22 Ocak 2013 Salı

MÜSLÜMAN OLMAYANLARI VE MÜNAFIKLARI GERÇEK KURTULUŞA DAVET



     ilk önce şunu hatırlatmak isterim.Kur'an-ı Kerim de Ali imran suresinin 19. ayeti kerimesi bize şöyle buyurur."Allah katında din islamdır".anlaşılıyorki başka din yoktur.
      Ayrıca hz. İsa aleyhisseyam kendisinden sonra bir kişinin geleceğini ve adının Ahmet olacağını bildirmiştir.
      3. olarak Hz. İsa da Hz. Musa da Hz. İbrahim de Müslümandı.Bu Kur'an-ı kerim dede geçmektedir.
      Ve size bü islamiyete davet buroşürünü göndermek istiyorum.Gerçek bir müslüman olursanız Allah'ın izni ile ve geç deyip bize acırsa cennetine alır.Yok eğer Hıristiyanlık diye olmayan bir dinde kalırsanız cehennemin dibini ebedi olarak boylarsınız.şunu hatırlatmak isterim.Mahşerde Allah(c.c.) Adem Aleyhisselam'a buyuracak ki: Cennetlikleri ve cehennemlikleri ayır.Adem (A.s.) diyecek ki: Nasıl ayırayım? yine Allah(C.c.): 999 ü cehnneme 1 i cennete...  Anlaşılıyorki CENNET KOLAY DEĞİL CEHENNEM LÜZUMSUZ DEĞİL. BU BROŞURU OKUYUN !!!!!


HIRİSTİYANLARI HİDAYET VE GERÇEK KURTULUŞA DAVET

(Bu broşür; İslâm’da Allah inancını, Hazret-i İsa’nın durumunu kısaca özetlemek ve hıristiyanları hidayet ve gerçek kurtuluşa davet etmek amacıyla hazırlanmıştır.)



AZİZ VE CELİL OLAN ALLAH-U TEÂLÂ
KUR’AN-I KERİM’İNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
“DE Kİ: O ALLAH BİR TEKTİR.” (İHLÂS: 1)
HIRİSTİYANLAR İSE: “BABA, OĞUL, KUTSAL RUH”
DİYEREK ÜÇ İLÂH KABUL EDİYORLAR.
BU NE BÜYÜK BİR SAPMIŞLIKTIR.

ALLAH-U TEÂLÂ İHLÂS SÛRE-İ ŞERİF’İNDE
KESİN OLARAK BEYAN BUYURMAKTADIR:
“DOĞURMAMIŞ, DOĞURULMAMIŞTIR.” (İHLÂS: 3)
HIRİSTİYANLAR İSE: “İSA MESİH ALLAH’IN OĞLU” DİYORLAR.
BUNDAN BÜYÜK CEHALET Mİ OLUR?

HALBUKİ İSA ALEYHİSSELÂM KUR’AN-I KERİM’DE HABER VERİLDİĞİNE GÖRE ŞÖYLE SÖYLEMİŞTİR:
“BEN ALLAH’IN KULUYUM. O BANA KİTAP VERDİ
VE BENİ PEYGAMBER YAPTI.” (MERYEM: 30)
HIRİSTİYANLAR İSE İSA ALEYHİSSELÂM’I İLÂHLAŞTIRDILAR.
BU NE BÜYÜK DALÂLETTİR.

ALLAH-U TEÂLÂ KEHF SÛRE-İ ŞERİF’İNİN 4-5.
ÂYET-İ KERİME’LERİNDE ŞÖYLE BUYURUYOR:
“VE ‘ALLAH ÇOCUK EDİNDİ.’ DİYENLERİ UYARMAK İÇİN.
BU HUSUSTA NE ONLARIN NE DE ATALARININ BİR BİLGİSİ VARDIR.
AĞIZLARINDAN NE BÜYÜK SÖZ ÇIKIYOR! ONLAR YALNIZ VE
YALNIZ YALAN SÖYLERLER.”
HIRİSTİYANLAR, HAZRET-İ ALLAH’A EVLÂT İSNAT EDİYORLAR.
BU NE BÜYÜK AYMAZLIKTIR.

ALLAH-U TEÂLÂ ÂYET-İ KERİME’SİNDE BUYURUR Kİ:
“MUHAMMED İÇİNİZDEN HERHANGİ BİR ADAMIN BABASI DEĞİL, FAKAT
O ALLAH’IN RESUL’Ü VE PEYGAMBERLERİN SONUNCUSUDUR.” (AHZÂB: 40)
HIRİSTİYANLAR İSE İNCİL’DE HABER VERİLMESİNE RAĞMEN:
“BİZ İSA’DAN ÖTESİNİ TANIMIYORUZ.” DİYORLAR.
BUNLAR KENDİ KİTAPLARINA DAHİ İNANMIYORLAR.
BU NASIL BİR DİN ANLAYIŞIDIR?



Peygamberlere ve İsa Aleyhisselâm’a iman etmek İslâm dininin iman esaslarındandır. Biz Allah-u Teâlâ’nın gönderdiği bütün peygamberlere ve kitaplara inanırız.

“Hepsi Allah’a, meleklerine, Kitaplar’ına ve peygamberlerine iman ettiler. “O’nun peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız...” derler.” (Kur’an, Bakara: 285)

Allah-u Teâlâ bize böyle beyan buyuruyor. Biz İsa Aleyhisselâm’a ve ona indirilen bozulmamış İncil’e ve Allah’ın gönderdiği diğer bütün peygamberlere iman ederiz. İslam inancına göre İsa Aleyhisselâm Hazret-i Allah’ın büyük peygamberlerinden birisidir. Bakire Meryem’den babasız olarak dünyaya gelmiştir. Adem Aleyhisselâm nasıl ki babasız olarak yaratılmışsa İsa Aleyhisselâm’ın yaratılması da bu şekildedir. Nitekim bugünkü tıp ilminin ulaştığı seviye bu durumun kavranmasını daha kolay kılmaktadır. Hazret-i Allah beşeri sıfatlardan ve çocuk sahibi olmaktan münezzehtir.

Bu hakikatleri anlamak ve kabul etmek istemeyen yahudiler, İsa Aleyhisselâm hakkında, babasız dünyaya geldiğini bahane ederek “zina çocuğudur” dediler, iftira ettiler, hıristiyanların bir kısmı “ilâh” dediler, bir kısmı “ilâhın oğlu”, bir başka fırka da “üçten biridir” dediler. Oysa hakikat Kur’an-ı kerim’de bildirildiği gibidir:

“Hiç şüphe yok ki, İsa’nın babasız dünyaya gelişi de Allah nezdinde Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona “Ol!” dedi, o da oluverdi.” (Âl-i imrân: 59)

Allah-u Teâlâ’nın Meryem Vâlidemiz hakkındaki beyân-ı ilâhisi de şudur:

“Irzını korumuş olan İmrân kızı Meryem de bir misaldir. Biz ona ruhumuzdan üflemiştik. Rabb’inin sözlerini ve Kitaplar’ını tasdik etmişti. O bize gönülden itaat edenlerdendi.” (Tahrim: 12)

Hıristiyanlar “Allah üçtür: Baba, oğul, ruhul kuds; Üç esas, üç şahıs olarak tek esastır.” diyerek “Üç ilâh” anlayışına sapmışlardır. Bunun hangisi Allah’tır? Bu bâtıl bir zihniyet değil mi? Bu doğru mudur?

“Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Şüphesiz ki Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisâ: 171)

İslâm dininin hak din olduğunu, Hazret-i Kur’an’ın Allah-u Teâlâ’nın indirdiği son kitabı olduğunu, Muhammed Aleyhisselâm’ın da Allah-u Teâlâ tarafından gönderilmiş hak ve son bir peygamber olduğunu biliyorsunuz, ancak inkâr etmekte inat ediyorsunuz.

“Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân: 71) Allah-u Teâlâ size sesleniyor.

Ey okuyucu! Bile bile hakkı, hakikati gizleme. Hidayete gözlerini kapama. İnkârda inat etme.

Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde, Nisâ sûre-i şerif’inde yine size sesleniyor:

“Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür demeyin!” (Nisâ: 171)

Allah’ın bir olduğuna, her türlü beşeri sıfattan münezzeh olduğuna iman edin. Allah-u Teâlâ’ya çocuk isnad etmek çok büyük bir zulümdür, büyük bir inkârdır:

“‘Rahman çocuk edindi’ dediler. Andolsun ki siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız. Onlar o Rahman olan Allah’a çocuk iddia ettiler diye, bu sözden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar dağılıp çökecekti. Halbuki Rahman olan Allah’a çocuk isnat etmek aslâ yakışmaz.” (Meryem: 88-92)

Yaratma ile üretme arasındaki farkı anlayamıyor musunuz? Doğurma ve doğmanın, her şeyden önce bir yaratmaya bağlı olduğunu düşünemiyor musunuz? Gözleriniz bu kadar kör mü?

Halbuki Kur’an-ı kerim’de beyan buyurulduğuna göre İsa Aleyhisselâm şöyle söylemişti:

“Allah benim de Rabb’imdir, sizin de Rabb’inizdir. Artık ona kulluk edin, bu doğru yoldur.” (Zuhruf: 64)

İsa Aleyhisselâm böyle buyuruyor, hıristiyanlar ise onu Allah yerine koyuyorlar, ilâh kabul ediyorlar. Bu iftiranız karşısında İsa Aleyhisselâm size sahip çıkar mı? Allah-u Teâlâ’nın huzuruna hangi yüzle çıkacaksınız? Mahlûktan Allah olur mu? Ne kadar sapmış olduğunuzu görmüyor musunuz?

“Halbuki Mesih onlara demişti ki:

Ey İsrâiloğulları, benim de Rabb’im sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.

Kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar.

Varacağı yer ateştir, zâlimlerin yardımcıları yoktur.” (Mâide: 72)

İsa Aleyhisselâm size hitap ediyor, Allah’a ortak koşmaya devam ederseniz, cehennemde ebedi kalacağınızı söylüyor. Hala uyanmayacak mısınız?

Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm’ın bir diğer beyanını Kur’an-ı kerim’de bize şöyle haber veriyor:

“Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitap verdi ve beni peygamber yaptı.” (Meryem: 30)

Hıristiyanlar ise hâşâ İsa Aleyhisselâm’ı Allah olarak kabul ediyorlar. İsa Aleyhisselâm; “Ben Allah’ın oğlu değilim, kuluyum. Ben Allah değilim, O’nun peygamberiyim, elçisiyim.” diyor. Hıristiyanlar bir mahlûku Allah yaparak kayıyor, bu mübarek peygambere iftira atıyor, yoldan çıkıyorlar. Hâşâ insandan Allah olur mu? Bu ne kadar büyük bir inkârdır.

İsa Aleyhisselâm’a uluhiyet isnad edenler hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:

“‘Allah, Meryemoğlu Mesih’tir.’ diyenler gerçekten kâfir olmuşlardır.” (Mâide: 72)

“Andolsun ki: ‘Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.’ diyenler kâfir olmuşlardır.” (Mâide: 73)

“Allah üç ilâhtan üçüncüsüdür.” demek, hem “Üç” kelimesi, hem de “Üçüncü” kelimesi itibariyle olmak üzere iki yönden katıksız şirktir. Bir ilâhtan başka ilâh olmadığı halde üç ilâh farzetmek, bir olan Allah’ın hakkını inkârdır, zulümdür. “Allah üç” demek gibi bir çelişkidir.

“Oysa bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer bu dediklerinden vazgeçmezlerse elbette onlardan inkâr edenlere çok acıklı bir azap dokunacaktır.” (Mâide: 73)

Bu gibi sözlerden ve teslis inancından vazgeçmeyenlere Allah-u Teâlâ açıkça küfür damgası vurmuştur. Onlar en şiddetli bir azapla azaba uğrayacaklardır.

“Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir.” (Mâide: 75)

İlâh değildir. Ancak Allah-u Teâlâ’nın delil ve fermanı ile gönderdiği bir elçi, bir tebliğci, bir peygamberdir. Allah-u Teâlâ hususi olarak bazı peygamberlere mucizeler verdiği gibi, ona da doğruluğunu göstermek için apaçık bazı mucizeler vermiştir. Eğer Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm vasıtası ile ölüleri diriltti ise, şüphesiz ki Musa Aleyhisselâm vasıtasıyla âsâya can verdi ve âsâ sürünen bir yılan oldu. Bu ötekinden daha hayret vericidir. Eğer İsa Aleyhisselâm babasız yaratıldıysa, şüphesiz Âdem Aleyhisselâm hem anasız hem babasız yaratılmıştır. Bu daha şaşırtıcıdır. Bunların hepsi Allah katındandır. Musa Aleyhisselâm ve İsa Aleyhisselâm ancak Allah-u Teâlâ’nın yaratıcı kudretinin tecelli yerleri ve vasıtalarıdır.

İsa Aleyhisselâm ilk olarak gelmiş bir peygamber de değildir:

“Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de sıddîka (çok doğru) bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi.” (Mâide: 75)

Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm ve Meryem Validemiz hakkında “yemek yerlerdi” buyuruyor. Yani İsa Peygamber yerdi, içerdi, gezerdi, bir insandı çünkü. Böyle bir kimse Allah olur mu? Allah öyle bir Allah ki ne evveli var, ne de sonu var.

Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm hakkında gerçek dışı beyan ve inançlarda ısrar eden ehl-i kitabın bu müfrit telâkkilerini reddeder. Hıristiyanların Allah’ı bırakıp İsa Aleyhisselâm’a tapacak kadar onun hakkında aşırı tazimde bulunmak suretiyle düştükleri sapmışlıklarını anlatarak şöyle buyurur:

“Ey Ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin.” (Nisâ: 171)

Onu ancak yüksek sıfatlarıyla, güzel isimleri ile nitelendirin. O’na bir eş ve bir çocuk veya buna benzer zatına yakışmayan şeyleri nisbet etmeyin.

“Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın peygamberidir.” (Nisâ: 171)

O sadece Allah-u Teâlâ’nın seçkin peygamberlerinden bir peygamberdir, sizin iddia ettiğiniz gibi Allah’ın oğlu değildir.

“Meryem’e ulaştırdığı kelimesidir.” (Nisâ: 171)

O’nun taraf-ı izzetinden tecelli eden bir emirdir. “Ol” emr-i şerifiyle var olmuştur.

“Ve O’ndan bir ruhtur.” (Nisâ: 171)

Kendisinin yaratmasıyla meydana gelen bir ruhtur. O’nun “Kün” emri ile bir mucize olarak vücuda getirdiği için kendisine bir şeref olmak üzere “Kelimetullah” denilmiştir. Bu ruhun Allah-u Teâlâ’ya izafe edilmesi şerefini yükseltmek içindir. Allah-u Teâlâ onunla birçok ölü kalplere hayat vermiştir.

Şu halde;

“Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Şüphesiz ki Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisâ: 171)

İsa Aleyhisselâm kendisine insan olmanın dışında bir sıfat yakıştırmak isteyenlere kul olduğunu hatırlatmak ihtiyacı duymuş ve:

“Ben ancak Allah’ın kuluyum.” buyurmuştur. (Meryem: 30)

Muhataplarına: “Beni ilâh edinin.” dememiş, bilakis:

“Şüphesiz ki Allah benim de Rabb’im, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin. İşte doğru yol budur.” diye nasihatte bulunmuştur. (Meryem: 36)

Allah-u Teâlâ Tevhid akidesini temelinden yıkan Üç İlâh (Teslis) inancının doğuracağı elim akıbeti haber vermektedir. Allah’tan başka iki ilâh edinenlerle İsa Aleyhisselâm ilâhî huzurda yüz yüze getirilecekler, Allah’a ve Peygamber’ine iftira edenler hak ettikleri cezayı göreceklerdir.

Allah-u Teâlâ, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize hitap ederek bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“De ki: Rahman’ın çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki elbette ben olurdum.

Göklerin ve yerin Rabbi, arşın da Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıkları noksan sıfatlardan münezzehtir.

Bırak onları! Kendilerine vaad edilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayıp dursunlar.” (Zuhruf: 81-82-83)



Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde Zât-ı akdes’ine kullarından bir parça isnad edenler hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Kullarından bir kısmı, O’nun bir cüz’ü kıldılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür.” (Zuhruf: 15)



Kur’an-ı kerim’de Allah-u Teâlâ’nın çocuğu olmaktan münezzeh olduğuna dair beyanlar sık sık ifade buyurulmaktadır:

“Allah çocuk edindi dediler. Hâşâ! O yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmişlerdir.” (Bakara: 116)

Allah-u Teâlâ’nın çocuk edindiğini söylemek, O’nun insanlara benzediğini söylemek mânâsına gelir. O halde hiçbir şeyin kendisine benzemediği Zât-ı Ecell-ü A’lâ’nın çocuk edinmesi aslâ düşünülemez. O, başlangıcı ve sonu bulunmayan yegâne yaratıcıdır.

“Elinizde O’nun çocuk edindiğine dair hiçbir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?” (Yunus: 68)

Allah-u Teâlâ onların ileri sürdükleri iddiâlardan ne kadar uzaktır! Çocuğu olduğunu haber vermediğine veya bu mânâya gelebilecek bir beyan Zât-ı Akdes’inden sâdır olmadığına göre, bu gibi kimseler kuru bir zanna isnat etmektedirler.

“De ki: Allah’a karşı yalan uyduranlar aslâ iflâh olmazlar.” (Yunus: 69)

Korktuklarından emin, umduklarına nâil olamayacaklar, cennete değil cehenneme sevkedileceklerdir.

“Bak! Nasıl da Allah’a yalan yere iftira ediyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter!” (Nisâ: 50)

Bundan başka hiçbir günahları olmasa bile, bu iftiraları onların hepsini gölgede bırakan büyük bir günah olur.

“O hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, mukadderatını tayin etmiştir.” (Furkan: 2)

Her şey bütün mukadderatı ile O’nun kudret eli altındadır. Her şeyin bir sınırı ve ölçüsü vardır ki, kul onu aslâ aşamaz. O’nun kudretine ise sınır ve son yoktur. Bunun içindir ki hiçbir şey, yaratılmış olma sınırını aşıp da O’na ortak olmaya güç yetiremez.

“Yahudiler: ‘Üzeyir Allah’ın oğludur.’ dediler.” (Tevbe: 30)

Bu sapmışlıkları ile hıristiyanların: “Mesih Allah’ın oğludur.” sözüne bir kapı açmış oldular.

“Hıristiyanlar da: ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler.” (Tevbe: 30)

Başlangıçta bunu söyleyenler bir kısım hıristiyanlar ise de, sonradan hemen hepsi böyle söylemeye başladılar, hatta böyle söylemeyenleri kâfirlikle itham ettiler.

“Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir.” (Tevbe: 30)

Bunlar ehl-i kitaptan olmakla beraber müşriklere benzerler ve müşrik sayılırlar.

“Allah onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?” (Tevbe: 30)

Bu iftiralarından dolayı Allah-u Teâlâ’nın ilâhî gadabına maruz kalmışlardır.

Hıristiyanlar o ilk günahtan kurtulmak için aklı ve nefsi bu teslis inancına feda etmek gerektiğini ve bu fedâkârlığı yapmanın bu imanın şartı ve kurtuluş sebebi olduğunu iddiâ ederler ki, bütün bunlar Allah inancını hafife almaktan başka bir şey değildir. Büyük bir saygısızlıktır.

Teslis inancı, hıristiyanlığın kaynağından gelen bir inanç değildir. Tahriften kaynaklanan bâtıl inancıdır.

İsa Aleyhisselâm’dan sonra ilk yazılan Markos incilidir. Bu incilde İsa Aleyhisselâm’a “Sen Mesih’sin.” (8/29) denilirken, Luka’da “Sen Tanrının Mesihisin.” (9/20) geçmekte, Matta’da ise “Tanrının oğlu Mesih’sin.” (16/16) ibaresi yazmaktadır. Halbuki Matta ve Luka birçok alıntıyı Markos’tan yapmıştır. Yuhanna ve Pavlusun mektuplarında da teslis inancı mevcuttur. Hıristiyanlığa bugünkü teslis inancının sokan ve Hazret-i İsa’ya uluhiyet isnad eden fikirlerin babası Pavlus’tur.

Bugün hıristiyanların ilahi kitap olarak sahip çıktıkları İncil’in yaklaşık yarısı yahudi dönmesi Pavlus’un mektuplarından müteşekkildir.

“Yahudi dönmesi Pavlus Romalı bir hahamdı ve Hıristiyan olmadan önce bir çok Hıristiyana zulmetmişti. Hıristiyan olduktan sonra kiliseye yazdığı mektuplar İncil’in 27 kitabının hemen hemen yarısını oluşturuyordu. ‘Tanrının oğlu’ ve ‘haç’ Pavlus’un öğretilerinin temelini oluşturuyordu.” (Us News and World Report, 20 Nisan 1992, sf. 70)

Hıristiyanlıktan dönme eski bir pastörün (papazın) dediği gibi “Pavlus’un cin fikirli mektupları iftiracılık, dedikoduculuk, kıskançlık, ispiyonculuk, casusluk öğretir.” Özellikle bu mektuplar birçok tenakuz ve takiyyecilikle doludur.

“Hıristiyanlığa üçlemeyi sokan Aziz Pavlus, asıl adı Saul olan Tarsuslu bir yahudidir. Aziz Pavlus, ‘İsa bana inerek üçlemeyi öğretti’ diyerek ortaya çıkmadan önce de Kudüs’te Kabbala öğretimi yapmaktaydı.” (The Concised Atlas of the Bible, sf. 124)

“Kilise Anadolu’ya yayıldıkça İsa Mesih ‘Tanrının oğlu’ olarak geçmeye başladı ki, bu Pavlus’un mektuplarının başlıca konusuydu.” (A.g.e, sf 70)



Allah-u Teâlâ hıristiyanları uyarmak, gittikleri yolun yanlışlığını onlara duyurmak için Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“De ki: Allah’ı bırakıp da, size ne bir zarar ne de bir fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz?” (Mâide: 76)

Hepsi de mahiyetleri itibariyle Allah-u Teâlâ’nın yaratıklarıdır. Hiçbir fayda ve hiçbir zarar verme imkânına sahip değildirler.

“Oysa Allah işitendir, bilendir.” (Mâide: 76)

Kullarının kendisine karşı ibadet ve duâlarını işittiği gibi, kalplerde gizlenen ve saklanan şeyleri de bilir. Dolayısıyla herkese hakettiğini verecektir.

“De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Dininizde haksız yere taşkınlık yapıp sınırı aşmayın.” (Mâide: 77)

Ey hıristiyanlar! Siz Mesih’in hak olan peygamberliğini geçip de onu ilâhlık mertebesine çıkarmayınız.

Ey yahudiler! Siz de onun peygamberliğini inkâr ederek değerini düşürmeye cüret etmeyiniz.

“Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın.” (Mâide: 77)

Burada sapan ve saptıranlardan maksat, yahudi ve hıristiyanların ileri gelenlerinden sapkınlıkta çığır açan ve o yolda yürüyenlerdir. Bunlar dinlerinde hakkı hedef edinmemişler, bu sebeple haksız yere aşırı giderek geçmişlerini körü körüne taklit etmişlerdir.

“Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür.” (Mâide: 80)

Bu inançlarının, bu sapkınlıklarının vahim neticelerini ahirette elbette göreceklerdir.



İslâm dini ilk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem Aleyhisselâm ile başlamış, zamanın akışı içerisinde ve her peygamber gelişinde en mükemmele doğru daima bir gelişme kaydetmiştir. Hazret-i Musâ Aleyhisselâm’a indirilen İslâm, Hazret-i Nuh Aleyhisselâm’a indirilen İslâm’dan daha geniş ve daha mükemmeldi. Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’a gönderilen İslâm, Hazret-i Musa Aleyhisselâm’a indirilen İslâm’dan daha şümullü ve daha mükemmeldi. Muhammed Aleyhisselâm gelince de kemâlini buldu ve son şeklini aldı.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğendim.” buyuruyor. (Mâide: 3)

Artık İslâm’dan sonra kıyamete kadar yeni bir din, yeni bir peygamber gelmeyecektir.

Bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:

“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmran: 19)

Çağlar boyunca insanlığın maddî mânevî bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir özelliğe sahiptir.

İslâm dururken eski dinlere uymak, gündüz gökte yıldız aramak gibidir.



Tahrif Edilmiş İncil Dahi İsa Aleyhisselâm’ın
Kulluğuna ve Peygamberliğine Dair İfadelerle Doludur:

Yuhanna İncili’nde (6/14) “Gerçekten, dünyaya gelecek peygamber budur.” Luka İncili’nde (7/16) “Aramızda büyük bir peygamber ortaya çıktı.” Matta İncili’nde (13/57) “Bir peygamber, kendi memleketinden ve evinden başka yerde itibarsız değildir.” cümlesi ve buna benzer birçok beyan İsa Aleyhisselâm’ın açıkça resül, elçi ve gönderilmiş bir peygamber olduğunu gösterir. Diğer taraftan bütün bu ifadeler “Allah’ın oğlu.” tabirleri (Luka: 9/35, Matta: 3/17, Markos: 1/11, Yuhanna: 1/18) ile tenakuza düşmektedir. İsa Aleyhisselâm için bir yerde “Peygamber” başka bir yerde “Allah’ın oğlu” diyorlar. Böyle bir durum ilâhi bir kitapta ve dinde olmaz. Bu, İncil’in tahrif edildiğini gösterir.

Kur’an-ı kerim İsa Aleyhisselâm’ın durumunu sarih bir şekilde beyan eder.

“Hani havarilere, ‘Bana ve peygamberime iman edin’ diye ilham etmiştim. Onlar (da), ‘İman ettik, bizim Allah’a teslim olmuş kimseler (müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol’ demişlerdi.” (Mâide: 111)

“Mesih de, Allah’a yaklaştırılmış mukarreb melekler de, Allah’a kul olmaktan aslâ çekinmezler.

Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır.” (Nisâ: 172)

“O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrâiloğullarına numune kıldığımız bir kuldur.” (Zuhruf: 59)

İsa Aleyhisselâm bir beşerdir, insanlara hidayet yolunu göstermek için Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Peygamberlik vazifesi ise halkı Allah’ın birliğine ve yalnız O’na kulluk yapmaya dâvet etmekten ibarettir.



İlahi Kitap Kuran-ı Kerim
ve Bugünkü İncil:

Kur’an-ı kerim son peygamber Hazret-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- zamanında Allah tarafından kendisine indirilmiş ve kayda geçirilmiştir. Daha sonra müslümanlar tarafından çoğaltılarak yayılmıştır. Bugün yeryüzündeki milyonlarca Kur’an-ı kerim nüshası arasında hiçbir harf farkı dahi yoktur. Kur’an-ı kerim’e iftira atarak eksikliğini iddia edenler dahi ikinci bir nüsha gösterememektedirler. Zira böyle bir şey söz konusu bile değildir. Nitekim Almanlar 2. Dünya Savaşı yıllarında çeşitli yüzyıllarda yazılmış binlerce nüshayı karşılaştırmışlar ve farklı bir Kur’an bulamamışlardır. İlk yıllardaki Kur’an ile bugünkü Kur’an nüshalarının aynı olduğunu rapor etmişlerdir.

Oysa bugünkü İncil dört farklı kişinin kaleminden çıkmadır. Ve daha saklanan birçok İncil nüshalardan bahsedilir. İçinde Hazret-i Allah’a ve İsa Aleyhisselâm’a ait olmayan beyanlar, kişilerin hikâyeleri, mektupları ilave edilmiştir. Bu sebeple tenakuzlar, çelişkiler sayılamayacak kadar çoktur.

Protestan papazı (Ordained Methodist Minister) C. Leslie Mitton Jesus: The Pact Behind the Faith (William B. Eerdmans Publishing Company Grand Rapids, Michigan, 1974 U.S.A, sh: 10) isimli kitabında şunları rapor ediyor:

“İsa’ya saygıyla itibar edenler arasında bile, Kilisenin onun Tanrı’nın eşsiz oğlu olduğu iddiasını ciddiye almayan, fakat onu çok harikulade bir insan olarak değerlendiren pek çok insan vardır. Kitab-ı Mukaddes bile artık her sözü gerçekten doğru olan bir Tanrısal kitap olarak kabul görmemektedir, fakat diğer insanlar kadar hataya ve cehalete maruz kalabilen insanlar tarafından üretilmiş bir yazılar koleksiyonu olarak itibar görmektedir. ‘İsa hakkında neyi bilebiliriz?’ sorusuna cevap olarak basit bir şekilde, Kilisenin resmi öğretisini veya ayet sözlerini aktarmak artık mümkün değildir. Çünkü hemen ardından daha fazla sorular yöneltilmektedir. ‘Kilisenin veya Kitab-ı Mukaddes’in öğrettiği şeylerin güvenilir olduğunu nasıl bilebiliriz’ İsa hakkındaki İncil kayıtları ne dereceye kadar gerçek addedilebilir, ya da ne dereceye kadar dindar İncil yazıcılarının hayal gücü tarafından değiştirilmiştir ve süslenmiştir ve hatta yaratılmıştır?”

Fransız Katolik papazı Roguet’in itiraflarını ise Prof. Dr. Maurice Bucaille’in kaleminden okuyalım:

“İncil okuyucularının pek çoğu İncil’lerdeki belirli bazı itirafların manaları hakkında düşündükleri zaman utanırlar, hatta yüzleri de kızarır. Bu durum onlar çeşitli İncil’lerde aynı olayı anlatan değişik rivayetleri karşılaştırdıkları zaman da gerçekleşir. Bu gözlem papaz Roguet tarafından, yazdığı İncil’lere giriş isimli eserde açıklanmıştır. Haftalık bir Katolik dergisinde uzun yıllar (dini konularda) huzursuz okurlara cevap vermekle kazandığı geniş tecrübeyle, onların (Kitab-ı Mukaddes’den) okumuş oldukları şeylerden ne kadar çok endişelendiklerini ölçebilmektedir. Ona müracaat edenler geniş yelpazede sosyal ve kültürel kesimlerdendir. Papaz Roguet, onların anlaşılması güç, kavranamaz, hatta çelişkili veya skandallı olarak tanımlanan metinler hakkında açıklama talebinde olduklarını belirtmektedir. ... Bu tespit hayli yakın bir tarihe aittir. Papaz Roguet’in kitabı 1973’de yayınlandı. Pek uzun olmayan bir zamana kadar Hıristiyanların çoğunluğu İncil’lerin sadece ayinlerde okunduğu veya vaazlarda yorumlandığı kadarını biliyordu. Protestanlar hariç, İncil’lerin tamamını okumak adet değildi. ...Şunda hiç kuşku yok ki, İncil’lerin tamamının okunması Hiristiyanları rahatsız edecek gibidir.” (The Bible, The Kur’an and Science, sh: 61, Paris)

Görüldüğü gibi İncil tahrif edilmiştir. Akıl yürüten bir hıristiyanın şüphe ve kararsızlığa düşmemesi mümkün değildir. Bu sebeple kimi hıristiyan teologlar İsa Aleyhisselâm’a indirilmiş bir kitap olmadığını, İncil’in İsevî taraftarlarca kaleme alındığını söylemek zorunda kalmışlardır. İslâm inancına göre ise Hazret-i Allah dört büyük kitap göndermiştir. Bunlar Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’an’dır.

Ey hıristiyan! İlahi özelliği tahrif edilmiş bir kitaba iman mümkün müdür? Böyle bir kitap üzerine bina edilen bir inancın ilâhi olduğunu kabul etmek mümkün müdür? Ahir zaman peygamberi Muhammed Aleyhisselâm’ı hangi delile dayanarak inkâr ediyorsunuz. Halbuki o İsa Aleyhisselâm’ı yüceltmiş ve olması gerektiği gibi bütün inananlara tanıtmıştır.



Son Peygamber Muhammed Aleyhisselâm’ın
İncil’de Haber Verilmesi:

Allah-u Teâlâ tarafından Hazret-i İsa Aleyhisselâm’a verilen İncil’in asılları, daha sonraları insan sözü ile karıştırılıp tahrif edilmesine rağmen şu anda mevcut olan nüshalarda Peygamberimiz Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in geleceğine dair bazı işaretlere rastlanmaktadır.

“Bununla beraber ben size hakikati söylüyorum; benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü gitmezsem Tecellici size gelmez. Fakat gidersem onu size gönderirim. Ve o geldiği zaman günah için ve hüküm için dünyayı ilzam edecektir.” (Yuhanna: 16/7-8)

“Size söyleyecek daha çok şeyim var, fakat şimdi dayanamazsınız. Ama o Hakikat ruhu gelince, size her hakikate yol gösterecek, çünkü kendiliğinden söylemeyecektir. Fakat her ne işitirse söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir.” (Yuhanna: 16/12-13)

“Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi tutarsınız ben de babaya yalvaracağım ve O size başka bir tecellici, hakikat ruhunu, verecektir; ta ki, daima sizinle beraber olsun.” (Yuhanna: 14/15-16)

“Fakat benim ismimle babanın göndereceği tecellici, ruhul-kudüs, O size her şeyi öğretecek ve size söylediği herşeyi hatırınıza getirecektir.” (Yuhanna: 14/26)

“Babadan size göndereceğim tecellici, babadan çıkan hakikat ruhu, geldiği zaman, benim için o şehâdet edecektir.” (Yuhanna: 15/26)

Bunlar İsa Aleyhisselâm’ın hıristiyanların bugün ellerinde bulunan İncil’deki bizzat kendi ifadeleridir. İsâ Aleyhisselâm yakınlarına kendinden çok daha faziletli bir peygamberin geleceğini ve ona iman etmeleri gerektiğini bildiriyor. Aynı zamanda onun fazilet ve meziyetinin yüksek olduğunu haber veriyor.

İsâ Aleyhisselâm onun hakkında böyle buyururken, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de onun hakkında şöyle buyuruyorlar:

“İnsanlar arasında Meryem oğlu İsa’ya dünyada ve ahirette en yakın olan benim. Bütün peygamberler kardeştir, bir babanın ayrı kadınlardan doğmuş evlatları gibidir. Dinleri birdir.” (Buhârî, Tecrid-i sarih: 1403)

Yani birbirlerini tasdik eden, birbirlerini doğrulayan, birbirlerini metheden ve Hazret-i Allah’ın yanındaki yüksek âli derecelerini belirten bir hitaptır.

İsa’nın, geleceğini haber verdiği Yunanca Paraklit ile, Latince Paraklitos, Arapça tam olarak Ahmed kelimesinin karşılığıdır. Bundan da maksat, bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’dır.

Paraklit lafzı hıristiyanlarca “Hamdedici” veya “Kurtarıcı” anlamında kullanılmaktadır ve bu lafız “İnsanları küfürden kurtaran” Peygamberimize uygun düşmektedir.

Matta İncili’nin ve Luka İncili’nin “Göklerin melekûtunun yakın olduğu” şeklindeki ifadeleri (Matta: 13/31-32) Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm içindir.

“Göklerin melekûtu, bir adamın alıp tarlasına ektiği bir hardal tanesine benzer. O tane ki, bütün tohumların gerçi en küçüğüdür; fakat büyüyünce, sebzelerden daha büyüktür ve ağaç olur; şöyle ki, göğün kuşları gelip onun dallarında yerleşirler.” (Matta: 13/31-32)

Çünkü son nebi Muhammed Aleyhisselâm’ın getirdiği İslâm, bidayette zayıftı fakat daha sonra çok kuvvetli hale gelmiştir.

İsa Aleyhisselâm Hazret-i Allah’ın indinde çok âlî bir peygamberdir. Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri onları çok sevdirdiği için onlar da seviyorlar. Yani bizim Enbiyâ-i İzam Hazerâtına sonsuz bir sevgi ile bağlılığımız ve onların fazilet ve meziyetini ortaya koymada kuvve-i beşeriyenin haricinde durumumuz var. Zira o peygamberdir.

“Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat’ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.” (Saf: 6)

İşte buradan da anlaşılıyor ki birbirlerine karşı bağlılıkları, muhabbetleri, kaynaşmaları artmış, kardeşliğin özü husule gelmiştir. Aynı zamanda Muhammed Aleyhisselâm, İsa Aleyhisselâm’ın bütün sır ve esrarını Hazret-i Allah’ın izni ve emri ile hiç kimseden çekinmeden açık açık arzedecektir.

“O beni taziz edecektir. Çünkü benimkinden alacak ve size bildirecektir.” (Yuhanna: 16/14)

Gerçekten demek istiyor ki:

“Allah-u Teâlâ’nın bana bahşettiği birçok fazilet ve meziyetler var. Ben size bunları açıklamayacağım. Amma benim size duyurmadığımı, benim içyüzümü size olduğu gibi arzedecek. Allah-u Teâlâ’nın bana bahşettiklerini o size ifşa edecek.”

Bu sebepledir ki, ehl-i kitap âlimlerinden bazıları, beklenen peygamber geliverince hemen iman ettiler.

“Kendilerine kitap verdiklerimiz (Peygamber’i), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlara gelince, onlar iman etmezler.” (En’am: 20)

Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm İsa Aleyhisselâm’ın yeryüzüne tekrar geleceğini haber vermiştir:

“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; çok sürmez Meryem oğlu İsa âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden kimse bulunmayacaktır.” (Buhâri, Tecrid-i sarih: 1018)

“Vallahi Meryem oğlu İsa âdil bir hakem olarak mutlaka inecek ve haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak, genç dişi develer başıboş bırakılarak onlara rağbet edilmeyecek, bütün düşmanlıklar, küsüşmeler ve hasetlikler muhakkak surette kalkacak.

(İsa Aleyhisselâm) İnsanları mala dâvet edecek, fakat malı hiç kimse kabul etmeyecektir.” (Müslim: 155)



İsâ Aleyhisselâm İsrâiloğulları peygamberlerinin sonuncusudur.

Kendi zamanına kadar gelen dini hayatı tazelemiş, kendisinden sonra gelecek olan Ahmed-i Muhtar’ı açıkça ismiyle duyurmuş, fikir ve kanaatleri Hâtem-ül enbiyâ Muhammed Aleyhisselâm’a meylettirmiştir.

İsâ Aleyhisselâm’ın Tevrat’ı tasdik etmesi, haber verme itibariyledir. Zira Tevrat’ta hem İsâ Aleyhisselâm’a hem de son peygamber Muhammed Aleyhisselâm’a dair haberler vardı. Bu sebepledir ki İsâ Aleyhisselâm, Ahmed Aleyhisselâm’ın gelmesinin yakın olduğunu müjdelemek suretiyle bu husustaki haberlerin doğru olduğunu ispatlamıştır.

Ahmed; Allah-u Teâlâ’nın en çok methini yapan kişi mânâsına geldiği gibi, en çok methedilen veya kullar arasında en çok övülen kişi mânâsına da gelir.

Tevrat’ta İsâ Aleyhisselâm’ın gönderilmesine dair verilen müjde, onun gelişiyle gerçekleşmiş oldu. Muhammed Aleyhisselâm’ın geleceğine dair Tevrat’ın verdiği müjdeyi İsâ Aleyhisselâm tasdik ederek onun geleceğini müjdelemiş ve onun öncüsü olduğunu belirtmişti.

Bu, İsâ Aleyhisselâm’ın peygamberlik vazifelerinden birisi idi.

Ne gariptir ki; böyle söylediği halde, İsrâiloğulları’nın çoğu onu dinlemediği gibi, hıristiyanlardan birçoğu da bu hakikati gizlediler, tevil ve tahrif ettiler.

Yahudiler bir peygamberin geleceğini beklemekteydiler. Bu peygamberin kendilerinden olmasını istiyorlardı. Hıristiyan rahiplerinin birçoğu da yeni gelecek peygamberi bekleşmekteydiler.

Kendi kitaplarında müjdelenen peygamber, İsmail Aleyhisselâm’ın soyundan geliverince; çeşitli hilelerle, ithamlarla, düşmanlıklarla muhalefet ettiler.

Âyet-i kerime’nin devamında şöyle buyuruluyor:

“Müjdelenen peygamber onlara delillerle mucizelerle gelince ‘Bu apaçık bir sihirdir.’ dediler.” (Saf: 6)

Gerek yahudiler gerek hıristiyanlar Hazret-i Allah’a iman ederek değil de kendi arzularına uyarak bu peygamberin kendi nesillerinden gönderilmesini bekliyorlardı.

Vaktaki İsmail Aleyhisselâm’ın neslinden gönderildi. Onun apaçık bir peygamber olduğunu hakkıyla bildikleri halde yüz çevirdiler ve inkâra kalktılar.

İşte ırkçılığın insanlara bu kadar zararı ve tahribatı oluyor, ebedi azaba maruz bırakıyor. Gerek yahudi gerekse hıristiyanlardan ancak iman edenler kurtulmuştur.

Ey yahudi ve hıristiyanlar!

Siz bugün de Allah’ın huzurunda bulunduğunuzu düşününüz. Elinizi vicdanınıza koyup bir düşünürseniz o peygamber henüz bize gelmedi diyemezsiniz. Fetret devrinde kalanlar gibi bir mazeret göstermeye de kalkışamazsınız.

Allah-u Teâlâ size bütün hakikatleri açıklayan bir peygamber gönderdi. Siz bunu duydunuz ve bildiniz. Şimdi ne yüzle itiraz ediyorsunuz? Siz ilâhî hükmü arkaya attınız, nefsinizin arzusunu ilâh edindiniz. Kendi azabınızı kendi eliniz ve kendi isteğinizle bile bile hazırlamış oldunuz.



Bush, Yusuf İslâm’ı Niçin ABD’ye
Koymak İstemedi?

İslâm dininin hak din olduğunu, Hazret-i Kur’an’ın Allah-u Teâlâ’nın indirdiği son kitabı olduğunu, Muhammed Aleyhisselâm’ın da Allah-u Teâlâ tarafından gönderilmiş hak ve son bir peygamber olduğunu onlar biliyorlar.

“Ey ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân: 71)

Fakat hidayete ermediklerinden ötürü küfürlerinde inat ediyorlar.

“Allah kime nur vermemişse onun nuru yoktur.” (Nûr: 40)

Bunların cezası nedir?

Hiç kimsenin görmediği azabı bunlar görecek. Zira hakikati göstermemeye çalıştıklarından, dalâleti hak yerine kabul etmek istediklerinden, ilâhi hükümleri inkâr etmekten azapları şöyledir:

Cehennemin ortasına çekilecekler ve cehennemin ortasında iken başlarına kaynar su dökülecek. O kaynar suyun düştüğü her yer eriyecek.

“Tutun onu! Cehennemin ortasına sürükleyin! Sonra başının üzerine kaynar su azabından dökün! Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok şerefli bir kimse idin. Bu, işte o şüphe edip durduğun şeydir.” (Duhân: 47-50)

Ve onlara denilecek ki; “Hani sen milletin yanında şöhretli idin? Fakat yaratıcı olan Allah-u Teâlâ’ya karşı nankördün.”

“İnsan bizim kendisini nutfeden (kerih bir sudan) yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.” (Yâsin: 77)

O ise bir nutfeden yaratmıştı, nimetlerle donatmıştı. Bu kadar ihsana karşı seni aldatan ne idi?Hak ettiğin, müstehak olduğun azabı böylece çek! Ebedî olarak çek...

Bu hitap her önderedir. Her münkir öndere böyle azap edilecek. Bu azap tattırılacak.



(Y.Şafak, 23 Eylül 2004)
Artistten reis olursa bu kadar olur.

Yusuf İslâm’ı haçlı zihniyeti ile sırf müslüman olduğu için Amerika’ya sokmamaları alenen kötü ve art niyetli İslâm düşmanlığıdır.

Ve fakat bu durum onların çok aleyhlerinde olacak. Orada birkaç kişiyle görüşecekti. Oysa bu mevzuat dünyaya yayıldı.

Yusuf İslâm’ın topu yoktu, tüfeği yoktu, tayyaresi yoktu. Amerika ondan neden korktu?Çünkü hepsinin fevkinde onda iman vardır.

“Ey iman edenler! Siz kendi nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Siz doğru yolda bulundukça yoldan sapanların size zararı olmaz. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman yaptıklarınızı size haber verecektir.” (Mâide: 105)

Onlar çok iyi biliyorlar ki şu anda ellerinde bulunan kitapları tahrif edilmiştir.

Çünkü Allah-u Teâlâ bize şöyle buyuruyor ve duyuruyor:

“Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler ve kendilerine belletilenlerin bir kısmını unuttular.” (Mâide: 13)

İncil’in tahrif edildiğini, tahrip edildiğini hepsini gördüler. Niçin bu hakikati gizliyorlar? Hakikatleri örtmek istedikleri için.

Oysa Yusuf İslâm da daha önce hıristiyandı, şöhret sahibi idi, fakat iman şerefiyle müşerref olduğu için her şeyi ayak altına aldı. Hazret-i Allah’a, Kitabullah’a, Resulullah’a iman etti ve kurtuldu.

“Allah bir kimsenin kalbini müslümanlık için açarsa, o Rabb’inden verilen bir nur üzerinde değil midir? Kalpleri Allah’ı zikretmeye kaskatı olan kimselere ise yazıklar olsun! Onlar apaçık dalâlet içindedirler.” (Zümer: 22)

Bunlar kurtulanlar, onlar tutulanlar.

Bundan da mı ibret almıyorsunuz?

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imrân: 19)

İman nurunun yayılmaması için, bunu örtbas yapmak için ondan korktular.

Size bir temsil getirelim:

Pürsilâh (silahlı) bir hırsız eve girer. Evin çocuğu: “Baba!” dediği zaman hemen kaçar. Niçin?Hırsız o evin sahibi olmadığı için.

Bunlar da gerçek dinden mahrum oldukları için, ilâhi nurun yayılmaması için önlem alıyorlar. Ve fakat korktukları başlarına gelecek.

İsrâ sûre-i şerif’inin 58. Âyet-i kerime’si onlara da hitap eder.

“Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, Kitap’ta (Levh-i mahfuz’da) yazılıdır.”



Ey Hıristiyanlar!

Sizi Hazret-i Allah’ın bir olduğuna, ondan başka ilah olmadığına, onun bütün beşerî sıfatlardan münezzeh olduğuna, doğmadığına, doğurulmadığına; Allah’ın bütün peygamberlerine, Hazret-i Muhammed ve Hazret-i İsa Aleyhimüsselâm’ın onun kulu ve resulü olduğuna; Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’an’ın Allah’ın peygamberlerine indirdiği hak kitaplar olduğuna iman etmeye davet ediyoruz.

Hakikat budur, gerçek kurtuluş buradadır.



“Selâm olsun hidayete tâbi olanlara!”
(Tâhâ: 47)

“Selâm olsun O’nun beğenip seçtiği kullarına!”
(Neml: 59)

•••

DİN NEDİR?

Rahman Rahim Olan Allah'ın Adıyla
"Hiç şüphesiz, Biz sana bu kitabı hak ile indirdik; Öyleyse sende dini yanlızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et. Haberin olsun; halis olan din yanlızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler (evliya, dost, vekil, mevla) edinenler (şöyle derler): " Biz bunlara bizi daha fazla Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Hiç şüphesiz Allah kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete eriştirmez." 39/ ZÜMER 2-3
Başlığa bakın, bir soru ve bir tek cevabı var. Allah aksini dilemedikçe taşı bırakırsanız yere düşer. Biri çıkar düşmez diyebilir, hatta alır taşı bırakırsın, adam yinede ihtilaf çıkarır, düşmedi, "Bu senin görüşün" "Benim anladığım bu demelisin" der sana, "Doğru budur diyemezsin" der. İmtihan bilginin ortada olmamasını, doğru cevabın imtihan süresince aranmasını gerektirecek saklılığını gerektirir. Tabi aynı zamanda arandığında bulunabilecek yakınlığınıda.
Din herşeyi kapsayıcı bir kavramdır. İlahı-kulu-yaşamı-eşyayı, herşeyi. Fatiha suresinde hesap gününe, eksiksiz herşeyin , sorulacağı güne din günü der Allah Teala. Yukarıdaki ayete dikkat edin..Gerçek cevaptan haktan bahsetti. Sonra dinden, tek ilah Allah Teala dan ve ibadetten. Ve nihayet kendini kandıranların cevabından ve en sonundada inkarcıların doğru cevabı keşfetme yetisi,hidayetten yoksun olduklarından.
İki tür cevap vardır. biri gayretle doğruluğuna samimiyetle çabalanan, birde kendisini bile tatmin etmediği aşikar bir çırpınmayla, tutarsız zanlar. Nemrutun, firavunun dahi sarfettiği sloganlar:" Sen alim misin?" " Bölücülük yapıyorsun, ajansın" " nefsinden konuşuyorsun" gibi....Aslında karşıdaki kim olursa olsun ve hatta söylediğinede bakılmaksızın bu yaklaşımlar sahibinin paniğinin, batıllığının göstergesidir. Hak savunulmaya ihtiyacı olmayacak kadar açık ve yakındır. Mesele insandadır. Çünkü el Kuran musafın da görüleceği gibi, bundan ancak ahmaklar yani kötüler, kötü niyetliler, kafirler mahrumdur.Din herşeyi kapsar dedik. İnsan kuldur, kulluk etmeye mecburdur. Yani ilah edinir.İbadet ilah edinmenin tabi neticesidir. Kısaca din yaşamdır, yaşayan herkesin bir dini, ilahı, ibadetleri vardır:
Dünyevi hedeflerin, toplumsal maksatların öncelik kazandığı düşünüşlerde, dialektik mecburdur. Tabi dünyevi hedeflerin önceliği demek, dünyevi değerlerin baskın olması demektir. Bu yüzden İslamdan farklıdır. Çünkü değerler demek düşünüş demektir. Bu da kararları yani hesabı etkiler, hatta hesabın kendisidir. İslam'ın dışında kalan kim olursa olsun, bu uzlaşmacılığa mecburdur. O yüzden müslümandan başka hür adam da yoktur. Bu uzlaşmacı tavıra mecburdur, çünkü tek ilah Allah Tealadır. Yanlız O'nun dini, teslimiyetle kişiyi tatmine eriştirir. Diğerleri pazarlığa, mücadeleye tabidir. Bunun sonucunda, değişken yani çelişik, şablonsuzdur. Bu aslında hayatın her alanına dairdir.Allah Tealaya boyun eğmek, O'ndan başkasına boyun eğmemek hürriyetini gerektirir. Aslında bu bir nevi hesap işidir, yani ölçü, yani değer işi...Ama bir şeyin hesaba katılması ancak onun gerçek olduğuna inanmakla olur. İşin söz kısmında inanılmasada söylenir. Ancak yapmak veya katlanmak vakti gelince gerçek hesap çıkar ortaya... O zaman yalancıların hesabı kendilerini açığa çıkarır. Allah tan çok firavundan, nemruttan yada mevcut rejimden korkarlar. (29/ Ankebut 10-13) (3/Ali İmran 175)
Kişinin inanışı, bakışı yaşamına, daha doğrusu dini ifadelerine yansır. Çelişkiyi görmemenin, göstermemenin yolu,karmaşa,zorlaştırma,pratiğe hitap etmeyen, pratik sonuçlara ulaşmayan muğlak, sisli, teorik tanımlardır. Bu nadir olarak tahammüden, planlı programlı olur.Genelde bunu yapan insan dahi farkında değildir ve kendini aldatır. (43/Zuhruf 31-40)
Laikliği siyasi açıdan değerlendirmek, dinin geçmişini, iki yüz yıllık dar bir tarihe hapsetmek olduğunu farketmesede, modernizmin kulu olmuş zevatın, ancak bir köle kadar hür düşünebilen, hatta köleliğini görmezden geldiğinden , bir köle kadar bile hür düşünemiyenlerin, başlarken bittiği noktadır. Laiklik bir söylem olarak değil, içeriği itibari ile, dünyada insan varken hep vardı. Çünkü din, Ademden beri hep varoldu. Laikliğin bahsi dinin tanımının altında ele alınabilir. Her ne kadar dili kullanarak, çağdan çağa insanları iddialarını meşrulaştırmak için oynadığı kandırmaca oyunu, laikliğe, şirkin zamane ismi olmadığına dayanaklar getirsede, müslüman olmaya giden yol onların müdahele edemeyeceği ama dileyenin sabr, gayret ve mücadele ile ulaşabileceği boyutlarda ve yakınlıktadır.
         Daha enteresanı bildiğim laiklik karşıtları bu duruşları itibariyle aslında bizzat laiklerin ta kendileri. Anadoludaki laiklerle antilaikler din tanımında tamı tamına aynılar. Burda doksan bir seçimleri sonrası refah partisinin durumundan bahsetmiyorum. Bu onların en müşahhas örneğidir. Aslında irancısı, mezhepçisi, kemalisti, solcusu, çağdaşı… hep aynı adam. Öz, esas olarak aynı, ancak yaşarken karşı karşıyalar. Ve buda çok normal, çünkü kazanabilecekleri tek bir dünya var. Paydan en karlı hisseyi alma mücadelesi. Bu uzatılması gereken bir meseledir ve daha sonra üzerinde durulacaktır.
        İki tür insan vardır. Bir başka deyişle insanlar iki millettir. Müslümanlar-kafirler, doğrular-yanlışlar, doğru düşünenler-yanlış düşünenler, iyiler-kötüler…Kitaplar, Resuller bu çizgiyi apaçık ortaya koyar ve geliş sebebleride budur. Evet iki tür insan vardır ama kafir olduğunu, yanlış kötü olduğunu itiraf eden hiç değilse mazeretler öne sürmeyen insan yoktur. Bu yüzden iddialar yanlız başına ele alınarak doğrulanamaz. Türediği, yahut desteklediği sistemle yani dinle beraber değerlendirilir. Sistem veya dinden komünizmi, hristiyanlığı, mezhepçiliği… kastetmiyorum; her insanın bütün hayatına hitap eden yaşayış biçiminden bahsediyorum. Bundan dolayı tartışma karşılıklı yapılmaz, yapılamaz. Hakkın, insanın kendini gözden geçirmesi ve insanlar arası ortaya koyma, ispat edilebilme ölçüsü tutarlılıktır. Bir başka deyişle iddialar ayakta kalmalı, şayet sükutu hayale uğramak istemiyorsanız (5/Maide 68)
        Kilit burada, körlük, aldanış… Evet ayakta kalmalı, zira ancak haksa ayakta kalabilir ve yine ancak siz, kalbiniz, fikriniz, sözünüz ve ameliniz haksa ayakta tutabilirsiniz. Bunada muhakeme bahsinde değineceğiz İnşallah.
6/ENAM 155-165, Bu ayetlere dikkat edin laikliği (dinlerini parça parça edenler), kendilerine müslüman diyen kafirleri, Allah’ın bunları tekfir ettiğini, Resulüne bunu tavsiye ettiğini, bireysel sorumluluğu yani bahanesizliği, cehalet diye birşeyin olmadığını…göreceksiniz. Zira çok açık.

KİM DOĞRU MU YOKSA NE DOĞRU MU?
Başlıktaki soruya herkesin vereceği cevab bellidir. Ama bu sözün gerektirdiklerine bir bakalım, ‘din nedir?’ sorusuna vereceğiniz cevabın esasen bir önemi yoktur. Çünkü sizin yakıştırmalarınızın doğru üzerinde bir ehemniyeti yok. Zira gerçeğin şuurunuza, tasdiğinize ihtiyacı, bağımlılığı bulunmuyor. Siz ilah değil bir yaratılmışsınız.
Ancak, sorulara verilen cevabın, sizin kim olduğunuz açısından tam bir ehemniyeti vardır. Şöyleki, diyelim elinizde bir kumaş var. Kumaşın üç metre olduğunu iddia etmeniz, bu kumaşın üçe bölündüğünde çıkacak parçanın bir metre olduğunu iddia etmeniz demektir. Şimdi diyelim bu kumaş üç metre. Ölçtünüz ve dört metre çıktı; bu onun üç metre olduğunu etkiler mi? Peki sorun nerede? Sizin ölçünüzde. Ölçüp biçiyorsunuz ve bir karar, hüküm veriyorsunuz.
Şimdi daha rahat genişletilebilecek başka bir örnek verelim: Kapınıza sütçü geldi,. Kilosu yüz bin lira ve üç kilo aldınız. Kaç lira vereceksiniz? Hesaplayıp hükmediyorsunuz yüz üç bin lira…sütçü hesap ediyor üç yüz bin, size soruyor:”Üç kilo almadın mı kilosu yüz bin lira değil mi?” Evet, sorun nerede? Sizin usulünüzde yahut sütçünün usulünde. İkiside doğru olabilirmi? Hayır. İki ihtimal var ya çarpmayı bilmiyor, toplamayla karıştırıyorsunuz ya da kandırmak niyetindesiniz…İnat edilse bunun bir pratiği var mı? Yok. Yani nihayetinde ya yüz üç ya da üç yüz bin lira ödenecek.. Yani “Kim doğru, ne biliyorsun hakkın kendin olduğunu” gibi yaklaşımlar, şüphenin pratiği yok. Oysa insan doğru yaşam üzerine imtihan edilmek için yaratılmış. (51/Zariyat 56) Hatta öyleleri var ki, el Kuran ayetlerine bunu yakıştırıyorlar. Hayret! Halbuki el Kuranın musafının geliş sebebi bu  iddianın ortadan kalkması. (22/Hac 16, 6/Enam 55, 11/Hud 1, 16/Nahl 89, 2/Bakara 185, 12/Yusuf 1-3, 14/İbrahim 1-4) Şayet bir yahudiyseniz gerçek bir metreye kafa sallarsınız, sonrada üç metrelik kumaşa dört metre demeyi de hazmedersiniz. Üstelik bunu toplu yaparlar. Evet bunlar bir topluluktur ve bireyleri aynı özelliği, aynı özü taşır. (13/RAD 11) Bu yüzden birbirlerine fayda vermez bilakis şeytanlık ederler. Şayet bir toplulukta o toplumdan olmayan biri varsa orada sükunet kaybolur o topluluk çalkantılanır. En azından o bireyle diğerleri arasında. İşte tüm Resullerin ve müslümanların başına gelen budur. Bu ayrılıştır, tekfirdir. ( 60/ Mümtahine 3, 58/Mücadele 22)
Evet hak insanlara göre belirmez. Pekala öyleyse kim doğru söylüyor? Şüphesiz Allah Teala, çünkü tek ilah O. İyi ama kimin söylediği O’nun söylediğine uygun. Buna kısa bir cümle ile cevap vermek imkansız. Yanlız şunu ifade edelim ki birden fazla hak ve hakka yaklaşım olduğunu iddia etmek sapıklıktır.
Şöyle bir iddia var, hatta bu gün müslümanlar dışında özellikle islamcılarda nerdeyse istisnasız herkesin iddiası. Acayip bir iddia. Çünkü bu iddiayı savunabilmek neredeyse bütün el kuranı, hele hele el Kuran musafında geçen Kuran ile ilgili tüm ayetleri inkarı gerektirir. Ve bunu söylemek bu ayetleri inkar etmektir. Yani el Kuran musafı apaçık değildir, şüphelidir, zamanla aşınarak veya eklemeyle tahrif olmuştur ya da el Kuran musafı aynıdır ama dünya farklıdır gibi desteklemelerle ancak anlam kazanacak, kıyamete kadar ki tüm zamanlar, mekanlar ve ortamlara hükmetme kabiliyetini örtmekle ancak savuna bilecek bir iddia: “Bu senin el Kuran musafından anladığın” yahut “Benim anladığım bu de,el Kuran musafı diyor deme”…Şayet bunu söyleyenlerin amacı el Kuran musafını kişinin yanlış anlayabileceği ise el Kuranda böyle birşey yok, ancak şu var: el Kuran musafı bazılarının sapkınlığını arttırır, kimine o körlüktür ve ancak kafirler ondan gafildir. Yahut önceki Resullerin getirdiklerine yapılan gibi tahrif edilebilir. Ancak bunu söylemiyorlar. Çünkü onların bundan maksadı farklı görüşleri red ve böylece suçluları ve yollarını inkar ederek hakkın açıkça ortaya çıkmasına vesile olmak değil bilakis muğlak, sisli bir ortam oluşturmak. Bu tartışmalar Resullerle kavimleri arasında olmuş. Sonunda Allah Teala “Bunların sonuçlandırması Benim katımdadır” diyerek bitirir. Ama doğru bir tanedir ve şüphe ancak kafirlerden dolayı, onların yüreklerindedir. Kendinizi böyle temize çıkaramazsınız. Hak konusundaki tartışma hakkın göreceli olmasından veya muğlak olmasından değil, bilakis onun tüm netliğine rağmen gözlerini yuman ve böylece kendilerini sise mahkum edenlerin varlığından, inadından kaynaklanır. Şüphe ve iman birarada olmaz. Kendinizden şüphe edebilirsiniz, birilerinden de, ama haktan asla. Saçma gibi gözüken bu cümle aslında meselenin özeti. Bir iddia tüm sorulara cevap ama tabiki anlamlı cevap verebiliyorsa ve diğer tasdik edilenleri ayakta tutabiliyorsa kabul edilebilir. (5/Maide 68) Bir insan Ben yanlışım” diyebilir veya “Sen yanlışsın” diyebilir, çünkü insanlar doğru ve yanlış olabilir ama “hem sen doğrusun, müslümansın hem de ben” derse farka rağmen ve bu yaklaşımın, usulün yani dinin normal, meşru, caiz, hak olduğunu iddia ederse bu sapıklıktır.el Kuranı, yaratılış sebebini, hesabı inkardır. Kendinizin veya engel olarak insanların eksiklerini öne sürerek, muğlaklığı, şüpheyi insan için kader gibi lanse etmek sebeb olarak dünya menfaatlerini öne geçirmenin, sonuç olarak da Allah Tealaya iftiranın ta kendisidir. Dünya açısından hakka tabi olmayı göze almak cesaret ister. Dilediğin gibi davranmakta vazgeçmek, teslim olmak demektir bu. Malından, işinden, canından olmayı göze almazsan hakkın ortaya çıkmasını istemezsin. (9/Tevbe 24, 2/Bakara 155, 2/Bakara 214, 29/Ankebut 2) Muğlak kalmalı ki dilediğin gibi davranabilesin. Hesap kendince doğrudur ama ahiret dahil edilmemiştir, çünkü inanılmamaktadır. Her ne kadar yahudiler ve hristiyanlar gibi aksi söylense ve hatta doğrusu bilinse dahi. Her birinin açıkları vardır, uyardıklarında atılırlar o açığın üzerine ve bildiklerinden  uyaramazlarda birbirlerini. Bir müslümanla karşılaştıklarında güya genel tanımlar getirirler, mesela tekfire karşıdırlar niye çünkü kendilerinede dokunur bir açısı, çok zekidirler! Müslümanları aldattıklarını sanırlar ama kendilerini aldatırlar. (2/Bakara 6-19) Zira ahiret açısından da hakka tabi olmamak cesaret ister. Ahirete inanan muğlaklığı rededer. Çünkü dünyanın sebebi, imtihan, el Kuran, hesap gerçektir, haktır.  Kısacası Allah katında geçerli tek din, İslamdır; İnsanlar nezdinde çeşit çeşit olsada.(39/Zümer 3) Allah zalim değildir kabul edeceği yegane karalar, tercihler, hükümler dini, islamı ulaşılmaz kılmaz. Farklılığı ortaya dökülmüş iki iddiadan en az biri sapıktır ve buna rağmen kardeş olduğunu iddia edenlerin ölçüsü nedir? Açın bakın el Kuran musafına, bakın onlar yahudidir.
Allah doğru söyler. Siz tercihiniz nispetindeki hürriyetinizle verdiğiniz  kararı, uygulayabilme ve sonuçlandırmada dahi hiç bir insiyatife, tasarrufa sahip değilken, O hükmedendir, herşeyin sahibidir. Karar, başka bir deyişle tercih nedir? Daha zoru, nasıldır? Kendinize ve sizin gibi ancak bir insan olanlara meydan okuyun, hem öylesine ki, kıyasıya. Bu hakkı arama yolunda mücadeledir veya hak olduğunuzu bildiğiniz tercihinize sebat, sabr….
Şüphe ve sorguya mahkum etmeyin kendinizi. Tamam sanki tatmin olmazcasına sorgu ama bu, gerçekten şüphelenme değil gerçeğe ulaşma çabası olmalı ve tatmin olmuş, emin, iman edilmiş bir karar. İmtihan sahasındasınız, doğruyu aramalı ve bulmalısınız. Ve yanlışlarda var. Aramak zorunda olduğunuzdan kıyasıya sorgu ve bulmak, uygulamak zorunda olduğunuzdan iman.
Tatminde olmalısınız dedik, çünkü kararsızlığın pratiği yok. Hayatsa yani imtihan devam etmekte, üstelik vaktide belirsiz. Duraktasınız otobüs bekliyorsunuz. Ya binecek yada binmeyeceksiniz, otobüs geldiğinde üçüncü bir alternatif yok. Karasızda kalsanız, ya binecek ya da binmeyeceksiniz. Karasızlık diye birşey zaman gelince yok.
Açıklayıcı, ispatlayıcı sava ne denir? İtham, palavra, slogan…Bu tür yaklaşımlar, çaresizlerin, savunacak yanı kalmayanların en zavallı kendilerini ele verişleridir. Şayet neredenini açıklamaksızın, açıklamalar getirmeksizin ortaya birşeyler atmış olsanız, o zaman bunlar anlamlı olabilirdi. Lakin dayanaklara, beslemelere değinmeksizin kestirmeden iddialar, kendini kandıranların karşısındakini kandıramaması paniğidir.
İnsanın ve ellerinin bulaşmadığı ortamlara bakın, bir düzen, bir ahenk, bir tutarlılık vardır. İnsanca algılarımızın tabii yetersizliğinden eksik kalan bilgilerimize rağmen bunu farketmemek imkansız. Herşey Allah’a kul, insansa sadece karar sahasında hür ve bu hürriyeti doğru kararı kullanmalı. Tek cümleyle şuna değinelim; doğrunun ne olduğu bir yana, doğru karar  olarak tercih ettiğinizi sonuçlandırmak hatta bunu sonuçlandırmaya yönelik fiil üzerinde dahi tasarrufunuz yok.
Kısacası insan hür bırakıldığı ikilemde doğrunun doğruluğunu, yanlışın yanlışlığını tasdik ederek, Allah’a kulluğunu tamamlamalı. Dışındaki ahenge, tutarlılığa uymalı ve onun bir parçası olmalı. Bu dışta tutarlılığın, içteki tüm öğelerle sağlanması şarttır. Yani kalp, düşünce, söz ve fiil. Bu, bu saydıklarımızında kendi aralarında tutarlı, denk olmasını gerektirir.
        Ben ne ilahım ne de vahy alıyorum, sizin üzerinizde bir zorbada değilim ve olmayıda istemiyorum, ücrette (ne para,ne cemaat, ne allamelik…) talep etmiyorum sizden. Diyorumki: Birşeyin hak mı batıl mı olduğuna dair testin en önemli ipucu, tutarlılık, adalet, herşeyin yerli yerinde olmasıdır. Allah adildir, el Kuran musafıda O’nun sözü olduğundan bu vasfa sahiptir ve sizin söylediğinizde elKurana uygunsa bu vasıfta olmalıdır. Kısmen değil tamamen, kısmen olsa kandırmacadır. Sorgunun malzemesi: Hakka dair adalet, tutarlılıksa; zulme dairde tutarsızlığın, çelişkinin, nifağın ortaya konmasıdır. İhanet etmemeli, bilakis şahidlik etmeli, delil olamlı dininiz, her yönüyle her yönüne, çünkü gerçek din gerçek hak böyledir….

20 Ocak 2013 Pazar

TANRININ TA KENDİSİ DİYENLERİN, TANRI ÖZEL MELEKLERİ İLE BİZE YAZDIRDI DİYENLERİN İKİ İSA HİKAYESİ.

AYNI KAPAK ALTINDA / KUTSAL KİTAPLARINDA İKİ İSA & İKİ SECERE   12 YIL FARKLA DOĞAN İKİ AYRI İSA HİKAYESİ. KUTSAL METİN YAZARLARININ EFSANELERE DAYANARAK, İKİ ADET SALLAMA HAYAT HİKAYESİ.

  TANRININ TA KENDİSİ DİYENLERİN, TANRI ÖZEL MELEKLERİ İLE BİZE YAZDIRDI DİYENLERİN İKİ İSA HİKAYESİ.
TANRI DEDİKLERİNİN ve ONUN MELEKLERİNİN, YAZDIRDIĞI KUTSAL RUH'UN DENETLEDİĞİ İKİ İSA HİKAYESİ.
KENDİ DOĞUMUNDAN HABERİ OLMAYANIN YAZDIRMIŞ OLDUĞU KİTAPLARA DAYANARAK, KURTULUŞ HAYALLERİ KURAN MİLYARLARIN HİKAYESİ..

Somut yaşanmış, var olan şeyleri doğru dürüst yazamayanların, hayallerinin peşine takılmak hiçte anlaşılır birşey değil. İsimlerin yanlışlığı yada onları bilmemek cehaletten denilir geçilir. Ama imani anlamda yapılan yanlışlıklar, hiç birşey denilerek geçiştirilemez. Pişmanlığın faydası yok. Gidilen yerden dönüş yok.    
2 Petrus ........1:20 Öncelikle şunu bilin ki, KUTSAL YAZILARDA bulunan hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir.
2 Petrus ........1:21 Çünkü hiçbir peygamberlik sözü İNSANIN İSTEĞİNDEN kaynaklanmadı. İnsanlar KUTSAL RUH tarafından yöneltilerek Tanrı'nın sözlerini ilettiler.

2 Petrus ........2:1 Ama İsrail halkı arasında SAHTE PEYGAMBERLER vardı, tıpkı sizin de aranızda YANLIŞ ÖĞRETİ YAYANLAR olacağı gibi. Bunlar kendilerini satın alan Efendi'yi bile inkar ederek GİZLİCE aranıza YIKICI ÖĞRETİLER sokacaklar. Böyleleri ANİ BİR YIKIMA uğrayacaklar

ON İKİ YIL yaş farkıyla, iki ayrı İsa'nın, iki ayrı doğum hikayesini kendilerine göre anlatanlar, elbette SECEREYİ DE FARKLI KAYNAKLARDAN elde ederek, kitaplarına dahil etmiş olanlardır.

Kitap yazanlar, hiç Hz.İSA'yı yaşamamışlar ki. Onunla ilgili şeylere sahip çıkmış olabilsinler. Onlar göğüslerine içirilmiş olan kendilerine ait İSA'yı kaleme almışlardır. Kendi İSA'larını efsanelerle, Pagan inançları ile yoğurarak kutsal metin yazarlığı görevlerini yerine getirmişlerdir.    
"İsa kitap getirmedi onun yerine bizler Kutsal metinleri oluşturduk" diyenler, usta esinleme / görünüm yalancıları oldukları gibi, aynı zamanda kötü birer kopyacılarmış. İsa onunla tebliğlerini yaptı dedikleri, ellerindeki Eski Ahiti okuyamayan, ondan iyi kopya çekemeyen insanların, VAR DEDİKLERİ VAADLER HAKKINDAKİ SÖZLERİ NASIL DOĞRU OLABİLİR Kİ?

Luka..1/1-3 Sayın Teofilos, Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişmiştir. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkarı olanlar bunları bize iletmişlerdir. Ben de tüm bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm.    
Özellikle Davut'tan sonra her biri bir başka tarafa çekerek listeler oluşturmuşlar. Bu nasıl olabilir? Bu kitaplar hani Tanrı esinlemesi idi. Bir harfi bile değişmemişti. Tüm bilgiler esinleme ile gelmişti. Oğul Tanrı bu iş için özel meleklerini ve kendisinin 1/3 ü olan Kutsal Ruh'u görevlendirmişti. O halde farklılıklar nereden kaynaklanıyor?

Kutsal metin yazarlarının bugünkü temsilcileri atalarını, üstadlarını savunma adına, yaldızın sıyrılmaması adına, kutsallık makyajının bozulmaması adına, kelin gözükmemesi adına diyorlar ki; Matta, Davuttan sonra geleneği sürdürerek baba soyunu devam ettirmiş, Luka ise "bir de bu soy ağacının anne tarafı var" diyerek ona göre listesini hazırlamış. "Ne denir? binlerce yıl önce, yaşayıp yaşamadığı belli olmayan insanların isimleri hakkında iddilarda bulunmak mümkün değil.

HADİ BU AÇIKLAMAYI BİR TARAFA BIRAKALIM. İKİ AYRI İSA'NIN, DOĞUM HİKAYESİNİN ANLAMI NE? ARALARINDAKİ EN AZ 12 YIL FARK NEREDEN ÇIKIYOR?

Hıristiyanlık diye bir din kurulacağını tasavvur bile edemiyenler. İsa'nın mezarının yerini bilmeyenler, o tanrı diyerek taptıkları İsa öldükten sonra mezarına gidip "Rabbimi almışlar" dedirttikleri, Magdenalı Meryem'in, fahişe mi yoksa İsa'nın karısı olup olmadığına dolaysıyla İsa'nın evlenip evlenmediğine karar veremeyenler, İsa dirilidikten (onların iddiası) sonra kaç yıl yaşadığını yazamayanlar, İsa'nın çarmıhını ile mahkeme kayıtlarını bulamayanlar, Romalı yöneticilerin isimlerini karıştıranlar....vs birden bire hafızalarına kavuşuverip (ağ içindeki balık sayısını hatırladıkları gibi) İsa'nın hem anne hemde baba tarafının seceresini çıkartıveriyorlar. Hiçte inandırıcı değil elbette

İSA, Matta'ya göre; İmp. Augustos'un atamalı Yahudi Kral Hirodes'in zamanında, Luka'ya göre; yine, İmp. Augustos'un atadığı Vali Kirinius (Cyrenius) zamanında, Dünya'ya gelmiş.          

MATTA'nın İSA'nın doğumu onun zamanında oldu dediği Hirodes, M.Ö.37 yılında Roma atamasıyla tahta oturmuş ve 34 yıl saltanat sürmüş.Kendilerinin İsa'nın doğumu nedeniyle kabul ettiği -0- miladdan yani; Hıristiyanların verdiği İSA'nın DOĞUM TARİHİNDEN 4 yıl önce / M.Ö. 4'de ölmüş.

Bu durumda İSA en geç olarak M.Ö. 4' de doğmuş olur. Hiroderes, ölmeden önce İKİ YAŞINDAKİ ERKEK ÇOCUKLARIN hepsini ördürttüğüne göre; İsa bu durumda, en geç M.Ö.6'da doğmuş olur.

"En geç M.Ö. 6'da" çünkü; Kral HİRODES, yıldızbilimcilerin kendisini kandırdıklarını anladıktan sonra İKİ YAŞINDAKİ çocukları öldürtüyor. (Kral eğer kandırıldığını 2 sene sonra anladı ise mesele yok.).Kahinlerden gelecek haberi beklese beklese 10-15 gün beklemiştir. Tahtını tehdit edecek tehlikeye karşı aylarca senelerce kayıtsız kalamazdı. Bu durumda da Kralın ve yıldızbilimcilerin, İSA'dan haberleri olduğunda İSA 2 YAŞINDA olur.

Ayrıca "yıldızın göründüğü ANI TAM OLARAK öğrendi" ifadesinin altında yatan vurgulamada; İSA'nın doğduğu tarihin (KRAL TARFINDAN yıldızbilimcilerin ağzından ustalıkla alındığını söyleyerek) kahinlerin gelişinden önce olduğunu belirtiyor. Kahinlerin kendisini kandırıldığı anladığı zaman; İKİ YAŞINDAKİ çocukları öldürme emrini vermesinden de, doğumun İKİ SENE ÖNCE olduğunu (veya bildiğini) anlıyoruz.

Şimdi Kral bu öldürme olayından sonra, kaçyıl daha yaşadı diyorsanız İSA'nın doğumundan o kadar daha eksilmeniz gerekecek. Kralın bu acıya dayanamayıp hemen ölmediğini düşünüyorsanız, M.Ö. 6 üzerine yıl ilave etmelisiniz. Anlaşıldığı gibi -0- tariinde İSA en az 6 yaşında. Mısır'da RAB'bi çağırana kadar kaldıklarına göre, Kral epey daha yaşamış olmalı.

KRALIN HER YAŞADIĞI YIL İSA'nın DOĞUM YILINI BİR YIL AŞAĞIYA ÇEKER. Saptanmış olan Milad başlangıcından uzaklaşır. Luka ve Papalığın saptadığı tarhlerlede arayı açar.Örneğin: Kral, İSA'yı 1 (BİR) yıl aradıktan sonra öldü ise; İSA bu durumda M.Ö. 7 yılında doğmuş olur.          

Yıldız öyle gökte duran bildiğimiz tipten değil, ejderhanın bir kuyruk darbesi ile 1/3'ünü yeryüzüne düşürdüğünü Vahiy bölümünde söyledikleri tipten olmalı. Tam evin üzerinde durduğuna göre.    

İŞTE LUKA'ya GÖRE İSA'nın DOĞUM DETAYLARI...

Eğer, Luka'nın dediği Vali Kirinius (Cyrenius) zamanı baz olarak alınırsa; o zamanda İSA M.S. 6 yılda doğmuş oluyor. Kirinius'un (Cyrenius) Suriye valiliği zamanında, Agusto'nun emriyle yapılan nufus sayımının tarihi, M.S. 6-7 yılı imiş.Kirinius'un (Cyrenius) atanma tarihi de, M.S. 6 yılı imiş. Daha Tanrı dediklerinin doğum yılını, kendilerine ait kitaplarda farklı yazanların verdikleri vaadlerde doğruluk payları ne olabilir?

Luka'da, kral Hirodes isminden bahsediyor. Ama onun bahsettiği Hirodes Antipa olmalı. Yahya'yı hapse atan ve öldürme emrini veren Hirodes Antipa ismi, Matta'da ve Luka'da, vaftiz konusunyla Yahya'nın öldürülme olayında geçmektedir.

Yoksa Matta'da Hirodes ölümünden sonra, Rab tarafından "MISIR'dan geri çağrıldı" denilen İSA, Yahyayı öldürten Antipa'nın ölümünü beklemiş olur. Bu bekleyişte onun 41 yaşında, (iki yaş çocukların öldürülmesi) Yahya öldükten sonra, yani Yahya'ya vaftiz olamadığını söylemiş olurki; "ortalıkta hiç birşey bırakmadan herşeyi geçersiz kılan", bir kabulü de ortaya koyar.          

Aşağıda da görüldüğü gibi; her iki yazarda "İSA tebliğlere başladığında / öğrenciler edindiği sıralarda bu kral yaşadı" diyorlar.. Hatta Luka İsa'nı yaşının 30 civarında olduğunu da belirtiyor.
Farklı Hirodesler olduğunu, birtakım olayları anlatırlarken yine kendileri açıklıyorlar. Zekeriya'ya çocuk müjdelenmesi yani Yahya'nın doğumundan 9-10 ay öncesi, Hirodes isminde bir yönetici olduğunu Luka'da kabul ediyor.

Zekeriya'ya çocuk müjdesi verildiğinde var dediği yönetici;BÜYÜK HİRODES'İ DEĞİL.
Lua'nın, Zekeriya döneminde, "YAHUDİYE bölgesinin Kralı" diye bahsettiği, Hirodes ARHELAS olmalı (M.S.4 - M.S. 6).
İsa'nın varlığını İKİ yaşında iken öğrenen Büyük Hirodes değil.

Luka......1:5 YAHUDİYE kralı Hirodes zamanında, Abiya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun'un soyundan olan karısının adı ise Elizabet'ti.

Roma'nın görevden alıp, yerine NÜFUS sayımını yaptırdığı Vali Kirinius'u(Cyrenius) atadığı, görevden azledilen Hirodes ARHELAS olmalı.
Hemen VALİ atamasının arkasından (en fazla 15 ay. 9+6=16) LUKA'nın bahsettiği NÜFUS sayımı yapılmış olmalı. Yahya ve 6 ay sonrasında da İsa doğmuş olmalı.

Luka......1:80 Çocuk büyüyor, ruhsal yönden güçleniyordu. İsrail halkına GÖRÜNECEĞİ güne dek ISSIZ yerlerde yaşadı.
Luka......2:1 O günlerde Sezar Avgustus tüm Roma dünyasında bir NÜFUS sayımının yapılması için ferman çıkardı.
Luka......2:2 Bu İLK SAYIM, Kirinyus'un Suriye valiliği zamanında yapıldı.

Aynı zamanda, mucizevi şekilde, büyük övgüler düzülerek doğmuş olanlardan İSA için LUKA, duyurular içinde bir doğum ve çocukluk hayatını uygun görürken, Yahya için ıssızlık, saklanmalı bir yaşamı uygun görüyor.

Matta'da Kral İsa'yı öldürecek diye Mısırlara gönderirken, Aynı konumda olan Yahya memleketinde tehlikeden uzak yaşam sürüyor. (Bunlar birşeyleri hepten karıştırmışlar gibi. Havari olduklarını yada havarilere yakın olduklarını yazanlar yine kendileri.Birileri onların ismi ile birşeyleri yazarken karıştırmışta olabilir)

Luka'ya göre; Yahya ile İsa arasında 6 ay fark var. Yahya, İsa'dan altı ay büyük.

Luka......1:26-27 Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, melek Cebrail'i ....... ....Yusuf adındaki adama nişanlı olan bir kıza gönderdi. Kızın adı MERYEM'di
Luka......1:31 Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını İsa koyacaksın.

Yahya'yı 30 yaşlarında öldürten Hirodes, H.ARHELAS olamaz. Olamayacağını söyleyenler yine onlar.

Luka......3:23 İSA görevine başladığı zaman OTUZ yaşlarındaydı. Yusuf'un oğlu olarak biliniyordu. Yusuf da Eli oğlu, ............
Matta.....14:12 Yahya'nın öğrencileri gelip cesedi aldılar ve gömdüler. Sonra gidip İsa'ya haber verdiler.

Yahya ve İsa'nın yaşları 30 c,varında olduğuna göre; Yahya'yı öldürten ve İsa'yı tutuklattıran da Hirodes ARHELAS olamaz. Ayrıca; H. ARHELAS, M.S. 6'da görevden alınıp, yerine Vali Kirinus atanmıştı ki; bu tarihte, Luka'ya göre İSA daha doğmamış. (Nüfüs sayımı yapılmamıştı.)

Bahsettiği HİRODES'in, Matta'nın İSA doğumunda, anlattığı / belirleyici olarak kullandığı Büyük Hirodes olamadığını aynı kadın ismi vererek noktalıyorlar. Bu farklılığıda, Hirodes Her ikiside, Hirodes ARHELAS'ın ilişkiye girdiği kardeşi, Hirodes FİLUPUS karısının ismini (Hirodiya) vererek pekiştiriyor.

Luka......3:19-20 Ne var ki bölgenin kralı Hirodes, kardeşinin karısı Hirodiya'yla ilgili olayı ve kendi yapmış.... Yahya'yı hapse attırarak tüm kötülüklerine bir yenisini ekledi.
Matta.....14:3 Hirodes, kardeşi Filipus'un karısı Hirodiya yüzünden Yahya'yı tutuklatmış, bağlatıp zindana attırmıştı.

Son Hiredos'ta hem Matta'nın hem Luka'nın mutabık alması gösteriyor ki; BİRDEN FAZLA HİRODES VAR. Yine gösteriyorki; Luka'da, Matta'da, Hirodes isimlerini verirlerken BİLİNÇLİ OLARAK hareket ediyorlar.

Luka, hangi Hirodes'ten bahsettiğini çok iyi biliyor.

Luka......3:1 Sezar Tiberyus'un egemenliğinin on beşinci yılıydı. Yahudiye'de Pontiyus Pilatus'un valiliği sürüyordu. Celile'de Hirodes, İtureya ve Trahonitis bölgesinde Hirodes'in kardeşi Filipus, Abilini'de de Lisanyas yönetimin başındaydı.

İşin ilginç tarafı; her ikiside, kocasını aldatan HİRODYA olayında ve akabinde, Yahya'nın tutuklanmasındaki tüm isimlerde mutabıklar. Yani aynı isimler arasında geçen olayı her ikiside baz alarak anlatımlarını sürdürmüşler.

İsa'nın doğumunda yapamadıkları, secerelerde yapamadıkları, İsa'nın doğum hikayesinde yapamadıkları mutabakatı, bu sahnede gerçekleştirmişler yada gerçekleştirmeyi başarmışlar. Luka kendisinden önce (ilk yazılan) Matta'dan burada kopya çekmiş olmalı..Kopya çekmeklede tarihi hatasını pekiştirmiş.Kendi içinde bile çelişkiye düşer ifadeleri Tanrı sözü diye okuyucularına sunmuş.

LUKA, ilk kitabı yazan Matta olduğu için, MATTA'dan KOPYA ÇEKMİŞ dedik. Peki! MATTA İSA'nın hayatını ve bu olayı KİMDEN KOPYA ÇEKMİŞ olabilir?.

Luka ve Matta'nın üzerinde mutabık kaldıkları TIBERIUS ismi için, Luka'nın bildirdiği 15 yıl üzerinden gidersek.
Luka nufus sayımı ile İsa'nın doğum tarihini en erken .........................:M.S. 6 olarak vermişti.
Luka B. Hirodes çocuk katliamı ile İsa'nın doğum tarihini en geç.........: M.Ö. 6 olarak vermişti.

Luka......3:1 Sezar Tiberyus'un egemenliğinin on beşinci yılıydı. Yahudiye'de Pontiyus Pilatus'un valiliği sürüyordu. Celile'de Hirodes, İtureya ve Trahonitis bölgesinde Hirodes'in kardeşi Filipus, Abilini'de de Lisanyas yönetimin başındaydı.

TIBERIUS; M.S. 14 yılında tahta geçmiş. Tiberyus'un İmparatorluğunun 15 yılında M.S. 29 yılına denk gelir. Yani İsa ve Yahya o tarihlerde XIII.Gregory / milada / kiliselere/ İsa'nın doğum gününü kutlayanlara göre 29 yaşında oluyor. Ama Luka'ya ve Matta'ya göre İsa ve Yahya 29 yaşında olmuyor.          

Bu durumda, Aynı kraldan bahsedip aynı olayları anlatıyorlarsa, ortada bir tuhaflık yokmu. Nufus sayımında İsa'yı sevinçler içinde doğurtan Luka;

Luka...................3:23 İSA görevine başladığı zaman OTUZ yaşlarındaydı. Yusuf'un OĞLU olarak biliniyordu. Yusuf da Eli oğlu,

İSA'nın 30 yaşlarında göreve başladığını söylüyor. Luka'ya göre 30 yaşına gelen İSA, Matta'ya ve orta-yol bulucusu Papalığa göre;          

Ağdaki balık sayısına kadar detay sahibi olan kutsal metin yazarları, yan yana bulundukları havarileri, Rab'bimiz diyen öğrencileri, İSA'nın ne zaman öldüğü hakkında en ufak bir fikir sahibi değiller. Kral kızının raksından haberdar olanlar İsa'nın kaç yaşında ölmüş olduğunuda bilmiyorlar. Sonra kalkıp" İSA DEDİKİ" diyerek başladıkları sözlerle vaad ifadelerini sıralıyorlar.

Daha kendilerinin gerçekten "tanık olduklarını" ispatlayabilecek, çelişkisiz en ufak bir delili ortaya koyamamışlarken. Başkalarını çarmıhtaki İSA'nın tanıklığına çağırıyorlar.İSA'nı çarmıhtaki durumuna tanık olmayanını da sevmiyorlar ve kabulde etmiyorlar. Hvari denilenlerin kendi utopyaları olan İsa'larının çarmıhtaki durumuna tanıklıkları varmış gibi, başkaarınıda kendileri ile eş görüp sahte tanıklığa davet ediyorlar.

Matta'ya göre çarmıhı SİMON ADINDA birine taşıtıyorlar (Detayı görüyormusunuz. Ama aynı insanlar İsa'nın doğumunu ve dolaysıyla ölüm yaşını da bilimiyorlar. Hesapta yanyana yaşadık dedikleri ve maceralarını ağızlarını doldurarak anlattıkları Oğul tanrının, ÇARMIHA GERİLİŞ TARİHİNİ BİLMİYORLAR. Bu ismi geçen zat-ı muhteremlerin, gerçekten İsa diye birini tanıyor olsslar bile yakınlarında dolaştıklarına inanıyor musunuz?)
Matta........27:32 Dışarı çıktıklarında Simun adında Kireneli bir adama rastladılar. İsa'nın çarmıhını ona zorla taşıttılar.

Yuhannaya göre, çarmıhı İsa kendisi taşıyor.
( Yuhanna............19:26 İsa, annesiyle sevdiği öğrencinin yakınında durduğunu görünce annesine, «Anne, işte oğlun!» dedi ----.ifadesi ile kendisini İsa'nın en sevgili kulu ilan eden ve "beni annesi Meryem'e oğul yaptı" diyerek kendisine yerler edinen, Yuhanna'nın Çarmıhı kimin taşıdığından haberi olmadığı gibi, İsa'nın doğum ve ölüm yılları hakkında da en ufak bir fikri yok. Kayıt altına alınması gereken en önemli tarih hiçbirinde yazılı değil.)

Yuhanna.......9:17 Askerler İsa'yı alıp götürdüler. İsa çarmıhını kendisi taşıyıp Kafatası İbranicede Golgota denilen yere çıktı.

Hıristiyanar tarafından, yaklaşık üç yıl görevde kaldığı yani 33 yaşlarında öldüğü kabul ediliyor. Bu veriden hareket edildiğinde (Kabul edilen yaşın 33 olması önemli değil, önemli olan yapılan yaldızlamanın boyutu) İsa'nın ölüm yaşı üç tarih belirleyicisine göre, nasıl bir tablo ortaya koyuyor.İşte cevabı.
         
Vatikanın şu anda elinde üç İsa'ya ait profil var. Üçü birbirinden farklı İsa. Eğer Luka, Matta'dan diğer ifadeleri kopyalamayıp, ilk başladığı gibi yazısına devam etseydi, hiç süpheniz olmasın bambaşka görüşler ortaya çıkardı. Secere ve doğum hikayesi ile de büyük ihtimalle amacı buydu. Ama sonra ne olduysa Markos ile birlikte Matta'dan esinlenme yoluna dönüvermiş.

Secerede ki farklılık anne tarafını yazdı demekle geçiştirilemez. İsa'nın doğduğu tarihi bilemeyen, 1000 yıl öncesinden başlayarak, doğru secereyi nereden öğrenipte yazabilecek.Yahya'yı öldüren Hirodes konusunda, Matta ile kopya çekme zorunluluğu yüzünden mutabık kalan (12 yıl faklarına rağmen) ve bu mecburiyet yüzünden birden bire İSA'yı 12 yaş küçültüveren Luka; nereden neyi bulacakta Anne soyunu doğru bir şekilde yazabilecek. Yazdığı isimlerin hiçbir dayanağı ve ispatı yok.

Kafalarındaki /kafasındaki İsa profiline, Matta'dan aldıkları ile devam ederek kitabını tamamlamıştır. Diğerleri gibi, eserlerini Matta'ya kopya bağlısı olarak tamamladıklarından, aralarındaki farklılılar pek belirgin değil. Ancak detaya girdiğinizde çelişkiler , farklı anlatımlar birbirlerini kovalıyor.

Hıristiyan önderlerde, lakayıtlık derecesinde yaklaşımla yazıldığı belli olan eserlerden (12 yıl farkla, hiç alakası olmayan doğum hikayeleri ile İSA oluşturulması, birinden birinin kutsal olması gereken işe inanılmaz bir vurdum duymazlıkla yaklaştığını gösterir) en azından biri için "ilahi değil" diyeceğine, işi örtme yoluna gitmiş ve ortaya melez bir İsa hayatı çıkartmışlardır.

Vatikan, hem M.Ö. 6'da, hem M.S. 6'da doğdu diyen Matta ve Luka'ya hak vermek zorunda kalmış ve İsa'nın doğum tarihini ikisinin aritmetik ortalaması olan -0- tarihini kabul ederek işi bitirmiştir.

Vatikana göre İSA: hiçbir korkunun olmadığı melekleree çobanların sevinçten dans ettiği bir ortamda doğmuş olabileceği gibi, tahtıma göz dikti diye peşine düşen, bulamayınca İKİ yaşındaki tüm çocukları ödüren, zalim kralın kovalaması altında doğmuş ve Mısır'a göç ederek saklı bir hayat yaşamışta olabilir.

Çocukluğu, annesinin ve babasının, 1 gün boyunca Kudüs'te unutabileceği kadar tüm özgürlüklerin hüküm sürdüğü ortam içinde olabileceği gibi, Rab'bi "tehlike geçti" demesine rağmen, oğul Hirodes korkusundan, Celile'de saklı hayatta sürmüş olabilir....vs..

Bu ve buna benzer farklılık içeren iki ayrı İSA çocukluğu için Vatikan ne diyebilir?.Doğum olayını nasıl anlatabilir. Birini tamamen öne çıkararak, diğer "her harfi Tanrıdan" dedikleri kitabı yalancı durumuna düşürebilir mi? Elbette hayır.Böyle birşey yaparsa, kitapların hepsi için yapmak zorunda kalır. O halde anlatımlarını harmanlayarak yapmak zorundadır.

Vaazlarında hem zulümden, hem sevinçten bahsederek, Asli 1. görevi olan kitapları koruma yolunda, gerekli yaldızlamayı yerine getirmiş olacaktır. İşte size, üç adet İsa profili. Luka'nın 2005 yaşındaki sevgi seli içinde doğmuş İsa'sı,
Matta'nın 2017 yaşındaki zulüm altında doğmuş İsa'sı
Vatika'nın sevincin ve zorlukların içiçe olduğu ortamda doğmuş 2011 yaşındaki İsa'sı.
Luka'nınki 27 yaşında, Matta'nınki 39 yaşında, Vatika'nınki 33 yaşında ölmüş olan üç İsa.
Üçüde "her harfi Tanrıdan" diye iddia ettikleri kutsalları olan kitaplarından.    
UFAK TEFEK FARKLAR OLSADA; SEÇİLEN KRAL İSİMLERİNİN HER BİRİ DELİL OLSUN, TARİH BELİRLESİN DİYE İŞARETLEME ADINA KULLANLAN İSİMLER.

ÜSTELİK MATTA VERGİ MEMURU. YANİ TÜM AYITLARI EN İYİ BİLEN BİRİ. TARİH, PARA, SECER VE KAYIT HATASI YAPMAMASI GEREKEN BİRİ.Yoksa vergileri nasıl toplayacak, kimden nezaman nekadar topladığının hesabını nasıl verecek?

BU DURUMDA VERGİ MEMURU OLAN MATTA EN AZINDAN GÜNÜN TARİHİNİ, VERGİYİ ADINA TOPLADIĞI KRALININ İSMİNİ ve TARİH İÇİN BAZ TEŞKİL EDEN İŞARETLERİ BİLİYORDUR. (tarihler nasıl kullanılıyorsa o kalıp içinde tutuyordur."Kral Xx'in tahta geçişi bilmem kaçıncı yılı, ayı, günü" gibi)

Matta....9:9 İsa oradan geçerken, VERGİ toplama kulübesinde oturan birini gördü. Adı MATTA olan bu adama, «Ardımdan gel» dedi. Adam da kalkıp İSA'nın ardından gitti.
Matta...9:10 Sonra İSA, MATTA'nın evinde sofrada otururken, birçok VERGİ görevlisi ve günahkâr birçok kişi gelip O'nunla ve öğrencileriyle birlikte oturdu.

Bu konuyu Markos'ta doğruluyor...Markos'un ve Luka'nın LEVİ diye bahsettiği MATTA imiş. ALFAY oğlu LEVİ yani ALFAY oğlu MATTA

Markos......2:14 Yoldan geçerken, vergi toplama kulübesinde oturan ALFAY oğlu LEVİ'yi gördü. Ona, «Ardımdan gel» dedi. LEVİ de kalkıp İSA 'nın ardından gitti.
Markos......2:15 Daha sonra İsa, LEVİ'nin evinde yemek yerken, birçok VERGİ görevlisi ve günahkâr birçok kişi O'nunla ve öğrencileriyle birlikte sofraya oturmuştu.......

İŞİN İLGİNÇ YANI LUKA'da MATTA'nın VERGİ MEMURU OLDUĞUNU BİLİYOR. İKİSİNİN ANLATTIĞI İSA'lar ARASINDA, 12 YIL FARK OLMASINA RAĞMEN AYNI OLAYI AYNI, kalıplar içinde iletiyor." İyi bir araştırmacıymış" diyemiyorum tabii ki. Neleri araştırmış neleri bulmuş bence kendiside farkına varamamış.

Luka......5:27 Bu olaydan sonra İSA dışarı çıktı, VERGİ toplama kulübesinde oturan LEVİ adında bir VERGİ görevlisini gördü. Adama, «Ardımdan gel» dedi.
Luka......5:28 O da kalktı, her şeyi bırakıp İSA'nın ardından gitti.

ÜSTELİK PAVLUS EKİBİNDE KENDİSİ İLE BİRLİKTE YER ALAN, HOCASI KONUMUNDAKİ MARKOS'ta, MATTA ile AYNI TOPLANTILARA KATILMIŞ.

Elçilerin İşleri.....12:12 Petrus olanların farkına varınca MARKOS diye tanınan YUHANNA'nın annesi Meryem'in evine gitti. Orada birçok kişi toplanmış dua ediyordu.
Elçilerin İşleri.....1:13 Kente girince kalmakta oldukları eve gidip üst kattaki odaya çıktılar. Petrus, YUHANNA, Yakup, Andreya, Filipus, Tomas, Bartalmay, MATTA Alfay oğlu Yakup, Yurtsever Simun ve Yakup oğlu Yahuda oradaydı.

İSA'nın, Matta'yı "peşimden gel" diye götürdüğü evde büyük ihtimalle Markos'un annesi Meryem'in evi. Luka ile Matta birbirleri ile karşılıklı görüşmemiş olsalar bile, birbirlerinden haberdarlar. O kanaldan haberleşebildikleri gibi; Pavlus ekibi olmalarından ötürü zaten sürekli Markos, Luka, Pavlus birlikteliği var.

2 Timoteyus.....1/11 Yanımda yalnız LUKA var. MARKOS'u alıp beraberinde getir. O, yapacağım hizmette bana yardımcı olur.
Filimun............1/23-24 Mesih İsa uğruna kendisiyle birlikte tutuklu bulunduğum Epafra, emektaşlarım MARKOS, Aristarkus, Dimas ve LUKA sana selam ederler.

MATTA'da, İSA'nın doğumunu duyup, yıldızbilimciler olarak arayarak bulmadığına göre; İSA'nın DOĞUM SERÜVENİNİ;
İSA'dan duymuş olamazlar,
Kutsal Ruh dedikleri varlıktanda duymuş olamazlar.
Oğul Tanrının esinlendirmelerinden de duymuş olamazlar.
Oğul Tanrının, özel Meleklerinden de duymuş olamazlar.
2.defa geldi, dirildi gördük dedikleri görüntü duymuş olamazlar,
Pavlus'a "seni seçtim" diyenden de Pavlus kanalı ile duymuş olamazlar
Yuhanna'yı meleklerle alıp tahtlarını, saltanatını hatta geleceği göstermiş olanlardan da duymuş olamazlar, (kutsal metin yazarlarının yazdığı geçmişi söylemiş olamazlar)

Eğer bu sayılanlardan bir tanesi "hayır duymuş olabilirler" diye cevaplanırsa;,
O zaman iki yazarın anlattığı doğum hikayesi anlatım olarakta, (giriş, gelişme, sonuç) Tarihler olarakta neden farklı sorusunun cevabı bulunmalı.

Kitaplar, Oğul Tanrının Özel melekleri ile Kutsal Ruh denetiminde Kutsal metin yazarlarına gözükerek yazdırmadılar mı?
Yazdıranlar kendilerini yaratmış olan ve Kıyamet sonrasında hesaba çekecek olan, Oğul Tanrının insan bedenli DOĞUM SERÜVENİNİ bilmiyorlar mıydı?
Meryem'e, gelerek ve çocuk müjdeleyen, sürekli koruması altında yalan Melekte mi doğum tarihini unutup, Kralları karıştırdı?
"Yusuf'la evlen, Yusuf'la Mısır'a git, Yusuf'la Mısır'dan dön" diyen, ikide birde rüyalara girenlerdemi uyarma, düzeltme ihtiyacı duymadılar?

Olayları karıştırıp izah edemez hale geliyorlarsa yada olaylara hele hele milyarca insanın inancını etkileyecek olan, kendilerini yaratmış olan BABA ve OĞUL TANRI'nın sözlerinden oluştuğu söylenen kitaplara bu derece lakayıt, umursamaz davranan "ilahi" denilen varlıklar, insanlara karşı nasıl olurda ciddi davranırlar.

İlahi olarak nitelendirdiklerinin, söylediği sözlere neden güvenilsin? İşte aracılıkları ile yazdırıldı denilen kitaplar ortada. Yaratılıştan, Tufandan, İsa'nın doğumuna kadar her türlü bigi, yanlışlıklar ve tutarsızlılar içeriyor. Kitapları gerçekten birtakım varlıkların yazdırmış olduğu kabul edilse bile; sürekli bilgi, isim, tarih hatası yapan, bu "ilahi" (onlar elbette öyle diyecekler) dedikleri varlıkların sözlerinden ne çıkar?

Karşılıklı kulllanma ve hayallerini güçlendirme temennlerinden, başka birşey ifade etmeyen sözler nasıl olurda, vaad olarak kabul edilie ve ciddiye alınabilir. 2000 senedir, sürekli kurtarıcı beklemeleri bu sözleri ciddiye almalarından dolayı değil mi?

Hz. İsa, "iman tebliği" ile geliyor, gerçek "kutuluşa" çağırıyor, o açıkca yapılan davetleri görmemezliğe gelenler, davetlerin üstünü örtenler, sürekli "HOHLAYARAK" parlattıkları kurtuluş

Hz. İsa, "iman tebliği" ile geliyor, gerçek "kutuluşa" çağırıyor, o açıkca yapılan davetleri görmüyorlar, hayali İSA'lara söylettikleri ifadelere inanıp, 2000 senedir atalarının sarfettiği sözlerin içinde geçen, "KURTARICIYI" hayal ediyorlar.

İman davetlerini, anlamamazlığa gelenler, Hz. İsa'nın gösterdiği yolların üstünü örtenler, Hz. İsa'nın izlerini silenler, sürekli "HOHLAYARAK" parlattıkları KURTULUŞ ikonunun arkasına takılmış, 2000 senedir vaadcilerinin vaad ettiği, "ALLAH'IN", HESAP GÜNÜNDEN KURTARILMAYI bekliyorlar.

"Rakkamlar, isimler, olaylar, nedenler, sebepler yanlış ama vaadler doğru" olmaz. Somut olan, bilinen, yaşanan metaryeller de bu kadar hata yapanlar, Hayallere dayalı vaadlerde zaten uçmuşlardır. Onlar doğru söylemiştirde, dinleyenler yanlış anlamıştır denilirsede, Esinlenme sahiplerinin Müjdeleri doğru anladılar diye bir süzgeçte yok.

2000 SENEDİR BU KUŞAK İÇİNDE KURTARICI GELECEK DENİLEREK, HALA KURTARICI BEKLENİYOR OLMASI, MÜJDELERİN YANLIŞLIĞINA EN BÜYÜK İŞARET DEĞİL Mİ?
2500 YILDIR KEHANETLER PEŞİNDE KOŞTUKTAN SONRA, "BU İŞLER TANRIYA BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİ" DİYEREK, DÜNYA'NIN HER YANINA SALDIRIP SAVAŞ HAZIRLIKLARI YAPMALARINDAN BELLİ DEĞİL Mİ?

ZORLA, YIKIMLA, ÖLÜMLE, YOK ETMEYLE, İMHA EDEREK ALACAKLAR, SONRA "İŞTE TANRI VAADİ GERÇEKLEŞTİ, KUTSANDIK" DİYECEKLER.

BABA ve OĞUL TANRIYAve ONLARIN NEZDİNDE KUTSAL RUH'A KARŞI BU KADAR UMURSAMAZ OLANLAR, İNSANLAR İÇİN NEDEN ÜZÜLSÜN?

KUTSAL KİTAP YAZMA MERTEBESİNE LAYIK GÖRÜLEREK, TANRI ile GÖRÜŞME PAYESİ VERİLMİŞ, TANRI BİLGİSİNİ ELDE ETME İMKANI SAĞLANMIŞ, BU SEÇKİN İNSANLARA; İLAHİ VARLIKLAR, İYİ RUHLAR GELEREK NEDEN UYARMADILAR? "NEDEN SAÇMALIYORSUNUZ" DEMEDİLER?    
Oysa, Petrus tam tersini söylüyor.Kutsal yazıların ve bildirimlerin, KUTSAL RUH'un kontrolü altında olduğunu ifade ediyor. Hemde "her harfi Tanrı sözü" dedikleri kitaplarında.

2 Petrus ........1:20 Öncelikle şunu bilin ki, KUTSAL YAZILARDA bulunan hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir.
2 Petrus ........1:21 Çünkü hiçbir peygamberlik sözü İNSANIN İSTEĞİNDEN kaynaklanmadı. İnsanlar KUTSAL RUH tarafından yöneltilerek Tanrı'nın sözlerini ilettiler.

Ortaya çıkan çelişkiler, Tanrı veya onun vekillerinden kaynaklanan hatalardansa, o zamanda sizleri, birileri peşine takmış götürüyor demektir. "KORKMAYIN TÜM YAZILANLAR KUTSAL RUH DENETİMİNDE" diyenlerde YALAN SÖYLEYEN ÇIĞIRTKANLARDIR.

Kitaplarına ve ifadelerini dokunulmaz kılmak için kullandıkları "TANRI SÖZÜ" kalkanını, biraz araladığımızda, ortaya çıkan gerçek bu. PETRUS'ta AYNI DÜŞÜNCEDE OLMALI Kİ; şöyle söylüyor..

2 Petrus ........2:1 Ama İsrail halkı arasında SAHTE PEYGAMBERLER vardı, tıpkı sizin de aranızda YANLIŞ ÖĞRETİ YAYANLAR olacağı gibi. Bunlar kendilerini satın alan Efendi'yi bile inkâr ederek GİZLİCE aranıza YIKICI ÖĞRETİLER sokacaklar. Böyleleri ANİ BİR YIKIMA uğrayacaklar

"Yazdıklarımız yüzde yüz kutsaldır. bizim dışımızdakiler yalandır" amaçlı bu tür kalkanlarla, kendilerini ve kitaplarını yıllarca dokunulmaz yaptılar. Kehanet dedikleri çıkarımlarlada kitleleri felaketlere getirdiler ve en büyüğüne hazırlıyorlar.       İSA'nı doğmadan önce, gerekli kişilerin rüyalarına girerek uyarılarda ve müjdelerde bulunan Melekler, bu işe neden müdahele etmedi?, Yosa onlarda mı unuttular?
Yıldzbilimcilere yıldız olarak kılavuzluk eden ve İsa'nın evini gösteren, ışıkta mı bu konuda bir bildirimde bulunmadı?
İsimlerini verdikleri, daha İsa küçükken Kral olacağını söyleyen, Kahinlerde mi bu konuda bilgisiz kaldı?
Çobanlara gözükerek, samanlıkta doğan kral müjdelerini veren Meleklerde mi tarihleri karıştırdılar?
Kral doğduktan sonra, sevinen sürekli izleyen Meleklerde mi, Kutsal metin yazarlarına hiç gözükmediler?

Kitaplarımızın her harfi Tanrıdandır dediklerine göre;
Haberleştikleri herbirine farklı şeyler mi söylemiş?
Tanrı diye benimsedikleri, Kutsal Ruh diye niteledikleri birden çok mu?
Her biri farklı bir varlıktan mı duyum alıyor?
Birden çok mu Tanrıya inanıyorlar? (Düalist din)    

ANLAŞILDIĞI KADARI İLE KEHANETLERE, DUYMALARA DAYANAN, okuduklarını anlamayanlar, başka bir deyişle, İsa'nın doğum tarihini dahi bilmeyenler tarafından kaleme alınmış iki ayrı İSA seceresi. İKİ AYRI İSA DOĞUM HİKAYESİ.

Tanrıyı konuşturup seslendirenler, kendilerini iyice kaptırmışlar ki, birbirlerini yalanladıklarının hiç farkına varmamışlar. Okuyanlarda, "sizin Tanrılarınız farklı mı ki; herbirinizin "Tanrı sözü dediği ifadeler, çelişkiler yumağı halinde" dememiş.

Hz. İSA'yı anlamayanlar, indirilenlere göre yaptığı tebliğileri kabul etmeyenler, sözlü anlatımların geçerli olduğu devirde, gerçekleri örtmek için, kendilerine ait İsa hikayelerini piyasaya sürmüşler.Hz. İSA'dan İmani hiç bir şey elde edememiş olanlar, İmani anlatacak birşeyleri olmayanlar, anlattıklarını çekici kılmak, yaldızlamak adına süslü detaylar kullanmışlar.

Hz.İsa'nın, tebliğ ettilerini değilde, kafalarındaki hayali İsa'nın önder yapıldığı İNANÇ SİSTEMİNİN yayılması, kabul görmesi, başkalarınında haberdar olması için; selamlarla (genellikle) başlayan (hatta kişisel istek selamlarla biten Filimun) mektuplarda daha sonradan derlenerek, "bizim kutsal kitabımız bu olmalı" diyerek ortaya sürülmüştür.       Oğul Tanrı dediklerinin doğum tarihini bilmeyenler kundağa nasıl sarıldığını tarif ediyorlar.Yıldızların yol göstermesini, çobanların melekleri nasıl gördüklerini, alınan hediyeleri, rüyalara giren melekleri en ince detayına kadar tafsilatlı olarak anlatıyorlar.

Mucizelerle gelen ve uzun yıllar yaşayan, Hz. İsa isminin arkasına sığınarak yaptıkları süslemeler ile Pagan esaslı inanç sistemlerini yaymışlar. Din kurmak içinmi bu mektupları yazmışlar hiç sanmıyorum. Zaten sahip oldukları Mithra dini esasları üzerinekurulmuş bir sistemleri vardı. Sadece başkalarını da haberdar edebilmek adına, duyduklarını bildiklerini başkalarına nakletme adına, madde madde değil bildiğimiz, mektup şeklinde yazılmış metinler.

(Yeni Ahit'in Latince çevirisi Canterbury Başpiskoposu Stephen Langton bölümlere ayırmış. 1551 yılında Robert Estienne yayınladığı baskısında ise; bölümler maddeli hale getirilmiş.)

Eğer;din adına bu mektupar yazılmış olsaydı en azından yazılarda selamar verip kişisel isteklerde bulunmazlardı.İsteklerini ve selamarını ayrı bir yazı halinde oluşturur, din ksımını isa vurgulayarak müstakil halde kaleme alırlardı.

Örneğin; dua eden biri, yada kutsal kitabı ibadet amacıyla okuyan biri, benzerleri çok olan aşağıdaki ifadeleride okumak zorunda. Birde bunu sadece okumasını öğrendiği dil ile okuduğunu düşünsenize. Belki de bu ifadeyi okuduktan sonra birde "amin" diyecek.

KUTSAL YAZI.
2 Timoteyus/Timothy..1/13 Geldiğin zaman Troas'ta Karp'ın yanında bıraktığım abayı, kitapları ve özellikle yazı derilerini beraberinde getir.
2 Timoteyus/Timothy..1/14 Bakırcı İskender bana çok kötülük etti. Rab ona, yaptıklarının karşılığını verecektir.
2 Timoteyus/Timothy..1/15 Sen de ondan sakın. Çünkü söylediklerimize şiddetle karşı koydu.
2 Timoteyus/Timothy..1/19 Priska, Akvila ve Onesifor'un ev halkına selam söyle.
2 Timoteyus/Timothy..1/20 Erastus, Korint'te kaldı. Trofimus'u da Milet'te hasta bıraktım.
2 Timoteyus/Timothy..1/21 Kış bastırmadan gelmeye gayret et. Evulus, Pudens, Linus, Klavdiya ve bütün kardeşler sana selam ederler.    

Din adına, din kitapları olarak yazılsalardı, en azından Luka mektubuna "Sayın Teofilos" diye başlamaz, inananlara yönelik bir hitap ile başlardı.

Luka......1:1-3 Sayın Teofilos, Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişmiştir. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün HİZMETARI OLANLAR bunları bize İLETMİŞLERDİR. Ben de tüm bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm.

Görüldüğü gibi sadece, Teofilos isimli kişiye bilgi vermek, yeni akımdan haberdar etmek adına yazılmış bir mektup.Hz. İsa'dan haberi olan, Teofilos denen kişinin isteği üzerine topladığı bilgileri iletmiş olabilir.Hz. İsa'dan, etrafa yayılmış olan bilgileri, (Pavlus ve arkadaşları olarak) kendi isteklerince yönlendirmek adına yazılmış olabilir.

Daha sonra Luka neler öğrendi neler ilave yada eksiltti belli değil. O metinde "selam" sözü geçtiyse, o söz "Tanrıdandır" denmiş ve hala ibadetlerde kullanılıyor. Anlatım yada anlama hatası varsa sonuç değişmiyor "Tanrı sözü" denmiş bir defa. KONSİL KARAR VERMİŞ.

Kendi bidiklerinden başka bilgilere karşıt görüş olarak yazıldığı belli olan mektup, daha sonra konsillerde Din inanç kitabı olarak kabul edilmiş.Bugünkü zihniyet temsilcileride, Hz. İsa!nın ismini kullanarak, dinlerini Hz. İsa'dan almışlar gibi davranıyorlar.

Onun isminin arkasına sığınarak, sahip oldukları inanç sistemlerini yaldızlıyorlar. Hz. İsa'yı ve Hz. Meryem'i (Hz. Ademden bu güne kadar olan Peygamberleri), dini motifler halinde kullanarak, kendilerinin de semavi bir dine sahip olduklarını zannettiriyorlar.

Tüm tarihi gerçekleri bilerek iki yazarın iki ayrı doğum macerasını, çok farklı tarihlerden alarak işlemesi, anlaşılır gibi değil. Bu derece kopuk doğum anlatımı, ancak Hz. İsa'yı işittikten çok sonraları araştırmaya girenler yapabilir.

Bir de Tanrı sözü diyorlar.Onların Tanrı diye benimsedikleri varlık bile bu kadar farklı hikaye anlatmaz. Tanrıcılık oyunu gereği, "bende Tanrıyı gördüm" diyen iki yazarın, birbirinden farklı tarihler vermesi bile gördüklerinin birer hayal olduğunu ve kitapların sadece sanılar içerdiğini ortaya koyar.          

Miladı saptayanlar onlar olduğuna göre;
Matta anlatamadı mı? Yoksa onlar, Matta''yı mı anlamadılar?
Luka anlatamadı mı? Yoksa onlar, Luka'yı mı anlamadılar?

Bence ikisinide anlattı onlarda anladılar. Ama ezber bozulmamalı idi. Yapacak bir şey yoktu. Bir defa kutsal metinler olarak her nasıl olduysa İznik konseyinde, Matta'nın anlatımıda, Luka'nın anlatımıda çeşitli dengeler göz önüne alınarak kabul edilmişti.

O çağın yapısına ve bilgi akışına göre bunları kim inceleyecekte, yanlışlıkları bulacak yaklaşımıyla bu çelişkiler yedirilebilir boyutta bulunmuş olmalı ki; Tanrı sözü diye kitaplara alınmasında bir sakınca görülmemiş . O yıllarda nereden bilsinler, matbaa bulunacak, bilgisayar denen alet çıkacak, okur yazar oranları artık birçok ülkede anılmaz hale gelecek. Bu kadar gelişmelerin olacağını doğal olarak kestiremeyen Kutsal metin derlemecileri, nasıl olurda, içlerinden sadece birinin TANRI SÖZÜ olduğunu ilan ederlerdi.

Bu durum, hangisinin Tanrı sözü olmadığına karar verme zorluğunu ortaya çıkarttığı gibi, tarafların oluşmasına ve bölünmelere neden olurdu. Hem, bir kere kulaklara kar suyu kaçtı mı? iş biter, uydurdukları, üzerine oturdukları, onunla yükseldikleri tüm sistem çöküverirdi. Onun üzerine inşaa ettikleri hayalleri de, gelecekteki planları da unutmak gerekirdi.

Hem "her harfi Tanrıdan" diyerek koruma kalkanı aldıkları metinler birkez sorgulanmaya başlandı mı? ardı arkası kesilmezdi.Yaldız dökülünce alttan çıkanın talipliside olmayınca ortada iktidar ve Tanrı sözcülüğü diye bir meslekte kalmazdı.

Bu nedenle" ne kebap yansın ne siş" sözü uyarınca orta yol izlenmesi, her iki kutsal metin yazarlarına eşit mesafe olsun, haklar yenilmesin, savunucularının hatırları kırılmasın diye, iki doğum tarihinin aritmetik ortalamasını alarak işi çözdüler. Böylece MİLAD OLARAK BU GÜNKÜ -0- KABUL edilen tarihi saptamış oldular.
      1.Esasında ya göre; o tarih gerçekte Matta'nın saptadığı tarihten 6 sene SONRASINI gösteriyordu.Yani İSA DOĞDU denilen o tarihte İSA; 6 yaşında idi...Yani İSA doğalı 6 sene olmuştu. Bu aynanın 1. yüzünde görünen gerçek.

2.Esasında ya göre; o tarih gerçekte Luka'nın saptadığı tarihten 6 sene ÖNCESİNİ gösteriyordu.Yani İSA DOĞDU denilen, o tarihte İSA -6 yaşında idi. Yani İSA'nın doğmasına daha 6 sene vardı. Bu da aynanın 2. yüzünde görünen gerçek.

3.Esasında ya göre; o tarih gerçekte: Yaldızcıların saptadğı tarihten hiç öncesini ve sonrasını göstermiyordu. Çünkü;
Luka'nın tarihi 6 sene ÖNCESİNİ gösteriyordu.Matta'nın tarihi 6 sene SONRASINI gösteriyordu. O halde "İSA DOĞDU DENİLEN tarih -0- olmalı" dediler. Bu da ayna örttükleri örtüde yazan yalandı

İtalyan doktor A. Lilius (1510 – 1576) tarafından hazırlanan ve Papa XIII. Gregory tarafından yürürlüğe konulan Gregoryen Takvimi'ne göre milat, 1 Ocak -0- olarak kabul edilmiş.

Kullandığımız takvimin, başlangıç zamanını yani, MİLADINI KİM SAPTAMIŞ. Ete-süte dokunmadan bu işi halletmesi gereken makamı işgal eden zat saptamış. Bugü; ya! Luka'nın miladına göre: tarihler 6 sene öncesini yada MATTA'ya göre de 6 yıl sonrasını göstermesi gerekirken, varılan -İÇ- uzlaşma ile kullandığımız tarihin -0-'ı milad kabul edilmiş.

BÜGÜNKÜ tarih kronolijimize şablon oluşturan, M.Ö..-0- ..M.S böyle saptanmış. TANRI İSA'nın doğumunu da; yüklendikleri "TANRININ SÖZCÜSÜ" sıfatlarına dayanarak, " (saptadıkları) -0- TARİHİNE" taşımışlar.

Papa seçimine katılan, hatta seçilenin Tanrı vekilliğini vurgulamak için, Papa'yı seçtiği söylenen Kutsal Ruh bu duruma "ne demiştir "diye merak etmemek elde değil. Öyle ya kendisinin de ait olduğu, Üçlü-birliğin, bir parçasının doğum yılı kitaplarda, başka başka yazıldığı yetmiyormuş gibi, birde tarhsel olarak kaydırılıyor. Ama Kutsal Ru hiçbirley demiyor.Kutsal Ruh, inananlıları korumak için onların üzerine dökülmemiş miydi?

Kitapları doğru çıkarmak adına saptanan aritmetik ortalamaya göre; Hıristiyanlar bırakın ayı, günü yıl hesabı ile İSA'nı yaş dönümlerini, her harfi Tanrı sözü diyerek sımsıkı sarıldıkları kitaplardan birine göre 6 sene eksik, diğer her harfi Tanrı sözü diye sarıldıkları kitaba görede 6 sene fazladan yaş vererek kutluyorlar. (Kutlama tarihleri şekilleri zaten Pagan Mithra dinine ait.)    
Oysa Luka 30 yaşlarında dediğinde; bugünkü kabul edilen, Milada/ -0-'a göre; 36, Mattaya göre;24 oluyordu. Matta'nın ifadelerinden en iyi ihtimaller kabulü ile hesapladığımız tarih (M.Ö.6), doğum tarihi / milad olarak alınırsa;

Matta'ya göre 42 olan yaş: Luka'ya göre 30, Vatikan'a göre ise 36 oluyor.
Matta'ya göre 30 olan yaş: Luka'ya göre 18, Vatikan'a göre ise 24 oluyor.
Papa'ya göre: 30 olan yaş: Matta'ya göre 36, Luka'ya göre 24 oluyor.

Bu sonuçlara göre, 33 yaşında öldü denilen İSA;
Matta'ya göre 33 olan yaş: Luka'ya göre 21, Vatikan'a göre ise 27 oluyor.
Luka'ya göre 33 olan yaş: Matta'ya göre 45, Vatikan'a göre ise 39 oluyor.
Papa'ya göre: 33 olan yaş: Matta'ya göre 39, Luka'ya göre 27 oluyor.

Bunlar en iyi ihtimaller. Birde Matta sözlerinde belirtilen MISIR'A GİDİŞ ve orada kalış süresini bunların üzerine eklerseniz nerede ise İSA'ya biçtikleri ömrün yarısı yok olup gider.Melek Yusuf'un rüyasına girerek, "HİRODES SİZİ ÖLDÜRECEK, MISIR'A KAÇIN HABER VERENE KADARDA GELMEYİN" demiyor mu?

Matta....2:13 Yıldızbilimciler yola çıktıktan sonra Rab'bin bir meleği Yusuf'a rüyada göründü. Ona, «Kalk!» dedi. «Çocuğu ve annesini al ve MISIR'a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes çocuğu ÖLDÜRMEK amacıyla ONU arayacak.»

Demekki; İKİ YAŞIN üzerine eklenecek bir başka zaman dilimi daha var. MISIR SÜRECİ.

Ne kadar kalmışlar? RAB çağırana kadar kalmışlar.

Matta...2:15 Hirodes'in ölümüne dek ORADA kaldı.Bu, Rab'bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözün yerine gelmesi için oldu:«Oğlumu MISIR'dan GERİ ÇAĞIRDIM»

Öyle birkaç ay olmamalı o devirde çölde Mısır'a gitmek zaten çok zaman alıyor olmalı.Hem kısa süreli olsa "Mısır'a gir" denmez başka şehir ismi verilirdi. Nasıl olsa HİRODES sadece Beytülhalim ve çevresinde bulunan İKİ yaşındaki çocukları öldürmedi mi? Bu olaydan kısa süre sonra ölecek olsaydı aramalardan kurtulabilirlerdi. Ama uzun sürecek aramalar sonucu yaşam sorunlu hale gelmesin diye bu yol seçilmiş olmalı.

Matta..........2:19-20 Hirodes öldükten sonra, Rab'bin bir meleği MISIR'da Yusuf'a rüyada görünerek, «Kalk!» dedi. «Çocuğu ve annesini al, İsrail diyarına dön. Çünkü çocuğu öldürmek isteyenler öldü.»

Ne kadar sürgünde kaldıklarını yazar nedense belirtmemiş.Sadece ısrarla Hirodes soyunun devamını vurguk-layarak MISIR'da kalma süeresini takdirlere bırakmış. O süreyi öğrenememiş. Rüyalara giren Meleğin ve Rabbin seslenişini bile duyan kulaklar, görüntüleri gören gözler bu sahnede "sağır ve kör modunda" kalmış

Matta.....2:22 Ama YAHUDİYE'de Hirodes'in yerine oğlu Arhelas'ın tahta geçtiğini duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyada aldığı buyruğa uyarak Celile bölgesine gitti.
Luka......1:5 YAHUDİYE kralı Hirodes zamanında, ABİYA bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun'un soyundan olan karısının adı ise Elizabet'ti.

Kral Hirodes öldükten sonra oğlu, ARHELAS tahta üç kardeşi ile birlikte, üç bölge taliplileri olarak gözüküyorlar. Roma ihtilafları arasında M.Ö.4 ile M.S. 6 arasında Yahudiye ve Samiriye bölgelerinden sorumlu oluyor. Bu bilgilere göre; Yusuf'un, Kral değişimini duymasına ve "melek tehlike geçti dön" demesine bakılırsa, Kral Hirodes'in ölümünün hemen arkasından dönmüş olmalılar. Tedbir olarakta Yahudiye'ye değil Celileye bölgesinde NASIRA'ya yerleşmişler.

Matta..........2:23 Oraya varınca Nasıra denen kente yerleşti. Bu, peygamberler aracılığıyla bildirilen, «O'na Nasıralı denecektir» sözünün yerine gelmesi için oldu.
     Yusuf'un korkularını bilen, hissettiklerini yaşayan yazar, birtakım sakıncalar hissettiki en kolay olan süre miktarını yazmıyor. Bu kadar dönüş hikayesinin detayı neden anlatılıyor gibi bir soru akla gelebilir. Nedeni gayet basit. İkisde Tanrı sözü dedikleri, her harfi Tanrıdan dedikleri, Kutsal Ruh kontrolünde yazdırdı dedikleri, Oğul Tanrının özel Melekleri esinlendirdi dedikleri, İki kitap arasındaki farkı gösterebilmek için.

Matta, Despot krallar tehlikeler içinde yolcukluklar, Mısır saklanması, tehditlerden korunabilmek için şehir değiştirmelerini anlatırken, Luka hiç bir tehlikeli ortam olmadığını, huşu ve huzur dolu bir sevgi çemberi içinde olan bir yolculuktan bahsediyor.

Luka......2:15 Melekler yanlarından ayrılıp göğe çekildikten sonra çobanlar birbirlerine, «Haydi, Beytlehem'e gidelim, Rab'bin bize bildirdiği bu olayı görelim» dediler.
Luka......2:20 Çobanlar, işitip gördüklerinin tümü için Tanrı'yı yüceltip överek geri döndüler. Her şeyi, kendilerine anlatıldığı gibi bulmuşlardı.


8. günde yerine getirilen sünnetten,
Luka......2:21 Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, kendisine İsa adı verildi. Bu, O'nun ana rahmine düşmesinden önce meleğin O'na vermiş olduğu isimdi.
Levililer......12:3 Çocuk sekizinci gün sünnet edilmeli.

Arınma için geçen 40 gün soonunda sunulan yakmalıklar
Luka......2:22 Musa'nın Yasasına göre arınma günlerinin bitiminde Yusuf'la Meryem çocuğu Rab'be adamak için Kudüs'e götürdüler.

Levililer......12:2 ‹‹İsrail halkına de ki, ‹Bir kadın hamile kalıp erkek çocuk doğurursa, ..... yedi gün kirli sayılacaktır.
Levililer......12:4 Kadın kanamasından paklanmak için otuz üç gün bekleyecek. .....................................

Luka......2:24 Ayrıca Rab'bin Yasasında buyrulduğu gibi, kurban olarak «bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu» sunacaklardı.

Kutsayanlardan, her şehre rahatca gidip gelmekten bahsediyor.

Luka......2:25 O sırada Kudüs'te Şimon adında bir adam vardı. ............ İsrail'in teselli edileceği zamanı özlemle bekliyordu. Kutsal Ruh onun üzerindeydi.
Luka......2:27-28 Böylece Şimon, Ruh'un yönlendirmesiyle tapınağa geldi. ........O'nu içeri getirdiklerinde, Şimon O'nu kucağına aldı ve Tanrı'yı överek şöyle dedi:
Luka......2:29 «Ey Rabbim, vermiş olduğun sözü tuttun; kulun olan ben artık huzur içinde ölebilirim.

Luka'da, Yusuf ile Meryem'in, olanlardan öyle kopuk bir hayatları var ki, doğurdukları çocuk onlar için o kadar sıradan ki, İSA hakkında söylenen övücü sözlere şaşırıp kalıyorlar. Zannedersinizki, Kutsal Ruh'tan hamile kaldığını söyledikleri Meryem değil, başka sıradan, normal yollarla çocuk doğurmuş, bir kadın var karşınızda.

Babasız çocuk doğurma mucizesini hiç yaşamamış bir anne var. Kutsal bakire unvanı verilen sanki o değil. Rüyasına Melekler girip uyarılan, mucize haberi verilen sanki Yusuf değil.

İSA İÇİN YAPILAN ÖVGÜLERE ŞAŞIRIYORLAR.MUCİZE OLARAK DOĞMASI ZATEN SEÇİLMİŞLİĞİN İŞARETİ DEĞİL M?. Zannedersinz, Yusuf ve Meryem'in etrafında herkez babasız çocuk sahibi olmuşta, durum kanıksanmış

Luka......2:33 İsa'nın annesiyle babası, O'nun hakkında söylenenlere şaştılar.

Matta'da, Kral tarafından İsrail Tahtına talip olacak diye öldürülmek istenen İSA, Luka'da, İsrail Tahtına talip olacak çocuk bu diye MELEKLERİN KATILIMLARI ile "İSRAİL KRALI DOĞDU" DİYE DUYURULAR YAPILAN İSA.

Luka......1:32 O büyük olacak, kendisine `en yüce Olan'ın Oğlu' denecek. Rab Tanrı O'na, atası Davut'un tahtını verecek.
Luka......1:33 O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.»
Luka......2:34 Şimon onları kutsayıp çocuğun annesi Meryem'e şöyle dedi: «Bu çocuk, İsrail'de birçok kişinin düşmesine ya da yükselmesine yol açmak ve aleyhinde konuşulacak bir belirti olmak üzere belirlenmiştir.

Matta'da yaşam korkularından Mısıra giden dönüşlerinde ise şehir değiştirip gizlenerek sürdürülen bir yaşam zorluklarından bahsedilirken, Lukada tam aksine güven dolu bir yaşam sürdürüldüğünü söylüyor. Gizlenmek, korkmak şöyle dursun MUCİZEVİ ÇOCUK ilanları yapılıyor.

Luka......2:36-37 Aşer oymağından Fanuel'in kızı Anna adında çok yaşlı bir kadın peygamber vardı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmıyor, oruç tutup dua ederek gece gündüz Tanrı'ya tapınıyordu.
Luka......2:38 Tam o sırada ortaya çıkan Anna, Tanrı'ya şükretti ve Kudüs'ün kurtuluşunu bekleyen herkese bu çocuktan söz etmeye başladı.

MUTLULUK İÇİNDE ŞEHİRLERİ NASIRA'YA DÖNÜYORLAR.
Luka......2:39 Yusuf'la Meryem, Rab'bin Yasasında öngörülen her şeyi yerine getirdikten sonra Celile'ye, kendi kentleri olan Nasıra'ya döndüler.

Matta'da en azından, Yusuf'un ve ailesinin korktukları için Nasıra'ya yerleştikleri, Kral ARHELAS M.S. 6 ölene kadar tehdit altında yaşadıklarını üzerine basarak söylüyor. M.S. 6 yılı demek Matta'nın verdiği doğum blgikerine göre asgari 12 yaş demek. Kral ARHELAS M.S. 6 öldüğünde, M.Ö. 6 yılında doğmuş olan İsa 12 yaşında oluyor.Oysa: Luka, 12 yaşında olan İsa'yı nasıl anlatıyor?

Luka......2:41 İsa'nın annesi babası her yıl Fısıh bayramında Kudüs'e giderlerdi.
Luka......2:42 İSA on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler.
Hatta o kadar rahatlarki, Kudüs dönüşü TAM BİR GÜNLÜK YOL GİTTİKTEN SONRA İSA'yıI KUDÜS'TE UNUTTUKLARINI ANLIYORLAR.Tehlike altında olsalar bir an olsun gözlerini İSA'dan ayırırla mıydı?

Luka......2:43-44 Bayramdan sonra eve dönerlerken küçük İsa Kudüs'te kaldı. Bunu farketmeyen annesi babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük yol gittiler. Sonra O'nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya başladılar.
 NEDEN RESMİ TARİHLERDEN KORKTUKLARI DAHA İYİ ANLAŞILIYOR.Neden bazı gerçeklerin araştırılmasını istemeyip, kanunlarla yasaklar getirip, işlerine gelen dayatmaları "doğru budur" diye KABULETTİRİYORLARN çok daha iyi belli oluyor.

Soykrım iddialarıda öyle. "Soykırım olmuşmuy ki?" demenin, "araştıralım" demenin, "şüphelerim var belgelere başvuralım" demenin bile KANUNARLA YASAKLANMASININ NEDENİ, KRONİKLEŞMİŞ GERÇEK TARİHİ BELGELERLE YÜZLEŞME KORKULARI.

Arkeolojik tüm araştırmaların, tarihi eser pazarının ve tarihsel belgelerin kontrolleri onlarda olduğu halde, ARAŞTIRMAKTAN KAÇIYORLAR.Gerçeklerden korkuyorlar. Bu derece GERÇEK BELGELERDEN korkar hale gelmişler. Örneğin Nuh tufanı, M.Ö. 10000'li yıllarda olduğu belgeleri ile açıklansa; ellerindeki kitabın ne değeri kalır. Yahudi takvimine göre, örtmelerin inanılır ne yanı kalır.

Yaratılıştan, 6-10 bin sene önce olan NUH TUFANI. Ortada ne Yafes, Ham ve Sam kalır, nede onardan türedik dedikleri secere. Hele NUH'un gemisinin karaya çıktığı yer, AĞRI dağından başka yerde olduğu ispat edilirse; ne ARARAT'ın KUTSALLIĞI kalır, nede SAM soyundan türemişlikle kendilerine buldukları geçmiş.

.Dinde çöker, geçmişte gelecekteki karanlıkların miamarı olarak toplumları yer bitirir. Ne sonsuz hayat kalmıştır, ne kurtuluş, nede meyvasından yenilecek yaşam ağacı. Ne isimleri aydedildiği defter vardır ortada nede kurtarıcı sandıkları Oğul TANRI.

GERÇEK BELGELERDEN KORKMA NEDENLERİNİN ALTINDA YATAN SEBEPLER NE OLABİLİR? Yüzleşmek istemedikleri,üzerlerini örtüp izlerini sildikleri, o sürekli yaldızladıkları, geçmişlerinde olan ve onları korkutan gerçekler. Karşılaşmak istemedikleri, sakladıkları kendilerine ait diğer yüzleri olmasın.

Değilse neden belgelerden kaçıyorlar. Belge ve Arkeolojik kazı planlamaları onlara ait fonların yönetiminde.Eğer lehlerine belgeler elde etmiş olsalar yada edebileceklerine inansalar, bu yolla terör odağı olarak görmek istedikleri, MÜSLÜMAN ÜLKELERİ BELGELERLE REZİL RÜSVA EDEBİLİRLER.

Müslümanları hepten içe kapanık, kendinden utanır hale getirebilirler. O halde neden gerçekleri araştırmaktam kaçıyorlar.Kaçmakla da kalmayıp üstüne üstlük KANUNLARLADA YASAKLIYORLAR.

Türkiye'de ve çokta az olsa bazı ülkelede, SOYKIRIM HAKKINDA KONUŞMAK serbest. Peki bu ülkede "SOKIRIM OLMAMIŞTIR" diyenin yurt dışından destek alıp itibar göreceğine inanıyor musunuz. Hele en az 1.500.000 rakkamını teleffuz etmeyene, ülkede taraflar oluşturtma amacı olmadan, NOBEL ÖDÜLÜ vereceklerine ihtimal veriyor musunuz?

Görüldüğü gibi çıkardıkları kanunlarla, sadece kendi insanlarına, kendi ükelerine değil, araştırma taraflısı olan Türkiye gibi ülkelere de, bu konuda yasaklar getirmiş oluyorlar. Kaç Akademisyen, DIŞLANMAYI GÖZE ALIPTA araştırma işine girer.Fon desteğini nereden bulabilir?    
4. Esas olmayan gerçeğe göre; iki ayrı kitapta, İKİ AYRI İSA HAYATI işlenmiş, kitapların birleştirilmesi ile de 3. MELEZ İSA PROFİLİ ortaya çıkmış. Luka, olsun Matta olsun, doğum konusunun oluşumu konusunda çok iddialılar ve inanılmaz detaylar vererek İSA'nın doğum yıllarını derledikleri bilgilere dayanarak veriyorlar.

Biri, Tanrının ve Meleğinin tanıklığını da ortaya koyarak doğum içini detaylandırıken, diğeri hanın odalarının dolu olduğunu bilecek kadar ayrıntıyı işlerken, meleker eşliğindeki çobanların olaya katkılarını da unutmuyor.

Bu tür süslemeler elbetteki dikati müjde noktasında tutabilmek için. Kurtulanlardan olabilmek için, birşey yapmanın gerekli olmadığı, sadece inanmanın yeterli gösterildiği bir anlatım. Dünya yıkılmış, İnsanlık yok olacakmış kimin umurunda. Kurtuluş için olduğuna göre; "hepsi Tanrı'dandır" çıkarımlarının beyinlere yerleştiren BİR YAKLAŞIMI KABUL ETMEYENİN ASLA TABİ OLMAYACAĞI KİTAPLAR SİNSELESİ.

Bir doğum sonrası takılan hediyeleri, altınları sıralarken, diğeri oda olmadığı için İsa'nın yemlikte yattığını belirterek, olaya ne kadar vakıf olduğunu gösteriyor. Dışarıdaki meleklerin, yıldızların Müjde için duydukları sevinçleride işlemeyi ihmal etmeyen KUTSAL METİN YAZARLARI, doğumların ne zaman olduğunu bilmiyorlar.

Yoldaki taştan, havadaki buluttan, yemlikteki samandan detaylar vererek Kurtuluş vaadinin gerçek olduğunu zannettirmeye çalışan KUTSAL METİN YAZARLARI, doğumun şartlarını bilmiyorlar.

Rüyalara giren, çobanlara gözüken meleklerin söylediklerini, kahinlerin kaç yıllık evli kaldığını, oruç tutanları, dul kalanları bilerek okuyanları ayrıntılarla boğan, "Bu kadar ayrıntıyı bilen hata yapmaz, Müjdeci zaten müsade etmez" dedirten iki kutsal kitap yazarı, doğumlar arasında (en az) 12 yıl hata yapıyor.

İnandırıcılığı artırmak için; öyle tanıklar kullanıyorlar ki; BABA TANRI , melek, peygamber dedikleri YILDIZBİLİMCİLER, Kral, Vali, resmi kayıtları çok seven VERGİ memurları (Matta), Nufus sayımları gibi olgular şahid gibi / senet gibi kullanılıyor. Kitabı özel meleklerini kullanarak yazdırdığı ilan edilen, OĞUL TANRI İSA ile gözetmen KUTSAL RUH'ta yazımların garantörleri olarak ifadelerin arasında yerlerini alıyor.

Özetle: Kitabı yazdırdı dedikleri Üçü-birliğin, hepsi bu olaya tanık oarak ilan edilmiş durumda. Ama kişiler, olayların gelişimi, tarihler, belgeler, Arkeolojik kazılarla elde edilen bulgular, yaptıkları secereler, bu yazılanların hiç birine tanıklık etmemeye karar vermiş durumdalar.          
"Görünen Oğul"; doğum tarihlerini, nasıl farklı verebilir? Bu farklılık bile onların Tanrı sözü olmadığının ispatıdır. Herkez keyfiyet ölçüsünde birşeyleri uygun görerek, kendi doğrularına göre kitabında işlemiştir. "Bana göre bu böyledir" diye bir yaklaşım, Tanrı sözü denilen kitaplarda olabilir mi? Hemde 12 yıl farkla.Tanrı olarak benimsedikleri, yada "Tanrı adına yazıyoruz" diyenler, ya! "vaad denilen şeyleri" de sırf müşteri toplamak için, ortalığa sürdülerse?

Bu bilgilerden sonra NEDEN RESMİ TARİH DÜŞMANLARI oldukları, neden hiç RESMİ BELGELERDEN HOŞLANMADIKLARI daha iyi anlaşılıyor.Çünkü örttükleri gerçekler o belgelerde yatıyor. Gerçekleri çıkardıkları kanunlarla örtenler, masum, madur, mahsun, mazlum tavırları ile ÇUL KUŞANMA adetlerini yerine getiriyorlar. Tanrı edindiklerini nasıl kandırıyorlarsa, insanlarıda o yolla kandırma yollarını, kendilerine yöntem edinmişler.

      Başlar kumdan çıkarılmalı, gözlerden perdeler açılmalı, kulaklardan tıkaçlar atılmalı, bilinç altlarına yerleştirilen şartlanmalar yok edilmeli, düşünme mekanizması çalıştırılmalı NEDEN KURTULUŞ diye.KURTARMASINI UMDUĞUMUZ nedir diye. PEYGAMBERLER geliyor KURTARICI VAAD ediyor. KİTAPLAR veriliyor KURTARICIYI bekleyin diyor. OĞUL TANRI geliyor KURTARMAYA geleceğim diyor. TANRI HABER gönderiyor KURTULUŞUNUZ yakın diye.

Mutlaka fiziki bir kurtarıcı mı olması gerekiyor. Esas olan İMANİ KURTULUŞ değil mi? Peygamberlere onların getirdiği tebliğilere kitaplara uyarsın İMANİ KURTULUŞUNU sağlam yolunda ilerlersin. İMANİ KURTULUŞ İÇİN FİZİKİ KAHRAMANLARA NEDEN İHTİYAÇ OLSUN Kİ? Oğul Tanrı çarmıhta insanlar günahı için can verdiği halde biz hala neden 2000 yıldır (her kuşak içinde) gelecek diye KURTARICI bekliyoruz.

Peygamberleri, Kitapları hatta müstakil Tanrıları olan bir din hala kurtarıcı ile kurtaracağım diye 2000-3000 senedir vaadde bulunuyor ve hiç birşey olmuyorsa bu işte bir bit yeniği var denmeli, düşüncelerdeki AT GÖZLÜKLERİ ÇIKARILMALI.

Artık herşey belgeli, evraklı. Üstelik bır "TIK" uzaklığında. Unutmayın KURTARICI sadece İNANÇLILARI kurtaracaksa ve sizde "inançlıyım" diyorsanız, neden kurtarıcıya ihtiyacınız olsun ki? Bu durumda toplumları peşine takan, inananlılarını olmadık yerlere sürüklemiş olmalı ki; kendisininde, sizinde fiziki müdahale ile kurtarılmaya ihtiyacınız olduğunu vurguluyor. Kitapları ile İmani kurtuluşu gerçekleştiremeyen vaadci, fiziki olarak bu kurtuluşu nasıl gerçekleştirebilir. Bu durumda kurtulunması gereken ne oluyor? Bu sorunun cevabından belli değil mi? Sizleri nerelere sürüklediği.

KURTARICI sadece İNANÇLILARI kurtaracaksa ve sizde "inançlıyım" diyorsanız, o halde sizi peşine takan, sizleri hangi BATAKLARA GÖTÜRDÜ Kİ; içine soktuğu çıkmazlardan KURTARMA vaadlerinde bulunuyor. Müjdenin özeti: "BEKLEYİN"

PEYGAMBERLERE UYUYORSUN, KİTAPLARA UYUYORSUN, TANRININ OĞLU DİYE TAKDİM ETTİKLERİNE UYUYORSUN ama yin

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...