve inançları değişir. Bu defa o kişi, İslamiyet’ten ve
Müslüman halkımızdan, manen nefret eder, onlardan kopar, hatta onları
düşman görür. Türk devletine, devlet adamlarına, ordumuza düşman
haline gelir. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’e, Atatürk’e ve diğer
milli kahramanlarımıza düşman haline gelir. Çünkü onları, savaşta
Hıristiyanlar’ı yenmekle, onları bu topraklardan atıp Müslüman
Türkler’i yerleştirmekle suçlarlar...
Görülüyor ki, bir Müslüman
Türk, misyonerlere avlanıp da, dinini değiştirip Hıristiyan olmakla,
milliyetini de değiştirmekte, vatana ve millete bağlılığı da
değişmektedir.
Amaçları Türkiye’yi ele geçirmek
Konu
sadece bir din ve kimlik değiştirmekten ibaret de değildir. Olayın
dini ve kimlik sorunu yanında ekonomik, sosyal ve siyasi yönü de hem de
ağırlıklı olarak mevcuttur. Meydana gelecek tehlikeli gelişmeleri
“Görünen köy kılavuz istemez” çerçevesi içinde şöyle özetlemek isteriz:
Misyonerlerin
çalışmaları ile sonuçta, Müslüman halkımızın içinde kendine
yabancılaşmış dönme Hıristiyan guruplar oluşacak, bunlar Türkiye’ye
bağlı olmak yerine Hırıstiyan devletlere ve milletlere bağlı olacaklar,
gönülleri onlardan yana olacak, Müslümanlar’ı din kardeşi değil,
Hırıstiyanlar’ı din kardeşi olarak bağırlarına basacaklar. Evet,
Hıristiyan dönmeler, Türkiye’den değil, Yunanistan’dan yana,
İngilizler’den, Fransızlar’dan yana olacaklardır. Bu arada söz konusu
yerli Hıristiyan dönmeleri Avrupalı devletler kendi has adamları olarak,
içimizdeki casusları olarak onları maddi ve manevi yönden
destekleyecekler, ortak fabrikalar kurucaklar, onlara temsilcilikler ve
bayilikler verecekler, Türkiye’ye Avrupa’dan ithal edilecek mallar
onların eliyle getirilecek, Türkiye’den Avrupa’ya ihraç edilecek malları
da yine onların eliyle yollayacaklardır. Böylece Müslüman’dan dönme
Hırıstiyan Türkler’in sahibi oldukları birçok yeni holdingler ve büyük
zenginler ortaya çıkartılacaktır. Dönme Hıristiyanlar’ın bu ekonomik
gelişmeleri onlara aynı zamanda sosyal ve siyasal güç de
kazandıracaktır. Böylece zaman içinde onlar Türkiye’de gerçek güç ve
iktidar sahibi, söz sahibi haline geleceklerdir. Daha açık söylemek
isteriz: Böylece haçlı seferlerinden beri ele geçirilmek istenen Anadolu
ve bütün halinde Türkiye, Hıristiyan Avrupa tarafından tek kurşun
atılmadan, demokratik yollarla, içinden teslim alınmış olacaktır. Bu bir
hayal değildir. Şu andaki gidiş devam ettiği taktirde varacağı yer
burasıdır. Ancak bu noktada hemen belirtelim ki, Türk Milleti bu
tehlikeli gidişe mutlaka “Dur” diyecektir. Dolayısıyla da her yurtsever
Müslüman Türk bu konuyla ilgilenmeli, tehlikeli gidişe “Dur”diyebilmek
için, dinimizi ve devletimizi, vatan ve milletimizi koruyabilmek için
elini taşın altına sokmalı, maddi ve manevi mücadeleye katılmalıdır.
Şöyle
de değerlendirmek mümkün: Misyonerler içimizden nice insanları
Müslüman Türk olmaktan çıkartacak, manen ve ruhen Hıristiyan, Alman,
İngiliz, Yunan veya bir başka millete dönüştüreceklerdir. Kendi
insanlarımızı çalıp, zihniyetlerini değiştirip kendi adamları haline
getirecekler ve içimizde birer ajan olarak kullanacaklardır. Barış
zamanında ülkenin aleyhine faaliyet gösterecekler, rakip ülkelerin
işbirlikcisi olacaklar, savaş zamanında ise, düşmanın iç uzantısı
olarak bizi arkadan vuracaklardır. Türk Milleti olarak bu türlü
ihanetleri, arkadan vurmaları İstiklal Savaşı sırasında çok gördük...
Daha
açık söyleyelim, misyonerlerin nihai amacı, emperyalistlerin nihai
amacına uygun olarak, barış zamanında manevi kalelerimizi çökertmek,
milli birliğimizi, vicdan bütünlüğümüzü, din ve kültür birliğimizi
bölmek, parçalamak ve sonunda savunmasız hale düşürülecek olan Türk
topraklarını, Anadolu’yu ele geçirmektir.
Evet Hıristiyan
misyonerler işte bu korkunç amaç için çalışıyorlar. Bunun en açık
maddi belgesi ellerindeki İncil kitaplarında mevcuttur. Dağıttıkları
İnciller’in arka iç kapaklarında Anadolu’yu kutsal Hıristiyan
toprakları olarak ilan ediyorlar .
İşte, misyonerler
Türkler’in elinde esir kabul ettikleri ve kutsal Hıristiyan toprakları
saydıkları Anadolumuz’u kendileri ele geçirmek için, böylesine
korkunç bir amaç için çalışıyorlar... Biz Müslüman Türkler için büyük
bir tehlike değil midir bu ?
Hıristiyan azınlıklar arkadan vurdular
İstiklal
Savaşı sırasında Hıristiyan azınlıkların önemli bölümü bizi arkadan
vurdular, işgalci düşmanla işbirliği yaparak isyan ettiler, bizimle
savaştılar.
İşte, şimdi yine içimizden hem de kendi
evlatlarımızdan bize düşman Hıristiyan azınlıklar oluşturuyorlar. Yarın
başımız derde girdiği zaman, bunlar da bizi arkadan vuracaklar ve
düşmanla işbirliği yapacaklardır.
Görülüyor ki, misyonerlik
hareketleri sanıldığı gibi salt dini olay değildir, misyonerlik din
yıkıcılığıdır, inanç ve milli kültür yıkıcılığıdır, millet
bölücülüğüdür, millet bireylerini birbirine düşman edici bir fitne ve
fesat hareketidir. Askeri ifadeyle misyonerlik, psikolojik harekattır.
Bir ülkeyi içinden yıkma ve çökertme faaliyetidir, bir çeşit düzensiz
savaştır, soğuk savaştır.
Dolayısıyla da, her biri bir Haçlı
askeri olan, bizi içimizden çökertmeyi amaç edinen, dinimizin ve
milletimizin düşmanı olan misyonerlere fırsat vermeyelim, hukuki ve
demokratik yollarla onların etkilerini kıralım, yanımızdan kovalım...
Evet
sevgili okuyucularım, din maskesi takınmış hain ve sahtekar
misyonerlere inanmayalım, onlara ‘Hadi ordan inanç hırsızları, size
inanmıyoruz burayı terk edin’ diyelim.
Masum Hıristiyanlar’a saygılıyız
Biz
Türkler bize, dini inançlarımıza ve milli değerlerimize saldırmayan,
halkımızın ve gençlerimizin dinini ve imanını yıkmakla meşgul olmayan
masum Hıristiyanlar’a saygı duyarız. Ülkemizde yaşayan
gayrimüslimlerin hiç birine bugüne kadar hiçbir saygısızlık yapmadık,
onlar bizim şeref ve namusumuza emanettirler... Biz onları severiz ve
sayarız. Bizim onlarla bir sorunumuz yoktur.
Ancak, son yıllarda
ülkemize yurt dışından gelen misyonerler, asla masum dindar
Hıristiyanlar değildirler. Bunlar Hırıstiyan olmayanlara ve
İslamiyet’e savaş açan saldırgan, sinsi ve gizli düşmandırlar. Bu
Misyonerler Müslüman Türkler’e, ‘Şeytanın dölleri’ diyorlar, biz
Türkler’e, “Hıristiyan toprağı olan Anadolu’yu işgal eden şeytanın
uşakları, şeytanın dölleri, barbar Türkler” diyorlar. Halbuki asıl
barbarlar ve şeytanın uşakları, dünyayı iki defa savaşa sokarak 60-70
milyon insanın ölümüne sebep olan, şimdilerde ise masum insanların
başına bombalar yağdıran, kanını döken zalim Hıristiyan
emperyalistlerdir, ve de asıl barbarlar, asıl şeytanın uşakları zalim
emperyalistlerin emrinde çalışan, emperyalistlerin öncü güçleri ,
maaşlı ajan propagandacısı olan, iman hırsızı, sahtekar
misyonerlerdir. O nedenledir ki atalarımız İslam ve Müslüman Türk
düşmanı olan, insanlık düşmanı olan zalim emperyalistlere ve onların
silahsız askerleri ve casusları propagandacıları olan misyonerlere
‘gavurlar’ adını takmışlardır.
Hıristiyan ülkelere gitsinler
Eğer,
misyonerlerin amacı Hırıstiyanlığı yaymak ise, halkı Hırıstiyan
kökenli olan ülkelere gitsinler, çünkü oralarda aydınlanan insanların
büyük bölümü akıl ve mantık dışı buldukları için Hıristiyanlığa inanmaz
hale gelmişlerdir. Varsa tutarlı ve doğru dini bilgileri gitsinler
onlara anlatsınlar ve yeniden Hıristiyan yapsınlar. Ama bunu
yapamazlar. Çünkü misyonerlerin inançları çelişkilerle dolu, tutarsız
ve sakattır. Hz. İsa’ya hem “insan”, hem “Allah’ın oğlu”, hem “Allah”
diyen, sonra da bu Allah’ı “Yahudiler öldürdü” diyen misyonerlerin
düşüncelerine, aklı başında olan ve biraz düşünen aydın insanlar inanır
mı? Bunu kendileri de bildikleri için Avrupalı aydınlara
Hıristiyanlığı anlatmaya yanaşmıyoırlar.
Dolayısıyla
misyonerlerin amacı din ve iman değildir! Onların maksadı din istismarı
yaparak, İslam düşmanlığı yaparak; çeşitli hile ve kandırmalarla
Müslüman halkları içinden dönüştürmek, milli ve manevi değerlerine,
devletine ve milletine olan bağlılık ve inançlarını yıkmak, milletin
manevi savunma mekanizmalarını parçalamak ve böylece ülkeyi içinden
teslim olmaya hazır hale getirmeye çalışmaktır.
Çünkü
misyonerlerin arkalarında onları para ve emirleri ile yönlendiren
emperyalist büyük devletler vardır. Misyonerler din iman için değil, o
emperyalist devletlerin yayılmacı amaçlarına hizmet için çalışıyorlar.
Tekrar
ediyoruz; eğer misyonerlerin amacı, Hırıstiyanlığa hizmet ise, aslen
Hırıstiyan olan Avrupa ülkelerine gitsinler, çünkü orada halkın ve
gençlerin çok büyük bölümü Hırıstiyanlığı mantıksız bularak terk etmiş
bulunuyorlar, gitsinler onlara yeniden anlatsınlar Hırıstiyanlık’ı...