Hıristiyanlığı anlatan internet sitelerinde ve diğer yayınlarda, İznik Konseyi'nden hareketle İncil'in (güya) tahrif edilmediği savunuluyor. [Bu konuda, İngiltere'deki bir misyoner teşkilatı tarafından şahsıma gönderilen 'İznik Konseyinde Neler Oldu?' (Çeviren: Yakup Yazman) isimli kitapçık da, aynı şeyleri detaylı bir biçimde anlatmaktadır.]İznik Konseyi'nde Ne Oldu?
Ya Da İsa(a.s.) Niçin İlah Olamaz?
İnternetten (http://www.kutsalkitap.org./hane/kkdm/22.htm) aktaracağım aşağıdaki yazı; tahrifatın apaçık delillerine rağmen misyonerlerin aksini savunmadaki çelişki ve inatlarını ve muhatabına inandırıcı görünme ve aldatma gayretlerini anlama bakımından ibret vericidir:
İznik Konseyi'nde Ne Oldu?
Türkiye'de yaygın olan uydurma bir hikâyeye göre; İ.S. 325'te toplanan İznik Konseyi 'nde papazlar bir yığın İncil'den dört tanesini seçip, diğerlerini yok etmişlerdir. Bu aslı astarı olmayan hikâyeye inanılması gerçekten son derece şaşırtıcı bir şeydir.
Tarih ilmini iyi bilenler bilir ki: Tarihte cereyan ettiği söylenen bir hadiseyi doğrulamanın tek yolu, o hadisenin görgü şahitlerinin yazılarını incelemek ve değerlendirmektir. Tarih ilmi bundan ibarettir. İznik Konseyi ile ilgili bilinen tarihi kaynaklar o konseye katılan ve orada konuşmaları kaydeden Evstatyus , Atanas ve Evsebyus 'un eserleridir. Bu belgeler konsey başkanı olan Antakyalı Evstatyus 'un bir eseri; Atanas 'ın " İznik Konseyi'nin Kararlar ı" adlı eseri (İ.S. 350 ile 354 yılları arasında yazmıştır) ve 369 yılında Kuzey Afrikalı dini liderlere yazdığı bir mektup; Sezariyeli Evsebyus 'un 325 yılında yazdığı bir mektuptan oluşmaktadır. Bunlardan başka hiçbir kaynak yoktur.
Bunlara göre İznik Konseyi 'ne katılanlar sadece İsa Mesih'in Tanrılığını tartışmak için toplanmışlardır. (Mesih'in yeryüzünde yaşadığı zamandan beri zaten O'nun Tanrı sıfatına sahip olduğu kabul edilmişti ama bir iki önemli din önderi yeni bir yorum getirerek, Mesih'in Tanrı sıfatına sahip olmadığı hakkında yeni bir fikir ortaya koydukları için konsey toplanmıştı.) Konseye katılanlar arasında İncil metni ya da içeriği konusunda herhangi bir ihtilaf olduğu kesinlikle kaydedilmemiştir. Bu tartışmada taraflar aynı İncil ayetlerinden faydalanmışlardır.
Zaten İ.S. 325 yılında İncil'i tahrif etmek imkânsız bir iş olurdu. O tarihe gelindiğinde Hindistan'dan İrlanda'ya, Etiyopya'dan Kuzey Almanya'ya kadar her yerde İsa Mesih'e inanan topluluklar vardı. Bir sürü değişik mezhebe ait olan bu topluluklar hiçbir zaman bir tek idare merkezinin kontrolünde değillerdi. Yani, hiçbir papa ya da başka bir hükümdar İncil'i imha ya da tahrif edebilecek konumda ve güçte olamamıştır. ( Ayrıca, Roma Katolik Kilisesi'nin ilk papalığı, "Papa Boniface" ile İ.S. 606 yılında başlamıştır.) Kaldı ki, o çağda bile İncil'in asıl Grekçesi'nin ve çeşitli tercümelerinin binlerce nüshası mevcuttu. Hepsini toplatıp yok etmeye kimsenin gücü yetmezdi.
Konseyin sonunda İncil'in öğretişine dayanarak İsa Mesih'in Tanrı sıfatına sahip olduğu ortak bir bildiriyle yayınlanmıştır. İ.S. 325'te İznik'teki konseyde hazırlanan ve bugünkü Mesih İnanlıları mezheplerinin hemen hemen hepsince kabul edilen amentü (inanç bildirisi) şöyledir:
'Her şeye gücü yeten, görülen ve görülmeyen, bütün şeylerin Yaratanı olan bir tek Baba Allah'a inanıyoruz; Bir tek Rab İsa Mesih'e inanıyoruz: Allah'ın Oğlu, Baba'dan doğan biricik Oğul, yani Baba'nın öz varlığından oluşan Allah'tan Allah, Nurdan Nur, gerçek Allah'tan gelen gerçek Allah, yaratılmış değil, Baba'nın özünden çıkmış, Baba'nın aynı öz varlığına sahip olan, Kendi aracılığıyla gökteki ve yerdeki her şey yapılmış, biz insanlar için ve kurtuluşumuz için gökten inmiş, insan bedeni almış ve insanlar arasında yaşamış, sıkıntı çekmiş ve üçüncü günde ölümden dirilmiş, göğe yükselmiş, dirilerle ölüleri yargılamaya gelecek olan O'dur; Ve Kutsal Ruh'a da inanıyoruz.' (*)
İşte, gerçekler ortadadır. İncil tahrif edilmemiş ve değiştirilmemiştir. İsa'nın Tanrılığı hakkındaki inanç, İznik Konseyi'nde uydurulmuş değildir; başlangıçtan beri ve her devirde bütün Mesih İnanlıları topluluklarınca benimsenmiştir.]
***
Tarihi gerçekler ışığında ve bugünkü mevcut İncillere bakıldığında, yukarıdaki iddiaların bir aldatmacadan ibaret olduğu anlaşılacaktır. Bugün Hıristiyanlar, İncillerdeki acaiplik ve çelişkileri nasıl izah edeceklerdir? Bugün elimizde Hıristiyanlarca makbul sayılan çelişkili ve akl-ı selime ve evrensel gerçeklere uymayan batıllarla dolu dört İncil varken yukarıdaki iddiaların ne hükmü olabilir?..Üstelik 'şecaat arz ederken sirkatini söylemek' misali, mezkur savunmada;
(*): Hıristiyanlığın bu amentüsü, Hz.İsa tarafından değil; çok daha sonra gelen din adamları tarafından oluşturulmuştur. Halbuki İslam'ın amentüsü, Kur'an'da açıkça beyan edilmiş ve Hz.Muhammed tarafından bizzat tebliğ edilmiştir./Bk.: K.K. 2/285, 4/78-79, 4/136)
"İznik Konseyi'ne katılanlar sadece İsa Mesih'in Tanrılığını tartışmak için toplanmışlardır (ve) İsa Mesih'in Tanrı sıfatına sahip olduğu ortak bir bildiriyle yayınlanmıştır," denmektedir.
İncil'e göre; İsa, haç üzerinde acı çekerken şöyle yalvarmaktadır:
“‘Eloi, Eloi, lama sabaktani' ki tercüme edildiğinde; ‘Allah'ım, Allah'ım; niçin beni bıraktın?!'” (Markos, 15/34)
Bu sözler, bir ilahın ağzından çıkabilir mi? Bu sözler, acıyla kıvranan çaresiz bir insanın, Rabbine yakarışından başka birşey değildir. Öyleyse; İsa, bir ilah nasıl olabilir?..
***
II- Ayartılan, Tanrı Olabilir mi?
İsa'nın tanrı olduğunda şüphesi olmayan Hıristiyanlar, bu hususta yapılan itirazlara kendilerince -tutarsız da olsa- cevap verme gereği duymaktadırlar. Bir internet sitesinden iktibas ettiğim aşağıdaki yazı, bu garip çırpınışın bir örneğidir:
Tanrı ayartılamaz. İsa ayartıldı/denendi.
Bundan dolayı İsa, Tanrı olamaz...
İsa'nın tanrılığını reddetmek için Müslümanlar, bazen İsa'nın ayartıldığını ve Tanrı'nın ayartılamayacağı, bundan dolayı İsa'nın Tanrı olamayacağı iddiasını ileri sürerler.
Yakup 1/13 şöyle der: "Ayartılan kişi, 'Tanrı beni ayartıyor,' demesin. Çünkü Tanrı kötülükle ayartılmadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz." Aynı zamanda İbraniler 4/15 'te şöyle yazar: "Çünkü başkâhinimiz, zayıflıklarımızda bize yakınlık duyamayan biri değildir; tersine, her alanda bizim gibi denenmiş, ama günah işlememiştir."
Mesih'in tanrılığına ilişkin itirazları reddetmeye oranla bu itirazı yanıtlamak biraz daha zordur; çünkü Kutsal Yazılarda çok açık olmayan, İsa'nın tanrılığı ve insanlığı arasındaki ilişki alanına girer. İsa'nın iki doğası olduğunu aşağıdaki tabloda görüyoruz; fakat birbirleriyle nasıl ilişki içinde oldukları açık değildir.
İsa'nın Kişiliği:
Tanrı / İnsan
Kendisine Tapınıldı. (Matta: 2/2,11; 14/33; 28/9)
Kendisine dua edildi. (Elç.İşl.: 7/59; 1. Korintliler: 1/1-2)
Tanrı olarak çağrıldı. (Yuhanna: 20/28; İbraniler: 1/8)
Tanrı'nın Oğlu olarak çağrıldı. (Markos: 1/1)
Günahsızdır. (1. Petrus: 2/22; İbraniler: 4/15)
Herşeyi bildi. (Yuhanna: 21/17)
Sonsuz yaşam verir. (Yuhanna: 20/28)
Tanrılığın bütün doluluğu onda bulunur. (Koloseliler: 2/9)
Baba'ya tapındı. (Yuhanna: 17)
Baba'ya dua etti. (Yuhanna: 17/1)
İnsan olarak çağrıldı. (Markos: 15/39; Yuhanna: 19/5)
İnsanoğlu olarak çağrıldı. (Yuhanna: 9/35-37)
Ayartıldı/denendi. (Matta: 4/1)
Hikmette gelişti/büyüdü. (Luka: 2/52)
Öldü. (Romalılar: 5/8)
Et ve kemikleri olan bedene sahiptir. (Luka: 24/39)
Kutsal Yazılar'dan İsa'nın insan doğasının kendi tanrısal doğasından hiçbir zaman ayrı olmadığını ve birlik içinde olduğunu görüyoruz. Kutsal Yazılar'da yine Tanrı'nın günah işleyemeyeceğini görüyoruz ve Tanrılığın bütün doluluğunun Mesih'te olduğunu görüyoruz. (Yuhanna: 1/1,14; Koloseliler: 2/9)
Bundan dolayı, İsa'nın Tanrı olduğu gerçeğini kabul ettiğimize göre, İsa'nın günah işlemesinin olanaksız olduğu sonucuna kolaylıkla varabiliriz. Öte yandan, İsa gerçek bir insandı. Bundan dolayı, İsa'nın gerçekten ayartılmış olabileceğini söylemek adildir. Fakat soru inatla devam etmektedir: Eğer İsa'nın günah işlemesi olanaksız ise, o zaman gerçekten nasıl olur da ayartılabilir? Bunu yanıtlayabilecek yeterli yanıtım olduğunu zannetmiyorum. Fakat ben yine de yanıtlamaya çalışacağım:
İsa yaptıklarının tümünü Baba'ya bakarak yaptı. İsa şöyle söyledi, “İsa Yahudi yetkililere şöyle karşılık verdi: Size doğrusunu söyleyeyim, Oğul, Baba'nın yaptıklarını görmedikçe kendiliğinden birşey yapamaz. Baba ne yaparsa Oğul da aynı şeyi yapar.” (Yuhanna: 5/19) Ayrıca İsa şunu da söyledi: “Ben kendiliğimden hiçbir şey yapamam. İşittiğim gibi yargılarım ve benim yargım adildir. Çünkü amacım kendi istediğimi değil, beni gönderenin istediğini yapmaktır." (Yuhanna: 5/30)
İsa, Matta 12:22-32'de cinleri insanlardan kovuyordu. Ferisiler , İsa'nın yaptıklarının Şeytan'ın gücüyle yapmış olduğunu söyleyerek suçladılar. İsa onların bu suçlamalarının, Kutsal Ruh'a küfretmek olduğunu ve bağışlanmayacağını söyledi. İsa bunu neden söyledi? Çünkü İsa'nın hiçbir mucizesini tanrısal doğasıyla değil, içinde olan Kutsal Ruh aracılığıyla bir insan olarak yaptığına inanıyorum. Bundan dolayı İsa kovduğu cinleri Kutsal Ruh'un gücüyle kovuyordu. İsa'nın mucizelerinin, onun vaftizinde Kutsal Ruh'un üzerine gelmesinden sonra başladığını görüyoruz.
İsa Tanrı'nın yasasını yerine getirmek ve günahlarımız uğruna kurban olmak için insan olarak geldi. Bunu bir insan olarak yaptı. Şeytanın ayartmalarına karşı dayanırken, Kutsal Yazılardan insan olarak alıntı yaptı. İsrail'de yeryüzündeki hizmetine başlamak üzereyken tanrısal doğasına dayanmadı. İnsan olarak ayartıldı ve Tanrı'nın Sözüne dayananak ayartılmaya karşı koydu. Kendi tanrısal doğası ile değil, Kutsal Ruh ile cinleri kovdu. Bundan dolayı, İsa tanrısal doğasında değil insan doğasındayken ayartıldı. Tanrısal doğasından "destek" alarak yapmadı. Tersine, ayartılma anı geldiğinde tamamen Baba'ya, Kutsal Ruh'a ve Tanrı Sözüne dayanarak ayartılmalardan başarıyla geçti.] (Bkz.: www.isamesih.org ve www.carm.org/islam/obj_Jesus-sin.htm)
Böyle bir şey olabilir mi? Hem insan, hem tanrı...Bazen insan, bazen tanrı...Ayartıldığı zaman insan, diğer zamanlarda tanrı...Yani İsa; hem insan, hem de tanrı...İnsanlar, onun hangi haline itibar edecekler?..
İsa, gerçekten tanrının kendisi ise; tanrı, kendi kendini mi ayartıyor/denemeye tabi tutuyor?..
Hem; "Bu itirazı yanıtlamak biraz daha zordur; çünkü Kutsal Yazılarda çok açık olmayan, İsa'nın tanrılığı ve insanlığı arasındaki ilişki alanına girer..." deniyor, hem de; akıl, ilim ve din dışı bir takım zorlama izahlara giriliyor. Birşeyin batıl olduğunu söylemek varken, hakikatin sınırlarını bu kadar zorlamaya gerek var mı?
***
İsa'nın 'tanrı' olamayacağını çeşitli vesilelerle açıkladık. Ancak Hıristiyan dünyasından da bir örnekle bu hususu pekiştirelim:
İngiltere Monoteist Kilisesi 'nin kurucusu John Biddle (1615-1622) tarafından deklare edilen on iki esasta, İsa'nın uluhiyetine haklı gerekçelerle karşı çıkılmaktadır:
" 1- Tanrı'dan farklı olan Tanrı değildir. Kutsal Ruh, Tanrı'dan farklıdır. Öyleyse Kutsal Ruh, Tanrı değildir.
2- İsraillilere Kutsal Ruhu gönderen, Yehova'dır. Öyleyse Yehova, Kutsal Ruh Değildir.
3- Kendi isteğince konuşmayan, Tanrı değildir. Kutsal Ruh, kendi isteğince konuşamaz. Öyleyse Kutsal Ruh, Tanrı değildir.
4- Tanrıya hiçbir şey öğretilmez Mesih, öğretilen şeyleri söyler. Öyleyse Mesih, Tanrı değildir. Yuhanna, 8/26; 'Ben söylediğim herşeyi O'dan işittim.'
5- İsa Yuhanna İncili'nde şöyle der; 'Herşeye herşeyi veren her kimse, yalnız o Tanrıdır.' Başkalarından alan, Tanrı olamaz.
6- Başkası tarafından gönderilen, Tanrı değildir. Kutsal Ruh, Tanrı tarafından gönderilmiştir. Öyleyse Kutsal Ruh, Tanrı değildir.
7- Herşeyi vermeyen, Tanrı değildir. Tanrı'nın verdiğini alan, her şeyin vericisi değildir.
Tanrı'nın verdiği şeyi alan, insandır. Verilenin, vericinin kudretinde ve tertibinde görülen Tanrı imajı saçmadır. Resullerin İşleri: 17-25 : 'Tanrı herşeye hayat soluğu ve bütün şeyleri verir.'
8- Yer değiştiren, Tanrı değildir. Kutsal Ruh, yer değiştirir. Öyleyse; Kutsal Ruh, Tanrı değildir.
9- Hükmün gelmesi için Mesih'e ibadet eden, Tanrı değildir. Kutsal Ruh, böyle yapmıştır.
Öyleyse; Kutsal Ruh, Tanrı değildir.
10- Kendisine iman edilmeyen, Tanrı değildir. İnsanlar, Kutsal Ruh'a iman etmediler.
Şakirdler bile. Öyleyse Kutsal Ruh, Tanrı değildir.
11- Tanrı'dan olduğu için ikinci elden işiten Mesih, Tanrı'dan vahy edilen şeyleri bildirir.
Kutsal Ruh da, Tanrı'dan aldıklarını va'z etmiştir. Öyleyse; ne Kutsal Ruh, ne de Mesih, Tanrı değildir.
12- Tanrı'dan pek çok hususta farklı olan, Tanrı değildir. Kutsal Ruh, Tanrı'dan pek çok yönde farklıdır. Öyleyse Kutsal Ruh, Tanrı değildir." (*)
(*): Esasen, -Hıristiyan Amentüsü metni dışında- İsa, Yeni Ahid'in hiçbir yerinde ‘Ben Tanrıyım' demiyor. Bilakis, tam aksini söylüyor. Mesela, Matta 12/18'de; “İşte, benim seçtiğim kulum...” diyor. Tanrı'nın bu sözünü söyleyerek, bunu kendisine tatbik eden İsa, Tanrı'nın kulu ve kölesi olmaktan gurur duymaktadır! Yine Matta 24/36 ve Markos 13/32'ye göre; dünyanın sonu ne zaman gelecek? sorusuna İsa şöyle cevap verir: “Fakat o gün ve saat hakkında, ne göklerin melekleri, ne de Oğul; yalnız Baba'dan başka kimse birşey bilmez.” Aynı şekilde Yuhanna 5/19'da şöyle denmektedir: “Doğrusu ve doğrusu size derim: ‘Baba'nın yapmakta olduğunu gördüğü şeyden başka Oğul kendiliğinden birşey yapamaz; çünkü O, ne şeyler yaparsa Oğul da onları öylece yapar.'” İsa, Tanrı olmadığını, fakat O'nda ‘fena fi'llah' olduğunu açıkça söylemektedir. (İslamiyet ve Hıristiyanlık, s. 23)
Kitab-ı Mukaddes i okudunuz mu? Biz okuduk ve bulgu ve düşüncelerimizi burada paylaşıyoruz.
29 Kasım 2000 Çarşamba
Tanrı'dan pek çok hususta farklı olan, Tanrı değildir. Kutsal Ruh, Tanrı'dan pek çok yönde farklıdır. Öyleyse Kutsal Ruh, Tanrı değildir.
26 Kasım 2000 Pazar
AVRUPANIN KÖLELERİ
Köleliğin Tarihçesi
Köleler, taşınır herhangi bir mal gibi görüldükleri ve onlara hiçbir hak ve özgürlük tanınmadığı için, kendilerinden istenen her türlü işi yapmakla yükümlüydüler. Efendilerinin kötü davranışları, ağır yaşam ve çalışma koşulları, insan sayılmayan binlerce kölenin ölümüne yol açtı. Bir köle için kölelikten kurtulmanın tek yolu efendisince özgürlüğünün geri verilmesi, yani azat edilmesiydi.
İnsanlar tarih boyunca, içinde yaşadıkları topluma ve döneme göre çeşitli yollardan kölelestirildiler. Savaşta tutsak edilmek, bir suç nedeniyle cezalandırılmak, borcunu ödeyememek ya da köle ana babadan dünyaya gelmek, köle olmanın çeşitli biçimlerindendi.
İnsanların ancak kendi yaşamlarını sürdürebilecek kadar üretebildikleri eskiçağlarda kölelik yoktu. Zamanla üretimde kullandıkları araçlar geliştikçe tüketebileceklerinden daha fazla üretmeye başladılar. Bundan sonra, savaş tutsaklarını öldürmek yerine kendileri için çalıştırmaya başladılar ve onların ürettikleri fazla ürüne el koydular. Böylece köleler ve kölelik doğdu.
Sümerler’de köleler ya ev hizmetlerinde ya da tarlalarda çalıştırılırdı. Kâr getiren bir mal olarak alınıp satılmaya başlamaları daha sonraki dönemlere rastlar. İlk olarak Eski Yunan’da köleler toplumun temel sınıflarından biri oldu ve ekonomi ağırlıkla köle emeğine dayandı. Burada köleler daha çok ev hizmetlerinde ve tarımda çalıştırıldılar. Köleler yurttaş sayılmadıkları için hiçbir hakka sahip değillerdi. Köle sayısı çok artan Roma İmparatorluğumda, kölelerin bazıları madenlerde ve taşocaklarında çalıştırılırken, bazıları da halkı eğlendirmek amacıyla yırtıcı hayvanlarla ya da birbirleriyle ölümüne dövüştürülürdü. Daha şanslı olanlar ise çiftliklerde ve evlerde çalıştırılırdı.
Bu dönemde, birçok köle içinde bulunduğu koşullara başkaldırarak ayaklandı. Bunların en önemlisi Spartaküs Ayaklanması’dır. İÖ 73’te İtalya’da, Capua’da gladyatör olarak satılan Spartaküs, bazı kölelerle birlikte kaçarak Vezüv Dağı’na sığındı. Başka kaçak kölelerin de onlara katılmasıyla tüm İtalya’ya korku salan 100 bin kişilik bir ordu oluştu. İki yıl sonra Spartaküs bir çarpışmada öldürülünce, güçleri parçalandı ve ayaklanma sona erdi.
Hıristiyan Kilisesi ve İslam dini, modern çağa gelinceye kadar köleliğe karşı çıkmadı. Müslümanlar ile Hıristiyan Avrupa arasındaki uzun süren savaşlarda, her iki taraf da aldıkları savaş tutsaklarını köleleştirdi. Bununla birlikte Müslümanlar’ın aldıkları tutsakların çoğu ağır işçi olmak ya da ırgat olarak tarlalarda çalıştırılmak yerine, ev hizmetlerinde çalıştırıldı. Ayrıca, Müslümanlık’ ta köle azat etmek sevap olduğu için, kölelerin bir bölümü azat ediliyor ve İslam dinini kabul ederek topluluğun bir üyesi olabiliyordu.
Osmanlılar’da genellikle savaşlarda ya da korsanlık yoluyla tutsak edilen kişileri köle olarak kullanmak, alıp satmak geleneği vardı. Bunun dışında başka ülkelerdeki pazarlardan satın alınarak ülkeye getirilen kölelere de rastlanırdı. Köle ticaretini yalnızca Müslüman tüccarlar yapabilir, Hıristiyanlar da köle satın alabilirdi. Müslüman köle kullanmak ise yasaktı. Köleleri tarımsal üretimde ya da zanaat üretiminde çalıştırmak Osmanlı Devleti’nde yaygın olmamakla birlikte rastlanan bir olguydu. Özellikle İstanbul çevresindeki padişahlara ait has çiftliklerde ortakçı kullar adıyla; Bursa’da dokumacılıkta ve bıçak yapımında köle emeği kullanılmıştı. Ayrıca Hıristiyan tutsakların beşte birine devletin el koyması ve bunları Türkleştirerek devlet hizmetinde kullanmasıyla başlayan devşirme sistemi de Osmanlılar’a özgü bir tür kölelik sayılabilir. Osmanlılar’da esir ticaretine dayalı kölelik 1847’de resmen kaldırıldı. Devşirme sistemi ise fetihlerin duraklamasına paralel olarak daha 17. yüzyılda önemini yitirmeye başladı, 18. yüzyılın ortalarında da bütünüyle ortadan kalktı.
AFRİKA’DAN KAÇIRILAN KÖLELER VE BATI
Bir kısım aydınımız bacak bacak üzerine atarak yok efendim bizi Osmanlı geri bıraktı, bizi İslam geri bıraktı; bak elalem Ay’a taşındı derken acaba bu zenginliğin kaynağını hiç sorgularlar mı?
BATININ ZENGİNLİĞİNİN ÖNEMLİ BİR KAYNAĞI: AFRİKA’DAN KAÇIRILAN KÖLELER
Bir kısım aydınımız bacak bacak üzerine atarak yok efendim bizi Osmanlı geri bıraktı, bizi İslam geri bıraktı; bak elalem Ay’a taşındı derken acaba bu zenginliğin kaynağını hiç sorgularlar mı? Sokakta ellerinde pankart taşıyan, mitinglerde özgürlük diye konuşan gencimiz yaşlımız Batı’nın zenginliğinin kaynağının kanlı paraya dayandığının acaba ne kadar farkındadırlar. İnsanlarımıza bir örnek olarak 15. yy sonundan başlayarak 19. yy’a kadar devam eden Afrika’dan Amerika kıtasına köle ticaretini bu yazımda ortaya koymak istiyorum.
Nasıl Başladı?
1452’de Portekiz Kralı VI. Afonso’ya izin veren Papa savaşlarda yakalananların köle olarak satılabileceğine ve kullanılabileceğine dair resmi bir bildiri çıkartarak bu büyük zulme onay vermişti.
Nasıl Yayıldı?
Transatlantik Köle Ticareti Amerikan Kolonileri’nde ve daha sonra Amerika Eyaletleri’nde işgücü eksikliğinden ortaya çıkmıştır. Avrupa Kolonileri içinde iş- gücünden yararlanılan ilk köleler Amerikalı yerliler, yani Kızılderililerdi. Bu durum Afrika’dan yüklü miktarda ve uygun fiyata köleler getirilinceye kadar sürdü.
Yeni Dünya’da Kızılderilileri esir alan Avrupalı sömürgeciler esir ticaretine pek de yabancı değillerdi. Karayip Adaları’nda savaş ve salgın hastalık yüzünden yerli halkın telef olması neticesinde Kızılderili nüfusunun yerini bu dönemde Afrikalı yerliler aldı. Diğer bir örnekteyse, Güney Carolina ve Virginia’da Afrikalı köleleri daha ucuza elde edebilecek anlaşmaların altına imza atılarak Kızılderili esirlerin yerlerini Afrikalı esirler aldı.
Esir ticaret üçgeninin bir bacağı Avrupa’dan ticari malların Afrika’ya ihracatıydı. Bu ticaretin ikinci bacağını oluşturan Afrika hükümdarları ve tüccarları, 1440 yılından 1900 yılına kadar köle ticareti içinde aktif rol oynadılar. Her köle karşılığında Afrikalı hükümdarlar Avrupalılardan yüklü miktarda ticari mal temin ettiler. Yeni Dünya’da esirlerin işgücü ile üretilen pamuk, seker, tütün, pekmez ve rom gibi ticari malların Amerika’dan Avrupa’ya nakli ise üçgenin üçüncü ve son bacağını teşkil ediyordu.
Köle taşıyan gemilere, “Tumberio”, yani “ölü taşıyıcıları” adi takılmıştır. Bu gemilerden biri ile denizi asan bir İtalyan Fransiskeni söyle yazmıştır. “Erkekler güverte altına üst üste yığılmış, ayaklanıp gemideki tüm beyazlari öldürürler korkusuyla da zincirlerle bağlanmışlardı. Kadınlar için, ikinci güverte arası ayrılmıştı. Hamile olanlar arka kamarada toplanmıştı. Çocuklar birinci güverte arasında, balık istifi gibi sıkıştırılmıştı. Uyumak istediklerinde, birbirlerinin üstüne düşüyorlardı. Doğal gereksinmelerini gidermek için sintineler vardı, ama çoğu yerini kaybetmek korkusuyla bulunduğu yerde rahatlıyordu. Özellikle erkekler acımasızca üst üste yığılmış oldukları için, bulundukları yerde koku ve sıcak dayanılmazdı. Atlantik Okyanusu 35–40 gün arasında aşılmaktadır. Ölüm oranı, havasızlıktan boğulma ve salgın hastalıklar yüzünden çok yüksektir. Bu oran %50’ye ulaşabilir. Çogu zaman salgınlarla baş edebilmek için hastalar öldürülür. (Amerika Kıtasına) varışta sağ kalanlar, açık arttırmalar sırasında iyi para etmeleri için, yeniden özenli bir bakımdan geçirilirler. Doğal olarak fiyatlar boya, yaşa, güce, cinsiyete vs. göre değişir. Tehlikelere ve kayıplara karşın, kazançlı olan bu ticaret, kaçakçılığa ve korsanlığa yol açar. İngiliz gemileri, sık sık zenci taşıyan gemilere saldırıp, yüke el koyar ve köleleri Virginia ya da Antillerde satarlar.” * Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi; Cilt 4, s.1176 ( Gelişim Hachette, Istanbul–1985)
“Kral Peel… iç bölgelerden yollanacak binlerce zenci arasında bana iyi bir “yük” hazırlamakla uğraştığını söylüyor… Birkaç gün sonra boyunlarından uzun sırıklarla bağlı birkaç dizi zencinin geldiğini görüyorum. İşte benim yük’üm! 300 yolcumu karşılamaya hazırlanıyorum. Kadınlar kıç tarafta, erkekler ise kıç direğinden teknenin başına kadar dizilmiş ve hepsi de zincire vurulmuş. Yiyecek olarak hint patatesi, pirinç ve bolca su. Tabanca ve hançerlerimiz kemerlerimizde, kimi zamanda ellerimizde, doktor muayenesinden geçiyorlar… Muayene bitince hepsi kızgın demirle işaretleniyor. Bunu yaparken daha zayıf yaradılışlı olan kadınların etlerini fazla dağlamamaya özen gösteriyoruz.” (Aynı eser 1319-1312)
Nasıl Sona Erdi?
Afrika Kıtası’nın Atlantik kıyısı ve Afrika’nın iç kısımlarındaki yerlilerin satılması ve istismarına dayanan Atlantik Köle Ticareti Portekizliler tarafından 15. yy’da başlayıp 19. yy’a kadar sürdü.
Köle ticareti gelişmeye başlayınca hükümdarlar, köle karsılığı Avrupalılardan mal alarak gelirlerini artırmıslar, fakat bu mallar hep tüketimle ilgili olduğundan üretim biçiminin değişmesinde etkili olamamıştır.
Kuzey ve Güney Amerika’daki plantasyonlardan gelen istem çesitli uluslardan esir tüccarlarının milyonlarca Afrikalı zenciyi köle olarak götürüp buralarda satmaları sonucunu doğurdu. Bu yeni ticaret, Afrika’da bir ölçüde ekonomik hareketlilik yarattı. Kıyıdaki beyaz esir tüccarına içerilerden hemcinslerini yakalayıp getiren Afrikalılar, bu kıtanın koşulları içinde orta sınıf sayılabilecek bir öğe olarak ortaya çıktılar.
Batı ve Orta Afrika’dan Yeni Dünya’ya taşınan kölelerin çoğunluğu Avrupa ile Afrika devletleri arasında yapılan anlaşmalar çerçevesinde elde edilmiş olsa da, diğer kısmı da yağmalama esnasında kaçırılarak ele geçirilmiştir.
Kara Kıta için korkunç bir darbe olan bu yeni ticaret, ailelerinden ve vatanlarından koparılan milyonlarca insanın dramı bir yana, en sağlam insanların köle olarak seçilip götürülmesiyle, Afrika’yı insan gücünden de yoksun kıldı.
Afrika’da Avrupalılar tarafından kölelerin satın alındığı ve nakledildiği sekiz belli başlı bölge vardı. Bunlardan bir tanesi de Orta Afrika’da Kongo Demokratik Cumhuriyeti, batıda Gabon ve Angola’ydı.
Portekiz’i takiben Atlantik Köle Ticareti’nden paylarını almış olan diğer ülkeler, İspanya, Fransa, İngiltere, İskoçya, Almanya, Danimarka ve Hollanda’dır. Zaman içinde denizcilikte güçlenen İngiltere köle ticaretinde lider konumuna gelmiştir. Bristol ve Liverpool İngiltere’nin köle ticaret gemilerinin yola çıktığı belli başlı limanlarıydı. 17.yy’da Liverpool’dan yola çıkan her dört gemiden biri köle ticaret gemisiydi.
Atlantik Köle Ticareti’ne karşı zaman içinde ahlaki, ekonomik ve politik mulahefet başladı. Atlantik Köle Ticareti ilk olarak Hawai Devrim’inde (1791-1804) resmen yasaklanmıştır. Köle ticaretinde hayli aktif rol alan Danimarka köle ticaretini kanuni olarak ilk yasaklayan ülkedir (1792). İngiltere ise köle ticaretini Hawai kararlarından üç sene sonra yasaklamıştır. 1808 yılında da Amerika İngiltere’yi takiben köle ticaretini kanunen yasaklamıştır.
Amerikan İç
Savaşı: Kuzey ve Güney Eyaletleri arasında 1861-1865 yılları arasında
yapılmıştır. Savaşın başlıca sebebi, Başkan Lincoln’un köleliği kaldırma
vaadi olmuştur.
Kaç Köle Afrika’dan Kaçırıldı ve Etkisi Ne Oldu?İngiliz Parlamentosu’nun raporlarına göre 1768’de Afrika’dan Amerika’ya İngilizler 60.000, Fransızlar 23.000, Hollandalılar 11.000, Portekizler 1.700 köle göndermiştir. Toplam olarak (bir yilda) 97.500 köle, 1787 yılında bu sayı (yılda) 100.000’e ulaşmıştır. Köle ticareti XVIII. yüzyıl boyunca sürekli artar.(Aynı eser syf. 1312
Bazı çağdaş tarihçilerin tahminlerine göre bu dönem içinde 12 milyon civarinda Afrikalı Yeni Dünya’ya taşındı. Bu insanlık tarihinin en büyük zoraki göçü olarak kabul edilmektedir. Diğer bir kaynağa göreyse bu rakam 25, hatta 40 milyona kadar çıkmaktadır.
Senegal başkanı Senghor’un Afrika sosyalizmi konusunda yapılan 1962 Dakar Kollokyumu’nda verdiği rakama göre ise, esir ticaretinin yapıldığı dönemde Amerika’ya 20 milyon esir varmıştır. Fakat 1 esir alırken avda veya gemi ambarında öldürülenler hesab edildiğinde korkunç bir rakam ortaya çıkmaktadır.
SONUÇ
Saint-Pierre’li Bernardin, Voyagea L’lle-de-France’da (ile-de-France’a Yolculuk), şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Avrupalıların mutluluğu için şekerin ve kahvenin gerekli olup olmadığını bilmiyorum. Fakat bu iki ürünün dünyanın iki kıtasında mutsuzluğa yol açtıgını biliyorum. Amerika, ekin yetiştirecek topraklar elde etmek için boşaltıldı; şimdi de bu topraklarla uğrasacak insanları sağlamak için Afrika boşaltılıyor”. Maurice Lengelle: Kölelik, s.82 (Iletisim, Istanbul–1993)
Bu kadar çok sayıda köle ticaretinin gerçekleşmesi Afrika’nın sağlıklı nüfusunu kaybetmesine, Avrupa ve Asya’daki ülkelerde nüfus artarken Afrika’nın nüfusunun sabit kalmasına, yerel dili, kültürü ve dininin tahrip olmasına buna mukabil Amerika ve Avrupa’nın zenginleşmesine yol açtığı bir gerçektir.
Hollanda
bandıralı HMS Daphne gemisinde yasadışı taşınan köleler. 1 Kasım 1861.
1500-1870 yılları arasında yaklaşık 12 milyon Afrikalı köle, Amerika’ya
getirilmiştir. Köle ticareti 1700’lü yıllarda en üst seviyeye çıkmıştır.
En fazla köle satın alan ülke, dört milyon ile Brezilya’dır. Bu
yıllarda, Florida ve Kaliforniyalı tacirler tarafından İspanya
kolonilerinden Arjantin’e iki buçuk milyon köle satılmıştır. Değişik
tacirler tarafından da, Fransız kolonilerinden bir milyon altı yüz bin,
İngiliz kolonilerinden iki milyon ve Hollanda kolonilerinden beş yüz bin
köle getirtilmiştir. Karaib Adalarındaki halkın % 90’ı da
köleleştirilmiştir. Köle ticareti yapan gemilerdeki kaptan ve tayfaların
en korktukları şey, kölelerin isyan etmeleriydi. Bu sebepledir ki,
köleler götürülecekleri yere, el ve ayaklarından birbirlerine bağlanarak
sevk edilirdi.
2 Kasım 2000 Perşembe
Teslisin Tevrat kaynaklı olduğunu iddia eden Hristiyanlar yanılıyorlar
Tevrat'ta
çeşitli yerlerde, Allah'ın oğlu ifadesi ve bazı yerlerde de Allah'ın
Kendi Zatı için kullandığı "Biz" ifadesi yer almaktadır. Hristiyanların
bir bölümü söz konusu ifadeleri teslis inancının kaynağı olarak kabul
ederler. Oysa bu konuda ciddi bir hataya düşmektedirler.
1. İbranice dilinde Allah'ın isimlerinden birisi "Elohim"dir. İbranicede genellikle son kısımdaki 'im' eki çoğul ifade etmek için kullanılabilir ('bayit' ev, 'batim' evler demek olduğu gibi). Elohim ismindeki "im" eki nedeniyle bir kısım Hristiyanlar burada Allah'ın isminin çoğul olarak geçtiğini düşünmüşler ve Tevrat'a göre İsrailoğulları'nın üçleme inancına sahip olduklarını iddia etmişlerdir. Fakat İbranice'de tek bir nesne ya da kavram ifade eden, fakat sonu 'im' ile biten birçok kelime bulunmaktadır: "Panim" yüz, "Shamayim" gökyüzü ya da gökler, "Rahamim" merhamet ya da acıma, "Mayim" su, "Pnim" iç demektir ve birçok buna benzer kelime vardır. Bu nedenle Tevrat'ta buna dayanarak üçleme olduğunu iddia etmek tamamen cehalete dayanır.
Zaten İbranice'de nesnenin çoğul ve tekil olması durumuna göre fiil farklılaşmaktadır. Dolayısıyla fiile bakarak, cümlenin tekil şahsa mı yoksa çoğula mı işaret ettiği rahatça anlaşılır. Eğer Elohim kelimesi, bir kısım Hristiyanların iddia ettiği gibi çoğul anlamına geliyor olsaydı o zaman İbranice olarak "Vayomru Elohim" (ilahlar dedi ki) şeklinde olması gerekirdi. Fakat tüm Tevrat pasajlarında bu ifade "Vayomer Elohim" (Allah dedi ki) şeklinde geçmektedir.
2. Aynı durum, İbrani İncili'nde, Allah'ın bir başka ismi için de geçerlidir. "Adonai" kelimesini bazı Hristiyanlar yanlış telaffuz ederler. Bu aslında 'Benim Efendilerim' anlamına gelir. Fakat bu İbranice'deki doğru telaffuzu değildir. İbranice'de bu kelime, "Adonoy" şeklinde okunur ve bu ifade kesinlikle çoğul anlam ifade etmez.
3. Hristiyanlar Tevrat'ın Yaratılış bölümünde geçen şu sözleri, üçün birliği iddiasına delil getirmeye çalışırlar:
Tanrı, "İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım" dedi, "Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun." Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. (Yaratılış, 1: 26-27)
Tevrat bölümlerinden, Yaratılış 1: 26. sözde yer alan, Allah'ın Kendi Zatı için buyurduğu "insanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım" ifadesinin çoğul olmasını ve sonraki pasajda Allah'ın Kendi Zatından bu defa tekil olarak bahsetmesini, Hristiyanlar, üçlü birlik için önemli bir delil olarak sunmaya çalışırlar. Oysa bu olağanüstü derecede zorlama bir izahtır. Üçleme telkinlerinin etkisinde kalmamış herhangi bir insan hatta bir çocuk bile, buradaki çoğul ifadelerin Allah'ın kudretini ve büyüklüğünü vurgulamak için kullanılan özel bir anlatım ve hitab şekli olduğunu hemen anlayacaktır. Rabbimiz'in Kendi Zatı için kullandığı "Biz" ifadesi, üçleme veya üçlü birlik mantığını şiddetle lanetleyen Kuran'da da pek çok ayette geçmektedir:
Sizin aranızda ölümü takdir eden Biz'iz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir. (Vakıa Suresi, 60)
4. Hristiyanlar, Tevrat'ta yer alan aşağıdaki pasajı da kendilerine göre yorumlarlar:
"Yaklaşın bana, dinleyin söyleyeceklerimi: Başlangıçtan beri açıkça konuştum, O zamandan bu yana oradayım." Egemen RAB şimdi beni ve Ruhu'nu gönderiyor. (Yeşeya, 48:16)
Söz konusu Tevrat pasajı, Hristiyanlar tarafından parantez içi zorlama açıklamalarla üçlemeye delil olarak sunulmaya çalışılmaktadır. Bununla Hristiyanlar, üçlemedeki üç unsurun söz konusu pasajda geçtiğini iddia ederler. Oysa burada, Allah'ın oğlu ifadesi hiçbir şekilde geçmediği gibi, Kutsal Ruh olarak yorumlanan kısım ise, Allah'ın insana üfürmüş olduğu Kendi ruhudur. Allah insanı Kendi ruhundan yaratmış olduğunu Kuran'da da bildirir:
Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 7-9)
Allah'ın ruhundan üflemesi, her insanın Allah'ın ruhunu taşıdığını ve hiçbir şeyin Allah'tan ayrı olmadığını gösterir. Bunun Hristiyanlar tarafından nasıl Kutsal Ruh olarak yorumlanmış olduğu ve burada Allah'ın oğlu çıkarımının nasıl yapılmış olduğu anlaşılabilmiş değildir.
5. Zebur'da (Tevrat'ın Mezmurlar bölümü) aşağıda belirtilen pasaj, bir kısım Hristiyanlar tarafından yanlış yorumlanmaktadır:
RAB'bin bildirisini ilan edeceğim: Bana, "Sen benim oğlumsun" dedi, "Bugün Ben sana baba oldum. Dile benden, miras olarak sana ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. ..." (Mezmurlar 2:7-8)
Tevrat'ın başka pasajlarında da belirtildiği gibi burada "oğul" olarak belirtilen kavram İsrail'dir. Allah'ın dindar İsrail halkına karşı koruyuculuğu bir teşbihle anlatılmaktadır. Bir babanın oğullarına karşı davranışları ve koruyuculuğu örnek verilmekte ve buradaki izah Allah'ın sevgili kulları anlamına gelmektedir.
6. Yine Tevrat'ta Daniel 7:13-14 bölümlerinde geçen "insanoğlu" nitelendirilmesi, İncil'deki yanlış nitelendirmeye uydurulmaya çalışılmış ve Hz. İsa (as) için iddia edilmiş olan tanrı vasfına işaret ettiği iddia edilmiştir. Oysa bu tamamen yanlış bir yorumlamadır:
"Gece görümlerimde insanoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var Olan'ın yanına doğru ilerledi, O'nun önüne getirildi. Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır." (Daniel, 7:13-14)
Burada kastedilen ölümlü bir insandır ve Tevrat alimlerinin ittifakla kabul ettikleri şekilde bahsedilen hakim Kral, ahir zamanda gelecek olan Kral Mesih yani Mehdi'dir. Kral Mesih, tüm uluslara hakim olacak, tüm haklar ve uluslar ondan razı olacaktır.
Şunun belirtilmesi gerekir ki Museviler, ne Hz. Musa (as) döneminde ne de sonrasında hiçbir zaman söz konusu Tevrat pasajlarını üçleme mantığında değerlendirmemişlerdir. Tevrat ilk indirildiği tarihlerde de bu kavramlar hiçbir zaman üçleme manasında anlaşılmamıştır. Museviler, Tevrat'da geçen bu yöndeki ifadelerin gerçek ve derin anlamını çok iyi bilirler, bunu üçleme manasında kullanmaktan Allah'a sığınırlar. Buradaki ifadeyi batıni olarak yorumlar ve Allah'ın kuluna olan sevgisini, koruyuculuğunu, yakınlığını vurguladığını anlayabilirler. Nitekim Museviler, bazı Hristiyanların düz tefsir ile Tevrat'tan pasajlara vermeye çalıştıkları yanlış anlamlara da karşı çıkmaktadırlar.
Söz konusu pasajları üçleme mantığında değerlendirmeye çalışan bazı Hristiyanlar, Tevrat'a da tabi olduklarından bu iddialarına Tevrat'tan da hüküm çıkarmaya çalışmaktadırlar. Oysa tüm Tevrat ve Zebur pasajlarında belirtilen, tek iman itikadi olan tevhid inancıdır. Nitekim İncil de, Tevrat'ı doğrulayıcı olarak bu tevhid inancını yüceltmektedir. Hristiyan kardeşlerimizin İncil'deki bu gerçeği mutlaka görmeleri gerekmektedir.
Berlin'de bir Sinagog Teslisçiler, teslis inancının temelde Tevrat kaynaklı olduğunu iddia ederler. Hristiyanlık inancı Eski Ahid'in de kabulünü gerektirdiği için, Tevrat'tan kendilerince delil çıkartmaya çalışır ve bir kısım Tevrat sözlerini olduğundan farklı yorumlarlar. Fakat Musevi din adamları, teslisçilerin yaptıkları bu zorlama açıklamaları daima reddetmişlerdir. Tevrat da, tıpkı İncil gibi teslis inancını kesin olarak reddeder.
Allah'ın Zatının İnsanda Zuhur Ettiği Fikrini Hristiyanların da İstememeleri Gerekir
Salih Hristiyanların bu konuda samimi davranmaları ve bir insana ilahlık atfetmenin Allah'ın adetullahıyla, Hz. İsa (as)'ın getirdiği Hristiyanlık diniyle, İncil ve Tevrat'ın hükümleri ile çeliştiğini; aynı zamanda akla ve mantığa aykırı olduğunu da anlamaları gerekmektedir. Gerçek ve hak İncil'e asırlar sonra eklenen böyle bir inancın ciddi bir tehlike olabileceğine ihtimal vermeleri ve bunun üzerinde derin düşünmeleri gerekmektedir. Allah'ın üstün vasıflarını bir insana yüklemeye çalışmanın ve acizliklerle yaratılmış olan bir insanı ilah olarak görmenin ve göstermenin nasıl bir anlamı ve faydası olabilir? Yüce Allah'ın buna kuşkusuz ki ihtiyacı yoktur. (Allah'ı tenzih ederiz.) Böyle bir yakıştırma, -çok defa hatırlattığımız gibi- ALLAH'IN KUDRETİNİ VE BÜYÜKLÜĞÜNÜ GEREĞİ GİBİ TAKDİR EDEMEMEK ANLAMINA GELİR.
Bütün bunların ötesinde Yüce Allah'ın yeryüzünde insan olarak Zatı ile zuhur etmesi gibi bir fikri, zaten Hristiyanların da istememesi gerekir. Bunu, Yüce Allah'ın şanına yakıştırmamaları gerekir. Allah'ın büyüklüğü, yüceliği, ululuğu, kudreti ve sonsuz gücü Hristiyanlar için bir nimettir. Sonsuz güç sahibi bir Allah'a inanmak mı daha güzeldir; yoksa uyuyan, yemek yiyen, ihtiyaç içinde olan bir insanı ilah edinmek mi? Elbette bunun cevabını tüm Hristiyanlar hemen göreceklerdir.Allah'ın Kendi üstün Zatını insanlara tanıtmak için ölümlü ve ihtiyaç içinde olan bir varlıkta zuhur etmeye ihtiyacı yoktur. (Allah'ı tenzih ederiz) Hristiyan kardeşlerimizin İncil'e de Tevrat'a da akılcı bakmaları ve bütün bunları Allah'ın şanına uygun şekilde değerlendirmeleri gerekmektedir.
Hz. İsa (as)'ın insani vasıflara sahip olması, onun bir peygamber olarak elbette ki değerini düşürecek bir durum değildir. Hz. İsa (as), Yüce Rabbimiz'in değerli ve çok mübarek bir peygamberidir. Allah'ın Katında tüm diğer peygamberler gibi en yüksek ve en kutlu konumdadır. Allah'ın sevgili dostu, yüce elçisidir. Dolayısıyla onun bir insan olarak yaratılması, onun değerine, önemine ve peygamber olarak yüceliğine elbette ki bir zarar getirmeyecektir.
Önemli olan şey, Allah'a -bir ve tek olan Yaratıcımıza- iman etmektir. Allah insanlardan Kendisi'ne şirk koşmadan iman ve kulluk etmelerini ister. İnsanların kulluk edebilmeleri için Allah'ın yeryüzünde bir insan olarak zuhur etmesine ihtiyaç yoktur. Hristiyan kardeşlerimizin, eğer gerçekten samimi bir bakış açısı ile bu konuya yaklaşmak istiyorlarsa, şu soruyu kendilerine yöneltmeleri gerekmektedir:
Allah'ın, Hz. İsa (as)'da Zatı olarak tecelli etmemesi Yüce Allah'ın vasıflarından neyi kaybettirir? (Allah'ı tenzih ederiz)
İnsanda Allah'ın Zatı olarak tecelli etmemesi, Allah'ın vasıflarını, üstünlüğünü, güzelliğini eksilten bir şey değildir. Bilakis bu, Allah'ın güzelliğine güzellik katar, O'nun üstün vasıflarının daha iyi ve gereği gibi anlaşılmasını sağlar. Ölümlü, uyuyan, yemek yiyen, acizlikler ve ihtiyaçlar içinde olan bir insana Allah'ın Zatı olarak tecelli yakıştırması yaptıktan sonra, Allah'ın üstün vasıflarını gereği gibi takdir edebilmek nasıl mümkün olabilir? Elbette ki böyle birşey mümkün olmamaktadır.
26 Ekim 2000 Perşembe
KUTSAL KİTAPLARINA GÖRE; İSA KİM? YAHVE KİM? BABA TANRI KİM? İSA ESASINDA ZAMANDA YAHVE Mİ? YAHVE BABA TANRI MI?
KUTSAL KİTAPLARINA GÖRE; İSA KİM? YAHVE KİM? BABA TANRI KİM? İSA ESASINDA ZAMANDA YAHVE Mİ? YAHVE BABA TANRI MI?
İbraniler.........8/10 `O
GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur:
YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, yüreklerine yazacağım. Ben
onların TANRISI olacağım, onlar da benim halkım olacaklar. AYNI SÖZLERİ İSRAİL TANRISI, YAHVE'DE SÖYLEMİŞ... Yeremya.......31:33 Ama
o günlerden sonra İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur diyor RAB,
YASAMI içlerine yerleştirecek, YÜREKLERİNE yazacağım. BEN ONLARIN
TANRISI olacağım, onlar da BENİM HALKIM olacaklar.
YAHVE'NİN
YENİ ANTLAŞMA FİKRİ AYNEN OĞUL TANRI'DA DA VAR. Her ikiside antlaşmanın
İSRAİL ve YAHUDA halkıyla yapılacağını üzerine basarak belirtiyor.
Yeremya.......31:31 «`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA HALKIYLA yeni bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor RAB. Yeremya.......31:1 O zaman diyor RAB, Bütün İsrail boylarının TANRISI olacağım, onlar da BENİM HALKIM olacaklar.. İbraniler.........8/10 `O
GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur:
YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, YÜREKLERİNE yazacağım. BEN
ONLARIN TANRISI olacağım, onlar da BENİM HALKIM olacaklar.
YENİ
AHİTTE BU SÖZLER YAHVE = İSA OLDUĞU İÇİN Mİ YER BULDU? YOKSA KİMSE
İSA'YI TANRI OLARAK GÖRMÜYORDU DA, YAHVE'YE TAPMAYA DEVAM ETTİĞİ İÇİN Mİ
BU ve BUNA BENZER İFADELER YENİ AHİTTE YER BULDU?
Yahya'nın doğumunda var olan, İsa'larının taptığı Yahve, buhar olup uçmadı ya' Luka...........1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı. YAHVE'DE O, FİDYEYİ VEREREK KURTARAN BENİM DİYOR. Yeşaya.....43/3
Çünkü senin Tanrın,İSRAİL'in KUTSALI, Seni kurtaran RAB benim. Fidyen
olarak Mısır'ı, Sana karşılık Kûş ve Seva diyarlarını verdim. OĞUL TANRI'DA, TIPKI YAHVE GİBİ "İSRAİL HALKI İÇİN HERŞEYİ YAPARIM" DİYOR. "İSRAİL'lileri
BIRAKTIM, başka TOPLULUKLARLA ANTLAŞMA yapacağım" demiyor.Yada
"İSRAİL'liler dışındaki tüm ulusların, başka toplululuklarında Tanrısı
olacağım, onlarla da antlaşma yapacağım" demiyor. Halk, ırk ve din ismi
vererek, "Eski Antlaşmanın tarafları ile Yeni antlaşma yapacağım" diyor.
İlk Kitapları, "her harfi Tanrıdan" dedikleri, Eski Ahit'i veren
Yahve, aynı zamanda Hıristiyanlarında Tanrısı olmuyor mu? Benimsedikleri
kitapta Yahve "bu kitabı Sina'da Moşeye BEN VERDİM " diyor.
KİTABINI AL TANRISINI ALMA OLMAZ.
Luka'da
Yahve'nin İSRAİL'in Tanrısı olduğunu söylüyor ve YAHVE'ye övgüler
düzüyor. Ve "YAHVE'ye RAB" diyor. "Oğul Tanrı" demiyor. Ya Luka eski ve
yeni olmak üzereİKİ TANRIYA inanıyor yada herşey YAHVE'nin KONTROLÜ
altında. Yeşaya ne diyorsa Luka'da aynı şeyi söylüyor. OĞUL TANRI'DA,
İSRAİL TANRISI'DA AYNI ŞEYİ SÖYLÜYOR. Her ikiside; "Antlaşmadan sonra
BEN İSRAİL HALKININ TANRISI OLACAĞIM" diyor. "YASALARIMIN maddelerini,
ANTLAŞMA maddelerini onların hafızasına işleyeceğim" diyor. Dolaysıyla
YAHUDİLER "BENİM HALKIM olacak, BENDE ONLARIN TANRISI olacağım" diyor.
İbraniler.........8/11 Hiç kimse kendi yurttaşına, kendi
kardeşine, RAB'bi tanıyın diye akıl öğretmeyecek. Çünkü küçüğünden
büyüğüne kadar, onların hepsi BENİ tanıyacak. Yeremya.......31:34
Bundan böyle kimse komşusunu ya da kardeşini, RABbi tanıyın diye
eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi TANIYACAK BENİ diyor RAB. Çünkü
suçlarını bağışlayacağım, Günahlarını artık anmayacağım.
İSRAİL TANRISI YAHVE'DE YAHUDİLER İÇİN AYNI VAADLERDE BULUNMUŞ. Tıpkı
Oğul Tanrı gibi, "herşey Yahudiler için" demiş ve bu sözler kutsal
metin yazarları tarafından da Yeni Ahit denilen kitaplarda kayıt altına
alınmış. Hiç Yahve'nin, Oğul Tanrının, kutsal metin yazarlarının,
söylemlerinde Hırıstiyanlık gibi, başka bir din gibi bir oluşum söz
konusu mu? "Yeni antlaşma" dedikleri şey, Yahudilerin sürekli
yaptıklarını sandıkları gibi, sadece Yahudileri ilgilendiren teselli
verici, umutları alevlendirici sözler dizisi. Burada da değişik birşey
olmamış, Oğu Tanrı'yı temsil edenler, yine İsrail'lileri ilgilendiren
bir antlaşmayı dile getirmişlerdir.
Oğul
tanrı "baba" dediği, Sinagog'larına gidip ibadetlerini yaptığı, kitabın
tanıttığı Yahve'nin sözlerini tekrar ederek, asıl amacının Yahudileri
mutlu etmek, dünya hükümranlığına taşımak, yeniden dirilişte de Kudüs'ü
onlara vermek olduğunu belirtmiş oluyor. Hemde bu duyurularını, Yeni
Ahit külliyesinin Esinlenme bölümünde, sayısına kadar vererek
pekiştiriyor. 144.000 Yahudi ile kimsenin bilmediği ezgiyi söyleyeceğim
diyor. Hıristiyanlardan "bir kişi bile onu öğrenemeyecek" diyor. Kutsal
gelin olarak nitelendirdiği, sonsuz hayatın sürüleceği, yaşam ağacının
olduğu KUDÜS'ün , KAPILARINA "YAHUDİLERİN isimlerini" vereceğim diyor.
Şöyle
bir düşünün!!! Hiç, o bölümü yazan kendisini o özel ezgiyi bilenler
dışında tutar mı? Kendisine dışlanmayı yakıştırır mı? "Ben girmeyeceğim"
der mi? Demezde, diyemez de, dışlanmış göstermezde. "Oğul Tanrının
makamına çıktım" diyen biri, kendisini dışlanmış gösterirse,
seçkinliğine şüphe düşürürse tüm saygınlığı biter. Tanrı katında
saygınlığı, seçilmişliği olmayanın sözüne kim itibar eder.
Bu sayılanları yapamayacağına göre, DEMEK Kİ, KANININ SON DAMLASINA KADAR KENDİSİNİ YAHUDİ
KABUL
EDİYORDU. Her zerresiyle Yahudi olmalıydı ki, o 144.000 kişinin arasına
girebilsin. Yok eğer bu tür şeyleri kendini kabul ettirmek için öne
çıkarttıysa, esasında Yahudiliğe o kadar önem vermiyorsa, BU DURUMDA DA
YALAN YANLIŞ YAZAN ADAMIN PEŞİNDEN NİYE GİDİLİR? İnanmadığı şeyeri
yazanın sözlerine güvenilirde, dönüşü olmayan yolculuğa hazırlanılır mı?
Tanrı adına asılsız ahkamlar kesenin, yazdıklarına bakılarak sonsuz
yaşam hayalleri kurulur mu?
HIRISTİYAN
KİTABINDA, kapılardaki 12 adet ÖNDERİN YAHUDİ BOY BAŞLARI olacağı
isimleriyle vurgulanır da, neden 12 temel taşına yazılacak olanlar,
"havarilerdir" denmez isimleri de verilmez. 12 elçi seçimi de, yoksa
Yahudiler arasından mı yapılacak? Havari sayısının 11 düşürülmesi de bu
yüzden olabilir mi? Hz. Yusuf'tan esinlenme yapılmış olabilir mi? 11
yıldızla Güneş gibi? 12 elçiden kasıt Havariler olsaydı, Oğul Tanrı
seçtiği o isimleri, geriden gelenlere iftihar meselesi olsun, doğru
yolda olduklarına emin olsunlar, Oğul Tanrı yanında olanların,
mükafatlandığını duysunlar diye, tek tek isimlerini saymaz mıydı?
Sayacağı sadece 11-12 isimdi. Demek ki, ileriye yönelik öngörülerinde
Havariler ve Hıristiyanlar için yer yok.
Tapınak İsa'nın Tapınak ziyaretleri, Tapınağın Tanrısı kim? Tanrı olarak gördüğü kim ve Hıristiyanlığın
oluşması
Oğul Tanrı dedikleri tarafından öngörülmüş müydü? Hıristiyanlardan İSA
hiç bahsetmiş miydi? İsa, hiç kiliseden bahsetmiyor ve gittiği zamana
da havraya, SinaGOG'a (İsrail Tanrısı, Hezekiel'e onun için yüzünü
SİNA-GOG'a çevir olabilir mi?) ve Tapınağa gidiyor. Ve büyük ihtimalle
de 30 yaşında göreve başlayıncaya kadar yaptığı gibi yine Yahve'ye, dua
etmeye gidiyordu. "SinaGOG" demişken, işleri yaldızlama olanları,
sembol ve işaretlere bayılanların, geçtikleri yerlere izlerini
bırakanların ve gidecekleri yerlere yön levhalarını dikenlerin, SinaGOG
ismini nereden türetmiş olduklarına tahminde bulunalım. Hem GOG ve MAGOG
konusunda yeni bir pencere açmış, hemde "Setler arasında hapsedilmiş"
olan, Yecüc ve Mecüc'ün memleketleri hakkında yorumda bulunup, bir adres
vermiş olalım. GOG ve Magog'u, YAHUDİLER'de, onlarla MESİH PROJESİNİ
yürütenlerde hiç Yahudilerin üzerlerine bulaştırmıyorlar. Yahudi
dışındakiler bile, Gog ve Mecüc damgaları yemeye razı oluyorlar ama
Yahudilere hiç toz kondurmuyorlar. Yahudiler olmazsa amaçlarına
ulaşamamaktan korkan, bu gruplar tam bir mazoişt tavır içinde herşeyin
başı olarak gördükleri, Yahudilerin ağızlarına bakıyorlar. Onlar zume
uğramış (gibi) olacaklar, kendileri ölecekler ama olsun. Kurtuluşlarını
sağlayacak olarak gördükleri yahudiler karşısında; "yeterki kurtuluş
olsun" mantığı ile sanki el pençe duruyorlar. Yok Türkler, yok
Müslümanlar, yok Ruslar, yok Mançurya diyarları, yok Çin setti duvarları
"Yecüc ve Mecüc içinmiş" diyerek insanları yönlendiriyorlar. Yada;
"İsrail dışındaki herkez olabilir" tanımları ile bu işi
özetletiveriyorlar. Kaf dağının arkasındaki herkez. Yahudi olmayan
herkez. GOG-MAGOG ile YECÜC-MECÜC FARKI, HEZEKİELİN SÖZLERİ,
SİNAGOG KONULARININ İŞLENDİĞİ "GOG & YECÜC" sayfasına buradan
ulaşabilirsiniz.
İsa,
ibadete gittiği SinaGOG'un sahibine / ona / Tapınağın içindekine /
Tapınağı sipariş verene / Tapınağın sahibine "Baba diyordu". Yahudi
edetlerine kadar 12 yaşına kadar buyük törenlere havrada katılamayan
İsa, yine Yahudi geleneklerine göre, buhur sunup tütsü yakmış olmasıda
kuvvetle muhtemel. (Yahudi geleneğine göre, 12 yaşından 1 ay almayan erkek çocukları bu tür ibadetlere katılamazlarmış.) Luka......2:42 İSA on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler. Luka......2:43-44 Bayramdan
sonra eve dönerlerken küçük İsa Kudüs'te kaldı. Bunu farketmeyen annesi
babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük
yol gittiler. Sonra O'nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya
başladılar.
Daha
sonraları SinaGOG çevresinde, sunak güvercini satanları kovalıyor ama
"tütsü yakılmasına da karşıyım" demiyor. Eğer yasakladığına inansalardı,
bugün kiliselerde tütsü yakılmazdı. Yahve'ye ve diğer Tanrılara buhur
sunmaya alışmış insanlar arasında kurulan din, Pagan geleneklerinden
kaynaklanmış olan bu tür alışkanlıklarıda içinde barındırmak zorundadır.
Yuhanna......2:14 Tapınağın avlusunda sığır, koyun ve güvercin
satanlarla orada oturmuş para bozanları gördü. Yuhanna......2:15
İpten bir kamçı yaparak hepsini, koyunlar ve sığırlarla birlikte
tapınaktan kovdu, para bozanların paralarını döktü ve masalarını
devirdi. Yuhanna......2:16 Güvercin satanlara, «Bunları buradan kaldırın, BABAMIN EVİNİ pazar yerine çevirmeyin!» dedi. Matta..........21:12
İsa, tapınağın avlusuna girerek oradaki bütün satıcı ve alıcıları
dışarı kovdu. Para bozanların masalarını, güvercin satanların
sehpalarını devirdi. Matta..........21:13 Onlara şöyle dedi: «`BENİM EVİME dua evi denecek' diye YAZILMIŞTIR. Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz!» Matta..........23:21 Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur.
Eski
Ahit onun amel ettiği kitap değil mi? İsa'larının da o kitap
dolayısıyla İSRAİL TANRISINA tapması gerekiyor. Yoksa kıskanç Tanrı
Yahve onu cezalandırırdı.Tersi bir durum söz konusu olsa, "İsa'da
Babamın" yanındayım demezdi. İsa'nın da bu konuda ne kadar titiz
olduğunu, şu ifadeden çıkarabiliriz. Tapınağın sahibinin nasıl mutlu
edileceği, yine tapınağın sahibinin istekleri içinde mevcut. Baba Tanrı
için bu kadar gayret gösterenin BAŞKA BİR DİN KURMASI, KURUN DEMESİ yada
kuracak olması düşünülebilir mi?
Yuhanna......2:17 Öğrencileri, «SENİN EVİN için gösterdiğim GAYRET beni yiyip bitirecek» diye yazılmış olan sözü hatırladılar. Markos......11:17
Halka ders verirken şunları söyledi: «`BENİM EVİME, tüm ulusların dua
evi denecek' diye YAZILMAMIŞ mıdır? Ama siz burayı haydut inine
çevirdiniz.»
Tapınağa
ve elindeki dine Eski Ahit çerçevesinde bağlı olan İsa, Babasına ihanet
eder mi? Göreve 30 yaşında başlıyor.Öğrencileri oluyor. Demek ki en
azından 31-32 yaşlarında ve hala Yahudilerin içinde sunak sunduğu, buhur
yaktığı Havralara giderek ibadet ediyor. Yani sıkı bir Yahudi.
Babasının oğlu. Derslerini de babamın dua evi dediği Tapınakta veriyor.
Luka......19:46 Onlara, «`BENİM EVİM DUA EVİ olacak' diye YAZILMIŞTIR. Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz» dedi. Luka......19:47-48
İsa her gün tapınakta ders veriyordu. Başkâhinler, din bilginleri ve
halkın ileri gelenleri ise O'nu yok etmek istiyor, ama bunu nasıl
yapacaklarını .....
Ölümünden
kısa bir süre öncesine kadar hala Yahudi ibadetlerine, Yahudi
kitaplarına, Yahudi Tapınaklarına bağlı olan ve o tapınağın sahibi olan
Yahve'ye, kusur yapmaktan korkan İSA, yeni bir din kuruluşuna girer de,
Baba Tanrıyı kızdırmayı göze alır mı?
Babanın mirası zaten oğul'un değil mi?
O
tapınakların sahibi olarak Hıristiyanların kitaplarından olan, Eski
Ahit'te Yahve yada diğer adıyla İsrail tanrısı gözükmüyor mu? O
kitapları her harfi Tanrıdan diyerek, yani Yahveden diyerek kendi
kitaplarına dahil etmediler mi? gerektiği zaman ondan örnekler
vermiyorlar mı?
O kitaplardaki kehanet denilen ifadelerden kendilerine pay biçmiyorlar mı?
O
kitaplarda İsrail Tanrısı Yahve, "kitapları Moşe'ye Sina'da ben verdim"
demiyor mu? Bu durumda kitapları veren Yahve ise, Tapınak tariflerini
yapan ve kitaplarına alanda Yahve'dir. Kitaplar Yahve'nin ise, tapınak
tariflerini en ince ayrıntısına kadar tarif eden, ibadet biçimini
elbiselere varıncaya kadar saptayan da Yahve'dir. Kitaplar onunsa,
tapınak tariflerini "dinleneceğim konutum" diye vermişse, buhur
detaylarını da yine kitapta bildirmişse, o halde tapınağın sahibi olan
ve orada tapılan YAHVE'dir.
Luka'da,
bu konuda Yahve'nin varlığını kabul edip övgüler sunuyor. Tanrı olarak
övgüler sunduğu Yahve kitaplarının sayfalarında hapis kalmadı ya!
Önceden olduğu gibi her ne yapıyorsa onu yapıyor durumda olmalı ki;
Tanrıdan esinlenen Luka, Yahve'ye övgüle sunuyor. Eğer, Yahve kuvvetli
olmasa, hala aktif olmasa, her harfi Tanrıdan olan metinlerin içinde
işi ne? Oğul Tanrının özel melekleri ve Kutsal Ruh izin verdiki, kutsal
metin yazarları tarafından kitapların içinde, Yahve ismi ifade buldu.
Luka.........1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı.
Bu durumda, İsa'nın havrada taptığı Yahve idi. "Babam" dediği de Yahve
idi. Korkup çekindiğide, İsrail'in müstakil tanrısı Yahve idi. O halde;
göğe yükseldiğinde sağına oturduğu Tanrı da Yahve idi.
Hıristiyanlar
hala kurdukları dinin oğul tanrı dedikleri vaadcinin isteği mi olduğunu
zannediyorlar. Yok eğer Oğul Tanrı "bize öyle" dedi diyorlarsa, o zaman
her harfi Tanrıdan dedikleri kitapların bir kısmını gözden
çıkaracaklar.Ya! kitaplar değişecek, Ya! hayaller yeni şartlara göre
yeniden düzenlenecek. Eğer göğüslere içirilmiş buzağılar kovulupta,
TEVHİD İNANCINA bağlanmamışlarsa. BULUŞMA ÇADIRI, YAHVE'NİN İSTEDİĞİ
BUHUR-TÜTSÜ KONULARININ İŞLENDİĞİ "YAHVENİN ÇADIRI ve BUHURU" SAYFASINA
BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ.
Yahve
Hıristiyanlara başka türlü gözükerek, başka isteklerde bulunduysa, bu
durumda da yinede iyice düşünmeleri gerekir. Farklı isimle kendini
tanıtmış olanda Yahve olabilir. Kendisini oğul Tanrı olarak tanıtıp
benzer şeyler yazdıran, İsrail halkını korumayı kendine amaç edinmiş
olan Yahve olabilir. Kendisini, Yakup'la olan güreşte bile farklı
gösterip tanıtmamış mıydı? Zora düşmese, kurtulma söz konusu olmasa
ismini açıklar mıydı? Kendisini farklı göstermeyi sevdiğini kendi
kitabında şöyle bildirmiş. Mısırdan Çıkış.......3/3 Ben Yahve'yim. İbrahim'e, İshak'a ve Yakup'a El Shaddai olarak göründüm, ama onlara kendimi Yahve adıyla tanıtmadım.
Oğul
Tanrı dedikleri, sakın Yahve olmasın? Daha öncede yaptığı gibi
kendisini farklı tanıtmış olmasın? diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü,
tapınağa gittiğinde "Babamın yanındaydım" diye izahat veriyor. "Babamın
evini panayıra çevirmeyin" diye satıcıları kovalıyor. Bu durumda,
ellerindeki kitaba dayanarak söylüyorum, İSRAİL TANRISI YAHVE, İSA'nın
BABASI oluyor.
Yapılanma
bu çerçeve içindeyken, Hıristiyanlık diye bir dini kim istemiş
olabilir? Babaya rakip yeni bir din kurmak mümkün mü? Öyle bir durum söz
konusu olsa, dirildikten sonra öğrencilerine durumu bildirmez mi?
Esinlemeler ile "yeni dinimiz hayırlı olsun" demez mi? Bu durumda babası
ile kavga etmesi gerekmez mi? Babasının tapınağını titizlikle korumak
isteyen biri, hiç başka tapınak kurulmayı düşünür mü? Bir soru:Yahve,
İsa'nın babası ise, Hıristiyanların da aynı zamanda Yahve'ye tapması
gerekmiyor mu? Hemen arkasından bir merak sorusu daha. İsa'yı yani Oğul
Tanrı'yı, göğe alındıktan sonra, Baba Tanrının sağ yanında görenler,
aynı zamanda Yahve'yi de mi, görmüş olmuşlar?
İSA
sunak içindeki bir takım şeyleri temizlemiyor. Sunağın yapısını ve
işleyişinide değiştirmiyor. Öyle olsaydı Eski Ahit'te sıralanmış olan
Baba'sının emirleine uymamış olurdu. Tapınağın dışındaki kalabalığı
satıcıları kovarak orayı panayırlıktan, çirkin görüntülü durumdan
çıkarmaya çalışıyor. Yahve'nin tarif ettiği şekilde tapınağı muhafaza
ediyor. Hıristiyanlarsa, İsa'nın "benim babamın" dediği tapınaklara
ikonlar, resimler yerleştirip onları öptüler mumlar yaktılar. Bu
durumda, İsa kilisemi senin üzerine yapacağım demekle bugünkü kilise
denilen binaları / ibadethaneleri kasdetmiş olabilir mi? Yada böyle bir
sözü yine kendilerinin tanıttığı İSA söylemiş olabilir mi? Söylemiş
olsaydı "babamın evi" dediği Yahve'nin tapınağında değil, kendilerine
has tapınaklarda müjdeyi duyurma işlerini yapardı. Kudüs'teki Yahve için
yapılmış ana tapınağa babamın tapınağı diyerek orayı resmieştirmezdi.
İbadet için girdiği tapınak Yahve /İsrail tanrısı için yapılmamış mıydı?
Eski
Ahit gibi bir kitabı Sina'da Moşeye vererek gerek Yahudilere gerekse
Hıristiyanlara kurtuluşun yolunu gösteren, onlara Tanrılık yapıp,
İsa'nın da içinde ibadet etmeye gittiği tapınakları yaptırıp, tapınma
biçimlerini öğreten, Yahve birden bire ortadan kaybolmadığına göre,
kitabını sahipsiz bırakmadığına göre; İsa'da, "babamın tapınağı"
dediğine göre; Yahve, bu durumda İsa'nın babası oluyor. İsa, Yahve'nin
"Sina'da Moşe'ye verdim" diye yazdırdığı kitaba göre tebliğlerini
yaptığına göre; yani kitapları onaylayıp
kutsallığını ilan ettiğine göre, Hıristiyanlar esasında "Baba Tanrı"
diye Yahve'ye hitap etmiş oluyorlar. Bu durumda, Oğul Tanrı olsun, Baba
Tanrı olsun ayrı bir din kurulmasını ister mi? Neresinden bakarsanız
bakın, Hırstiyanların kutsallarımız dedikleri kitaplarda, oğul Tanrı
diye, Yahve'ye rakip olarak ortaya sürdükleri İsa'da; SADECE YAHUDİLERE
YÖNELİK. Onların ebedi yaşamlarındaki mutluluklarını sağlamaya
kendilerini kilitlemişler. Bütün işi Yahudilik içinde ama "eskiyi
uygulatma şartıyla" hedeflemişler. Kutsal metin yazarlarıda aynı çerçeve
içinde hareket etmişler. Sadece bir takım kafalarındaki düşüncelere
bağlı birtakım değişiklkleri yapabilmek içinde "Tanrı dediki" diye
ifadeleri sıralamışlar. (Sünneti kaldırmak gibi, yakmalık hayvanı
kaldımak gibi) Sistem içinde yer edinebilmek, kendilerine karşı olan,
kahinler, Ferisiler, yahudiler içindede yer edinebilmek içinde,biz tanrı
ile yeni antlaşma yaptık demişler ama hiç biri ben "YAHUDİLİĞİ
BIRAKTIM" yada "YAHVE'yi TERKETTİM" diye bir ifadede bulunmamış. İsa'yı
oğul olarak ilan etmelerine rağmen Baba Tanrı kavramını geliştirerek,
Yahve'yi yani İsrail Tanrı inancını korumuşlar. Her biride öğretmenleri
İSA ile Tapınaklara gidip ibadetlerini yapmışlar.
Her
konuda olduğu gibi buradada çelişkili ifadeler mevcut. İsa'nın kafası,
kutsal metin yazarları tarafından karıştırılmış anlaşılan. Tapınakta
yaşayan bir tanrı olduğunu söylüyor ama içilen ant sadece onu kapsar
diyor. Gök Tanrı için ayrıca ant içmeli diyor. Taht ve üzerinde oturan
için diyor. Matta..........23:20 Öyleyse sunak üzerine ant içen, hem sunağın hem de sunaktaki her şeyin üzerine ant içmiş olur. Matta..........23:21 Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur. Matta..........23:22 Gök üzerine ant içen, Tanrı'nın tahtı ve tahtta oturanın üzerine ant içmiş olur.
Bu durumda tapınak içinde bir tanrı olduğunu kabul etmiş olmuyor mu?
- 1-Tapınakta yaşayan Tanrı
- 2- Göklerde taht ve tahtta oturan Tanrı.
- 3- Tahta Baba Tanrının sağında oturan Oğul Tanrı. Sağında oturduğunu "gördüm" diyen tanıklara dayanılarak kitaplara yazmadılar mı?
Tapınakta
olan ama Gök tanrı kadar etkin olmayan bir tanrı var. Ayrı Tanrı olmalı
ki; ona içilen ant onunla sınırlı kalıyor ve yaşayan tanrı, Put olmayan
bir tanrı vurgulaması ile konumuda iyice belirleniyor. Diğeri ise
üzerine içilen antın geçerliliğinin gökleri kapsadığını belirttiği diğer
bir Tanrı. Tahta oturan Tanrı. Birde, tahtın sağına oturacak olan
kendisi var. Tapınakta put olamayan canlı kanlı yaşayan Tanrı, Tahta
oturan Baba Tanrı ve sağına yerleşecek olan Oğul Tanrı, bu duruma göre
kaç Tanrı oluyor? Kim? kim? oluyor. En azından İsa'nın ağzından üç adet
tanrı olduğunu öğrenmiş oluyoruz.
TAPINAKTAKİ
Yaşayan dediği Tanrı mı? Yahve oluyor. "Hani benim evim" diyen İsrail
Tanrısı değil miydi? Buhur isteyen, uzaklardan günnük getirilen,
"konutumu Kudüste yapacağım"
diyen, dinleneceği oturacağı çadırını, en ufak detayına kadar anlatan,
sevdiği yakmalık sunuların listesini veren, her gün taze yakmalık
sunular isteyen, 300 m2 sığan Tanrı Yahve değil miydi? Tapınağı
yapanlarda, bir çok tanrının varlığına inanan ama kendi Tanrıları, en
büyük olduğu için teselli bulanlar. Bu nedenlerden dolayıda
Hıristiyanlar İSA için, RAB'lerin RAB'bi demiyorlar mı? Onlarda tıpkı
İSRAİL TANRISI RAB anlayışını devam ettiriyorlar. sadece bir farkla "en
büyük RAB" bizimki diyorlar. 2 Tarihler......2:5 "Yapacağım tapınak büyük olacak. Çünkü Tanrımız bütün tanrılardan büyüktür. Esinleme.....19:16 Kaftanı ve kalçası üzerinde şu ad yazılıydı: `KRALLARIN KRALI VE RABLERİN RABBİ' 1 Tarihler.....17:5
İsrail halkını Mısır'dan çıkardığım günden bu yana tapınakta oturmadım.
Bir çadırdan öbür çadıra, orada burada konaklayarak dolaştım. Yeşeya.......43:24
Benim için güzel kokulu kamış satın almadınız, Doyurmadınız beni
kurbanlarınızın yağıyla. Tersine, beni günahlarınızla uğraştırdınız,
Suçlarınızla usandırdınız. Yeremya.... 33:18 Levili kahinlerden önümde yakmalık sunu sunacak, tahıl sunusu yakacak, kurban kesecek biri hiç eksik olmayacak.
İnsanları
3. yaşayan tanrının varlığı konusunda haberdar eden ve ona içirilen
antların geçerli olduğunu söyleyen İSA, bugünkü "Hıristiyanlığı ve
kiliselerini kurun" demiş olabilir mi? Yaşayan Tanrı'ya iabdet
edilmesine, sunu sunulmasına, Ahit'te bilidirilen tapınmaların
yapılmasına ruhsat veren, "aman onlar yanlış şeylerdir kendinizi o
akımlardan koruyun" demeyen, bu konuda insanları uyarnayan isa,
inananlılarının başka yerlere bağlanmasını istemiyor demektir.
"RAB'LERİN Rab'bi, kralların Kralı" dedikleri İsa bugünkü anlamda kilise
kurulmasını isteseydi insanları uyararak oradan uzaklaşmalarını, çirkin
adetlerin bırakılmasını, kendilerine ait yerler yapılmasını üzerine
basarak söylemez miydi?
Bu
ikili üçlü anlatımın sonucuda ortaya çıkan en azından üçlü resmi
kabüle, Yahve'ye bir yer tutturduk, onu bir yere monte ederek ondan
kurtulduk diyen Vatikan dört elle sarılmıyor mu? Sarılmamış olsa, büyük
bir pişkinlikle 25 yıllık çalışmanın ürünü dedikleri eserlerinde, Eski
Ahit için Düalist (ikincil) inançlar taşıyor diye yazabilirler miydi?
Özellikle;Tekvin/Yaratılış, Mısır'dan Çıkış, Levililer, Sayılar/Çölde
Sayım, Tesniye/Yasa'nın Tekrarı adlı kitapların, Musa tarafından
yazılmadığını, Elohimci, Yahovacı, Kahinler (Rahipler) kaynaklardan
beslenerek faklı kişiler tarafından farklı zamanlarda yazıldığını
örnekleri ile belirtmişler.
İblis
olarak tanıtılan, (Tanrı ile görüşmelerde bulunabilen) olgunun, nasıl
Tanrı YEHOVAYA / YAHVEYE dönüştürülüp, İsrail Tanrısı yapıldığını
kaynakları ile anlatmış. Vatikan'ın din alimleri tarafından, 25 yıllık
çalışmanın ürünü olan bu tefsir kitabı. Elohimci, Yahveci, Kahinci
görüşleri yansıtıyor diye beyanlarda bulunup Tanrı sözcüsüyüm diyen Papa
mühürler miydi? Hem her sözü Tanrıdandır diye kitaplarının içine alarak
aynı kapak altında muhafaza edeceksin, sonra "bu kitaplarda birçok
Tanrı izleri var" diyeceksin. İmanlılardan da Hıristiyanlığın "TEK
İLAHLI DİN" olduğuna inanmalarını bekleyeceksin. Bu onayı sana ancak
İNANSIZLARA KARŞI İTTİFAKLAR KURDUKLARIN VEREBİLİR. Çünkü bizler onların
inançlarına sahip değiliz."ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH" imanına sımsıkı
bağlı olan müslümanlar olarak kalmak istiyoruz. Onlar için önemli
olansa; Tek İLAHIN VARLIĞINA İNANMAK değil, ATADIKLARI / KABUL ETTİKLERİ
VARLIĞA İNANMAK. Yani çok Tanrıya inanabilirler ama önemli olan
onlardan sadece birine tapıyor olmaları, onların TEK TANRI inancının
özünü oluşturuyor."Tanrıların, Tanrısı, en büyük Tanrı , Rablerin Rabbi"
tanımları da bu kabulün ürünleri.
VATİKANA
GÖRE; E.AHİTTE 2. TANRI İŞARETLERİ ve Y.AHİTTE TUTARSIZLIKLAR;
konusunun işlendiği "DÜALİST DİNLER" sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Vatikan, üstü kapalı cevaplarla Yahve'ye ne oldu? İsa'Yahve'nin nesi? gibi sorulara kaçak döğüşerek şöyle cevap veriyor.
Vatikan,
Yahve'den sadece isminin alındığını resmi (sözleriyle) bildirisinde
açıklıyor. "Sözle ifade edilmesi yasak olan, Yahve'nin ismi Yunanca
çevirisine Kyrios olarak çevrilmiştir" diyor.
Yani:
tercüme yapılırken, Kyrios yerine başka bir kelime seçilseydi "bizde o
ismi kullanırdık" diyor. Fakat çoğunlukla kabul görmüş güçlü yapısı olan
"bu ismi bırakmadık" diyor. Açıkca demiyor ki, atalarımızın hepsi
Yahve'ye bağlılardı. İsa'ları da, kutsal metin yazarlarıda, yaşadıkları
sürece Yahve'ye bağlılardı. Onun tapınağında ona ibadet ediyorlardı.
Onlar "Yahve'ye Rab" dediler. İsa'da "Rab" dedi.Eserlerinde de "Rab"
derken kimse Yahve'yi dışlamadı. Bakın eserlerine YAHVE'NİN ve onun
altında gösterilen DİN SİSTEMİNİN tu-kaka olarak nitelendirdiği en ufak
bir ifade var mı?" İsrail Tanrısı bizim Tanrımız değil" diye ima dahi
var mı? İsa 12 YAŞINDA TAPINAĞA GİTTİĞİNDE DE DURUM YAHVE'li. GÖREVE
BAŞLADIKTAN SONRADA TAPINAĞA GİTTİĞİNDE DE DURUM YAHVE'li. ELLERİNDEKİ
KİTAPLARDAKİ İFADELERE BAKIN DURUM YİNE YAHVE'li.
Haliyle,
kutsal metin yazarlarıda Rab ismine bağlıydılar ve onu kullandılar.
"Kyrios" kelimesi efendi anlamına gelirmiş gelmezmiş o konu ayrı bir
değerlendirme. Eğer birde o manayı eklersek iş iyice çığrından çıkmış
hale gelir. Zaten tercüme başka olsaydı başka isim kullanacaklardı
saptaması yapıldı. "Rab İsa" yerine, "EFENDİ İSA" diyeceklerdi. Önemli
olan, kutsal metin yazarları zamanında da, İSA'mız DEDİKLERİ ZAMANDA
DA, YAHUDİLİKTEN BAŞKA BİR DİN YOKTU VE O YILLARDA YENİ BİR DİN
KURULMAMIŞTI, KURULMAYA NİYETTE YOKTU. DİNLER ARASI YATAY GEÇİŞ
YAPILMADIĞI GİBİ, HAVARİLERİN HEPSİ HAVRALARA DEVAM EDEREK YAHVE'YE (ama
"Baba Tanrı" diye ama "müstakil İsrail Tanrısı inancı ile) SUNUMLARINI
YAPARAK TAPTILAR. 446 Eski Ahit'te yer alan kitapların Yunanca
çevirisinde Tanrı'nın Musa'ya açınladığı sözle ifade olunamaz adı YAHVE,
Kyrios ("Rab") olarak çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İSRAİL
TANRISININ Tanrılığını ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Yeni Ahit
bu güçlü "Rab" adını hem BABA hem de TANRI'NIN KENDİSİ olarak kabul
edilen İsa için kullanıyor, bu bir yeniliktir.
Rab
sözcüğünün, ismi tekrarlanamaz Yahve tarafından Musa'ya verildiği
tarihten itibaren, Yahudiler tarafından YAHVE için kullandıkları bu
güçlü (taraftar toplamış, beğeni kazanmış, tutulmuş) isim, "BİZİM
TARAFIMIZDAN'da, hem BABA TANRI hemde TANRININ kendisi kabul edilen İSA
için kullanılıyor" diyor. Yada başka bir deyişle, Yahudiler tarafından
İSRAİL TANRISININ TANRILIĞINI İFADE ETMEK için kullanılan bu güçlü
isimi, bizlerde "BABA TANRI ve İSA'nın TANRILIĞINI ifade etmek, onların
TANRI OLDUKLARINI BELİRTEBİLMEK" için kullanıyoruz diyorlar. Yahve,
BABA TANRI OLDUĞU İÇİN YADA OĞUL TANRI OLARAK BENİMSEDİĞİMİZ İSA
OLDUĞUNDAN DOLAYI, "RAB" İSMİNİ KULLANIYORUZ demiyorlar. YAHVEYİ TANRI
OLARAK NİTELENDİREN "RAB" İSMİNİ, BABA TANRI VE TANRI İSA İÇİN
kullanıyoruz diyorlar.
Bu
tanımlamada bile, Yahudilere ait İSRAİL TANRISI var, Kendilerine ait
TANRININ KENDİSİ (İsa) var, BABA TANRI dedikleri Tanrı var. (asıl
tanrılığı İSA'ya bırakmış / yazarlar tarafından azledilmiş---- 1
Petrus....3/22 Göğe çıkmış olan Mesih, Tanrı'nın sağındadır. Melekler,
yetkiler ve güçler O'na bağlı kılınmıştır.)
Aynı
kapak altında üç Tanrı ve mutlaka Yahudilerin ve Hıristiyanların birer
tanede müstakil Kutsal Ruhları vardır. (Mezheplerin her konuda
kandilerini destekleyen Müstakil Kutsal Ruhları olduğu gibi, mezhep
içinde farklı Kutsal ruhlarla kurulmuş ittifaklarda olmalı. Papalık
seçiminde kardinaler arasındaki mücadele ancak böyle işbirlikleri ile
olur. Kutsal Ruh'un desteklediğinin seçilmesi ve Kutsal Ruh'un
"seninleyim, üzerine döküldüm" dediğinin keybetmiş olması başka türlü
nasıl açıklanabilir.)
HIRİSTİYANLAR
DOLAYLI DA OLSA, 3 ADET TANRIYA İNANIYORLAR. Ne ellerindeki "kitabı ben
verdim", (hepinizi ben yarattım diyende ayrı Elohim) diyen
Yahve'yi inkar edebiliyorlar. Ne Yahveye Baba Tanrılık makamına
oturtup, İsa'nın üstü olmasını kabul edebiliyorlar. Ne İsa'yla eşit
diyerek görev bölşümü yapmak istiyorlar, Nede hala görevde kabulünü
yaparak "o zaman siz Oğul Tanrıyı nereden çıkarttınız" sorularıyla
oluşacak şüphe ortamını yaşamak istiyorlar,
Yahve
konusunda, kitaplarının sahibi konusunda "evet bu kitaplar
Yahve'nindir" açıklamasını resmen yaparak, çok tanrılı inanç sistemine
sahip olduklarının anlaşılmasını da istemiyorlar. Tek ilahlı din maskesi
ile yollarına devam etmek istiyorlar.
Sadece
Baba Tanrı ve Tanrının kendisi olan İSA Tanrı tanımlamaları ile
Tanrılık piyasasında yaptıkları ve uygulamaya soktukları yeniliklerden
bahsediyorlar. Bahsediyorlar bahsetmesine ama onları aşağıda
işleri yolunda olsun diye yukarıda işler öyle yürümüyormuş.Kendileri
söylüyorlar. Bana kalırsa yazdıklarının hiç bir manası ve anlamı zaten
yok.
Ahit
kitap bağlılarına, o kitapta olanlarla yorum yapmaya çalışıyorum.
Kitaplarını sistemlerini daha iyi anlasınlar, yapılan yaldızlamaları
görsünler, yönlendirildikleri yolun ısmarlama bir kulvar olduğunu
bilsinler diye. Yoksa "ALEMLERİN RABBİ ALLAH'tan, BAŞKA İLAH YOK". Bu
durumda sapkınlıklarla neden uğraşayım. Tevhid imanına sahip biri
olarak, bırakın bu hangi, nasıl tanrıymış diye incelemeyi ismi ve
sıfatını, kâle bile almam.Yardımcıymış, yedekmiş, öncekiymiş, Babaymış,
oğulmuş, önce söz varmış, İsrail'in tanrısıymış, Tek gözmüş,
konseydenmiş, sağındaymış umrumda bile olmaz. Çünkü, "Allah'ın", "TEK"
olmasına iman etmiş biri için, başka hiçbir ilahi güç, olgu, varlık,
makam, mevki olamaz. Ama o izinliydi ama o seçilmişmiş ama o mertebeleri
uçarak geçmiş ama o yardımcıymış..vb.gibi etiketlerle de atamalarlada,
ilahilik değerler yapıştırılmasının hiç önemi olmaz. İlahilik
insanların verdiği unvanlarla oluşamaz. Hiç kimse lutfun neresinde
olduğunu bilemez. Mertebesini tayin edemez. Bunu yapanlar "ALLAH'IN"
LÜTFETMESİNİ ARALARINDA PAYLAŞMIŞ OLURLAR. Herkez yaratılandır ve
"ALLAH" ihtiyaçsızdır.Peygamberin durumu (tebliğlerde bulunup vahiyleri
iletemeleri) bu durumun dışındadır. Onların PEYGAMBER kabulleride
söylentilerle değil, yaptıkları tebliğlerin bir önceki tebliğilerle
bire-bir örtüşmesi ile olur (önceleri mucizelerle gönderilirlermiş)
TEVHİD İMANINA HELAK GETİRECEK BİR BİLDİRİMDE BULUNMAMALARIYLA OLUR.
Bahsediyorlar bahsetmesine ama onları aşağıda işleri yolunda olsun diye
yukarıda işler öyle yürümüyormuş.Kendileri söylüyorlar. demiştik.Bakın
İsa vatikanın dediği gibi TANRININ TA KENDİSİ OLAN İSA mıymış? yoksa
Kahinliğe atanmış TANRI İLE KUL ARASINDA ARACILIK YAPACAK olan mıymış?
İbraniler .......7:24 Ama İsa SONSUZA dek yaşadığı için KAHİNLİĞİ süreklidir. İbraniler .......7:25 Bu nedenle O'NUN ARACILIĞIYLA Tanrı'ya yaklaşanları tamamen kurtaracak güçtedir. Çünkü onlara ARACILIK ETMEK için hep yaşamaktadır.
Aracılığı
ile TANRIYA yaklaşanları kurtaracak güçte imiş. KENDSİNE YAKLAŞANLARI
KURTARACAK denmiyor. İSA'yı, Oğul Tanrı'yı kullanarak TANRI'YA
YAKLAŞANLARI KURTARANDA demiyor. KURTARACAK GÜÇTE diyor. (Paran varsa öderim dersin, paran yoksa "babama nazım geçer" ödettiririm dersin)
Hani
asıl tanrı TANRININ TA KENDİSİ OLAN İSA idi. Vatikan. BABA TANRIDAN DA
ÜST TUTARAK "TANRININ TA KENDİSİ" diyor ama İSA, özel melekleri
aracılğıyla esinlemecilerine gönderdiği mesajda, "BEN TANRININ TA
KENDİSİ OLAN DEĞİLİM, BEN TANRI İLE TAKİPCİLERİN ARASINDA ARABULUCULUK
YAPAN BİRİSİYİM". "Taleplerim, TANRI TARAFINDAN KABUL EDİLECEK KADARDA
DEĞERLİDİR" diyor.Ve mesaja; TAKİPCİLERİNE HEP ARACILIK ETMEK İÇİN
YAŞAMAKTADIR" notu eklenerek durumunun pekiştirmesini yapıyor. Notta ne
deniliyor?
"BENİM TÜM GÖREVİM ARACILIK ETMEKTİ, BUNDAN SONRAKİ GÖREVİMDE ARACILIK ETMEK OLACAKTIR".
Hiç,
TANRILIK İDDİASI VAR MI? "BEN TANRIYIM" DİYOR MU? "SİZLERİ KURTARMAYA
GELECEĞİM" DİYOR MU? "SİZLERİ BEN AFFEDECEĞİM" DİYOR MU? Yok! hayır,
bunların hiç birini söylemiyor. Belki, O'da tıpkı; "çok Tanrı kabulleri
olduğu için söylüyorum", diğer TANRILAR GİBİ ARACILIK ETMEKTE ve SADECE
RİCACI KONUMUNDA KALARAK yaşamını KAHİN OLARAK sürdürecek. (hep
yaşamaktadır deniliyor). Tanrı onlar için kahinden ibaret. Sadece bir
bilici. Hıristiyan önderlerin, "TARININ TA KENDİSİ İSA'dı"
tanımlaması, ESAS / ÖZ / GERÇEK / GEÇERLİ Tanrı tartışmasında mevzi
kanımıyla ilgili olmalı.
E.
Ahitten kaynaklanan, Yahve inancının mensuplarında oluşturduğu
bulutlanmaların önüne geçebilmek için sarfedilmiş olmalı. Aynı kapak
altında bir kaç tane Tanrı, iki din tarfından rededilemeyen kitap, kitap
dolayısıyla taşınmak zorunda kalınan Yahve, kutuluş bekleyen mensuplar,
kutarıcı ilan edilen iki tanrı, hangisi kutarıcı olursa diğeri yanacak
iki inanç grubu ve bu duruma son veren TANRININ TA KENDİSİ olan İSA'dır
ilanı.
446
Eski Ahit'te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı'nın Musa'ya
açınladığı sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios ("Rab") olarak
çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İSRAİL TANRISININ Tanrılığını
ifade etmek için kullanılmaya başlandı.
Yeni
Ahit bu güçlü "Rab" adını hem BABA hem de TANRI'NIN KENDİSİ olarak
kabul edilen İsa için kullanıyor, bu bir yeniliktir. İbraniler
.......8:8 Oysa HALKINI kusurlu bulan TANRI şöyle diyor:
«`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA HALKIYLA yeni bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER
geliyor' diyor RAB. İSRAİL'lileri BIRAKTIM başka
TOPLULUKLARLA ANTLAŞMA yapacağım demiyor. Yada "İSRAİL'liler dışındaki
tüm ulusların, başka toplululuklarında Tanrısı olacağım, onlarla da
antlaşma yapacağım" demiyor. Yahudiler'de, İsrailliler'de benim halkım
olacak demiyor. Yahudi ve İsrail benim halkım olacak diyor. Halk, ırk ve
din ismi vererek, "Eski Antlaşmanın tarafları ile Yeni antlaşma
yapacağım" diyor.
Antlaşmadan
sonra "BEN İSRAİL HALKININ TANRISI OLACAĞIM" diyor. "YASALARIMIN
maddelerini, ANTLAŞMA maddelerini onların hafızasına işleyeceğim" diyor.
Dolaysıyla YAHUDİLER "BENİM HALKIM olacak, BENDE ONLARIN TANRISI
olacağım" diyor. İbraniler.........8/10 `O GÜNLERDEN sonra'
diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların
ZİHİNLERİNE işleyceğim, yüreklerine yazacağım. Ben onların TANRISI
olacağım, onlar da benim halkım olacaklar.
Farklı
İsa doğum tarihlerinden, hikayelerinden, ölüm tarihini
bilememelerinden, annesinin yaşamından hiç kesit sunamamalarından
anlaşılıyor ki, Y.Ahit yazarlarından hiç biri, eğer isimleri
kullanılmıyorsa; Hz. İsa'yı görmüş olamaz.Görmemişler. Hatta yakından
uzaktan ilgileri bile olmamış.
Yazarların
herbirinin ömrü içinde, İsa yaşadığı halde bazıları yanına sokulupta
merak bile etmemiş, uzaktan bile izlememiş, toplantılarına katılmamış,
iman düşmanı Ferisi Pavlus bile İsa'nın peşine düşmemiş. Bu durum,
neden en erken Yeni Ahit'lerin yazım tarihinin, İSA'nın (onların takdir
ettiği tarihten, onların seçtikleri İsa'larının ölümü) ölümünden 30-40
yıl sonra olduğunu izah ediyor. Eğer herbiri, gerçekten Hz. İsa'yı
kaleme almak isteselerdi; o yaşarken bu amaçlarını yerine getirirlerdi.
Mucizevi annesinin hamileliği, mucizevi doğumu ile canlı İncil olan,
Hz. İsa'nın, yaşamı toplumun gözlerinin önündeydi. Hz. Zekerya ve Hz.
Yahya ile olan yakınlığı, İmran ailesinden olması, zaten toplum içinde
bilinenler durumunda olmaları için yeterli idi. Toplum, Hz.Meryem ve Hz.
İsa'yı izlemiş ve gösterdiği mucizeleri efsaneleştirerek yaşatmış
olmalılar.
Bu
nedenden dolayı Y.Ahit yazarlarının, en ufak bir Hz. İsa ile ilişkisi
olsaydı, merak etselerdi, tanısalardı, takipcisi olmak isteselerdi, Hz.
İsa'nın yaşamını daha o andan itibaren hayatını kaleme aırlardı.
Roma'lıların egemen olduğu, herşeyin İmparatorluk gereği ve geleneği
doğrultusunda, kayıt altına alındığı bir devirde bu yazma içi çok
kolaylıkla yapılırdı.
Hatta,
Hz. İsa'nın çocukluğundan itibaren tebliğini yaptığı İncil'in de
varlığını yazılarında bahsederek kabul ederek duyurmuş olurlardı. İsa "müjdeyi duyararak dolaştı" sözündeki Müjde'nin de gerçekte, "Hz.İsa'nın tebliğ ettiğinin, İNCİL olduğunu vurgularlardı. İncil'in manası Müjde değil mi?
Hz. İsa ile hiçbir ilgileri olmadığı açıkca belli olan Yeni Ahit
yazarları, bir takım kişilerin ismlerini de kulanarak bu eserlerini
meydana getirmiş olabilirler.Kitap isimleri onların yada başkalarına ait
olabilir. Havari bilinenlerin isimleride kullanılmış olabilir.
Ele
geçen metinler aynı isimlerle yeniden düzenlenmiş ve yayılmışta
olabilir. Farkında olmadan kollektif bir çalışmanın ürünleride olabilir.
Sayılan
olabilirlik taşıyan bu ihtimaller, Hıristiyanların bağlandıkları ve
onların içindeki vaadlere göre, ahiret yaşamlarını din önderlerine
emanet ettikleri kitaplardan olması, hiç birinin Hz. İsa'yı görmeden
yazıldığının gerçeğini değiştirmez.
Hz.
İsa'dan haberleri olmayan bu yazarlar M.S. 70 li yıllarında eserlerini,
yayılan Hz. İsa inancına, altarnetif olsun, Pagan kabulleri içeren
versiyonu olsun, Yahudiliğin içinde yer bulsun diye mektuplarını yazmaya
başlamışlar. Bu nedenlede, her biri farklı kaynaklardan, efsanelerden,
söylentilerden aldığı bilgilerle, kitaplarını meydana getirmiş
olmalılar. Yoksa nasıl olurda, en az 12 yıl farkla, farklı hikayelerle
iki ayrı İsa hayatı çıkar. Yazılarını, yine hiç şahit olmadıkları ama
duydukları bazende birbirlerinden esinlendikleri mucizevi olayların
anlatımlarıyla eserlerini tamamlamış gözüküyorlar.
Yuhanna......13:38
İsa şöyle cevap verdi: «Benim için canını mı vereceksin? Sana doğrusunu
söyleyeyim, horoz ötmeden sen beni üç kez inkar edeceksin.» Matta..........27/46 Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, «Elî, Elî, lema şevaktani?» yani, «Tanrım, Tanrım, BENİ NİÇİN TERK ETTİN?» diye bağırdı. Markos.......15:34 Saat üçte İsa yüksek sesle, «Elohi, Elohi, lema şevaktani» yani, «Tanrım, Tanrım, BENİ NİÇİN TERK ETTİN?» diye bağırdı.
DİYORLAR ama herkez "TANRI" denildiğinde İLYAS'I ANLIYOR ve İLYAS'ın GELİP KURTARMASINI BEKLİYOR. Markos......15:34 Saat üçte İsa yüksek sesle, «Elohi, Elohi, lema şevaktani» yani, «Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?» diye bağırdı. Markos......15:35 Orada duranlardan bazıları bunu işitince, «Bakın, İlyas'ı çağırıyor» dediler. Markos......15:36
Aralarından biri koşup bir süngeri ekşi şaraba batırdı, bir kamışın
ucuna takarak İsa'ya içirdi. «Dur bakalım, İlyas gelip O'nu indirecek
mi?» dedi. Markos......15:37 Ama İsa yüksek sesle bağırarak son nefesini verdi.
İsa'da,
tekrar gelmeyeceğini biliyor olmalı ki; Annesini YUHANNA'ya emanet
ediyor. Havarileride aynı inançta olmalı ki; ölümünden sonra dirilişini
beklemek mezarlıkta beklemek yerine, Mezarına ancak "ceset kaybolmuş"
denilince şaşırarak gidiyorlar.
İSA.
dirilmesine ve Tanrılığına, sağlığında Havarilerini ikna edememiş
olmalı ki; Havarileri delil istiyor. (çivi izlerini görmeden inanma
diyorlar). İSA'nın dirildiğine, kutsal metin yazarlarıda inanmamış
olmalı ki; mezarının önündeki taşın açılarak Tanrının mezardan çıktığını
yazmışlar. Dirilen Tanrı için taş engel olur mu?
Annesi
ve Mecelleli Meryem'de, İsa'nın Tanrılığına inanmamış olmalı ki; sept
günü sonrası, mesh edici malzemeler hazırlayarak mezarlığa gidiyorlar.
İnanmış olslardı karşılama hazırlıkları yapar hepsi bir arada buluşma
yerlerinde beklerlerdi. Oysa Tanrı olarak göstermeye çalıştıkları İsa
defalarca, "üç gün sonra dirileceğim, ben TANRININ OĞLUYUM, BEN
TANRIYIM" diye tekrarlarda bulunmuş. Ferisiler, Yahudiler bu mesajı
alıyorlar ama esas mesajı sahiplenmesi gerekenler, TANRININ YANINDA olan
o mümtaz şahsiyetler, hiç birşeyden habersiz yaşamlarına devam
ediyorlar.
Kilisede
İsa'nı dirilmediğine inanmış olmalıki; Rab isminin neden
kullanıldığını, kendilerine MÜSTAKİL İSRAİL'İN TANRISI OLAN YAHVE yerine
TANRI SEÇTİKLERİNİ izah ediyor. Eski ve Yeni Ahit'in aynı anda kabul
görmesinden hareketle; Yahve ya! Baba Tanrı, ya! İsa Tanrı YADA ÜÇÜNCÜ
TANRI..HIRİSTİYANLARA AİT MÜSTAKİL TANRI Eski Ahiti SİNA'DA MOŞE'ye
verdi denilen kitabın sahibi YAHVE nasıl olurda hiçe sayılır. İSA, onun
verdiği kitaplara göre hareket etti diyeceksin, herharfi tanrıdan
diyeceksin, İsa Sinagog'larda Yaşayan tanrıya Tapındı diyeceksin sonra,
yahveyi yok sayacaksın. YAHVE NEREDE, YAHVE HANGİ KİMLİK ALTINDA?
446
Eski Ahit'te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı'nın Musa'ya
açınladığı sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios ("Rab") olarak
çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İSRAİL TANRISININ Tanrılığını
ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Yeni Ahit bu güçlü "Rab" adını
hem BABA hem de TANRI'NIN KENDİSİ olarak kabul edilen İsa için
kullanıyor, bu bir yeniliktir. İbraniler .......8:8 Oysa
HALKINI kusurlu bulan TANRI şöyle diyor: «`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA
HALKIYLA yeni bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor
RAB. FİDYE VEREREK KURTARAN TANRI VE YENİ AHİTLE AKİBETİ
MECHULLERE KARIŞAN TANRI YAHVE. Gelişini "ben daha önceleride buradaydım
ama adımı söylemedim" diye açıklayan yada açıklaması uygun görülen
Yahve'nin durumu. Kutsal kitabı, "her sözü Tanrıdandır" diye kabul
edilen Yahve, İsa'nın Havralara gidip tapındığı Yahve, İsa'nın "babamın
evi" dediği SinaGOG'larda yaşayan Tanrı olan Yahve, Luka kitabında
övgüler düzülen Yahve, Yeni Ahit ile unutulan / unutturulan sadece ismi
kullanılan Yahve. Hıristiyanlar tarafından, verdim dediği kitapları
kabul edilen Yahve, Yeni Ahitte ismi geçen ama Oğul Tanrı ile ilişkisi
belirtilmeyen Yahve. "Kitabını al yerine, Baba Tanrı ve Oğul Tanrı ata"
operasyonunun kurbanı olan Yahve, Hem varlığı tamamen red edilemeyen,
hemde "vardır ama biz ona Baba Tanrı yada Oğul Tanrı diyoruz"
denilemeyen Yahve.
BU DURUMDA HIRİSTİYANLARIN RESMİ OLARAK (Kutsal Ruh Hariç) ÜÇ ADET TANRILARI OLMUYOR MU? (Kıskanılan, savaş açılan, fahişe, çirkin, iğrenç..vs.. denilenler hariç)
- 1- "Her harfi Tanrıdandır" dedikleri Eski Ahit'in sahibi görünen, yani kitaplarının bir kısmını yazan, İsa'nın tabi olduğu YAHVE.
- 2- Yeni Ahit ile ortaya çıkan, "Tanrının ta kendisi" dedikleri Oğul Tanrı İSA.
- 3- Oğul Tanrının babası dedikleri ve Oğul Tanrıyı sağında otururken gördükleri, BABA TANRI .
SORU ŞU: Çarmıhın şahitleriyiz, Haçı taşıyanlarız diyen şahsiyetlerin, her harfi tanrıdan esinlenmedir dedikleri metinlerinde belirttikleri ifadeye göre: İSA'nın.... Matta.............27/46 Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, «Elî, Elî, lema şevaktani?» yani, «Tanrım, Tanrım, BENİ NİÇİN TERK ETTİN?» diye bağırdı. Markos..........15:34 Saat üçte İsa yüksek sesle, «Elohi, Elohi, lema şevaktani» yani, «Tanrım, Tanrım, BENİ NİÇİN TERK ETTİN?» diye bağırdı "Tanrım beni kurtar" diye yalvardığı, çarmıha gerilesiye kadar ibadet edip tapınaklarına gittiğinde; Yuhanna.........2:16 Güvercin satanlara, «Bunları buradan kaldırın, BABAMIN EVİNİ pazar yerine çevirmeyin!» dedi. Yuhanna.........2:17 Öğrencileri, «SENİN EVİN için gösterdiğim GAYRET beni yiyip bitirecek» diye yazılmış olan sözü hatırladılar. Luka..............19:46 Onlara, «`BENİM EVİM DUA EVİ olacak' diye YAZILMIŞTIR. Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz» dedi.
Babamın
yanındaydım dediği, tapınaklara babamın evi dediği İsrail'in Tanrısı
Yahve'ye mi? yalvardı, yoksa hıristiyanları Baba Tanrı dediklerine mi
yalvardı?
İsa'nın
havrada taptığı, "Babam" dediği, Korkup çekindiği, babamın yanındaydım
dediği, Tapınaklara evi dediği, SinaGOG'ta yaşayan Tanrı dediği YAHVE'YE
Mİ? YALVARDI, yoksa; Yuhanna'nın, Pavlus ve arkadaşlarının İCAD ETTİĞİ
BABA TANRIYA MI YALVARDI / SESLENDİ.
Ölmeden
bir gün önce bile, Yahve'ye tapındığına göre, ÇARMIHA ASILDIĞINDA DA
SESLENDİĞİ ve YARDIM BEKLEDİĞİ ELBETTE İSRAİL'İN MÜSTAKİL TANRISI YAHVE
OLMALI.
HIRİSTİYANLARIN,
BABA TANRI TEZİ GÖZ ÖNÜNE ALINIRSA; İsa'nın göğe yükseldiğinde sağına
oturduğu Tanrı, Yahve idi. Bu durumda da Hıristiyanların BABA TANRI
dedikleri, kendisini İSRAİL'E ADAMIŞ OLAN YAHVE oluyor.
HIRİSTİYANLARIN
YİNE BABA TANRI TEZİ GÖZ ALINIR ve "BABA TANRI, YAHVE DEĞİL ama
KİTAPLARI (Eski Ahit) VEREN YAHVE'YDİ" DENİRSE; Göğe yükselende, tahtın
sağına oturanda Yahve oluyor. Bu durumda da Hıristiyanların OĞUL TANRI
dedikleri, kendisini İSRAİL'E ADAMIŞ OLAN YAHVE oluyor. O halde; İsa,
bu sözleri YAHVE'NİN yerine geçeceği için mi söyledi? Yoksa; YAHVE
OLDUĞU için mi söyledi?
İbraniler............8/10
`O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA
şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, yüreklerine
yazacağım. Ben onların TANRISI olacağım, onlar da benim halkım
olacaklar. İbraniler.........8/11 Hiç
kimse kendi yurttaşına, kendi kardeşine, Rab'bi tanıyın diye akıl
öğretmeyecek. Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar, onların hepsi beni
tanıyacak. İbraniler.........8/12 Kötülüklerini bağışlayacağım, günahlarını artık anmayacağım.'»
YENİ
AHİTTE, BU SÖZLER YAHVE = İSA OLDUĞU İÇİN Mİ YER BULDU? YOKSA KİMSE
İSA'YI TANRI OLARAK GÖRMÜYORDU DA, YAHVE'YE TAPMAYA DEVAM ETTİĞİ İÇİN Mİ
BU ve BUNA BENZER İFADELER YENİ AHİTTE YER BULDU? Yahya'nın doğumunda
var olan, İsa'larının taptığı Yahve, buhar olup uçmadı ya'
Luka.................1:67 Çocuğun babası Zekeriya, Kutsal Ruh'la dolarak
şu peygamberlikte bulundu:
Luka.................1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü HALKININ yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı.
Yoksa;
Yunan Tanrı inançlarından alışık oldukları, Tanrılar arasında savaş
senaryoları gereği ortaya atılmış olan isimler mi? Oğul Tanrı tek
olsaydı, Önce "söz vardı" ifadesi ile öncesiz olsaydı, Baba Tanrıyla
aynı özden olsaydı, gökerin ve yerin yaratılışında bulunmuş olsaydı,
TANRI YAŞLANMAYIP EMEKLİ DURUMUNA gelmeseydi, Tanrılar arasında güç
savaşları olmasaydı, Tanrılarda Yunan Tanrılarından kalan
alışkanlıklarla çocuklar edinmeseydi, Tanrı sonsuz ve birmez güç kaynağı
halinde kalsaydı..vs; OĞUL TANRI BAŞLANGICINDAN SONSUZA DEĞİN OĞUL
TANRI OLARAK KALIR, MAKAM MEVKİLERE SAHİP OLABİLMEK İÇİN, BİR TAKIM
GALİBİYETLER ELDE ETMEK ZORUNDA KALMAZDI.
Esinleme.............3/21
Ben nasıl galip gelerek Babamla birlikte Babamın tahtına oturdumsa,
galip gelene de benimle birlikte tahtıma oturma hakkını vereceğim. Elçilerin işleri.......2/33
O, Tanrı'nın sağına yüceltilmiş, vaat edilen Kutsal Ruh'u Baba'dan
almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu Ruh'u üzerimize
dökmüştür. Oğul Tanrının, BABA TANRI'nın sağına oturabilmesi için birtakım işleri başarması gerekiyor.
Her
biri BAĞIMSIZ birer TANRI oldukları için bu başarıyı göstermesi ve GÜCÜ
ELİNDE bulunduran TANRININ (üst olan Tanrının) bu BAŞARIYI TAKDİR
etmesi gerekiyor ki, KÜÇÜK TANRI, BABA TANRININ sağına yücelebilsin.
Eski
Ahit'in sahibi olarak ilan edilen Yahve, eğer gerçekten kitabı veren
ise; Oğul Tanrı'yı bilmeliydi. Yahve Tanrı değil miydi? Kendisine rakip
olanıda bilmeliydi. Eğer Yahve Baba Tanrı ise; bu durumda da Oğlunun
olduğunu bilmeli ve onu deklare etmeliydi. Yok her ikiside Baba tanrının
çocuklarıysa bu durumda baba Tanrının kaç çocuğu daha var?
İsa
Eski Ahit'e uyup, tapınaklara gidip, BABAMIN EVİNE geldim, BABAMIN
EVİNİ TEMİZ TUTUN sözleriyle, Kitabın ve Tapınakların sahibi YAHVE'ye
"BABA" diyerek YAHVE'NİN BABALIĞINI kabul ederken, YAHVE İSA'NIN
OĞULLUĞUNU NEDEN KABUL ETMİYOR? Neden esinlenmeler yapılıken, kutsal
metin yazarlarına bu durumlar açıklanmadı?
Yoksa
Hıristiyanlar; YAHVEYİ, KUTSAL KİTAPLARI ESKİ AHİT'İN ve YAHUDİLERİN
TANRISI, OĞUL TANRIYI DA YENİ AHİT'İN ve HIRİSTİYANLARIN TANRISI OLARAK
MI GÖRÜYORLAR. BU DURUMDA, HER HARFİ TANRIDAN DEDİKLERİ AHİT KÜLLİYATI
İÇİNDE ÜÇ TANRI VARLIĞINI ONAYLAMIŞ OLMUYORLAR MI?
BU DURUMDA; "BABA TANRI" DEDİKLERİ, SADECE "OĞUL TANRI" DEDİKLERİNİN Mİ BABASI, YOKSA YAHVE'NİN DE BABASI OLUYOR MU?
EĞER;
BABA TANRI HERİKİSİNİNDE BABASI İSE, TIPKI PAGAN DİNLERİNDE
BAHSEDİLDİĞİ GİBİ ONLAR TANRI AİLESİMİ OUYORLAR? YAHVE ÖNCE OLDUĞU İÇİN,
İSA TANRININ AĞBİSİ Mİ OLUYOR?
BABA
TANRI, YAHVE DEĞİLSE, YAHVE, OĞUL TANRI DEĞİLSE, YAHVE'NİN, ESKİ AHİT'İ
SİNA DAĞINDA MOŞEYE VERDİĞİ, "HER HARFİ TANRIDAN" DİYEREK KUTSAL İLAN
ETTİKLERİ KİTAPTA YAZIYORSA, LUKA'DA KİTABINDA OLDUĞU GİBİ, YAHVE'YE,
İSRAİL'İN TANRISI DİYE ÖVGÜLER SUNULARAK VARLIĞI ONAYLANIYORSA, İSA "BEN
İSRAİL'İN TANRISI OLACAĞIM ONLARDA BENİM HALKIM OLACAK, ZİHİNLERİNE
KALPLERİNE YERLEŞECEĞİM" DİYORSA, BU DURUMDA, İSA'NIN VE YAHVE'NİN
HEDEF KİTLESİ İÇİNDE YER ALMAYAN, KENDİLERİNİ, PAVLUSVARİ GÖRÜŞLERLE,
MEKTUPLARLA, ESİNLENMELERLE İSA'YA KANCALATMIŞ OLAN HIRİSTİYANLAR YANİ
YENİ AHİT MÜKELLEFLERİ; BABA TANRIYI, OĞUL TANRIYI, İSRAİL TANRISINI ve
KUTSAL RUH'U İNANÇ SİSTEMLERİ İÇİNDE NASIL YERLEŞTİRİYORLAR
/KONUMLANDIRIYORLAR.
İSA'YA SADECE "OĞUL TANRI" DEMİŞ OLMALARI, TANRI ANLAYIŞLARINI YAHVE'NİN EGEMENLİĞİNDEN KURTARABİLİYOR MU?
TANRIMIZ
DEDİKLERİ İSA BİLE, YAHVE'NİN KİTABINA BAĞLI KALARAK YAŞAYIP, YAHVE'NİN
TAPINAKLARINI BABASININ EVİ OLARAK GÖRÜP, İSRAİL'İN TANRISINA
YALVARARAK ÖLMEDİ Mİ? ESİNLEME BÖLÜMÜNDE YÜZDE-YÜZ KURTULANLAR OLARAK
BAHSİ GEÇENLER BİLE YAHUDİ. TANRININ, ONLARDAN BAŞKA KİMSEYE
ÖĞRETMEYECEĞİ ÖZEL EZGİYİ BİLENLER VETEKRARLAYANLARDA ONLAR. İSA'NIN
BİLE BİLDİĞİ ŞÜPHELİ OLAN EZGİYE VAKIF OLANLAR İSA'DAN ÇOK ÖNCE ÖLMÜŞ
OLAN YAHUDİLER. HER YERLERİNDEN, YEHVE KONTROLÜ ALTINDA OLDUKLARI BELLİ
OLAN DİN HIRİSTİYANLIK YAKINLARI, OĞUL TANRIYIM LAFINI CİDDİYE
ALSALARDI, ONUN TANRILIĞINA İNANSALARDI, YAHVE'NİN EMRİ OLAN SEPT GÜNÜNE
UYARAK TATİL YAPMAZLARDI.
YAHUDİ ADETLERİ UYARINCA GÜZEL KOKULARLA MEZARLIK ZİYARETİNE GİTMEK İÇİN HAZIRLIKLAR YAPMAZLARDI,
ÇÜNKÜ ÖLDÜ DENİLEN TANRIYDI. ONUN NEYE İHTİYACI OLABİLİR?
EĞER
HERBİRİNİ TANRI KUVVETİNDE GÖRÜYORLARSA; ÜÇÜBİRLİK YERİNE DÖRDÜ BİRLİK
TEORİSİ ÜZERİNDE ÇALIŞARAK YENİ TANRI ANLAYIŞLARI GELİŞTİRMEYİ
DÜŞÜNÜYORLAR MI? "ÖNCE SÖZ VARDI" YERİNE "ÖNCE SÖZLER VARDI" İFADESİNİ
KOYMALARI GEREKMEZ Mİ?
YA!
TANRISIZ KALIP İSA'NIN YAPTIĞI GİBİ, YAHVE İLE DURUMU İDARE EDİP SONSUZ
YAŞAM HAYALLERİNE DEVAM EDECEKLER yada YAHVE'Yİ, DEVRE DIŞI BIRAKAN,
OĞUL TANRIYI ÖNE ÇIKARAN SİSTEMLER ÜZERİNDE ÇALIŞACAKLAR.
ESİNLEMEDE
BAHSEDİLEN TANRISAL DARBELERİ, MÜCADELLERİ ve GALİBİYETLERİ ŞİMDİDEN
İLAN EDİP, O KOCA DÜŞMANI AŞAĞIYA ATMANIN YOLLARINI SANAL İNANÇ
SİSTEMLERİNE İLAVE EDEREK, MÜKELLEFLERİNİN HAYALLERİNİ BOZMAYACAKLAR.
VATİKAN'DA
SADECE "YAHVE'NİN SADECE İSMİNİ ALDIK ONU KULLANIYORUZ" DİYOR.
YAHVE'NİN VARLIĞINI KABUL ETTİKLERİNİ AMA SADECE YAYDIĞI GÜÇLÜ İSMİNİ
KULLANDIKLARINI SÖYLÜYORLAR.
HER
SÖZÜ, İSMİ VE KİTABI KABUL EDİLEN AMA TANRILIKTAN EMEKLİ EDİLEN YAHVE,
YERİNE, ONA TAPMIŞ OLANI TANRI OLARAK KABUL EDİP, İNANÇ SİSTEMLERİNE
MONTE ETMİŞLER. "ESKİ ANTLAŞMAYI KÖHNEMİŞ" OLARAK ÖNE SÜRÜP, YAHVEYİ
TASFİYE EDENLER, "YENİ ANTLAŞMA YAPILDI" DİYEREK OĞUL TANRI'YI HAYAL
VERİCİ OLARAK DİN SİSTEMLERİ İÇİNE MONTE ETMİŞLER.
446
Eski Ahit'te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı'nın Musa'ya
açınladığı sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios ("Rab") olarak
çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İSRAİL TANRISININ Tanrılığını
ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Yeni Ahit bu güçlü "Rab" adını
hem BABA hem de TANRI'NIN KENDİSİ olarak kabul edilen İsa için
kullanıyor, bu bir yeniliktir. İbraniler .......8:8 Oysa
HALKINI kusurlu bulan TANRI şöyle diyor: «`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA
HALKIYLA yeni bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor RAB. İSRAİL'lileri BIRAKTIM başka TOPLULUKLARLA ANTLAŞMA yapacağım demiyor.
Yada
"İSRAİL'liler dışındaki tüm ulusların, başka toplululuklarında Tanrısı
olacağım, onlarla da antlaşma yapacağım" demiyor. Yahudiler'de,
İsrailliler'de benim halkım olacak demiyor. Yahudi ve İsrail benim
halkım olacak diyor.Halk, ırk ve din ismi vererek, "Eski Antlaşmanın
tarafları ile Yeni antlaşma yapacağım" diyor.
Antlaşmadan
sonra "BEN İSRAİL HALKININ TANRISI OLACAĞIM" diyor. "YASALARIMIN
maddelerini, ANTLAŞMA maddelerini onların hafızasına işleyeceğim" diyor.
Dolaysıyla YAHUDİLER "BENİM HALKIM olacak, BENDE ONLARIN TANRISI
olacağım" diyor. İbraniler.........8/10 `O GÜNLERDEN sonra'
diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların
ZİHİNLERİNE işleyeceğim, yüreklerine yazacağım. Ben onların TANRISI
olacağım, onlar da benim halkım olacaklar.
HIRİSTİYANLIK,
KENDİ KABULLERİNE GÖRE; PEYGAMBERİ OLMAYAN, DOLAYSIYLA ONUN
ARACILIĞIYLA GELEN BİR KİTABA DA SAHİP OLAMAYAN, GÖRDÜM ESİNLENDİM DİYE
OLUŞTURULMUŞ KİŞİLERİN KANAATLARI DOĞRUTUSUNDA HAZIRLANMIŞ METİNLERE
DAYANAN, DİNLERİNE GEÇMİŞ KAZANDIRABİLMEK, İSA'YA KİMLİK KAZANDIRABİLMEK
İÇİN, ESKİ AHİT'İ DE KUTSAL KİTABI OLARAK KABUL ETMİŞ OLAN, ATADIKLARI
OĞUL TANRIYA DİREK BAĞLI OLDUĞUNU İDDİA ETTİKLERİ BİR DİN SİSTEMİ.
Yani:
en azından Yahudiler gibi önce ELOHİM,YEHOVA arkasından gelen YAHVE
basmaklarına ihtiyaç duymadan, Eski Ahit'ini aldıkları YAHVE'yide
dışlayarak, direk Oğul Tanrı ataması yapılmış. Yahudiler hiç olmazsa bu
işi Peygamberlerin isimlerini kullanarak ve Peygamber ilan ettiklerine
kazandırdıkları kutsallıklara dayanarak din sistemlerini, zaman içinde
VAHİYLERİ TAHRİF EDEREK oluşturmuşlar.
Hıristiyanlar
ise, ne peygamberlere sahip olmuşlar, nede onunla gelmiş olan bir
kitaba. Sadece ilan ettikleri, bilici ve kahin olarak gösterdikleri ama
Dini katkıları sıfır olan Peygamber ilanları var. Tanrı ile irtibat
kuran, vahiy alan bir peygamber olsa bile hiç kabul ederler mi? Yada
öyle birini Resül ilan ederler mi? Mesleklerinden olmak ve yazdıklarını
çöpe atmak isterler mi? Başlarına hiç bela alıp, Peygamber olarak
gösterdiklerini KAHİNLİK / BÜYÜCÜLÜK / CİNCİLİK mesleğinden öteye
geçirirler mi?
Luka......2:36-37
Aşer oymağından Fanuel'in kızı Anna adında çok yaşlı bir kadın
peygamber vardı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan
sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmıyor,
oruç tutup dua ederek gece gündüz Tanrı'ya tapınıyordu.
Bu
sayede, Hz. İSA'dan gelenleride örtebilmişler, kendi sözlerini müjdeler
ve vaadlerle yaldızlayarak yazılmış olan, Pavlus ve arkadaşlarının,
mektuplarına / metinlerine dayanarak bir din çıkarmışlar.
Bu
din için İSA'nın en ufak bir iması bile yok. Kendi kitaplarında dahi,
BÖYLE BİR AMAÇ yer almıyor. Yeni Antlaşma derken bile sadece
İSRAİL'lileri KAST EDİYOR.
Dinin
kurucuları sayılan kutsal metin yazarlarının bile; İSA ağzından
yazdıkları ifadelerde de varsa yoksa İsrail halkı var. Hem yazarlar için
hemde İsa için tek hedef İsrail halkının mutluluğu.
Yasa kitabı......11/25
Hiç kimse size karşı koyamayacak. Tanrınız RAB, size verdiği söz
uyarınca, Ayak BASACAĞINIZ HER YERE dehşetinizi, KORKUNUZU saçacaktır. Hezekiel ...37/26
Onlarla esenlik antlaşması yapacağım. Bu onlarla sonsuza dek geçerli
bir antlaşma olacak. Onları yeniden oraya yerleştirip sayıca
çoğaltacağım. Tapınağımı sonsuza dek onların ortasına kuracağım.
Hezekiel ...37/27 Konutum aralarında olacak; BEN ONLARIN TANRISI olacağım , ONLAR DA BENİM HALKIM olacak.
YAHVE'NİN VAADLERİNİ SÜSLEYEREK, GÖNÜLLERİNİ FERAHLATTIĞI İSRAİL'lilere, OĞUL TANRIDA İbraniler.........8/10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL
HALKIYLA
yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyceğim,
yüreklerine yazacağım. BEN ONLARIN TANRISI olacağım , ONLAR DA BENİM
HALKIM olacaklar. İbraniler .......8:8
Oysa HALKINI kusurlu bulan TANRI şöyle diyor: «`İSRAİL HALKIYLA ve
YAHUDA HALKIYLA YENİ bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor RAB.
İSRAİL'lileri BIRAKTIM başka TOPLULUKLARLA ANTLAŞMA yapacağım
demiyor.Yada "İSRAİL'liler dışındaki tüm ulusların, başka
toplululuklarında Tanrısı olacağım, onlarla da antlaşma yapacağım"
demiyor. Yahudiler'de, İsrailliler'de benim halkım olacak demiyor.
Yahudi ve İsrail benim halkım olacak diyor.Halk, ırk ve din
ismi vererek, "Eski Antlaşmanın tarafları ile Yeni antlaşma yapacağım"
diyor. Antlaşmadan sonra "BEN İSRAİL HALKININ TANRISI OLACAĞIM" diyor.
"YASALARIMIN maddelerini, ANTLAŞMA maddelerini onların hafızasına
işleyeceğim" diyor. Dolaysıyla YAHUDİLER "BENİM HALKIM olacak, BENDE ONLARIN TANRISI olacağım"
diyor. YAHVE GİBİ, OĞUL TANRININ DA, KUTSAL METİN YAZARLARININ DA,
KUTSAL RUH'UN DA, ÖZEL MELEKLERİN DE TEK HEDEFİ, İSRAİL HALKI. ONLAR
İÇİN VARSA YOKSA İSRAİL HALKINA EGEMEN OLABİLMEK VE ONLARIN MUTLULUĞUNU
SAĞLAMAK. BU DURUMDA OĞUL TANRININ, YAHVE DIŞINDA yada ONDAN BAĞIMSIZ
BİR VARLIK OLMA OLASILIĞI VAR MI?
O HALDE HIRİSTİYAN DENİLEN TOPLULUĞUN
BİZİM DEDİKLERİ OĞUL TANRI, İSRAİL HALKINI DÜŞÜNDÜĞÜNE GÖRE; ONLAR KENDİ
KENDİLERİNE, HEM GELİN HEMDE GÜVEY OLUYORLAR.
HIRİSTİYANLIK DİYE yada BAŞKA İSİM
ALTINDA BİR TOPLULUK OLUŞTURMA NİYETİ, NE İSA SAĞKEN, NE İSA DİRİLİP
GÖZÜKTÜĞÜNDE, NE ESİNLEMELER İÇİN YUHANNA'YI GÖĞE ALDIĞINDA, NE ÖZEL
MELEKLERİ ARACILIĞIYLA MESAJLARINI İLETTİĞİNDE, NEDE KUTSAL METİN
YAZARLARININ ESERLERİNDE, İMA OLARAK DAHİ BÖYLE BİR OLUŞUM İMASI
GEÇMİYOR. TANRININ, TANRI OĞLU'NUN, KUTSAL RUH'UN, DİN KURUCULARI
YAZARLARIN AKLININ UCUNDAN DAHİ GEÇMEYEN DİN OLUŞUMU, NEREYE
BAĞLANABİLİR. O DİN İÇİN NE DENİLEBİLİR?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.
Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman Türk insani yoğun bir kı...
-
Roma Putperestliği Romalılar baştan beri İsa peygamberin hareketini siyasi bir isyan olarak algılamışlardır. Yahudi baş kahinler için ise ...
-
İNCİLDEKİ ÇELİŞKİLER 1- Hz. İsa, gölün karşı yakasında Gadaralıların veya Gerasalıların ülkesine varınca, Matta'ya göre cinlere tutsa...
-
Bu yazı, batılı hristiyan ilahiyatçılar, yazarlar ve kilisenin kabul ettiği tefsir kitaplarına dayanılarak yazılmıştır. Bu yazıda kaynak ...