26 Mayıs 2011 Perşembe

Türkiye Üzerine Oynanan Oyunlar

Değerli arkadaşlar,
Ülkemiz üzerine oynanan oyunlar hakkında aşağıda paylaştığım, Sayın Nur GÜDÜCÜ'nün araştırma yazısını mutlaka okuyunuz.Ülkemiz üzerine oynanan oyunları bilmeli,bilinçlenmeli ve cennet vatanımıza sahip çıkmalıyız.


Türkiye
Üzerine Oynanan Oyunlar


Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılından günümüze kadar çok büyük mesafeler almıştır. Başarı çıtasını yükseltmek için sürekli çaba harcayan ülkemiz, bazen dış destekli engellerle karşılaşmaktadır.

Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesiyle hareket eden Türkiye; karşılıklı güven ortamına dayalı iyi ve dostane ilişkiler kurma arzusu içindedir. Sorunları karşılıklı iyi niyet ve komşuluk anlayışı ile çözmeyi arzu eden, karşılıklı toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarına saygılı, demokratik, laik ve batı ittifakları içinde yer almış, bölgesinde barış, güven ve istikrarın teminatı durumunda olan bir ülkedir.
Türkiye’nin izlemekte olduğu bu politikaya rağmen, başta çevre ülkeler olmak üzere, bazı ülkeler, Türkiye’ye karşı hasmane tutum ve davranışlarını sürdürmeye devam etmektedir.
Türkiye’nin günümüzde yaşadığı olumsuzlukların temeli şark meselesine dayanmaktadır. Şark meselesi, kelime anlamıyla doğuya bakış veya doğu bilimi olarak anlaşılmakla birlikte, gerçek anlamda çok farklı ifade edilmektedir.
Şark meselesini;
Doğu bilimci Eduart Driaul “Ehli İslam ve Gayrimüslimlerin Kavgasıdır.” ,
Rus tarihçi Sloviyev, “Hıristiyan Avrupa milletlerinin Müslüman şark milletleri, ekonomik ve siyasi nüfuz altına almak maksadından ortaya çıkan tarihi meselelerin hepsidir.” ,
Fransız Doğu bilimci Albert Sorel, “Türkler Avrupa’ya ayak bastığından itibaren bir şark meselesi meydana gelmiş oldu.” İfadesiyle belirtmişlerdir.

Türklerin Anadolu’ya girişini engellemek, eğer girerlerse İstanbul’u almalarını engellemek, eğer alırlarsa Trakya’ya geçişlerini engellemek, eğer geçerlerse Avrupa’yı ele geçirmelerini engellemek şeklinde başlatılan şark meselesi, Türklerle Hıristiyan Avrupalıların meselesinden başka bir şey değildir.

Türkler Avrupa’da durdurulduktan sonra, “Türklerin Avrupa’dan hatta Anadolu’dan atılmasıyla çözülecek bir mesele” olarak günümüze kadar gelen şark meselesi yeniden şekillenerek, Türkiye’de; Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Laik-Antilaik, İslamcı-Atatürkçü, demokrat-Antidemokrat gibi suni tartışma konuları yaratılarak, Türkiye’nin problemli bir ülke haline getirilmesi amaçlanmıştır.

Fener Rum patriği Gregorius’un 1821 yılında, işbirliği içerisinde bulunduğu Rus çarı Aleksandr’a gönderdiği mektup, üzerimizde oynanan oyunları açıkça göstermektedir.

Mektupta şöyle yazar;

‘’Türkleri, maddeten ezmek ve yenmek mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzeti nefis sahibidirler. Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından kadere rıza göstermelerinden, an’a nelerinin kuvvetinden; padişahlarına, kumandanlarına büyüklerine olan itaatlerinden gelmektedir.
Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar.
Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da an’a nelerine olan bağlılıklarından, ahlaklarının salâbetinden gelmektedir.
Türker’de evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek, dini metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, milli ve manevi ananelerine uymayan harici fikirler ve davranışlara onları alıştırmaktır.
Türkler, dış yardımı reddederler; haysiyet duyguları, buna manidir. Geçici bir süre için zahiri kuvvet verse de, Türkleri dış yardıma alıştırmalıdır.
Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri kendilerinden şeklen çok kudretli, kalabalık ve zahiren hâkim kudretler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir.
Bu sebeple Osmanlı devleti’ni tasfiye için mücerret olarak harp meydanındaki zaferler kâfi değildir ve hatta sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden hakikatlere nüfuz edebilmelerine sebep olabilir.
Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribi tamamlamaktır.”
Mektup ele geçirilince patrik asılarak idam edilmiştir. Patrik vasiyetinde “Bizans kartalı havalanacak, ayin tamamlanacak ve Türkler İstanbul’dan kovulacaktır. Bu gerçekleşinceye dek bu kapı (Fener Rum Patrikhanesinin kapısı) kapalı kalacaktır” demiştir.
Fener Rum Patrikhanesinin bu kapısı halen günümüzde de kapalıdır.

Bölge devletlerindeki etnik çatışmalar, Yunanistan’ın megalı idea’sı, Avrupa ve balkanlardaki Türk varlığına yönelik faaliyetler, Kafkaslardaki doğal enerji kaynaklarının mevcudiyeti ve paylaşımı, R.F’ nun, Güneye yönelik emelleri için Türkiye’yi engel olarak görmesi, Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile tarihi bağları ve yakın ilişki içerisinde bulunmasının yarattığı durum, İran’ın Türkiye’nin laik demokratik rejimini kendi rejimi için bir tehdit unsuru olarak görmesi, Ermenistan’ın tarihi emelleri, Suriye’nin tarihi emelleri, bölge devletlerinin antidemokratik ve totaliter yapıları ve karşılıklı toprak taleplerinin devam etmesi Türkiye’ye yönelik tehditlerin temelini oluşturmaktadır.

Suriye’nin
Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri

Son dönemlerde ABD’nin Suriye’ye yönelik tehdit ve baskılarının artması üzerine Türkiye ile iyi ilişkiler sergileme gayretinde olan Suriye ile hâlihazırda herhangi bir problemimiz yokmuş gibi gözükmesine rağmen, Suriye’de okutulan ders kitaplarında; Adana, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş’ın bir bölümü, Adıyaman, Şanlıurfa ve Mardin illerimiz bu ülkenin toprakları arasında gösterilmeye devam edilmektedir.

Yunanistan’ın Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri

Yunanistan’ın hedefi; Anadolu’nun büyük bir bölümünün, Ege Denizi ve Kıbrıs’ın, Yunanistan’a ait olduğu tezini uluslar arası kamuoyunda canlı tutmak,
Güvenliğinin sürekli tehdit altında olduğunu uluslar arası kamuoyuna yansıtmak, bu amaçla, uluslar arası örgütleri Türkiye aleyhine kullanmak, “Türkiye’nin problemli bir ülke olduğunu, problemlerini demokrasi, insan hak ve hürriyetleri ve evrensel değerleri ihlal ederek çözmeye çalıştığını” dünya kamuoyuna duyurarak uluslar arası örgütleri Türkiye aleyhinde harekete geçirmektir.
Yunanistan dünya kamuoyuna sürekli olarak Türklerin barbar, uzlaşmaz ve kendilerini tehdit eden bir ülke olduğu propagandasını yapmaktadır.
Son senelerde Türk - Yunan ilişkilerinin kamuoyunda görüntülenen dostluk mesajlarına ve kendilerini bu konuda görevli hisseden sanatçılarımızın dostluk konser ve toplantılarına rağmen; ne Yunanistan’ın Ege ve Anadolu üzerindeki hayalleri ortadan kalkmış, ne Yunanlıların Batı Trakya’daki soydaşlarımızla ilgili yaklaşımları değişmiş, ne Yunanlılar megalı idea hayallerinden vazgeçmişler, ne de Kıbrıs sorunu çözülmüştürler.
Gümrük kapıları, hava limanlarında el ilanları ve duyuru levhalarına yapıştırılan propaganda resimleri ile Türkiye’nin bir terör ülkesi olduğu anlatılmaya çalışılmakta, can güvenliğinin olmadığı, Kıbrıs’ta Rumlara zulüm yapıldığı ve Türk askerinin işgalci güç olduğu her fırsatta vurgulanmaktadır.
İstanbul’da konuşlu Fener Patrikhanesi, özellikle Yunanistan’ın destekleriyle Türkiye için bir çıbanbaşı olmuştur.
Fener Rum patrikhanesi; Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için ulusal ve uluslar arası lobi çalışmalarına devam etmektedir. V. Gregorius, Kıbrıs’ı kan gölüne çeviren Makarıos ve I. Bartholomeos bu okulun mezunlarından bazılarıdır.
Eylül 1997’de Fener Rum Patrikhanesi tarafından düzenlenen “Din, Bilim ve Çevre“ konulu sempozyumda, dağıtılan haritada Karadeniz “Pontus Gölü“ olarak gösterilmiştir.
Karadeniz limanlarına düzenlenen seyahatte kullanılan geminin adı “Venizelos”tur (Anadolu’yu işgal emrini veren başkomutan).
Son bir kaç yıldır Türkiye’yi ziyarete gelen yabancı devlet başkanları patrikhaneye uğramaktadırlar.
Patrik Türkiye ziyaretinde Alman Cumhurbaşkanına “Aziz Andreas” nişanı (Anadolu’yu Hıristiyanlaştırmakla görevli havarinin adı) takmıştır. Patrik, resmi belgelere “Konstantinapol’deki tahtın temsilcisi” sıfatıyla imza atmaktadır.
“Kökenlerinizi tanıyor musunuz?” yaklaşımıyla misyonerlik faaliyetlerini günümüzde de sürdürmekte, Sümela manastırı bir din merkezi haline getirilmeye çalışılmakta, tüm bu faaliyetler sürdürülürken; turizm, kardeşlik ve Türk - Yunan ilişkilerindeki yumuşama temaları işlenmektedir. Bu faaliyetlerine ülkemizdeki bazı kişi ve gruplar da katılmaktadır.
Yurt içinde oluşturduğu yandaş kişiler ile karadeniz bölgesinin Pontus kültürü olduğu, burada yaşayan halkın aslının Rum olduğu temalarını işleyen kitap dergi ve gazeteleri yayınlatmaktadır.
Özellikle Karadeniz bölgesinde bölge insanları ve yandaş gazetecileri kullanarak Pontus’çuluk faaliyetlerini destekleyen, halkın bu konuya bakışını yumuşatmaya yönelik yayınlar yaptırmaktadır.
Bu konuda en yoğun çalışmaları yapan Yorgo Andreadis adındaki yunanlı, bu kapsamda Karadeniz bölgesine elliden fazla maksatlı gezi ve ziyaret düzenlemiştir. Yayınlanan kitap ve makalelerin çoğunda yazar olarak bu şahsın ismi görülmektedir.
Yorgo Andreadis’in yazdığı sözde Rum soykırımını anlatan “Pontus’un Yitik Kızı Tamama” adlı kitabı kendi yönetmenlerimizden biri tarafından filmi yapılarak izleyiciye sunulmuştur. Bu yönetmenin tanıtılması için de her türlü destek sağlanmıştır.


İran’ın Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri:

Türkiye’deki laik rejimin İslam’a uygun olmadığı ve kendi rejiminin en uygun rejim olduğu” konusunda Türk halkını etkilemek.(rejimi ihraç politikası).

“İran; Orta Asya, Kafkaslar ve Kuzey Irak’ta dikkate alınması gereken bir güçtür. Bu bölgede İran’ın yer almadığı bir çözüm mümkün değildir” tezini canlı tutmak. Türkiye’nin bu bölgedeki etkinliğini kırma ve enerji kaynakları üzerinde söz sahibi olma politikası.

“İran halkı, Şiilik mezhebi içinde bir bütündür, İran halkı, hiçbir şekilde parçalanamaz” tezini Türkiye ve diğer ülkelere kabul ettirmek. (Azeri Türklerini asimilasyon politikası).

Basın organları vasıtasıyla Türkiye’deki en küçük olayları dahi büyüterek, ülkede huzur ve emniyet bulunmadığı imajını yaymaya çalışmakta, İslam ülkelerinde, İslami akımların güçlenmekte olduğu ve İran’ın, İslam dünyasının lideri olma yolunda ilerlediği temasını işlemektedir,

Türkiye’deki Laik Cumhuriyeti, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin baskısı ile ve zorla muhafaza edilebilen bir yönetim olarak İslam dünyasına tanıtmaktadır.

Tahran radyosu vasıtasıyla, İslam rejiminin propagandası mahiyetinde ve adeta Türkiye aleyhinde yurt dışında faaliyet gösteren bir korsan radyo gibi Türk halkını devlete karşı tahrik etmektedir. Aynı program, Tebriz radyosu aracılığı ile Doğu Anadolu’ya yönelik olarak tekrarlanmaktadır.

Türkiye’den din tahsili için İran’a gidenlere, Türkiye, Atatürk ilke ve inkılâpları aleyhinde propaganda çalışmalarında bulunulmaktadır.

Hac dönemlerinde, Türkçe bilen kendi hacıları kanalıyla Türkiye’deki yönetim ve laiklik aleyhinde vaazlar, parasız teyp bantları ve broşürler verilmektedir.

Türkiye’deki büyükelçilik ve diğer temsilcilikleri vasıtayla, ülkemizdeki irticai kesim mensuplarına kitap, bildiri ve broşür gönderilmekte, zaman zaman bu kesimin yaptığı toplantı ve seminerlere iştirak edilmek suretiyle işbirliği yapılmaktadır. (Sincan’daki Kudüs gecesine İran büyükelçisi katılmıştır).

Çeşitli önemli günleri (devrim yıldönümü gibi) bahane ederek, temsilcilikler girişlerindeki panolara çeşitli fotoğraf ve afişler asarak, devrim ihracı ile ilgili propaganda faaliyetlerinde bulunulmaktadır.

Elçiliklerinde açtıkları çeşitli sergi ve dil kurslarında kendi devrim propagandalarını yapmaktadırlar.
Avrupa’da ve özellikle batı Almanya’daki vatandaşlarımıza ideolojilerini benimsetmek gayesiyle, Avrupa’daki vatandaşlarımızın arasından seçilip, İran’a özel uçaklarla götürülen aşırı dinci kesime mensup gençlere, medrese ve özel amaçlı kamplarda, ideolojik ve silahlı eğitim verme gayretlerini sürdürmektedir.

İranlı resmi yetkililer (parlamenter, DİP. Temsilcileri, devrim muhafızları komutanları gibi) Türkiye Cumhuriyetini, Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ü ve Laikliği hedef alan açıklamalar yapmakta, tutumlarını sık sık tekrarlayarak, Türkiye’deki aşırı dinci kesime mesajlar vermektedirler.

İran; bölücü terör örgütüne, Türkiye sınırına yakın bölgelerde barınma imkânı sağlamakta, buralardaki kamplardaki bölücü terör örgütü mensuplarına lojistik destek vermekte, zaman zaman Türkiye’ye illegal yollardan girerek eylem yapmalarına göz yummaktadır. İran yetkilileri resmi açıklamalarında bu durumu inkâr etmekte ve işbirliğine hazır olduklarını ifade etmelerine rağmen, bölücü terör örgütüne örtülü desteklerini sürdürmektedir.

İran, Türkiye’deki Caferi mezhebine mensup kişileri her türlü yolu deneyerek etki altına almaya çalışmakta, ayrıca, Türkiye’de kendisine yakın mezhep ve tarikatları desteklemek suretiyle yanına çekmek için faaliyet göstermektedir. İran halkı Türkiye’deki mevcut yönetime ve yaşam tarzına büyük bir özlem duymaktadır.


Irak’ın Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri

Irak, ABD’nin müdahalesinden sonra yönetim kademesini yeni kurmuş, dış politika ve ilişkilerini iç sorunlar nedeniyle tam belirleyememiştir. Koalisyon güçleri ile ve etnik guruplar arasındaki çatışmalar devam etmektedir.
Başta ABD olmak üzere koalisyon güçleri tarafından Irak’ın işgali sonucunda, bölge üzerinde etkin olan güçlerin amaçları ve planlarına uygun olarak, ülke nazariyatta olmasa bile fiiliyatta üçe bölünmüştür. Kuzeyde Kürt gruplar aleyhimize desteklenerek bir devlet olmalarına çalışılırken, diğer unsurların birbirleriyle çatışmaları için ortam hazırlanmaya başlanmıştır.
Basında ve birçok kaynaklarda, bölge ile ilgili planlanan değişikliklere ve konuşmalara rastlanmaktadır.
Ülkemiz aleyhine faaliyet gösteren PKK Kongra-Gel terör örgütü de kuzey bölgedeki Kürt gruplardan da destek alarak bölgede bir tehdit olarak faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir.
Irak kuzeyinde yaşayan Türkmenlere yönelik baskılar sürekliliğini korumakta ve Kürtler lehine demografik yapı değiştirilmektedir.

Ermenistan’ın
Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri

Ermenistan, bağımsızlığını ilan etmeden önce 01 Aralık 1989 tarihinde yayınladığı bağımsızlık bildirgesinde, “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiye’si ve batı Ermenistan’daki 1915 ermeni soykırımının uluslararası alanda kabul edilmesi için sürdürülecek çabaları destekleyecektir.” ifadelerine yer vermiştir.
1991 yılında bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Ermenistan bağımsızlık bildirgesi ile tespit edilen milli hedefler esas alınarak, asılsız soykırım iddiaları, büyük Ermenistan hayali anayasasının bir parçası haline getirilmiştir.
Bu güne kadar uluslar arası alanda yaptıkları propaganda ve siyasi girişimler sonucu asılsız tezlerini Avrupa parlamentosu raporlarına kadar getirmeyi başarmışlardır.
1 nci dünya savaşında Osmanlı imparatorluğu 7 cephede savaşmaktadır ve eli silah tutan herkes cephelerdedir. 1914 yılı mart ayında Taşnak yöneticileriyle bir toplantı yapan Osmanlı İmparatorluğu yetkilileri savaşa girilmesi halinde Ermenilerin kendilerini destekleyip desteklemeyeceklerini sorduklarında, Ermeniler destek vereceklerini ifade etmişlerdir,
Daha sonra kendi aralarında toplanmış, tarihi fırsatın doğduğunu ifade ederek, “Osmanlıdan kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür” sloganıyla harekete geçmişler ve seferberliğin ilanıyla ele geçirdikleri silahlarla katliamlara başlamışlardır.
Osmanlı Hükümeti, Ermeni ayaklanma ve katliamları karşısında, önce ermeni patriğini, mebuslarını ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin Müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirmiş, bundan sonuç alınamayınca, 24 Nisan 1915’de Ermeni komitelerini kapatmış ve yöneticilerinden 2345 kişiyi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklamıştır.
Sözde soykırım yıldönümü olarak bu tarih seçilmiştir.
Ermeniler, uluslararası forumlarda, “asılsız ermeni soykırımı”nın onaylanmasını ve 24 Nisan’ın asılsız ‘’Ermeni Soykırımını Anma Günü” ilan edilmesini bir devlet politikası haline getirmiştir.
Ermeniler asılsız iddialarını kabul ettirmek için her yolu denemişler ve asala terör örgütü militanları ile 1973 yılından 1985 yılına kadar 41 diplomatımızı vahşice katletmişlerdir. Asala terör örgütü, sahneden çekilmeden önce PKK Kongra-Gel terör örgütüyle ortak çalışmaya başlamış ve eğitimlerini yaptırmıştır.
Ermeniler, yaptıkları propaganda kartları, sinema filmleri, internet siteleri vasıtasıyla hem İslamiyet’i karalamakta hem de Anadolu’nun büyük bir bölümünün kendilerine ait olduğunu ispatlamaya çalışmaktadırlar.
Ermeniler, zulme ve haksızlığa uğramış bir toplum imajı yaratarak, başta ABD olmak üzere belli başlı devletleri ve uluslararası kuruluşları, Ermeni davası lehine çevirmeye çalışmaktadır.
Ermenistan dışında yaşayan Ermenilerin Türkiye aleyhindeki girişimlerinde belirgin bir artış meydana gelmiş, Ermenistan büyükelçilikleri bu çabaları açıkça yönlendirmeye ve destek vermeye başlamışlardır.
Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan, “Ermenistan hükümetinin asılsız soykırımın tanınması yönünde çaba harcadığını ve Ermenistan dışında yaşayan Ermenilerden bu amacın gerçekleştirilmesi için siyasi yardım sağlamasını beklediklerini” ifade etmiştir.
Ermenistan, Azerbaycan’ın %20’sini halen işgal altında tutmaktadır. Ermenistan’ın bu faaliyetlerinde en büyük desteği veren ülke ise Rusya’dır.

Rusya Federasyonu’nun Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri

“Kafkaslar ve orta Asya, Rusya federasyonu’nun nüfuz bölgeleridir. Türkiye dâhil diğer devletlerin bu bölgeye müdahale etme hakkı yoktur”,
“Türk boğazları uluslar arası bir su geçididir. Türkiye, petrol dâhil, hiçbir maddenin Türk boğazlarından geçişini önleme ve geciktirme hakkına sahip değildir”.
“Rusya federasyonu, mevcut nükleer, kimyasal, biyolojik ve klasik silah gücü ile halen süper güç olma özelliğini taşımaktadır.” bu gücü; Rusya federasyonu’nun bütünlüğü ve menfaatleri doğrultusunda kullanma hakkında sahiptir, tezlerini uluslar arası kamuoyuna kabul ettirmek istemektedir.
Türkiye’nin; yıpratılmasını sağlamak amacıyla, yıkıcı - bölücü unsurlara propaganda desteği sağlamakta, uluslar arası ortamda, basın-yayın organları vasıtasıyla Türkiye’ye yönelik propagandasına devam etmekte,
Türkiye’deki kendisine müzahir yazar, şair vb. kişileri kullanmak suretiyle, propaganda yapmakta, Kafkaslardaki enerji kaynaklarının Türkiye’den Avrupa’ya aktarımını önlemek amacıyla propaganda yapmakta, iç kamuoyuna yönelik olarak ise, Türkiye’deki siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı sürekli yansıtmaktadır.

İsrail’in
Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri:

Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta ‘’Arz-u Mevüd’’ olarak bilinen, “mısır ırmağından büyük ırmağa kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.” şeklinde bir ifade geçmektedir. (Tekvin suresi 15–18 nci ayetler)
Buradaki ifadeden hareket eden eski İsrailli bir devlet adamı olan Moche dayan, bir toplantıda 'Bizler Tevrat’a sahipsek, bizler kendimizi Tevrat’ın halkı olarak görüyorsak, Tevrat’ta vaat edilen bütün topraklara sahip olmak zorundayız.' ifadelerini kullanmıştır.
Aynı şekilde bir açıklama yapan İsrail eski devlet başkanı Ariel Sharon’da 'stratejik çıkarlarımızı ilgilendiren bölgeler, 80'li yıllarda artık Arap ülkelerinden öte, Akdeniz kıyılarını, Türkiye’yi kapsamaktadır.' ifadelerini kullanmıştır.
Günümüzde İsrail ile herhangi bir anlaşmazlığımız yok gibi görünse de İsrail’in özellikle Gap bölgesine duyduğu ilgiyi hiçbir zaman göz ardı edemeyiz. İsrail’in Şanlıurfa’da konsolosluk açma girişimleri ve şirketler vasıtasıyla bölgede toprak alma çalışmaları yaptığı bilinmektedir.
Bölücü Unsurların Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri:
Etnik bölücülük yaparak ülkemizi bölmeye çalışan PKK Kongra-Gel terör örgütü ülkemiz aleyhine faaliyetler yürüten ülkelerden aldığı destek ve yönlendirmelerle terör eylemleri ve içerde ve dışarıda bölge üzerindeki emellerini gerçekleştirmeye yönelik propagandalarına devam etmektedir. Örgüt uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanalları, kendi görüşlerini savunan yayınlar ile son zamanlarda faaliyetlerinin ağırlık noktasını siyasallaşma çabaları içine yöneltmiştir.
Büyük Ortadoğu projesi olarak açıklanan projelerle örgütün hedef ve yayılma felsefelerinin paralellik gösterdiği, kuzey ırak’ta bulunan Kürt oluşumlardan da farklı söylemlerin aksine destek gördüğü göze çarpmaktadır.


İrticai Unsurların Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri:

Halkın mevcut anayasal rejime olan güvenini sarsarak önerdikleri rejimin en uygun rejim olduğu” konusunda kamuoyu oluşturmak, İslam devletine geçiş aşamaları olan;
1nci aşama: davet ve tebliğ (Müslümanlaştırma),
2 nci aşama: cemaatleşme (teşkilatın tamamlanması)
3 ncü aşama: cihat (devrimin gerçekleşmesi) yoluyla,
Türkiye’nin demokratik ve laik devlet yapısını yıkmaya çalışan irticai unsurlar devletin yanı sıra, TSK ’ni de hedef alarak iç ve dış desteğin de yardımıyla, Türkiye’de şeriata dayalı bir devlet düzeni kurma yönündeki propagandaya devam etmekte, bu propaganda, çeşitli dernek, vakıf ve sermaye kuruluşu tarafından maddi açıdan desteklenmektedir.
İran’ın maddi desteğiyle de, bu ülkede yaşanan teokratik devrime temel oluşturan kitaplar Türkçeye çevrilmekte, çok düşük fiyatla satılmaktadır.
Yapılan propagandada;
Türkiye’nin sosyal, siyasal ve ekonomik sorunları nedeniyle çökme sürecine girdiği,
—Bu sorunların temelinde laik zihniyetin bulunduğu,
__İrticaya karşı alınan tedbirlerin gerçekte İslam’a karşı alındığı,
—İslam’a karşı alınan tedbirlerin göstergesinden birinin de türban yasağı olduğu,
—Dine dayalı bir devlet kurulması durumunda, tekrar Osmanlı gibi cihan devleti olunabileceği,
---Bütün engellemelere karşın İslami temellere dayanan bir devletin çok yakın zamanda kurulacağı,
—Bunun Kur’an tarafından vaadedildiği üzerinde durulmaktadır.

Misyonerlik Faaliyetleri

Kelime anlamı olarak ”İncil’i Hıristiyan olmamış halklara yaymak” olan misyonerlik, faaliyet gösterilen ülkede: Hıristiyanlığı yaymak, ülkenin aydınlarının eserlerine ve kültürlerine Hıristiyanlık unsurları sokmak, gelişmiş batı medeniyetini Hıristiyanlıkla aynı göstermek amacıyla yapılır.
Misyoner okulları, batılı devletlerin emellerini gerçekleştirme yolunda kullandıkları en güçlü silah olmuş ve Osmanlı devletini yıkma yolunda en verimli şekilde kullanılmıştır.
Bu okullarla ilgili olarak Atatürk; “Bunlar mektep değil, memleketimizde düşmanın işgali altındaki kalelerdir.” ifadesini kullanmıştır.
Misyoner okullarının amaçları:
— Hıristiyanlık inancını yaymak.
— Kendi toplumlarını organize edecek olan, siyasi liderler yetiştirmek.
— Devletin sanayi ve ekonomisini güdümlerine almak.
—Yetiştirdikleri elit bir grupla, devletin politikalarını kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmek.
—Kendilerini destekleyen yabancı ülkelerin, Osmanlı üzerindeki emellerinin takipçisi olmak.
— Azınlıkları teşkilatlandırıp, Osmanlıyı bölmek olarak ifade edilebilir.
Cunda Rum Okulu 1884 yılı karar defterinde şu ifadeler tespit edilmiştir.
—Türkleri, Rumlara ezeli düşman olarak tanıtmak.
—Türklerin en ufak hatalarını büyüterek, Avrupa’ya duyurmak, medeni âlemi Türklere düşman etmek.
—Türkleri iktisaden çürütmek, bunun içinde zengin Türkleri sakat ticaret yollarına götürmek, bol faizli krediler açmak, ağır şartlarla rehin kabul etmek.
Türk milletini ahlak, milliyet, din ve gelenekleri bakımından çürütmek için;
—Küfürler öğretmek, küfrü Türkler arasına yaymak,
—Türkleri zinaya, diğer ahlaksızlıklara teşvik etmek. Bilhassa asil Türk aileleri arasına genç, güzel Rum kızlarını ve kadınlarını hizmetçi, cariye olarak verip, bu aile ocaklarını yıkmak,
—Gençlere, külhanbeyi ruhu aşılayarak, Türk geleneklerini çürütmek. Gençler arasında kabadayılık ruhunu yayarak sevgi, saygı ve bağlılıkları kırmak, onları birbirine düşürmek, milli terbiyeyi bozmak,
—Argo dilini, Türkler arasında yaymak suretiyle milli dil ve duyguları bozmak.

Milli mücadelenin kazanılmasıyla, Türkiye’de yabancı okulların faaliyeti engellenmiştir.
Günümüzde de misyonerlik faaliyetleri devam etmektedir. Misyonerler, cemaat oluşturmakta; ev toplantıları, çeşitli etkinlikler (düğün, yaz kampı, dil kursu vb.) ile bu cemaati genişletmeye çalışmaktadırlar.

İstanbul’da jandarmanın düzenlediği operasyonla misyonerlerin sadece Marmara bölgesi'nde yaklaşık 5000 kişiyi fişlediği, fişlerde bu kişilerin sosyal yaşamından cinsel tercihine, aile ve etnik yapısından inanç düzeylerine kadar detaylı bilgilerin yer aldığı görülmüştür.
Sağlık sorunu olanlara yardımda bulunmaktadırlar. Çeşitli adlar altında çocukların katıldıkları geziler düzenlenmekte, bu gezilerde Hıristiyanlık propagandası yapılmaktadır.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Tarihte kıyamet beklentisi

Tarihte kıyamet beklentisi

MÖ. 2800 yılında yazıldığı sanılan bir Sümer tabletinde şöyle der; “Bu son günlerde (bahsedilen kıyamet günleri) dünyamız bozulmuştur. Dünyanın hızla sona yaklaştığını gösteren emareler belirmiştir. Rüşvet ve yolsuzluk yaygınlaşmıştır”. Bilinen ilk kıyamet kehanetidir.
MÖ. 1649 yılında bugünkü adı Santorini (eski adı Thera) adasındaki yanardağ patladı. Minos uygarlığı yok oldu, yanardağın külleri ve oluşan sıralı devasa depremler tüm dünyayı yıllarca etkiledi. Hatta Çin' de 1000 yıllık Xia Hanedanlığın bu olaydan dolayı yıkıldı ve yerine gelen Şang Hanedanlığı Çin' nin tarihini değiştirdi. Mısır' da Hiksoslar hakim oluyor, Hitit Devleti oluşuyor, hatta Hz. Musa' nın döneminde yaşanan kutsal felaketleri bu olaya bağlayanlar mevcuttur. Tüm dünyada felaketlerin yaşandığı bu döneme pro-kıyamet günleri denmektedir. Bu olayı karanlık gezegen Marduk' (Nibiru) un 3661 yıllık peryodik geçişine bağlayanlar mevcuttur. Bundan sonra beklenen geçişi 2012 yılıdır.

MS ilk yüzyılda kıyamet kopacağı İncil' de (Matta 16:18) yazılı idi. Hz. İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim, burada bulunanlar arasında, İnsanoğlu`nun kendi egemenliği içinde geldiğini görmeden ölümü tatmayacak olanlar var.” dedi. Ama Hz. İsa' nın ölümünden sonra bir daha geri dönmeyince, Vahiy kitabı yazıldı ve beklenti ikinci bin yıla ertelendi.
MS 2. Yüzyıl: MS 155 yılında Montanus tarafından kurulan tarikat ilk Hıristiyan kıyamet tarikatı olarak bilinir. Kıyametin kopmasını beklediler, kehanetleri doğru çıkmadı.
25 Mart 970: Lotharinjianlar adı verilen bir tarikat İncil`in şifresini çözdüğünü iddia ederek kıyametin yakın olduğunu yaymaya başladı. Milenyumda kıyamet paniği 30 yıl kadar sürdü. Kimleri de Hz.İsa`nın doğumundan değil çarmıha girilmesinden 1.000 yıl sonra kıyametin kopacağını iddia ederek 1030 yılına kadar korkuyla yaşadı.
1284: yılında kıyamettin çıkacağını Papa 3.Innocent ileri sürdü Papalar yanılmazdı ve tüm hristiyanlar kıyameti bekledi. Papa bu tarihi Müslümanlığın ortaya çıktığı tarihin üstüne 666 yıl koymuş ve bu tarihi bulmuştu. Ama olmadı kıyamet kopmadı.
1504: Boticelli yaptığı bir tablosuna 1500`lü yılların başını işaret eden Yunanca bir yazı eklemişti. Bunun 1504 yılını işaret etiği söylendi. Yine kıyamet kopmadı.
1 Şubat 1524: Bir grup Londralı astrologun öngörüsüne istinaden binlerce kişi evlerini terk etmişti. Şubat 1524`ün ilerleyen günleri için Alman astrolog Johannes Stoeffler de benzer bir kehanette bulunmuştu.
1582 yılının 8 Ekim günü dünyaya, kendisinin on katı büyüklüğünde “Astrum minax” isminde bir yıldızın çarpacağı korkusu sarmıştı. 1543 yılında ölen kilise hukukçusu ve tıp doktoru, astrolog Nicolaus Copernicus (Kopernik) bu iddiayı ileri sürmüştü. Varlığı tartışılan “De Astro Minante” aslında hiçbir kütüphanede yoktu, 101 adet basılmış ve Papalık tarafından yok edilmişti. Dünyaya bir başka gezegenin çarpması tüm insanlığı ve dünyayı yok edebilirdi. Ama Hristiyanlığa göre Hz. İsa gelecek, kötülüğü yok edecek ve sonsuza kadar gökyüzünden yeryüzüne krallığını getirecekti. Dolayısı ile inanca tersti. El altından kitap yok edildi. 1582 yılı içinde bu kitapta yazılanlar kulaktan kulağa Avrupa' da yayıldı. Kaos baş göstermişti. Papalık olaya pratik bir çözüm buldu. Gerçek yıl 365 gün 5 saat 48 dakika ve 47,8 saniye idi. Dolayısı ile her yıl 11 dakika 12,2 saniye fazladan yaşıyorduk. Yani 128,5 yılda tam  bir gün hata veriyor. Takvimde olmayan dakika ve saniyeler biriktiğinde günler oluşturuyordu. Takvimin düzeltilmesi konuşuluyordu. Bu beklenti kıyamet beklentisi ile çakışınca çözüm olarak 4 Ekim 1582-15 Ekim 1582 arasındaki günler Papalık kararı ile takvimden siliniverdi. Günler geçti ve dünyaya gezegen falan çarpmadı. Ama tüm hristiyanlık Papa' nın bu dahiyane buluşundan çok mutluydu. Kopernik' in kıyamet kitabı unutuldu ve hiç yazılmamış sayıldı. Kadın papa efsanesi gibi roman konusu oldu ve Papalık hiçbir açıklama yapmadı.Günümüzde takvim hatası 3.33 güne ulaşmıştır. 21-24 Aralık 2012 günleri kıyamet beklentisini Papalığın el atması ve 3 günü takvimden silerse tüm tartışmalar sona erebilir. Daha önce denenmiş ve başarıya ulaşmış bir yöntem olarak öneriyoruz.
1648: Sabetay Sevi, Mesih`in 1648`de mucizevi şekilde geri döneceğini söyledi. Söz konusu tarih gelip de kıyamet kopmayınca Sabetay Sevi bu tarihi değiştirdi.
Sabetay Sevi
600-666 ve 1666 yıllarında kıyamettin kopacağı sanılmıştı. Hristiyan aleminde bu 666 saplantısı Patmoslu Yuhanna' nın yazdığı Vahiy kitabından kaynaklanır. Bu sayılı yıllar içinde 1666 yılı çok önemlidir. 1665 yılında meydana gelen büyük Londra yangını sonrası büyük ümitsizliğe kapılan halk kıyamet beklentisine girdi. Kiliseler dolup taştı.
1794: Methodis tarikatının kurucusu Charles Wesley bu tarihte dünyanın sonunun geleceğini söylemişti.
Charles Wesley
25 Aralık 1814: Joanna Southcott adındaki 60 yaşındaki bakire bir kadın; 1814`ün Noel günü yeni bir Hz. İsa doğuracağını söyledi. Söz konusu tarihte Hz. İsa doğmadı ama kadının kendisi öldü. 1927 yılına kadar bu kadının müritleri inançlarını sürdürdüler. Joanna`nın bıraktığı önemli bir mesajın mühürlü bir kutuda saklandığına inanılıyordu. 1927`de Grantham piskoposunun önünde açılan kutudan çıkansa sadece bir piyango biletiydi.
Joanna' nın sandığı
1836: Abisi Charles Wesley`in yanılgısından ders almayan Methodist lider John Wesley de bir kıyamet tahmininde bulundu ve 1836 yılını işaret etti. Methodistler gene yanıldı.
7 Ağustos 1847: Harmonistler adı verilen küçük bir Alman tarikatının lideri George Rapp kendi ölümünün hemen ardından Hz.isa`nın geri geleceğine iman etmişti. Bu tahmin fos çıktı.
George Rapp
1874: Yahova Şahitleri' nin ilan ettiği ilk kıyamet tarihi. Yahova Şahitleri ilerleyen yıllarda daha başka kıyamet tarihleri de ilan edeceklerdi.
1881: Yahova Şahitlerinin ilan ettiği bir diğer kıyamet tarihi.
1910 yılında Fransız astronom Camile Flammarion'a göre, Halley kuyruklu yıldızının geçişi sırasında kuyruğundaki gazlar tüm dünyayı sararacak ve zehirlenen yaşam yok olacaktı. Chicago kentindeki Yerkes Rasathanesinden yapılan açıklamaya göre Halley kuyruklu yıldızının 40 milyon km uzunluğundaki kuyruğu zehirli bir gaz ihtiva ediyordu. Flammarion' da buna şiddetle destek çıktı. Yıldız yaklaştıkça dünya üzerinde olağanüstü bir panik yaşandı. Herkes zehirli gazdan korunmanın yollarını aradı. Gaz maskeleri satışları patladı, panik odaları inşaa edildi. Türkler bu olaya pek uzaktı ve mizahi açısından bakıyordu. “Halley ve Pera” isimli oparet yazıldı hatta H. Rahmi Gürpınar “kuyruklu yıldız altında bir izdivaç” isminde birde roman yazarak işi tiye almıştı.
17 Aralık 1919: Albert Porta adlı meterolog, gezegenlerin nadir bir şekilde bir çizgi üzerine gelerek oluşturacakları çekimle güçlü bir manyetik bir çekim yaratacaklarını ve devasa bir alev topunun güneşten koparak dünyaya çarpacağını söyledi. Bazı insanlar korkudan intihar etti.
1967: Jim Jones, Sun Myung Moon ve UFO`larla bağlantı kurduğunu iddia eden George van Tassel ayrı ayrı yaptıkları kehanetlerde bu tarihi işaret etmişlerdi.
29 Nisan 1980: Bahai lideri Leland Jensen, süper güçler arasındaki nükleer yarış nedeniyle söz konusu tarihte milyonlarca kişinin öleceğini söyledi. Aslında 1979 veya 1983`teki bazı olaylarda bu risk daha yüksekti. 30 Nisan günü gelip de kimse nükleer patlamada ölmeyince Jensen ağız değiştirdi ve “son günlerin başlangıç tarihiydi” dedi.
10 Mart 1982: Gezegenlerin yakınlaşması ve Jüpiter etkisi nedeniyle dünyada depremler yaşanacağı iddia edildi. Bundan iki yıl önce Evanjelist televizyon rahibi (televanjelist) Pat Robertson, “Size garanti ediyorum, 1982`nin sonunda dünyanın yargılanacağı gün gelecek” demişti. Söylemeye gerek yok, 1982`de dünyanın sonu gelmedi.
29 Nisan 1987: Leland Jensen gene kendini tutamadı ve Halley kuyruklu yıldızıyla dünyanın çarpışacağını söyledi.
1988: Matta İncil`inin bazı bölümlerinin yorumlanması sonucu, İsrail devletinin kurulmasından 40 yıl sonra Hz. İsa`nın geri döneceği düşünülüyordu.
28 Eylül 1992: Eksantrik bir Evanjelist Rollen Stewart, İncil`deki bazı bölümlere dayanarak 28 Eylül`de kıyamet kopacağını büyük bir kesinlikle ifade etti. Yaptığı çılgınca hareketler nedeniyle hapse atıldı.
Mart-Mayıs 1997: Hale-Boop kuyruklu yıldızının görünmesi nedeniyle dünyanın sonu teorileri aldı başını yürüdü. Çünkü amatör astronom Chuck Shramek bir hata yapmış ve kuyruklu yıldızın arkasında sürükleyen `bir başka cisim` olduğunu söylemişti. Kimlerine göre 1997, dünyanın yaratılışının 6.000. yılıydı ve bu da kıyamet alameti sayıldı.
Hale-Boop kuyruklu yıldızı
31 Mart 1998: Tayvanlı `Gerçek Yol` tarikatının lideri Hon-Ming Chen “Tanrı`nın Amerika' daki bütün televizyon kanallarında aynı anda yayına geçerek `dünyaya gelmekte olduğunu` bildireceğini ve bunun hemen sonrasında bir uzay gemisinin dünyaya ineceğini” iddia etti. Yanılgısı ortaya çıkınca özür dileyen Hon-Ming Chen “Beni çarmıha gerin!” dedi ama artık onu kimse ciddiye almadı.
1999 yılında kıyamet beklentisi iki kaynaktan gelir. Vahiy kitabında ikinci bin yılda Armegedon yaşanacağı yazılı idi. Bu inanç çerçevesinde ünlü Kahin Nostradamus 11 Ağustos 1999 tarihinde başlayan savaş ve erginlenme sürecinin 3797 yılında sona ereceği ve altın çağın başlayacağını söylüyordu.
2000: Yeni milenyuma girilirken kıyametin kopacağına inanan çok sayıda kişi vardı.
12 Şubat 2006: Clinton Ortiz adlı bir eksantrik, Deccal olduğuna inandığı Prens William`ın tahta geçeceğini ve bunun da kıyamet alameti olduğunu kendi web sitesinde ilan etti.
13 Nisan 2007 Cuma: Adı bilinmeyen bir bahisçi bu tarihte kıyamet kopacağı ihtimaline 10 sterlin oynadı ve 1`e 10.000 bahse girdi. Kıyamet kopmuş olsaydı 100.000 sterlinini nasıl tahsil edeceğini herhalde kendisi de düşünmemişti.
21 Mart 2008: Tanrının Şahitleri adındaki ufak bir Hristiyan tarikatı kendi web sitelerinde bu tarihi kıyamet tarihi olarak açıklamışlardı.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

YAHUDİLER NİÇİN İNSAN OLAMAZLAR?


YAHUDİLER NİÇİN İNSAN OLAMAZLAR? 

Değiştirilmiş Tevrat’ın içerdiği emirler, bildiğimiz dini kitaplardaki telkinlerden çok farklıdır. Asıl dinin emirleri adalet, sevgi, iyilik ve hoşgörü iken, Tevrat, pek çok sapıklığın övüldüğü ve emredildiği bir vahşet kaynağıdır.

Ensest (aile içi cinsel ilişki), tecavüz, insan katliamı, işkence, üstün ırk inancı gibi pek çok sapkın görüş ve emirler Tevrat’ın içeriğini oluşturmaktadır.

Bu, kuşkusuz, orijinal Tevrat’ın içinde olmayan fakat sonradan eklenmiş bölümlerden kaynaklanmaktadır. 38 bölümlük Tevrat’ın daha 5. bölümünde Hz. Musa’nın ölümünün anlatılması, bu kitabın büyük bir kısmının vahiy değil, insan yazması olduğunu göstermektedir.

Hz. Musa’nın 5 kitabı arasında bile çelişkiler bulunması bu bölümlerin orjinal metinlerinden farklı olduğunu ortaya koymaktadır.
Tevrat’ın büyük bölümünü yazanlar, Yahudi toplumunu bugün olduğu gibi Hz. Musa’dan sonraki dönemlerde de yönetmekte olan Kabbalist hahamlardır. Yahudilerin üstün ırk oldukları ve onlara ait olan dünyanın, diğer milletler tarafından gasp edildiği inançlarının temelini Kabbala oluşturmaktadır.
Hahamların, Kabbala’nın içerdiği bu sapkın inanışlara olan bağlılığı, Tevrat’ı da bu görüşler doğrultusunda bozmalarına yol açmıştır.
İşte bu tahrifat, vahşeti Yahudi dininin bir gereği haline getirmiştir. Hahamlar, fanatik ve sadist görüşlerinin tümünü Tevrat’a ustaca yerleştirmişlerdir. Bu sayede Yahudi dininin emirleri asırlardır süren bir kin, nefret ve akıl almayacak katliamları içermektedir:
“İşte benden, ve miras olarak sana milletleri, mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları demir çomakla kıracaksın; bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın.” (TEVRAT, Mezmurlar Bölümü 2/8-9)
Bu ve benzeri yüzlerce ayet nedeniyle, Yahudiler için hahamlarca emredilen vahşeti uygulamak, bir ibadet(!) sayılmaktadır.
“Vurun; gözünüz esirgemesin ve acımayın; ihtiyarı, genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun.” (TEVRAT, Hezekiel 9/5-6)
Hahamlar bu emirlerin uygulanmasını sağlama almayı da ihmal etmemişlerdir. Rabbin lanetiyle tehdit edilmektedir:
“Rabbin işini gevşeklikle yapan lanetli olsun ve kılıcını kandan alıkoyan lanetli olsun.” (TEVRAT, Yeremya Bölümü 48/10)
Bugün İsrail’in işgal ettiği yerlerde uyguladığı vahşet, asırlar önce uydurulan bu sapık dini emirlerin yerine getirilmesinden başka bir şey değildir. İsrail anayasası Tevrat’tır. Hahamlar, Yahudi toplumu üzerinde asırlardır süren kontrollerini İsrail’de de sürdürmektedirler. Parlementoda, hahamlardan fetva alınmadan hiç bir kanun yürürlüğe girmez. İşte İsrail’in kutsal terör ve vahşetinin ardındaki gerçek budur.
Hahamların, fanatik ve sadist düşüncelerinden meydana gelmiş, ırkçılığa, kine ve vahşete dayalı bu köhne dinin gerçeklerini insanlara ve insanlığa acilen sunmak gerekir. Yahudilere de tavsiye olarak; kendilerine din olarak öğretilmiş olan bu sapkın, akıl ve insanlık dışı ideolojiyi, ırkçılık tutuculuğuyla değil, akıl ve vicdanla değerlendirmeleridir. O zaman gerçeği onlar da göreceklerdir.
Aksi takdirde, ateşe verdikleri dünyayı, çok yakında cehenneme çevireceklerdir...

YAKMA
Tevrat’ın “acıklı ölümlerle ölecekler” (Yeremya 16/4) ifadesinde anlattığı işkencelerden birisi de insanları yakarak öldürmektir. Tarihte Yahudiler fırsat bulduklarında bu korkunç yöntemi uygulamışlar ve Filistin’li müslümanlara karşı uygulamaya devam etmektedirler. İsrail askerleri, ve bazen de İsrail’li siviller, savunmasız Filistinlileri defalarca benzin dökerek, alev makinalarıyla ya da fırınlarda diri diri yakarak öldürmüşlerdir.
Atom bombasını yapan 32 bilim adamının tamamı ve bu bombaların Japon şehirlerine atılmasına karar veren ABD başkanı Solomon Truman Yahudidir.
Napalm bombası icadının baş ismi Louis Frederick Fieser de bir Yahudidir. Bu bomba da atom bombası gibi aynı dönemde icat edilmiş ve 2. Dünya Savaşında denenmiştir. Ve bu bomba sadece Japonya’da 260.000 ölü, 412.000 yaralıya sebep olmuş, ayrıca 2.2 milyon evi de yakarak yok etmiştir.
TEVRAT: “Onları ateş yakacak. Alevlerin elinden canlarını kurtaramayacaklardır.” (İşaya, 47/14)
“Senin hasımlarını ateş yiyip bitirecek (İşaya 26/21)
“Ve kavimler kirecin yanması gibi, kesilip ateşle yakılan dikenler gibi olacaklar.” (İşaya, 33/12)
“Hepsini Rab onunla vuracak ayakları üzerinde dururken etleri eriyecek ve gözleri çukurları içinde eriyecek ve ağızlarında dilleri eriyecek.” (Zekerya, 14/12)
“”Elin bütün düşmanlarını bulacaktır. Senin gazap zamanında onları yanan fırın gibi edeceksin. Rab hiddetinden onları yutacak ve ateş onları yiyip bitirecektir.” (Mezmurlar, 21/9)

KAN İÇME
Bu sapık adet asırlardır bir kısım fanatik Yahudiler tarafından uygulanmaktadır. Bazı bağnaz Yahudi kolları, Tevrat’ın insan kanı içme ve insan boğazlama konusundaki emirleri doğrultusunda sayısız insanı kanlarını almak için öldürmüşlerdir.
“Et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.” (Hezekiel Bölümü 39/18-20)
“Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla.” (Yeremya Bölümü, 12/3)
“Çünkü o gün orduların Rabbi Yehova’nın günüdür. Hasımlarından öç alsın diye öç günüdür. Ve kana kana onların kanını içecek.” (Yeremya Bölümü, 46/10)
Yahudilerin, kanını almak için kaçırdıkları kurbanların çoğu çocuklardır. Bu çocuk kanının hahamlarca daha makbul sayılmasından kaynaklanmaktadır.
Yahudilerin, kanlarını almak için Yahudi olmayan pek çok insanı, özellikle çocukları, öldürüp kanlarını çektiklerine dair tarihte, özellikle Avrupa’da, sayısız soruşturmalar, mahkemeler olmuştur. Yahudi ansiklopedisi The Universal Jewish Encyclopedia bu konuda tarihte olmuş 150 kadar mahkeme anlatmaktadır. Bazı mahkemelerde Yahudiler bu korkunç gerçeği itiraf etmişler, çocukları nasıl kaçırdıklarını, kanlarını nasıl aldıklarını detaylarıyla anlatmışlardır.
Yahudi ritüellerinde, insan kanının kullanımı birkaç değişik şekildedir. Birincisi, hahamların büyü ayinleri için kan kullanmalarıdır. Yahudilerin, Tevrat’tan önce de var olan kitapları Kabbala büyünün ve şeytani güçlerle ilişkinin yöntemlerini anlatır: “Pratikte Kabbala kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı bir büyüye dayalı bir formudur.” (Kabbala, Tradition of Hidden Knowledge)
Bu Kabbala ayinlerinde kanın kullanımı Yahudi yazar Bernard Lazare “L’Antisemitisme” adlı kitabının ikinci cildinin 215. sayfasında şöyle anlatıyor:
“İğneli fıçı olayları halk arasına yerleşmiş bir düşüncedir, bu ise, tamamen bir masal değildir. Gerçekten ortaçağlarda Yahudiler sihirbazlık ve okültizm ilimlerinde çok ileri gitmişlerdir. Bundan dolayı, tabii ki Yahudi sihirbazlar, kabbalistik ve talmudik ayinlerinde kan kullanmışlardır. Yahudi sihirbazlar bu iş için Yahudi olmayan çocukları kurban ederek kanlarından istifade etmiş olabilirler.”

İĞNELİ FIÇI NEDİR?
Yahudilerin, kaçırdıkları Yahudi olmayan çocukların kanlarını almak için kullandıkları yöntemlerden biri. Fıçının içi iğnelerle kaplıdır. Çocuğu fıçının içine canlı canlı kapatan hahamlar, ardından fıçıyı dakikalarca yuvarlarlar. Daha sonra fıçının dibinde bulunan musluk açılır ve toplanan kan ayinlerde kullanılmak ya da Mayasız Bayramında yenilen mayasız ekmeklere karıştırılmak üzere alınırdı.
Yahudilikte, insan kanının ikinci bir kullanım yeri ise Pessah (mayasız) bayramları olmuştur. Pessah bayramında bir hafta boyunca mayasız ekmek yapılır ve yenir. Yahudilerin bazı kollarına göre, bu ekmeklerin en makbul olanları ise içine insan kanı katılanlardır. Bazı tarihçilerin bildirdiklerine göre, Pessah bayramları, Ayrupa’da her yıl küçük çocukların kaybolduğu dehşet dönemleri olmuştur.
Kan içme konusunu şimdiye dek en iyi açıklamış kaynaklardan biri, 1803’te Moldavya’lı rahip Neophite’in yazdığı kitaptır. Bir hahamın oğlu olan Neophite, Yahudilikten çıktıktan sonra hristiyanlığı kabul edip rahip olmuştur. Babasının inancındaki bütün kanla ilgili ayinleri açıklamıştır. Bazı Yahudi tarikatlarının, insan kanı kullandıklarında Yehova katında daha “üstün” olduklarına inandıklarını anlatmıştır.
İşte Yahudilerin bulundukları ülkelerden sürülmelerinin nedenlerinden birisi de bu sapık adettir. Özellikle İspanya’da, kan içme olayları defalarca gündeme gelmiş, bu olaylar halk arasında büyük huzursuzluk meydana getirmiştir. Sayısız çocuk kaybolmuş, cesetlerin bir kısmı tamamen kanı çekilmiş bir durumda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğuna geldikten sonra da, Yahudilerin bazı kolları, bu sapık adetlerine devam ettiler.
Osmanlı zabıtlarında bu konuda gelişmiş pek çok olay vardır. Bunların en önemlileri 1715’te Amasya’da, 1840’ta Şam’da ve Rodos’ta, 1633-1843 ve 1866’da İstanbul’da, 1863-1868 ve 1870’te İzmir’de kayda geçen olaylardır. Bu olaylarda pek çok Yahudi suçlu bulunmuş ve idam edilmiştir. Yahudi tarihçi-yazar Avram Galante, “Histoire Des Juifs de Turquie” isimli kitabında bu konuda gelişmiş olan olayları uzun bir şekilde anlatmaktadır.
İstanbul Kadılığı 1715’te (11 Şevval 1128) olan kan içme olayında, Ahmet isminde bir Türk çocuğunu kaçırıp kanını içen Menahim, Sabetay ve Avram isimli üç Yahudiyi idam cezasına çarptırmıştır. Fanatik Yahudiler kan içme adetlerini bugün hala uyguluyorlar. Filistin’li pek çok küçük çocuk bu korkunç ibadetin (!) kurbanı olmuştur.
Yıl 2006’nın Mayıs Ayı. Ankara’nın fakir semtlerinden Sincan’da, organları alındıktan sonra çöpe veya duvar diplerine bırakılmış 7-8 yaşlarındaki çocuk cesetlerinin sayısı 13’e ulaşmış. Türkiye’deki organ mafyasının ardında Yahudiler’in olduğuna ve bu organların İsrail’li hastalara nakledildiğine dikkat eder misiniz?!!!
Sadist hahamların uydurduğu bu akıl almaz vahşet, tarih boyunca sayısız masum insanın acımasızca öldürülmesine yol açmıştır.
Yahudiler Tevrat’ta emredilen bütün vahşet türlerini İsrail devleti kurulduktan sonra çok rahat uygulama fırsatı buldular. İşgal ettiği topraklardaki savunmasız halk İsrail’in sapık ibadetlerinin kurbanı oldu. Haber alınamayan binlerce kayıp Filistin’li çocuktan birkaçının cesetleri kanları çekilmiş olarak bulunmuştur. Bugün İsrail hapishanelerine konulan, yüzlercesi kadın ve çocuk olmak üzere on bini aşkın Filistin’linin akibeti bilinmemektedir.
Azınlıkta oldukları ülkelerde bile bu korkunç ibadetlerini terketmeyen yahudi fanatiklerinin, tamamen hakim oldukları Filistin’de aynı kan ayinlerini uyguladıklarını tahmin etmek güç değil.

BURUN ve KULAK KESME
Yahudilerin, Tevrat emirlerine dayanarak yaptıkları işkencelerden birisi de burun ve kulak kesmedir. Tarih kitaplarında Yahudilerin yaptıkları katliamlarda bu insanlık dışı işkence yöntemini kullandıkları anlatılmaktadır.
TEVRAT: “Burnunu ve kulaklarını kesip düşürecekler. Ve senden arta kalan kılıçla düşecek.” (Hezekiel Bölümü, 23/25)
“Sizi kılıcın kısmeti edeceğim ve hepiniz boğazlanmak için bekleyeceksiniz.” (İşaya Bölümü, 65/12)
“İşte kor ateşine üfleyen ve işine göre silah çıkaran demirciyi ben yarattım; harap etsin diye helak ediciyi ben yarattım.” (İşaya, 54/16)
“Bak İsrail, bugün milletler üzerine kökünden sökmek için ve yıkmak için, helak etmek ve yok etmek için seni koydum.” (Yeremya, 1/10)
“Sen benim topuzumsun ve cenk silahımsın. Ve seninle milletleri kıracağım ve seninle ülkeleri helak edeceğim.” (Yeremya, 51/19,20)

MAZLUM ve EZİLMİŞLİK YALANLARI
Yahudiler, va’dedilmiş topraklara dönmek istemeyen soydaşlarını bu işe zorlamak (kendi deyimleriyle “hizaya getirmek”) için her türlü provokasyonu tarih boyunca uygulamaktan çekinmemişlerdir. Kendilerine karşı uygulandığını öne sürdükleri “soykırım” tezgahlarının ardında yine kendileri vardır.
Hitler’in; “Beni Yahudiler finanse etti” demesi; katliamları bizzat gerçekleştiren SS Gestapo şeflerinin yahudi olması; NAZİ sembollerinin Tevrat’tan alınmış olması; NAZİ ve Avrupalı Yahudilere verilen ESKENAZİ isimlerinin ibranice kökenli olması; Faşist diktatör Mussolini’nin; “Ben bir siyonistim” demesi ve kurulacak olan yahudi devleti için çalışacağını söylemesi vb. Ortadaki oyunu açıklamaya yetip artmaktadır.
Aslında bu oynanan “Büyük kitlenin İsrail’e dönmesi için küçük bir grubun feda edilmesi gereği” oynanmıştır. Bu grup da elbette, kültürlü, aydın ve zengin Yahudilerden oluşmayacaktı. Özellikle fakir ve güçsüz, İsrail’e göç etse bile yük olmaktan başka işe yaramayacak, çoğunluğunu Musevi Hazar Türkleri ve Çingenelerin oluşturduğu bir kesim bu iş için uygun görüldü.
TEVRAT: “Bir şehre karşı cenketmek için ona yaklaştığın zaman, onu BARIŞA çağıracaksın. Ve vaki olacak ki eğer sana sulh cevabı verirse ve KAPILARINI SANA AÇARSA, o vakit içinde bulunan bütün kavim sana angaryacı olacaklar ve sana kulluk edecekler.” (Tesniye Bölümü, 20/10-11)
“Ve onların krallarını senin eline verecek adlarını göklerin altında yok edeceksin. Sen onları yok edinceye kadar kimse senin önünde duramayacak.” (Tesniye Bölümü, 7/24)
Eski ABD Genel Kurmay Başkanı Thomas Moorer: “Şimdiye kadar hiçbir başkanın İsrail’e karşı koyduğunu görmedim. Onlar her zaman istediklerini elde ederler. Amerikan halkı eğer İsrail’in hükümet üzerindeki etkisini bilseydi hemen ayaklanırdı.”
Ben Gurion tarafından ilan edilen İsrail’in bağımsızlığını, bir kaç dakika içinde ilk tanıyan ABD Başkanı Truman olmuştur. Truman; “Hür ve kudretli bir İsrail Devleti’nin teminatçısıyım.” (Le Monde, 17.3.1971 sf. 8)
İsrail Cumhurbaşkanı Chaim Weizmann, Yahudi Truman’a şükran hediyesi olarak bir Tevrat Rölesi sunarken şöyle demişti: “Siz farkında olmayabilirsiniz ama sayın Başkan, ben sizden daha önemli bir başkanım. Siz 170 milyon insanın başkanısınız, bense başkanların başkanıyım.” (Joys of Jewish Folklore, David M. Eichhorn, sf. 343)
TEVRAT: “Bilmediğim bir kavim bana kulluk edecek. Yabancı oğulları bana boyun eğecekler. Kulakları işitince bana itaat edecekler. Yabancı oğulları takatsiz kalacaklar.” (ll. Samuel, Bab 22/4-46)
Yahudiler, sermayeyi ele geçirip yaşadıkları her ülkeyi sömürmüşler, dönmelik takdiğiyle devletin üst kademelerini ele geçirmeye çalışmışlardır. Tarih boyunca birçok ülkeden kovulma sebeplerinden biri de budur. Dönmeler, bayramlara eş değiş tokuşuna dayanan cinsel faktörler de eklemişlerdir. Halk arasında “mum söndü” olarak bilinen bu eş değiş tokuşu dönmelerin en sapık adetlerinden biridir. Bugün hala uygulanmakta olan bu adet, yahudi dönmeleri tarafından reddedilmek bir yana, övünerek anlatılmaktadır. Bu iğrenç adetin faturasının da, farklı mezhepteki bir topluluğumuza çıkarılması, Yahudi-Ermeni propagandalarının eseridir.
“Köpek için kemiğin, domuz için dışkının çekici bir tadı olmasaydı, onlar bu maddelerle karınlarını doyurmak isterler miydi? Rezilliklerin her çeşidinden ayrı bir tad alan güçlü kişileri ayıplamayınız.” (Mason Dergisi, sayı 29, sf. 20)
(Bu telkin, masonluğa kabul töreni sırasında üyelere fiili livata yapıldığı söylentilerine ispat niteliği mi taşıyor acaba?)

KUR’AN: “İnananların içinde çirkin utanmazlıkların yaygınlaşmasından hoşlananlara dünyada da, ahirette de acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz.” (Nur Suresi/19)

Sapık Yahudi geleneklerinden biri olan ensest de sapkın Tevrat ayetlerine dayanır:
“İki memen sanki bir çift geyik yavrusu Kaptın gönlümü kızkardeşim, yavuklum. Okşamaların ne güzel kızkardeşim, yavuklum.” (Tevrat, Neşideler Neşidesi, 4/5,9-10)
“Ve büyük kız küçüğüne dedi: Gel babamıza şarap içirelim... Onunla yatarız... Ve o gece babalarına şarap içirdiler ve büyük kız gidip babasıyla yattı. Ve öbür gece dahi babalarına şarap içirdiler ve küçük kız kalkıp onunla yattı.” (Tevrat, Tekvin 19, 31-35)
Rivayete göre, kızların, babalarının soyunu sürdürmek için girdikleri bu ilişkilerin sonucunda birer oğlan doğuruyorlar. Bu oğlanlardan biri Moablıların, diğeri de Amanoğullarının atası sayılıyor.

Yerleştiği her yerden kovulan tek topluluk Yahudilerdir. Babil’den, İngiltere’den (1292), Fransa’dan (1394), İspanya’dan (1492), Litvanya’dan (1495), Portekiz’den (1498), Almanya ve İtalya’dan (14 ve 16.yy.da) tarih boyunca toplu olarak kovuldular.
İspanya’da Yahudiler sermayenin çoğuna sahip olduklarından dolayı “devlet içinde devlet” haline gelmişlerdir. Bu maddi güç sayesinde ülkede sayıları az olmasına rağmen çoğu konuda söz sahibi oluyorlardı. Ayrıca, Yahudilerin uyguladığı kan içme, sulara zehir atma, veba salgını çıkarma, ensest ilişki, eş değiştirme, yabancı düşmanlığı (başka milletleri hayvan olarak görme) gibi sapık adetler, İspanyol halkı arasında büyük bir tedirginlik oluşturuyordu.
İspanya devletinin, bunların etkilerini kırmak için gittiği yasal düzenlemelere karşı “dönme”lik (isim ve dinlerini gizleme) takdiğini uygulayan Yahudilerin bu sahtekarlığının ortaya çıkmasıyla, İspanya Devleti tarafından topluca kovuldular.
Ne yazık ki, başka milletlerin başlarından söküp attığı bu keneleri, Osmanlı İmparatorluğu sokaktan alıp kendi bağrına yerleştirmiştir. Sonuçta, Osmanlı’nın sonunu getirip ortadan kalkmasına sebep olan bu KENELER olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü zehirleyip öldüren de Mason Keneler’dir.
Mason yükümlülüklerini belirten Anderson Yasası, Davranış Maddesi dördüncü fıkrası şöyledir:
“Mason olmayan yabancılar bulunduğunda, sözlerinizde ve tutumunuzda öyle ketum ve ihtiyatlı olunuz ki, en ince zekalı yabancı bile duyulması uygun olmayan şeylerin farkına varmasın.” (ÇIRAK KALFA USTA, Sayfa-55)
Siyonizmin dünya hakimiyeti için kendilerini adamış olan masonlar da aynen Yahudiler gibi kendilerinden başkalarını insan olarak görmezler;
“Bizim anladığımız insan, sokakta her gün gördüğümüz insan değildir. İki ayaklı, iki kulaklı az çok akla da sahip insanı biz burada kasdetmiyoruz, biz insan dediğimiz zaman bütün masonik ilkeleri sinesinde toplayan bir insanı insan olarak ele alıyoruz.” (Mimar Sinan Dergisi, s.27-28 sf.35)
Siyonistler, işleri biten masonların Yahudi asıllı olmayanlarını çöpe atarken de pek acıma belirtisi göstermezler.
Masonlar, çalışmalarının, Atatürk tarafından 1935 yılında yasaklandığında, meclis başkanı, altı bakan ve altmıştan fazla milletvekilinin kendilerinden olduğunu söylemektedirler. Atatürk’ün ölümünün onuncu yılında tekrar çalışmaya başlarlar ki, bu arada İsrail Devleti’nin de kurulmuş olması çifte bayramları olmuştur.
Kutsal anlatımlara göre;
İSRAİLOĞULLARI: Yakup peygamberin soyundan gelenleri ifade eder.
İSRAİL: Yakup peygamber’e verilmiş isimdir. “Tanrıyla güreşen” demektir.
İSRA: Güreş tutmak, güreşmek.
İL-EL-BAAL: Sümer’lerin en baba tanrısı(!).
Yakup, tırıvırı bir tanrı(!) yerine, en baba tanrıyı(!) kendine rakip seçmesinin cezasını, dizinin incinmesiyle öder. Fakat, tanrıyla kapışmayı göze almanın ödülü olarak ta “üstün kılınma” vaadini kapar(!). Bu “diz incinmesi” olayından dolayı Yahudiler, uyluk başı üstü kalça adalesini yemezler.
Tarih boyunca fitne ve azgınlıklardan bir türlü vazgeçmeyen İsrailoğulları, pek çok peygamberin başının etini yemiştir.
Tanrının, kendilerini bu kadar fazla muhatap almasını (peygamber gönderilmesini) “kendilerine üstünlük ve efendilik” verilmesi olarak değerlendirmişlerdir.
Müslüman inancına göreyse, Yakup peygamber; güzelliği dillere destan Yusuf’unu kaybetmiş, gözü yaşlı Hazreti Yakup’tur. Müslümanların böyle inanıyor olmalarının ne kendilerine bir zararı vardır, ne de insanlığa. Oysa tanrıyla(!) güreşen bir Yakup...
KUR’AN: “Yahudiler arasına Kıyamet Gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Onlar ne zaman savaş ateşini alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çaba harcarlar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Maide Suresi, 64)

TEVRAT: “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak; sınırınız çölden ve Lübnan’dan, Irmak’tan, Fırat Irmağı’ndan garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak. Tanrınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız tüm diyarın üzerine koyacaktır.” (Tesniye, 11/24-25)
“O günde Rab Abram’la ahdedip dedi: Mısır Irmağı’ndan büyük ırmağa, Fırat Irmağı’na kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.” (Tekvin, 16/18)
Türk Milleti, yurt edindiği toprakları için milyonlarca şehit vermiştir. “Türkiye ilgi alanımız içindedir.” diyen Yahudi insan kasabı Ariel Şaron aylardır kuyruğu titrettiği halde geberemiyor. Onca masumun kanına girerek, kolay ölüm var mı? Darısı, mevcut Yahudi kasaplarının başına...
“Aralarına seni dağıttığım milletlerin hepsini bütün bütün sona erdireceğim fakat seni sona erdirmeyeceğim.” (Tevrat, Yeremya, 30/11)
“Çok kavimler ezeceksin, ve onların kazancını Rabbe ve onların mallarını bütün dünyanın Rabbine tahsis edeceğim.” (Tevrat, Mika, 4/13)
“Ve seni sıkıştıranların oğulları sana eğilerek gelecekler. Senin ayaklarının tabanında yere kapanacaklar ve sana Rabbin şehri İsrail Kudüsü’nün Siyonu diyecekler.” (İşaya 60/14)
“Ve Krallar sana uşak ve Kraliçeler sana dadı olacaklar, yere kapanıp ayaklarının tozunu yalıyacaklar.” (İşaya 49/23)
“Milletlerin servetini yiyeceksin ve onların izzeti size geçecek.” (Tevrat, İşaya, 61/6)
“Allah’ın Rabbin sana miras olarak vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın. Allah’ın Rabbin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin.” (Tevrat, Tesniye 20/16,18)
KABBALA’dan: “Yahudi, yaşayan insanlaşmış Tanrıdır... Yeryüzünde Tanrı, Yahudinin yüz hatlarda kendini aşikar kılar. Diğer insanlar tamamıyla dünyevi, aşağı ırktandır. Onlarsadece Yahudilere hizmet için yaşamaktadırlar... Hahamların sözleri canlı Tanrının sözleridir.”
Filistin ve Lübnan’da Yahudilerin katlettiği masumlar, benim kardeşime, bacıma, akrabalarıma ve garip anacığıma benziyorlar. Yahudi vahşilerin yüzlerinde ise, kara domuzların kılsız yerlerinin derisini görüyorum...
KUR’AN: “Onlar bir kötülük işledikleri zaman BİZ ATALARIMIZI BU YOL ÜZERİNDE BULDUK. ALLAH DA BİZE BUNU EMRETTİ derler. De ki: Şüphesiz Allah, kötülüğü emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah’a karşı mı söylüyorsunuz?” (A’raf 28)
KUR’AN: “Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? Onlar gerçeği ters çeviren, günaha düşkün olan her yalancıya inerler. Bunlar şeytanlara kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.” (Şuara 221-223)

Ey Yahudiler!
Yeryüzünü ve sonunuzu felakete sürüklüyorsunuz! Aklınızı başınıza alın ve insanlığa dönün!
Tanrı’nın bana vermiş olduğu akıl; TANRININ BİLDİKLERİNİ ELBETTE BİLEMEZSİN FAKAT, AKLINDAN ZORU OLAN BİR TANRININ VARLIĞINA İNANACAK KADAR DA APTAL OLAMAZSIN, diyor.”
Sizlere; “Yakın! Yıkın! Öldürün! Mahvedin! Tecavüz edin! Cehenneme çevirin! ....!” diye telkin eden Tanrı değil de, KABBALİST BİR HAHAM olmasın sakın!?...
Ey insanlık!
Şu anda yeryüzünde katliama uğrayanlar senin ırkından, dininden değildir diye kılını kıpırdatmak istemiyorsun!
Siyonistler bu dünyayı üçüncü büyük harbe doğru sürüklüyorlar!
Sıkıştıkları anda nükleer güce başvuracakları cehennem harbine!
Bu gidişe dur demezseniz, CEHENNEM ARTIĞI BİR DÜNYA SİZE KALSA NE OLACAK?!

Ey müslüman!
İslam ümmeti neden sahipsiz?!
Neden yanıyor Filistin, Lübnan, Irak, Bosna, Azerbaycan, Çeçenistan, Afganistan, Türkistan?
Dünyanın İNSANLIK ve ADALET diye ayağa kalkıp haykırmasını mı bekliyorsun, kendin yatar halde iken?!
Sorgulamayacak mısın, ülkenin başına getirilmiş siyonist locaya kayıtlı uşakların kimliğini?
Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmek, ipin ucunu onlara teslim etmek ne demek?

Ey Türk Evladı!
Vatanının parçalanıp cehenneme çevrilmesine fırsat verme!
Ürününe para verip kullandığın markanın Yahudi patronuna rica et de safını belli etsin! Lübnan ve Filistin’deki vahşete tavır koysun!
“Eşcinseli işe alırım, türbanlıyı almam” diyen, ALARKO’nun Alaton’larına sor bakalım; “İsrail iyi mi yapıyor, yoksa kötü mü?”!
Yoksa sen hala:
Alarko ile suyunu ısıtıp ariel ile temizlenmeye; colgate ile fırçalanıp, coca cola ile karnını şişirmeye devam mı edeceksin?
Ödediğin para bugün için Filistinli çocuğun beyninde patlıyorsa, yarın sıranın sana gelmeyeceğini mi düşünüyorsun?
Düşmanın ekonomisine katkıda bulunmanın, tecavüzcü zaniye kuvvet macunu ikram etmekten ne farkı var?
İşte, dünyanın hali ortada! Görmüyor musun?
Yoksa, Yahudi füzeleri Ankara’ya düşmeye başladığında mı gözlerini açacaksın?
İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in ahlaki yasalarının sivillere zarar verilmesine izin vermediğini söylemiş. Öyleyse bu katliamları, dini yasaları izin verdiği için mi yapıyorlar?
İsrail Dışişleri Bakanı, İsrail’in Lübnan halkıyla bir çatışması yok demiş. Doğru söylemiş. Lübnan halkıyla çatışmıyorlar, Lübnan halkını katlediyorlar. Çünkü, Lübnan’lıların onlarla çatışmaya girecek silahları yok...
Feryatlar arşa yükseliyor.
Bütün dünya bu vahşete seyirci.
Condoleezza Rice’nin ağzı kulaklarında. Mutlulukla sırıtıyor.
Utanmak mı?
Yüzleri kızarmak mı?
Onlar da nasıl kelime!
Hayvanlar suç işleyince hiç yüzleri kızarır mı?
“Kimler var bakınız kan feryat dolu,
Kimler hürriyetin hasretindeler,
Garibin mazlumun bağlanmış kolu,
Gülüp seyrediyor kanlı kahpeler.”
Kanlı kahpeler.
Kanlı zalimler,
Kanlı köpekler!...

14 Mayıs 2011 Cumartesi

İşte Kıpti dilinde Yahuda nın İncili


İşte Kıpti dilinde Yahuda nın İncili
1970´te Mısır´da bulunan "Kıpti Dilindeki" el yazmasının Yahuda´nın İncili olduğu açıklandı. Haber bomba etkisi yaptı. Belge, havarisinin Hz. İsa´yı neden ihbar ettiğini açıklıyor.

American National Geographic Society´nin 1970 yılında Mısır´da bir çölde bulunan "Kıpti Dilinde" yazılmış bir el yazmasını inceledikten sonra dünyaya duyurduğu bir araştırma bomba etkisi yaptı.

1700 yıllık olduğu anlaşılan 30 sayfalık bir papirüs rulosunda İncil´de Hz.İsa´yı yanağından öperek onu Romalılar´a ihbar eden Yahuda´nın hayatı anlatılıyordu.

Geleneksel Hıristiyan inancına ters olan yazmalara göre "Yahuda İsa´ya ihanet etmemiş, kendisini ihbar etmesini İsa Yahuda´dan istemişti. Yazarı bilinmeyen ancak bugünkü 4 İncil´in kabul edildiği İznik Konsülü´nde reddedilen İnciller´den biri olan "Kayıp İncil"de Hz. İsa, Yahuda´ya şöyle diyor: "Vücudumdaki kutsallığı ortaya çıkarmak için beni ihbar et. Bunu yaptığın için nesiller boyunca lanetlemen de benimle olacaksın."

Vatikan doktrinine göre Yahuda, İsa´yı 30 gümüş paraya ihbar etti. Aksini kanıtlayan el yazmasının ise aslında Vatikan tarafından gizlendiği öne sürülüyor .Yazıtın bulunmasıyla da Vatikan´ın nedeniyle güvenirliliği ve iktidarının ağır darbe aldığı belirtiliyor.

YEHUDA KENDİNİ ASMIŞTI

Yehuda İncili’ni kimin yazdığı bilinmiyor. Bu belgeden, ilk kez, 180 yılında Lyon’da bir papaz tarafından söz edilmişti. Yeni Ahit, Yehuda’yı bir "hain" olarak niteliyor. Klasik inanışa göre, 30 adet gümüş para alan Yehuda, İsa’nın yerini Roma askerlerine bildirmişti. İsa yakalanıp çarmıha gerilince, bu ihanetine kendi de dayanamayan Yehuda, aldığı paraları iade edip kendini asmıştı.

Yeni Ahit’in dört ayrı versiyonu (Matta, Luka, Markos, Yuhanna İncilleri) bulunuyor. Ancak, İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra daha birçok versiyonun yazıldığı da biliniyor. Fahişeyken İsa’nın müridi olan Mecdeli Meryem’in bile bir ayrı versiyon yazdığı ileri sürülüyor.

Hıristiyanlıkta adım adım şüphecilik

1959 yılında Thomas İncili ilk kez İngilizce olarak yayınlandığında Hıristiyan dünyası, dört İncil’in dışında başka bir incil daha bulunduğunu öğrenince şok geçirmişti. "Şüpheci Thomas" olarak bilinen havarinin çevresinde bir agnostik topluluğu oluştuğu ilk kez duyuluyordu.

Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi adlı romanındaki iddialar da şüpheciliği tırmandırdı. Kitap, Hz.İsa’nın Mecdeli Meryem’den bir çocuğu olduğunu, soyunun bugün devam ettiğini, peygamberin aslında kilisesini Meryem’e emanet etmek istediğini, ancak Aziz Petrus’un kiliseyi devraldığını, kadın kültünün yok edildiğini iddia ediyordu.

Da Vinci Şifresi’nin tartışıldığı bir ortamda gün ışığına çıkan Yehuda İncili’nin 1959 yılında olduğu kadar büyük şok yaratması beklenmiyor. Mecdeli Meryem’e ait bir agnostik İncili ve hatta "Hakiki İncil" diye bir incil daha bulunduğu bile ileri sürülüyor.

İşte Yehuda İncili

Bilinen dört İncil’i (Matta, Luka, Markos, Yuhanna) içeren Yeni Ahit’e göre, Yehuda, İsa’yı Roma askerlerine ispiyonlayan bir haindir. Yehuda İncili olarak tanımlanan el yazmasında Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi ve dirilişi yer almıyor.

Kıpti dilindeki İncil Kıpti Müzesi’ne gidecek
Yehuda İncili’nin tanıtımı "National Geograpic Society" tarafından yapıldı. Asıl kopya, 13 sayfa papirüs üzerine, arkalı önlü ve Kıpti dilinde kaydedilmişti. 1700 yıl Mısır’daki bir çöl mağarasında kalan eser, 1970’lerde bulunmuş ve Mısırlı bir antikacıya satılmıştı. Kitabı satamayan antikacı New York’taki bir kasada yıllarca sakladı. 2001’de, giderek parçalara ayrılan bu kitabı İsviçre’deki bir vakıf tercüme etmeye başladı. Yapılan tüm bilimsel testler, kitabın 300 yıllarında kaleme aldındığını gösteriyor. "National Geograpic" kitabı sergilemeye başladı. Eser, daha sonra Kahire’deki Kıpti Müzesi’ne gönderilecek
Üye olurken ihmal etmiş olabileceğiniz forum kurallarını ,
yazdığınız bir mesajın ileride başımıza neler açabileceğini ,
imzalarınıza dikkat etmezseniz ne gibi sonuçlar doğurabileceğini ve
mesaj yazdığınız bölümlerde sabitlenmiş olan bölüm kurallarını mutlaka okuyunuz.
Clone hesap kullanıcıları bunu ihmal etmeyiniz.
National Geograpic de bununla ilgili yayınlanan belgeselin bir kısmını izlemiştim. Mısırdaki bir çiftçi tarafından bulunup bir antikacıya satılıyor el değiştire değiştire 30yıl içinde önemli bazı bölümleri kayboluyordu. İsa'nın çarmıha gerilişi ve dirilişinden bahsedilmemesinin nedeni belki bu olabilir. Ayrıca aynı belgeselde bir kaç konuya daha değiniyordu. Mesala Yahuda'nın kendini asarak ölmediği, İsaya ihanet ettiği için cezalandırıldığı ve 300 yıl bir mağarada uyuduğundan bahsetmişti. Bulunan o incilide Yahuda'nın kendinin yazmış olabiliceğinden vs. söylenmişti.

Neyse lafı uzatmadan Mısır'da bulunan Yahuda'nın Müjdesi olarak çevirilen incilin Türkçe çevirisinin bir bölümünü vereyim kendiniz okuyun.


Giriş : Başlangıç
İsa'nın Yahuda'ya Fısıh Bayramı'nı (14 Nisan) kutlamasından 3 gün önce konuştuğu vahiyin gizli hesabı.

İsa'nın Yeryüzü Vaiziİsa Dünya'da gözüktükten sonra, insanlığın kurtuluşu için büyük bir kerametle mucizeler gerçekleştirdi. Ve bazıları doğrunun yolunda yürürken, diğerleri günahlarla yürüdü; 12 havari çağırılmıştı.
Onlarla Dünya'nın ötesindeki gizlilikleri ve en sonunda ne olacağını konuşmaya başladı. Bir çok kez havarilerine karşı kendisi olarak değil, bir çocuk olarak bulundu.

Sahne 1 : İsa'nın havarileriyle diyalogları: Şükran duası veya "İsa'nın son yemeğinde yenen ekmek ve içilen şarap" (eucharist)
Bir gün İsa havarileriyle Yahudiye'deydi, onları bulup toplayıp dini bir tören için oturttu. Havarilerine yaklaştığında, (34) beraber toplanmış ve oturmuş ve ekmek için şükran duası sunuyorlardı, İsa güldü.
Havarileri O'na dedi ki : "Efendimiz, şükran duamıza neden gülüyorsunuz? Doğru olanı yaptık."
İsa cevapladı ve onlara dedi ki : "Size gülmüyorum, bunu kendi ricanız için değil; ama bununla tanrınız mutlu olacak diye yapıyorsunuz."
Onlar dedi ki : "Efendimiz, siz tanrının oğlusunuz"
İsa onlara dedi ki, "Beni nasıl tanıyorsunuz? Size gerçeği söylüyorum, sizin aranızdaki halklar arasında hiç bir nesil beni tanımayacak."

Havarilerin KızgınlığıHavarileri bunu duyduğunda, çığrından çıkıp kızmaya başladılar ve O'nun aleyhinde kalplerinde saygısızlıkta bulundular.
İsa onların anlayamaması üzerine şöyle dedi : "Neden bu tahrik sizi nefrete itti? Tanrınız sizin içinizdedir, (...) (35) sizi ruhlarınızdaki nefrete kışkırttı. Aranızda kusursuz insanı öne çıkartabilecek herhangi biri varsa, yüzümün karşısında ayağa kalksın.
Hepsi dedi ki, "Hepimizin gücü var."
Ama ruhları İsa'nın karşısında ayağa kaldıramadı, sadece Yahuda dışında. O ayağa kalkabildi, ama O'nun gözlerine bakamıyordu; kafasını başka bir yöne çevirdi. Yahuda O'na dedi ki : "Kim olduğunu ve nereden geldiğinizi biliyorum. Barbelo'nun ölümsüz diyarından geldiniz. Ve ben sizi buraya gönderenin ismini söyleyebilecek kadar değerli değilim."

İsa Yahuda'ya yalnız konuşur
Yahuda'nın gurur verici bu yanıtının farkında olarak, İsa dedi ki : "Diğerlerinden uzaklaşırsan, sana krallığın sırlarını anlatacağım. Ulaşmak için olanağın var; ama büyük bir acı çekeceksin. (36) Çünkü, başka biri senin yerine geçecek, onikinin tekrar tanrıyla birleşebilmesi uğruna.
Yahuda O'na dedi ki, "Bana bunları ne zaman söyleyeceksiniz, ve ışığın fecrinin müthiş günü nesiller için ne zaman gelecek?
Ama bunu söylediğinde, İsa O'nu terketti.

Sahne 2 : İsa havarilerinin karşısına tekrar çıkar
Ertesi sabah, bu olaydan sonra, İsa havarilerinin karşısında tekrar çıktı. Onlar da O'na dedı ki , : "Efendimiz, bizi terkettiğinizde nereye gittiniz ve ne yaptınız?"
İsa da onlara dedi ki, "Büyük ve kutsal başka bir nesile gittim"
Havarileri O'na dedi ki, "Efendimiz, bizden daha üstün ve daha kutsal olan, bu diyarda olmayan büyük nesil nedir?
İsa bunu duyunca onlara dedi ki, "Neden kalplerinizde güçlü ve kutsal bir nesili düşünüyorsunuz? (37) Size gerçeği söylüyorum, bu uzun zaman içinde doğan hiçkimse bu nesili göremeyecek, ve yıldızlardan hiç bir yıldızın melekler topluluğu bu nesili yönetmeyecek, ve ölümlü doğum yaşayan hiç kimse içinde olamayacak, çünkü bu nesil gelmez (...) geldiği (...) Sizin nesliniz, insanoğlu neslidir (...) güç, ki (..) diğer güçler (...) yönettiğiniz.
Havarileri bunu duyunca, herbiri ruhlarında rahatsızlık hissetti. Hiçbiri tek bir kelime söyleyemedi.
Başka bir gün İsa onlara geldi. Onlar da dedi ki, "Efendimiz, sizi hayal ettik, çünkü bir çok rüyamız oldu gece (...)"
(O dedi ki), "Nasıl oldu (siz ... ne zaman) (siz) gizlendiniz?" (38)

Havariler Tapınağı Görür ve Tartışırlar
Dediler ki, "Büyük bir sunak gördük, ve 12 erkek - rahiplerdi, diyebiliriz - ve bir isim; sunakta bekleyen kalabalık bir topluluk, rahipler adakları kabul ediyorlardı. Ama biz bekledik."
(İsa dedi ki), "Rahipler nasıldı?"
Dediler ki : "Bazıları iki hafta; bazıları çocuklarını kurban ediyordu, bazıları karılarını, şükrederek alçakgönüllülükle; bazıları erkeklerle yatıyordu, bazıları katliamın içindeydi, bazıları bir çok günah ve kanun dışında eylemler yapıyordu. Ve sunak önündeki erkek sizin isminizi söylüyordu, (39) ve yetersizliklerinin eylemleri içinde, kurbanlar tamamlanmaya getiriliyordu (...)."
Bunu dedikten sonra, sessizliğe büründüler; çünkü dertlenmişlerdi.

İsa Tapınak Hayali'nin Mecazi Yorumunu Sunuyor
İsa onlara dedi ki, "Neden dertlisiniz? Size doğruyu söylüyorum, sunakın önünde benim adımı söyleyen tüm rahipler. Tekrar söylüyorum, ismim burada yazıldı (...) yıldızların nesillerinden insanların nesillerine. (Ve onlar) ağaçları meyvesiz ektiler, benim ismimde, utanç verici bir tarzda."
İsa onlara dedi ki, "Sunakta adakları kabul edenleri görenleriniz-- bu sizlersiniz. Bu hizmet ettiğiniz tanrı, ve siz gördüğünüz 12 kişisiniz. Sunakta kurban sunan insanlar da sizin önderliğinizdeki (40) yolundan çıkmışlardır. (...) ayağa kalkacaklar ve ismimi bu yolda kullanacaklar, ve dindar nesiller o'na sadık kalacaklar. O kişiden sonra; zina edenlerden (eşlerini aldatan) bir insan ayağa kalkacak; ve çocukları katleden başka biri ayağa kalkacak, ve erkeklerle yatan başka biri ayağa kalkacak, ve çekinenler, ve diğer kirlilik, kanunsuzluk ve hata içerisindeki diğer insanlar, ve "Biz melek gibiyiz" diyenler; onlar herşeyi bir sonuca getiren yıldızlardır. İnsan nesilleri için denildi ki, "Bak, Tanrı kurbanınızı bir rahip aracılığı ile aldı" - halbuki, o hatanın elçisidir. Ama Efendimiz, kainatın Efendisi, emreder; "En son günde utanç içinde bırakılacaklar" (41)

İsa dedi ki, "Kurban etmekten vazgeçin (...), sunakta yaptığınız gibi (...) ; lakin onlar yıldızların üstündedir ve melekleriniz orada sonuçlarına zaten ulaşmıştır. Öyleyse onların tuzağa düşmesine izin verin, ve bırakın gitsinler ( - 15 Satır eksik - ) nesiller (...). Bir fırıncı cennet altındaki (42) tüm yaradılışı doyuramaz. Ve (...) onlara (...) ve (...) bize ve (...).
İsa onlara dedi ki, "Benimle uğraşmaktan vazgeçin. Herbirinizin bir yıldızı var, ve herkes ( - 17 Satır eksik - ) (43) içinde (...) gelmiş olan (..) ağaç için ilkbahar (...) bu uzun zamanda (...) bir süreliğine (...) ama o Tanrı'nın bahçesini sulamaya geldi, ve sürecek olan nesil, çünkü o, bu nesilin yaşam yürüyüşünü kirletmeyecek, ama (...) tüm sonsuzluk için."

Yahuda İsa'ya O Nesil ve İnsan Nesli Hakkında Soruyor
Yahuda o'na dedi ki, "Yol gösteren, bu nesil nasıl bir meyve verir?"
İsa dedi ki; "Tüm insan nesillerinin ruhları ölecek. Velhasıl bu kişiler, krallığın zamanını bitirdiklerinde ve ruhları terkettiğinde; vücudları ölecek ama ruhları yaşayacak ve yukarı alınacaklar."

Yahuda dedi ki, "Peki insanlığın diğer nesilleri ne yapacak?"
İsa dedi ki, " İmkansızdır (44) taş üzerine ekilen bir tohumun meyvasını almak. Ayrıca bunun yoludur (...) kirlenmiş nesil (...) ve bozulabilir Sofya (...) ölümlü insanları yaratan el, ki ruhları yukardaki sonsuzluk diyarına yükselebilsin. Size gerçeği söylüyorum (...) melek (...) güç görebilecek ki (...) bunları onlara (...) kutsal nesiller (...)."
İsa bunları söyledikten sonra, ayrıldı.

Sahne 3 : Yahuda gördüğü hayali anlatıyor ve İsa cevaplıyor
Yahuda dedi ki, "Efendim, hepsini dinlediğin gibi, şimdi de beni dinle. Lakin, müthiş bir hayal gördüm.
İsa bunu duyunca, güldü ve dedi ki, "Sen, 13'üncü ruh; neden bu kadar zorluyorsun kendini? Ama konuş, ve sana katlanacağım."
Yahuda O'na dedi ki, "Bu hayalimde 12 havari beni taşlıyordu (45) şiddetle zulmediyorlardı. Ve ayrıca bir yere geldim (...) ardından. Bir ev (...) gördüm, ve gözlerim büyüklüğünü anlayamadı. Müthiş insanlar etrafındaydı, yeşillikli bir çatısı vardı, ve evin ortasında halk (...), diyordu ki, "Efendimiz, bizi bu insanlarla beraber alın."
İsa cevap verdi ve dedi ki, "Yahuda, yıldızın seni yolundan çıkardı." Devam etti, "Ölümlü doğan hiç kimse gördüğün eve giremez, çünkü orası kutsal olana ayrılmıştır. Ne güneş ne de ay orada hakimdir, ne de gün, ama kutsal olan her zaman orada kalacaktır, sonsuzluğun diyarında kutsal meleklerle. Bak, sana krallığın gizemlerini anlattım (46) ve sana yıldızların hatasını öğrettim; ve (...) gönderip (...) 12 uzun zamana.

style="color: red;">Yahuda Kaderi Hakkında Soruyor

Yahuda dedi ki, "Efendim, benim tohumum da kontrol eden hükümdarların altındamıdır?"
İsa cevap verdi ve dedi ki, "Gel, ben ki ( - 2 Satır eksik - ), ama krallığı ve tüm nesillerini gördüğünde çok üzüleceksin.
Bunu duyunca, Yahuda dedi ki, "Maruz kalmamın ne gibi bir iyiliği var ki? Lakin beni bu nesilin dışarısına çıkardınız."
İsa cevap verdi ve dedi ki, "13'üncü olacaksın, ve diğer nesiller tarafından lanet edileceksin - ve sen onları yönetmeye geleceksin. Son günlerde senin yükselişini lanetleyecekler (47) kutsal nesile."

İsa Yahuda'ya Evren Bilimi'ni Öğretiyor: Ruh ve Kendiliğinden-Üremiş

İsa dedi ki, "Gel, sana hiçkimsenin görmediği sırları öğreteyim. Lakin sınırsız bir diyar var, sonlarını hiç bir melek neslinin görmediği, içinde görünmez büyük bir ruhun olduğu.
"hiç bir meleğin gözünün görmediği,
hiç bir kalbin düşüncesinin anlamadığı,
ve hiç bir zaman bir isimle çağrılmayan"
"Ve ışık saçan bir bulut belirdi orada. O dedi ki, "Bir melek yardımcım olarak varolsun."
"Müthiş bir melek, kendiliğinden-üremiş kutsal bir aydınlanmış ("enligtened"), bulutlar arasında varoldu. O'nun sayesinde, dört başka melek başka bir buluttan varoldu, ve Kendiliğinden-Üremiş'in meleksel hizmetkarları oldular. Kendinden-üremiş dedi ki, (48) "İzin verin (...) varolsun (...)," ve varoldu (...). Ve ilk ışığı kendisine hükmetmesi için yarattı. Dedi ki, "O'na hizmet edecek melekler varolsun," ve sayısız onbinler (on bin eski yunancada en büyük rakkam idi - myriad) varoldu. Dedi ki, "İzin verin aydınlanmış uzun zaman varolsun" dedi ve varoldu. O ikinci ışığı üzerinde yarattı, beraber sayısız onbinlerce melekle hizmetlerini sunmak için. Böylece diğer aydınlanmış uzun zamanlar varetti. Onları da onları hükmetmesi için yaptı, ve sayısız onbinlerce meleği onlara yardım etmesi için yarattı.

Adamas ve Işık Saçanlar
"Adamas "Tanrı"'yı arayan hiç bir meleğin görmediği ilk ışık saçan bulutun içindeydi. O (49) (...) ki (...) resmi (...) ve bu meleğin benzerliğinde. O bozulamayacak (dürüst - incorruptible) Seth neslini varetti (...) on iki (...) yirmi dört (...). 72 ışık saçan kendilerine 360 ışık saçan bozulamayacak nesil yarattı, Ruhun arzusuna uygun olarak, herbirinin 5 rakamı olmalıydı.
"12 ışık saçanın 12 uzun zamanı babalarını teşkil eder, her uzun zaman için altı cennet ile, yani yetmiş iki ışık saçan için yetmiş iki cennet vardır, ve herbirinin (50) beş seması, (toplamında) üç yüz altmış (sema...). Onlara otorite sahipliği ve müthiş sayısız melekler topluluğu verilmişti, ihtişam ve ilahi aşkları için, bundan sonra ayrıca saf ruhları, tüm uzun zamanların ve cennetlerin ve semaların ihtişamı ve ilahi aşkı olması için.

Evren, Kaos ve Yeraltı DünyasıBu ölümsüzlerin büyük bir çoğunluğuna evren deniliyordu - bu ki, harap olmaktır - Kendinden-Üremiş ve yetmiş iki uzun zamanı ile beraber babalarından ve yetmiş iki ışık saçandan. Onda ilk insan bozulamayacak özellikleriyle meydana çıktı. Ve bu uzun zaman o'nun nesli ile meydana çıktı, bu uzun zaman ki bilginin bulutu ve meleğin ismi (51) El idi. (...) uzun zaman (...) ondan sonra (...) dedi ki, "İzin verin, 12 melek varolsun kaos'u ve Yeraltı Dünyasını (ya da ölüler diyarı - "underworld") yönetmek için." Ve bak, buluttan bir melek belirdi, yüzü ateşle parıldayan ve görünüşü kanlarla kirlenmiş. İsmi "Nebro" idi, anlamı "isyankar" idi; diğerleri ona Yaldabaoth derdi. Başka bir melek, Saklas, bulutlar arasından geldi. Yani Nebro 6 melek yarattı - Saklas da dahil olmak üzere - yardımcıları olması için, ve cennetlerdeki 12 meleği üretti, herbiri cennetlerin bir bölümünü alarak.

Hükümdarlar ve Melekler
12 hükümdar 12 meleğe konuştu: "İzin verin, herbiriniz (52) (...) ve onlara izin verin (...) nesil ( - 1 satır eksik - ) melekler":

İlki Seth, "Mesih" diye çağırılan.
İkincisi Harmathoth, o ki (...)
Üçüncüsü Galila.
Dördüncüsü Yobel.
Beşincisi Adonaios.
Bunlar yeraltını yöneten beş idiler, ve ilk olarak tüm kaosun üzerinde.

İnsanlığın Yaratılışı"Ve Saklas meleklerine dedi ki, "İzin verin bir insan yaratalım, benzerliği ardından ve şekli ardından. Adem ve karısı Havva'ya şeklini verdiler; bulutlar arasında "Zoe" diye çağırılan. Bu isimle tüm nesiller ilk insanı aradılar. ve herbiri eşini de bu isimle çağırdı. Şimdi, Sakla (53) emretmedi(...) sadece (...) nesiller (...) bu (...). Ve hükümdar Adem'e dedi ki, "Çocuklarınla uzun yaşayacaksın."

Yahuda Adem'in ve İnsanlığın Kaderini Soruyor
Yahuda İsa'ya dedi ki, "İnsanoğlu'nun yaşayacağı uzun zaman süresi nedir?" İsa dedi ki, "Neden bunu merak ediyorsun, yani Adem'in kendi nesli ile, kendi yaşam süresince, sahibi olduğu krallığında yaşadı, uzun ömrüyle ve hükümdarlığıyla." Yahuda İsa'ya dedi ki, "İnsan ruhu ölür mü?"
İsa dedi ki, "İşte bu yüzden "Tanrı" (God) Mikail'e insanlara ruhlarını ödünç vermesini emretti; ki hizmet edebilsinler; ama "Büyük Olan" (the Great One) Cebrail'e hükümdarı olmayan büyük nesile ruhlarını bağışladı - ki bu, ruh ve can. Demek ki, diğer ruhlar (54) ( - bir satır eksik - )

İsa Günahkarların Yokolmasını Yahuda ve Diğerleriyle Tartışıyor
"(...) ışık ( - yaklaşık 2 satır eksik - ) etrafında (...) izin verin (...) içinizdeki ruh bu bedende hüküm sürer nesillerce meleklerin içinde. Ama Tanrı sebebiydi Adem'e ve O'nunla olanlara verilen bilginin, ki kaos'un kralları ve Yeraltı Dünyası onların üzerinde hüküm sürmesin diye.
Yahuda İsa'ya dedi ki, "Peki bu nesiller ne yapacak?"
İsa dedi ki, "Size gerçeği söylüyorum, hepsi için yıldızlar maddeleri tamamlandırmaya götürür. Saklas'ın kendisine verilen görevin süresi sona erince, ilk yıldızları nesillerle varolacak, ve onlar da yapacaklarını söylediklerini bitirecekler. Benim ismimde zina edip, çocuklarını katledecekler (55) ve yapacaklar (...) ve ( - yaklaşık 6,5 satır eksik - ) ismimde, ve o yapacak (...) yıldızınızı 13'üncü uzun zamanda" Ardından İsa güldü.
Yahuda dedi ki, "Efendimiz, neden bize gülüyorsunuz?"
İsa cevap verdi ve dedi ki, "Gülüşüm size değil, yıldızların hatasına; çünkü bu 6 yıldız 5 savaşçıyla beraber merak ediyor; ama hepsi canlılarıyla beraber yokolacaklar."

İsa Vaftiz Olanlardan ve Yahuda'nın İhanetinden Bahsediyor
Yahuda İsa'ya dedi ki, "Bakın, sizin isminizde vaftiz olanlar ne yapacak?" İsa dedi ki, "Size gerçeği söylüyorum, bu vaftiz olma (56) (...) ismimde ( - yaklaşık 9 satır eksik - ) bana. Sana gerçeği söylüyorum, Yahuda, Saklas'a kurban verenler (...) Tanrı ( - 3 satır eksik - ) günahkar olan herşey.
"Ama onların hepsinden üstün olacaksın. Çünkü sen, elbiselerimi taşıyan insanı kurban edeceksin.
Boynuzların çoktan yükseltildi, gazabın uyandırıldı, yıldızın parlakça gözüktü, ve kalbin'de var (...). (57)
"Sana gerçeği söylüyorum (...) sonuncun (...) olacak ( - yaklaşık 2,5 satır eksik - ), üzül ( - 2 satır eksik - ) hükümdar, çünkü o da yokolacak. Ve ardından Adem'in büyük neslinin şekli yükselecek; cennet, dünya ve melekler öncesinde, sonsuz diyarlardan gelen varolacak. Bak, sana herşey söylendi. Gözlerini yukarı kaldır ve bulutlara ve içindeki ışığa, ve etrafındaki yıldızlara bak. Yolu gösteren yıldız senin yıldızın.
Yahuda gözlerini yukarıya kaldırdı, ve ışık saçan bir blut gördü ve içine girdi. Yeryüzünde bulunanlar bulut içerisinden bir ses duydular, diyordu ki, (58) (...) büyük nesil (...) ... şekli (...) ( - yaklaşık 5 satır eksik - )
Sonuç : Yahuda İsa'ya İhanet Ediyor
(...) Yüksek rahipleri mırıldandı çünkü duası için konuk odasına gitti. Ama bazı katipler O'nu tutuklamak için duasını dikkatlice dinliyorlardı; çünkü insanlardan korkuyorlardı; lakin herkes O'nu bir peygamber olarak görüyordu.
Yahuda'ya yaklaştılar ve dediler ki, "Burada ne yapıyorsun? Sen İsa'nın havarisisin."
Yahuda onlara diledikleri gibi cevap verdi. Ve biraz para verdiler, ve Yahuda da O'nu onlara verdi
Laf Mecdelli Meryem'e gelmişken ondan da biraz bahsedelim...

İncil'de Mecdelli Meryem'in adı, pişman olmuş fahişe olarak geçer. Buna göre, İsa bir gün havarileriyle dolaşırken mesleğini icra etmekte olan bu kadına rastlar ve ona hiçbir söz söylemeden bir süre bakar. Kadın (MM) birden silkinir ve fahişeliği bırakarak İsa'nın aradıkları arasına katılıverir. Bu İsa'nın mucizelerinden biri olarak gösterilmiştir. Oysa özellikle 1960'dan sonra Harvard'lı ilahiyatçılar bu fahişelik meselesinin de tıpkı diğer bir çok uydurma gibi İncil'e sonradan ve özellikle de İmparator Konstantin'in isteğiyle kararlar almış olan İznik Konsili'yle birlikte eklendiğini saptamışlardır. Bu ilahiyatçılara göre Mecdelli Meryem, bırakın fahişe olmayı, gizli bir ezoterik örgütün 'Baş Rahibelerin'den biriydi. Dahası, İsa'nın bilmediği birçok sırrı bu Meryem İsa'ya aktarmış ve onu hem eğitmiş hem yönlendirmişti. Bu iddia özellikle İngiliz ve Amerikalı kadınlı erkekli çok geniş bir ilahiyatçılar topluluğu tarafından savunulmaktadır. Vatikan ise onların bu istekleri ve iddiaları karşısında şimdilik sessiz kalmayı her zamanki gibi- seçmiş görünmektedir.


Mecdelli Meryem'in, fahişe değil gizli bir -Mısır kökenli ve İsis çıkışlı- örgüt üyesi olduğuna dair kanıları güçlendiren belgeler 1947'den sonra bulunan ve/veya ortaya çıkartılan bazı ilk dönem İncillerinden ve yine o yıllarda yazılmış ama Kilise tarafından yok edilmeye çalışılmış olan bazı GNOSTİK İncil'lerden kaynaklanmıştır. Bunların en önemlisi işte bu yeni bulunun 'Mecdelli Meryem İncili'dir. Klasik İncil'de fahişe olarak tanıtılan bu Meryem'in Gnostiklerce yazılmış olan yaşamında bambaşka bir profil vardır. Bu İncillerde Meryem 'Dişil İlkeyi' (Sofya=Hikmet) temsil eden bir tür Bilge Kadın ve Baş Rahibedir. Bu iddia İncil terminolojisi ve literatürü için çok tehlikeli bir belgedir, çünkü İznik Konsili'nde İsa, 'Logos' adı verilerek 'Tanrı'nın Kelamı ve Hikmeti' yapılmıştı. Dolayısıyla dişil ilke 'Eril=Logos' yapılarak İsa'ya mal edilmişti.

Bu Gnostik İncil'den sonra 1990'larda bu kez bir de 'Gerçek' Markus İncil'i bulundu. Kısaca 'Markus'un Gizli İncil' diye bilinen bu metinlerde de Bethany'li Meryem'in İsa ile olan ilişkileri anlatılmıştı. Klasik İncil'de anlatılandan çok farklı olan bu anlatımda ayrıca 'Öteki' diye adlandırılan kişi olan esrarengiz Meryem'in İsa'ya yardım için uzak bir yerden gönderildiği şeklinde pasajlar vardır.

Kısacası klasik anlatımda yer alan fahişelik olayı 'Kadın Düşmanı' Kilise Babaları'nın bir uydurmasıdır, diyebiliriz. Kaldı ki, kesin olan, Mecdelli Meryem'in ve/veya Bethany'li Meryem'in İsa'nın gömüldükten sonra mezarının 'Boş' olduğunu gören ilk kişi olduğudur. Gnostik yazarlara göre ise Üç Meryem bunu birlikte görmüşlerdir. Üçüncüsü Havari James'in annesi Meryem'dir. Bu sonucu Meryem'in ardında İncil'deki 'En' esrarengiz kişi sayılan zengin ve kültürlü bir Yahudi vardır. Bu esrarengiz adam, Joseph Arimeteadır. Gerçekte İsa'nın gömülmesi için yapılan mezar bu adama aitti ve Meryemler'in 'Boş' buldukları mezar buydu -çünkü Joseph Arimetea ölmemişti ve İsa'nın bedenini Çarmıh'tan indirme hakkını Romalı garnizon komutanı ona vermişti...

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...