Ülkemizin doğusuna kendini ârî sayan Ermeniler, güneydoğusuna yine kendini ârî sayan Kürtler sahip çıkıyor... Hatay'a Sami Araplar, GAP BÖLGESİ'ne Yahudiler göz dikmiş durumda!.. Kuzey Anadolu'da Rumlar "Pontus Devleti" kurmak istiyor!.. Birileri Lâz, Çerkes, Çeçen, Acar kökenli TÜRKLER'i kışkırtıp gene Kuzey Anadolu'yu TÜRKİYE'den koparmaya çalışıyor!... Batı Anadolu'yu Yunanistan yapmak istiyorlar!... İstanbul'da VATİKAN benzeri bir "Fener Devleti" oluşturma, hattâ TRAKYA ile bütün MARMARA BÖLGESİ'ni TÜRKİYE'den koparıp YENİ BİZANS DEVLETİ kurma peşinde olanlar var!..
Kitab-ı Mukaddes i okudunuz mu? Biz okuduk ve bulgu ve düşüncelerimizi burada paylaşıyoruz.
22 Nisan 2011 Cuma
DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI
Ülkemizin doğusuna kendini ârî sayan Ermeniler, güneydoğusuna yine kendini ârî sayan Kürtler sahip çıkıyor... Hatay'a Sami Araplar, GAP BÖLGESİ'ne Yahudiler göz dikmiş durumda!.. Kuzey Anadolu'da Rumlar "Pontus Devleti" kurmak istiyor!.. Birileri Lâz, Çerkes, Çeçen, Acar kökenli TÜRKLER'i kışkırtıp gene Kuzey Anadolu'yu TÜRKİYE'den koparmaya çalışıyor!... Batı Anadolu'yu Yunanistan yapmak istiyorlar!... İstanbul'da VATİKAN benzeri bir "Fener Devleti" oluşturma, hattâ TRAKYA ile bütün MARMARA BÖLGESİ'ni TÜRKİYE'den koparıp YENİ BİZANS DEVLETİ kurma peşinde olanlar var!..
KUZEY ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ
21 Nisan 2011 Perşembe
BATI TÜRKLER'İ SİLMEK İSTER!..
İşte bu yüzden Batılılar TÜRKLER'i Avrupa'da ve Anadolu'daki varlığına tahammül edemezler!.. Batılılar TÜRKLER'İN AVRUPA'DAKİ VARLIĞI'nı, Osmanlı Devleti ile sınırlı sayıp, sanki "çok yeni" bir olaymış gibi göstermek isterler!..
Sonra da bu uydurdukları bilgilere, belgelere dayanıp bizi DOĞU ANADOLU'dan atıp orada kukla bir "kürt devleti" kurmak isterler!..
BATI MEDENİYETİ'NİN KÖKÜ NE?..
Ancak Roma 5. asırda HUNLAR'ın akınlarına uğramış, iyice zayıflamıştı. Nihayet 410 yılında Vizigot kralı Alarik'in, hemen arkasından (455) Vandal kralı Gaeserik'in istilâsına uğrayarak yıkıldı.
Bundan sonra Avrupa'da medeniyet değil, vahşet hüküm sürmeye başladı... İtalya'da Ostragot, Fransa'da Frank ve Almanya'da Germen krallıkları kuruldu. Yalnız bunların hepsi, kuzeyden gelen tam anlamıyla barbar kavimlerin etkisinde idiler.
Öyle ki, bütün Avrupa'da bir fırtına gibi esen VANDALLAR'ın adı, VANDALİZM olarak VAHŞET anlamında kullanılmaya başladı.
Bundan sonra Avrupa'nın batısına 1000 yıl bilim ve medeniyetin kırıntısı bile uğramadı!.. Bir tek, güneyden İspanya'ya giren Araplar'ın getirdiği Endülüs medeniyeti zirveye çıktı ama, bundan da barbar ve vandal Avrupalılar nasiplerini uzun yıllar alamadılar.
İmparator Kostantin'in ölürken hükümranlık alâmetlerini Roma kilisesine bırakması, 400'lü yıllardan itibaren bu kilisenin önemini, krallara bile hükmedecek düzeye çıkartmıştı.
İşte buna dayanarak Papa diye tanınmaya başlıyan Roma kilisesi başpapazı, Frank kralı Clovis'i (461-511) eski Roma İmparatorluğu'nun vârisi ilân ederek Avrupa'yı bağışladı!.. Böylece "Kutsal Roma İmparatorluğu" kavramı doğdu.
Ancak kurulan devletlerin ne kutsallıkla, ne de eski Roma'yla hiç bir alâkası yoktu!.. Öyle ki, 1096'da başlıyan Haçlı Seferleri ordularında, 1000 yıl önceki Roma disiplin ve intizamını görmek mümkün değildi. Hepsi çapulcu ve başıbozuk gruplardan ibaretti, ve sözümona Kudüs'ü müslümanlardan kurtarmaya giderken, Avrupa ve İstanbul gibi hıristiyan diyarlarını yağmalamalarını kimse önleyememişti!...
TARIK bin Ziyad'ın 711'de İspanya fethine girişmesi, Endülüs Emevi Devleti'nin kurulması, Avrupa için bir fırsat teşkil etmişti. Hem son din İSLAM'ın nurundan, hem de açık fikirli Araplar'ın geliştiği bilimden yararlanmaları; ve Paul'un uydurma dininden, Vandallar'ın vahşetinden kurtulmaları mümkündü.
Ne yazık ki, Pirene Dağları İSLAM'ın ve ENDÜLÜS Medeniyeti'nin İspanya'ya mahsus bir özellik olarak kalmasına yol açtı. Pireneler'i aşamadılar.
Vizigot, Ostrogot, Vandal, Germen, Frank barbarlarının etkisi altındaki Avrupa gittikçe karanlığa gömülürken, ENDÜLÜS dönemin en medeni toplumlarından birini oluşturdu. Tuleytu (Toledo), Kurtuba, İşbilye (Sevil), Gırnata önemli kültür merkezleri haline geldi.
Öyle ki, bir tek Kurtuba Kütüphanesi'nde bulunan 500.000 kitap, o tarihlerde bütün Fransa'da bulunan kitap sayısından daha fazla idi!..
İşte bu Arap eserleridir ki, 15. asrın sonunda Avrupalılar'ın eline geçecek ve Rönesans'ın temelini teşkil edecektir... Fizik, kimya, matematik, astronomi, tıp ve felsefe, hatta şiir ve edebiyat işte bu şekilde Avrupa'ya girecekti.
Avrupalılar, 1000 yıl önce unuttukları Yunan feylezoflarının, Roma düşünürlerinin fikirlerini İSLAM eserlerinde bulacaklar, ve tercüme ederek kullanacaklar, sonra da "Yunanlılar ve Romalılar bizim atamızdı!" diyeceklerdi!..
Halbuki Avrupa'nın onlarla hiç bir bağlantısı kalmamıştır!.. Roma Hamamı, TÜRK Hamamı olmuş, Ayasofya'nın kubbeleri SELİMİYE, SÜLEYMANİYE ve SULTAN AHMET camilerinde ihtişamını sürdürmüştür. İyon ve Roma medeniyetinin gerçek vârisleri, TÜRKLER'dir. Sadece onlar, kendilerinden önceki her medeniyet unsurunu, kendi özellikleri ile meczederek yaşatmışlardır.
Batılılar ise, Roma'nın kötü yanları ile barbar kavimlerin vahşetini birleştirerek Avrupa'ya 1000 yıl süren bir KARANLIK ÇAĞ yaşatmışlardır. Halkı asiller, ruhbanlar ve serfler olarak üçe ayırmışlardır. Bu üç sınıf arasına kalın duvarlar ördükleri gibi; asiller ile, kiliseyi istismar ederek servet ve kudret sahibi olan ruhbanlar arasındaki mücadele, köle mertebesindeki halkın çok daha fazla ezilmesine yol açmıştır.
Bizim tanımadığımız, ancak zaman zaman yarı-cahil aydınlarımız tarafından bize de yakıştırılan FEODALİTE, o dönemde bütün Avrupa'yı pençesine almıştı... Asiller hem toprağa, hem de o toprakta yaşıyan köylülere sahipti. Öyle ki, köylüler bulundukları mıntıkadan ayrılamadıkları gibi, senyör izin vermedikçe evlenemezlerdi. İzin alıp evlenseler dahi, gelinin ilk gecesi kocasına değil, senyöre aitti!..
Öte yandan ruhban sınıfın, ALLAH'ı ve Hz. İSA'yı istismar ederek topladığı serveti ne yapacağını bilememesi sonucu, bir süre sonra büyük katedraller inşa edilmeye başlandı. Bu da GOTİK mimari tarzının doğmasına yol açtı.
Ruhbanların, serveti kilisenin elinde tutabilmek için dört elle sarıldıkları "mülkiyet hakkının ALLAH'a ait" olduğu prensibi, bir ölçüde halk arasında alturist bir ahlâk anlayışı yaratmıştı. Bunu da, İSLAMÎ prensipleri kendine göre dejenere ederek hıristiyanlığa yamayan Thomas Aquin ve Reformcular ortadan kaldırdılar. Yerine Egoist bir dünya anlayışı getirdiler.
Böylece kendinden başka herkesin kanını emen sülük-yarasa karışımı bir Batı insanı belirdi!..
İşte 1500'lerde kendilerini barış içinde karşılayıp ağırlıyan Amerika yerlilerini tümden katleden ve etini yiyen İspanyol ve Portekizliler, Çin'i daha fazla uyutabilmek amacıyla halkını zorla afyon yutturmak için zorla anlaşma imzalatan İngilizler (1800'ler), Yahudi zannetiği Musevi Hazar Türkleri'ni fırınlayan Almanlar (1940'lar), Pasifik'i elinden kaçırmamak için iki Japon şehrinin sivil halkını atom bombası ile toptan yokeden Amerikalılar (1945), bağımsızlık isteyen 1.000.000 Cezayirli'yi işkencelerle öldüren Fransızlar (1950'ler), ve bir tek Irak'ın üstüne sürüler halinde saldıran Batılı müttefikler (1991 ve 2003), hep bu Vandal Barbarizmi'nin ürünüdür!..
Milyonlarca insanın sefalet içinde ölmesine yol açan kölelik, insan haysiyetini hiçe sayan sömürgecilik, bitki ve hayvanları yok eden israf ekonomisi, çevre kirliliği, Afrika'yı saran çoraklık, kuraklık ve açlık, eskiden dağ başlarında yaşanırken günümüzde şehirlere inen eşkiyalık, terör, anarşi, uyuşturucu iptilası, fuhuş ve cinsi sapıklık ve nihayet insanlığı bile ortadan silebilecek nükleer silahlar ve AİDS hep bu Batı zihniyetin dünyamıza mirasıdır!..
Medeniyet ne kelime, BATI dünyanın ve insanlığın yüzkarasıdır!..
TARİHİN KARANLIK YÜZÜ PAPALAR HZ İSA(A.S)NASIL İLAHLAŞTIRDILAR!!
Roma
Katolik (Evrensel) kilisesinin başkanı; Katolik mezhebinin ruhani
lideri; bütün Katoliklerin mutlak teslimiyetle yükümlü oldukları en
büyük papazdır. Kelime Yunanca "baba" anlamındadır. İlk önceleri bu isim
bütün piskoposlar için kullanılmaktaydı. Papanın yanılmaz olduğu kabul
edilir ve o istediğini dinden dışlama yetkisine sahiptir ki, buna
"aforoz" denir. Ona itaatten yüz çevirme bir sapıklık olarak telakki
edilir.
Papanın vasıfları bu kadarla da bitmiyor: Hıristiyan âleminin ruhani(dini) lideri, atalar atası, baba, Hıristiyanların çobanı ve şefi, kutsal peder, mesihin görünür temsilcisi, petrusun halefi, elçilerin prensi, aracı, tanrının yeryüzündeki temsilcisi ve görünür yüzü… Kısacası bir insan için oldukça fazla sıfatlara sahiptir Kutsal Peder().
Papalar, kardinaller denilen ruhanî meclisin üyeleri arasından seçilirler. Seçilen papa ölene kadar bu görevde kalır. Papalık seçimi Katolik inancına göre, Kutsal Ruhun yardımıyla olur. (Gerçi biz artık biliyoruz ki bu seçimlerde Kutsal Ruhtan önce Vatikan’daki Mason Örgütleri ve siyasi, ekonomik çıkarlı şirketlerin sözü geçmektedir.)
Papalar, Hz. İsa (a.s)ın vekili sayılan Aziz Petronun halifeleri kabul edilirler. Aziz Petro, miladi I. asırda Romaya yerleşmiş ve Tevhidi Hıristiyanlıktan tavizler vererek putperest Roma devletiyle uzlaşma yoluna gitmişti. Bu tarihten sonra Roma, papazlığın merkezi olmuştur. İlk papa, Aziz Petrodur. Aziz Petro ise İncil’de Matta: 16/21–24 de İsa tarafından ”Kâfirlikle” vasıflandırılmış birisidir. Mesele ise İsanın tekrar dirilmesinde ona iman etmede bazı şüpheler taşımasıdır. Ayrıca Pavlos da Petrosu (Gal. 2/11–14) ikiyüzlü olarak suçlamaktadır.
Siyasi otoritesi geçmişten bu güne azalmış da olsa Papalar hala cemaatleri üzerinde etkilidirler. Bu gün hala Katolik Kiliselerinden toplanan yardımlar Vatikan’a aktarılmaktadır. İmanlılarına karşı oldukça konforlu bir hayat süren papaların zenginlik kaynağı cemaatleridir. Bugün tarihin hafızasına kazınan “Orta Çağ” rezaletleri, Papaların bir dini nasıl oyuncak haline getirdiğinin resmi belgesi görünümündedir adeta. Papa, Katolik mezhebine bağlı birine Allah adına Cennet vaat edebilir ve buna bir belge tanzim ederek (Endüljans) Cennetteki yerini belirtebilir. Bu belgeyi edinen kimse ölünce Cennete girip papanın tayin ettiği yere yerleşeceğine kesin bir şekilde iman eder. Yine Papa -sevdiği insanlara cennetten arsa satıp küçük dünyalıklarını tamamlarken- sevmediği insanları da dinden atma (Aforoz) hakkına sahipti.
Mesele otoriteyi korumak olunca bu kadar kuvvetli bir kurum kendisi için tehlike arz edecek kişi, kurum, fikir hatta kitapları dahi en korkunç şekilde cezalandırabiliyordu. Onlar hatasız kullardı ve onları direk Kutsal Ruh yönetiyordu. Haliyle yanlış yapma imkânından yoksundular. Bir Katolik için en büyük ve en doğru irade; papanın iradesiydi. Bilim, imanlılarca önemsizdi, zaten onların yerine düşünen ve karar alan birisi vardı ve o da dediğimiz gibi “Masumdu”. Netice itibariyle “Onun yanlışı benim doğrumdan daha iyidir” mantığı ortaya çıkıyordu. Zaten her hangi bir kişi çıkıp İncili okuyup onu anlamaya ve yorumlamaya kalkamazdı. Zira bu iş Papa’ya ve Kiliseye verilmişti.
1870 yılında toplanan I. Vatikan konsili Papanın yanılmazlığını ilan ettiğinde Katolik âleminde ki sapkınlıklar ivme kazanmıştı.
Hadise basit olarak algılanmamalıdır. Çünkü Katolik Kilisesi Papanın resmen beyan ettiği bütün düşüncelerde “hatasız” ve “yanılmaz” olduğunu ve bunların Kutsal Kitabın bütün sözleri gibi kabul edilmesini imanlılarından talep etmez, bunu imanın gereği olarak bekler. Yani inanıyorsan buna iman edeceksin. (Hıristiyan Dininin Özü, 1987, s. 19)
Fakat biz balık hafızalı olmadığımız için tarihi kaynakları tarıyoruz: Sadece inanma noktasında, kilise ile bire bir düşünmediği için yakılanlar, Aforoz edilenler, Endüljans’la kandırılanlar, engizisyon mahkemeleri, zindanlar, kerpetenler vb işkenceler… İşte tarihin bize gösterdiği Papalar ve onların uygulamaları (Daha fazla bilgi için “Batı ve Batı Kilisesine Dair” isimli yazımıza bakılabilir”)
Hadise bu kadarla da sonuçlanmamış “Hıristiyan âleminin çobanları “Şefleri” olan Papaların özel hayatları kutsal bir yaşamdan uzak kalmış, sansasyonlara karışmış niceleri vardır. Ahlaksızlık, otorite kavgası, üstünlük sevdası, zalimlik, gaddarlık, yalan ve hile, politik hırs, bu papaların sadece birkaç özelliği olarak tarihe geçmiştir. Neticede “Çoban” ve “Kutsal Şef” olan Papalar, sürüyü kurda teslim etmeyi en doğru yol olarak görmüşlerdir. Zira sürü onların olsa da “kurt”ta onlardır ve ortada zarar edecek bir şey yoktur.
Hıristiyan Teolojisinde Protestanlara göre; Kutsal Kitap açık bir şekilde bir başkasından diğerine aktarılmak suretiyle süre gelen bir papalık veya kâhinlik sistemini kabul etmez. Zaten bu sistemler İsa’nın “Çarmıhta” ölmesiyle (veya kendisini kurban etmesiyle) son bulmuştur. Yine bu düşüncenin delili Kutsal Kitaplarında vardır. (İb. 7/26)
Katolikler ve Protestanlar Arasındaki Yetki Kavgası
Daha öncede belirttiğimiz gibi Katolikler Papanın sözlerini ve kaidelerini kutsal kitabın sözleri gibi kabul ederler. I ve II. Vatikan Konsüllerinde bu düşünce bir genelgeyle ifade edilmişti. (Dei Vebum, s. 9–10)
Bunun yanında Kilise öğretileriyle Kutsal Kitap öğretileri çatışırsa Katolikler (Papayı), Ortodokslar (Patriği) ve gelenekleri takip ederler. Protestanlar ise Kutsal Kitap dışında her hangi bir yetkinin kabul edilmesinin insanı sapıklığa götüreceğini iddia ederler. Yani Protestan gözüyle Katolik ve Ortodoks âlemi sapıktır (Heretik). Protestanlarca bu inanca sahip olanlar aldanma içindedir, büyük bir yanılgı ve hataya sapmışlar doğal olarak da “Kâfir” olmuşlardır. Yine Protestanlar, Katolik ve Ortodoks Kiliselerinde bu yanlış inançtan kaynaklanan ve dinin orijinalitesinde bulunmayan, gerçeklerden uzak bir sürü inanç ve efsane bulunduğunu iddia etmektedirler. Bu konuda Kitabı Mukaddeste Matta 24/35 de “Rabbin sözü ebediyen durur” denilirken, Onun yeryüzündeki gölgesi olduğunu iddia eden haleflerinin neler yaptığını tüm insanlık şimdi korku filmi izlermiş gibi seyrediyorlar. Benim şahsi kanaatime göre de bu iddialar doğrudur.
Papalık makamı ile asırlarca Avrupa’yı ve Asya’yı kana bulayan acınacak zihniyetin önderleri, Papaların ta kendileriydi ve bunu Tanrıdan aldıkları yetkiyle “Yanılmaz-Masum” olarak yapıyorlardı. Sonuçta Papalar yeryüzünde “Tanrının Gölgesi” gibi değil de –tarihi kanıtlar eşliğinde iddia ediyorum- “Şeytanın” Vatikan şubesi gibi çalışmışlardır. Fakat Protestanlar bu iddiayı doğrularken biz bir başka gerçeğe doğru gözümüzü açıyoruz. Katolik âlemini bu şekilde suçlayan ve yaptığı “Haçlı Savaşları” nedeniyle lanetleyen Protestanlar kendilerini masum göstermek isterken insanın aklına, Protestan Amerika’nın yaptığı katliamlar geliyor.
Aslında hiç birinin diğerinden farkı yok. “Hepsi aynı tavanın balıkları.” Dün Papalar katliam yapıyordu, bugün ise Protestanların siyasi arenada ki liderleri olan “Evenjalist” ve “Neocon” zihniyetli “Küresel Güçler” katliama kaldıkları yerden devam ediyorlar.
“Nasıl Papalar Gelip Geçmiş Şu Fani Âlemden”
Artık Papalık ve Papalar hakkında verdiğimiz malumatlardan sonra birazda bu tartışmalı insanların neler yaptıklarına bir bakalım.
Tarihin kaydettiği vesikalara göre Papalar arasından çok korkunç caniler çıktı. Bunlardan sadece birisi olan Papa Borjiva (Borgia), düşmanlarını ve bunların arasında bulunan din adamlarını değişik zehirler kullanmak suretiyle öldürmüş ve mallarını gasp etmiştir. Her türlü rezaleti işleyen Papa Hazretleri () kız kardeşiyle karı-koca hayatı da yaşayarak adını tarihe kazımıştır. Fakat malum Hıristiyan teolojisi sayesinde o da diğer Papalar gibi “Masumdu” ve “Günahsız” sayıldı.
Bir de iyi Papa örneği verelim size: Papa Honorius hayatının hiçbir döneminde üçlü tanrı sistemini (Teslis) kabul etmediği için ölümünden tam 48 yıl sonra, İstanbul’da toplanan Sinod (Ruhani Meclis) tarafından resmen lanetlenmiştir. Artık yukarıda ki Papa Borgia örneğiyle kıyaslamasını siz değerli okuyuculara bırakıyorum.
Bir başka Papa arkadaşı olan bir ressama
“—Yakında bir torunum olacak
— İyi ya işte, buna sevinmelisin. Babası kim?
— Sorunda orda ya… Babası benim” der.
Bir başka Papa ise “Şu İsa masalını kim uydurduysa çok işimize yaradı” diyerek geride kafaları karışık bir inanlı kitlesi bırakmıştı. Fakat tüm bunların dışında bir Papa var ki o, hem tanıdık hem de aramızdan daha yeni ayrıldı sayılabilir. Hıristiyanlık dünyasını yakından ilgilendiren ve özellikle de Katolik âlemine yeni ivme kazandıran II. Vatikan Konsülünün baş mimarı Papa VI. Paul hakkında basına geçen günlerde ilginç bir haber düştü. İddiaya göre Papa Hazretleri Vatikan’da Tanrının Gölgesi iken bir erkek ve kadınla cinsel ilişkiye girmiş. Yukarıda anlattıklarımızdan sonra bu iddiaya şaşmamak gerektiği kanaatindeyim.
Fakat burada aklıma bazı sorularda gelmiyor değil hani. Mesela, Papaların yanılmazlığı tartışılamayacağına göre, Papa VI. Paul’un bu eşcinsel yaşamını ne yapacağız? Malum mızrak çuvala sığmıyor.
Eğer Papa yanılmamışsa; dünya eşcinsellerine bugünü bayram ilan edebilir miyiz?
Yok, Papa hata yapmış ve yanılmışsa Katolik teolojisi bu sorunsalı nasıl aşacak?
Acaba Papanın bu iş dışı ilişkisi, Tanrının kızmasına neden olmuş mudur?
Galiba Papa Hazretlerinin bu sıra dışı icraatı Katoliklerin anlattığı “Tanrı İsa’yı” oldukça kızdırmıştır.
Sorunun en zorunu cevaplamak ta size düşüyor:
(Katoliklerce) İsa’nın yeryüzünde ki “Temsilcisi” ve “Halefi” olarak iman edilen Papanın bu icraatı, İsa’yla olan ilişkisini ne kadar zedeledi dersiniz?
{BENİM SEÇTİKLERİM}
Papanın vasıfları bu kadarla da bitmiyor: Hıristiyan âleminin ruhani(dini) lideri, atalar atası, baba, Hıristiyanların çobanı ve şefi, kutsal peder, mesihin görünür temsilcisi, petrusun halefi, elçilerin prensi, aracı, tanrının yeryüzündeki temsilcisi ve görünür yüzü… Kısacası bir insan için oldukça fazla sıfatlara sahiptir Kutsal Peder().
Papalar, kardinaller denilen ruhanî meclisin üyeleri arasından seçilirler. Seçilen papa ölene kadar bu görevde kalır. Papalık seçimi Katolik inancına göre, Kutsal Ruhun yardımıyla olur. (Gerçi biz artık biliyoruz ki bu seçimlerde Kutsal Ruhtan önce Vatikan’daki Mason Örgütleri ve siyasi, ekonomik çıkarlı şirketlerin sözü geçmektedir.)
Papalar, Hz. İsa (a.s)ın vekili sayılan Aziz Petronun halifeleri kabul edilirler. Aziz Petro, miladi I. asırda Romaya yerleşmiş ve Tevhidi Hıristiyanlıktan tavizler vererek putperest Roma devletiyle uzlaşma yoluna gitmişti. Bu tarihten sonra Roma, papazlığın merkezi olmuştur. İlk papa, Aziz Petrodur. Aziz Petro ise İncil’de Matta: 16/21–24 de İsa tarafından ”Kâfirlikle” vasıflandırılmış birisidir. Mesele ise İsanın tekrar dirilmesinde ona iman etmede bazı şüpheler taşımasıdır. Ayrıca Pavlos da Petrosu (Gal. 2/11–14) ikiyüzlü olarak suçlamaktadır.
Siyasi otoritesi geçmişten bu güne azalmış da olsa Papalar hala cemaatleri üzerinde etkilidirler. Bu gün hala Katolik Kiliselerinden toplanan yardımlar Vatikan’a aktarılmaktadır. İmanlılarına karşı oldukça konforlu bir hayat süren papaların zenginlik kaynağı cemaatleridir. Bugün tarihin hafızasına kazınan “Orta Çağ” rezaletleri, Papaların bir dini nasıl oyuncak haline getirdiğinin resmi belgesi görünümündedir adeta. Papa, Katolik mezhebine bağlı birine Allah adına Cennet vaat edebilir ve buna bir belge tanzim ederek (Endüljans) Cennetteki yerini belirtebilir. Bu belgeyi edinen kimse ölünce Cennete girip papanın tayin ettiği yere yerleşeceğine kesin bir şekilde iman eder. Yine Papa -sevdiği insanlara cennetten arsa satıp küçük dünyalıklarını tamamlarken- sevmediği insanları da dinden atma (Aforoz) hakkına sahipti.
Mesele otoriteyi korumak olunca bu kadar kuvvetli bir kurum kendisi için tehlike arz edecek kişi, kurum, fikir hatta kitapları dahi en korkunç şekilde cezalandırabiliyordu. Onlar hatasız kullardı ve onları direk Kutsal Ruh yönetiyordu. Haliyle yanlış yapma imkânından yoksundular. Bir Katolik için en büyük ve en doğru irade; papanın iradesiydi. Bilim, imanlılarca önemsizdi, zaten onların yerine düşünen ve karar alan birisi vardı ve o da dediğimiz gibi “Masumdu”. Netice itibariyle “Onun yanlışı benim doğrumdan daha iyidir” mantığı ortaya çıkıyordu. Zaten her hangi bir kişi çıkıp İncili okuyup onu anlamaya ve yorumlamaya kalkamazdı. Zira bu iş Papa’ya ve Kiliseye verilmişti.
1870 yılında toplanan I. Vatikan konsili Papanın yanılmazlığını ilan ettiğinde Katolik âleminde ki sapkınlıklar ivme kazanmıştı.
Hadise basit olarak algılanmamalıdır. Çünkü Katolik Kilisesi Papanın resmen beyan ettiği bütün düşüncelerde “hatasız” ve “yanılmaz” olduğunu ve bunların Kutsal Kitabın bütün sözleri gibi kabul edilmesini imanlılarından talep etmez, bunu imanın gereği olarak bekler. Yani inanıyorsan buna iman edeceksin. (Hıristiyan Dininin Özü, 1987, s. 19)
Fakat biz balık hafızalı olmadığımız için tarihi kaynakları tarıyoruz: Sadece inanma noktasında, kilise ile bire bir düşünmediği için yakılanlar, Aforoz edilenler, Endüljans’la kandırılanlar, engizisyon mahkemeleri, zindanlar, kerpetenler vb işkenceler… İşte tarihin bize gösterdiği Papalar ve onların uygulamaları (Daha fazla bilgi için “Batı ve Batı Kilisesine Dair” isimli yazımıza bakılabilir”)
Hadise bu kadarla da sonuçlanmamış “Hıristiyan âleminin çobanları “Şefleri” olan Papaların özel hayatları kutsal bir yaşamdan uzak kalmış, sansasyonlara karışmış niceleri vardır. Ahlaksızlık, otorite kavgası, üstünlük sevdası, zalimlik, gaddarlık, yalan ve hile, politik hırs, bu papaların sadece birkaç özelliği olarak tarihe geçmiştir. Neticede “Çoban” ve “Kutsal Şef” olan Papalar, sürüyü kurda teslim etmeyi en doğru yol olarak görmüşlerdir. Zira sürü onların olsa da “kurt”ta onlardır ve ortada zarar edecek bir şey yoktur.
Hıristiyan Teolojisinde Protestanlara göre; Kutsal Kitap açık bir şekilde bir başkasından diğerine aktarılmak suretiyle süre gelen bir papalık veya kâhinlik sistemini kabul etmez. Zaten bu sistemler İsa’nın “Çarmıhta” ölmesiyle (veya kendisini kurban etmesiyle) son bulmuştur. Yine bu düşüncenin delili Kutsal Kitaplarında vardır. (İb. 7/26)
Katolikler ve Protestanlar Arasındaki Yetki Kavgası
Daha öncede belirttiğimiz gibi Katolikler Papanın sözlerini ve kaidelerini kutsal kitabın sözleri gibi kabul ederler. I ve II. Vatikan Konsüllerinde bu düşünce bir genelgeyle ifade edilmişti. (Dei Vebum, s. 9–10)
Bunun yanında Kilise öğretileriyle Kutsal Kitap öğretileri çatışırsa Katolikler (Papayı), Ortodokslar (Patriği) ve gelenekleri takip ederler. Protestanlar ise Kutsal Kitap dışında her hangi bir yetkinin kabul edilmesinin insanı sapıklığa götüreceğini iddia ederler. Yani Protestan gözüyle Katolik ve Ortodoks âlemi sapıktır (Heretik). Protestanlarca bu inanca sahip olanlar aldanma içindedir, büyük bir yanılgı ve hataya sapmışlar doğal olarak da “Kâfir” olmuşlardır. Yine Protestanlar, Katolik ve Ortodoks Kiliselerinde bu yanlış inançtan kaynaklanan ve dinin orijinalitesinde bulunmayan, gerçeklerden uzak bir sürü inanç ve efsane bulunduğunu iddia etmektedirler. Bu konuda Kitabı Mukaddeste Matta 24/35 de “Rabbin sözü ebediyen durur” denilirken, Onun yeryüzündeki gölgesi olduğunu iddia eden haleflerinin neler yaptığını tüm insanlık şimdi korku filmi izlermiş gibi seyrediyorlar. Benim şahsi kanaatime göre de bu iddialar doğrudur.
Papalık makamı ile asırlarca Avrupa’yı ve Asya’yı kana bulayan acınacak zihniyetin önderleri, Papaların ta kendileriydi ve bunu Tanrıdan aldıkları yetkiyle “Yanılmaz-Masum” olarak yapıyorlardı. Sonuçta Papalar yeryüzünde “Tanrının Gölgesi” gibi değil de –tarihi kanıtlar eşliğinde iddia ediyorum- “Şeytanın” Vatikan şubesi gibi çalışmışlardır. Fakat Protestanlar bu iddiayı doğrularken biz bir başka gerçeğe doğru gözümüzü açıyoruz. Katolik âlemini bu şekilde suçlayan ve yaptığı “Haçlı Savaşları” nedeniyle lanetleyen Protestanlar kendilerini masum göstermek isterken insanın aklına, Protestan Amerika’nın yaptığı katliamlar geliyor.
Aslında hiç birinin diğerinden farkı yok. “Hepsi aynı tavanın balıkları.” Dün Papalar katliam yapıyordu, bugün ise Protestanların siyasi arenada ki liderleri olan “Evenjalist” ve “Neocon” zihniyetli “Küresel Güçler” katliama kaldıkları yerden devam ediyorlar.
“Nasıl Papalar Gelip Geçmiş Şu Fani Âlemden”
Artık Papalık ve Papalar hakkında verdiğimiz malumatlardan sonra birazda bu tartışmalı insanların neler yaptıklarına bir bakalım.
Tarihin kaydettiği vesikalara göre Papalar arasından çok korkunç caniler çıktı. Bunlardan sadece birisi olan Papa Borjiva (Borgia), düşmanlarını ve bunların arasında bulunan din adamlarını değişik zehirler kullanmak suretiyle öldürmüş ve mallarını gasp etmiştir. Her türlü rezaleti işleyen Papa Hazretleri () kız kardeşiyle karı-koca hayatı da yaşayarak adını tarihe kazımıştır. Fakat malum Hıristiyan teolojisi sayesinde o da diğer Papalar gibi “Masumdu” ve “Günahsız” sayıldı.
Bir de iyi Papa örneği verelim size: Papa Honorius hayatının hiçbir döneminde üçlü tanrı sistemini (Teslis) kabul etmediği için ölümünden tam 48 yıl sonra, İstanbul’da toplanan Sinod (Ruhani Meclis) tarafından resmen lanetlenmiştir. Artık yukarıda ki Papa Borgia örneğiyle kıyaslamasını siz değerli okuyuculara bırakıyorum.
Bir başka Papa arkadaşı olan bir ressama
“—Yakında bir torunum olacak
— İyi ya işte, buna sevinmelisin. Babası kim?
— Sorunda orda ya… Babası benim” der.
Bir başka Papa ise “Şu İsa masalını kim uydurduysa çok işimize yaradı” diyerek geride kafaları karışık bir inanlı kitlesi bırakmıştı. Fakat tüm bunların dışında bir Papa var ki o, hem tanıdık hem de aramızdan daha yeni ayrıldı sayılabilir. Hıristiyanlık dünyasını yakından ilgilendiren ve özellikle de Katolik âlemine yeni ivme kazandıran II. Vatikan Konsülünün baş mimarı Papa VI. Paul hakkında basına geçen günlerde ilginç bir haber düştü. İddiaya göre Papa Hazretleri Vatikan’da Tanrının Gölgesi iken bir erkek ve kadınla cinsel ilişkiye girmiş. Yukarıda anlattıklarımızdan sonra bu iddiaya şaşmamak gerektiği kanaatindeyim.
Fakat burada aklıma bazı sorularda gelmiyor değil hani. Mesela, Papaların yanılmazlığı tartışılamayacağına göre, Papa VI. Paul’un bu eşcinsel yaşamını ne yapacağız? Malum mızrak çuvala sığmıyor.
Eğer Papa yanılmamışsa; dünya eşcinsellerine bugünü bayram ilan edebilir miyiz?
Yok, Papa hata yapmış ve yanılmışsa Katolik teolojisi bu sorunsalı nasıl aşacak?
Acaba Papanın bu iş dışı ilişkisi, Tanrının kızmasına neden olmuş mudur?
Galiba Papa Hazretlerinin bu sıra dışı icraatı Katoliklerin anlattığı “Tanrı İsa’yı” oldukça kızdırmıştır.
Sorunun en zorunu cevaplamak ta size düşüyor:
(Katoliklerce) İsa’nın yeryüzünde ki “Temsilcisi” ve “Halefi” olarak iman edilen Papanın bu icraatı, İsa’yla olan ilişkisini ne kadar zedeledi dersiniz?
{BENİM SEÇTİKLERİM}
Geleneksel Hıristıyanlıktan Modern Hıristıyanlığa Mitraizmin Etkis
Geleneksel Hıristıyanlıktan Modern Hıristıyanlığa Mitraizmin Etkisi
Daha
önce kaleme aldığımız yazılarımızda Hıristiyanlığın tarihsel
kökenlerinden bahsederken, bu inancın tarihsel arka planında, aynı
yüzyıl içerisinde yaşadığı paganist dinlerden büyük ölçüde etkilendiğini
belirmiştikDaha önce kaleme aldığımız yazılarımızda Hıristiyanlığın tarihsel kökenlerinden bahsederken, bu inancın tarihsel arka planında, aynı yüzyıl içerisinde yaşadığı paganist dinlerden büyük ölçüde etkilendiğini belirmiştik. Kaleme aldığımız konular itibariyle meseleye şöyle bir dokunmuş fakat detay vermemiştik. Bugün bu yazımızda, Hıristiyan inancının tarihi kökenlerine bakarak, bu inancın nasıl ve hangi koşullarda, kendinden önceki inançlardan etkilendiğine değineceğiz.
Öncelikli olarak Mitraizm hakkında kısa bir bilgi vermemiz gerekmektedir. Kelime anlamı sözlükte “yüce Tanrı ile insan arasında bir derece” manasına gelmektedir. Mitraizm; Zerdüşt’ün kutsal kitabı Zend-Avesta’nın I. bölümü Yesna’da geçen, Hint ve İran kaynaklı bir dindir. Bu inanca göre, tüm yaratılanlar bir boğadan çıkmıştır; bu boğada ilahi âleme çıkmadan önce Mitra tarafından kurban edilmiştir. İmparator Kommodus tarafından (180–192) Mitra inancı geliştirilmiş ve sonrasında da kendine yayılma alanı bulmuştur.
Neticede Mitraizm, bir kült haline dönüştürülmüş ve Hıristiyanlığa alternatif bir inanç halinde algılanmıştır. Zaman içinde Roma’da kendisine etki alanı bulan Mitraizm inancı, milattan sonra II. yüzyılda Hıristiyanlıkla rekabet edecek seviyeye ulaşmıştı. Mitraizmin; Hıristiyanlıkla, inanç alanında ortak noktalarının çok olması Kiliseyi belli bir süre sonra endişeye sevk etmeye başlamıştı. Mitraizmin giderek güçlenmesi, Geleneksel Hıristiyan Kilisesini, imanlılarını kaybetme korkusuyla karşı karşıya getirdi. Sonuçta Kilise, Mitraizm inancıyla 5. yüzyılda savaşmış ve bu inancı pasifize etmeyi başarmıştır.(Osman Cilacı, Dinler ve İnançlar Terminolojisi)
Geleneksel Hıristiyanlık İnancının, M.Ö 68 yıllarında Tunuslu denizcilerin Roma’ya taşıdığı bu inançtan neden bu kadar rahatsız olmuştur sorusunun cevabı, her iki inancın ortak olarak inandığı değerlerde yatmaktadır. Tarihsel olarak M.S 5. yüzyılda Geleneksel Hıristiyanlık tarafından pasifize edilen Mitraizm inancı, Hıristiyanlık inancı tarafından kelimenin tam anlamıyla emilmiştir. Bazı tören ve öğretileri kapsayan bu emme işlemi içerisinde Tanrı Mitra’nın yerine, onu emenler tarafından İsa monte edilmiştir.
Tanrı Mitra insanlar arasında yine insan suretiyle yaşamış ve insanlığın iyiliği için bilinmeyen bir nedenle acı çekerek ölmüştür. İşin can alacı noktalarından biriside şudur; bugün var olan günümüz Hıristiyanlığının kurucusu olarak kabul edilen Aziz Pavlos Tarsusludur ve yukarıda da belirttiğimiz gibi bu inancı Roma’ya taşıyanlarda Tarsuslu denizcilerdi. Yani Pavlos bu inancı ve bu inancın öğretilerini biliyor ve yakından tanıyordu.
Zaten Pavlos’un mektuplarında ve diğer İncillerde (Mitraizme ait olan “yeniden dirilme) Mitraizmin izleri görülmektedir. Benzerlikler bununla da sınırlı değildir zira Mitraizmin Tanrısına ait bazı terminolojik ifadelere Yeni Ahit Külliyatında da rastlıyoruz. Terminolojideki şaşırtan benzerlik bu inancın öz eleştirisi yapıldığında akla bazı soruları ve beraberinde de sorunları getirmektedir. Mitra’nın bir kayadan doğduğu inancı, ilk dönem kilisesinde görülen bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mitra’ya ait aynı olay Yeni Ahit Külliyatında I. Korintoslulara Mektup 10/4 de Pavlos tarafından İsa’ya verilir. Matta 16/18 deyse İsa Nebi, Petrus’a atfen “Kilisemi bu kaya üzerine kuracağım” der. Roma’da Vatikan eteklerinde, Havari Petrus için kutsanmış olarak kabul edilen “Hıristiyan Kayası” gerçekte Mitra’ya aittir ve onun için kutsanmıştır. Bahsedilen bölgede yapılan araştırma kazılarında da Mitra’ya ait bazı kalıntıların bulunması da bu iddiaları doğrulamaktadır. (Arthur Wegall, Hıristiyanlığımızdaki Putperestlik)
Mitraizm’de, Mitra sembolik olarak bir boğa ile mücadele eder ve onu yener. Boğanın kanından dünyaya barış ve mısır başağı simgesiyle de bolluk getirir. Bu mitsel anlatımda, boğa dünyayı veya insanlığı sembolize etmektedir. Hıristiyanlıktaki İsa’da Mitra gibi dünyayı yenmiştir. Pers yazıtlarındaysa Mitra boğanın kendisidir ve yine Hıristiyan teolojisindeki gibi kendisini insanlık için acı bir ölümle feda eder. Bu mitsel anlatımlardaki aşamalardan bir diğerinde boğa koça dönüşür. Mitra ile birleşen, Zodyak Koçu Arries, Pers mitolojisine girerken karşımıza kuzu olarak çıkar. Hıristiyan teolojisindeki hâkim görüşte de “Tanrı kuzusunun kurban edilmesi” fikri Mitraizme inananların inancıyla aynı şekilde eşsiz bir yere sahiptir.
Mitraizme ait bir olgu olan “Tanrıların yeniden dirilmesi festivali” Hıristiyanlıkta da bazı yortularda aynı haliyle karşımıza çıkmaktadır. Aradaki benzerlikler dolayısıyla 7. yüzyılda Kilisece, putperest içeriklere sahip olan festivaller yasaklanmaya çalışılmış fakat bu noktada Kilise başarısız olmuştur. (Arthur Wegall, Hıristiyanlığımızdaki Putperestlik)
Hıristiyanlıkta yer alan “Kuzunun kanı ile yıkandı” ifadesi de yine dikkati çeken bir başka benzerliği karşımıza çıkarıyor. Mitraizm’de yer alan, boğa veya koç kanı ile yıkanma, Hıristiyan inancı içerisinde de görülmektedir. Mitra’ya tapanlar, bir parça ekmek ve bir tas su alarak gerçekleştirdikleri ayinlerde Tanrılarını sembolik olarak yerlerdi. Böylece Tanrıları ile bedenleştiklerine inanan Mitraizm mensupları temizlendiklerine inanırlardı.
Tanrıların insan olarak telakki edilmesi ve yine bu insan suretindeki Tanrıların yenmesi, çok eski bir külttür ve tarihi süreçte yamyamlığa kadar uzanmaktadır. Bu ibadetler İsa Nebi döneminde yoktu ve onun istekleri doğrultusunda da başlatılmamıştı. Olayın gelişim sürecini göz önüne alırsak zaten bu tapınma veya ibadetin Mitraizm’de mevcut olduğu ve oradan alınarak Hıristiyanlığa monte edildiği açıkça görülecektir. Yukarıda bahsettiğimiz “inancın emilmesinden” kastımızda buydu.
Mitraizm’de yer alan “Mitranın Askerleri” “Bekâr rahip ve Rahibeler” olguları da iki inançta ortak olarak gözlemlenmektedir. Bunun yanında Mitra’ya atfen okunan birçok ilahinin Hıristiyanlar tarafından kopyalanarak (emilerek) İsa Nebiye aitmiş gibi okunması da dikkat çeken bir başka husustur. Mitraizm’de, Mağaralarda düzenlenen ayinlerin varlığı bilinmektedir. İlk dönem Hıristiyanları da bazı mağaraları ibadet ve toplu defin işleri için kullanmışlardır. Yine bu iki inanca sahip olanlar, kullandıkları mağaraların içini süslerlerdi. İlk dönem Hıristiyan süslemelerinde de görülen Mitraizm etkisi takdire şayandır.
Mitra için kullanılan “Kutsal Pazar Günü” Hıristiyanlıkta da halen kullanılmaktadır. Genel olarak Kilisenin politikası olan bir tutumu yansıtan bu davranışın altındaki nedenler bugün çözülmüş bir olgudur aslında. Kilise paganist toplumları kendi inancına katmak ve imanlılarının sayısını arttırmak için genel olarak yakınlarında var olan bazı pagan inançlarının en çok kullanılanlarını kabul etmiş ve böylece o inanca mensup insanları kendi inancına dâhil etmeye çalışmıştır. Geleneklerle insanları mutlu eden ve en sevilen bazı festivalleri bünyelerine dâhil etmenin pek de bir sakınca doğurmayacağına inanan kilise bu politikasından vazgeçmemiştir. Bu fikrin inançsal alt yapısı da hali hazırda mevcuttu. Zaten Pavlos’da demiyor muydu “herkesle her şey oldum” diye. Kilisenin arayıp da bulamadığı fetva Hıristiyanlığın kurucusundan gelmişti ve böyle davranmanın da bir sakıncası yoktu onlara göre.
Rabbin kutsal günü Pazar, Hıristiyanlıktan çok daha önce, aynı şekilde kabul ediliyor ve kutlanılıyordu. 25 Ocak günü Mitraizm inancında Mitra’nın doğum günüydü ve bu inançta suni emmeyle Kilise tarafından 4.yüzyılda çalınarak Hıristiyanlığa adapte edilerek İsa Nebinin doğum günü haline getirilmiştir. (Arthur Wegall, Hıristiyanlığımızdaki Putperestlik)
Bu konuda son olarak bir başka ilginç benzerliği sizlere aktararak makalemize noktamızı koymak istiyoruz. Mitraizm’de, bu inancın başı olan kişiye “PATER PATRUM” denilmektedir. Bu unvan “babaların babası” anlamına gelmektedir ve bu kişi de Roma’da bulunmaktaydı. Bugün herkesin bildiği Katolik Âleminin “PAPASI” kutsal baba anlamında kullanılmaktadır ve Papa’nın mekânı da Romadır.
Bugün gelinen noktada Hıristiyan inancının yaşadığı vadi, göz gözü göremeyecek derecede sisle kaplanmış bir durumdadır. İnancını korumaya çalışanların aklını karıştıran bu tarz sorunlar, bu sisli vadide yol almaya çalışan kişilerin, birbirlerine ve geleneksel mitlere/inançlara çarparak daha fazla sorunların içine düşmelerine neden olmaktadır. Tarihsel mit ve efsanelerden beslenen inançların açtığı kafa karışıklıklarına karşı, bizler bir kez daha uyarımızı yeniliyoruz:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.
Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman Türk insani yoğun bir kı...
-
İNCİLDEKİ ÇELİŞKİLER 1- Hz. İsa, gölün karşı yakasında Gadaralıların veya Gerasalıların ülkesine varınca, Matta'ya göre cinlere tutsa...
-
Bu yazı, batılı hristiyan ilahiyatçılar, yazarlar ve kilisenin kabul ettiği tefsir kitaplarına dayanılarak yazılmıştır. Bu yazıda kaynak ...
-
Roma Putperestliği Romalılar baştan beri İsa peygamberin hareketini siyasi bir isyan olarak algılamışlardır. Yahudi baş kahinler için ise ...