İncil ve gerçekler
Hemen bütün Evanjelik Hıristiyanlar İncil’in kutsal bir şekilde
esinlenildiğine ve Tanrı’nın insanlığa olan ana mesajını gösterdiğine
inanırlar. Aynı zamanda, İncil’in kutsal esininin kanıtlarını oluşturan
özel nitelikleri içerdiğine inanırlar. Bu özel nitelikler de İncil’in,
kitabın özelliklerinin (açık fikirli) skeptiklerce bile kanıtlanabilir
farz edilmesinden dolayı, Tanrı’nın varlığının açıklamalı teolojiden çok
doğal teoloji içinde kanıtlanması şeklinde bir kullanılışı daha olacağı
anlamına gelecekti. Dahası, kutsal esinli bir eser doğru olmak zorunda
olduğuna göre, bu nitelikler aynı zamanda İncil’in doğruluğunun da
kanıtlarıdır ve böylece Hıristiyanlığın tek gerçek din olduğunu
desteklemek üzere kullanılabilir. Bu şekilde belirtildiğinde, bu usa
vurma hem Tanrı’nın varlığı, hem de İncil’in sözde özel niteliklerinin
ortaya koyduğu kutsal mesajların gerçekliğinin argümanı olarak
yorumlanabilir. Bu argümana “İncil Argümanı” diyebiliriz. Bunu bir
sınıra kadar hemen bütün Evanjeliklerin kabul etmesine rağmen,
bu
argüman profesyonel din filozofların büyük kısmı tarafından görmezden
gelinir. Bu kayıtsızlığın bir nedeni de, argümanın kolayca çürütülebilir
olmasıdır. Bu makalede, birçoklarının korkuluğa saldırdığımızı
sanmasına rağmen, böyle bir çürütmenin nasıl düzenlenebileceğini
göstermeye çalışacağız. (İnanıyorum ki dışarıda böyle milyonlarca
korkuluk var!)
- 1- Argümanın Düzenlenmesi
İncil Argümanı genelde bir çeşit ‘birikimli durum’ argümanı olarak görülür. Şöyle düzenlenebilir:
- İncil gelecekteki birçok gerçekleşmiş olayın olağanüstü bir şekilde yerine geldiği gelecekle ilgili kehanet içerir.
- İncil gerçekleşmemiş herhangi kehanet içermez.
- Yukarıdaki gerçekleri açıklayabilmek için geçerli tek mantıklı
açıklama Tanrı’nın öngörüsünü kehanetler için kullandığı ve İncil
yazarlarına onları kaydetmesi için esin verdiğidir.
- İncil, Nasıra’lı İsa’nın dirilişinin ve sonraki ortaya çıkışlarının doyurucu görgü tanığı açıklamaları içerir.
- Yukarıdaki gerçeğin tek mantıklı açıklaması ise, İsa kutsal bir
varlıktı ve halen de öyledir, ki bu İncil’in gerçek ve asıl mesajının
doğruluğunu gösterir.
- İncil çelişkiler içermez.
- İncil dünya gezegeni hakkında çağdaş bilimle uyumlu bilgiler – ki
bunlar eski çağlarda bilinmiyordu - içerir. Ayrıca İncil, çağdaş bilimle
çelişki veya fiili yapıda hata içermez.
- İncil mükemmel bir ahlak içerir, etik kusurlar içermez.
- Yukarıdaki 6-8. maddelerdeki gerçekler için tek mantıklı açıklama, İncil’in esas yazarının Tanrı’nın kendisi olmasıdır.
- 3,5,9 nolu sonuçları birleştirirsek, diyebiliriz ki; İncil, sadece
insan ürünü olmayan bir eser değil, Hıristiyanlığın doğruluğunu tespit
eden ve onun asıl mesajını anlatan kutsal bir esindir. Henry M. Morris
Bazen bu argümanın düzenlenmesinde başka önermelere de
başvurulmuştur. Mesela, Henry M.Morris (İncil’den esinlenip Büyük Sel
teorisini ortaya atan yaratılışçı) İncil’in benzersizliği üzerine çok
vurgu yapmıştır. Ayrıca, içindeki çarpıcı sayısal tasarımlardan
bahsetmektedir. Fakat bizim amaçlarımız için yukarıdaki düzenleme
yeterli olmalı, çünkü İncil Argümanında ana etken addedilenleri
içermektedir.
3,
5, ve
9. varsayımları verilen dataya alternatif açıklamalar öne sürerek itiraz edebiliriz. Örneğin
3 nolu madde için;
ESP(extra sensory perception - altıncı his, veya özel telepatik yetenek) veya bazı insanlardaki öntanı olasılığı,
5 nolu madde için bazı insanların spontane geri dönme ve yeniden diriliş fenomeni,
9.
madde için; İncil yazarlarının aşırı yüksek zekaya sahip oldukları
iddia edilebilir. Fakat buradaki amaçlarımız açısından bu karşılıkları
göz ardı edeceğiz ve sadece argümanın temel önermelerine odaklanacağız,
ki bunlar
1,2,4,6,8. maddelerdir. Eğer bu adımlar hatalı ve gerçeği ifade etmiyorsa, o zaman
3,
5 ve
9.
önermeler gerçek olarak adlandırdıkları halde gerçek değil de
yanlışlardır ve bu bazda aleyhlerinde konuşulabilir. Şimdi ortaya
koyduğum sadece bir taslaktır. Taslağı dolduracak detaylar başka yerde
verilmiştir. (Örneğin; C. Dennis McKinsey, The Encyclopedia of Biblical
Errancy (Amherst, NY: Prometheus, 1995) ve A. J. Mattill, Jr. The Seven
Mighty Blows to Traditional Beliefs, Second Edition (Gordo, AL: The
Flatwoods Free Press, 1995).
- 2. Gerçekleştiği iddia edilen kehanetler
Çoğunluğu Eski Ahit’te olmak üzere İncil’de olağanüstü bir şekilde
güya gerçekleştiği ve bu yüzden de yazılardaki kutsal esini gösterdiği
sanılan yüzlerce sözde kehanet vardır. Bunlardan birkaçına burada bakmak
istiyoruz.
(I) Beytüllahim
Önce Mesih’in Beytüllahim’de doğacağına güya kehanet eden Mika (5:2) ‘yi
inceleyelim. Yeni Ahit’e göre İsa, Beytüllahim’de doğmuştur (Mt2:1) ve
bu Mika kehanetinin doğrulamasıdır (Mt 2:5-6, Yu 7:42). Yalnız bununla
ilgili çok problem bulunmakta:
(1) Mika’daki ayet bir kasabadan değil de bir klandan bahsediyor
olabilir. Davud eski zamanlardan beri Beytüllahim’den Efratlı’nın oğlu
olarak tanımlanır. (1sa 17:12) Mika ise der ki
‘Sizden (Beytüllahim Efratlı klanından) benim adıma İsrail’in yöneticisi olacak kişi gelecek.” Mika’nın bütün demek istediği Mesih’in Davud’un soyundan olacağını anlamak olabilir.
(2) İsa’nın maddeten veya kan bağıyla Davud’un soyundan olduğu
iddia edilmiştir (Ro: 1:3), ama bu nasıl olabilir belirsizdir. Hem
Luka’ya, hem de Matta’ya göre, Meryem’in kocası Yusuf, Davud’un
soyundandır (her ne kadar ikisi de aşağıda tartışıldığı gibi tam soy da
anlaşamasa da). Ancak her ikisi de Yusuf’un İsa’nın babası olduğunu
yadsırlar, öyleyse Yusuf’un soy tetkiki, İsa’nın soy tetkiki olarak
itibar edilmemelidir. Bunu açıklamakla Matta yanılmıştır (Mt 1:1)
(3) Kehanet, bundan da öte İsa’ya uygulanmaz görünüyor, çünkü
“Mesih’in İsrail’in yöneticisi olacağını söylüyor. İsa, İsrail’in
yöneticisi değildi. Aslında, kendisinin bu dünyanın krallığını yadsıdığı
sanılıyor (Yu 18:36). Ayrıca, yönetici İsrail’i güvenli bir yer yapar
(Mika 5:4), bu elbette olmadı. Bu nedenle, Yahudilerin Mika’yı okuduktan
sonra hala Mesih'lerinin gelmediğine inanmaları anlaşılabilir.
(4) Hatta kehanetin Beytüllahim kasabasını işaret ettiğini kabul
edilse bile, İsa’nın gerçekten orada doğduğunda da şüpheye yer var.
Matta ve Luka’daki doğum anlatıları birçok açıdan birbiriyle tutarsız.
Dahası, iki öyküde de şüpheli unsurlar bulunuyor. Matta’nın bir yıldızı
izleyen maguslar
[1] öyküsü
dayanaksız görünüyor. (2:1- 10). Ayrıca Luka 2:1-5 te Meryem ve Yusuf’un
Nasıra’dan Beytüllahim’e Romalıların nüfus sayımına katılmak için
yaptığı yolculuk hikayesi zoraki geliyor. Tarihçilere göre, Romalılar
Luka’nın tarif ettiği gibi insanların atalarının doğduğu yere gitmesini
zorunlu kılan bir nüfus sayımı hiçbir zaman yapmamıştır, ne de böyle bir
gereksinimin anlamı olurdu.
Bu nedenlerle, Mika kehanetinin İsa tarafından sözde yerine getirilmiş
olması çok şüphelidir. Bu kehanet, kesinlikle İncil’in kutsal esininin
kanıtı olarak algılanamaz.
1 - Maguslar:
Hıristiyan geleneğinde 3 Kral veya 3 Bilge adam veya Doğudan gelen
krallar. Bazen de Zoroaster rahipleri sanılmıştır. Matta’ya göre
sonradan Beytüllahim Yıldızı diye bilinen bir yıldızı izleyerek İsa’yı
bulmaya Kudüs’e gelmişler. Kelime karşılığı; büyücü, sihirbaz veya Eski
İran papazı anlamındadır. (Ç)
(II) Bakireden Doğum
Matta1:22 ve 23 ‘te İsa tarafından yerine getirilen başka bir sözde
kehanet ise, İşaya 7:14'e dayandırılan bakireden doğum öngörüsü. Fakat
bununla ilgili çok problem bulunmakta:
(1) İşaya ayetinde geçen İbranice “
almah” kelimesi “
bakire” değil, “
genç kadın”
anlamına gelmektedir. Tanah, Revize İngiliz İncili, Revize Standard
İncil ve Yeni Kudüs İncil’inde doğru çevrilmiş, yalnız, Kral James
sürümü, ve Yeni Amerikan İncil’inde yanlış
Hristiyanlığa göre, Meryem figürü.
çevrilmiştir. Matta da muhtemelen Septuagint’in yanlış çevirisine
dayandığı için bu kelimeyi yanlış çevirmiştir. İbranice’de tam anlamıyla
“bakire” demek olan başka bir kelime “bethulah”dır. Bakireden doğum
öyle olağanüstü bir olay ki, İşaya eğer gerçekten kadının bakire
olduğunu vurgulamak isteseydi herhalde bu diğer kelimeyi kullanırdı.
(2) İşaya’da bahsedilen işaret, belirsiz bir hamile kalacak olan
bir kadından çok, hem konuşmacı hem de dinleyici tarafından bilinen
(çoğu tarihçi tarafından İşaya’nın karısı olduğunu inanılmaktadır),
zaten hamile olan bir kadına aittir. Doğru tercüme(Tanah’tan) “
Bak, genç kadın çocuklu ve bir oğlan doğurmak üzere..”
Bu milattan önce 8. yüzyılda gerçekleşen ve o zamana göre yakın
gelecekteki bazı olaylarla ilgigli olarak Yahuda Kralı Ahaz’a verilen
bir işaretti. Mesih’le ve uzak gelecekteki olaylarla bir ilgisi yoktu.
(3) Kral Ahaz’a verilen alametin bir kısmında çocuğun adının “
Immanuel” olacağı belirtilir. Bu ad “
Tanrı bizimle”
demek olduğundan, Ahaz’a Tanrının onun yanında olduğunu gösterdiği
sanılıyor. Ama Matta’nın İsa’nın ‘Immanuel’ diye adlandırıldığını
anlattığı mantıksız iddiasına (Mt 1:23) rağmen biliyoruz ki Matta’nın da
sonra belirttiği gibi kendisi “
İsa” olarak adlandırılmıştır.(Mt 1:25)
(4) Kavramın İsraillilere tamamen yabancı olmasından dolayı
İşaya’nın bir bakireden doğuma atıfta bulunmak istemesi olası
görünmüyor. Yahudi teolojisinde veya Yahudi kavramsal yapısında hiçbir
yerde bu görünmez. Eğer Işaya böyle bir fikri ortaya çıkarmaya
niyetlenseydi, bu İsrail halkının tüm tarihinde ilk olacaktı. Büyük
olasılıkla böyle bir durumda ‘almah’ kelimesi yerine daha belirgin olan
‘bethullah’ ı kullanacaktı; dahası, böyle dikkate değer bir olaydan çok
daha fazla bahsedecekti. Bakireden doğum daha çok Romalılar ve
Yunanlılar da dahil olmak üzere bazı başka antik gruplarda çok rastlanan
bir kavramdır. Çoğu ünlü insan ve mistik kahramanın bir grup veya
başkasınca, bakire bir anneden doğmuş olduğu anlatılır. Jül Sezar,
Avgustus, Büyük İskender, Platon, Cyrus, Yaşlı Scipio, bazı Mısırlı
firavunlar, Buda, Hermes, Mitra, Herkül, Kibele, Demeter, ve Volkan
bunların arasındadır. Bu nedenle Matta’nın ve Septuagint’in Yunan
çevirmenlerinin bakireden doğum kavramını İşaya’da fark etmelerinden
çok, bunu metne geçirmeleri daha olasıdır. 20. yüzyılın başında, daha
sonra “köktendinciler” olarak adlandırılacaklar tarafından bunun
Hıristiyan inancının 5 esasından biri yapılması tamamen cehalettir.
(III) Eşek
Zekeriya 9:9’a göre Mesih Yeruşalim’e bir eşeğin sırtında geleceği
varsayılmıştı ve İsa’nın bu kehaneti yerine getirdiği iddia edilmiştir.
(Mt 21:1-7, John 12:14-15). Yeruşalim’e yapılan bu yolculuk ‘Zafer
girişi’ olarak adlandırılır. Burada ufak bir problem var.
Diğer 3 İncil tek bir eşekten bahsederken, Matta iki eşekten bahseder. (Matta Zekeriya 9:9’u yanlış anlamış olabilir. Ayrıca, Matta “
İsa onların üzerinde oturuyordu”
derken, İsa’nın iki hayvanı da aynı anda sirk usülü sürdüğünü mü
kastediyordu belli değil.) Fakat, sayılarla ilgili çelişkilere
gömülmeyelim. Aşağıdaki izleneceği gibi, sözde kehanette daha ciddi
sıkıntılar var:
(1) Zekeriya eşeği sürecek kişiyi “Siyon”un kızının ve
Yeruşalim’in kızının kralı” olarak tanımlıyor. (Tanah’daki Siyon ve
Yeruşalim’in kralı). İsa, Yahudilerin çoğunluğu tarafından reddedildiği
ve kendisinin de onların kralı olmak gibi hiç bir iddiası olmadığı için,
böyle bir ünvanın ona yakıştırılmasını anlamak zor.
(2) Sonraki ayet, Zec 9:10’da (Tanah’ta), eşeği süren kişinin
Efrayim’den savaş arabaları, Yeruşalim’den atları ve savaşçı yaylarını
uzaklaştıracağı, halkları teslim olmaya çağıracak ve egemenliği bir
denizden diğerine, okyanustan yeryüzünün ucuna yayılacaktır. Bunlardan
herhangi birisinin Nasıra’lı İsa’ya nasıl kapsayabildiğini fark etmek
zor.
Bazıları, İsa’nın getireceği büyük huzur ve yöneteceği krallığın
geleceğe ait bir şey olduğunu söylüyorlar, ama bu şu anki bağlamdan – ki
zaten gerçekleştirilmiş kehanetlerin meselesidir – farklı bir konudur.
Açıkça görülüyor ki, İncil yazarlarının İsa’yı Yeruşalim’e eşek üzerinde
giren kral olarak yansıtma çabaları en azından Eski Ahit kehanetinin
yerine gelmesiyle ilgili olarak, tümüyle sunidir ve başarısızlığa
uğramıştır. Bu da İncil Argümanın birinci önermesine herhangi destek
vermez.
(IV) İhanet
Birçoklarına göre, Eski Ahit’te Mesih’in 30 parça gümüş karşılığında –
ki bu para daha Tanrı’nın evine atılacak ve bir çömlekçi tarlası
1
satın almakta kullanılacaktır.- sadakatsiz bir arkadaşının ihanetine
uğrayacağı kehanetinde bulunulmuştur. (Mezmur 41:9, Zekeriya 11:12 -13)
ve bu da tam olarak İsa’nın başına gelmiştir. Söylenildiğine göre
Yahuda, İsa’ya 30 gümüş için ihanet etmiş, daha sonra pişmanlık duyarak
parayı mabede fırlatarak iade etmiş, ve o para bir kimsesiz mezarı satın
alınmasında kullanılmıştır (Mt 26:15, 27:3-10) Fakat, aşağıda
görüleceği gibi bununla ilgili bir çok problem bulunmaktadır;
(1) Eski Ahit’teki konuyla alakalı olan hiçbir pasaj Mesih’le
alakalı değildir. Zekeriya’daki pasajda, tamamıyla Yahuda’nın durumunda
olanın aksine 30 gümüş iyi kişilerce iyi iş karşılığı olarak yazarın
kendisine verilmiştir. Ne de Mezmur‘daki ayette Mesih’in kendisine
herhangi bir atıf bulunmaktadır. Aslında, daha önceki bir ayette (Mezmur
41:4) ihanet edilen kişinin (yani yazarın – Davud’un) kendisinin de bir
günahkar olduğu belli edilmiştir, dolayısıyla bu hiç de İsa’ya
uygulanamaz.
(2) Matta 27:9 -10‘da çömlekçi
tarlası satın alınmasının Yeremya tarafından kehanet edildiğini iddia
eder. Fakat, Yeremya kitabında kesinlikle bu konu hakkında hiçbir şey
yoktur, ve bunun yerine Zekeriya’daki pasajın başvurulmasının sebebi
budur. Belki de Matta’nın kalemi sürçmüştür.
(3) Tanah’daki Zekeriya 11:13 deki kısmın ilgili kısmının çevirisinde ise şöyle denilmektedir: “
30 gümüş alıp onu Tanrı’nın evindeki hazineye yatırdım.”
Oraya paranın atılmasına veya bir çömlekçiye veya çömlekçinin tarlasına
dair hiçbir atıf yoktur. Dolayısıyla Matta’daki sözde kehanete
Zekeriya’da da rastlanmaz. Matta’nın imgeleminin bir uydurmasına
benziyor.
1 – Çömlekçi
Tarlası: Kimsesiz ve yoksul kişilerin gömüldüğü yer, kimsesiz mezarı.
Terim, Yahudi papazlarının pişman olmuş Yahuda’dan aldıkları 30 gümüşle
yabancılar için gömme yeri olarak “çömlekçi’nin tarlasını” satın
almalarından gelir. Bunun geleneksel konumu Hinnom vadisidir. Burada
toprak zengin kil içerir ve önceleri çömlekçiler tarafından
kullanılırdı. Daha sonra 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Yahudi
olmayanlar için mezar yeri olarak kullanılmıştır. (Ç)
(V) Vaftizci Yahya
Bazı başka Eski Ahit ayetlerinin sözde mesihe ait kehanetlerle ilintili
olduğu sanılıyor. Mt 3:3, 11:10 ve 17:10-13 (ve diğer İncillerdeki
paralel ayetler) aynı sıraya göre Isa 40:3, Mal 3:1 ve Mal 4:5’i
Vaftizci Yahya’nın kehanetleri olarak alırlar. Ama, bununla ilgili
sorunlar vardır:
İsa nın Yahya tarafından vaftiz edilişini gösteren figür.
(1) Isa 40:3’ü, büyük olayları (dağların düzleştirilmesi ve
Tanrının ününün tüm insanlıkça görülmesi) anlatan ayetler izler, ve
bunlar elbette Vaftizci Yahya zamanında olmamıştır.
(2) Mal 3:1’de Tanrının konuştuğu ve önünde ona yolu açan bir
habercinin gönderileceğini söylediği farz edilmektedir. Ama Mt 11:10
ayeti, Tanrıyı başka birinden önce haberciyi göndereceği şeklinde
söyletmeye çabalayarak, yanlış belirtmiştir. Dolayısıyla ayet gerçekte
Matta’nın savladığını söylemez. Özgün ayetin bir mantıklı yorumu,
Malaki’nin İbranice’de “habercim” demek olmasından ötürü, Malaki’nin
kendisine işaret ediyor olmasındadır.
(3) Mal 4:5 “Size Peygamber İlyas’ı göndereceğim” derken Mt
17:12-13 bunu Vaftizci Yahya’ya atfetmek için alır. Bununla beraber,
Vaftizci Yahya İlyas olmayı reddeder (Yu 1:21). Ayrıca, bir sonraki ayet
(Mal 4:6) İlyas’ın gelişini takiben babalar ve çocukların
uzlaşacaklarını, aksi takdirde Tanrı’nın “gelip bir lanetle ülkeyi darp
edeceği”ni belirtir. Ama Vaftizci Yahya’yı takiben iki olay da olmamış,
sözde kehanetin bir kısmı da yerine gelmemiştir. İsa kendisi Mal 4:6
aksine, aile üyelerini birbirlerine karşı kurmuştur (Mt. 10:21, 35-36,
Lu 14:26).
Bu geçerli nedenlerden, Eski Ahit’in herhangi bir ayetinin Vaftizci
Yahya’ya herhangi bir şekilde atfettiği görünmüyor. Bir kere daha,
Nasıra’lı İsa zamanında gerçekleşmiş herhangi İncil kehanetinin kanıtı
burada yoktur. *
(VI) Istırap çeken kul
Sözde Mesih kehanetleri arasında Yeşaya 53’deki “Istırap çeken kul”un
tarifinde kapsananlar vardır. O kısımda kapsanan ve İsa tarafından
yerine getirildiği savlanan bazı sözde kehanetler [Yeşaya 53’ün ayet
numaraları işaretli olarak] aşağıdadır:
(1) Mesih’in mesajına inanılmayacaktı, sözde İsa tarafından Yu 12:37-38’de yerine getirildi.
(3) Mesih hor görülecek ve reddedilecekti, Yu 1:11 ve 7:5’e göre
kendi halkı da ana inanmadığı için İsa tarafından güya yerine getirildi.
(5) Mesih yaralanacaktı, Mt 27:26’da İsa’nın kamçılanması ile sözde gerçekleşti.
(7) Mesih kendisini suçlayanlar karşısında sessiz kalacaktı, Mt 27:12 (ve Elçilerin İşleri 8: 32-35)’de sözde gerçekleşti.
(9) Mesih’in zengin bir adam tarafından sağlanan bir mezarı
olacaktı, sözde İsa için Aramatya’lı Yusuf tarafından yerine getirildi
(Mt 27: 57-60).
(12) Mesih bir suçlu olarak tutuklanacaktı (belki de İsa’nın Lu
22:37’deki kendi yorumu) veya suçlularla beraber çarmıha gerilecekti,
güya Mt 27:38, Mk 15:27 (Mk 15:28daha sonra eklenmiştir) ve Lu 23:32’ye
göre İsa tarafından yerine getirildi.
(12) Mesih işkencecileri için yalvaracaktı, Lu 23:34’te güya bu yerine gelmiştir.
Ama Yeşaya 53’ü bu şekilde ele almanın aşağıdaki gibi pek çok zorluğu vardır:
(1) Tanah’ta Yeşaya 53:3’e göre ıstırap çeken kul “
insanlar tarafından hor görülmüş ve kaçınılmıştır”.
Bunun İsa tarafından yerine getirilmiş olması, kendi insanlarının onu
kabul etmemesi olgusu dolayısıyla kuşkuludur, çünkü görünen o ki, başka
yerde sıradan
Temsili bir İsa resmi
insanlar onu geniş çapta kabul etmişlerdir. Lu 4:15’e göre sinagoglarda
hitap etmiş ve herkes onu övmüştür. Sonra , büyük kalabalıklargüya onu
izlemiş ve Yeruşalim’e sanki “Zafer Girişi” yapar gibi tanımlanmıştır.
(Mt 21:8-11, Yu 12:12-13, 17-19)
(2) Tanah’daki üçüncü ayet ıstıraptaki kulun “hastalığa tanıdık”
olduğunu ve dördüncü ayet ise onun “Tanrı tarafından felakete uğramış
(stricken)” olduğunu söyler. İbranice’de (stricken) “felakete uğramış”
kelimesi İbrani kutsal kitaplarında geçer ve sadece cüzam karşılığıdır
(2 Krallar 15:5, *Levililer 13:3, 9, 20). Ama İsa’nın cüzam veya
herhangi başka hastalıktan muzdarip olduğu bilinmiyor. Dolayısıyla bu
ayetler ona uygulanamaz. Hatta bazı Hıristiyan doktrinlerinin bir
kısmında İsa’nın “kurbanlık kuzu” rolünü yeterli bir şekilde oynaması
için (kuzunun yasaya göre kusursuz olması gereklidir) tam sağlıklı
olmasına gerekli olabilir. Belli ki Yeşaya 53’ün ıstırap çeken kulu
böyle bir rolü hakkıyla yapamazdı.
(3) Suçlayıcılarının karşısında İsa’nın sessiz olmasına
(dolayısıyla 7. ayeti sağlamasına) gelince, bu da çalışmıyor. 7. Ayet
*(2 kere) “Ağzını açmadı” diyor. Ama Yuhanna 18:33-37 19:11’e göre
Pontius Pilatus’a çok şey söylemiştir. Dört İncil’in her birinde İsa
suçlayıcıları karşısında ağzını açarak bir şeyler söylemiştir. Böylece
İsa aslında kehanetin bu kısmını yerine getirmemiştir.
(4) 9. Ayette ıstırap çeken kul için ”
mezarı kötüler arasına hazırlandı, ölümünde ise zenginler arasında”
denir. İsa’nın cesedi mezarına yerleştirildiğinde yanında başka ceset
olmadığı için bunun İsa’ya nasıl uygulanır belirsizdir. Ayet kesinlikle
kulun zengin birisi tarafından sağlanan bir mezarı olacağını söylemiyor.
Dolayısıyla sözde kehanetin bu kısmı tümüyle uydurmadır.
(5) 10. Ayete göre “Tanrı onu hastalıkla ezmeyi seçti, kendisini
suçlu olarak sunarsa dölünü görebilir ve daha uzun yaşayabilir …” Bu da
tamamen İsa’ya atfedilemez. Çünkü İsa bir illet tarafından ezilmedi,
herhangi çocuğunu görmedi ve uzun yaşamadı. *
(6) Yeşaya 53 aslında Mesih’ten bahsetmiyor. Gerçekten, konuya
yakından baktığımızda, ne (Yahudi) Mesih’i, ne de İsa hakkında herhangi
bir şey bulmak zordur. Ayet 1 aslında kulun mesajına inanılmayacağını
söylemez, ama sadece “İşittiğimize kim inanabilir?” diye sorar. *Burada
hiçbir kehanet gözükmüyor. Ne de kulun suçlu olarak tutuklanacağı veya
kırbaçlanacağı veya suçlularla birlikte çarmıha gerileceği veya
suçlayıcıları için af isteyeceği hakkında bir ip ucu var. Bunun
hiçbirisi orada yok. 6. Ayet “Tanrı hepimizin günahlarını ona yükledi”
der ama bunun Hıristiyan dışı yorumları da var.
(7) Yeşaya 53’ün mantıklı görünen bir Yahudi yorumu da var.
Istırap çeken kul, Kral Uzziya - ki cüzamdan ölmüş ve Yeşaya zamanında
kral olmuştur - *tarafından temsil edilen İsrail halkıdır. Shmuel
Golding’e göre, Yeşaya’nın mesajı “İşte, siz kötü yola sapmış İsrail
kulları için Tanrı nezdinde adınıza ıstırap çeken cüzamlı kralınız”
olabilirdi (ki 6.ayeti açıklıyor). Uzziya kraliyet sarayından cüzam
kapışı dolayısıyla alınır ve geri kalan ömrünü tecritte geçirir, ki bu
da 8. ayete uyar. Golding şu açıklamayı yapar:
“İsrail, cüzama tutulmuş olan seçilmiş liderinden dolayı ıstırap çeken
kul olarak betimlenmektedir. İsrail, cüzamlı gibi, Tanrının acı çeken
kuludur. Her ikisi de dostları eliyle küçük düşürüldüler; cüzamlı çirkin
görünüşüyle; İsrail, Babillilere yenilmesiyle. Mesajın özü, İsrailin
cüzamlı gibi acı çekmiştir, ama bununla beraber kimliğini sürgündeki
Yahudi formunda muhafaza edecek ve bir gün bu formla gelişecektir.”
Yukarıdaki (1)-(6) arası dezavantajlardan zarar görmediği için Yeşaya
53’ün bu yorumu, Hıristiyan yorumuna göre yeğlenebilir. Ayrıca bu
bölümdeki pek çok kip (zaman) değişikliklerini de daha iyi açıklar. Ve
İsrail gerçekten “Tanrının kulu” olarak belirlenir (Yeşaya 49:3).
Bununla beraber Yeşaya zamanında İsrail’in durumunun açıklanması ile
verilen yorum, bölümü kehanet haline getirmiyor. En azından Yeşaya 53’ün
İncil’de gerçekleştirilmiş kehanetlerden (veya kehanet takımı) olması
açısından iyi bir örnek değildir. Dolayısıyla önerme (1) İncil argümanı
için iyi bir destek değil.
(VII) Sur
İsa ile ilgili sözde kehanetler alanını bırakarak, tarihle ilgili olan
bir kaçına bakabiliriz. Bunlar kehanetlerin yerine gelmesi açısından
daha umut verici. Kitabın 5. bölümünde söylediğim gibi, eğer Tanrı
İncil’e etkileyici kehanetler koymak isteseydi, misyonerlerce kutsal
mesajı vazedildiği kişilerin de hakkında bildiği seküler tarihin parçası
olmuş gerçekleşmeleri kullanırdı.
Tarihsel tipte kehanetlerden bahseden yazarlardan biri Josh McDowel’dır.
Yıkılacağı kehanetinde bulunulan 12 şehri tartışır. Bunlardan ilki Sur
şehridir, yıkılacağı Ezekiel 26:3-21’de kehanet edilmiştir. Babil kralı
Nebukadnezzar tarafından yıkıldıktan sonra Sur tekrar inşa edilmeyecek
ve bulunmayacaktı. (Ezekiyel 26:14, 21, 27:36, 28:19). MCDowel’a göre,
Sur’la ve diğer şehirlerle ilgili bütün kehanetler tarihte yerine
gelmiştir. Şunu da söylemeyi sürdürür:
“Dolayısıyla bir
sonuç çıkarabiliriz, bu kehanetlerin yazılmasını Tanrı esinlemiştir…
Gelecekte olacak yığınla olayı öngörmüştür. Bazılarının gerçekleşmesi
için binlerce yıl geçmişse de tam olarak öngörüldüğü şekilde yerine
gelmiştir. Tanrı bizim doğaüstü Tanrımız olduğunu bütün bilgeliği ile
kanıtlamıştır. İnanmaktan başka seçeneğimiz yoktur.”
Burada Sur şehri dışında McDowel’ın bahsettiği bütün
kehanetlerle uğraşmayacağım. Ama benzer düşüncelerin hepsiyle ilgili
olarak ortaya konabileceğini düşünüyorum. Sur’la ilgili kehanetin bazı
sorunlarına göz atalım:
(1) Sur’un iki tarafı vardı, ada ve kara. Nebukadnezzar sadece
kara tarafını yıkmayı başardı. Tarihçilere göre, 13 yıllık (M.Ö. 585 –
572) kuşatmaya rağmen ada şehrini almayı başaramamıştır. Ezekiyel
29:18’de belirtildiği gibi bu yüzden Nebukadnezzar askerlerine ödeme
yapamamıştır.
[Bu kendi içinde kehanetin çürütülmesidir. Ezekiyel
aslında başarısızlığını kabul etmektedir. Kitabını bitirmeden önce o
kısmı çıkarıp atmalıydı.] Sur’un ada tarafının da yok edilmesi ancak
200 seneden fazla bir zaman sonra Büyük İskender’in saldırısı ile
olmuştur. Ama Ezekiyel, İskender’den değil de sadece Nebukadnezzar’dan
bahsettiğinden bu sonraki saldırının kehaneti ne derece yerine
getirdiğini görmek zordur.
(2) Tarihçilere göre Sur, İskender’in saldırısından sonra çabucak
kendine gelmiştir. M.Ö. 64’te Roma İmparatorluğunun dahil olmuş ve
gelişmiştir. Yeni ahit’te ondan bahsedilirken şimdiki zaman
kullanılmaktadır. Hıristiyan binaları orada M.S. 4. yüzyılda ve Haçlı
Seferleri sırasında yapılmış, ama daha sonra Müslümanlar onları
yıkmışlardır.
(3) Sur, bugün hala mevcuttur. Lübnan sahilinde, Lübnan’ı
gösteren herhangi bir haritada bulunabilecek bir sahil şehridir. Son
sıralarda Lübnan’da İsrail kuvvetlerinin Hizbullah’a karşı yaptığı
misilleme baskınlarda adı geçmektedir.
Ezekiyel’in kehanetlerinin böylelikle gerçekleştiği görülmüyor. Sur’un “
bir daha olmayacağını”
söylemişti ama bu olmadı. McDowel ve diğerlerinin gerçekleştiğini iddia
ettiği diğer şehirler hakkındaki kehanetler için de benzeri karşılıklar
ortaya çıkarılabilir.
(VIII) İsrail Halkı
McDowel’ın bahsetmemesine rağmen Henry Morris İsrail halkının 20.
yüzyıldaki yeniden yerleşmesini Eski Ahit kehanetinin yerine gelmesi
olarak yorumluyor. Ezekiyel 37:21’de Tanrının söylediklerini
anımsatıyor:
İsrail halkını, gittikleri ulusların arasından
alacağım ve her yerde bir araya toplayarak kendi topraklarına
getireceğim. (Tanah)
Bariz itiraz Ezekiyel’in burada 20. yüzyıldan değil de
Yahudilerin (M.Ö. 8 ve 7. yüzyıllarda) Asur’lular ve (M.Ö. 7 ve 6.
yüzyıllarda) Babil’liler tarafından esaret, sürgün ve dağıtılmalarından
geriye dönüşünü kehanet etmesidir. Bu geriye dönüş M.Ö. 537’de, Ezekiyel
Kitabının yazılmasından kısa süre sonra olmuştur. Bu, kendi içinde
gerçekleşmiş bir kehanettir, ama özellikle dikkate değer değil. Kitap
sürgündeyken yazılmıştır ve sürgünün yakında sona ereceğine dair
Ezekiyel’e görünen iyi kanıtlar olabilir. Geriye dönen Yahudilerin
Tanrının yasalarına sadakatle uyacakları ve sonsuza değin iade edilmiş
vatanlarında yaşayacakları (Ezekiyel 37:24-28) gibi kehanetin diğer
kısımları yerine gelmemiştir. Misyonerler tarafından bugünlerde bahsi
geçmekle beraber, McDowel’in bu sözde kehanetin dışında kalması
anlaşılıyor. Yeterli bir şekilde savunulabilseydi, 2500 yıllık bir olayı
önceden görmek cidden etkileyici olurdu.
Morris yılmadan Yeşaya 11:11-12’den aktarıyor:
O günde,
Tanrım tekrar elini uzatarak, halkının geri kalanlarını Asur, Mısır,
Patros, Elam, Şinar ve Hama ve deniz kıyılarından ’dan kurtaracak.
Uluslara bir bayrak kaldıracak ve sürülmüş İsraillileri bir araya
getirecek, dağılmış Yahudalıları dünyanın dört bir tarafından
toplayacak. (Tanah)
Moris Yeşaya’daki “tekrar” sözcüğünün yirminci yüzyıla
işaret ettiğini “birinci kezin” Babil esaretinden geriye dönüş olduğunu
savlamaktadır. Ama daha mantıklı bir yorum var: “tekrar”, o sırada
(Yeşaya’nın yazıldığı zaman) gelecekte olan Asur ve Babil sürgünleridir
ve “birinci kez” ise Eksodüs'tür (Mısır'dan yüzyıllarca önceki çıkış).
Tüm sözde olağanüstü gerçekleşmiş kehanetlere bakmadım ama vardığım
sonuç hiç birinin savunucularının söylediği gibi olmadığıdır. Çoğu hiç
de kehanet değildir. Kehanet olanların hemen hepsi yerine gelmemiştir.
Birkaç gerçekleşenin ise olağanüstü bir tarafı yoktur. Dolayısıyla İncil
Argümanının 1. önermesi yeterli desteğe sahip değildir ve mantıklı
olarak kuşkulanılabilir.
- 3 – Gerçekleşmemiş Kehanetler
“İncil Argümanı”nın 2. önermesine göre İncil’de gerçekleşmemiş
kehanet yoktur. Ama bu iddiaya karşıt örnekleri zaten gördük. Daha çok
İncil’in çelişkilerine ilişkin bir tiple başlayarak başka birkaç
tanesine daha göz atalım:
(1) Yaratılış 2:17’ye göre Adem meyveyi yediği günde ilecekti,
ama bu olmamıştır, çünkü yaratılış 5:5’e göre Adem 930 yaşına kadar
yaşamıştır. [Aynı İbrani’ce “ölmek” kelimesi, Eski Ahit’te başka yerde
de fiziksel ölüm anlamında kullanılmıştır]
(2) Yaratılış 4:12, 14’e göre Kayin kaçak ve aylak olacak ve
sürekli öldürülmeyle karşı karşıya olacaktı, ama bu olmadı, çünkü
Yaratılış 4:16-17’ye göre Kayin’in bir karısı ve ailesi vardı ve bütün
yaşamı boyunca aynı yerde yaşadı ve bir şehir kurdu.
(3) Yeşu 17:17-18’e göre Manaşşa ve Efrayim, Kenanlılar’ı kovacaklardrı, ama Hakimler 1:27-29’a göre kovmadılar.
(4) Yeremya 34:5’te Sidkiya’nın barış içinde öleceği kehanet
edilmiştir, fakat Yeremya 52:10 ve 2 Krallar 25:7’ye göre bu olmadı.
Bunun yerine gözünün önünde oğulları çldürüldü, gözleri kör edildi,
zincire vuruldu ve sonunda hapishanede öldü.
(5) Amos 7:17 Amatsya’nın oğullarının kılıçla öldürüleceği
kehanetinde bulunmuştu, ama 2 Tarihler 26:1 ve 21’e göre Amatsya’nın
oğlu Uzziya cüzamdan ölmüştür.
(6) Yunus 3:4’e göre Ninova 40 günde yıkılacaktı, ama sonra Tanrı Ninova’nın yıkılması hakkındaki fikrini değiştirdi
(7) Matta 12:40’a göre İsa 3 gece gömülü kalacaktı, ama bir Cuma
günü öldü ve Pazar günü mezarı boştu. Cuma ile Pazar arasında 3 değil 2
gece vardır.
(8) Luka 22:30 ve Matta 19:28’e göre 12 havarinin hepsi yargıç
olarak 12 tahtta oturacaklardı. Ama aslında 12 havarinin tümü hüküm
süremedi, içlerinden biri olan Yahuda dışlanmıştı.
(9) Matta 26:34 ve Luka 22:34’te Petrus’un İsa^yı horoz ötmeden
önce 3 kere inkar edeceği kehaneti vardır. Ama Markos 14:66-68’e göre
Petrus horoz ötmeden önce sadece bir kez İsa’yı inkar etmiştir.
(10) Luka 23:43’e göre hırsız o gün İsa ile cennette olacaktı.
Ama İsa’nın cesedi o gün gömüldü ve Elçilerin İşleri 2:27-31’e göre onun
ruhu da cennete değil cehenneme gitti.
İncil çelişkileri için aşağıda D4 ve D5 bölümlerinde daha fazla
bahsedilecektir. Bazı başka, daha fazla gerçekleşmemiş kehanet gibileri
aşağıdadır:
(11) Yaratılış 15:18, 17:3,8 ve Yasanın Tekrarı 1:7-8’e göre
İbrahim’den gelenlerNil ve Fırat nehirleri arasındaki bütün toprağın
sahibi olacaklardı. Ama bu hiç olmadı. Asla bütün toprağa sahip
olmadılar. Elçilerin İşleri 7:5 ve İbraniler 11:13’de itiraf edildiği
gibi Tanrı sözünü tutmadı.
(12) Yaratılış 49:13’e göre Zevulun kabilesi deniz kıyısında
yaşayacaktı. Ama bunun yerine, sonraki pek çok ayetten olduğu kadar
İncil dışı kaynaklara göre de, içerde karada yaşadılar
(13) Yeşu 8:28’e göre Ay şehri sonsuza değin yok olacaktır. Gerçekte Ay’ın sdonradan da sakinleri olmuştur.
(14) Mısırdan Çıkış 3:8’e göre İsrailliler süt ve bal akan geniş
bir toprakta yaşayacaklar ve 2 Samuel 7:10’a göre bir daha rahatsız
edilmeyecekler. Ama, İsrail ve çevresinin tarihi durumu itibariyle
göreceli olarak küçük ve çıplak bir toprak olduğu ve her taraftan taciz
edilmektedir.
(15) Pek çok ayet Davut’un tahtının sonsuzluğa değin süreceğini
ve bu tahtta birisinin olmadığı bir süre asla olmayacağı kehaneti
yapılmıştır. Ama tarihsel gerçekler bakımından Davut soyundan sonuncu
kral Sidkiya olmuştur. 450 Yıl sonra Maccabean’ların kısa bir
hükümranlığı olmuştur. Ama 200 yıldır Davut soyundan kral olmamıştır.
(16) Babil Yeşaya 14:23’e göre su içinde kalacak, Yeremya
51:36’ya göre de tamamen kuruyacaktı. Bunlar olmamıştır. Başka ayetlere
göre Babil’de insanlar asla ikamet etmeyeceklerdi. Ama gerçekte sürekli
olarak ikamet edilmiştir (Bk. 1 Petrus 5:13), şimdi de Irak sınırları
içindedir.
(17) Yeşaya 17:1’e göre Şam yıkılacaktır. Ama gerçekte hiç
yıkılmamış birkaç antik kentten birisidir. Pek çoğunun yıkılmış olması
antik kentlerin gelecekteki yıkımlarının kehanetini artık sıradan
yapmaktadır.
(18) Yeşaya 19:5, Hezekiel 30:12 ve Zekeriya 10:11’e göre Nil
nehri kuruyacaktır, ve Hezekiel 29:9-12’ye göre de Mısır, Mısır’lılar
dağıtılmış olarak, hiçbir insan ve hayvanın geçmeyeceği şekilde 40 yıl
süreyle ıssız kalacak. Ancak Nil nehri asla kurumadığı gibi bütün Mısır
tarihinde de böyle felaketli olaylar olmamıştır.
(19) Yeşaya 19:18’e göre beş Mısır kenti Kenan dili konuşacaktır,
ama dilbilimci ve arkeologlar Mısırlıların hiçbir zaman Kenan dili
konuşmadığını söylüyorlar.
(20) Yeşaya 29:17’ye göre Lübnan meyvelik bir alan olacaktır, ama bu Lübnan’da hiç olmadı.
(21) Yeşaya 34:9-10’a göre Edom, Ölü Deniz ile Akabe Körfezi
arası, yanan zift haline gelecek, bir daha kimse oradan geçmeyecektir.
Ama bu Edom’da hiç olmamıştır, binlerce senedir insanlar oradan
geçmektedir.
(22) Yeşaya 52:1’e göre sünnetsizler ve murdarlar asla
yeruşalim’e girmeyecekler, ama böyle insanlar binlerce senedir sürekli
Kudüs’e giriyor.
(23) Yeremya 42:17’ye göre Mısır’da yaşamayı seçen Yahudilerin
hepsi ölecek ve kalan olmayacak. Ama tarih Yahudilerin orada asırlardır
yaşadığını, sonra da İskenderiye’de Kültür Merkezi kurduklarını
gösteriyor.
(24) Sefanya 3:13’e göre İsraillilerden geride kalanlar günah
işlemeyecek, yalan söylemeyecekler ve onları korkutan olmayacak, ama
gerçekte hiç öyle ahlaklı ve korkusuz olmadılar.
(25) Pek çok ayet İsa’nın ikinci gelişinin yakın olduğunu kehanet
ederler. *Bazıları özellikle bunun *kız kardeşlerinin yaşam süresinde,
yani o nesil (İsa ile aynı zamanda) yok olmadan olacağını söyler. Ama
gerçekte o zamandan beri 19 yüzyıl geçti ama bu olmadı.Bütün
gerçekleşmemiş kehanetler içinde en fazla bu beni en açık ve güçlü
oluşuyla etkiliyor.
Bütün bu gerçekleşmemiş kehanetler, İncil Argümanının 2. önermesinin
hatalı olduğunu açıkça gösteriyor. Bazı gerçekleşmiş kehanet olsaydı
bile, gerçekleşmemiş kehanetlerle bunlar birbirini götürürdü. Olasılık
yasaları, çoğu doğru çıkmadığı takdirde bazı kehanetlerin rastlantı
sonucu doğru çıkmasını hesaba katar. Böylece, İncil Argümanının
savunucusu için 2. önermeyi eklemek önemlidir. Bu sözde çarpıcı
gerçekleşmiş kehanetlerin hiç birisi öyle çıkmadığına göre, yukarda
geçen gerçekleşmemiş kehanetler bir fazlalıktır ve aksi yönde götürmede
kullanılabilirdi, ama buna hiç gerek kalmamıştır.
İncil Argümanı’nın 4. önermesine göre, İncil Nasıra’lı İsa’nın
dirilişinin ve sonraki ortaya çıkışlarının doyurucu görgü tanığı
açıklamaları içerir. Kutsal kitaplar İsa’nın infazını ve arkasından
gömülüşünü tarif ederler ve sonra mezarının boş bulunduğunu ve İsa’nın
müritlerine bedensel şekli ile göründüğünü savlarlar. Görgü tanığı
adlandırmasındaki ana neden Luka 1:2’ye göre “
bunlar bize başlangıçtan beri görgü tanığı olanlar tarafından iletildi”. Ancak birkaç sorun var.
Önce, genellikle sözde dirilişin meydana gelmesinden otuz yıldan daha
fazlasına kadar diriliş açıklamalarının yazılmadığı ve aslında bunların
yazılmaları öncesinde bölgede yayılmış öykü ve dedikoduların olduğu
itiraf edilmektedir. Bu şekildeki şayiaların zamanla süslenip bezeneceği
bellidir. İletenler ne denli hassas aktarmaya çalışsalar da, sözlü
iletiler değişikliklere yatkın olur. Dolayısıyla, her ne kadar diriliş
açıklamaları için görgü tanıklığı beyanları temel alınmış olsa da kuşku
duyulacak çok nokta vardır. Bunun geçmişteki bir benzetmesi 1937’de
Lakehurst NJ üzerinde Hindenburg Zeplininin patlayıp yanması gibi bir
haber olabilirdi. Eğer bu olayın en erken yazılı belirtisi, örneğin
1967’de yayınlanmış olsaydı, tarihçiler sözde görgü tanığı beyanlarına
rağmen gene de gerçekten olup olmadığı hususunda oldukça kuşkulu
olurlardı. Sonra, eldeki olay karakter olarak doğa üstü veya mucizevi
idi. Bu kendi içinde de olayı birkaç sözde görgü tanığının beyanından
fazla desteği gerektirir. Benzetme olarak, eğer Hindenburg Zeplininin
patlayıp yanmasından sonra, sözün gelişi, ertesi gün mucizevi bir
şekilde gözden kayboluşu izleseydi, o zaman tarihçiler böyle bir olayı
(beyan edilmiş değil de gerçek bir olay olarak) tarih kitaplarına
sokmadan önce, sadece bazı sözde görgü tanıklarının beyanlarından
fazlasına gereksinim duyarlardı. Hatta sözde görgü tanıkları tüm
içtenliklerini yalan makinesine girerek gösterseler dahi, tarihçileri bu
da etkilemezdi. Olay hala bir çeşit kütlesel bir sanrı veya telkin
gücünün sonucu (Portekiz’de 1917’de Fatima astronomik mucizesinde telkin
edildiği gibi) olabilirdi.
Üçüncü olarak, İsa’nın diriliş mucizesini yazanlar ne tarihçi ne de
beyanda bulunanlardı. Onlar sadece yeni dinlerine dönenleri kazanmak
için – o zamanlarda Yahudilikten kalma bir kült - motive edilmişlerdi.
Hatta “
ben her şeyi başından beri araştırdım” diyen Luka bile
yansız araştırıcı bir haberci değil de Hıristiyanlığa döndürücüdür. Bu
da yazıların tarafsızlığı ve hassasiyeti üzerinde kuşku toplayan başka
bir olgudur.
Dördüncüsü, sözde diriliş görüntüleri sadece İsa’nın müritlerine
olmuştur, karşıtlarına değil. Eğer dirilişin tüm amacı Mt 12:38-40’da
belirtildiği gibi Tanrının kutsal mesajın doğruluğunu dünyaya iletmek
olsaydı, veya aziz Paul tarafından 1 Korintliler 15:12-19 de
belirtildiği gibi en azından ahret gibi bir durum olduğu bilgisi olmuş
olsaydı, o zaman olay çok kötü bir şekilde sahneye konmuş olurdu. Daha
fazla insanın çarmıha gerilişe tanıklık etmiş ve İsa’nın gerçekten
öldüğünü belirtmiş olması gerekirdi. Ve kuşkusuz birkaç müridinden çok
daha fazlası ölümden geri dönüşün tanıklığını yapmış olmalıydı.
Beşinci olarak, İncil’deki diriliş açıklamaları uyumlu değildir ve bu da
onların üzerine kuşku toplanmasına yol açıyor. Aşağıdaki konularda
birbirleri ile çelişirler: İsa’nın mezarına kaç kadının gittiği;
dışarısının hala karanlık olup olmadığı; Mecdelli Meryem’in mezar
hakkında insanlarla konuşup konuşmadığı ve onlarla geriye dönüp
dönmediği; bir mi yoksa iki mi melek olduğu; meleklerin mezarın içinde
mi yoksa dışında mı olduğu, oraya kadınlardan ve havarilerden önce mi
geldikleri, neye benzedikleri; mezarda muhafızların olup olmadığı;
Petrus’un oraya yalnız gidip gitmediği; İsa’nın önce ona görünüp
görünmediği (1 Korintliler 15:3-5), Mecdelli Meryem’e görünüp
görünmediği, ona mezarda mı göründüğü ve Mecdelli Meryem’in yalnız olup
olmadığı ve onu hemen tanıyıp tanımadığı, havarilere konuşulduktan sonra
mıydı; Petrus mezara diğerleri ile konuşulduktan önce mi sonra mı
gitmişti ve yalnız mıydı; İsa özellikle iki havarisine mi gözükmüştü,
onlar İsa’yı hemen tanımışlar mıydı, bu ikisi konuşurken mi yoksa daha
sonra mı diğerlerine gözükmüştü, havarilere bir kere mi yoksa üç kere mi
gözükmüştü, ilk görünüşü Cilie’de miydi, onu hepsi hemen tanımışlar
mıydı, hemen sonra mı göğe yükselmişti, Yeruşalem’den mi (Markos)
Beytanya’dan mı (Luka) yoksa Zeytin Dağı’ndan mı (Elçilerin İşleri) göğe
yükselmişti ve 12 havariye mi, 500’den fazlasına mı sonra da özel
olarak Yakup’a mı (1 Korintliler 15:5-7) görünüp görünmediği…