22 Ocak 2013 Salı

DİN NEDİR?

Rahman Rahim Olan Allah'ın Adıyla
"Hiç şüphesiz, Biz sana bu kitabı hak ile indirdik; Öyleyse sende dini yanlızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et. Haberin olsun; halis olan din yanlızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler (evliya, dost, vekil, mevla) edinenler (şöyle derler): " Biz bunlara bizi daha fazla Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Hiç şüphesiz Allah kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete eriştirmez." 39/ ZÜMER 2-3
Başlığa bakın, bir soru ve bir tek cevabı var. Allah aksini dilemedikçe taşı bırakırsanız yere düşer. Biri çıkar düşmez diyebilir, hatta alır taşı bırakırsın, adam yinede ihtilaf çıkarır, düşmedi, "Bu senin görüşün" "Benim anladığım bu demelisin" der sana, "Doğru budur diyemezsin" der. İmtihan bilginin ortada olmamasını, doğru cevabın imtihan süresince aranmasını gerektirecek saklılığını gerektirir. Tabi aynı zamanda arandığında bulunabilecek yakınlığınıda.
Din herşeyi kapsayıcı bir kavramdır. İlahı-kulu-yaşamı-eşyayı, herşeyi. Fatiha suresinde hesap gününe, eksiksiz herşeyin , sorulacağı güne din günü der Allah Teala. Yukarıdaki ayete dikkat edin..Gerçek cevaptan haktan bahsetti. Sonra dinden, tek ilah Allah Teala dan ve ibadetten. Ve nihayet kendini kandıranların cevabından ve en sonundada inkarcıların doğru cevabı keşfetme yetisi,hidayetten yoksun olduklarından.
İki tür cevap vardır. biri gayretle doğruluğuna samimiyetle çabalanan, birde kendisini bile tatmin etmediği aşikar bir çırpınmayla, tutarsız zanlar. Nemrutun, firavunun dahi sarfettiği sloganlar:" Sen alim misin?" " Bölücülük yapıyorsun, ajansın" " nefsinden konuşuyorsun" gibi....Aslında karşıdaki kim olursa olsun ve hatta söylediğinede bakılmaksızın bu yaklaşımlar sahibinin paniğinin, batıllığının göstergesidir. Hak savunulmaya ihtiyacı olmayacak kadar açık ve yakındır. Mesele insandadır. Çünkü el Kuran musafın da görüleceği gibi, bundan ancak ahmaklar yani kötüler, kötü niyetliler, kafirler mahrumdur.Din herşeyi kapsar dedik. İnsan kuldur, kulluk etmeye mecburdur. Yani ilah edinir.İbadet ilah edinmenin tabi neticesidir. Kısaca din yaşamdır, yaşayan herkesin bir dini, ilahı, ibadetleri vardır:
Dünyevi hedeflerin, toplumsal maksatların öncelik kazandığı düşünüşlerde, dialektik mecburdur. Tabi dünyevi hedeflerin önceliği demek, dünyevi değerlerin baskın olması demektir. Bu yüzden İslamdan farklıdır. Çünkü değerler demek düşünüş demektir. Bu da kararları yani hesabı etkiler, hatta hesabın kendisidir. İslam'ın dışında kalan kim olursa olsun, bu uzlaşmacılığa mecburdur. O yüzden müslümandan başka hür adam da yoktur. Bu uzlaşmacı tavıra mecburdur, çünkü tek ilah Allah Tealadır. Yanlız O'nun dini, teslimiyetle kişiyi tatmine eriştirir. Diğerleri pazarlığa, mücadeleye tabidir. Bunun sonucunda, değişken yani çelişik, şablonsuzdur. Bu aslında hayatın her alanına dairdir.Allah Tealaya boyun eğmek, O'ndan başkasına boyun eğmemek hürriyetini gerektirir. Aslında bu bir nevi hesap işidir, yani ölçü, yani değer işi...Ama bir şeyin hesaba katılması ancak onun gerçek olduğuna inanmakla olur. İşin söz kısmında inanılmasada söylenir. Ancak yapmak veya katlanmak vakti gelince gerçek hesap çıkar ortaya... O zaman yalancıların hesabı kendilerini açığa çıkarır. Allah tan çok firavundan, nemruttan yada mevcut rejimden korkarlar. (29/ Ankebut 10-13) (3/Ali İmran 175)
Kişinin inanışı, bakışı yaşamına, daha doğrusu dini ifadelerine yansır. Çelişkiyi görmemenin, göstermemenin yolu,karmaşa,zorlaştırma,pratiğe hitap etmeyen, pratik sonuçlara ulaşmayan muğlak, sisli, teorik tanımlardır. Bu nadir olarak tahammüden, planlı programlı olur.Genelde bunu yapan insan dahi farkında değildir ve kendini aldatır. (43/Zuhruf 31-40)
Laikliği siyasi açıdan değerlendirmek, dinin geçmişini, iki yüz yıllık dar bir tarihe hapsetmek olduğunu farketmesede, modernizmin kulu olmuş zevatın, ancak bir köle kadar hür düşünebilen, hatta köleliğini görmezden geldiğinden , bir köle kadar bile hür düşünemiyenlerin, başlarken bittiği noktadır. Laiklik bir söylem olarak değil, içeriği itibari ile, dünyada insan varken hep vardı. Çünkü din, Ademden beri hep varoldu. Laikliğin bahsi dinin tanımının altında ele alınabilir. Her ne kadar dili kullanarak, çağdan çağa insanları iddialarını meşrulaştırmak için oynadığı kandırmaca oyunu, laikliğe, şirkin zamane ismi olmadığına dayanaklar getirsede, müslüman olmaya giden yol onların müdahele edemeyeceği ama dileyenin sabr, gayret ve mücadele ile ulaşabileceği boyutlarda ve yakınlıktadır.
         Daha enteresanı bildiğim laiklik karşıtları bu duruşları itibariyle aslında bizzat laiklerin ta kendileri. Anadoludaki laiklerle antilaikler din tanımında tamı tamına aynılar. Burda doksan bir seçimleri sonrası refah partisinin durumundan bahsetmiyorum. Bu onların en müşahhas örneğidir. Aslında irancısı, mezhepçisi, kemalisti, solcusu, çağdaşı… hep aynı adam. Öz, esas olarak aynı, ancak yaşarken karşı karşıyalar. Ve buda çok normal, çünkü kazanabilecekleri tek bir dünya var. Paydan en karlı hisseyi alma mücadelesi. Bu uzatılması gereken bir meseledir ve daha sonra üzerinde durulacaktır.
        İki tür insan vardır. Bir başka deyişle insanlar iki millettir. Müslümanlar-kafirler, doğrular-yanlışlar, doğru düşünenler-yanlış düşünenler, iyiler-kötüler…Kitaplar, Resuller bu çizgiyi apaçık ortaya koyar ve geliş sebebleride budur. Evet iki tür insan vardır ama kafir olduğunu, yanlış kötü olduğunu itiraf eden hiç değilse mazeretler öne sürmeyen insan yoktur. Bu yüzden iddialar yanlız başına ele alınarak doğrulanamaz. Türediği, yahut desteklediği sistemle yani dinle beraber değerlendirilir. Sistem veya dinden komünizmi, hristiyanlığı, mezhepçiliği… kastetmiyorum; her insanın bütün hayatına hitap eden yaşayış biçiminden bahsediyorum. Bundan dolayı tartışma karşılıklı yapılmaz, yapılamaz. Hakkın, insanın kendini gözden geçirmesi ve insanlar arası ortaya koyma, ispat edilebilme ölçüsü tutarlılıktır. Bir başka deyişle iddialar ayakta kalmalı, şayet sükutu hayale uğramak istemiyorsanız (5/Maide 68)
        Kilit burada, körlük, aldanış… Evet ayakta kalmalı, zira ancak haksa ayakta kalabilir ve yine ancak siz, kalbiniz, fikriniz, sözünüz ve ameliniz haksa ayakta tutabilirsiniz. Bunada muhakeme bahsinde değineceğiz İnşallah.
6/ENAM 155-165, Bu ayetlere dikkat edin laikliği (dinlerini parça parça edenler), kendilerine müslüman diyen kafirleri, Allah’ın bunları tekfir ettiğini, Resulüne bunu tavsiye ettiğini, bireysel sorumluluğu yani bahanesizliği, cehalet diye birşeyin olmadığını…göreceksiniz. Zira çok açık.

KİM DOĞRU MU YOKSA NE DOĞRU MU?
Başlıktaki soruya herkesin vereceği cevab bellidir. Ama bu sözün gerektirdiklerine bir bakalım, ‘din nedir?’ sorusuna vereceğiniz cevabın esasen bir önemi yoktur. Çünkü sizin yakıştırmalarınızın doğru üzerinde bir ehemniyeti yok. Zira gerçeğin şuurunuza, tasdiğinize ihtiyacı, bağımlılığı bulunmuyor. Siz ilah değil bir yaratılmışsınız.
Ancak, sorulara verilen cevabın, sizin kim olduğunuz açısından tam bir ehemniyeti vardır. Şöyleki, diyelim elinizde bir kumaş var. Kumaşın üç metre olduğunu iddia etmeniz, bu kumaşın üçe bölündüğünde çıkacak parçanın bir metre olduğunu iddia etmeniz demektir. Şimdi diyelim bu kumaş üç metre. Ölçtünüz ve dört metre çıktı; bu onun üç metre olduğunu etkiler mi? Peki sorun nerede? Sizin ölçünüzde. Ölçüp biçiyorsunuz ve bir karar, hüküm veriyorsunuz.
Şimdi daha rahat genişletilebilecek başka bir örnek verelim: Kapınıza sütçü geldi,. Kilosu yüz bin lira ve üç kilo aldınız. Kaç lira vereceksiniz? Hesaplayıp hükmediyorsunuz yüz üç bin lira…sütçü hesap ediyor üç yüz bin, size soruyor:”Üç kilo almadın mı kilosu yüz bin lira değil mi?” Evet, sorun nerede? Sizin usulünüzde yahut sütçünün usulünde. İkiside doğru olabilirmi? Hayır. İki ihtimal var ya çarpmayı bilmiyor, toplamayla karıştırıyorsunuz ya da kandırmak niyetindesiniz…İnat edilse bunun bir pratiği var mı? Yok. Yani nihayetinde ya yüz üç ya da üç yüz bin lira ödenecek.. Yani “Kim doğru, ne biliyorsun hakkın kendin olduğunu” gibi yaklaşımlar, şüphenin pratiği yok. Oysa insan doğru yaşam üzerine imtihan edilmek için yaratılmış. (51/Zariyat 56) Hatta öyleleri var ki, el Kuran ayetlerine bunu yakıştırıyorlar. Hayret! Halbuki el Kuranın musafının geliş sebebi bu  iddianın ortadan kalkması. (22/Hac 16, 6/Enam 55, 11/Hud 1, 16/Nahl 89, 2/Bakara 185, 12/Yusuf 1-3, 14/İbrahim 1-4) Şayet bir yahudiyseniz gerçek bir metreye kafa sallarsınız, sonrada üç metrelik kumaşa dört metre demeyi de hazmedersiniz. Üstelik bunu toplu yaparlar. Evet bunlar bir topluluktur ve bireyleri aynı özelliği, aynı özü taşır. (13/RAD 11) Bu yüzden birbirlerine fayda vermez bilakis şeytanlık ederler. Şayet bir toplulukta o toplumdan olmayan biri varsa orada sükunet kaybolur o topluluk çalkantılanır. En azından o bireyle diğerleri arasında. İşte tüm Resullerin ve müslümanların başına gelen budur. Bu ayrılıştır, tekfirdir. ( 60/ Mümtahine 3, 58/Mücadele 22)
Evet hak insanlara göre belirmez. Pekala öyleyse kim doğru söylüyor? Şüphesiz Allah Teala, çünkü tek ilah O. İyi ama kimin söylediği O’nun söylediğine uygun. Buna kısa bir cümle ile cevap vermek imkansız. Yanlız şunu ifade edelim ki birden fazla hak ve hakka yaklaşım olduğunu iddia etmek sapıklıktır.
Şöyle bir iddia var, hatta bu gün müslümanlar dışında özellikle islamcılarda nerdeyse istisnasız herkesin iddiası. Acayip bir iddia. Çünkü bu iddiayı savunabilmek neredeyse bütün el kuranı, hele hele el Kuran musafında geçen Kuran ile ilgili tüm ayetleri inkarı gerektirir. Ve bunu söylemek bu ayetleri inkar etmektir. Yani el Kuran musafı apaçık değildir, şüphelidir, zamanla aşınarak veya eklemeyle tahrif olmuştur ya da el Kuran musafı aynıdır ama dünya farklıdır gibi desteklemelerle ancak anlam kazanacak, kıyamete kadar ki tüm zamanlar, mekanlar ve ortamlara hükmetme kabiliyetini örtmekle ancak savuna bilecek bir iddia: “Bu senin el Kuran musafından anladığın” yahut “Benim anladığım bu de,el Kuran musafı diyor deme”…Şayet bunu söyleyenlerin amacı el Kuran musafını kişinin yanlış anlayabileceği ise el Kuranda böyle birşey yok, ancak şu var: el Kuran musafı bazılarının sapkınlığını arttırır, kimine o körlüktür ve ancak kafirler ondan gafildir. Yahut önceki Resullerin getirdiklerine yapılan gibi tahrif edilebilir. Ancak bunu söylemiyorlar. Çünkü onların bundan maksadı farklı görüşleri red ve böylece suçluları ve yollarını inkar ederek hakkın açıkça ortaya çıkmasına vesile olmak değil bilakis muğlak, sisli bir ortam oluşturmak. Bu tartışmalar Resullerle kavimleri arasında olmuş. Sonunda Allah Teala “Bunların sonuçlandırması Benim katımdadır” diyerek bitirir. Ama doğru bir tanedir ve şüphe ancak kafirlerden dolayı, onların yüreklerindedir. Kendinizi böyle temize çıkaramazsınız. Hak konusundaki tartışma hakkın göreceli olmasından veya muğlak olmasından değil, bilakis onun tüm netliğine rağmen gözlerini yuman ve böylece kendilerini sise mahkum edenlerin varlığından, inadından kaynaklanır. Şüphe ve iman birarada olmaz. Kendinizden şüphe edebilirsiniz, birilerinden de, ama haktan asla. Saçma gibi gözüken bu cümle aslında meselenin özeti. Bir iddia tüm sorulara cevap ama tabiki anlamlı cevap verebiliyorsa ve diğer tasdik edilenleri ayakta tutabiliyorsa kabul edilebilir. (5/Maide 68) Bir insan Ben yanlışım” diyebilir veya “Sen yanlışsın” diyebilir, çünkü insanlar doğru ve yanlış olabilir ama “hem sen doğrusun, müslümansın hem de ben” derse farka rağmen ve bu yaklaşımın, usulün yani dinin normal, meşru, caiz, hak olduğunu iddia ederse bu sapıklıktır.el Kuranı, yaratılış sebebini, hesabı inkardır. Kendinizin veya engel olarak insanların eksiklerini öne sürerek, muğlaklığı, şüpheyi insan için kader gibi lanse etmek sebeb olarak dünya menfaatlerini öne geçirmenin, sonuç olarak da Allah Tealaya iftiranın ta kendisidir. Dünya açısından hakka tabi olmayı göze almak cesaret ister. Dilediğin gibi davranmakta vazgeçmek, teslim olmak demektir bu. Malından, işinden, canından olmayı göze almazsan hakkın ortaya çıkmasını istemezsin. (9/Tevbe 24, 2/Bakara 155, 2/Bakara 214, 29/Ankebut 2) Muğlak kalmalı ki dilediğin gibi davranabilesin. Hesap kendince doğrudur ama ahiret dahil edilmemiştir, çünkü inanılmamaktadır. Her ne kadar yahudiler ve hristiyanlar gibi aksi söylense ve hatta doğrusu bilinse dahi. Her birinin açıkları vardır, uyardıklarında atılırlar o açığın üzerine ve bildiklerinden  uyaramazlarda birbirlerini. Bir müslümanla karşılaştıklarında güya genel tanımlar getirirler, mesela tekfire karşıdırlar niye çünkü kendilerinede dokunur bir açısı, çok zekidirler! Müslümanları aldattıklarını sanırlar ama kendilerini aldatırlar. (2/Bakara 6-19) Zira ahiret açısından da hakka tabi olmamak cesaret ister. Ahirete inanan muğlaklığı rededer. Çünkü dünyanın sebebi, imtihan, el Kuran, hesap gerçektir, haktır.  Kısacası Allah katında geçerli tek din, İslamdır; İnsanlar nezdinde çeşit çeşit olsada.(39/Zümer 3) Allah zalim değildir kabul edeceği yegane karalar, tercihler, hükümler dini, islamı ulaşılmaz kılmaz. Farklılığı ortaya dökülmüş iki iddiadan en az biri sapıktır ve buna rağmen kardeş olduğunu iddia edenlerin ölçüsü nedir? Açın bakın el Kuran musafına, bakın onlar yahudidir.
Allah doğru söyler. Siz tercihiniz nispetindeki hürriyetinizle verdiğiniz  kararı, uygulayabilme ve sonuçlandırmada dahi hiç bir insiyatife, tasarrufa sahip değilken, O hükmedendir, herşeyin sahibidir. Karar, başka bir deyişle tercih nedir? Daha zoru, nasıldır? Kendinize ve sizin gibi ancak bir insan olanlara meydan okuyun, hem öylesine ki, kıyasıya. Bu hakkı arama yolunda mücadeledir veya hak olduğunuzu bildiğiniz tercihinize sebat, sabr….
Şüphe ve sorguya mahkum etmeyin kendinizi. Tamam sanki tatmin olmazcasına sorgu ama bu, gerçekten şüphelenme değil gerçeğe ulaşma çabası olmalı ve tatmin olmuş, emin, iman edilmiş bir karar. İmtihan sahasındasınız, doğruyu aramalı ve bulmalısınız. Ve yanlışlarda var. Aramak zorunda olduğunuzdan kıyasıya sorgu ve bulmak, uygulamak zorunda olduğunuzdan iman.
Tatminde olmalısınız dedik, çünkü kararsızlığın pratiği yok. Hayatsa yani imtihan devam etmekte, üstelik vaktide belirsiz. Duraktasınız otobüs bekliyorsunuz. Ya binecek yada binmeyeceksiniz, otobüs geldiğinde üçüncü bir alternatif yok. Karasızda kalsanız, ya binecek ya da binmeyeceksiniz. Karasızlık diye birşey zaman gelince yok.
Açıklayıcı, ispatlayıcı sava ne denir? İtham, palavra, slogan…Bu tür yaklaşımlar, çaresizlerin, savunacak yanı kalmayanların en zavallı kendilerini ele verişleridir. Şayet neredenini açıklamaksızın, açıklamalar getirmeksizin ortaya birşeyler atmış olsanız, o zaman bunlar anlamlı olabilirdi. Lakin dayanaklara, beslemelere değinmeksizin kestirmeden iddialar, kendini kandıranların karşısındakini kandıramaması paniğidir.
İnsanın ve ellerinin bulaşmadığı ortamlara bakın, bir düzen, bir ahenk, bir tutarlılık vardır. İnsanca algılarımızın tabii yetersizliğinden eksik kalan bilgilerimize rağmen bunu farketmemek imkansız. Herşey Allah’a kul, insansa sadece karar sahasında hür ve bu hürriyeti doğru kararı kullanmalı. Tek cümleyle şuna değinelim; doğrunun ne olduğu bir yana, doğru karar  olarak tercih ettiğinizi sonuçlandırmak hatta bunu sonuçlandırmaya yönelik fiil üzerinde dahi tasarrufunuz yok.
Kısacası insan hür bırakıldığı ikilemde doğrunun doğruluğunu, yanlışın yanlışlığını tasdik ederek, Allah’a kulluğunu tamamlamalı. Dışındaki ahenge, tutarlılığa uymalı ve onun bir parçası olmalı. Bu dışta tutarlılığın, içteki tüm öğelerle sağlanması şarttır. Yani kalp, düşünce, söz ve fiil. Bu, bu saydıklarımızında kendi aralarında tutarlı, denk olmasını gerektirir.
        Ben ne ilahım ne de vahy alıyorum, sizin üzerinizde bir zorbada değilim ve olmayıda istemiyorum, ücrette (ne para,ne cemaat, ne allamelik…) talep etmiyorum sizden. Diyorumki: Birşeyin hak mı batıl mı olduğuna dair testin en önemli ipucu, tutarlılık, adalet, herşeyin yerli yerinde olmasıdır. Allah adildir, el Kuran musafıda O’nun sözü olduğundan bu vasfa sahiptir ve sizin söylediğinizde elKurana uygunsa bu vasıfta olmalıdır. Kısmen değil tamamen, kısmen olsa kandırmacadır. Sorgunun malzemesi: Hakka dair adalet, tutarlılıksa; zulme dairde tutarsızlığın, çelişkinin, nifağın ortaya konmasıdır. İhanet etmemeli, bilakis şahidlik etmeli, delil olamlı dininiz, her yönüyle her yönüne, çünkü gerçek din gerçek hak böyledir….

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...