6 Şubat 2012 Pazartesi

Tarih ezeli bir tekerrürdür diyorlar Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi”
27 Ağustos 2010 Cuma, 01:30 tarihinde {Gel, ne olursan ol yine gel} tarafından eklendi
  Hülasa, Hıristiyan dünyasının “Haçlı seferleri” henüz bitmemiştir, bütün hızıyla devam etmektedir. Bir kültür emperyalizmi halinde devam etmekte olan günümüz Haçlı seferleri ise, özellikle müslüman dünyası için ayrı bir önem arz etmektedir.
İbret alalım ki, zulüm tekerrür etmesin, ibret alalım ki mazlumun canı yanmasın. İbret alalım ki insanlığın yüzü gülsün.

Haçlı, tarih boyunca hep aynı. İşte Kudüs’te, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de gösterdiği vahşet, bütün çıplaklıkları ile ortada. Kuvveti üstün tuttuğu için, eline fırsat geçse, kendinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayacak.

Ya bugün!.. Batılı bugün taktik değiştirdi. Savaşlar artık eskisi gibi harp meydanlarında değil, savaşlar daha çok kültürel planda, ekonomide, diplomatik alanda yapılıyor. Yüzler gene maskeli. Maskenin altındaki çirkin yüzü görebilmek iman ve feraset gerektiriyor. Bugün ABD ve batılı, insanlığı oltaya düşürebilmek için bir takım kavramların arkasına sığınıyor. Demokrasi, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi, kadın hakları, vs. Büyük Ortadoğu Projesi bunun bir göstergesi. Görünüşte bu kavramları bütün insanlık için, özellikle de Ortadoğu için savunuyor. Fakat uygulama çok farklı. Demokrasi kendisi için, insan hakları hıristiyanlar için. Ekonomi, kabaran iştahını tatmin etme aracı... Kadın hakları dediği de, kadının fıtratına aykırı ve büsbütün ayrı bir facia. Dünyanın birçok yerinde müslüman kanı dökülürken bir taş kadar hissiz. Hâlâ insan hakları öyle mi? ABD ve batılıdan insaf ve merhamet beklediğimiz yok bizim. Onlar yapılarının gereğini yapıyorlar. Fakat koskoca bir ümmet, batılının süslü ve içi boş sözlerine ne zamana kadar aldanacak? Kuran-ı Kerim yüzyıllar öncesinden uyarıyor bizi: “Siz onların dinlerine girmedikçe, yahudi ve hıristiyanlar sizden kesinlikle razı olmazlar.” (Bakara, 120)

Tarihten haberdar olmayan ve ibret almayan toplumlar emin ve sağlıklı bir şekilde geleceğe yürüyemezler, hatta tarih şuurundan yoksun bir toplum bağımsızlığına bile sahip çıkamaz.
HRİSTİYANLIKDAKİ PUTPERESTLİK 3
TEKRAR TOPARLARSAK PUTPEREST-PAGAN DİNLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
BU DİNLERİN ÜLKEDEN ÜLKEYE SADECE İSİMLERİ DEĞİŞİR ve BAZI KÜÇÜK FARKLILIKLAR GÖSTERSE DE GENELDE AŞAĞIDAKİ ORTAK ÖZELLİKLERDEN OLUŞUR.
-ÜÇLÜ TANRI ANLAYIŞI VE TANRILAR AİLESİ (BABA –OĞUL TANRI VE TANRIÇA)
- ENKARNASYON YANİ TANRININ YERYÜZÜNDE İNSAN ŞEKLİNDE YER ALMASI
MİTRA VEYA MİTRAS, PERSLERİN İYİLİK TANRISI AHURAMAZDA’NIN YERYÜZÜNDE TEMSİLCİSİ
- KENDİNİ İNSANLIK İÇİN FEDA EDEN , ÖLEN VE SONRA DİRİLEN TANRI
-İLAHİ AKIL-SÖZ-KELAM-LOGOS ÖĞRETİSİ
BU ANLAYIŞIN TEMELİ ESKİ MÖ: 2500 YILINA MISIR’A DAYANIR. MISIR BİLGESİ HERMES TRİMEGİSTUS LOGOSU, İDELERİN İDESİ, TANRININ DÜŞÜNCESİ VE OĞLU OLARAK TANIMLAR. YAHUDİ BİLGİN PHİLON TANRINI DÜŞÜNCESİ, HİKMETİ, HAYAT VEREN GÜCÜ, İNSAN İLE TANRI ARASINDAKİ BAĞ OLARAK TANIMLAR.
- ET VEYA EKMEK VE ŞARAPTAN OLUŞAN KUTSAL YEMEK.
ROMA- YUNAN –PERS BACCHUS-DİONYSOS- MİTHRA PAGAN DİNLERİNDE VARDIR.
- İNSANLIK İÇİN BEKLENEN KURTARICI (MESİH) ANLAYIŞI
- VAFTİZ BENZERİ SUYLA ARINMA
- TAPINAKLARDA TANRIYI TEMSİL EDEN BİR ÇOK RESİM VE HEYKEL
Çiğdem Dürüşken  “ROMA’NIN GİZEM DİNLERİ”   (Arkoloji ve sanat yayınları-İstanbul) sayfa-58’ de bu özellikler aynen sıralanır.
 Belki bu tespitlerimizde bizim için, biraz haksızlık ettiğimizi düşünebilirsiniz. Bunlar belki en hafifinden bakın Ayna yayınlarının tercüme yayını “İsa ve kayıp tanrıça” sayfa 17’de daha ne tespitler yapanlar var;



  “Yıllar süren titiz araştırmalardan sonra, Hıristiyanlığın geleneksel tarihinin en iyi ihtimalle ümitsiz bir şekilde yanlış olduğu ve en kötü ihtimalle bir sürü yalan olduğu sonucuna varmıştık. Kanıtlar, bizim, düşünülemez olanı düşündüğümüzü gösteriyordu.Hıristiyanlık birinci yüzyıldaki bir Mesih kültü değil, antik Pagan Gizem dininin Yahudi bir uyarlamasıydı.Tarihsel bir İsa’nın varolmuş olduğuna dair herhangi bir kanıt bulamadık.”
HRİSTİYANLIKDAKİ PUTPERESTLİK 2

Aton (Atum) Mısırda başka bir tek Tanrı ismidir. Alın  size bir antik Mısır’da tanrılaştırılmış Hermes’te ki Kelam (Logos) anlayışı;

   “Beni Atum’un Bilgisi’yle kutsa, diye yalvardım.
    Atum’un Kelam, yaratırıcı fikirdir;
    O, kendi vasıtasıyla yaratılmış olan her şeyi besleyen ve destekleyen yüce sınırsız   
    Kudrettir.”41
Hz. İsa ölümü ve üç gün sonra tekrar dirilmesini anmak için, 23 mart’ta çarmıhta ölümü ve üç gün sonra 25 Mart tarihinde tekrar dirilmesi nedense pagan tanrı Atisin ölüm ve diriliş tarihleriyle aynıdır.42 Tanrı Mitra öldüğünde taş bir mezara gömülüp üç gün sonra yeniden dirilmiştir. Hıristiyan azizlerini ikonalarında baş kısımlarının etrafındaki daire-çember şeklindeki ışık ve papazların saçlarını yine tepeleri acık gelecek şekilde daire-çember şeklinde tıraş olmaları, hep Roma-pagan Sol İnvictus (Yenilmez Güneş) inancından uyarlamadır. Attis’in annesi “Cybele”, “Göklerin kraliçesi” (Queen of heaven) idi, bu lakabın, katolik kilisesi tarafından İsa’nın annesi Meryem’e de verilmesi şaşırtıcıdır! (Mary: Queen of heaven) Attis ile İsa hikayesi arasındaki en önemli benzerlik de Attis’in aynı İsa gibi ölmesi ve üçüncü gün yeniden dirilmesidir. (E.J. Brill, “Cybelle Attis and related Cults”, sayfa 39, Frazer, The Golden Bough, 349-350)

Ülke ve bölgeler farklıda olsa, dini akımlar pagan- gnostik veya felsefik temele de dayansa genelde ortak dini anlayış ve ritüeller hakimdi.Daha öncede belirtmiştik sadece, bölgeden bölgeye tanrı isimleri değişmektedir. Bugün çok fazla bilinmese de, İlk yüzyıllarda Hıristiyanlık ile diğer dini anlayışlarının arsındaki olağanüstü bu benzerlikler, hem Paganlar hem de Hıristiyanlar arasında gayet iyi bilinmekteydi.Megalansia, Attis kültünde, üç gün boyunca süren bir bahar festivaliydi. Attis de aynı İsa gibi ölen ve üçüncü gün dirilen kurtarıcı Tanrılardan yalnızca biriydi. Attis kültü İsa’dan çok önce oluşmuştu ve Attis ritüelleri, bayramları kutlanıyordu.Attis kültünden bahseden bazı Roma yazarları: Varroo(MÖ 116-2, Catullus (MÖ 86-40) İlk yüzyıllarda yazan pagan yazarlar bu benzerlikleri hristiyanlığa karşı kullanıyor, “aynı şeyleri bizim tanrılarımız da yapmışlardı, bizim Tanrımız sizinkinden daha eski” diye eleştiriler yapıyorlardı. Ünlü Pagan Filozof ve yazar Celsus, Hz. İsa’nın öğretileri gibi sunulan şeylerin, aslında Pagan mitlerinin kalitesiz bir taklidi olduğunu belirterek, bunları Tanrı’dan alınmış yeni bir vahiy gibi naklettikleri için, Hıristiyanları eleştirmiştir.Celsus şöyle söyler;

Bu karakteristik olaylar, Hıristiyanlara ait benzeri olmayan olaylar mıdır ve eğer öyleyse, ne şekilde benzersizdirler ? Ya da bizimkiler mit olarak sayılmalı ve onlarınkilere inanılmalı mıdır ? Hıristiyanlar kendi inançlarının farklılığı için hangi nedenleri gösteriyorlar ? Gerçekte Hıristiyanların, Tanrı hakkında daha kapsamlı gerçekleri dışta bırakarak ona inanmaları haricinde inandıkları şey hakkında olağandışı  hiçbir şey yoktur.”43

“Hıristiyanların fikirlerinden bir çoğu, daha önceden, Yunanlılar tarafından daha iyi şekilde ifade edilmiştir.Bu görüşlerin arkasında, başlangıçtan beri var olmuş olan antik bir öğreti vardır.Onların, gerçeği sistematik bir biçimde saptırmaları, oldukça basit bazı felsefi ilkeleri yanlış anlamaları hakkında konuşalım-tabii ki bu ilkeleri tamamen rezil etmişlerdir.”44

Şimdi aşağıda okuyacağınız metinin hangi İncilden alınmış olduğunu tahmin etmeye çalışınız;

Benim bedenimden yemeyecek ve kanımdan içmeyecek ve bu şekilde benimle bir olmayacak ve benim bir olmayacağım kişi, kurtuluşu bilmeyecek olan kişidir.”45  

Sanırım ‘Son Akşam Yemeği’ (Komünyon Ayini) olduğunu anladınız, ama verilen kaynakta bunun bir İncilden alınmadığını görünce merak ettiniz sanırım. Yukarıdaki ifadeleri söyleyen, Roma Topraklarında yaygın inanılan pagan tanrı Mitra’dır. İran kökenli bu dinle benzerliğe hayret ettiniz değil mi ?

 . İlk Kilise babalarından Justin Martin’de hayret edip bu benzerliği çok rahatsız edici bulmuştur, ama yapılacak bir şey yok, gerçek böyle. Bakın bu benzerliği izah etmekte zorlanan Justin Marty neler söylemektedir;

Peygamber yoluyla Christ’in geleceğini ve insanlar arasındaki tanrısızların ateşle cezalandırılacağını duymuş olan kötü ruhlar, Christ’le ilgili olarak söylenen şeyler gibi sadece olağanüstü masallar olduğu fikrini insanlarda uyandırabilecekleri inancıyla Tanrı’nın Oğulları diye adlandırılmaları için çok sayıda insan ortaya çıkardılar.”48

Yani şeytan bu inançların saflığını bozmak için, Hıristiyanlıktan aşırdığı öğretileri Paganlara öğretmiş.Papaz Tertullian, Mitra dini ile Hıristiyanlık arasındaki benzerlikler konularında da aynı şekilde suçu  Şeytana yükler;

İşi, gerçeği saptırmak olan Şeytan, İlahi olaylardaki aynı durumları taklit eder.O, kendine inananları vaftiz eder ve onlara, Kutsal Pınarın, günahları affedeceği vaadinde bulunur ve böylece, onları Mitra dinine inisiye eder.Bu şekilde Şeytan, ekmeğin tanrıya sunuluşunu kutlar ve ölümden dirilişin sembolünü ortaya koyar. Bu yüzden, Tanrısal olan bazı şeyleri taklit eden Şeytanın kurnazlığının farkında olalım.”49

HIRİSTİYANLIKTAKİ PUTPERESTLİK 1

1 Şubat 2012 Çarşamba, 13:46 tarihinde {BENİM SEÇTİKLERİM} tarafından eklendi
HIRİSTİYANLIKTAKİ PUTPERESTLİK 1
Bu bölümün başlığı, kendisi de bir Hıristiyan olan ARTHUR WEIGALL’ in “HIRİSTİYANLIĞIMIZDAKİ PUTPERESTLİK” isimli kitabından alınmıştır. Bir Hıristiyan olan yazar, Hıristiyanlıkla; antik Mısır, Roma, Yunan, İran ve Hint pagan-putperest inançlarında ki üzeri örtülmesi mümkün olmayan ortak özellikleri tüm açıklığı ile itiraf etmektedir.
  Bilindiği gibi Hıristiyanlıkta İncillerin temeli olan ilk el yazmaları Pavlus’un mektuplarıdır. Daha sonraları Hıristiyan İlahiyatı, bu mektuplardaki teolojik esaslar üzerine kurulmuştur ve bunların oluştuğu ortamı anlamak çok  Pavlus’un misyonerlik yaptığı bugünkü Ege kıyıları olan Anadolu, Yunanistan ve Roma’da yaşayan kültürde insanlar, aslı insan olan mabetlerde insan şeklinde heykelleri olan Tanrılara inanırlardı. Ayrıca Eski Mısır ve Yunan filozoflarının düşüncelerinden oluşan tanrı, ruh ve kainat anlayışları vardı. Eski Mısır,Yunan ve Roma Tanrıları  Osiris, İsis,Zeus, Apollo,Venüs,Hermes v.s. hepsinin tapınaklarda insan şeklinde heykelleri vardı ve hepside mitolojik masal kahramanlarıydı. Bunlarla ilgili hayal mahsulü bir çok efsane ve mitoloji uydurulmuştu. Her bölgenin, her şehrin, bazen de her evin kendine özgü tanrıları vardı. Çeşitli tabiat olaylarını savaş ,tarım ,denizcilik v.s. işleri hep bu tanrılar yönetirdi.Ayrıca bu tanrıların insanlar gibi eşleri oğulları da vardı. Eski Mısırda Tanrı Osiris’in eşi İsis, oğulları Horus ve Eski Yunanda Tanrıça Hera ,Tanrı Zeus’un eşi, Apollo, Hermes,Dionysus vb. ise oğullarıydı. Aynı zamanda bu Tanrıların ülkelere göre değişen isimleri vardı. Baba Tanrı olan Zeus, aynı zamanda Mısır Tanrısı Amon’un karşılığı idi.36 Bu tanrıların değişik isimler altında; Anadolu’da Firigya Tanrıçası Qybele’nin oğlu Attis, Suriye’de Temmuz ve Adonis,İran’da ise Mitra olarak görmekteyiz. Mısır’da Firavunlar, Roma’da imparatorlar hep bu tanrıların oğulları olduklarına inanılmış ve bunlara Adonai, Kyrios , yani Rab Tanrı olarak saygı gösterilmiştir. Roma ve Yunan masal tanrıları, hep elle tutulur ve gözle görülür heykel ve resimlerle temsil edilen fiziksel varlıklardan oluşmaktaydılar. Bu tanrılar için geliştirilmiş çeşitli ayin, tören ve kutlamalar yapılıp kurbanlar kesiliyordu. Olağanüstü işler başaran insanlar tanrılara eş tutulurdu. Bunu, bir gezileri sırasında bir kötürümü iyileştirdikleri için Pavlus ve Barnaba’yı bile hemen tanrılaştırdıkları olayda açıkça görmekteyiz;

8  Listra’da, ayakları tutmayan bir adam vardı. Doğuştan kötürümdü, hiç yürüyemiyordu.
9-10  Pavlus’un söylediklerini dinledi. Onu dikkatle süzen Pavlus, iyileştirilebileceğine imanı olduğunu görerek yüksek sesle ona, “Kalk, ayaklarının üzerinde dur!” dedi. Adam yerinden fırlayıp yürümeye başladı.
11  Pavlus’un ne yaptığını gören halk Likaonya dilinde, “Tanrılar insan kılığına girip yanımıza inmiş!” diye haykırdı.
12  Barnaba’ya Zeus, Pavlus’a da konuşmada öncülük ettiği için Hermes adını taktılar.
13  Kentin hemen dışında bulunan Zeus Tapınağı’nın kâhini kent kapılarına boğalar ve çelenkler getirdi, halkla birlikte elçilere kurban sunmak istedi.”(Elçilerin İşleri-14)

  Özellikle Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in tanrılaştırılması, bu pagan tanrı anlayışlarının etkisinin olarak ispatıdır. Çünkü İnciller de Hz. Meryem’in yüceltilmesini bırakın, kardeşleri ile beraber Hz. İsa’nın öğretilerine inanmalarından bile emin değiliz. Ama pagan dünyada daima bir ana tanrıca miti vardır. Efes konsilinde bu eksiklik tamamlanmıştır. Bütün bunlar Hıristiyanlığın tanrı anlayışının oluşmasında geçirdiği evrimin ispatıdır. 6 Ocak günü Mısırlılar Nil Nehri kıyısında Osiris adına suya dalıp çıkarak kutlamalar yaparlardı. Ayni törenin benzeri denize dalıp çıkarak Yunan tanrısı Dionyosos için de yapılırdı. Bu törenler  Doğu Ortodoks kiliselerinde, Hz. İsa’nın Ürdün Nehri’nde Hz. Yahya tarafından vaftiz edilişini ve doğuşunu anma törenlerine dönmüştür. Suya atılan haçı almak suretiyle deniz veya nehir kenarlarında aynı törenlerin benzeri yapılmaktadır. 4. yüzyıla kadar bu kutlamalar böyle devam etti. Daha sonra Roma Topraklarında  hakim Mitra kökenli Güneş kültü olan pagan Sol İnvictus inanışında, ‘Güneşin doğum günü’ olan 25 Aralık, Roma Papalığı tarafından 6 Ocak ile değiştirildi. Doğu  Ortadoks Kiliseleri bunu pagan-Putperest inancı olduğu için kabul etmedi ve Hz. İsa’nın doğum günü olarak 6 Ocak kutlamalarına devam etti.Yahudiler ve ilk havariler Cumartesi (Sebt-Şabat) gününü kutsal sayarlardı.Yine bu günün yerini, Güneş kültünün kutsal günü Pazar (Sun Day- Güneş günü) aldı.  M.Ö. 1500 yıllarına ait Suriye, Finike tanrısı Temmuz, bakire anneden doğmuş,göğsünde bir yara ile ölmüş ve üç gün mezarında kalıp tekrar dirilmiştir.40 GREKLERİN ŞARAP TANRISI: DİONYSOS Dionysos’a ilk defa kuzey ve doğu Yunanistan’da tapılmaya başlanmıştı, Yunanistan’a ilk defa, Homer İlyada’yı yazdığı zamanlarda MÖ 800 gibi geldiği tahmin edilir, son derece popüler bir Tanrı idi, Roma’dan Mısıra tanırırdı ve kendisine ibadet edilirdi. Dionysos kültü (Roma’da “Bacchus” diye de bilinir), İsa’nın hikayeleri üzerinde derin etki bırakan gizem kültlerinden biriydi (Bu figür Hristiyanların haç sembollerinden en az 2 yüzyıl daha eskidir) (Robert Eisler “Orpheus - The Fisher: Comparative Studies in Orphic and early Christian cult symbolism, The Crucified Christ as Orpheus”, Prof. WKC Guthrie, “Orpheus and Greek Religion”

Hristiyanlıkdaki putpereslik,,,,,,

1 Şubat 2012 Çarşamba, 13:47 tarihinde {BENİM SEÇTİKLERİM} tarafından eklendi
Hristiyanlıkdaki putpereslik,,,,,,
Bu bölümün başlığı, kendisi de bir Hıristiyan olan ARTHUR WEIGALL’ in “HIRİSTİYANLIĞIMIZDAKİ PUTPERESTLİK” isimli kitabından alınmıştır. Bir Hıristiyan olan yazar, Hıristiyanlıkla; antik Mısır, Roma, Yunan, İran ve Hint pagan-putperest inançlarında ki üzeri örtülmesi mümkün olmayan ortak özellikleri tüm açıklığı ile itiraf etmektedir.

Bilindiği gibi Hıristiyanlıkta İncillerin temeli olan ilk el yazmaları Pavlus’un mektuplarıdır. Daha sonraları Hıristiyan İlahiyatı, bu mektuplardaki teolojik esaslar üzerine kurulmuştur ve bunların oluştuğu ortamı anlamak çok Pavlus’un misyonerlik yaptığı bugünkü Ege kıyıları olan Anadolu, Yunanistan ve Roma’da yaşayan kültürde insanlar, aslı insan olan mabetlerde insan şeklinde heykelleri olan Tanrılara inanırlardı. Ayrıca Eski Mısır ve Yunan filozoflarının düşüncelerinden oluşan tanrı, ruh ve kainat anlayışları vardı. Eski Mısır,Yunan ve Roma Tanrıları Osiris, İsis,Zeus, Apollo,Venüs,Hermes v.s. hepsinin tapınaklarda insan şeklinde heykelleri vardı ve hepside mitolojik masal kahramanlarıydı. Bunlarla ilgili hayal mahsulü bir çok efsane ve mitoloji uydurulmuştu. Her bölgenin, her şehrin, bazen de her evin kendine özgü tanrıları vardı. Çeşitli tabiat olaylarını savaş ,tarım ,denizcilik v.s. işleri hep bu tanrılar yönetirdi.Ayrıca bu tanrıların insanlar gibi eşleri oğulları da vardı. Eski Mısırda Tanrı Osiris’in eşi İsis, oğulları Horus ve Eski Yunanda Tanrıça Hera ,Tanrı Zeus’un eşi, Apollo, Hermes,Dionysus vb. ise oğullarıydı. Aynı zamanda bu Tanrıların ülkelere göre değişen isimleri vardı. Baba Tanrı olan Zeus, aynı zamanda Mısır Tanrısı Amon’un karşılığı idi.36 Bu tanrıların değişik isimler altında; Anadolu’da Attis, Suriye’de Temmuz ve Adonis,İran’da ise Mitra olarak görmekteyiz. Mısır’da Firavunlar, Roma’da imparatorlar hep bu tanrıların oğulları olduklarına inanılmış ve bunlara Adonai, Kyrios , yani Rab Tanrı olarak saygı gösterilmiştir. Roma ve Yunan masal tanrıları, hep elle tutulur ve gözle görülür heykel ve resimlerle temsil edilen fiziksel varlıklardan oluşmaktaydılar. Bu tanrılar için geliştirilmiş çeşitli ayin, tören ve kutlamalar yapılıp kurbanlar kesiliyordu. Olağanüstü işler başaran insanlar tanrılara eş tutulurdu. Bunu, bir gezileri sırasında bir kötürümü iyileştirdikleri için Pavlus ve Barnaba’yı bile hemen tanrılaştırdıkları olayda açıkça görmekteyiz;



“8 Listra’da, ayakları tutmayan bir adam vardı. Doğuştan kötürümdü, hiç yürüyemiyordu.

9-10 Pavlus’un söylediklerini dinledi. Onu dikkatle süzen Pavlus, iyileştirilebileceğine imanı olduğunu görerek yüksek sesle ona, “Kalk, ayaklarının üzerinde dur!” dedi. Adam yerinden fırlayıp yürümeye başladı.

11 Pavlus’un ne yaptığını gören halk Likaonya dilinde, “Tanrılar insan kılığına girip yanımıza inmiş!” diye haykırdı.

12 Barnaba’ya Zeus, Pavlus’a da konuşmada öncülük ettiği için Hermes adını taktılar.

13 Kentin hemen dışında bulunan Zeus Tapınağı’nın kâhini kent kapılarına boğalar ve çelenkler getirdi, halkla birlikte elçilere kurban sunmak istedi.”(Elçilerin İşleri-14)



Özellikle Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in tanrılaştırılması, bu pagan tanrı anlayışlarının etkisinin olarak ispatıdır. Çünkü İnciller de Hz. Meryem’in yüceltilmesini bırakın, kardeşleri ile beraber Hz. İsa’nın öğretilerine inanmalarından bile emin değiliz. Ama pagan dünyada daima bir ana tanrıca miti vardır. Efes konsilinde bu eksiklik tamamlanmıştır. Bütün bunlar Hıristiyanlığın tanrı anlayışının oluşmasında geçirdiği evrimin ispatıdır. 6 Ocak günü Mısırlılar Nil Nehri kıyısında Osiris adına suya dalıp çıkarak kutlamalar yaparlardı. Ayni törenin benzeri denize dalıp çıkarak Yunan tanrısı Dionyosos için de yapılırdı. Bu törenler Doğu Ortodoks kiliselerinde, Hz. İsa’nın Ürdün Nehri’nde Hz. Yahya tarafından vaftiz edilişini ve doğuşunu anma törenlerine dönmüştür. Suya atılan haçı almak suretiyle deniz veya nehir kenarlarında aynı törenlerin benzeri yapılmaktadır. 4. yüzyıla kadar bu kutlamalar böyle devam etti. Daha sonra Roma Topraklarında hakim Mitra kökenli Güneş kültü olan pagan Sol İnvictus inanışında, ‘Güneşin doğum günü’ olan 25 Aralık, Roma Papalığı tarafından 6 Ocak ile değiştirildi. Doğu Ortadoks Kiliseleri bunu pagan-Putperest inancı olduğu için kabul etmedi ve Hz. İsa’nın doğum günü olarak 6 Ocak kutlamalarına devam etti.Yahudiler ve ilk havariler Cumartesi (Sebt-Şabat) gününü kutsal sayarlardı.Yine bu günün yerini, Güneş kültünün kutsal günü Pazar (Sun Day- Güneş günü) aldı. M.Ö. 1500 yıllarına ait Suriye, Finike tanrısı Temmuz, bakire anneden doğmuş,göğsünde bir yara ile ölmüş ve üç gün mezarında kalıp tekrar dirilmiştir.40Aton (Atum) Mısırda başka bir tek Tanrı ismidir. Alın size bir antik Mısır’da tanrılaştırılmış Hermes’te ki Kelam (Logos) anlayışı;



“Beni Atum’un Bilgisi’yle kutsa, diye yalvardım.

Atum’un Kelam, yaratırıcı fikirdir;

O, kendi vasıtasıyla yaratılmış olan her şeyi besleyen ve destekleyen yüce sınırsız

Kudrettir.”41

Hz. İsa ölümü ve üç gün sonra tekrar dirilmesini anmak için, 23 mart’ta çarmıhta ölümü ve üç gün sonra 25 Mart tarihinde tekrar dirilmesi nedense pagan tanrı Atisin ölüm ve diriliş tarihleriyle aynıdır.42 Tanrı Mitra öldüğünde taş bir mezara gömülüp üç gün sonra yeniden dirilmiştir. Hıristiyan azizlerini ikonalarında baş kısımlarının etrafındaki daire-çember şeklindeki ışık ve papazların saçlarını yine tepeleri acık gelecek şekilde daire-çember şeklinde tıraş olmaları, hep Roma-pagan Sol İnvictus (Yenilmez Güneş) inancından uyarlamadır.

Ülke ve bölgeler farklıda olsa, dini akımlar pagan- gnostik veya felsefik temele de dayansa genelde ortak dini anlayış ve ritüeller hakimdi.Daha öncede belirtmiştik sadece, bölgeden bölgeye tanrı isimleri değişmektedir. Bugün çok fazla bilinmese de, İlk yüzyıllarda Hıristiyanlık ile diğer dini anlayışlarının arsındaki olağanüstü bu benzerlikler, hem Paganlar hem de Hıristiyanlar arasında gayet iyi bilinmekteydi.Ünlü Pagan Filozof ve yazar Celsus, Hz. İsa’nın öğretileri gibi sunulan şeylerin, aslında Pagan mitlerinin kalitesiz bir taklidi olduğunu belirterek, bunları Tanrı’dan alınmış yeni bir vahiy gibi naklettikleri için, Hıristiyanları eleştirmiştir.Celsus şöyle söyler;



“Bu karakteristik olaylar, Hıristiyanlara ait benzeri olmayan olaylar mıdır ve eğer öyleyse, ne şekilde benzersizdirler ? Ya da bizimkiler mit olarak sayılmalı ve onlarınkilere inanılmalı mıdır ? Hıristiyanlar kendi inançlarının farklılığı için hangi nedenleri gösteriyorlar ? Gerçekte Hıristiyanların, Tanrı hakkında daha kapsamlı gerçekleri dışta bırakarak ona inanmaları haricinde inandıkları şey hakkında olağandışı hiçbir şey yoktur.”43



“Hıristiyanların fikirlerinden bir çoğu, daha önceden, Yunanlılar tarafından daha iyi şekilde ifade edilmiştir.Bu görüşlerin arkasında, başlangıçtan beri var olmuş olan antik bir öğreti vardır.Onların, gerçeği sistematik bir biçimde saptırmaları, oldukça basit bazı felsefi ilkeleri yanlış anlamaları hakkında konuşalım-tabii ki bu ilkeleri tamamen rezil etmişlerdir.”44



Şimdi aşağıda okuyacağınız metinin hangi İncilden alınmış olduğunu tahmin etmeye çalışınız;



“Benim bedenimden yemeyecek ve kanımdan içmeyecek ve bu şekilde benimle bir olmayacak ve benim bir olmayacağım kişi, kurtuluşu bilmeyecek olan kişidir.”45



Sanırım ‘Son Akşam Yemeği’ (Komünyon Ayini) olduğunu anladınız, ama verilen kaynakta bunun bir İncilden alınmadığını görünce merak ettiniz sanırım. Yukarıdaki ifadeleri söyleyen, Roma Topraklarında yaygın inanılan pagan tanrı Mitra’dır. İran kökenli bu dinle benzerliğe hayret ettiniz değil mi ?



. İlk Kilise babalarından Justin Martin’de hayret edip bu benzerliği çok rahatsız edici bulmuştur, ama yapılacak bir şey yok, gerçek böyle. Bakın bu benzerliği izah etmekte zorlanan Justin Marty neler söylemektedir;



“Peygamber yoluyla Christ’in geleceğini ve insanlar arasındaki tanrısızların ateşle cezalandırılacağını duymuş olan kötü ruhlar, Christ’le ilgili olarak söylenen şeyler gibi sadece olağanüstü masallar olduğu fikrini insanlarda uyandırabilecekleri inancıyla Tanrı’nın Oğulları diye adlandırılmaları için çok sayıda insan ortaya çıkardılar.”48



Yani şeytan bu inançların saflığını bozmak için, Hıristiyanlıktan aşırdığı öğretileri Paganlara öğretmiş.Papaz Tertullian, Mitra dini ile Hıristiyanlık arasındaki benzerlikler konularında da aynı şekilde suçu Şeytana yükler;



“İşi, gerçeği saptırmak olan Şeytan, İlahi olaylardaki aynı durumları taklit eder.O, kendine inananları vaftiz eder ve onlara, Kutsal Pınarın, günahları affedeceği vaadinde bulunur ve böylece, onları Mitra dinine inisiye eder.Bu şekilde Şeytan, ekmeğin tanrıya sunuluşunu kutlar ve ölümden dirilişin sembolünü ortaya koyar. Bu yüzden, Tanrısal olan bazı şeyleri taklit eden Şeytanın kurnazlığının farkında olalım.”49





TEKRAR TOPARLARSAK PUTPEREST-PAGAN DİNLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ

BU DİNLERİN ÜLKEDEN ÜLKEYE SADECE İSİMLERİ DEĞİŞİR ve BAZI KÜÇÜK FARKLILIKLAR GÖSTERSE DE GENELDE AŞAĞIDAKİ ORTAK ÖZELLİKLERDEN OLUŞUR.

-ÜÇLÜ TANRI ANLAYIŞI VE TANRILAR AİLESİ (BABA –OĞUL TANRI VE TANRIÇA)

- ENKARNASYON YANİ TANRININ YERYÜZÜNDE İNSAN ŞEKLİNDE YER ALMASI

MİTRA VEYA MİTRAS, PERSLERİN İYİLİK TANRISI AHURAMAZDA’NIN YERYÜZÜNDE TEMSİLCİSİ

- KENDİNİ İNSANLIK İÇİN FEDA EDEN , ÖLEN VE SONRA DİRİLEN TANRI

-İLAHİ AKIL-SÖZ-KELAM-LOGOS ÖĞRETİSİ

BU ANLAYIŞIN TEMELİ ESKİ MÖ: 2500 YILINA MISIR’A DAYANIR. MISIR BİLGESİ HERMES TRİMEGİSTUS LOGOSU, İDELERİN İDESİ, TANRININ DÜŞÜNCESİ VE OĞLU OLARAK TANIMLAR. YAHUDİ BİLGİN PHİLON TANRINI DÜŞÜNCESİ, HİKMETİ, HAYAT VEREN GÜCÜ, İNSAN İLE TANRI ARASINDAKİ BAĞ OLARAK TANIMLAR.

- ET VEYA EKMEK VE ŞARAPTAN OLUŞAN KUTSAL YEMEK.

ROMA- YUNAN –PERS BACCHUS-DİONYSOS- MİTHRA PAGAN DİNLERİNDE VARDIR.

- İNSANLIK İÇİN BEKLENEN KURTARICI (MESİH) ANLAYIŞI

- VAFTİZ BENZERİ SUYLA ARINMA

- TAPINAKLARDA TANRIYI TEMSİL EDEN BİR ÇOK RESİM VE HEYKEL

Çiğdem Dürüşken “ROMA’NIN GİZEM DİNLERİ” (Arkoloji ve sanat yayınları-İstanbul) sayfa-58’ de bu özellikler aynen sıralanır.

Belki bu tespitlerimizde bizim için, biraz haksızlık ettiğimizi düşünebilirsiniz. Bunlar belki en hafifinden bakın Ayna yayınlarının tercüme yayını “İsa ve kayıp tanrıça” sayfa 17’de daha ne tespitler yapanlar var;



“Yıllar süren titiz araştırmalardan sonra, Hıristiyanlığın geleneksel tarihinin en iyi ihtimalle ümitsiz bir şekilde yanlış olduğu ve en kötü ihtimalle bir sürü yalan olduğu sonucuna varmıştık. Kanıtlar, bizim, düşünülemez olanı düşündüğümüzü gösteriyordu.Hıristiyanlık birinci yüzyıldaki bir Mesih kültü değil, antik Pagan Gizem dininin Yahudi bir uyarlamasıydı.Tarihsel bir İsa’nın varolmuş olduğuna dair herhangi bir kanıt bulamadık.”

Pavlus'un İncil'deki Yalanları

3 Şubat 2012 Cuma, 11:42 tarihinde {BENİM SEÇTİKLERİM} tarafından eklendi
Pavlus'un İncil'deki Yalanları

İncil denilen kitabın neredeyse yarısını Pavlus yazmıştır. Hristiyanlığı kuran ve pagan/ helen coğrafyasında geliştiren kişi de O'dur. Pavlus'un İncilde farklı beyanlar vermesi, İncil'in diğer kısımlarıyla çelişmesi, metinler arası tutarsızlıklar ve akıldışılıklar ayrıca açıkça dile getirdiği yalanlar Pavlus'un elçiliği ve İncil'in kutsallığını yıkmaya yeterlidir. Bu kısa çalışmada Pavlus'un İncil'de yer alan bazı yalan beyanlarını ve çarpıtmalı yorumlarını dile getireceğiz.

Pavlus'un yalanlarını lütfen dikatlice okuyup inceleyiniz. Üzerinde derin düşünmenizde fayda vardır. Özellikle hitap ettiğim kesim hristiyan inancına mensup insanlardır.

Pavlus'un hergün okuduğunuz fakat doğruluğunu sorgulamadığımız mektupları kesinlikle tanrısal olmayıp Pavlus'un kuruntularından oluşmaktadır. Bu noktada yapılan en ciddi yanılgı Pavlus'un sözlerinin tanrı'nın sözleri olduğu yanılgısıdır. Bu yanılgıya düşmemek için bunları ifade ediyorum. Zira hristiyanlar İncil'in yarısını kaplayan Pavlus'un mektuplarını tanrı'nın esinlemesi olarak görüyorlar.

Bu kısa hatırlatmadan sonra hemen konuya girelim. Elçiler kitabının yazarı Pavlus'un nasıl hristiyan olduğunu ve ilerleyen süreçteki gelişmeleri kaydetmiştir. Bu kitabın yazılış tarihi Pavlus'un mektuplarından önce olması sebebiyle kaynak olarak alacağımız metindir. Pavlus'un yalanlarını dile getirdiği Galatyalılar mektubu sonraki dönemde kaleme alınmıştır. Elçilerin işleri kitabında kaydedilen bilgiler galatyalılar mektubunda yalanlar ve çarpıtmalarla örtülmüş adeta saklanmıştır. Üstelik metinler arasında pek çok çok da tutarsızlık mevcuttur.


Elçilerin işleri 9. bölümden giriş yapalım. Bu bölümde Pavlus'un Şam'a, İsa'nın Öğrencilerini tutuklamaya gidişini ve yol üzerinde İsa'nın sesini duyduğunu, sonraki süreçte de hristiyanlığa girişini okuyoruz. İsa'nın Pavlus'a seslenmesi ve Pavlus'un Şam'a gidip Hananya adlı birisiyle görüşmesiyle başlıyor herşey. Tabii ki bu hikaye tamamen insan beyninin kurgusudur fakat sanki gerçekleşmiş gibi algılayarak incelemeye çalışacağız. Pavlus Galatyalılar birinci bölümde yalanlarını anlatıyor:
  • Fakat dünyaya gelmemi sağlayan ve beni lütufla çağıran Tanrı uygun görüp, Oğlu hakkındaki iyi haberi milletlere bildireyim diye onu bana tanıttığında, hemen insanlara gidip fikir danışmadım.Yeruşalim’e, benden önce elçi olanların yanına da gitmedim; Arabistan’a gittim ve oradan yine Şam’a döndüm.(15/17)
Pavlus bu pasajda bahsettiğim yalanlarına giriş yapıyor. Pavlus Yukarıda idda ettiği gibi İsa'nın sesini duyunca Yeruşalim'e yada Şam'a gitmemiş onun yerine Arabistana gitmiş. Birincisi Arabistana gitme grekçesi nedir? Kim Ona Arabistana gitmesini söyledi? Bunun cevabını hristiyanlar veremezler. Cevabı olmayan daha ciddi konu ise bundan sonra başlıyor. Çünkü Elçilerin işleri 9. bölümde tam tersi bir açıklama mevcut:
  • Yolculuğu sırasında Şam’a yaklaşırken, aniden gökten parlayan bir ışık Saul’un etrafını aydınlattı. Yere düştü ve “Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” diye bir ses duydu. Saul, “Ey Efendim, sen kimsin?” diye sordu. Sesin sahibi, “Ben zulmettiğin İsa’yım. Şimdi kalk, şehre(Şam şehri) gir; yapman gerekenler sana bildirilecek” dedi. Saul ile birlikte yolculuk eden adamlar dilleri tutulmuş halde kalakaldılar. Bir ses duymuşlar, fakat kimseyi görememişlerdi. Saul yerden kalktı; gözleri açık olduğu halde hiçbir şey göremiyordu. Kolundan tutup onu Şam’a kadar götürdüler.(Elç.9:3-9)
Hatırlayın: galatyalılar mektubunda Pavlus doğrudan Arabistana gittiğini idda ediyordu! Elçilerin işleri kitabında yazıldığına göre ise Arabistan değil Şam'a giriş söz konusudur. Hristiyanlara şu soruyu sörarsak ne cavap vereceklerdir: Pavlus söz konusu olay sonrası doğrudan Şam'a mı gitti yoksa Arabistan'a mı?

Hangi kayıt ne derece doğrudur? Suriye toraklarında bulunan Şam şehrini göz önünde bulundurun bir yanda da Arabistan topraklarını. Birbirinden tamamen bağımsız coğrafyalar! Yoksa İncil yazarları Suriyeyi Arabistan mı zannediyorlar?
  • Ancak üç yıl sonra Yeruşalim’e gidip Kefas’ı ziyaret ettim ve on beş gün onun yanında kaldım.(Galat.1:18)
Bu metinlerde Pavlus'un üç yıl Arabistanda kaldığını anlıyoruz. Üç yıl gibi uzun bir süre Arabistan'da Pavlus'un ne yaptığı kayıtlı değil fakat her halukarda ortada bir yalan olduğu açık. Çünkü elçileri işleri kitabında İsa'nın Pavlusa " kalk, şehre ( şam) gir, ne yapman gerektiği orada ( şam şehrinde) açıklanacak " dediği kayıtlıdır. Ortada iki farklı kayıt ve birbirinden bağımsız ve tutarsız anlatım var. Biz bunun nesine inanacağız? Çünkü biri Şam (Suriye) diyor diğeri Arabistan! Biri Şamda bir kaç günden bahsederken diğeri Arabistanda geçen bir kaç yıldan bahsediyor!
  • Orada, diğer elçilerden hiçbirini görmedim; yalnız Efendimizin kardeşi Yakup’u gördüm.Şimdi size yazdığım şeylere gelince, işte, Tanrı’nın huzurunda söylüyorum ki, sözlerimde yalan yoktur. (Galat.1:19/20)
Pavlus'un Yeruşalimde İsa'nın elçilerinden sadece Yakup'u gördüğü diğer havarilerle tanışmadığı anlatılıyor. Bu metinleri kaleme alan gerçekten Pavlus'sa açıkça yalan söylüyor demektir. Çünkü elçilerin işleri kitabında yine tutarsız kayıtlar mevcuttur:
  • Yeruşalim’e geldiğinde öğrencilerin arasına katılmaya çalıştı. Ne var ki, hepsi ondan korkuyordu, çünkü İsa’nın öğrencisi olduğuna inanmıyorlardı. Bunun üzerine Barnabas ona yardımcı oldu. Kendisini elçilerin yanına götürüp Saul’un yolda Efendimizi nasıl gördüğünü, Efendimizin ona neler söylediğini ve Şam’da İsa’nın ismiyle nasıl cesaretle konuştuğunu ayrıntılarıyla anlattı.(26-27)
Hani Pavlus Yeruşalim'de Yakup'dan başka hiç bir havariyle konuşup tanışmamıştı? !! Fakat okuduğumuz elçiler ve galatyalılar kitabı tam tersi açıklamalarda bulunuyor. Biri Pavlus'un Yakup hariç hiç bir öğrenciyle tanışmadığını yazarken diğeri "elçiler"le tanıştığını ve onlarla konuşup, olan btenleri anlattığını söylüyor. Şimdi soralım hangi metin ne derece gerçektir? Pavlus mu yalan söylüyor yoksa Elçilerin işleri kitabının sözde yazarı Luka mı? Hangisi yalancı? Yoksa ikiside mi?

Dikkat etmemiz gereken bir diğer nokta ise Galatyalılar mektubunda Pavlus'un pek çok ayrıntıyı sakladığıdır. Örneğin Kendisine Barnabasın kefil olması sonucu elçilerle dialog kurabildiğini bunun ise çok zor gerçekleştiğini Pavlus gizliyor. Sözlerini insanlara kabul ettirebilmek için "bende yalan yoktur" diyebilmesi de gerçekten ilginç.

Ayrıca Galatyalılar kitabında Pavlus'un Suriye ve Kilikya'ya ( Adana bölgesi) gittiği yazıyken, Elçilerin işleri kitabında Sezariye ve Tarsus'a gönderildiği kayıtlıdır.

Belirtilen coğrafyalar birbirinden bağımsız olup farklı bölge isimlerini taşımakta olup, metinlerde çelişki olduğunu da kanıtlamaktadır.

Pavlus'un yanlış bilgi verdiğine dair başka bir örnek yine Galatyalılar mektubunda sonraki ayette görülmektedir. Şöyle yazılıyor:
  • Bundan on dört yıl sonra, Titus’u da yanıma alarak, Barnabas’la birlikte Yeruşalim’e yine gittim. (Galat.2:1. ayet)
Pavlus'un Titus'u alıp Yeruşalime gittiği doğru mudur? Bunu kanıtlayan hiç bir belge yok fakat yapılan koskoca bir gaf var: bu mektupta Pavlusun "Titus'u yanına aldığını" söylerken, Elçilerin işleri kitabında Barnaba'yla Markos diye anılan Yuhanna'yı beraberinde götürdüğü kayıtlıdır.

Şimdi Hristiyanlara "Pavlus beraberinde Titus'u mu götürdü yoksa barnaba'yla Markos'u mu?" diye sorsak ne cevap verecekler? Hangi metin doğruyu söylemektedir?

İncil denilen kitapta buna benzer pek çok çelişki mevcuttur. Fakat bu bir kaç örnek bile İncil'in tutarsız bir kitap olduğunu kanıtlamaktadır. Örnekler elbette çoğaltılabilir, şimdilik yeterli olduğunu düşünerek sizin yormlarınıza sunuyorum. Biz burada İncil'i yorumlamıyoruz aslında, tek yaptığımız İncil'deki çelişkileri gözler önüne sermemiz.

Hristiyanlar yukarıaki noktaları açıklayabilirler mi? Sanmıyorum.

Sahte İncilleri Kimler Yazdı?

3 Şubat 2012 Cuma, 11:48 tarihinde {BENİM SEÇTİKLERİM} tarafından eklendi
İncil'i Aslında Kimler Yazdı?

Geçmişten günümüze dek sürekli sorulan fakat üzerinde net bir uzlaşmaya varılamayan konulardan biri İncil denilen kitabı kimlerin kaleme aldığıdır. İncil'in asıl yazar(lar)ı kim(ler)dir? Kiliseye göre ismi belirtilen yazarlar kendi bölümlerini Kutsal Ruh'un yönlendirmesiyle yazmışlardır.
Biz bu kısa çalışmada İncil'in kimliği belirsiz yazarlar tarafından yazıldığını kanıtlarıyla göreceğiz. Örneğin şu soruyu sormakla başlayabiliriz: Yuhanna İncil'ini gerçekten de Yuhanna mı kaleme almıştır yoksa kimliği belirsiz şahıslar tarafından mı yazılmıştır? Eğer bu İncil'in asıl yazarı Yuhanna değilse kimliği belirsiz kişilerin edebi ürünüdür yani anonimdir diyeceğiz. Bu sonuç ise söz konusu metinlerin kutsallığını ve güvenirliğini sorgulatacak; İncil'in tanrısal olmadığını, her halukarda insansal bir yapıt olduğunu gösterecektir. Bu, Hristiyan dogmaları için ölüm demektir


Yuhanna İncil'inin asıl yazarının gerçekte Yuhanna olmadığını gösteren ayetlerden biri 21:24'tür.
    • "Bütün bunlara tanıklık eden ve bunları yazan öğrenci budur. Onun tanıklığının doğru olduğunu biliyo-ruz."
Bu ayeti daha önce de okumuş muydunuz? Peki cümlelerin içerdiği göze çarpar gaflar dikkatinizi çekmiş miydi? "bunları yazan öğrenci budur." ifadesiyle o öğrenciye yada yazara işaret eden kim(ler)dir? " Onun tanıklığının doğru olduğunu biliyoruz." cümlesinde geçen "biliyor-uz" çoğul bir ifade olup bir gruba işaret etmez mi? O halde Yuhanna İncil'inde birden fazla kişinin kalemi oynamıştır.

Söz konusu tesbit bizi belirsizliğe götürür; hangi sözlerin kime ait olduğu ve kimler tarafından ne zaman kaleme alındığı tam olarak kestirilemiyor demektir. Yuhanna İncilinin gerçek yazarının Yuhanna olduğunu savunan Hristiyan arkadaşlarımız öncelikle bu ayeti açıklamakla yükümlüler. Yuhanna İncil'i kitabının asıl yazarının Yuhanna olmadığı, kimliği belirsiz kişiler olduğunu kanıtlayan diğer ayetlere bakalım. Yuhanna 19: 25-27'de şunlar kayıtlıdır:
  • "İsa’nın çarmıhıın yanında, annesi ve teyzesi duruyordu; Klopas’ın karısı Meryem ve Mecdelli Meryem de oradaydı. İsa, annesinin ve sevdiği öğrencisinin orada durduğunu görünce annesine, “İşte oğlun!” dedi.  Sonra da öğrencisine, “İşte annen!” dedi. O günden sonra, o öğrenci İsa’nın annesini kendi evine aldı."
Pasajda geçen "İsa'nın sevdiği öğrenci" Yuhanna'nın kendisidir. Bu ve başka ayetler söz konusu pasajları Yuhanna'nın yazmış olamayacağını gösterir. Yuhanna'nın üçüncü şahıs zamiriyle başka bir kişi tarafından anlatıldığı yada kaleme alındığı açık ve nettir. Aksi taktirde İncil'i Yuhanna yazmış olsaydı " o" değil " ben" diyecek olurdu. Bunun açık örneğini Yuhanna İncil'inin neredeyse her yerinde görmek mümkündür. Kısaca bir kaç örneklemede bulanayım.

Yuhanna 13. bölüm 22- 25 ayetlerine dikkat edin. "Öğrencileri kimden söz ettiğini anlamadıklarından şaşkınlıkla birbirlerine bakmaya başladılar. Sofrada öğrencilerinden biri İsa’nın yanı başında oturmuştu. İsa onu severdi. Simun Petrus onabaşıyla işaret edip, “Kimden söz ettiğini sorsana” dedi. O da İsa’nın göğsüne yaslanarak, “Efendimiz, o kim?” diye sordu.

Yine 21. bölümün sonlarında da benzer bir anlatım tarzı vardır. "O", "Ona" "Onunla" gibi üçüncü şahıs zamirleri anlatıcının eylemde geçen kişi olmadığını, metnin dışarıdan bakan biri tarafından kaleme alındığını kanıtlar. Bir kez olsun "ben" ," bana", "benimle" gibi ifadeye rastlayamıyoruz. Oysa Pavlus'un kaleme aldığı yazılarda hep, "ben," "benimle" " bana" şeklinde yazım tarzı anlatıcının kendisi olduğunu gösteriyor.

Bu, Yuhanna kitabının hiç bir yerinde yoktur. O halde bu pasajları KİM, nerede ve ne zman yazmıştır? Bu sorunun cevabını hristiyanlar verebilir mi? Elbeteki hayır! Onların alışık olduğu ve ezberlediği içi boş söylem şudur:" Yuhanna İncilini Yuhanna kaleme alıştır." Kanıt var mı? Yok!

Yuhanna 21:1-2 ayetleri bakın ne diyor:

  • "Bundan sonra Teberiye gölünün kenarında İsa öğrencilerine yine göründü. Bu da şöyle oldu. Simun petrus, ikiz diye anılan Tomas, Celile'nin Kana şehrinden Natanyel, Zebedi'nin oğulları ... buunuyorlardı."
Bu ayetteki "Zebedi'nin Oğulları" ifadesi dikkatimizi çekiyor. Matta 4:21 bize Zebedinin oğullarından birinin Yakup, diğerinin Yuhanna olduğunu gösteriyor. Hal böyleyken, Neden Yuhanna kendsi hakkında üçüncü şahıs zamirini kullansın.

Peki siz kendiniz hakkında yazarken "ben" mi dersiniz, yoksa "O" üçüncü şahıs zamirini mi kullanırsınız?

Bu konu sadece İncil'in Yuhanna kitabıyla mı sınırlı kalmaktadır? Hayır. Benzer bir tesbiti Matta kitabında da bulabiliriz. Kiliseye göre Matta kitabını kaleme alan yazar isminden de okunduğu gibi Matta'dır. Kilisenin bu bilindik açıklaması artık düşünen ve araştıran insanlar için bir alam ifade etmemektedir. Çünkü metinlerin incelenmesi sonucunda, yazarın Matta olmadığı, bunun yerine belirli bir zümre olduğu anlaşılmaktadır. Yuhanna kitabı için söylediklerimizin aynısı Matta Kitabı için de geçerlidir.

Bir örnekle gösterelim. Bu örnek Matta 9. bölümde kayıtlıdır. 9.ayetten başlayarak okuyalım:
  • Sonra İsa oradan geçerken, vergi toplama yerinde oturan Matta adında bir adam gözüne çarptı ve ona, “Benim takipçim ol” dedi. Bunun üzerine adam kalktı ve onun ardından gitti. İsa öğrencileriyle birlikte onun evinde sofrada otururken...
Afedersiniz ama bu hikaye İncil'in hangi bölümünde yazıyor? Matta bölümünde. Olayı anlatan Kim? Sözde Matta! Peki Matta kendisinden neden " O", "Onun" diye bahsediyor? Açıkça görülmektedir ki burada Matta'ya üçüncü şahısla hitap edilmektedir. Yani hikaye, Matta tarafından değil de başkaları yani üçüncü şahıslar aracılığıyla anlatılmaktadır. Aksi halde Matta kendisinden "beni gördü", "benimle karşılaştı", "benim evime geldi" demeliydi.

Mesela Luka (5:27-29) yada Markos (2:13-15) bu olayı şu şekilde anlatmaktadır:
  • İsa tekrar göl kıyısına çıktı; halk yanına akın ediyordu, onlara Tanrı’nın sözünü öğretmeye başladı. Vergi toplama yerinden geçerken, orada oturan Alfeos oğlu Levi gözüne ilişti. Ona “Benim takipçim ol” dedi. O da kalkıp İsa’nın ardından gitti. Daha sonra, İsa Levi’nin evinde sofraya oturdu.
Markos ve Luka'nın Matta'yı üçüncü şahısla tanıtması son derece normaldir. Fakat Matta'nın kendisi için "O " yada "bu" kişi zamirini kullanması hem normal değildir hem de asıl yazarın kendisi olmadığını gösterir.

Aslında İncil'de buna benzer pek çok ayet daha vardır. Bu mantıksızlıkların hepsini buraya yazmaya kalksak sanırım sayfalar yetmez. Fakat yinede Matta ve Yuhanna kitabının asıl yazarının bu kişiler olmadığı, hikayeleri anlatan insanların kimliği belirsiz yazarlar olduğunu göstermeye yetiryor.

Defalarca soruyoruz: "Bu metinleri KİM yazmıştır?" fakat hiç bir şekilde tatmin edici bir yanıt alamıyoruz. Zaten yanıt diyebileceğimiz herhangi bir açıklama da mevcut değil. Bu durumda Hristiyanların biraz düşünüp, muhakeme yapmaları gerekmez mi? Aklını kullanan her bir bireyin bu sorular üzerinde düşünmesi ve tarihsel materyallerden yararlanarak konuyu derinlemesine araştırması gerekir. Fakat okumadan, araştırmadan, sormadan , sorgulamadan körü körüne inanıp, piyasada "hristiyanım" diye gezmek kolaydır. Araştırmak ve sormak ise zordur, değil mi?

Buraya kadar inceledik ve gördük ki Matta ve Yuhanna İncil'lerini kaleme alanlar isnat edilen yazarlar değildir. O halde asıl yazarlar kim yada kimlerdir? Bu sorunun cevabını aramaya çalışalım. Biz İncil'i helen dünyasında Yahudi ve Pagan inanışlarının etkisinde sentezleyen helenist kilise babaları olduğunu biliyoruz. Hristiyanlığın doğmasında ve helen dünyasında yayılmasında katkı sağlayan kilise babaları bu metinleri, kilisenin pragmatist mentalitesine göre uydurmuş ve düzenlemişlerdir.

Öncelikle Markos ve Luka İncil'leri kaleme alnmış, sonrasında ise Matta ve Yuhanna İncil'leri özellikle Markos İncil'ine göre kopya edilmiştir. Hatalarıyla birlikte kopya eden bu İncil'lerin yazmı bu şekilde gerçekleştirilmiştir. İlk yazılan Markos İncil'inin gi kaynaklardan yararlandığı da belli değildir. Yani ortada asıl kaynaklar da YOKtur. Peki bu metinlerin havarilerin yazdığına dair kanıt var mıdır?

Örneğin Matta İncil'inin Matta tarafından yazıldığını NEDEREN BİLİYORUZ ?

Yazarın Matta olduğunu söyleyen Kimdir? İsterdim ki bu soruyu hristiyanlar sorsun ve kişisel olarak araştırıp bilgi edinsin. Fakat bunu yapmaktan üşenen ve korkanlar için biz açıklayalım.

Söz konusu İncili kaleme alan kişinin Matta olduğunu idda eden kilise babası, İsa'dan 300 YIL SONRA yaşamış Evsebus'tur. O da Papias adında başka bir kilise babasını referans göstermektedir. Yani ortada sadece RİVAYET vardır. Herhangi bir kaynak SÖZ KONUSU DEĞİLDİR !!!

Üstelik referans gösterdikleri kilise Babası da İsa'dan 150 yıl sonra yaşamıştır ! Verdiği açıklamanın da gerçekdışı olduğu kanıtlanmıştır. Bakınız açıklamada Papias ne diyor:" Matta sözlerini İbranice dilinde topladı ve herkes bu sözleri tercüme etmeye, çoğaltmaya başladı". Kaynak diye gösterilen rivayet yanılgılarla doludur.

En önemlisi de "Matta'nın bu İncil'i İbranice kaleme aldığı" iddasıdır. Çünkü bugün ister Ortodoks, ister Katolik, protestan kiliseler yada diğer akımlar olsun herkes, Matta İncil'inin Grekçe yani Yunanca kaleme alındığını bilir. Dolayısıyla kaynak diye verilen bilgiler de yanlış ve saçmalıktır.

Matta yada Yuhanna İncillerini ismi isnat edilen yazarların kaleme aldığına dair bir belge yoktur. Sadece varsayım ve bir kaç eski rivayet vardır. Unutulmamalıdır ki batılı modern hristiyan otoriteler bu bilgiyi kabul etmektetir. Tutucu, bağnaz Hristiynaların hiç bir kaynak getirmeden, ezberledikleri açıklamaları tekrar etmeleri bir anlam ifade etmemektedir.

Değineceğimiz diğer bir nokta ise Matta, Markos ve Yuhanna adında havarilerin gerçekten tarihsel kişiler olup olmadığıdır. Luka, Pavlus'un yol arkadaşı ve yoldaşıdır. Fakat diğer kişilerin ismi sadece bu incillerde geçmektedir. İncil dışında, bu insanların yaşadığına dair bilimsel kaynak, yazıt bulunmamaktadır. Din dışı tarihi inceleyenler bu insanların gerçek tarihsel şahıslar olduğunu onaylamakta güçlük çeker. Çünkü ortada inandırıcı bir veri de yoktur.

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...