6 Şubat 2012 Pazartesi

MİLLİ ve MANEVİ DEĞERLERİMİZE YÖNELEN MİSYONERLİK
 21. asra girmiş olan dünyamızda ülkemiz çeşitli ekonomik, sosyal, kültürel ve özellikle dini problemler ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu problemler birbirini takip etmekte, özellikle soğuk savaş dönemlerinde rehavete düşüp bazı direnç noktalarını zayıflatan toplumumuzda dış güçlerin başarısını artırmaktadır. Bugün dini problemlerimizin başında, toplumsal bütünlüğümüzü de tehdit eden ve onu tehlikeye sokan “misyonerlik faaliyetleri” gelmektedir.
Misyonerlik kavramı Latince “missio” kelimesinden türetilmiş olup, sözlükte “yetki” , “vekâlet” , “bir kimseyi bir iş için özel olarak görevlendirmek” demektir. Terim olarak yaygın anlayışa göre “İncil’i hristiyan olmayanlara yaymak” anlamında kullanılmaktadır. Bu işi yapana “misyoner” denmektedir ki misyoner bu işi dini bir görev olarak benimseyip yapmaktadır. Misyonerlik her din için söz konusudur. Ancak İslam dini; bütün insanlığın yaratılışına uygun temel prensiplerini, akılla ve ilmi gerçeklerle çelişmeyen kaideleri, bütün insanlara örnek teşkil edecek Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatını ve uygulamalarını tebliğ ve irşad metoduyla insanlara anlatmayı ister. Zorlama, iftira ve isnatlarda bulunma, insanların zaaflarından ve zayıf noktalarından istifade etme vb. gibi metodlara başvurmaz. Bunun için diyoruz ki, misyonerlik tarihte ve günümüzde daha çok hristiyanlıkla özdeşleşmiştir.
Tarihte ilk defa misyonerlik faaliyetinde bulunan Havariler’dir. Havariler, hristiyanlık dinini doğru bir şekilde yaymaya çalışmışlardı. Ancak onlardan sonraki dönemlerde Pavlos isminde bir yahudi, İsa’ya inandığını söyleyerek ve onun dinini yaymaya çalışıyor görünerek İncil’i yok etmiştir. Bundan sonra Matta, Markos, Luka ve Yuhanna ismindeki yahudilerin yazdığı, Pavlos’un ve diğer din adamlarının karıştığı inciller yazılmıştır.
Hristiyanlıkta misyonerlik faaliyetlerinin kaynağı olarak kabul edilen Matta incili, 4. Bap 19. cümlesinde yeralan ve Hz. İsa’ nın Petrus ve Andreas’a söylediği “İsa onlara dedi: Ardımca gelin, sizi insan avcıları yapacağım.” sözü ile yine Matta İncili’ nin 28. Bap 18-20. cümleleri “İsa yanlarına geldi ve onlara söyleyip dedi: Gökte ve yerde bütün hakimiyet bana verildi. İmdi siz gidip bütün milletleri şakirt edin, onları Baba ve Oğul ve Kutsal Ruh ismiyle vaftiz eyleyin. Size emrettiğim herşeyi tutmalarını onlara öğretin ve işte ben bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim.” sözü hristiyan misyonerliğinin özünü oluşturmuş ve hristiyan misyonerlere hareket imkanı sağlayarak rehber olmuştur.
Tarih içinde Roma imparatorluğu döneminde İsevi olan Kostantin Pavlos’un yetiştirdiği talebelere bu dini yaymak için izin vermesiyle Roma dünyasına yayılmışlardır. Bundan hız alan misyonerler dünyanın başka bölgelerine amaçlarını yaymak için uğraştılar. Roma Kotolik kilisesi Avrupa’ya tamamen hakim olduktan sonra dünyayı silah zoruyla hristiyanlaştırmak için haçlı orduları kurarak müslüman ülkelere saldırılara başladılar. Haçlı sürüleri ile hedefe ulaşamayan Papa ve misyonerler bu işi sulh yoluyla(!), tatlılıkla(!) yapmaya karar verdiler. Bugünkü hristiyan misyonerliğinin temelinde bu karar yatmaktadır. Büyük ve son derece sinsi, dünya çapında teşkilatlanan misyonerliğin yegane gayesi “Batı emperyalistlerin emelleri önüne çekilmiş kalın duvarları (yani İslam’ı) yıkmak ve müslümanları ezmek müslüman ruhunda İslam inancını sarsmak ve onları hristiyanlaştırmaktır.”
Misyonerler, hristiyanlığı yaymak için; özel okullar, hastaneler, yabancı dil öğretim merkezleri, sığınma evleri, öksüz yurtları, pansiyonlar kurarak fakir ailelere, kimsesiz çocuklara maddi yardımlar yaparak kitap, broşür, dergi basıp dağıtarak, çeşitli sözüm ona kültürel ve sanatsal etkinlikler göstererek amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu kişileri bazen bir doktor, bazen bir hemşire, bazen bir öğretmen, bazen bir barış gönüllüsü, bazen herkesin yardımına koşan bir eleman, bazen bağda çalışan bir çiftçi ... vb. olarak görülmektedirler. “Mukaddes kitap gerçekten tanrının sözü müdür”, “Yeryüzündeki cennette ebediyyen yaşayabilirsiniz.”, “Cennete giden yol nasıl bulunabilir.”, “Yeryüzünde ebediyyen yaşamak”, “ Yaşamın amacı” , “Tarassut kulesi”, “İşte dünyanın günahını ortadan kaldıran Allah Kuzusu” , “Rabbin yolunu hazırlayın” ... vb. kitapçıklar, broşürler, mektuplar, bantlar, disketler onların, İslami duyguları zayıflamış, İslamiyet hakkında bilgisiz kalmış müslüman toplulukları özellikle gençleri kendi ağlarına düşürmek için ellerine tutuşturdukları ana malzemelerdir. 1960 yıllarından beri Anadoluyu karış karış gezen kendilerine “Barış Gönüllüleri” adı veren misyonerler, Türkçe broşürleri yanında basın-yayın organlarını da kullanarak özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemizde ve şimdi de Kapadokya Bölgesinde etkili olduklarını herkes bilmektedir.
Fakat şurası unutulmamalıdır ki tarih boyunca misyonerlerin yaldızlı sözleri ve sahte uygulamaları bu milleti hristiyanlaştırmaya yetmemiş ve maskelerini hep düşürmüştür. Mithat Cemal Kutay’ın dediği gibi, “Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır.”
Bu millet merhum Mehmet Akif’in, “Misyonerler gece gündüz çalışırken, acaba, oturup vahyi ilahi mi bekler ulemâ?” uyarısına uyarak hep uyanık kalmış ve gerçek uyarıcılarını hep dinlemiştir.
Amerikan misyonerlerinin hazırladıkları raporda “Misyoner faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır. Asya’ya açılmak için Türkiye anahtardır. Bu anahtar olmada Anadolu başta gelir. Çünkü Anadolu hem İslâm Âlemi ve Türk dünyası için stratejik bir öneme haizdir. Hristiyanlık açısından da önemlidir. Çünkü Pavlus Hristiyanlığı yaymak için Anadolu’nun çeşitli vilayetlerini gezmiştir.” dense de bu millet Yüce Mevla’nın; “Ey İman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba (yani batılı benimseyerek onu yaymaya çalışan topluluğa) uyarsanız imanınızdan sonra sizi inkarcılığa sevkederler.” (Al-i İmran, 100)
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de, hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki : “Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.” Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara, 120)
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa,ondan bu din asla kabul olunmaz ve o ahirette de büyük zarara uğrayanlardandır.” Uyarılarına hep kulak vermiştir.
Ülkemizi, dinimizi ve milletimizi bölmeye yönelik her türlü yıkıcı faaliyetler karşısında daima uyanık ve dikkatli olmak zorundayız. Bunlara karşı mücadele etmek için öncelikle yeni yetişen nesillerimizi bu cereyanlara karşı sağlam ve doyurucu bilgilerle techiz etmek, onları millî ve manevî değerlerle donatmak durumundayız. Yine Yüce Rabbimizin “Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et...” genel hükmünü her zaman her yerde uygulayıp, “İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki; bize indirilene de size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve O’ na teslim olmuşuzdur.” (Ankebut, 46) ayetine göre bu kişilerle mücadelemizi sürdürmeliyiz.
Türk Ortodoks Patriği basın sözcüsü Sevgi Erenol kendisinin de hristiyan bir Türk olduğunu belirterek; “Misyonerlerin hedefi dinlerini yaymak değildir. Asıl hedef bu ülkeden toprak koparabilmektir. Osmanlı İmparatorluğu da misyoner faaliyetleri sonucunda yıkılmıştır.” diyor.
Bu uyarıların unutulmaması gerekir. Bunların gayretlerini boşa çıkarmanın en emin yolu din öğretim ve eğitimini her platformda, her seviyede insanımıza üst düzeyde vermektir.
Bu yolda gayret bizden, Tevfik Cenab-ı Allah’tan.

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...