6 Şubat 2012 Pazartesi

Misyonerlik din maskeli, yıkıcı siyasi harekettir. Misyonerler manevi kalelerimizesaldıran Haçlı askerleridir
27 Ağustos 2010 Cuma, 17:33 tarihinde {Gel, ne olursan ol yine gel} tarafından eklendi
MİSYONERLİK TEHLİKESİSon zamanlarda Türkiyemiz, Hıristiyan misyonerlerinin saldırı ve akınına uğramış bulunuyor. Türkiye’nin hemen her tarafına yayılmış olan misyonerler serbestçe Hıristiyanlık propagandası yapyıyorlar ve halkımız arasında Hıristiyanlık’ı yaymak üzere büyük imkanlarla gece gündüz çalışıyorlar.

Misyon kelimesi Latince olup genelde “görev” demektir. Misyoner kelimesi ise genelde “görevli” anlamına gelmektedir. Ancak misyoner kelimesi özel kavram olarak, “Hıristiyanlığı yaymakla görevli olan kişi manasını” ifade etmektedir. Özellikle ülkemizde “misyonerlik” denildiği zaman “Hıristiyanlık’ı yayma faaliyeti”, “misyoner” denildiği zaman da “Hıristiyanlık’ı yayma yolunda çalışan, propaganda yapan kimse” manası anlaşılmaktadır.


Son zamanlarda Türkiyemiz, Hıristiyan misyonerlerinin saldırı ve akınına uğramış bulunuyor. Türkiye’nin hemen her tarafına yayılmış olan misyonerler serbestçe Hıristiyanlık propagandası yapyıyorlar ve halkımız arasında Hıristiyanlık’ı yaymak üzere büyük imkanlarla gece gündüz çalışıyorlar.Bu kötü gelişmeler insanda şöyle bir şüphe uyandırıyor:


Türkiye, AB’ye (Avrupa Birliğine) girerken aynı zamanda adım adım Hıristiyanlaştırılacak mıdır?Uyum yasaları ile misyonerlerin yolu açılmış ve onlara her türlü imkan sağlanmış ve destekler verilmiştir. Böylece Türk halkını Hıristiyanlaştırmanın yolu mu açılmak istenmektedir?Bu yolda yapılan kötü icraatlar ve misyonerlerin böylesine pervasız, özgüvenli ve de kararlı çalışmaları insanda haklı olarak böylesine kötü şüpheler uyandırıyor.Şu anda Türkiye’nin hemen her tarafına yayılan misyonerler, halkımızı, özellikle gençlerimizi Hırıstiyan yapabilmek için var güçleri ile çalışıyorlar.


Hırıstiyanlıkla ilgili bedava kitaplar, kasetler ve CD’ler dağıtıyorlar. Hatta paralar dağıtıyorlar, iş istiyene iş bulucaklarını, yurtdışına gitmek isteyenleri yurtdışına göndereceklerini vaat ediyorlar. Başlarına topladıkları saf insanlara korsan kiliselerde İslamiyet’i ve Türkiye’yi yeren, Hıristiyanlığı öven propaganda konuşmaları yapıyorlar, kurdukları radyolarla gün boyu aynı yolda zararlı propaganda konuşmaları yayınlıyorlar. Yoksul ailelere ve işsizlere iş vaat ediyorlar, gençlere dolar dağıtıyorlar, parlak gelecek vaat ediyorlar. İş yerlerine ve evlere özel ziyaretler yaparak, Hırıstiyanlığı aşılamaya çalışıyorlar.Misyonerler tuzağa düşürmek istedikleri yoksul Müslüman halkımıza ve gençlerimize önce sahte bir sevgi ve şefkat gösteriyorlar, yardımsever ve iyilik sever bir tavırla yaklaşıyorlar hatta bazı yardımlar da yapıyorlar, sonra onların dini ve milli inançlarını yıkıp Hırıstiyan yapabilmek için zehirli konuşmalar ve propagandalar yapıyorlar ve binbir çeşit taktik ve yönteme başvuruyorlar.Bu arada kanunsuz korsan kiliselerin sayısı her geçen gün artıyor ve buraları birer fitne fesat merkezi ve de tuzak merkezi olarak kullanıyorlar.Bütün bu çalışmaların sonucu olarak birtakım bilgisiz gençlerimiz ve kandırılmış insanlarımız Hıristiyan oluyorlar, misyonerlerin tuzağına düşüyorlar...Üzülerek ifade edelim ki, bütün bu zararlı ve tehlikeli faaliyetler hükümetin himayesi ve hoşgörüsü ile yapılıyor. Devlet, bu türlü zararlı faaliyetleri önleyeceği yerde himaye ediyor. AB için, dinimize saldırıyı hoşgörüyorlar...


Misyonerler manevi kalelerimizesaldıran Haçlı askerleridir


Tekrar ediyoruz, Türkiyemiz’in her tarafına yayılan Hırıstiyan misyonerleri, manevi kalelerimize saldıran eski düşman Haçlı ordusunun silahsız askerleridirler. Sanıldığı gibi onlar öyle dindar falan değildirler, hatta onların büyük bir kısmı dine hiç inanmazlar. Misyonerler dini rol yapmayı iyi öğrenmiş, iyi yetiştirilmiş birer casus, ajan ve toplum bozguncusudurlar.Silahlı düşmanlar savaş halinde, maddi kalelerimize saldırırlar. Silahsız Haçlı askerleri olan misyonerler ise, barış zamanında manevi kalelerimize saldırmaktadırlar.


Misyonerler yüce dinimiz İslam’a saldırıyorlar, halkımızın ve gençlerimizin imanına saldırıyorlar.Misyonerler, Türk halkının din kardeşliği bağına saldırıyorlar, milli birliğimize, vicdan birliğimize saldırıyorlar... Ulusal bütünlügümüze saldırıyorlar.Evet, bütün misyonerler yıkıcı, bölücü ve de bozguncudurlar. O nedenledir ki misyonerler devlet ve millet bütünlüğümüze saldırıyorlar. Daha doğrusu misyonerler hedef seçtiklleri, girdikleri her ülkede bölücülük ve bozgunculuk yaparlar.


Unutmayalım eski düşman Haçlı ordusunun bugünkü silahsız askerleri olan misyonerler, manevi kalelerimize ve değerler sistemimize, dinimize, milli kültürümüze, birlik ve bütünlüğümüze saldırıyorlar. Onlara fırsat vermeyelim, bulunduğumuz yerden kovalım.


Misyonerlik din maskeli, yıkıcı siyasi harekettir


Sevgili okuyucularım, misyonerlik faaliyeti sanıldığı ve iddia edildiği gibi salt dini bir faaliyet değildir. Misyonerlik bizim için din maskeli yıkıcı, bölücü, siyasi bir harekettir. O nedenle, misyonerlerin yaldızlı sözlerine aldanmamak gerekir.Misyoner faaliyetleri neden yıkıcı, bölücü ve zararlı faaliyettir?Çünkü, misyonerler, öncelikle yüce dinimiz İslam’a ve milli değerlerimize ve milli kültürümüze düşmandırlar, onları yıkmak istemektedirler.Halkımızın İslami inancının yanlış ve yalan olduğunu söylüyorlar, Kur’an-ı Kerim’in kutsal kitap olmadığını, Hz. Muhammed’in yalancı peygamber olduğunu iddia ediyorlar. Gerçek kutsal kitabın İncil, kurtarıcının da Tanrı’nın oğlu İsa Mesih olduğunu ileri sürüyorlar. Bu ve benzeri asılsız iddiaları sık sık tekrarlayarak, saf ve sade Müslümanlar’ın İslamiyet’ten ayrılmasına ve sonuçta Hırıstiyan olmasına sebep oluyorlar.


Dinini değiştiren milliyetini de değiştiriyor


Şurası sosyolojik bir gerçektir ki, dini inançlar ile milli inançlar birbiri ile yakından ilgilidir. Dinini değiştiren kimseler genelde birçok milli inanç ve kanaatlerini de değiştirmektedir. Bunun örneklerini her ülkede ve her din değiştirme olayında görmek mümkündür. Çünkü, din değiştirmeye yol açan misyonerler dini telkinleri yanında milli konularda da yıkıcı propagandalar yapıyorlar. Mesela bu günkü Avrupa medeniyetinin ve kalkınmanın Hıristiyanlığın eseri olduğunu, Hıristiyanlık dışında kalan halkların geri, değersiz, medeniyetten ve insan haklarından uzak olduklarını anlatıyorlar. Böylece Hıristiyanlık propagandası yapılan kişinin dini inançları ile birlikte milli inançları da bizzat kötülenerek, güya yanlışlıkları ortaya konularak yıkılıyor. Dolayısıyla Türkiye’de de dinini değiştiren insanlar genelde milli inanç ve düşüncelerini de zamanla değiştirmektedirler. Böylece İslami inancını kaybedip Hıristiyan olan vatandaşımız zamanla Müslüman halkımızdan da manen kopuyorlar. Düne kadar sokaktaki herkese ‘Müslüman din kardeşi’ gözüyle bakan kendisi de Müslüman olan kişi, halk deyimi ile dinden çıkıp ‘gavur’ olunca, kendi milletine yabancılaşıyor, hatta kendi dinine ve milletine düşman haline geliyor. Bundan sonra hangi dine girmiş ise o dinin mensuplarını din kardeşi olarak görüyor. Sonradan Hıristiyan olan kimse bundan sonra Müslüman Türkler’i değil, Hıristiyan Yunanlılar’ı kendisine din kardeşi olarak görüyor. Bir tartışma ve çatışma halinde Türkler’in değil, Yunanlılar’ın safında yer alıyor. Konu sadece bir din kardeşliği duygusundan ibaret de değildir. Önce Müslüman iken dönme Hıristiyan haline gelen kişi hemen her konuda artık kendisini Türk Milleti ve Türk Devleti’nin yanında değil, Hıristiyan milletlerin ve devletlerin yanında hissediyor. Kısacası dini inançların değişmesi ile oluşan yeni psikolojik duyguları ve yeni dini düşünceleri yönünde, bütün milli kanaatları, hatta hayatla ilgili birçok inanç ve düşünceleri köklü biçimde değişmektedir. Böylece o dönme kişi başka bir kimliğe bürünmektedir.Normal bir Müslüman Türk, İslamiyet’e inanır, saygı ve sevgi duyar, Müslüman halkımızı din kardeşi, kan kardeşi olarak bilir, ona sevgi ve saygı ile bağlı bulunur. Türk devletine, Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk gibi devlet adamlarımıza ve milli şahsiyetlerimize yine sevgi ve saygı besler içinde...Aynı kişi, misyonerlere avlanarak Hırıstiyan olursa, o kişinin iç dünyası, kültürü bozulur ve inançları değişir. Bu defa o kişi, İslamiyet’ten ve Müslüman halkımızdan, manen nefret eder, onlardan kopar, hatta onları düşman görür. Türk devletine, devlet adamlarına, ordumuza düşman haline gelir. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’e, Atatürk’e ve diğer milli kahramanlarımıza düşman haline gelir. Çünkü onları, savaşta Hıristiyanlar’ı yenmekle, onları bu topraklardan atıp Müslüman Türkler’i yerleştirmekle suçlarlar...Görülüyor ki, bir Müslüman Türk, misyonerlere avlanıp da, dinini değiştirip Hıristiyan olmakla, milliyetini de değiştirmekte, vatana ve millete bağlılığı da değişmektedir.


Amaçları Türkiye’yi ele geçirmek


Konu sadece bir din ve kimlik değiştirmekten ibaret de değildir. Olayın dini ve kimlik sorunu yanında ekonomik, sosyal ve siyasi yönü de hem de ağırlıklı olarak mevcuttur. Meydana gelecek tehlikeli gelişmeleri “Görünen köy kılavuz istemez” çerçevesi içinde şöyle özetlemek isteriz:

Misyonerlerin çalışmaları ile sonuçta, Müslüman halkımızın içinde kendine yabancılaşmış dönme Hıristiyan guruplar oluşacak, bunlar Türkiye’ye bağlı olmak yerine Hırıstiyan devletlere ve milletlere bağlı olacaklar, gönülleri onlardan yana olacak, Müslümanlar’ı din kardeşi değil, Hırıstiyanlar’ı din kardeşi olarak bağırlarına basacaklar. Evet, Hıristiyan dönmeler, Türkiye’den değil, Yunanistan’dan yana, İngilizler’den, Fransızlar’dan yana olacaklardır. Bu arada söz konusu yerli Hıristiyan dönmeleri Avrupalı devletler kendi has adamları olarak, içimizdeki casusları olarak onları maddi ve manevi yönden destekleyecekler, ortak fabrikalar kurucaklar, onlara temsilcilikler ve bayilikler verecekler, Türkiye’ye Avrupa’dan ithal edilecek mallar onların eliyle getirilecek, Türkiye’den Avrupa’ya ihraç edilecek malları da yine onların eliyle yollayacaklardır. Böylece Müslüman’dan dönme Hırıstiyan Türkler’in sahibi oldukları birçok yeni holdingler ve büyük zenginler ortaya çıkartılacaktır. Dönme Hıristiyanlar’ın bu ekonomik gelişmeleri onlara aynı zamanda sosyal ve siyasal güç de kazandıracaktır. Böylece zaman içinde onlar Türkiye’de gerçek güç ve iktidar sahibi, söz sahibi haline geleceklerdir. Daha açık söylemek isteriz: Böylece haçlı seferlerinden beri ele geçirilmek istenen Anadolu ve bütün halinde Türkiye, Hıristiyan Avrupa tarafından tek kurşun atılmadan, demokratik yollarla, içinden teslim alınmış olacaktır. Bu bir hayal değildir. Şu andaki gidiş devam ettiği taktirde varacağı yer burasıdır. Ancak bu noktada hemen belirtelim ki, Türk Milleti bu tehlikeli gidişe mutlaka “Dur” diyecektir. Dolayısıyla da her yurtsever Müslüman Türk bu konuyla ilgilenmeli, tehlikeli gidişe “Dur”diyebilmek için, dinimizi ve devletimizi, vatan ve milletimizi koruyabilmek için elini taşın altına sokmalı, maddi ve manevi mücadeleye katılmalıdır.

Şöyle de değerlendirmek mümkün: Misyonerler içimizden nice insanları Müslüman Türk olmaktan çıkartacak, manen ve ruhen Hıristiyan, Alman, İngiliz, Yunan veya bir başka millete dönüştüreceklerdir. Kendi insanlarımızı çalıp, zihniyetlerini değiştirip kendi adamları haline getirecekler ve içimizde birer ajan olarak kullanacaklardır. Barış zamanında ülkenin aleyhine faaliyet gösterecekler, rakip ülkelerin işbirlikcisi olacaklar, savaş zamanında ise, düşmanın iç uzantısı olarak bizi arkadan vuracaklardır. Türk Milleti olarak bu türlü ihanetleri, arkadan vurmaları İstiklal Savaşı sırasında çok gördük...

Daha açık söyleyelim, misyonerlerin nihai amacı, emperyalistlerin nihai amacına uygun olarak, barış zamanında manevi kalelerimizi çökertmek, milli birliğimizi, vicdan bütünlüğümüzü, din ve kültür birliğimizi bölmek, parçalamak ve sonunda savunmasız hale düşürülecek olan Türk topraklarını, Anadolu’yu ele geçirmektir.

Evet Hıristiyan misyonerler işte bu korkunç amaç için çalışıyorlar. Bunun en açık maddi belgesi ellerindeki İncil kitaplarında mevcuttur. Dağıttıkları İnciller’in arka iç kapaklarında Anadolu’yu kutsal Hıristiyan toprakları olarak ilan ediyorlar .

İşte, misyonerler Türkler’in elinde esir kabul ettikleri ve kutsal Hıristiyan toprakları saydıkları Anadolumuz’u kendileri ele geçirmek için, böylesine korkunç bir amaç için çalışıyorlar... Biz Müslüman Türkler için büyük bir tehlike değil midir bu ?

Hıristiyan azınlıklar arkadan vurdular

İstiklal Savaşı sırasında Hıristiyan azınlıkların önemli bölümü bizi arkadan vurdular, işgalci düşmanla işbirliği yaparak isyan ettiler, bizimle savaştılar.İşte, şimdi yine içimizden hem de kendi evlatlarımızdan bize düşman Hıristiyan azınlıklar oluşturuyorlar. Yarın başımız derde girdiği zaman, bunlar da bizi arkadan vuracaklar ve düşmanla işbirliği yapacaklardır.Görülüyor ki, misyonerlik hareketleri sanıldığı gibi salt dini olay değildir, misyonerlik din yıkıcılığıdır, inanç ve milli kültür yıkıcılığıdır, millet bölücülüğüdür, millet bireylerini birbirine düşman edici bir fitne ve fesat hareketidir. Askeri ifadeyle misyonerlik, psikolojik harekattır. Bir ülkeyi içinden yıkma ve çökertme faaliyetidir, bir çeşit düzensiz savaştır, soğuk savaştır.Dolayısıyla da, her biri bir Haçlı askeri olan, bizi içimizden çökertmeyi amaç edinen, dinimizin ve milletimizin düşmanı olan misyonerlere fırsat vermeyelim, hukuki ve demokratik yollarla onların etkilerini kıralım, yanımızdan kovalım...Evet sevgili okuyucularım, din maskesi takınmış hain ve sahtekar misyonerlere inanmayalım, onlara ‘Hadi ordan inanç hırsızları, size inanmıyoruz burayı terk edin’ diyelim.

Hıristiyan ülkelere gitsinler

Eğer, misyonerlerin amacı Hırıstiyanlığı yaymak ise, halkı Hırıstiyan kökenli olan ülkelere gitsinler, çünkü oralarda aydınlanan insanların büyük bölümü akıl ve mantık dışı buldukları için Hıristiyanlığa inanmaz hale gelmişlerdir. Varsa tutarlı ve doğru dini bilgileri gitsinler onlara anlatsınlar ve yeniden Hıristiyan yapsınlar. Ama bunu yapamazlar. Çünkü misyonerlerin inançları çelişkilerle dolu, tutarsız ve sakattır. Hz. İsa’ya hem “insan”, hem “Allah’ın oğlu”, hem “Allah” diyen, sonra da bu Allah’ı “Yahudiler öldürdü” diyen misyonerlerin düşüncelerine, aklı başında olan ve biraz düşünen aydın insanlar inanır mı? Bunu kendileri de bildikleri için Avrupalı aydınlara Hıristiyanlığı anlatmaya yanaşmıyoırlar.

Dolayısıyla misyonerlerin amacı din ve iman değildir! Onların maksadı din istismarı yaparak, İslam düşmanlığı yaparak; çeşitli hile ve kandırmalarla Müslüman halkları içinden dönüştürmek, milli ve manevi değerlerine, devletine ve milletine olan bağlılık ve inançlarını yıkmak, milletin manevi savunma mekanizmalarını parçalamak ve böylece ülkeyi içinden teslim olmaya hazır hale getirmeye çalışmaktır.

Çünkü misyonerlerin arkalarında onları para ve emirleri ile yönlendiren emperyalist büyük devletler vardır. Misyonerler din iman için değil, o emperyalist devletlerin yayılmacı amaçlarına hizmet için çalışıyorlar.

Tekrar ediyoruz; eğer misyonerlerin amacı, Hırıstiyanlığa hizmet ise, aslen Hırıstiyan olan Avrupa ülkelerine gitsinler, çünkü orada halkın ve gençlerin çok büyük bölümü Hırıstiyanlığı mantıksız bularak terk etmiş bulunuyorlar, gitsinler onlara yeniden anlatsınlar Hırıstiyanlık’ı...
Misyonerlik din maskeli, yıkıcı siyasi harekettir. Misyonerler manevi kalelerimizesaldıran Haçlı askerleridir
27 Ağustos 2010 Cuma, 17:33 tarihinde {Gel, ne olursan ol yine gel} tarafından eklendi
MİSYONERLİK TEHLİKESİSon zamanlarda Türkiyemiz, Hıristiyan misyonerlerinin saldırı ve akınına uğramış bulunuyor. Türkiye’nin hemen her tarafına yayılmış olan misyonerler serbestçe Hıristiyanlık propagandası yapyıyorlar ve halkımız arasında Hıristiyanlık’ı yaymak üzere büyük imkanlarla gece gündüz çalışıyorlar.

Misyon kelimesi Latince olup genelde “görev” demektir. Misyoner kelimesi ise genelde “görevli” anlamına gelmektedir. Ancak misyoner kelimesi özel kavram olarak, “Hıristiyanlığı yaymakla görevli olan kişi manasını” ifade etmektedir. Özellikle ülkemizde “misyonerlik” denildiği zaman “Hıristiyanlık’ı yayma faaliyeti”, “misyoner” denildiği zaman da “Hıristiyanlık’ı yayma yolunda çalışan, propaganda yapan kimse” manası anlaşılmaktadır.


Son zamanlarda Türkiyemiz, Hıristiyan misyonerlerinin saldırı ve akınına uğramış bulunuyor. Türkiye’nin hemen her tarafına yayılmış olan misyonerler serbestçe Hıristiyanlık propagandası yapyıyorlar ve halkımız arasında Hıristiyanlık’ı yaymak üzere büyük imkanlarla gece gündüz çalışıyorlar.Bu kötü gelişmeler insanda şöyle bir şüphe uyandırıyor:


Türkiye, AB’ye (Avrupa Birliğine) girerken aynı zamanda adım adım Hıristiyanlaştırılacak mıdır?Uyum yasaları ile misyonerlerin yolu açılmış ve onlara her türlü imkan sağlanmış ve destekler verilmiştir. Böylece Türk halkını Hıristiyanlaştırmanın yolu mu açılmak istenmektedir?Bu yolda yapılan kötü icraatlar ve misyonerlerin böylesine pervasız, özgüvenli ve de kararlı çalışmaları insanda haklı olarak böylesine kötü şüpheler uyandırıyor.Şu anda Türkiye’nin hemen her tarafına yayılan misyonerler, halkımızı, özellikle gençlerimizi Hırıstiyan yapabilmek için var güçleri ile çalışıyorlar.


Hırıstiyanlıkla ilgili bedava kitaplar, kasetler ve CD’ler dağıtıyorlar. Hatta paralar dağıtıyorlar, iş istiyene iş bulucaklarını, yurtdışına gitmek isteyenleri yurtdışına göndereceklerini vaat ediyorlar. Başlarına topladıkları saf insanlara korsan kiliselerde İslamiyet’i ve Türkiye’yi yeren, Hıristiyanlığı öven propaganda konuşmaları yapıyorlar, kurdukları radyolarla gün boyu aynı yolda zararlı propaganda konuşmaları yayınlıyorlar. Yoksul ailelere ve işsizlere iş vaat ediyorlar, gençlere dolar dağıtıyorlar, parlak gelecek vaat ediyorlar. İş yerlerine ve evlere özel ziyaretler yaparak, Hırıstiyanlığı aşılamaya çalışıyorlar.Misyonerler tuzağa düşürmek istedikleri yoksul Müslüman halkımıza ve gençlerimize önce sahte bir sevgi ve şefkat gösteriyorlar, yardımsever ve iyilik sever bir tavırla yaklaşıyorlar hatta bazı yardımlar da yapıyorlar, sonra onların dini ve milli inançlarını yıkıp Hırıstiyan yapabilmek için zehirli konuşmalar ve propagandalar yapıyorlar ve binbir çeşit taktik ve yönteme başvuruyorlar.Bu arada kanunsuz korsan kiliselerin sayısı her geçen gün artıyor ve buraları birer fitne fesat merkezi ve de tuzak merkezi olarak kullanıyorlar.Bütün bu çalışmaların sonucu olarak birtakım bilgisiz gençlerimiz ve kandırılmış insanlarımız Hıristiyan oluyorlar, misyonerlerin tuzağına düşüyorlar...Üzülerek ifade edelim ki, bütün bu zararlı ve tehlikeli faaliyetler hükümetin himayesi ve hoşgörüsü ile yapılıyor. Devlet, bu türlü zararlı faaliyetleri önleyeceği yerde himaye ediyor. AB için, dinimize saldırıyı hoşgörüyorlar...


Misyonerler manevi kalelerimizesaldıran Haçlı askerleridir


Tekrar ediyoruz, Türkiyemiz’in her tarafına yayılan Hırıstiyan misyonerleri, manevi kalelerimize saldıran eski düşman Haçlı ordusunun silahsız askerleridirler. Sanıldığı gibi onlar öyle dindar falan değildirler, hatta onların büyük bir kısmı dine hiç inanmazlar. Misyonerler dini rol yapmayı iyi öğrenmiş, iyi yetiştirilmiş birer casus, ajan ve toplum bozguncusudurlar.Silahlı düşmanlar savaş halinde, maddi kalelerimize saldırırlar. Silahsız Haçlı askerleri olan misyonerler ise, barış zamanında manevi kalelerimize saldırmaktadırlar.


Misyonerler yüce dinimiz İslam’a saldırıyorlar, halkımızın ve gençlerimizin imanına saldırıyorlar.Misyonerler, Türk halkının din kardeşliği bağına saldırıyorlar, milli birliğimize, vicdan birliğimize saldırıyorlar... Ulusal bütünlügümüze saldırıyorlar.Evet, bütün misyonerler yıkıcı, bölücü ve de bozguncudurlar. O nedenledir ki misyonerler devlet ve millet bütünlüğümüze saldırıyorlar. Daha doğrusu misyonerler hedef seçtiklleri, girdikleri her ülkede bölücülük ve bozgunculuk yaparlar.


Unutmayalım eski düşman Haçlı ordusunun bugünkü silahsız askerleri olan misyonerler, manevi kalelerimize ve değerler sistemimize, dinimize, milli kültürümüze, birlik ve bütünlüğümüze saldırıyorlar. Onlara fırsat vermeyelim, bulunduğumuz yerden kovalım.


Misyonerlik din maskeli, yıkıcı siyasi harekettir


Sevgili okuyucularım, misyonerlik faaliyeti sanıldığı ve iddia edildiği gibi salt dini bir faaliyet değildir. Misyonerlik bizim için din maskeli yıkıcı, bölücü, siyasi bir harekettir. O nedenle, misyonerlerin yaldızlı sözlerine aldanmamak gerekir.Misyoner faaliyetleri neden yıkıcı, bölücü ve zararlı faaliyettir?Çünkü, misyonerler, öncelikle yüce dinimiz İslam’a ve milli değerlerimize ve milli kültürümüze düşmandırlar, onları yıkmak istemektedirler.Halkımızın İslami inancının yanlış ve yalan olduğunu söylüyorlar, Kur’an-ı Kerim’in kutsal kitap olmadığını, Hz. Muhammed’in yalancı peygamber olduğunu iddia ediyorlar. Gerçek kutsal kitabın İncil, kurtarıcının da Tanrı’nın oğlu İsa Mesih olduğunu ileri sürüyorlar. Bu ve benzeri asılsız iddiaları sık sık tekrarlayarak, saf ve sade Müslümanlar’ın İslamiyet’ten ayrılmasına ve sonuçta Hırıstiyan olmasına sebep oluyorlar.


Dinini değiştiren milliyetini de değiştiriyor


Şurası sosyolojik bir gerçektir ki, dini inançlar ile milli inançlar birbiri ile yakından ilgilidir. Dinini değiştiren kimseler genelde birçok milli inanç ve kanaatlerini de değiştirmektedir. Bunun örneklerini her ülkede ve her din değiştirme olayında görmek mümkündür. Çünkü, din değiştirmeye yol açan misyonerler dini telkinleri yanında milli konularda da yıkıcı propagandalar yapıyorlar. Mesela bu günkü Avrupa medeniyetinin ve kalkınmanın Hıristiyanlığın eseri olduğunu, Hıristiyanlık dışında kalan halkların geri, değersiz, medeniyetten ve insan haklarından uzak olduklarını anlatıyorlar. Böylece Hıristiyanlık propagandası yapılan kişinin dini inançları ile birlikte milli inançları da bizzat kötülenerek, güya yanlışlıkları ortaya konularak yıkılıyor. Dolayısıyla Türkiye’de de dinini değiştiren insanlar genelde milli inanç ve düşüncelerini de zamanla değiştirmektedirler. Böylece İslami inancını kaybedip Hıristiyan olan vatandaşımız zamanla Müslüman halkımızdan da manen kopuyorlar. Düne kadar sokaktaki herkese ‘Müslüman din kardeşi’ gözüyle bakan kendisi de Müslüman olan kişi, halk deyimi ile dinden çıkıp ‘gavur’ olunca, kendi milletine yabancılaşıyor, hatta kendi dinine ve milletine düşman haline geliyor. Bundan sonra hangi dine girmiş ise o dinin mensuplarını din kardeşi olarak görüyor. Sonradan Hıristiyan olan kimse bundan sonra Müslüman Türkler’i değil, Hıristiyan Yunanlılar’ı kendisine din kardeşi olarak görüyor. Bir tartışma ve çatışma halinde Türkler’in değil, Yunanlılar’ın safında yer alıyor. Konu sadece bir din kardeşliği duygusundan ibaret de değildir. Önce Müslüman iken dönme Hıristiyan haline gelen kişi hemen her konuda artık kendisini Türk Milleti ve Türk Devleti’nin yanında değil, Hıristiyan milletlerin ve devletlerin yanında hissediyor. Kısacası dini inançların değişmesi ile oluşan yeni psikolojik duyguları ve yeni dini düşünceleri yönünde, bütün milli kanaatları, hatta hayatla ilgili birçok inanç ve düşünceleri köklü biçimde değişmektedir. Böylece o dönme kişi başka bir kimliğe bürünmektedir.Normal bir Müslüman Türk, İslamiyet’e inanır, saygı ve sevgi duyar, Müslüman halkımızı din kardeşi, kan kardeşi olarak bilir, ona sevgi ve saygı ile bağlı bulunur. Türk devletine, Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk gibi devlet adamlarımıza ve milli şahsiyetlerimize yine sevgi ve saygı besler içinde...Aynı kişi, misyonerlere avlanarak Hırıstiyan olursa, o kişinin iç dünyası, kültürü bozulur ve inançları değişir. Bu defa o kişi, İslamiyet’ten ve Müslüman halkımızdan, manen nefret eder, onlardan kopar, hatta onları düşman görür. Türk devletine, devlet adamlarına, ordumuza düşman haline gelir. Özellikle Fatih Sultan Mehmet’e, Atatürk’e ve diğer milli kahramanlarımıza düşman haline gelir. Çünkü onları, savaşta Hıristiyanlar’ı yenmekle, onları bu topraklardan atıp Müslüman Türkler’i yerleştirmekle suçlarlar...Görülüyor ki, bir Müslüman Türk, misyonerlere avlanıp da, dinini değiştirip Hıristiyan olmakla, milliyetini de değiştirmekte, vatana ve millete bağlılığı da değişmektedir.


Amaçları Türkiye’yi ele geçirmek


Konu sadece bir din ve kimlik değiştirmekten ibaret de değildir. Olayın dini ve kimlik sorunu yanında ekonomik, sosyal ve siyasi yönü de hem de ağırlıklı olarak mevcuttur. Meydana gelecek tehlikeli gelişmeleri “Görünen köy kılavuz istemez” çerçevesi içinde şöyle özetlemek isteriz:

Misyonerlerin çalışmaları ile sonuçta, Müslüman halkımızın içinde kendine yabancılaşmış dönme Hıristiyan guruplar oluşacak, bunlar Türkiye’ye bağlı olmak yerine Hırıstiyan devletlere ve milletlere bağlı olacaklar, gönülleri onlardan yana olacak, Müslümanlar’ı din kardeşi değil, Hırıstiyanlar’ı din kardeşi olarak bağırlarına basacaklar. Evet, Hıristiyan dönmeler, Türkiye’den değil, Yunanistan’dan yana, İngilizler’den, Fransızlar’dan yana olacaklardır. Bu arada söz konusu yerli Hıristiyan dönmeleri Avrupalı devletler kendi has adamları olarak, içimizdeki casusları olarak onları maddi ve manevi yönden destekleyecekler, ortak fabrikalar kurucaklar, onlara temsilcilikler ve bayilikler verecekler, Türkiye’ye Avrupa’dan ithal edilecek mallar onların eliyle getirilecek, Türkiye’den Avrupa’ya ihraç edilecek malları da yine onların eliyle yollayacaklardır. Böylece Müslüman’dan dönme Hırıstiyan Türkler’in sahibi oldukları birçok yeni holdingler ve büyük zenginler ortaya çıkartılacaktır. Dönme Hıristiyanlar’ın bu ekonomik gelişmeleri onlara aynı zamanda sosyal ve siyasal güç de kazandıracaktır. Böylece zaman içinde onlar Türkiye’de gerçek güç ve iktidar sahibi, söz sahibi haline geleceklerdir. Daha açık söylemek isteriz: Böylece haçlı seferlerinden beri ele geçirilmek istenen Anadolu ve bütün halinde Türkiye, Hıristiyan Avrupa tarafından tek kurşun atılmadan, demokratik yollarla, içinden teslim alınmış olacaktır. Bu bir hayal değildir. Şu andaki gidiş devam ettiği taktirde varacağı yer burasıdır. Ancak bu noktada hemen belirtelim ki, Türk Milleti bu tehlikeli gidişe mutlaka “Dur” diyecektir. Dolayısıyla da her yurtsever Müslüman Türk bu konuyla ilgilenmeli, tehlikeli gidişe “Dur”diyebilmek için, dinimizi ve devletimizi, vatan ve milletimizi koruyabilmek için elini taşın altına sokmalı, maddi ve manevi mücadeleye katılmalıdır.

Şöyle de değerlendirmek mümkün: Misyonerler içimizden nice insanları Müslüman Türk olmaktan çıkartacak, manen ve ruhen Hıristiyan, Alman, İngiliz, Yunan veya bir başka millete dönüştüreceklerdir. Kendi insanlarımızı çalıp, zihniyetlerini değiştirip kendi adamları haline getirecekler ve içimizde birer ajan olarak kullanacaklardır. Barış zamanında ülkenin aleyhine faaliyet gösterecekler, rakip ülkelerin işbirlikcisi olacaklar, savaş zamanında ise, düşmanın iç uzantısı olarak bizi arkadan vuracaklardır. Türk Milleti olarak bu türlü ihanetleri, arkadan vurmaları İstiklal Savaşı sırasında çok gördük...

Daha açık söyleyelim, misyonerlerin nihai amacı, emperyalistlerin nihai amacına uygun olarak, barış zamanında manevi kalelerimizi çökertmek, milli birliğimizi, vicdan bütünlüğümüzü, din ve kültür birliğimizi bölmek, parçalamak ve sonunda savunmasız hale düşürülecek olan Türk topraklarını, Anadolu’yu ele geçirmektir.

Evet Hıristiyan misyonerler işte bu korkunç amaç için çalışıyorlar. Bunun en açık maddi belgesi ellerindeki İncil kitaplarında mevcuttur. Dağıttıkları İnciller’in arka iç kapaklarında Anadolu’yu kutsal Hıristiyan toprakları olarak ilan ediyorlar .

İşte, misyonerler Türkler’in elinde esir kabul ettikleri ve kutsal Hıristiyan toprakları saydıkları Anadolumuz’u kendileri ele geçirmek için, böylesine korkunç bir amaç için çalışıyorlar... Biz Müslüman Türkler için büyük bir tehlike değil midir bu ?

Hıristiyan azınlıklar arkadan vurdular

İstiklal Savaşı sırasında Hıristiyan azınlıkların önemli bölümü bizi arkadan vurdular, işgalci düşmanla işbirliği yaparak isyan ettiler, bizimle savaştılar.İşte, şimdi yine içimizden hem de kendi evlatlarımızdan bize düşman Hıristiyan azınlıklar oluşturuyorlar. Yarın başımız derde girdiği zaman, bunlar da bizi arkadan vuracaklar ve düşmanla işbirliği yapacaklardır.Görülüyor ki, misyonerlik hareketleri sanıldığı gibi salt dini olay değildir, misyonerlik din yıkıcılığıdır, inanç ve milli kültür yıkıcılığıdır, millet bölücülüğüdür, millet bireylerini birbirine düşman edici bir fitne ve fesat hareketidir. Askeri ifadeyle misyonerlik, psikolojik harekattır. Bir ülkeyi içinden yıkma ve çökertme faaliyetidir, bir çeşit düzensiz savaştır, soğuk savaştır.Dolayısıyla da, her biri bir Haçlı askeri olan, bizi içimizden çökertmeyi amaç edinen, dinimizin ve milletimizin düşmanı olan misyonerlere fırsat vermeyelim, hukuki ve demokratik yollarla onların etkilerini kıralım, yanımızdan kovalım...Evet sevgili okuyucularım, din maskesi takınmış hain ve sahtekar misyonerlere inanmayalım, onlara ‘Hadi ordan inanç hırsızları, size inanmıyoruz burayı terk edin’ diyelim.

Hıristiyan ülkelere gitsinler

Eğer, misyonerlerin amacı Hırıstiyanlığı yaymak ise, halkı Hırıstiyan kökenli olan ülkelere gitsinler, çünkü oralarda aydınlanan insanların büyük bölümü akıl ve mantık dışı buldukları için Hıristiyanlığa inanmaz hale gelmişlerdir. Varsa tutarlı ve doğru dini bilgileri gitsinler onlara anlatsınlar ve yeniden Hıristiyan yapsınlar. Ama bunu yapamazlar. Çünkü misyonerlerin inançları çelişkilerle dolu, tutarsız ve sakattır. Hz. İsa’ya hem “insan”, hem “Allah’ın oğlu”, hem “Allah” diyen, sonra da bu Allah’ı “Yahudiler öldürdü” diyen misyonerlerin düşüncelerine, aklı başında olan ve biraz düşünen aydın insanlar inanır mı? Bunu kendileri de bildikleri için Avrupalı aydınlara Hıristiyanlığı anlatmaya yanaşmıyoırlar.

Dolayısıyla misyonerlerin amacı din ve iman değildir! Onların maksadı din istismarı yaparak, İslam düşmanlığı yaparak; çeşitli hile ve kandırmalarla Müslüman halkları içinden dönüştürmek, milli ve manevi değerlerine, devletine ve milletine olan bağlılık ve inançlarını yıkmak, milletin manevi savunma mekanizmalarını parçalamak ve böylece ülkeyi içinden teslim olmaya hazır hale getirmeye çalışmaktır.

Çünkü misyonerlerin arkalarında onları para ve emirleri ile yönlendiren emperyalist büyük devletler vardır. Misyonerler din iman için değil, o emperyalist devletlerin yayılmacı amaçlarına hizmet için çalışıyorlar.

Tekrar ediyoruz; eğer misyonerlerin amacı, Hırıstiyanlığa hizmet ise, aslen Hırıstiyan olan Avrupa ülkelerine gitsinler, çünkü orada halkın ve gençlerin çok büyük bölümü Hırıstiyanlığı mantıksız bularak terk etmiş bulunuyorlar, gitsinler onlara yeniden anlatsınlar Hırıstiyanlık’ı...
MİLLİ ve MANEVİ DEĞERLERİMİZE YÖNELEN MİSYONERLİK
 21. asra girmiş olan dünyamızda ülkemiz çeşitli ekonomik, sosyal, kültürel ve özellikle dini problemler ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu problemler birbirini takip etmekte, özellikle soğuk savaş dönemlerinde rehavete düşüp bazı direnç noktalarını zayıflatan toplumumuzda dış güçlerin başarısını artırmaktadır. Bugün dini problemlerimizin başında, toplumsal bütünlüğümüzü de tehdit eden ve onu tehlikeye sokan “misyonerlik faaliyetleri” gelmektedir.
Misyonerlik kavramı Latince “missio” kelimesinden türetilmiş olup, sözlükte “yetki” , “vekâlet” , “bir kimseyi bir iş için özel olarak görevlendirmek” demektir. Terim olarak yaygın anlayışa göre “İncil’i hristiyan olmayanlara yaymak” anlamında kullanılmaktadır. Bu işi yapana “misyoner” denmektedir ki misyoner bu işi dini bir görev olarak benimseyip yapmaktadır. Misyonerlik her din için söz konusudur. Ancak İslam dini; bütün insanlığın yaratılışına uygun temel prensiplerini, akılla ve ilmi gerçeklerle çelişmeyen kaideleri, bütün insanlara örnek teşkil edecek Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatını ve uygulamalarını tebliğ ve irşad metoduyla insanlara anlatmayı ister. Zorlama, iftira ve isnatlarda bulunma, insanların zaaflarından ve zayıf noktalarından istifade etme vb. gibi metodlara başvurmaz. Bunun için diyoruz ki, misyonerlik tarihte ve günümüzde daha çok hristiyanlıkla özdeşleşmiştir.
Tarihte ilk defa misyonerlik faaliyetinde bulunan Havariler’dir. Havariler, hristiyanlık dinini doğru bir şekilde yaymaya çalışmışlardı. Ancak onlardan sonraki dönemlerde Pavlos isminde bir yahudi, İsa’ya inandığını söyleyerek ve onun dinini yaymaya çalışıyor görünerek İncil’i yok etmiştir. Bundan sonra Matta, Markos, Luka ve Yuhanna ismindeki yahudilerin yazdığı, Pavlos’un ve diğer din adamlarının karıştığı inciller yazılmıştır.
Hristiyanlıkta misyonerlik faaliyetlerinin kaynağı olarak kabul edilen Matta incili, 4. Bap 19. cümlesinde yeralan ve Hz. İsa’ nın Petrus ve Andreas’a söylediği “İsa onlara dedi: Ardımca gelin, sizi insan avcıları yapacağım.” sözü ile yine Matta İncili’ nin 28. Bap 18-20. cümleleri “İsa yanlarına geldi ve onlara söyleyip dedi: Gökte ve yerde bütün hakimiyet bana verildi. İmdi siz gidip bütün milletleri şakirt edin, onları Baba ve Oğul ve Kutsal Ruh ismiyle vaftiz eyleyin. Size emrettiğim herşeyi tutmalarını onlara öğretin ve işte ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim.” sözü hristiyan misyonerliğinin özünü oluşturmuş ve hristiyan misyonerlere hareket imkanı sağlayarak rehber olmuştur.
Tarih içinde Roma imparatorluğu döneminde İsevi olan Kostantin Pavlos’un yetiştirdiği talebelere bu dini yaymak için izin vermesiyle Roma dünyasına yayılmışlardır. Bundan hız alan misyonerler dünyanın başka bölgelerine amaçlarını yaymak için uğraştılar. Roma Kotolik kilisesi Avrupa’ya tamamen hakim olduktan sonra dünyayı silah zoruyla hristiyanlaştırmak için haçlı orduları kurarak müslüman ülkelere saldırılara başladılar. Haçlı sürüleri ile hedefe ulaşamayan Papa ve misyonerler bu işi sulh yoluyla(!), tatlılıkla(!) yapmaya karar verdiler. Bugünkü hristiyan misyonerliğinin temelinde bu karar yatmaktadır. Büyük ve son derece sinsi, dünya çapında teşkilatlanan misyonerliğin yegane gayesi “Batı emperyalistlerin emelleri önüne çekilmiş kalın duvarları (yani İslam’ı) yıkmak ve müslümanları ezmek müslüman ruhunda İslam inancını sarsmak ve onları hristiyanlaştırmaktır.”
Misyonerler, hristiyanlığı yaymak için; özel okullar, hastaneler, yabancı dil öğretim merkezleri, sığınma evleri, öksüz yurtları, pansiyonlar kurarak fakir ailelere, kimsesiz çocuklara maddi yardımlar yaparak kitap, broşür, dergi basıp dağıtarak, çeşitli sözüm ona kültürel ve sanatsal etkinlikler göstererek amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu kişileri bazen bir doktor, bazen bir hemşire, bazen bir öğretmen, bazen bir barış gönüllüsü, bazen herkesin yardımına koşan bir eleman, bazen bağda çalışan bir çiftçi ... vb. olarak görülmektedirler. “Mukaddes kitap gerçekten tanrının sözü müdür”, “Yeryüzündeki cennette ebediyyen yaşayabilirsiniz.”, “Cennete giden yol nasıl bulunabilir.”, “Yeryüzünde ebediyyen yaşamak”, “ Yaşamın amacı” , “Tarassut kulesi”, “İşte dünyanın günahını ortadan kaldıran Allah Kuzusu” , “Rabbin yolunu hazırlayın” ... vb. kitapçıklar, broşürler, mektuplar, bantlar, disketler onların, İslami duyguları zayıflamış, İslamiyet hakkında bilgisiz kalmış müslüman toplulukları özellikle gençleri kendi ağlarına düşürmek için ellerine tutuşturdukları ana malzemelerdir. 1960 yıllarından beri Anadoluyu karış karış gezen kendilerine “Barış Gönüllüleri” adı veren misyonerler, Türkçe broşürleri yanında basın-yayın organlarını da kullanarak özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemizde ve şimdi de Kapadokya Bölgesinde etkili olduklarını herkes bilmektedir.
Fakat şurası unutulmamalıdır ki tarih boyunca misyonerlerin yaldızlı sözleri ve sahte uygulamaları bu milleti hristiyanlaştırmaya yetmemiş ve maskelerini hep düşürmüştür. Mithat Cemal Kutay’ın dediği gibi, “Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır.”
Bu millet merhum Mehmet Akif’in, “Misyonerler gece gündüz çalışırken, acaba, oturup vahyi ilahi mi bekler ulemâ?” uyarısına uyarak hep uyanık kalmış ve gerçek uyarıcılarını hep dinlemiştir.
Amerikan misyonerlerinin hazırladıkları raporda “Misyoner faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır. Asya’ya açılmak için Türkiye anahtardır. Bu anahtar olmada Anadolu başta gelir. Çünkü Anadolu hem İslâm Âlemi ve Türk dünyası için stratejik bir öneme haizdir. Hristiyanlık açısından da önemlidir. Çünkü Pavlus Hristiyanlığı yaymak için Anadolu’nun çeşitli vilayetlerini gezmiştir.” dense de bu millet Yüce Mevla’nın; “Ey İman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba (yani batılı benimseyerek onu yaymaya çalışan topluluğa) uyarsanız imanınızdan sonra sizi inkarcılığa sevkederler.” (Al-i İmran, 100)
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de, hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki : “Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.” Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara, 120)
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa,ondan bu din asla kabul olunmaz ve o ahirette de büyük zarara uğrayanlardandır.” Uyarılarına hep kulak vermiştir.
Ülkemizi, dinimizi ve milletimizi bölmeye yönelik her türlü yıkıcı faaliyetler karşısında daima uyanık ve dikkatli olmak zorundayız. Bunlara karşı mücadele etmek için öncelikle yeni yetişen nesillerimizi bu cereyanlara karşı sağlam ve doyurucu bilgilerle techiz etmek, onları millî ve manevî değerlerle donatmak durumundayız. Yine Yüce Rabbimizin “Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et...” genel hükmünü her zaman her yerde uygulayıp, “İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki; bize indirilene de size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve O’ na teslim olmuşuzdur.” (Ankebut, 46) ayetine göre bu kişilerle mücadelemizi sürdürmeliyiz.
Türk Ortodoks Patriği basın sözcüsü Sevgi Erenol kendisinin de hristiyan bir Türk olduğunu belirterek; “Misyonerlerin hedefi dinlerini yaymak değildir. Asıl hedef bu ülkeden toprak koparabilmektir. Osmanlı İmparatorluğu da misyoner faaliyetleri sonucunda yıkılmıştır.” diyor.
Bu uyarıların unutulmaması gerekir. Bunların gayretlerini boşa çıkarmanın en emin yolu din öğretim ve eğitimini her platformda, her seviyede insanımıza üst düzeyde vermektir.
Bu yolda gayret bizden, Tevfik Cenab-ı Allah’tan.
Tarih ezeli bir tekerrürdür diyorlar Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi”
27 Ağustos 2010 Cuma, 01:30 tarihinde {Gel, ne olursan ol yine gel} tarafından eklendi
  Hülasa, Hıristiyan dünyasının “Haçlı seferleri” henüz bitmemiştir, bütün hızıyla devam etmektedir. Bir kültür emperyalizmi halinde devam etmekte olan günümüz Haçlı seferleri ise, özellikle müslüman dünyası için ayrı bir önem arz etmektedir.
İbret alalım ki, zulüm tekerrür etmesin, ibret alalım ki mazlumun canı yanmasın. İbret alalım ki insanlığın yüzü gülsün.

Haçlı, tarih boyunca hep aynı. İşte Kudüs’te, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de gösterdiği vahşet, bütün çıplaklıkları ile ortada. Kuvveti üstün tuttuğu için, eline fırsat geçse, kendinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayacak.

Ya bugün!.. Batılı bugün taktik değiştirdi. Savaşlar artık eskisi gibi harp meydanlarında değil, savaşlar daha çok kültürel planda, ekonomide, diplomatik alanda yapılıyor. Yüzler gene maskeli. Maskenin altındaki çirkin yüzü görebilmek iman ve feraset gerektiriyor. Bugün ABD ve batılı, insanlığı oltaya düşürebilmek için bir takım kavramların arkasına sığınıyor. Demokrasi, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi, kadın hakları, vs. Büyük Ortadoğu Projesi bunun bir göstergesi. Görünüşte bu kavramları bütün insanlık için, özellikle de Ortadoğu için savunuyor. Fakat uygulama çok farklı. Demokrasi kendisi için, insan hakları hıristiyanlar için. Ekonomi, kabaran iştahını tatmin etme aracı... Kadın hakları dediği de, kadının fıtratına aykırı ve büsbütün ayrı bir facia. Dünyanın birçok yerinde müslüman kanı dökülürken bir taş kadar hissiz. Hâlâ insan hakları öyle mi? ABD ve batılıdan insaf ve merhamet beklediğimiz yok bizim. Onlar yapılarının gereğini yapıyorlar. Fakat koskoca bir ümmet, batılının süslü ve içi boş sözlerine ne zamana kadar aldanacak? Kuran-ı Kerim yüzyıllar öncesinden uyarıyor bizi: “Siz onların dinlerine girmedikçe, yahudi ve hıristiyanlar sizden kesinlikle razı olmazlar.” (Bakara, 120)

Tarihten haberdar olmayan ve ibret almayan toplumlar emin ve sağlıklı bir şekilde geleceğe yürüyemezler, hatta tarih şuurundan yoksun bir toplum bağımsızlığına bile sahip çıkamaz.
HRİSTİYANLIKDAKİ PUTPERESTLİK 3
TEKRAR TOPARLARSAK PUTPEREST-PAGAN DİNLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
BU DİNLERİN ÜLKEDEN ÜLKEYE SADECE İSİMLERİ DEĞİŞİR ve BAZI KÜÇÜK FARKLILIKLAR GÖSTERSE DE GENELDE AŞAĞIDAKİ ORTAK ÖZELLİKLERDEN OLUŞUR.
-ÜÇLÜ TANRI ANLAYIŞI VE TANRILAR AİLESİ (BABA –OĞUL TANRI VE TANRIÇA)
- ENKARNASYON YANİ TANRININ YERYÜZÜNDE İNSAN ŞEKLİNDE YER ALMASI
MİTRA VEYA MİTRAS, PERSLERİN İYİLİK TANRISI AHURAMAZDA’NIN YERYÜZÜNDE TEMSİLCİSİ
- KENDİNİ İNSANLIK İÇİN FEDA EDEN , ÖLEN VE SONRA DİRİLEN TANRI
-İLAHİ AKIL-SÖZ-KELAM-LOGOS ÖĞRETİSİ
BU ANLAYIŞIN TEMELİ ESKİ MÖ: 2500 YILINA MISIR’A DAYANIR. MISIR BİLGESİ HERMES TRİMEGİSTUS LOGOSU, İDELERİN İDESİ, TANRININ DÜŞÜNCESİ VE OĞLU OLARAK TANIMLAR. YAHUDİ BİLGİN PHİLON TANRINI DÜŞÜNCESİ, HİKMETİ, HAYAT VEREN GÜCÜ, İNSAN İLE TANRI ARASINDAKİ BAĞ OLARAK TANIMLAR.
- ET VEYA EKMEK VE ŞARAPTAN OLUŞAN KUTSAL YEMEK.
ROMA- YUNAN –PERS BACCHUS-DİONYSOS- MİTHRA PAGAN DİNLERİNDE VARDIR.
- İNSANLIK İÇİN BEKLENEN KURTARICI (MESİH) ANLAYIŞI
- VAFTİZ BENZERİ SUYLA ARINMA
- TAPINAKLARDA TANRIYI TEMSİL EDEN BİR ÇOK RESİM VE HEYKEL
Çiğdem Dürüşken  “ROMA’NIN GİZEM DİNLERİ”   (Arkoloji ve sanat yayınları-İstanbul) sayfa-58’ de bu özellikler aynen sıralanır.
 Belki bu tespitlerimizde bizim için, biraz haksızlık ettiğimizi düşünebilirsiniz. Bunlar belki en hafifinden bakın Ayna yayınlarının tercüme yayını “İsa ve kayıp tanrıça” sayfa 17’de daha ne tespitler yapanlar var;



  “Yıllar süren titiz araştırmalardan sonra, Hıristiyanlığın geleneksel tarihinin en iyi ihtimalle ümitsiz bir şekilde yanlış olduğu ve en kötü ihtimalle bir sürü yalan olduğu sonucuna varmıştık. Kanıtlar, bizim, düşünülemez olanı düşündüğümüzü gösteriyordu.Hıristiyanlık birinci yüzyıldaki bir Mesih kültü değil, antik Pagan Gizem dininin Yahudi bir uyarlamasıydı.Tarihsel bir İsa’nın varolmuş olduğuna dair herhangi bir kanıt bulamadık.”
HRİSTİYANLIKDAKİ PUTPERESTLİK 2

Aton (Atum) Mısırda başka bir tek Tanrı ismidir. Alın  size bir antik Mısır’da tanrılaştırılmış Hermes’te ki Kelam (Logos) anlayışı;

   “Beni Atum’un Bilgisi’yle kutsa, diye yalvardım.
    Atum’un Kelam, yaratırıcı fikirdir;
    O, kendi vasıtasıyla yaratılmış olan her şeyi besleyen ve destekleyen yüce sınırsız   
    Kudrettir.”41
Hz. İsa ölümü ve üç gün sonra tekrar dirilmesini anmak için, 23 mart’ta çarmıhta ölümü ve üç gün sonra 25 Mart tarihinde tekrar dirilmesi nedense pagan tanrı Atisin ölüm ve diriliş tarihleriyle aynıdır.42 Tanrı Mitra öldüğünde taş bir mezara gömülüp üç gün sonra yeniden dirilmiştir. Hıristiyan azizlerini ikonalarında baş kısımlarının etrafındaki daire-çember şeklindeki ışık ve papazların saçlarını yine tepeleri acık gelecek şekilde daire-çember şeklinde tıraş olmaları, hep Roma-pagan Sol İnvictus (Yenilmez Güneş) inancından uyarlamadır. Attis’in annesi “Cybele”, “Göklerin kraliçesi” (Queen of heaven) idi, bu lakabın, katolik kilisesi tarafından İsa’nın annesi Meryem’e de verilmesi şaşırtıcıdır! (Mary: Queen of heaven) Attis ile İsa hikayesi arasındaki en önemli benzerlik de Attis’in aynı İsa gibi ölmesi ve üçüncü gün yeniden dirilmesidir. (E.J. Brill, “Cybelle Attis and related Cults”, sayfa 39, Frazer, The Golden Bough, 349-350)

Ülke ve bölgeler farklıda olsa, dini akımlar pagan- gnostik veya felsefik temele de dayansa genelde ortak dini anlayış ve ritüeller hakimdi.Daha öncede belirtmiştik sadece, bölgeden bölgeye tanrı isimleri değişmektedir. Bugün çok fazla bilinmese de, İlk yüzyıllarda Hıristiyanlık ile diğer dini anlayışlarının arsındaki olağanüstü bu benzerlikler, hem Paganlar hem de Hıristiyanlar arasında gayet iyi bilinmekteydi.Megalansia, Attis kültünde, üç gün boyunca süren bir bahar festivaliydi. Attis de aynı İsa gibi ölen ve üçüncü gün dirilen kurtarıcı Tanrılardan yalnızca biriydi. Attis kültü İsa’dan çok önce oluşmuştu ve Attis ritüelleri, bayramları kutlanıyordu.Attis kültünden bahseden bazı Roma yazarları: Varroo(MÖ 116-2, Catullus (MÖ 86-40) İlk yüzyıllarda yazan pagan yazarlar bu benzerlikleri hristiyanlığa karşı kullanıyor, “aynı şeyleri bizim tanrılarımız da yapmışlardı, bizim Tanrımız sizinkinden daha eski” diye eleştiriler yapıyorlardı. Ünlü Pagan Filozof ve yazar Celsus, Hz. İsa’nın öğretileri gibi sunulan şeylerin, aslında Pagan mitlerinin kalitesiz bir taklidi olduğunu belirterek, bunları Tanrı’dan alınmış yeni bir vahiy gibi naklettikleri için, Hıristiyanları eleştirmiştir.Celsus şöyle söyler;

Bu karakteristik olaylar, Hıristiyanlara ait benzeri olmayan olaylar mıdır ve eğer öyleyse, ne şekilde benzersizdirler ? Ya da bizimkiler mit olarak sayılmalı ve onlarınkilere inanılmalı mıdır ? Hıristiyanlar kendi inançlarının farklılığı için hangi nedenleri gösteriyorlar ? Gerçekte Hıristiyanların, Tanrı hakkında daha kapsamlı gerçekleri dışta bırakarak ona inanmaları haricinde inandıkları şey hakkında olağandışı  hiçbir şey yoktur.”43

“Hıristiyanların fikirlerinden bir çoğu, daha önceden, Yunanlılar tarafından daha iyi şekilde ifade edilmiştir.Bu görüşlerin arkasında, başlangıçtan beri var olmuş olan antik bir öğreti vardır.Onların, gerçeği sistematik bir biçimde saptırmaları, oldukça basit bazı felsefi ilkeleri yanlış anlamaları hakkında konuşalım-tabii ki bu ilkeleri tamamen rezil etmişlerdir.”44

Şimdi aşağıda okuyacağınız metinin hangi İncilden alınmış olduğunu tahmin etmeye çalışınız;

Benim bedenimden yemeyecek ve kanımdan içmeyecek ve bu şekilde benimle bir olmayacak ve benim bir olmayacağım kişi, kurtuluşu bilmeyecek olan kişidir.”45  

Sanırım ‘Son Akşam Yemeği’ (Komünyon Ayini) olduğunu anladınız, ama verilen kaynakta bunun bir İncilden alınmadığını görünce merak ettiniz sanırım. Yukarıdaki ifadeleri söyleyen, Roma Topraklarında yaygın inanılan pagan tanrı Mitra’dır. İran kökenli bu dinle benzerliğe hayret ettiniz değil mi ?

 . İlk Kilise babalarından Justin Martin’de hayret edip bu benzerliği çok rahatsız edici bulmuştur, ama yapılacak bir şey yok, gerçek böyle. Bakın bu benzerliği izah etmekte zorlanan Justin Marty neler söylemektedir;

Peygamber yoluyla Christ’in geleceğini ve insanlar arasındaki tanrısızların ateşle cezalandırılacağını duymuş olan kötü ruhlar, Christ’le ilgili olarak söylenen şeyler gibi sadece olağanüstü masallar olduğu fikrini insanlarda uyandırabilecekleri inancıyla Tanrı’nın Oğulları diye adlandırılmaları için çok sayıda insan ortaya çıkardılar.”48

Yani şeytan bu inançların saflığını bozmak için, Hıristiyanlıktan aşırdığı öğretileri Paganlara öğretmiş.Papaz Tertullian, Mitra dini ile Hıristiyanlık arasındaki benzerlikler konularında da aynı şekilde suçu  Şeytana yükler;

İşi, gerçeği saptırmak olan Şeytan, İlahi olaylardaki aynı durumları taklit eder.O, kendine inananları vaftiz eder ve onlara, Kutsal Pınarın, günahları affedeceği vaadinde bulunur ve böylece, onları Mitra dinine inisiye eder.Bu şekilde Şeytan, ekmeğin tanrıya sunuluşunu kutlar ve ölümden dirilişin sembolünü ortaya koyar. Bu yüzden, Tanrısal olan bazı şeyleri taklit eden Şeytanın kurnazlığının farkında olalım.”49

HIRİSTİYANLIKTAKİ PUTPERESTLİK 1

1 Şubat 2012 Çarşamba, 13:46 tarihinde {BENİM SEÇTİKLERİM} tarafından eklendi
HIRİSTİYANLIKTAKİ PUTPERESTLİK 1
Bu bölümün başlığı, kendisi de bir Hıristiyan olan ARTHUR WEIGALL’ in “HIRİSTİYANLIĞIMIZDAKİ PUTPERESTLİK” isimli kitabından alınmıştır. Bir Hıristiyan olan yazar, Hıristiyanlıkla; antik Mısır, Roma, Yunan, İran ve Hint pagan-putperest inançlarında ki üzeri örtülmesi mümkün olmayan ortak özellikleri tüm açıklığı ile itiraf etmektedir.
  Bilindiği gibi Hıristiyanlıkta İncillerin temeli olan ilk el yazmaları Pavlus’un mektuplarıdır. Daha sonraları Hıristiyan İlahiyatı, bu mektuplardaki teolojik esaslar üzerine kurulmuştur ve bunların oluştuğu ortamı anlamak çok  Pavlus’un misyonerlik yaptığı bugünkü Ege kıyıları olan Anadolu, Yunanistan ve Roma’da yaşayan kültürde insanlar, aslı insan olan mabetlerde insan şeklinde heykelleri olan Tanrılara inanırlardı. Ayrıca Eski Mısır ve Yunan filozoflarının düşüncelerinden oluşan tanrı, ruh ve kainat anlayışları vardı. Eski Mısır,Yunan ve Roma Tanrıları  Osiris, İsis,Zeus, Apollo,Venüs,Hermes v.s. hepsinin tapınaklarda insan şeklinde heykelleri vardı ve hepside mitolojik masal kahramanlarıydı. Bunlarla ilgili hayal mahsulü bir çok efsane ve mitoloji uydurulmuştu. Her bölgenin, her şehrin, bazen de her evin kendine özgü tanrıları vardı. Çeşitli tabiat olaylarını savaş ,tarım ,denizcilik v.s. işleri hep bu tanrılar yönetirdi.Ayrıca bu tanrıların insanlar gibi eşleri oğulları da vardı. Eski Mısırda Tanrı Osiris’in eşi İsis, oğulları Horus ve Eski Yunanda Tanrıça Hera ,Tanrı Zeus’un eşi, Apollo, Hermes,Dionysus vb. ise oğullarıydı. Aynı zamanda bu Tanrıların ülkelere göre değişen isimleri vardı. Baba Tanrı olan Zeus, aynı zamanda Mısır Tanrısı Amon’un karşılığı idi.36 Bu tanrıların değişik isimler altında; Anadolu’da Firigya Tanrıçası Qybele’nin oğlu Attis, Suriye’de Temmuz ve Adonis,İran’da ise Mitra olarak görmekteyiz. Mısır’da Firavunlar, Roma’da imparatorlar hep bu tanrıların oğulları olduklarına inanılmış ve bunlara Adonai, Kyrios , yani Rab Tanrı olarak saygı gösterilmiştir. Roma ve Yunan masal tanrıları, hep elle tutulur ve gözle görülür heykel ve resimlerle temsil edilen fiziksel varlıklardan oluşmaktaydılar. Bu tanrılar için geliştirilmiş çeşitli ayin, tören ve kutlamalar yapılıp kurbanlar kesiliyordu. Olağanüstü işler başaran insanlar tanrılara eş tutulurdu. Bunu, bir gezileri sırasında bir kötürümü iyileştirdikleri için Pavlus ve Barnaba’yı bile hemen tanrılaştırdıkları olayda açıkça görmekteyiz;

8  Listra’da, ayakları tutmayan bir adam vardı. Doğuştan kötürümdü, hiç yürüyemiyordu.
9-10  Pavlus’un söylediklerini dinledi. Onu dikkatle süzen Pavlus, iyileştirilebileceğine imanı olduğunu görerek yüksek sesle ona, “Kalk, ayaklarının üzerinde dur!” dedi. Adam yerinden fırlayıp yürümeye başladı.
11  Pavlus’un ne yaptığını gören halk Likaonya dilinde, “Tanrılar insan kılığına girip yanımıza inmiş!” diye haykırdı.
12  Barnaba’ya Zeus, Pavlus’a da konuşmada öncülük ettiği için Hermes adını taktılar.
13  Kentin hemen dışında bulunan Zeus Tapınağı’nın kâhini kent kapılarına boğalar ve çelenkler getirdi, halkla birlikte elçilere kurban sunmak istedi.”(Elçilerin İşleri-14)

  Özellikle Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in tanrılaştırılması, bu pagan tanrı anlayışlarının etkisinin olarak ispatıdır. Çünkü İnciller de Hz. Meryem’in yüceltilmesini bırakın, kardeşleri ile beraber Hz. İsa’nın öğretilerine inanmalarından bile emin değiliz. Ama pagan dünyada daima bir ana tanrıca miti vardır. Efes konsilinde bu eksiklik tamamlanmıştır. Bütün bunlar Hıristiyanlığın tanrı anlayışının oluşmasında geçirdiği evrimin ispatıdır. 6 Ocak günü Mısırlılar Nil Nehri kıyısında Osiris adına suya dalıp çıkarak kutlamalar yaparlardı. Ayni törenin benzeri denize dalıp çıkarak Yunan tanrısı Dionyosos için de yapılırdı. Bu törenler  Doğu Ortodoks kiliselerinde, Hz. İsa’nın Ürdün Nehri’nde Hz. Yahya tarafından vaftiz edilişini ve doğuşunu anma törenlerine dönmüştür. Suya atılan haçı almak suretiyle deniz veya nehir kenarlarında aynı törenlerin benzeri yapılmaktadır. 4. yüzyıla kadar bu kutlamalar böyle devam etti. Daha sonra Roma Topraklarında  hakim Mitra kökenli Güneş kültü olan pagan Sol İnvictus inanışında, ‘Güneşin doğum günü’ olan 25 Aralık, Roma Papalığı tarafından 6 Ocak ile değiştirildi. Doğu  Ortadoks Kiliseleri bunu pagan-Putperest inancı olduğu için kabul etmedi ve Hz. İsa’nın doğum günü olarak 6 Ocak kutlamalarına devam etti.Yahudiler ve ilk havariler Cumartesi (Sebt-Şabat) gününü kutsal sayarlardı.Yine bu günün yerini, Güneş kültünün kutsal günü Pazar (Sun Day- Güneş günü) aldı.  M.Ö. 1500 yıllarına ait Suriye, Finike tanrısı Temmuz, bakire anneden doğmuş,göğsünde bir yara ile ölmüş ve üç gün mezarında kalıp tekrar dirilmiştir.40 GREKLERİN ŞARAP TANRISI: DİONYSOS Dionysos’a ilk defa kuzey ve doğu Yunanistan’da tapılmaya başlanmıştı, Yunanistan’a ilk defa, Homer İlyada’yı yazdığı zamanlarda MÖ 800 gibi geldiği tahmin edilir, son derece popüler bir Tanrı idi, Roma’dan Mısıra tanırırdı ve kendisine ibadet edilirdi. Dionysos kültü (Roma’da “Bacchus” diye de bilinir), İsa’nın hikayeleri üzerinde derin etki bırakan gizem kültlerinden biriydi (Bu figür Hristiyanların haç sembollerinden en az 2 yüzyıl daha eskidir) (Robert Eisler “Orpheus - The Fisher: Comparative Studies in Orphic and early Christian cult symbolism, The Crucified Christ as Orpheus”, Prof. WKC Guthrie, “Orpheus and Greek Religion”

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...