13 Ocak 2012 Cuma

Terör devleti İsrail


İlk Siyonist kongresi 1897 de İsviçre’nin Bassel kentinde 204 delegenin katılımı ile yapıldı. Yahudilere bir vatan bulma fikrinin babası ve tüm Yahudi örgütlerini bir çatı altında toplayan kişi Theodore Herzl’dir.
Bu kongre’de de Yahudilere Filistin’de, Kuzey sınırları Kapadokya’daki dağlara(Orta Anadolu’ya),Güney sınırı Süveyş kanalına uzanan bir devlet kurma kararı alındı. Bu sırada Filistin’de toplam 24 bin Musevi, 650 bin Arap yaşıyordu.
Bu tarihten sonra planlı bir Yahudi göçü başlatıldı. Abdülhamit’in geleceği gören basiretli tutumu bu göç dalgasına mani olunca, Yahudiler dünyanın her yerinde Osmanlı’nın yıkılması için faaliyet göstermeye başladılar.
1896 da İstanbul’a gelen ve Filistin’de toprak satın almak için izin isteyen Herzl’e Abdülhamit’in verdiği cevap tarihe altın harflerle yazılacak mahiyettedir.”Milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmıştır. Türk imparatorluğu bana ait değil, milletime aittir. Ben onun bir parçasını bile veremem. Bizim cesetlerimiz taksim edilebilir ama canlı bir beden üzerinde otopsi yapılmasına müsaade edemem.”
Osmanlı imparatorluğu yıkıldıktan sonra Yahudi göçü büyük ivme kazanmış,1917 yılında Filistin’deki Yahudi nüfusu 56 bine çıkmıştır. Birinci dünya savaşından sonra Filistin İngilizler tarafından işgal edildi. Filistinli Araplar hem göçe hem işgale karşı dönem, dönem çeşitli şekillerde mücadele ettiler. Aynı dönemde Filistin’i yurt edinmek, bölgeyi Araplardan temizlemek için Yahudiler de örgütlenerek terör eylemlerine başladılar.
Bugün İsrail devletini kuran esas güç, bu tedhiş örgütlerinin kanlı eylemleridir. Yahudi terör örgütlerinin en bilinen ve en etkilileri, Hagana, Irgun ve Stern’dir. Bu örgütler 1920’li yıllardan başlayarak İsrail Devletinin kurulduğu 1948 yılına kadar bölgeyi kanla yıkamışlar, Filistinlileri yıldırmak, göçe zorlamak, topraklarını gasp etmek için her türlü insanlık dışı eylemleri yapmışlardır.
Adını saydığım Yahudilerin devletleşme mücadelesinin omurgasını teşkil eden örgütlerle diğer küçük örgütleri aynı hedefe yönelten kişi David ben Gurion’dur. Herzl siyonizmin teorisyeni yani Marks’ı ise, Gurion da pratisyeni yani Lenin’idir. Daha sonra İsrail’in ilk başbakanı olmuş, Yahudilerin atası olarak taltif edilmiştir.
İkinci dünya savaşında Avrupa’dan kaçan Yahudilerin büyük kısmı Filistin’e göçünce, 1945 de Filistin’deki Yahudi nüfusu 600 bini bulmuş, devlet olmak için gerekli demografik yoğunluğa ulaşılmıştı. Aynı yıl Ben Gurion Yahudi terör örgütlerine eylem emri verdi. Yahudi örgütleri hem işgalci İngilizlere, hem de Filistinlilere karşı birçok terör eylemi gerçekleştirdiler.
29 Kasım 1947 de Birleşmiş milletler Ülkenin Yahudilerle-Filistinliler arasında bölünmesi yönünde bir tavsiye kararı aldı. Bu karar Yahudilerin ümitlerini artırdı, eylemlerini daha çok Filistinlilere yöneltmeye başladılar.9 Nisan 1948 tarihinde Menahem Begin’in başında olduğu Irgun örgütüne bağlı militanlar Kudüs yakınındaki Deir Yasin köyünü bastı. Köylülerin tamamı(250 kişi) hunharca katledildi. Öldürülenlerin birçoğu kadın ve çocuk olup, cesetleri parça, parça edilmişti.
Bu olay İsrail için bir milat oldu. Yahudi saldırganlığının bu akıl almaz dehşeti Filistinliler üzerinde müthiş bir şok etkisi yaptı. Aynı akıbete uğramaktan korkan Filistinliler sağa sola göç etmeye başladılar. Bu da Yahudilerin Filistin’i Araplardan arındırma, tamamını işgal etme politikasına hizmet etti. Begin 1952 yılında yayınlanan hatıralarında Deir Yasin olmasaydı İsrail olmazdı diyerek bu gerçeğe işaret etmiştir. Yahudi saldırıları Deir Yassin’le sınırlı kalmadı. Birçok köyde, yerleşim yerinde benzer dehşet verici katliamlar yapıldı. Her katliam Filistinlilerin kaçışına, bölgenin Yahudilerin eline geçmesine hizmet etti.
İsrail devleti kurulduktan sonra bu örgüt elemanlarının tamamı devlet yönetimine girdi. Dönemin bakanları başbakanları bu kan içici militanlar arasından seçildi. Gurion, Begin, Şaron, Şimon Perez, Şamir, İzak Rabin gibi isimler bakanlık, başbakanlık yaptılar. Örgütlerde kazandıkları alışkanlıkları, öğrendikleri metotları İsrail’i yönetirken de aynen uyguladılar. Asla çağdaş anlamda bir devlet yöneticisi olamadılar. İsrail’i bir örgüt devleti olarak kurup, örgüt devleti olarak yönettiler.
İsrail’in nasıl bir mantıkla idare edildiğini anlamak için genel Kurmay başkanı Refael Eytan’ın 1983 yılında söylediklerine kulak vermekte fayda var:”Açıkça ilan ediyoruz ki, Arapların Büyük İsrail’in bir santimini bile işgal etme hakları yoktur. Siz iyi yürekli insanlar(İsrailliler) şunu bilin ki; Hitler’in gaz odaları bile birer cennet sarayıdır. Zor(Arapların) tek anlayacakları şeydir. Öyleyse bizde Filistinliler dört ayaküstünde sürüne, sürüne bize gelinceye kadar zorun en şiddetlisini uygulamaya devam edeceğiz.”
İşte İsrail’i yöneten mantık budur. Daha hala Gazze katliamını anlamakta zorlanan, Hamas olmasaydı bunlar olmazdı diyen varsa, biraz vicdan muhasebesi yapmalarını öneririm. Çünkü vicdanı olan, bu katliama mazeret uyduramaz.
(İrfan Sönmez, www.habervaktim.com, 2009-01-01)

Peygamberini kesen toplum


Kur’ân-ı Kerîm’de en çok bahsedilen toplumlardan biri de Yahudilerdir. Yahudiler fesadın, zulmün, çirkinliğin başka bir adıdır. Melek ve şeytan neyi temsil ediyorsa; mü’min ve Yahudi de aynı mânâdadır. İnsanlık âleminin Yahudi’yi tanıması, şerrinden emin olması şart ve zaruridir. Yahudiler, peygamberleri inkâr etmekle kalmamışlar, onlardan çoğunu öldürmüşler, peygamberler üzerindeki zulümlerini artırarak kanlarını akıtmışlardır. Bütün bozuk ideolojilerin altında Siyonist Yahudiler vardır. Yahudiler birçok peygamberi öldürmüş,kimisini testere ile biçmişlerdir. Bu topluma peygamber olarak gönderilen Âşiya (AS)’ı testere ile ikiye biçip şehid ettiler. Allah (CC) da bu toplumu ebedî zelil ettiğini bildirdi.

Hz.İsa (AS) Yahudilere şu bedduayı yaptı: “Yüzün yüzün sürünün, dizin dizin gidin, yurdunuz milletiniz olmasın.”
İnsanlık belki kısa bir zaman daha siyonizm belâsının acılarını çekecektir. Ancak, Allah (CC)’u âyetiyle müjdelemektedir: İsrail’in mutlaka sonu gelecek, Siyonizm belâsı arzdan kalkacak, son zafer İslâm’ın olacaktır.
Muhterem Müslümanlar!
Yahudiler peygamberleri öldürmekle kalmamışlar, açıktan açığa bir kötülük edemedikleri dinleri de o dinden görünmek suretiyle bozmak için çeşitli entrikalara başvurmuşlardır. Yahudi’nin tarihi entrikalarla, suikastlerle doludur.
El-Mecelle dergisinin 290′ncı sayısında belirtildiğine göre, Ağustos 1985′de “İsrail Tarih Araştırmaları Enstitüsü” tarafından açıklanan bir raporda: “Yahudilerin 150 yıl önce sistemli bir şekilde bir kısım vatandaşlarını Müslümanlaştırdıklarını, bir kısmını ise hıristiyanlaştırdıklarını Müslüman olanların, Osmanlı hilafetini yıkmak için çalıştıklarını, Hıristiyan olanların ise Hıristiyanlar arasında ihtilâf çıkartmak vazifesini üstlendiklerini belirterek alınan mesafenin yeterli olmadığını” iler sürdüler.
Muhterem Müslümanlar!
Max Frumkin adında Yahudi asıllı bir yazar Yahudilere çok kızdığı için Yahudilikten çıkıp Hıristiyan olmuş ve “Yahudilikten Niçin Çıktım” adlı bir kitap yazmış. Bu kitapta niye din değiştirdiğini açıklıyor. Diyor ki:
İsrail’de bulunduğum sırada Beersheba şehrinde idim. Hava çok sıcaktı. Yaz mevsimi idi. Çok susamıştım. Bahçesini sulayan birisinden rica ettim: “Şu hortumu uzat da birkaç yudum su içeyim” dedim. Herif bana dik dik baktı ve “Biz suyu parayla alıyoruz, paran yoksa su da yok” dedi.
Bu olay Yahudi zihniyetinin tipik bir örneğidir. Yahudi, kimseye menfaatsiz günahını bile vermez.
Muhterem Müslümanlar!
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah (CC), Yahudilerin (İsrailoğullarının):
* Kendilerini diğer insanlardan üstün gördüklerini (Cum’a S.A. 6),
* Peygamberlerini öldürdüklerini (Âl-i İmran: 183),
* İslâm’a kin ve hırs beslediklerini (Nisa: 46),
* Müslümanlara karşı düzen kurduklarını (Âl-i İmran: 54),
* Müslümanlar için en şiddetli düşman olduklarını (Maide: 82),
* Yeryüzünde bozgunculuk yaptıklarını (Maide: 64),
* Kendi soydaşlarını da öldürdüklerini ve yurtlarından sürdüklerini (Bakara: 84-85),
* Zalim olduklarını (Bakara: 59),
* Sıkça ihanet ettiklerini (Maide: 13) beyan ediyor.
Yani Allah (CC) biz Müslümanlara Yahudilere karşı dikkatli olmamızı, Müslümanlar olarak topyekun bunların şerlerine karşı müteyakkız olmamızı emrediyor. Bizler de üzerimize düşen görevi eksiksiz yapalım ki, onların şerlerinden korunalım.
(Mevlüt Özcan, Milli Gazete, 2009-01-02)

İsrail dünyanın başına bela


“Siyonizm Karşıtı Yahudiler” hareketinden hahamlar, Katar”ın başkenti Doha”da İslam dünyasının tanınmış düşünürlerinden Yusuf el-Karadavi ile biraraya geldi. İsrail”in yok olması gerektiğini söyleyen Yahudi hahamlar, İsrail”in Filistin”de işlediği katliamları sert bir dille kınadı.
Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Dr. Yusuf el-Karadavi semavi din mensupları olarak Müslümanlarla Yahudiler arasında hiçbir problemin olmadığını Müslümanların düşmanlığının Yahudi milletine değil emperyalist mütecaviz Siyonist harekete yönelik olduğunu vurguladı.
Doha”daki evinde Siyonizm karşıtı İngiliz hahamları kabul eden el-Karadavi Siyonizm ve İsrail Devleti”nin kurulmasına muhalif olan Yahudi hahamların iştirak ettiği tüm görüşme, panel ve konferanslara katılmaya hazır olduğunu ifade etti.El Karadavi”yi ziyaret eden haham heyetinde yer alan Aharon Kohen, İsrael Dovid Weis ve Dovid Sholomo Fidelman Tevrat hocaları olup “Notura Carty” yani ” siyonizm karşıtı yahudiler” cemaatini temsil ediyor. “Rabbani Yahudiler” olarak bilinen bu grup kendilerini siyonist yayılmacılığına karşı Eski Kudüs kentinin koruyucuları olarak kabul ediyor.
Ünlü Arap televizyonu el-Cezire”nin davetlisi olarak Katar”a gelen Yahudi hahamların ceketlerindeki rozetlerde, “Ben Yahudiyim, Siyonist Değil” yazılıydı.
ORTAK PAYDALAR
Şeyh Yusuf el-Karadavi “Siyonizm düşüncesinin ortaya çıkmasından ve siyonistlerin Filistin Devleti yerine bir İsrail Devleti kurmaya çalışmasından sonra ilişkiler krize girerek Müslümanlarla yahudiler arasında çatışma ortaya çıktı” dedi.
Hahamlarla buluşması sırasında Şeyh el-Karadavi İslam ve Yahudilik dini taraftarları aralarındaki ortak paydalarda işbirliği yapmanın önemine vurgu yaparak bu işbirliğinin dört temel esas üzerinde gerçekleşebileceğini söyledi: “Tek Allah”a iman, ateizme karşı durmak, pornografi, modern sapıklıklar ve homoseksüelliğe karşı durmak ile insanlar arasında adaleti sağlamak ve zülumle mücadele etmek.”
El Karadavi “Dinlerine ve tahrif edilmemiş Tevrat”a bağlı olan Yahudilerin Müslümanlara çok yakın olduklarını” belirterek “iki dinin de mensupları sünnet olma, helal kesim, domuz etinin haram kılınması, cami ve mabetlere heykellerin konulmaması gibi Hz. İbrahim (as) dininden kalan birçok şiar ve hükümde müttefik olduklarına” işaret etti.Yusuf el-Karadavi Endülüs”te İslam Hilafet Devleti”nin yıkılmasından sonra Yahudilerle Müslümanların beraber işkenceye maruz kaldığını hatırlatarak birçok islam kentinin Yahudilere yaşamaları için kucak açtığını bildirdi.
El Karadavi ayrıca Yahudilerin geçen yüzyıl başlarında, Mısır ve yaşadıkları diğer Müslüman ülkelerde çok büyük servet sahibi olduklarını anımsattı.
“İSRAİL DÜNYANIN BAŞINA BELA”
Haham Aharon Kohen, Şeyh el-Karadavi”nin Yahudilerin tarih boyunca İslam devletlerinde hiçbir problemle karşılaşmadığı düşüncesine katıldığını söyledi.
Siyonizme ateş püsküren Kohen bu hareketi “yaşı yüz yılı geçmeyen zalim ve mütecaviz siyasi bir hareket” olarak değerlendirerek “Tevrat öğretilerine dayanan gerçek Yahudilik Siyonizmin karşısındadır ve onu tanımamaktadır” dedi.
Kohen diğer iki arkadaşıyla birlikte İsrail Devleti”nin varlığına karşı çıkarak bu devleti dünya için bir baş belası olarak nitelendirdi.
Yahudi heyeti ayrıca Filistin toprakları üzerinde İsrail”in yürüttüğü yerleşimci ve yayılmacı politikalara karşı çıkarak siyonistlerin Filistin halkına karşı zalimane uygulamalarına karşı olduklarını dile getirerek “Tevrat ve Yahudi Öğretileri işgali, halkların evlerinden sürülmesi ve günahsız insanların öldürülmesine cevaz vermez” dedi.
HAHAM WEİS: İSRAİL ENİNDE SONUNDA YOK OLACAK
Öte yandan Haham Dovid Weis”başta Amerika ve İngiltere üzere büyük güçler İsrail”in yaptıklarının siyonist olmayan Yahudi öğretileriyle tamamen çeliştiğini öğrendiği takdirde Arap-İsrail çatışması bir gecede biteceğini” ileri sürdü.
“Tevrat gerçekleri ve ikibin yıllık Yahudi tarihi ömrü ne kadar uzarsa uzasın İsrail Devleti”nin sonunda yokolacağına işaret ediyor” diyen Weis İsrail”den çok daha güçlü olan Sovyetler Birliği”nin nasıl parçalandığını anımsattı.
Yahudi Hahamlar Şeyh el-Karadavi”nin semavi din mensupları arasında barış ve dünyada istikrar çağrısını da övdü. El Karadavi daha önce de 2004 yılında Dünya Müslüman Alimler Birliği”nin bir merkezininde bulunduğu İngiltere”de siyonizm karşıtı Yahudi hahamlarla bir araya gelmişti.
Şeyh el-Karadavi, siyonizmi benimseyen ve İsrail Devleti”ni tanıyan hiçbir Yahudi din adamıyla diyalog toplantılarında dahi kesinlikle bir araya gelmek istemiyor. El Karadavi, İsrail”i tanıya Yahudilerin katıldığı diyalog toplantılarının hiç birine katılmadı ve katılanları da protesto etti.

Yahudilikten niçin çıktım?


Yahudiler tüm dünyanın tepkisini çeken bir kavim olmayı bir kez daha başarırken, eski bir yahudi de dindaşlarından, kavminden utanarak bu dinden ayrılmıştı. Bir İstanbul yahudisi olan Maks Frumkin, hem Türkiye yahudilerinde gördüğü ahlakî zafiyet hem de İsrail’de bulunduğu sırada yaşadıklarının etkisiyle dinin terketmiş ve “Yahudilikten niçin çıktım?” adıyla kitaplaştırmıştı.
“Dünyanın en iyi ve en vicdanlı yahudileri Türkiye’dekilerdir. Sebebi kolayca anlaşılabilir. Yahudiler Türkiye’de 500 seneden beri bulunuyorlar ve Müslüman Türkler’den bir takım iyi huyları öğrendiler. Bu nedenle diğer yahudilere nazaran daha vicdanlı oldular. Fakat İsrail devleti kurulduktan sonra bu ahlaktan uzaklaşıyorlar.” Rusya’da doğmuş, 1920′lerden itibaren İstanbul’da yaşamış, bir ara İsrail’e gitmiş bir yahudi, Maks Frumkin söylüyor bunları. Frumkin, hem İstanbul’daki cemaatinde gördüklerinden hem de İsrail’de yaşadıklarından ikrah getirdikten sonra da yahudilikten ayrılmış. Öyle diyor…
Yaşadıklarını, “Yahudilikten niçin çıktım?” isimli bir kitapta toplayan Maks Frumkin, 1976 yılında Eskin Matbaa’sından hatıratını piyasaya çıkarmış. Dönemin ünlü yahudi aileleri olan Perahya’lar, Elnekave’ler, Asa’lar, Stiro’lar Frumkin’in ya akrabalık bağının oluştuğu ya da iş yaptığı isimler. Cemaatinin kaymak tabakasıyla sürekli beraber olmuş Maks Frumkin. Kitabının ilk bölümlerinde, sosyal hayatta, aile içi ilişkilerde, ticarette sergiledikleri tutumları örnekleriyle dile getirerek cemaatine ağır eleştiriler yöneltmiş. Çok sayıdaki örneklerden sadece birisinde yahudinin namus anlayışını aktaran Frumkin, şunları yazıyor:
“Cemaatten Viktor Azuz’un karısı dostuyla kaçtı. Viktor emniyete gitti, durumu anlattı. Polis, ‘Karından pusulayı ne zaman aldın?’ dedi. Viktor, ’14.00′de aldım’ dedi. Polis geminin kaçta kalktığını sordu, 17.00′de olduğunu öğrendi. Niye bu kadar beklediği sorulunca da, ‘Ne yapayım? Dükkanımı müstahdemlerimin eline bırakamazdım ya! Saat 20.00′de kapattım dükkanı ve size geldim işte. Tabiî, bizim Viktor prensip sahibidir. Önce iş gelir! Ağlıyordu. ‘Ağlama’ dedim. Üçüncüye evlenirsin, yeni bir drahoma alırsın, yeni bir dükkan daha açarsın.”
TÜRKİYE YAHUDİLERİ, NANKÖRLÜK ETMEYİN BU FAKİR HALKA
Frumkin, daha politik eleştirilerini ise İsrail’in kurulduğu 1948 yılından sonra İstanbul’da şahit olduklarına ayırmış. “İsrail Konsolosluğu Türkiye için menfî propaganda yapıyor, İsrail’e göçü teşvik ediyor” diyor. – İsrail kurulduktan sonra başta İstanbul’dakiler olmak üzere Türkiye yahudileri arasında yoğun bir göç hareketi görüldüğünü ilgili literatür de teyit ediyor. – Frumkin, eleştirilerini şöyle sürdürüyor: “İstanbul, Ankara ve İzmir’de en güzel yerlerde kalıyorlar. Yazın Büyükada’da onbinlerce lira ile kumar oynuyorlar. Her sosyal toplantı fırsatında İsrail için para topluyorlar. İsrail Konsolosluğu, El-Al Hava Yolları, İsrail’in Türkiye’deki mülteci ofisi Sohnut – Şadmin dövizlerin kaçırılmasına yardım ediyor. İsrail’de mülk, fabrika nasıl satın alınıyor? Gümrük, kambiyo uyuyor! Türkiye’ye bir gizli ticaret polis teşkilatı lazımdır. Türk Devleti birgün uyanacaktır. Ümit edelim bu uyanış bir an evvel gelsin. Bu memlekete hakikaten yazıktır. Bu fakir millet bir dolara bile muhtaçken yüzbinlerce, milyonlarca dolar İsrail’e akar. Ey Türk yahudileri! Sizler de nankörlük etmeyin! Ben Gurion’un yalanlarına kanmayın!”
“EĞER İSRAİL CEHENNEMİNDEN KURTULABİLİRSEM…”
İsrail’e gittiğinde tam bir hayal kırıklığı yaşadığını anlatan Maks Frumkin, “Çalış diyorlar; inşaat, kanalizasyon, şu, bu. Ya çalış, ya aç kal! Fakat beyler ben Sorbon mezunuyum, 8 dil bilirim ve yaşlıyım. Aldığım cevap şu: İster çalış, ister çalışma. Mukaddes topraklarımızda demokrasi var! Hiç kimseyi zorla çalıştırmıyorlar!” diye yazıyor. Yahudi ileri gelenlerinin, yalan vaatlerle dünyanın dört bir yanından yahudileri İsrail’e topladıklarını, parlak vaatlerin bu topraklara gelinince açlık, sefalet ve kötü davranışa dönüştüğünü de anlatıyor Frumkin. “Gelmeden önce Dimona için ‘Cennettir orası’ diyorlardı. İbranice’de Dimona ‘hayal’ demektir. Bana kalsa buranın ismini ‘Allah’ın Belası’ koyardım.” Fromkin kitabında, İsrail’e geldiği günlerde resmî yetkililerin Türkiye’den göç eden yahudiler için her vesileyle “hayvanlar” tabirini kullandıklarını da yazıyor.
“YAHUDİ OLMAKTAN UTANIYORUM”
Frumkin, yahudilikten çıkmaya ise ancak ülkeye geldikten aylar sonra öğrenebildiği, “Beş yıl İsrail’den ayrılamama” uygulamasıyla karşılaşınca karar veriyor. Kendisine dayatılan kötü iş ve kötü konutu görünce, cebindeki paralar “özel bir yöntemle “ alınınca karşısındaki yetkiliye şunları haykırıyor Maks Frumkin: “Şu anda yahudi olmaktan utanıyorum. Allah beni bu cehennemden kurtarırsa size söz veriyorum sizinle ve İsrail’le uğraşacağım. Siz Araplar’dan değil kendi halkınızdan korkun. Bu devlet büyük bir yalan üzerine kurulmuştur. İsrail’den ayrılır ayrılmaz da matbuat vasıtasıyla pasaportumu yırtarak size göndereceğim, yahudi dininden de çıkacağım. Siz ahlaksızsınız, Allah’sızsınız!”
KİBUTZ GERÇEĞİ
“Kibutz deneyimleri” de yaşayan Frumkin, “sofu ve politkacılar” Tel-Aviv, Kudüs ve Hayfa’da keyif çatarken, hepsi de sınırlara kurulmuş ve barınanların can güvenliğinin olmadığı kibutzlarda ise gençlerin karın tokluğuna, hassaten erkeklerin ise “fuhuş ödülü”yle çalıştırıldıklarını anlatıyor. “Ey Moşe Dayan! Zaten Allah’tan bulmuşsun, bir gözünü kaybettin. Ne güzel çalıştırıyorsun kızlı erkekli onları. Önce yoruyorsun. Mesai bitince de ne eğlenceler tertip ediyorsun. Tabiî, İsrail’e nüfus lazım değil mi? Babaları kimmiş önemli değil. Bir doğum makinesi icat edebilseydiniz, bir genç kıza her üç ayda bir doğum yaptırdınız. İsrail nüfusu artsın da tek! Sonra bazı zavallı genç kızlar. Bunları asker gibi yetiştirdin. Bu kızlara frengi aşıladın. Bunlara Araplar’ın saldıracağını biliyordun. Hatta, kendin de gönderdin kızları onlara. Onlar da bunu ‘askerlik’ gibi görüyor. Kızları feda ettin ki, bin misli Arap ölsün. Bu kadarını Naziler bile düşünememişti. Namussuz vicdansız! Bu kızlar tarlada yetişmiyor Moşe Dayan efendi! “
İSRAİL’E NEDEN DÜŞMANLAR?
Kitabında Müslümanlar’ın yahudilere düşman olmasını da haklı gören Maks Frumkin, bu görüşünü de şöyle dile getiryor: “Araplar, İsrail’e karşı inatçı bir düşmanlık içindeler. Ama kin sebepleri eksik değildir. 1948′den beri on yıldır tazminatsız yuvasını, maişetini kaybetti Araplar. Ürdün’de ve Gazza’da yardımlarla yaşıyorlar. Birleşmiş Milletler, resmi belgelerinde Filistinli’yi, ‘Filistin’de normal şekilde yaşarken, kin yüzünden evini, işini kaybeden kişi’ olarak tarif ediyor. Şunu da söylemeli. Arap mülteci meselesinin halli de çare olmaz. Çünkü İsrail milleti daracık alanda sürekli çoğalmaktadır. İsrail toprak olarak genişlemek zorundadır.”
Unutmadan; fevkalade yahudi karşıtı gözüken bu kitabın yazarının fikirlerine, Türkiye’de mukim olmasına bakıp, Maks Frumkin’in yahudilikten ayrıldıktan sonra Müslüman olduğu kolayca düşünülebilir belki. Ama değil! İsrail’den kaçıp Türkiye’ye gelen, önce Bodrum’da bilahare de İstanbul’da yaşayan Maks Frumkin, hayatının geri kalan kısmını bir protestan olarak tamamlamış…
(Mehmet Yıldız, www.habervaktim.com, 1-2009)

İsrail’in Rabbi kim?

İsrail’in Rabbi kim?

Eğer riyakar bir retorik arkasında duracaksak, mantıken, Yahudilerin inandığı ana dinin “Altın Buzağı” ya da İsa Mesih’in söylediği gibi “Hırslarına” (Mammon) tapmak olduğunu söyleyebiliriz.
Aynı zamanda, “Gerçek Yahudi dini ne zaman kuruldu” sorusuna da cevap bulabiliriz.
Eski Ahit (Yahudiler tarafından tanınan ve kabul edilen) adı verilen kutsal kitapta, Musa’nın Yahudileri Mısır ordusundan kurtardığına dair bir hikaye vardır.
Bunun için Musa, insanların gözlerinde Kızıl Deniz’i ikiye ayırarak, büyük Mısır ordusunu boğmuş ve Yahudilerin daha güvenli yerlere kaçmasını sağlamıştır.
Böylesi mucizelere gözlerinizle şahit olduğunuzu tasavvur edin ve bu olayların tüm hayatınızdaki etkilerini düşünmeye çalışın.
Biraz maneviyata sahip ekseri insanlar üzerinde böylesi mucizeler Tanrı’ya ve ahlaki değerlere olan inancı pekiştirecektir. Ancak, kutsal kitabın söylediği gibi, Yahudiler de durum böyle olmaz.
Onları kurtardıktan sonra Musa, Yahudilere, Tanrı’dan 10 Emir’i almak için birkaç gün ayrılmak zorunda kalacağını söyler.
Çok az bir süre, birkaç gün sonra, Yahudilerin Musa’nın onlar için yaptığı tüm mucizeleri unutmasına ve onun Tanrı’yla görüşeceği gerçeğini yok saymalarına yeter.
Musa ayrılır ayrılmaz, aralarındaki tüm altınları toplayarak kendilerine altından bir buzağı yaparlar. Musa’yı ve Tanrı’yı terk ederek, o zamandan beri tapınageldikleri “Altın Buzağı” dinini kurarlar.
Musa, öfkeden deliye döner ve onları yaptıkları için lanetler ancak işe yaramaz.
Bu Yahudilerin ilk kez Tanrı’yı reddettikleri (“öldürdükleri”) zamandır.
Yahudilerin İsa’ya karşı nefretlerine ve onu öldürmeye karar vermelerine iki olay neden olur:
1. Onlara ilk kez, “Hem Allah’a hem de Hırsınıza (Mammon) aynı anda tapamazsınız” dediğinde.
Böyle yaparak, Yahudi dini “Altın Buzağı”ya ya da “Mammon”a kabul edemez şekilde hakaret etmiş olur. Ancak onu öldürmek istemelerine kafi neden değildir, fakat;
2. İkinci olarak İsa, Yahudi “kutsal” mabedine gider. Bugünün terimleriyle alışveriş merkezi olan bu yerde insanlar ibadet yerine, alışveriş, para ve kar etmeyi tercih eder. İsa bunun gördüğünde, Yeni Ahit’e göre, hayatında ilk ve tek kez öfkelenir ve mal ile para raflarını devirir.
İlk olay Yahudiler için kabul edilemezdi ancak ikincisi affedilemezdi. Zaten onun ölüm fermanını da o zaman imzalarlar.
İsa’yı ölüme mahkum etmek Yahudilerin, Tanrı’yı ikinci kez reddettiği ve “öldürdüğü” zamandır.
Gerçek Yahudi Dini’ne ibadet bugünde sürmektedir. Örneğin, Yahudilerdeki altın ve paraya olan tamah ve hırs herkes tarafından bilinir. Bazı âlimler bunu toplumlarındaki eğitimle açıklamaya çalışmıştır. Onlar bu davranışı, Yahudilerin Romalılar tarafından uzun zaman önce Kudüs’ten çıkarılmasından sonra hayatta kalmayla meşrulaştırır. Ancak bazı âlimler bu yazıda öne sürülenle aynı fikri savunur. Onlara göre Yahudilerin bu davranışları basitçe genetiktir. Onların da teorilerine uygun şekilde, maddiyata, altına ve nihayetinde güce olan düşkünlüklerinin Yahudilerin ruhsal hayatının önemli bir parçası haline çok zaman önce geldiğini göstermiş olduk.
Batı dünyası ülkelerinde yaşıyorsanız, her hafta sonu farklı malların satışını organize eden yeni Yahudi Mason Tapınakları bulabilirsiniz. (Anlaşılan o ki bunu dinlerinin bir parçası olarak görüyorlar.)
Sonuç
Kısaca, ne gözleri önünde Musa’nın yaptığı mucizeler ne de masum İsa’nın “öldürülmesi” için imzaladıkları ferman, Yahudilerdeki “Altın Buzağı”ya ya da “Mammon”a tapmaya olan güçlü arzularını binlerce yıldır hiç değiştiremedi.
Diyebilirsiniz ki, bunun benimle ya da bizimle ne ilgisi var, onların sorunu?
Bu soruların cevabını, etrafımızdaki dünyada seyrettiğimiz yıkımlarda bulabiliriz.
Bu arada “Altın Buzağı” ya da “Mammon”a tapanlar, dinleri adına yıkıcı gücü ellerine geçirerek, dünya üzerinde mümkün olduğu kadar fazla insanı öldürmeye ya da köleleştirmeye başladılar. “Mammon” adına Yugoslavya parçalandı, Sırplar şeytanlaştırıldı ve Kosova (Ülkenin altın, gümüş ve nikel kaynakları inanılmazdır) işgal edildi, petrolü için Irak yok edildi, Rusya, Hazar petrolü için NATO birlikleri için sarıldı, Filistinliler etnik temizliğe uğratıldı ve yok edildi…
Dostoyoveski’nin söyledi gibi, “Eğer Tanrı yoksa her şey mubah”.
Görünen o ki Yahudi Tanrı’sı çok uzun zaman önce öldü ya da hiç var olmadı.

İsrailoğulları Hazreti Musa’ya eziyet etmişti


Andolsun Musa’yı: “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat” diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. (İbrahim Suresi, 5)
YAHUDİ KAVMİNİN SAPKIN TAVIRLARI
Hz. Musa, mücadelesini ilk başta Firavun’a karşı vermişti. Kendi kavmi, yani İsrailoğulları Hz. Musa’dan önce köle olarak sıkıntı içinde yaşıyorlardı. Bu nedenle Hz. Musa bir imkan oluşturduğunda Mısır’ı kavim olarak terk ettiler. Ancak bu, onların tümünün samimi olarak iman ettiği anlamına gelmiyordu. Aralarında iman etmedikleri halde, kavim psikolojisi ile hareket eden kişiler de vardı. Büyük bir kısmı muhtemelen Hz. Musa’yı onları zulümden kurtaran siyasi bir önder olarak görüyorlardı. Bu yüzden de hak dine uymak yerine, fırsat buldukça hep eski putperest dinlerine dönmeye çalışıyorlardı. Bu nedenle her fırsatta Hz. Musa ile mücadele etmiş ve onun getirdiği gerçek dinden sapmaya çalışmışlardı.
Allah, önce Hz. Musa’ya İsrailoğuları’nı on iki ayrı topluluk olarak böldürdü:
Biz onları (İsrailoğulları’nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa’ya: “Asan’la taşa vur” diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu. (Araf Suresi, 160)
İsrailoğulları’nın büyük kısmı imanı kalplerine tam yerleştirememişlerdi. Hatta bir keresinde Hz. Musa’dan Allah’ı kendilerine göstermesini istediler. İyice küstahlaşarak eğer göstermezse ona inanmayacaklarını söylediler:
Ve demiştiniz ki: “Ey Musa, biz Allah’ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız.” Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz. (Bakara Suresi, 55)
Bu inkarcı kavmin belirgin bir özelliği, sürekli olarak tamahkar ve nankör bir ruh hali içinde olmalarıydı. Allah onları açlıktan kurtarmak için kendilerine mucizevi bir yiyecek sunmuştu. Kuran’da “kudret helvası ve bıldırcın” olarak bildirilen bu yemek Allah’ın ikramı olmasına rağmen, İsrailoğulları bir süre sonra bundan yakınmaya başladılar:
Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin (dedik). Onlar Bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler. (Bakara Suresi, 57)
Siz (ise şöyle) demiştiniz: “Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın.” (O zaman Musa:) “Hayırlı olanı, şu değersiz, şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır’a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır” demişti. (Bakara Suresi, 61)
Hz. Musa’nın kavmi hak dini gerçekten kavrayamamışlardı. Daha önce de dikkat çektiğimiz gibi peygamberlerine Allah rızası için değil, muhtemelen onu güçlü ve kararlı bir lider olarak gördükleri için itaat etmişlerdi.
Nitekim hep kendilerine gelen dini değiştirerek kendi nefislerine ve eski dinlerine uydurmaya çalıştılar. Dinin kolay ve berrak yönünü görmeyip onu karmaşık ve zor hale getirip kendilerine putlar yapmaya, Allah’a yönelmeyi zorlaştırıp bunu törenselleştirmeye ve araya putları aracı koymaya çalıştılar.
İsrailoğulları’nın dinlerini zorlaştırmaya çalışan bu garip mantık, en açık şekilde Bakara Suresi’ndeki bir kıssada anlatılır. Bu kıssada Allah, İsrailoğulları’na bir buzağı kesmelerini emretmiştir. İstenen, sadece bir buzağının kurban edilmesidir ve Hz. Musa da bunu kavmine bildirir. İsrailoğulları ise bu çok açık ve kolayca yapılabilecek emri zorlaştırırlar. Allah onlardan sadece sığır kesmelerini ister, onlarsa dinin zor ve karmaşık olması gerektiğini düşünerek kendilerinden istenmediği halde teferruata dalarlar. Önemsiz ve gereksiz detaylara dalarken içlerinde bulunan Allah’ın elçisine, “Bizi alaya mı alıyorsun?” diyecek kadar da ileri giderler:
Hani Musa kavmine: “Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. “Bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. (Musa) “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” dedi.
“Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın” dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) “Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin” dedi.
(Bu sefer) dediler ki: “Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin.” O: “(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir” dedi.
(Onlar yine:) “Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz” dediler. (Bunun üzerine Musa, “Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir” dedi. (O zaman): “Şimdi gerçeği getirdin” dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı. (Bakara Suresi, 67-71)
Yukarıdaki kıssada anlatıldığı gibi Hz. Musa’nın kavmi, Allah’ın emrini yerine getirme konusunda sürekli zorluk çıkardılar; ürettikleri detaylar nedeniyle bu emir neredeyse yapılamaz hale gelince uygulamayı kabul ettiler. Aslında istenen çok kolaydı; sadece bir sığır keseceklerdi.
Bugün Yahudi dinine baktığımızda da, buzağı kıssasında anlatılan detaycı Yahudi mantığının katlanarak devam ettiğini görmek mümkündür. Yahudilerin dini kitapları olan Talmud’da, ibadetler veya günlük yaşam hakkında en akla gelmeyecek detaylar yer alır. Örneğin bir hayvanın sütünün nasıl sağılacağından yakılan bir tütsünün dumanının nasıl kullanılacağına kadar sayısız konuda, dini hiçbir anlam taşımayan detaylar bulunur. Yahudilikte bir insanın dindarlığının ölçüsü de bu detayları ne kadar uyguladığına göre değişir. Buna karşın dindarlığın temeli olan Allah’a ve ahirete iman konusu tamamen unutulmuştur. Yahudi dini, uyulması gereken bir kurallar bütünü haline gelmiş, Allah korkusu, Allah rızası, Allah sevgisi gibi iman esasları kaybolmuştur.
İsrailoğulları’nın Emre Başkaldırması ve Lanetlenmesi
Allah, İsrailoğulları Mısır’dan çıktıktan sonra onlara yurt olarak bir toprağı vaad etmişti. Bu yolculuk esnasında Hz. Musa’ya yaptıklarını ve ona çıkardıkları zorlukları önceki sayfalarda belirttik. Vaad edilmiş topraklara geldiklerinde de zorluk çıkarmaya devam etiler:
Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: “Ey kavmim, Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi.”
“Ey kavmim, Allah’ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz.”
Dediler ki: “Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır, onlar çıkmadıkları sürece biz oraya kesinlikle girmeyiz. Şayet ordan çıkarlarsa, biz de muhakkak gireriz. (Maide Suresi, 20-22)
Allah onlara defalarca yardım etmişti. Onları sudan geçirerek Firavun’dan kurtarmıştı ve bu toprakları onlara vermişti. Oradaki zorba kavimle savaşırlarsa mutlaka kazanacaklarını vaat etmişti. Allah’a tevekkül etmeleri ve elçisine uymaları gerekiyordu. Fakat Hz. Musa’nın uyarılarına karşı çıktılar, korktukları için oraya girmediler. Sadece korkanların içinden iki kişi, Allah’a tevekkül edilmesi gerektiğini ve oraya girilmesi gerektiğini söyledi:
Korkanlar arasında olup da Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: “Onların üzerine kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galibsiniz. Eğer mü’minlerdenseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.” dedi. (Maide Suresi, 23)
İsrailoğulları bu uyarılara rağmen Allah’ın elçisine karşı çıkıp ona saygısızca hitap ettiler: Dediler ki:
“Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiçbir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burda duracağız.” (Maide Suresi, 24)
Artık Hz. Musa’nın kavminin azgınlığı iyice artmıştı. Peygamberlerinin hiçbir sözünü dinlemeyecek, açıkça karşı çıkacak hale gelmişlerdi. Bunun üzerine Musa Peygamber Rabbimize yalvarıp kendisi ve kardeşi Hz. Harun’u bu isyankar kavimden ayırmasını istedi:
(Musa:) “Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır.” dedi.
(Allah) Dedi: “Artık orası kendilerine kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar yeryüzünde ‘şaşkınca dönüp duracaklar.’ Sen de o fasıklar topluluğuna üzülme.” (Maide Suresi, 25-26)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, Allah’a ve elçisine yaptıkları bu isyankarlıktan sonra tam kırk yıl o bölge İsrailoğulları’na haram oldu ve oraya giremediler.
Hz. Musa hayatı boyunca Rabbimizin risaletini tebliğ etmeye çalıştı. Kavmini putlardan kurtarıp onlara gerçek dini anlatmak için çaba harcadı. Onun amacı, Allah’ın rızasını kazanmak için insanları uyararak onları cehennem azabından kurtarmaktı. Bu uğurda Firavun’la mücadele etti, kendi kavminin sapkın inançlarını değiştirmeye çalıştı. Bunları yaparken hem Firavun ve çevresinden hem de kendi kavminden eziyet gördü. Fakat Hz. Musa herşeyiyle Allah için yaşayan seçkin bir kuldu ve Rabbimiz onu Firavun’un da kendi kavminin de sıkıntı ve belalarından kurtardı.
Peygamberlerinin izinden gitmeyen, kendilerine emanet edilmiş olan dine yüz çeviren ve “sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın” diyerek nankörlük eden İsrailoğulları, tüm inananlar için bir ibret vesilesidir. Allah, tüm insanları peygamberine yüzçevirmiş olan İsrailoğulları gibi olmamaları için şöyle uyarır:
Ey iman edenler, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu, demekte olduklarından temize çıkardı. O, Allah katında vecihti. (Ahzab Suresi, 69)

Yahudiler neden hep kovuldular


Tarih sayfalarını karıştırdığımızda yahudilerin gittikleri hiç bir yerde tutunamadıkları ve kovuldukları gözleniyor. Peki Neden?
Özellikle Nazi Almanya’sında Yahudilere yönelik yapılan insanlık dışı uygulamalar nedeniyle II. Dünya savaşından sonra, yüzyıllardan beri Yahudiler aleyhine oluşan nefret ve antipati bir anda sempati ve acımaya dönüşmüştü. Yahudiler bu olumlu havanın meyvelerini toplamda gecikmediler. Hem 2000 yıldan beri özlemini çektikleri vaat edilmiş toprakların (Arz-ı Mev’ud) bir parçasında devletlerini kurdular, hem de dünya genelinde Yahudi aleyhtarlığını ciddi bir suç ve haksız itham olarak lanse ettirmeyi başardılar.
Bu gelişme sonucu, günümüzde birçok yayın organı, Hitler Almanya’sında Yahudilerin uğradıkları insan onurunu inciten uygulamalar bire on katıp acındırarak anlatılırken, aynı seviyede Yahudilerin (İsrail Devletinin) Filistinlilere uyguladığı şiddet ve vahşeti görmezlikten gelmektedirler. Oysa vahşet, her yer zaman ve kişilikte vahşet sayılmalıdır. Yahudi’ye uygulandığında nefret uyandıran vahşet, Yahudi uyguladığı zaman sevimli hale gelemez, gelmemeli. Ancak Yahudilerin kendi içlerindeki değer anlayışı ve günümüzdeki her alandaki gizli ve açık hâkimiyetleri kendi vahşetlerini adeta sorgulanmaz kılmaktadır. Yahudi değerleri bu anlayış üzerine bina edildiği için Yahudiler tarih boyunca hep sürgün ve zillet içinde yaşamak durumunda kalmışlardır.
Evet, bu anormal durumun birçok sebebi bulunmaktadır. İşte bu sebeplerden biri, M.Ö. 800 yıllarından başlayıp günümüze kadar neredeyse 2500 yıl süren ve dünyanın hemen her yerinde meydana gelen Yahudi sürgünlerinin nedenleri arasında yer almaktadır.
Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup soyundan geldiklerini iddia eden Yahudilerin tarihi Firavunlar dönemi Mısır ülkesinde kölelikle başlamaktadır. Ağır şartlarda çalıştırılan bu esir millet, M.Ö. 1200 yıllarında Musa Peygamberin mucizesiyle ikiye ayrılan Kızıl Denizi ortasından bugün İsrail devletinin olduğu topraklara zorlu bir yolculukla gelirler. Yahudilerin ihanetleri ta günlerden itibaren başlar. Tur-i Sina’ya giden Hz. Musa’nın ardından 40 gün içinde altından bir buzağı yapıp ona tapmaya başlarlar. Sonra felaketler birbirini takip eder.
Günümüzde “ifrit, cıfıt” denilen bozgunculuk, toplumun değerlerini dejenere etme, toplumu maddi ve manevi her çeşit sefalete sürükleme, onların içine sızarak uşaklaştırma ve parçalama şeklinde ortaya çıkan değer anlayışı ilk çağlardan itibaren başlamaktadır. Hz. Musa’dan sonra Yahudi kavminin başına geçen Yeşua, Hz. Musa’nın öğretisini tahrip edip, keyfine göre tefsir ederek kavmine şu emri vermektedir;
“Evvela düşmanın inancını kıracaksın. Kendine güvenini yıkacaksın. Aile bağlarını çözeceksin. Toprağının gelirini eline alacak, onu sen kendi emeğinin uşağı yapacak, alıp sattıklarına aracı olacaksın. Kuvvetinle elde edemediğini hilenin yolundan ele alacaksın. Gaye için her şey mubahtır. Zamanın acele etmesini bekleme … Sen zamanın ardından git. Sen bıkma onlar nasılsa bıkarlar ve meydan sana kalır.” (Kaynak; Cemal Kutay, Türkiye’de Yahudilik, Masonluk, Dönmelik ve Siyonist Cereyanlar, Tarih Konuşuyor Dergisi, s. 1116. Aktaranlar; Ahmet Almaz, Pelin Batu, Yahudilik Tarihi, Noktakitap, İstanbul, 2007, s.64)
Beklide bu anlayış ve dünya görüşü nedeniyle Yahudiler önce kendi içlerinde parçalanır, sonrada başka milletlerin kölesi haline gelirler. Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra İsrail oğullarının devleti iki ayrılır; İsrailiye ve Yahudiye. Mısır Firavunlarıyla sıkı ilişkiye giren İsrailiye devleti inançlarını kaybederek Firavun dönemin de revaçta olan başta “büyü ve sihir olmak üzere” bütün pagan kültürü kendi inançları içine alır. Bugün “İsrailyat” denen şeylerin büyük çoğunluğu bu dönemden kalmadır. M.Ö. 721 yılında bugünkü Suriyelilerin ataları Asurluların Kralı Salmansor İsraili kuşatır, II. Sargon’da kenti alarak İsrail halkını Fırat kıyılarına götürür. Bir kısmı yerlilerle kaynaşan (Habur ve Medlerin şehirlerinde) İsrail halkının 10 kabilesi buradan dünyanın birçok yerine dağıldığına veya kaybolduğuna inanılır.
Geriye kalan Yahudi ülkesi M.Ö. 608 yılında önce Firavun’unun istilasına uğrar. Sonra Fravunla anlaşan Yahudiler Babil’lilere saldırınca, bugünkü Iraklıların ataları Babil’in Kralı Nabukadnezzar M.Ö. 586 yılında Yahudi devletini yıkar ve Yahudileri Babil’e (bugünkü Irak’a) sürgüne götürür. Yahudiler kendilerini çok derinden etkileyen bu sürgün için;
“…Milletler arasında büyüktü, dul kadın gibi oldu.” şeklinde devam edip giden ağıtı yakarlar. Ve “dul kadın” tabiri Yahudiler içinde bir şifreye dönüşür.
M.Ö. 538 yılında Babil’i ele geçiren bugünkü İranlıların ataları Perslerin Kralı Kurus (Keyhüsrev) Yahudilerin kendi ülkelerine dönmesine izin verir. Bu dönemde Yahudilerle Persler arasında çok sıcak ilişkiler yaşanır. 200 yıl kadar süren Pers hâkimiyeti döneminde birçok Yahudi inanç ve kültürü Perslere geçer ve Yahudiler Kurus’u bir kahraman gibi görürler. Eski günlerine dönen Yahudiler yıkılmış mabetlerini yeniden inşa ederler. Sürgün yılları önce İskender, sonra Romalılar döneminde devam eder. Birçok suikast ve isyanın ardından Roma İmparatorunun oğlu Titus Flavius M.S. 70 yılında Küdüs’ü işgal ederek her şeyi yerle bir eder ve kutsal mabedi yıkar. Yahudiler yeniden sürgüne gönderir.
Dünyanın dört bir tarafına yayılan Yahudilerin büyük bir kısmı kendini kamufle ederek çift kimliğe bürünürler. Görüşte bulundukları ülkenin milletinden (hatta en ateşli milliyetçisi) olurdular, ama gerçekte vaad edilmiş topraklara dönüp dünya hâkimiyetini kurma idealleri uğrunda yaşarlar. Bu amaç içinde ellerinden gelen her türlü fitne ve fesadı çıkarmada insanları birebirine düşürmede ve savaşları körüklemede bir mahsur görmezler. İşte bu yüzden bütün dünya genelinde Yahudiler aleyhine bir antipati oluşmuştur. Tarih boyunca Yahudilerin hemen hemen her yerden kovulması sadece bir tesadüf mü yoksa bu insanların girdikleri toplum içinde yaptıkları işler nedeniyle artık dayanılmaz hale gelmelerinden mi kaynaklanmaktır?
Yahudilerin günümüzde Filistin’de kadın, çocuk ve yaşlı demeden giriştikleri vahşet nedeniyle Yahudi sevimsizliğinin hiçte tesadüf olmadığını ortaya koymaktadır.
İşte bu antipatinin küçük bir kronolojisi; Milattan Sonra olmak Üzere;
1. 19 İtalya Yahudilerine Karşı çeşitli tedbirlerin alınması,
2. 40 İskenderiye’de Yahudi aleyhtarı gösteriler,
3. 59 Ciceron’nun Roma vatandaşı olan Yahudilerin siyasi nüfuzlarından şikayet etmesi,
4. 438 II. Theodesinin Kanunuyla Yahudilerin her türlü kamu görevlerine girmeleri yasaklandı.( bu yasak batı konsülleri tarafından V. Yüzyılla kadar sürdürülmesi)
5. 537/553 Justinien’in emirleriyle Yahudilerin ibadetleri şarta bağlanması Talmud’un çoğaltılması yasaklanması,
6. 633 Dagobet’in kovulması hakkında umumi karar alınması
7. 885 II. Louis Yahudileri İtalya’dan atmaya kara verdi (Fakat bu karar uygulanamadı),
8. 1012 Yahudiler Mayence’den kovulması,
9. 1066 Grenada’da Yahudi aleyhtarı gösteriler yapılması,
10. 1096 Almanya’da Yahudi aleyhtarı gösteriler yapılması,
11. 1146 Almanya ve Fransa’da II. Haçlı Seferi dolayısıyla Yahudiler aleyhine gösteriler yapılması,
12. 1189/1190 İngilterede Yahudi aleyhtarı gösterilerin yapılması,
13. 1218 Philippe Auguste “ Yahudi Faizine Karşı Korunma” emrini yayınlanması,
14. 1223 VIII Louis Yahudilere beş yılı aşan borcu olanların borcunu kaldırdı. Faiz ve tefeciliği önleyen tedbirler alınması,
15. 1388 Yahudilerin Strasbourg’dan sürülmesi,
16. 15. Yüzyıl Almanya’dan Yahudilerin sürülmesi. Polonya’da Yahudi aleyhtarı gösterilerin yapılması,
17. 1492 İspanya’dan Yahudilerin sürülmesi. II. Bayezid zamanında Osmanlılara sığınan bu Yahudilerin büyük kısmının Adalar, Bursa ve İstanbul’a yerleştirilmesi,
18. 1497 Portekiz’den Yahudilerin sürülmesi.
19. 1511 Kraliçe Jeanne’in emriyle İspanyol Amerika’sına Yahudi göçünün sınırlandırılması,
20. 1540 İtalya’dan Yahudilerin sürülmesi,
21. 1564 Brezilya’dan Yahudilerin sürülmesi,
22. 1742 Yahudilerin Rusya’ya girmesinin yasaklanması,
23. 1830/1914 Almanya, Rusya ve Polonya’dan kitleler halinde Yahudilerin A.B.D.’ne göçe başlaması,
24. 1933 Almanya’da Yahudiler aleyhine çıkarılan kanunların çıkarılması,
Neredeyse 2500 yıldan beri gittikleri her yerden kovulan ve dünyanın başına bela olan Yahudile, nihayet 11 Mayıs 1948’ de kendi inançlarına göre vaad edilen toprakların bir kısmı üzerinde İsrail Devletini kurmayı başardılar.
Filistin toprakları üzerinde resmen kurulan ve kurulduğu günden beri Orta Doğu’da sorun haline gelen İsrail Devletinin kuruluşu daiki Dünya savaşına mal olmuştur. Dünyanın her yerinden kovulmalarına rağmen, Müslüman milletlerin hoş görüsü altında rahat bir nefes alan Yahudi toplumu, derinden derine toplumun içine sızırak kendi emelleri için çalışmaya devam etmişlerdir. Türk ve Müslüman toplumdaki dönmelerin Atası olan Sebatay Sevi’nin Yahudilerin beklediği Mesih (kurtarıcı) olarak İzmir’de ortaya çıkması, Mesihlik iddiasında bulunanlar arasında en fazla tesire sahip olması tesadüfü değildir. Çeşitli yöntemlerle Osmanlı Devletinin kılcal damarlarına kadar sızan Yahudi dönmeler, bir süre sonra devlet kurmak üzere toprak istemişlerdir. Bu taleplere direnen II. Abdülhamit, Yahudi ve mason ağırlıklı İttihat ve Terakki örgütüyle halledilerek bütün dünyaya Kızıl Sultan olarak tanıtılmıştır.
Yahudiler Sömürgeci devletler arasındaki menfaat çatışmalarını ustaca körüklemişlerdir. Çıkan karışıklık içinde hiçbir sebep yokken ipleri kendi ellerinde olan İttihat ve Terakki Cemiyeti yoluyla Osmanlı devletini savaşa sürüklemiş ve âdete bir milleti bitirme noktasına getirmişlerdir. Bununla da yetinmeyip Çanakkale Savaşında gönüllü birlikler kurarak İngilizlerin yanında Türklere karşı savaşmış, Ortadoğu’da Türkleri arkadan vurmuşlardır. Böylece emellerine engel olan Osmanlı devletini yıkarak, Filistin topraklarının sahipsiz kalmasını sağlamışlardır.
Sonra planın diğer aşamasına geçilmiştir. I. Dünya savaşından sonra dağılan Osmanlı toprakları üzerinde bir Yahudi Devleti oluşturma için çeşitli ülkelerdeki Yahudi cemaatleri üzerindeki baskıyı artırarak insanların Filistin topraklarına göç etmesini sağlamışlardır. Hitler Almanya’sında gözü dönmüş Nazilerin vahşetleri yaşansa bile, Almanya’da olup bitenlerin büyük çoğunluğu propaganda ve yeni İsrail’i oluşturma planının parçası olarak bizzat Yahudiler tarafından tasarlanmıştır.
II. Dünya savaşı, Yahudilerin aradığı fırsatı vermiştir. Savaştan sonra alelacele İsrail Devletinin kurulması bu yüzden boşuna değildir. Kendilerine vaadildiğini düşündükleri topraklarda devlet kumayı 1900 yıldan sonra başaran günümüz Yahudiler, bu adımlarıyla yüzyıllardan beri asıl amaçlarından bir an olsun vazgeçmediklerini ortaya koymuşlardır.
Yahudilerin asıl hedefleri olan vaad edilmiş topraklar üzerinde yeniden hâkimiyet kurma ve oradan dünya milletlerini uşak ve köle haline getirme emellerinin önünde ki en büyük engel tarihte Osmanlı olduğu gibi günümüzde de Türkiye’dir. İşte bu yüzden, Irak istikrarsız hale getirilip kolayca parçalanmak istenmektedir. Bu yüzden PKK gibi taşeron bir örgütle Türkiye’nin enerjisi bitirilmekte, ileride Yahudilerin işine yarayacak ve geri dönüşüşü zor olan adımlar arttırılmaktadır.
Fakat genişleme yolunda asıl hedefi Türkiye olan Yahudilerin Ortada Doğu’daki en büyük destekçisi de çok gariptir ki Türkiye’dir. Akdeniz aracılığıyla Türkiye’ye komşu olan İsrail Devleti hiçbir ülkenin hava sahasına takılmadan doğrudan Türkiye’ye uçabilmekte, bugün Filistin’i bombaladıkları uçakların eğitim gibi ihtiyaçlarını Konya’dan karşılamaktadırlar. Üstelik çoğu ihalesiz olmak üzere önemli miktarda Türkiye’den iş almakta ve ciddi bir kaynak transferi sağlamaktadırlar. Tam besle kargayı oysun gözünü hesabı.
(Dr. Adil Çelik, www.stratejikboyut.com, 1-2009)

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...