25 Temmuz 2012 Çarşamba

KUTSAL KİTAPLARINA GÖRE; İSA KİM? YAHVE KİM? BABA TANRI KİM? İSA ESASINDA ZAMANDA YAHVE Mİ? YAHVE BABA TANRI MI?


KUTSAL KİTAPLARINA GÖRE; İSA KİM? YAHVE KİM? BABA TANRI KİM?   İSA ESASINDA ZAMANDA YAHVE Mİ? YAHVE BABA TANRI MI?    
Bu sözleri YAHVE'NİN yerine geçeceği için mi söyledi? yoksa YAHVE OLDUĞU için mi söyledi?      
İbraniler.........8/10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, yüreklerine yazacağım. Ben onların TANRISI olacağım, onlar da benim halkım olacaklar.   AYNI SÖZLERİ İSRAİL TANRISI, YAHVE'DE SÖYLEMİŞ... Yeremya.......31:33 Ama o günlerden sonra İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur diyor RAB, YASAMI içlerine yerleştirecek, YÜREKLERİNE yazacağım. BEN ONLARIN TANRISI olacağım, onlar da BENİM HALKIM olacaklar.  
YAHVE'NİN YENİ ANTLAŞMA FİKRİ AYNEN OĞUL TANRI'DA DA VAR. Her ikiside antlaşmanın İSRAİL ve YAHUDA halkıyla yapılacağını üzerine basarak belirtiyor.   Yeremya.......31:31 «`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA HALKIYLA yeni bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor RAB. Yeremya.......31:1 O zaman diyor RAB, Bütün İsrail boylarının TANRISI olacağım, onlar da BENİM HALKIM olacaklar..   İbraniler.........8/10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, YÜREKLERİNE yazacağım. BEN ONLARIN TANRISI olacağım, onlar da BENİM HALKIM olacaklar.
YENİ AHİTTE BU SÖZLER YAHVE = İSA OLDUĞU İÇİN Mİ YER BULDU? YOKSA KİMSE İSA'YI TANRI OLARAK GÖRMÜYORDU DA, YAHVE'YE TAPMAYA DEVAM ETTİĞİ İÇİN Mİ BU ve BUNA BENZER İFADELER YENİ AHİTTE YER BULDU?
Yahya'nın doğumunda var olan, İsa'larının taptığı Yahve, buhar olup uçmadı ya'   Luka...........1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı.   YAHVE'DE O, FİDYEYİ VEREREK KURTARAN BENİM DİYOR. Yeşaya.....43/3 Çünkü senin Tanrın,İSRAİL'in KUTSALI, Seni kurtaran RAB benim. Fidyen olarak Mısır'ı, Sana karşılık Kûş ve Seva diyarlarını verdim.     OĞUL TANRI'DA, TIPKI YAHVE GİBİ "İSRAİL HALKI İÇİN HERŞEYİ YAPARIM" DİYOR.   "İSRAİL'lileri BIRAKTIM, başka TOPLULUKLARLA ANTLAŞMA yapacağım" demiyor.Yada "İSRAİL'liler dışındaki tüm ulusların, başka toplululuklarında Tanrısı olacağım, onlarla da antlaşma yapacağım" demiyor. Halk, ırk ve din ismi vererek, "Eski Antlaşmanın tarafları ile Yeni antlaşma yapacağım" diyor.   İlk Kitapları, "her harfi Tanrıdan" dedikleri, Eski Ahit'i veren Yahve, aynı zamanda Hıristiyanlarında Tanrısı olmuyor mu? Benimsedikleri kitapta Yahve "bu kitabı Sina'da Moşeye BEN VERDİM " diyor.
KİTABINI AL TANRISINI ALMA OLMAZ.  
Luka'da Yahve'nin İSRAİL'in Tanrısı olduğunu söylüyor ve YAHVE'ye övgüler düzüyor. Ve "YAHVE'ye RAB" diyor. "Oğul Tanrı" demiyor. Ya Luka eski ve yeni olmak üzereİKİ TANRIYA inanıyor yada herşey YAHVE'nin KONTROLÜ altında. Yeşaya ne diyorsa Luka'da aynı şeyi söylüyor.   OĞUL TANRI'DA, İSRAİL TANRISI'DA AYNI ŞEYİ SÖYLÜYOR. Her ikiside; "Antlaşmadan sonra BEN İSRAİL HALKININ TANRISI OLACAĞIM" diyor. "YASALARIMIN maddelerini, ANTLAŞMA maddelerini onların hafızasına işleyeceğim" diyor. Dolaysıyla YAHUDİLER "BENİM HALKIM olacak, BENDE ONLARIN TANRISI olacağım" diyor.   İbraniler.........8/11 Hiç kimse kendi yurttaşına, kendi kardeşine, RAB'bi tanıyın diye akıl öğretmeyecek. Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar, onların hepsi BENİ tanıyacak. Yeremya.......31:34 Bundan böyle kimse komşusunu ya da kardeşini, RABbi tanıyın diye eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi TANIYACAK BENİ diyor RAB. Çünkü suçlarını bağışlayacağım, Günahlarını artık anmayacağım.   İSRAİL TANRISI YAHVE'DE YAHUDİLER İÇİN AYNI VAADLERDE BULUNMUŞ. Tıpkı Oğul Tanrı gibi, "herşey Yahudiler için" demiş ve bu sözler kutsal metin yazarları tarafından da Yeni Ahit denilen kitaplarda kayıt altına alınmış. Hiç Yahve'nin, Oğul Tanrının, kutsal metin yazarlarının, söylemlerinde Hırıstiyanlık gibi, başka bir din gibi bir oluşum söz konusu mu?   "Yeni antlaşma" dedikleri şey, Yahudilerin sürekli yaptıklarını sandıkları gibi, sadece Yahudileri ilgilendiren teselli verici, umutları alevlendirici sözler dizisi. Burada da değişik birşey olmamış, Oğu Tanrı'yı temsil edenler, yine İsrail'lileri ilgilendiren bir antlaşmayı dile getirmişlerdir.  
Oğul tanrı "baba" dediği, Sinagog'larına gidip ibadetlerini yaptığı, kitabın tanıttığı Yahve'nin sözlerini tekrar ederek, asıl amacının Yahudileri mutlu etmek, dünya hükümranlığına taşımak, yeniden dirilişte de Kudüs'ü onlara vermek olduğunu belirtmiş oluyor.   Hemde bu duyurularını, Yeni Ahit külliyesinin Esinlenme bölümünde, sayısına kadar vererek pekiştiriyor. 144.000 Yahudi ile kimsenin bilmediği ezgiyi söyleyeceğim diyor. Hıristiyanlardan "bir kişi bile onu öğrenemeyecek" diyor. Kutsal gelin olarak nitelendirdiği, sonsuz hayatın sürüleceği, yaşam ağacının olduğu KUDÜS'ün , KAPILARINA "YAHUDİLERİN isimlerini" vereceğim diyor.  
Şöyle bir düşünün!!! Hiç, o bölümü yazan kendisini o özel ezgiyi bilenler dışında tutar mı? Kendisine dışlanmayı yakıştırır mı? "Ben girmeyeceğim" der mi? Demezde, diyemez de, dışlanmış göstermezde. "Oğul Tanrının makamına çıktım" diyen biri, kendisini dışlanmış gösterirse, seçkinliğine şüphe düşürürse tüm saygınlığı biter. Tanrı katında saygınlığı, seçilmişliği olmayanın sözüne kim itibar eder.
Bu sayılanları yapamayacağına göre, DEMEK Kİ, KANININ SON DAMLASINA KADAR KENDİSİNİ YAHUDİ 
KABUL EDİYORDU. Her zerresiyle Yahudi olmalıydı ki, o 144.000 kişinin arasına girebilsin.   Yok eğer bu tür şeyleri kendini kabul ettirmek için öne çıkarttıysa, esasında Yahudiliğe o kadar önem vermiyorsa, BU DURUMDA DA YALAN YANLIŞ YAZAN ADAMIN PEŞİNDEN NİYE GİDİLİR? İnanmadığı şeyeri yazanın sözlerine güvenilirde, dönüşü olmayan yolculuğa hazırlanılır mı? Tanrı adına asılsız ahkamlar kesenin, yazdıklarına bakılarak sonsuz yaşam hayalleri kurulur mu?  
HIRISTİYAN KİTABINDA, kapılardaki 12 adet ÖNDERİN YAHUDİ BOY BAŞLARI olacağı isimleriyle vurgulanır da, neden 12 temel taşına yazılacak olanlar, "havarilerdir" denmez isimleri de verilmez.   12 elçi seçimi de, yoksa Yahudiler arasından mı yapılacak? Havari sayısının 11 düşürülmesi de bu yüzden olabilir mi? Hz. Yusuf'tan esinlenme yapılmış olabilir mi? 11 yıldızla Güneş gibi? 12 elçiden kasıt Havariler olsaydı, Oğul Tanrı seçtiği o isimleri, geriden gelenlere iftihar meselesi olsun, doğru yolda olduklarına emin olsunlar, Oğul Tanrı yanında olanların, mükafatlandığını duysunlar diye, tek tek isimlerini saymaz mıydı? Sayacağı sadece 11-12 isimdi. Demek ki, ileriye yönelik öngörülerinde Havariler ve Hıristiyanlar için yer yok.      
Tapınak İsa'nın Tapınak ziyaretleri, Tapınağın Tanrısı kim? Tanrı olarak gördüğü kim ve Hıristiyanlığın 
oluşması Oğul Tanrı dedikleri tarafından öngörülmüş müydü? Hıristiyanlardan İSA hiç bahsetmiş miydi?   İsa, hiç kiliseden bahsetmiyor ve gittiği zamana da havraya, SinaGOG'a (İsrail Tanrısı, Hezekiel'e onun için yüzünü SİNA-GOG'a çevir olabilir mi?) ve Tapınağa gidiyor. Ve büyük ihtimalle de 30 yaşında göreve başlayıncaya kadar yaptığı gibi yine Yahve'ye, dua etmeye gidiyordu.   "SinaGOG" demişken, işleri yaldızlama olanları, sembol ve işaretlere bayılanların, geçtikleri yerlere izlerini bırakanların ve gidecekleri yerlere yön levhalarını dikenlerin, SinaGOG ismini nereden türetmiş olduklarına tahminde bulunalım. Hem GOG ve MAGOG konusunda yeni bir pencere açmış, hemde "Setler arasında hapsedilmiş" olan, Yecüc ve Mecüc'ün memleketleri hakkında yorumda bulunup, bir adres vermiş olalım.   GOG ve Magog'u, YAHUDİLER'de, onlarla MESİH PROJESİNİ yürütenlerde hiç Yahudilerin üzerlerine bulaştırmıyorlar. Yahudi dışındakiler bile, Gog ve Mecüc damgaları yemeye razı oluyorlar ama Yahudilere hiç toz kondurmuyorlar. Yahudiler olmazsa amaçlarına ulaşamamaktan korkan, bu gruplar tam bir mazoişt tavır içinde herşeyin başı olarak gördükleri, Yahudilerin ağızlarına bakıyorlar.   Onlar zume uğramış (gibi) olacaklar, kendileri ölecekler ama olsun. Kurtuluşlarını sağlayacak olarak gördükleri yahudiler karşısında; "yeterki kurtuluş olsun" mantığı ile sanki el pençe duruyorlar. Yok Türkler, yok Müslümanlar, yok Ruslar, yok Mançurya diyarları, yok Çin setti duvarları "Yecüc ve Mecüc içinmiş" diyerek insanları yönlendiriyorlar. Yada; "İsrail dışındaki herkez olabilir" tanımları ile bu işi özetletiveriyorlar. Kaf dağının arkasındaki herkez. Yahudi olmayan herkez.       GOG-MAGOG ile YECÜC-MECÜC FARKI, HEZEKİELİN SÖZLERİ, SİNAGOG KONULARININ İŞLENDİĞİ "GOG & YECÜC" sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.      
İsa, ibadete gittiği SinaGOG'un sahibine / ona / Tapınağın içindekine / Tapınağı sipariş verene / Tapınağın sahibine "Baba diyordu". Yahudi edetlerine kadar 12 yaşına kadar buyük törenlere havrada katılamayan İsa, yine Yahudi geleneklerine göre, buhur sunup tütsü yakmış olmasıda kuvvetle muhtemel. (Yahudi geleneğine göre, 12 yaşından 1 ay almayan erkek çocukları bu tür ibadetlere katılamazlarmış.)   Luka......2:42 İSA on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler. Luka......2:43-44 Bayramdan sonra eve dönerlerken küçük İsa Kudüs'te kaldı. Bunu farketmeyen annesi babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük yol gittiler. Sonra O'nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya başladılar.  
Daha sonraları SinaGOG çevresinde, sunak güvercini satanları kovalıyor ama "tütsü yakılmasına da karşıyım" demiyor. Eğer yasakladığına inansalardı, bugün kiliselerde tütsü yakılmazdı. Yahve'ye ve diğer Tanrılara buhur sunmaya alışmış insanlar arasında kurulan din, Pagan geleneklerinden kaynaklanmış olan bu tür alışkanlıklarıda içinde barındırmak zorundadır.   Yuhanna......2:14 Tapınağın avlusunda sığır, koyun ve güvercin satanlarla orada oturmuş para bozanları gördü. Yuhanna......2:15 İpten bir kamçı yaparak hepsini, koyunlar ve sığırlarla birlikte tapınaktan kovdu, para bozanların paralarını döktü ve masalarını devirdi. Yuhanna......2:16 Güvercin satanlara, «Bunları buradan kaldırın, BABAMIN EVİNİ pazar yerine çevirmeyin!» dedi.   Matta..........21:12 İsa, tapınağın avlusuna girerek oradaki bütün satıcı ve alıcıları dışarı kovdu. Para bozanların masalarını, güvercin satanların sehpalarını devirdi. Matta..........21:13 Onlara şöyle dedi: «`BENİM EVİME dua evi denecek' diye YAZILMIŞTIR. Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz!» Matta..........23:21 Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur.  
Eski Ahit onun amel ettiği kitap değil mi? İsa'larının da o kitap dolayısıyla İSRAİL TANRISINA tapması gerekiyor. Yoksa kıskanç Tanrı Yahve onu cezalandırırdı.Tersi bir durum söz konusu olsa, "İsa'da Babamın" yanındayım demezdi. İsa'nın da bu konuda ne kadar titiz olduğunu, şu ifadeden çıkarabiliriz. Tapınağın sahibinin nasıl mutlu edileceği, yine tapınağın sahibinin istekleri içinde mevcut. Baba Tanrı için bu kadar gayret gösterenin BAŞKA BİR DİN KURMASI, KURUN DEMESİ yada kuracak olması düşünülebilir mi?  
Yuhanna......2:17 Öğrencileri, «SENİN EVİN için gösterdiğim GAYRET beni yiyip bitirecek» diye yazılmış olan sözü hatırladılar.   Markos......11:17 Halka ders verirken şunları söyledi: «`BENİM EVİME, tüm ulusların dua evi denecek' diye YAZILMAMIŞ mıdır? Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz.»  
Tapınağa ve elindeki dine Eski Ahit çerçevesinde bağlı olan İsa, Babasına ihanet eder mi? Göreve 30 yaşında başlıyor.Öğrencileri oluyor. Demek ki en azından 31-32 yaşlarında ve hala Yahudilerin içinde sunak sunduğu, buhur yaktığı Havralara giderek ibadet ediyor. Yani sıkı bir Yahudi. Babasının oğlu. Derslerini de babamın dua evi dediği Tapınakta veriyor.   Luka......19:46 Onlara, «`BENİM EVİM DUA EVİ olacak' diye YAZILMIŞTIR. Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz» dedi. Luka......19:47-48 İsa her gün tapınakta ders veriyordu. Başkâhinler, din bilginleri ve halkın ileri gelenleri ise O'nu yok etmek istiyor, ama bunu nasıl yapacaklarını .....    
Ölümünden kısa bir süre öncesine kadar hala Yahudi ibadetlerine, Yahudi kitaplarına, Yahudi Tapınaklarına bağlı olan ve o tapınağın sahibi olan Yahve'ye, kusur yapmaktan korkan İSA, yeni bir din kuruluşuna girer de, Baba Tanrıyı kızdırmayı göze alır mı?
Babanın mirası zaten oğul'un değil mi?
O tapınakların sahibi olarak Hıristiyanların kitaplarından olan, Eski Ahit'te Yahve yada diğer adıyla İsrail tanrısı gözükmüyor mu? O kitapları her harfi Tanrıdan diyerek, yani Yahveden diyerek kendi kitaplarına dahil etmediler mi? gerektiği zaman ondan örnekler vermiyorlar mı?
O kitaplardaki kehanet denilen ifadelerden kendilerine pay biçmiyorlar mı?  
O kitaplarda İsrail Tanrısı Yahve, "kitapları Moşe'ye Sina'da ben verdim" demiyor mu? Bu durumda kitapları veren Yahve ise, Tapınak tariflerini yapan ve kitaplarına alanda Yahve'dir. Kitaplar Yahve'nin ise, tapınak tariflerini en ince ayrıntısına kadar tarif eden, ibadet biçimini elbiselere varıncaya kadar saptayan da Yahve'dir.   Kitaplar onunsa, tapınak tariflerini "dinleneceğim konutum" diye vermişse, buhur detaylarını da yine kitapta bildirmişse, o halde tapınağın sahibi olan ve orada tapılan YAHVE'dir.
Luka'da, bu konuda Yahve'nin varlığını kabul edip övgüler sunuyor. Tanrı olarak övgüler sunduğu Yahve kitaplarının sayfalarında hapis kalmadı ya!   Önceden olduğu gibi her ne yapıyorsa onu yapıyor durumda olmalı ki; Tanrıdan esinlenen Luka, Yahve'ye övgüle sunuyor.   Eğer, Yahve kuvvetli olmasa, hala aktif olmasa, her harfi Tanrıdan olan metinlerin içinde işi ne? Oğul Tanrının özel melekleri ve Kutsal Ruh izin verdiki, kutsal metin yazarları tarafından kitapların içinde, Yahve ismi ifade buldu.   Luka.........1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı.   Bu durumda, İsa'nın havrada taptığı Yahve idi. "Babam" dediği de Yahve idi. Korkup çekindiğide, İsrail'in müstakil tanrısı Yahve idi. O halde; göğe yükseldiğinde sağına oturduğu Tanrı da Yahve idi.  
Hıristiyanlar hala kurdukları dinin oğul tanrı dedikleri vaadcinin isteği mi olduğunu zannediyorlar. Yok eğer Oğul Tanrı "bize öyle" dedi diyorlarsa, o zaman her harfi Tanrıdan dedikleri kitapların bir kısmını gözden çıkaracaklar.Ya! kitaplar değişecek, Ya! hayaller yeni şartlara göre yeniden düzenlenecek. Eğer göğüslere içirilmiş buzağılar kovulupta, TEVHİD İNANCINA bağlanmamışlarsa. BULUŞMA ÇADIRI, YAHVE'NİN İSTEDİĞİ BUHUR-TÜTSÜ KONULARININ İŞLENDİĞİ "YAHVENİN ÇADIRI ve BUHURU" SAYFASINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ.      
Yahve Hıristiyanlara başka türlü gözükerek, başka isteklerde bulunduysa, bu durumda da yinede iyice düşünmeleri gerekir. Farklı isimle kendini tanıtmış olanda Yahve olabilir. Kendisini oğul Tanrı olarak tanıtıp benzer şeyler yazdıran, İsrail halkını korumayı kendine amaç edinmiş olan Yahve olabilir. Kendisini, Yakup'la olan güreşte bile farklı gösterip tanıtmamış mıydı? Zora düşmese, kurtulma söz konusu olmasa ismini açıklar mıydı? Kendisini farklı göstermeyi sevdiğini kendi kitabında şöyle bildirmiş.   Mısırdan Çıkış.......3/3 Ben Yahve'yim. İbrahim'e, İshak'a ve Yakup'a El Shaddai olarak göründüm, ama onlara kendimi Yahve adıyla tanıtmadım.  
Oğul Tanrı dedikleri, sakın Yahve olmasın? Daha öncede yaptığı gibi kendisini farklı tanıtmış olmasın? diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü, tapınağa gittiğinde "Babamın yanındaydım" diye izahat veriyor. "Babamın evini panayıra çevirmeyin" diye satıcıları kovalıyor. Bu durumda, ellerindeki kitaba dayanarak söylüyorum, İSRAİL TANRISI YAHVE, İSA'nın BABASI oluyor.  
Yapılanma bu çerçeve içindeyken, Hıristiyanlık diye bir dini kim istemiş olabilir? Babaya rakip yeni bir din kurmak mümkün mü? Öyle bir durum söz konusu olsa, dirildikten sonra öğrencilerine durumu bildirmez mi? Esinlemeler ile "yeni dinimiz hayırlı olsun" demez mi? Bu durumda babası ile kavga etmesi gerekmez mi? Babasının tapınağını titizlikle korumak isteyen biri, hiç başka tapınak kurulmayı düşünür mü?   Bir soru:Yahve, İsa'nın babası ise, Hıristiyanların da aynı zamanda Yahve'ye tapması gerekmiyor mu? Hemen arkasından bir merak sorusu daha. İsa'yı yani Oğul Tanrı'yı, göğe alındıktan sonra, Baba Tanrının sağ yanında görenler, aynı zamanda Yahve'yi de mi, görmüş olmuşlar?      
İSA sunak içindeki bir takım şeyleri temizlemiyor. Sunağın yapısını ve işleyişinide değiştirmiyor. Öyle olsaydı Eski Ahit'te sıralanmış olan Baba'sının emirleine uymamış olurdu. Tapınağın dışındaki kalabalığı satıcıları kovarak orayı panayırlıktan, çirkin görüntülü durumdan çıkarmaya çalışıyor. Yahve'nin tarif ettiği şekilde tapınağı muhafaza ediyor.   Hıristiyanlarsa, İsa'nın "benim babamın" dediği tapınaklara ikonlar, resimler yerleştirip onları öptüler mumlar yaktılar. Bu durumda, İsa kilisemi senin üzerine yapacağım demekle bugünkü kilise denilen binaları / ibadethaneleri kasdetmiş olabilir mi? Yada böyle bir sözü yine kendilerinin tanıttığı İSA söylemiş olabilir mi? Söylemiş olsaydı "babamın evi" dediği Yahve'nin tapınağında değil, kendilerine has tapınaklarda müjdeyi duyurma işlerini yapardı. Kudüs'teki Yahve için yapılmış ana tapınağa babamın tapınağı diyerek orayı resmieştirmezdi. İbadet için girdiği tapınak Yahve /İsrail tanrısı için yapılmamış mıydı?
Eski Ahit gibi bir kitabı Sina'da Moşeye vererek gerek Yahudilere gerekse Hıristiyanlara kurtuluşun yolunu gösteren, onlara Tanrılık yapıp, İsa'nın da içinde ibadet etmeye gittiği tapınakları yaptırıp, tapınma biçimlerini öğreten, Yahve birden bire ortadan kaybolmadığına göre, kitabını sahipsiz bırakmadığına göre; İsa'da, "babamın tapınağı" dediğine göre; Yahve, bu durumda İsa'nın babası oluyor.   İsa, Yahve'nin "Sina'da Moşe'ye verdim" diye yazdırdığı kitaba göre tebliğlerini yaptığına göre; yani kitapları onaylayıp kutsallığını ilan ettiğine göre, Hıristiyanlar esasında "Baba Tanrı" diye Yahve'ye hitap etmiş oluyorlar. Bu durumda, Oğul Tanrı olsun, Baba Tanrı olsun ayrı bir din kurulmasını ister mi?   Neresinden bakarsanız bakın, Hırstiyanların kutsallarımız dedikleri kitaplarda, oğul Tanrı diye, Yahve'ye rakip olarak ortaya sürdükleri İsa'da; SADECE YAHUDİLERE YÖNELİK. Onların ebedi yaşamlarındaki mutluluklarını sağlamaya kendilerini kilitlemişler. Bütün işi Yahudilik içinde ama "eskiyi uygulatma şartıyla" hedeflemişler. Kutsal metin yazarlarıda aynı çerçeve içinde hareket etmişler. Sadece bir takım kafalarındaki düşüncelere bağlı birtakım değişiklkleri yapabilmek içinde "Tanrı dediki" diye ifadeleri sıralamışlar. (Sünneti kaldırmak gibi, yakmalık hayvanı kaldımak gibi)   Sistem içinde yer edinebilmek, kendilerine karşı olan, kahinler, Ferisiler, yahudiler içindede yer edinebilmek içinde,biz tanrı ile yeni antlaşma yaptık demişler ama hiç biri ben "YAHUDİLİĞİ BIRAKTIM" yada "YAHVE'yi TERKETTİM" diye bir ifadede bulunmamış. İsa'yı oğul olarak ilan etmelerine rağmen Baba Tanrı kavramını geliştirerek, Yahve'yi yani İsrail Tanrı inancını korumuşlar. Her biride öğretmenleri İSA ile Tapınaklara gidip ibadetlerini yapmışlar.      
 Her konuda olduğu gibi buradada çelişkili ifadeler mevcut. İsa'nın kafası, kutsal metin yazarları tarafından karıştırılmış anlaşılan. Tapınakta yaşayan bir tanrı olduğunu söylüyor ama içilen ant sadece onu kapsar diyor. Gök Tanrı için ayrıca ant içmeli diyor. Taht ve üzerinde oturan için diyor.   Matta..........23:20 Öyleyse sunak üzerine ant içen, hem sunağın hem de sunaktaki her şeyin üzerine ant içmiş olur. Matta..........23:21 Tapınak üzerine ant içen de hem tapınak, hem de tapınakta yaşayan Tanrı üzerine ant içmiş olur. Matta..........23:22 Gök üzerine ant içen, Tanrı'nın tahtı ve tahtta oturanın üzerine ant içmiş olur.  
Bu durumda tapınak içinde bir tanrı olduğunu kabul etmiş olmuyor mu?
  • 1-Tapınakta yaşayan Tanrı  
  • 2- Göklerde taht ve tahtta oturan Tanrı.  
  • 3- Tahta Baba Tanrının sağında oturan Oğul Tanrı. Sağında oturduğunu "gördüm" diyen tanıklara dayanılarak kitaplara yazmadılar mı?
Tapınakta olan ama Gök tanrı kadar etkin olmayan bir tanrı var. Ayrı Tanrı olmalı ki; ona içilen ant onunla sınırlı kalıyor ve yaşayan tanrı, Put olmayan bir tanrı vurgulaması ile konumuda iyice belirleniyor. Diğeri ise üzerine içilen antın geçerliliğinin gökleri kapsadığını belirttiği diğer bir Tanrı. Tahta oturan Tanrı. Birde, tahtın sağına oturacak olan kendisi var.   Tapınakta put olamayan canlı kanlı yaşayan Tanrı, Tahta oturan Baba Tanrı ve sağına yerleşecek olan Oğul Tanrı, bu duruma göre kaç Tanrı oluyor? Kim? kim? oluyor. En azından İsa'nın ağzından üç adet tanrı olduğunu öğrenmiş oluyoruz.  
TAPINAKTAKİ Yaşayan dediği Tanrı mı? Yahve oluyor. "Hani benim evim" diyen İsrail Tanrısı değil miydi? Buhur isteyen, uzaklardan günnük getirilen, "konutumu Kudüste yapacağım" diyen, dinleneceği oturacağı çadırını, en ufak detayına kadar anlatan, sevdiği yakmalık sunuların listesini veren, her gün taze yakmalık sunular isteyen, 300 m2 sığan Tanrı Yahve değil miydi? Tapınağı yapanlarda, bir çok tanrının varlığına inanan ama kendi Tanrıları, en büyük olduğu için teselli bulanlar. Bu nedenlerden dolayıda Hıristiyanlar İSA için, RAB'lerin RAB'bi demiyorlar mı? Onlarda tıpkı İSRAİL TANRISI RAB anlayışını devam ettiriyorlar. sadece bir farkla "en büyük RAB" bizimki diyorlar.   2 Tarihler......2:5 "Yapacağım tapınak büyük olacak. Çünkü Tanrımız bütün tanrılardan büyüktür. Esinleme.....19:16 Kaftanı ve kalçası üzerinde şu ad yazılıydı: `KRALLARIN KRALI VE RABLERİN RABBİ'   1 Tarihler.....17:5 İsrail halkını Mısır'dan çıkardığım günden bu yana tapınakta oturmadım. Bir çadırdan öbür çadıra, orada burada konaklayarak dolaştım.   Yeşeya.......43:24 Benim için güzel kokulu kamış satın almadınız, Doyurmadınız beni kurbanlarınızın yağıyla. Tersine, beni günahlarınızla uğraştırdınız, Suçlarınızla usandırdınız. Yeremya.... 33:18 Levili kahinlerden önümde yakmalık sunu sunacak, tahıl sunusu yakacak, kurban kesecek biri hiç eksik olmayacak.  
İnsanları 3. yaşayan tanrının varlığı konusunda haberdar eden ve ona içirilen antların geçerli olduğunu söyleyen İSA, bugünkü "Hıristiyanlığı ve kiliselerini kurun" demiş olabilir mi? Yaşayan Tanrı'ya iabdet edilmesine, sunu sunulmasına, Ahit'te bilidirilen tapınmaların yapılmasına ruhsat veren, "aman onlar yanlış şeylerdir kendinizi o akımlardan koruyun" demeyen, bu konuda insanları uyarnayan isa, inananlılarının başka yerlere bağlanmasını istemiyor demektir.   "RAB'LERİN Rab'bi, kralların Kralı" dedikleri İsa bugünkü anlamda kilise kurulmasını isteseydi insanları uyararak oradan uzaklaşmalarını, çirkin adetlerin bırakılmasını, kendilerine ait yerler yapılmasını üzerine basarak söylemez miydi?      
Bu ikili üçlü anlatımın sonucuda ortaya çıkan en azından üçlü resmi kabüle, Yahve'ye bir yer tutturduk, onu bir yere monte ederek ondan kurtulduk diyen Vatikan dört elle sarılmıyor mu? Sarılmamış olsa, büyük bir pişkinlikle 25 yıllık çalışmanın ürünü dedikleri eserlerinde, Eski Ahit için Düalist (ikincil) inançlar taşıyor diye yazabilirler miydi?   Özellikle;Tekvin/Yaratılış, Mısır'dan Çıkış, Levililer, Sayılar/Çölde Sayım, Tesniye/Yasa'nın Tekrarı adlı kitapların, Musa tarafından yazılmadığını, Elohimci, Yahovacı, Kahinler (Rahipler) kaynaklardan beslenerek faklı kişiler tarafından farklı zamanlarda yazıldığını örnekleri ile belirtmişler.  
 İblis olarak tanıtılan, (Tanrı ile görüşmelerde bulunabilen) olgunun, nasıl Tanrı YEHOVAYA / YAHVEYE dönüştürülüp, İsrail Tanrısı yapıldığını kaynakları ile anlatmış. Vatikan'ın din alimleri tarafından, 25 yıllık çalışmanın ürünü olan bu tefsir kitabı.   Elohimci, Yahveci, Kahinci görüşleri yansıtıyor diye beyanlarda bulunup Tanrı sözcüsüyüm diyen Papa mühürler miydi? Hem her sözü Tanrıdandır diye kitaplarının içine alarak aynı kapak altında muhafaza edeceksin, sonra "bu kitaplarda birçok Tanrı izleri var" diyeceksin. İmanlılardan da Hıristiyanlığın "TEK İLAHLI DİN" olduğuna inanmalarını bekleyeceksin. Bu onayı sana ancak İNANSIZLARA KARŞI İTTİFAKLAR KURDUKLARIN VEREBİLİR. Çünkü bizler onların inançlarına sahip değiliz."ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH" imanına sımsıkı bağlı olan müslümanlar olarak kalmak istiyoruz.   Onlar için önemli olansa; Tek İLAHIN VARLIĞINA İNANMAK değil, ATADIKLARI / KABUL ETTİKLERİ VARLIĞA İNANMAK. Yani çok Tanrıya inanabilirler ama önemli olan onlardan sadece birine tapıyor olmaları, onların TEK TANRI inancının özünü oluşturuyor."Tanrıların, Tanrısı, en büyük Tanrı , Rablerin Rabbi" tanımları da bu kabulün ürünleri.      
VATİKANA GÖRE; E.AHİTTE 2. TANRI İŞARETLERİ ve Y.AHİTTE TUTARSIZLIKLAR; konusunun işlendiği "DÜALİST DİNLER" sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.      
Vatikan, üstü kapalı cevaplarla Yahve'ye ne oldu? İsa'Yahve'nin nesi? gibi sorulara kaçak döğüşerek şöyle cevap veriyor.
Vatikan, Yahve'den sadece isminin alındığını resmi (sözleriyle) bildirisinde açıklıyor. "Sözle ifade edilmesi yasak olan, Yahve'nin ismi Yunanca çevirisine Kyrios olarak çevrilmiştir" diyor.  
Yani: tercüme yapılırken, Kyrios yerine başka bir kelime seçilseydi "bizde o ismi kullanırdık" diyor. Fakat çoğunlukla kabul görmüş güçlü yapısı olan "bu ismi bırakmadık" diyor.   Açıkca demiyor ki, atalarımızın hepsi Yahve'ye bağlılardı. İsa'ları da, kutsal metin yazarlarıda, yaşadıkları sürece Yahve'ye bağlılardı. Onun tapınağında ona ibadet ediyorlardı. Onlar "Yahve'ye Rab" dediler. İsa'da "Rab" dedi.Eserlerinde de "Rab" derken kimse Yahve'yi dışlamadı. Bakın eserlerine YAHVE'NİN ve onun altında gösterilen DİN SİSTEMİNİN tu-kaka olarak nitelendirdiği en ufak bir ifade var mı?" İsrail Tanrısı bizim Tanrımız değil" diye ima dahi var mı?   İsa 12 YAŞINDA TAPINAĞA GİTTİĞİNDE DE DURUM YAHVE'li. GÖREVE BAŞLADIKTAN SONRADA TAPINAĞA GİTTİĞİNDE DE DURUM YAHVE'li. ELLERİNDEKİ KİTAPLARDAKİ İFADELERE BAKIN DURUM YİNE YAHVE'li.  
Haliyle, kutsal metin yazarlarıda Rab ismine bağlıydılar ve onu kullandılar. "Kyrios" kelimesi efendi anlamına gelirmiş gelmezmiş o konu ayrı bir değerlendirme. Eğer birde o manayı eklersek iş iyice çığrından çıkmış hale gelir. Zaten tercüme başka olsaydı başka isim kullanacaklardı saptaması yapıldı. "Rab İsa" yerine, "EFENDİ İSA" diyeceklerdi.   Önemli olan, kutsal metin yazarları zamanında da, İSA'mız DEDİKLERİ ZAMANDA DA, YAHUDİLİKTEN BAŞKA BİR DİN YOKTU VE O YILLARDA YENİ BİR DİN KURULMAMIŞTI, KURULMAYA NİYETTE YOKTU.   DİNLER ARASI YATAY GEÇİŞ YAPILMADIĞI GİBİ, HAVARİLERİN HEPSİ HAVRALARA DEVAM EDEREK YAHVE'YE (ama "Baba Tanrı" diye ama "müstakil İsrail Tanrısı inancı ile) SUNUMLARINI YAPARAK TAPTILAR.   446 Eski Ahit'te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı'nın Musa'ya açınladığı sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios ("Rab") olarak çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İSRAİL TANRISININ Tanrılığını ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Yeni Ahit bu güçlü "Rab" adını hem BABA hem de TANRI'NIN KENDİSİ olarak kabul edilen İsa için kullanıyor, bu bir yeniliktir.  
Rab sözcüğünün, ismi tekrarlanamaz Yahve tarafından Musa'ya verildiği tarihten itibaren, Yahudiler tarafından YAHVE için kullandıkları bu güçlü (taraftar toplamış, beğeni kazanmış, tutulmuş) isim, "BİZİM TARAFIMIZDAN'da, hem BABA TANRI hemde TANRININ kendisi kabul edilen İSA için kullanılıyor" diyor.   Yada başka bir deyişle, Yahudiler tarafından İSRAİL TANRISININ TANRILIĞINI İFADE ETMEK için kullanılan bu güçlü isimi, bizlerde "BABA TANRI ve İSA'nın TANRILIĞINI ifade etmek, onların TANRI OLDUKLARINI BELİRTEBİLMEK" için kullanıyoruz diyorlar.   Yahve, BABA TANRI OLDUĞU İÇİN YADA OĞUL TANRI OLARAK BENİMSEDİĞİMİZ İSA OLDUĞUNDAN DOLAYI, "RAB" İSMİNİ KULLANIYORUZ demiyorlar. YAHVEYİ TANRI OLARAK NİTELENDİREN "RAB" İSMİNİ, BABA TANRI VE TANRI İSA İÇİN kullanıyoruz diyorlar.  
Bu tanımlamada bile, Yahudilere ait İSRAİL TANRISI var, Kendilerine ait TANRININ KENDİSİ (İsa) var, BABA TANRI dedikleri Tanrı var. (asıl tanrılığı İSA'ya bırakmış / yazarlar tarafından azledilmiş---- 1 Petrus....3/22 Göğe çıkmış olan Mesih, Tanrı'nın sağındadır. Melekler, yetkiler ve güçler O'na bağlı kılınmıştır.)  
Aynı kapak altında üç Tanrı ve mutlaka Yahudilerin ve Hıristiyanların birer tanede müstakil Kutsal Ruhları vardır. (Mezheplerin her konuda kandilerini destekleyen Müstakil Kutsal Ruhları olduğu gibi, mezhep içinde farklı Kutsal ruhlarla kurulmuş ittifaklarda olmalı. Papalık seçiminde kardinaler arasındaki mücadele ancak böyle işbirlikleri ile olur. Kutsal Ruh'un desteklediğinin seçilmesi ve Kutsal Ruh'un "seninleyim, üzerine döküldüm" dediğinin keybetmiş olması başka türlü nasıl açıklanabilir.)  
HIRİSTİYANLAR DOLAYLI DA OLSA, 3 ADET TANRIYA İNANIYORLAR. Ne ellerindeki "kitabı ben verdim", (hepinizi ben yarattım diyende ayrı Elohim) diyen Yahve'yi inkar edebiliyorlar. Ne Yahveye Baba Tanrılık makamına oturtup, İsa'nın üstü olmasını kabul edebiliyorlar.   Ne İsa'yla eşit diyerek görev bölşümü yapmak istiyorlar, Nede hala görevde kabulünü yaparak "o zaman siz Oğul Tanrıyı nereden çıkarttınız" sorularıyla oluşacak şüphe ortamını yaşamak istiyorlar,  
Yahve konusunda, kitaplarının sahibi konusunda "evet bu kitaplar Yahve'nindir" açıklamasını resmen yaparak, çok tanrılı inanç sistemine sahip olduklarının anlaşılmasını da istemiyorlar. Tek ilahlı din maskesi ile yollarına devam etmek istiyorlar.  
Sadece Baba Tanrı ve Tanrının kendisi olan İSA Tanrı tanımlamaları ile Tanrılık piyasasında yaptıkları ve uygulamaya soktukları yeniliklerden bahsediyorlar.       Bahsediyorlar bahsetmesine ama onları aşağıda işleri yolunda olsun diye yukarıda işler öyle yürümüyormuş.Kendileri söylüyorlar. Bana kalırsa yazdıklarının hiç bir manası ve anlamı zaten yok.
Ahit kitap bağlılarına, o kitapta olanlarla yorum yapmaya çalışıyorum. Kitaplarını sistemlerini daha iyi anlasınlar, yapılan yaldızlamaları görsünler, yönlendirildikleri yolun ısmarlama bir kulvar olduğunu bilsinler diye. Yoksa "ALEMLERİN RABBİ ALLAH'tan, BAŞKA İLAH YOK". Bu durumda sapkınlıklarla neden uğraşayım.   Tevhid imanına sahip biri olarak, bırakın bu hangi, nasıl tanrıymış diye incelemeyi ismi ve sıfatını, kâle bile almam.Yardımcıymış, yedekmiş, öncekiymiş, Babaymış, oğulmuş, önce söz varmış, İsrail'in tanrısıymış, Tek gözmüş, konseydenmiş, sağındaymış umrumda bile olmaz.   Çünkü, "Allah'ın", "TEK" olmasına iman etmiş biri için, başka hiçbir ilahi güç, olgu, varlık, makam, mevki olamaz. Ama o izinliydi ama o seçilmişmiş ama o mertebeleri uçarak geçmiş ama o yardımcıymış..vb.gibi etiketlerle de atamalarlada, ilahilik değerler yapıştırılmasının hiç önemi olmaz.   İlahilik insanların verdiği unvanlarla oluşamaz. Hiç kimse lutfun neresinde olduğunu bilemez. Mertebesini tayin edemez. Bunu yapanlar "ALLAH'IN" LÜTFETMESİNİ ARALARINDA PAYLAŞMIŞ OLURLAR.   Herkez yaratılandır ve "ALLAH" ihtiyaçsızdır.Peygamberin durumu (tebliğlerde bulunup vahiyleri iletemeleri) bu durumun dışındadır. Onların PEYGAMBER kabulleride söylentilerle değil, yaptıkları tebliğlerin bir önceki tebliğilerle bire-bir örtüşmesi ile olur (önceleri mucizelerle gönderilirlermiş) TEVHİD İMANINA HELAK GETİRECEK BİR BİLDİRİMDE BULUNMAMALARIYLA OLUR.   Bahsediyorlar bahsetmesine ama onları aşağıda işleri yolunda olsun diye yukarıda işler öyle yürümüyormuş.Kendileri söylüyorlar. demiştik.Bakın İsa vatikanın dediği gibi TANRININ TA KENDİSİ OLAN İSA mıymış? yoksa Kahinliğe atanmış TANRI İLE KUL ARASINDA ARACILIK YAPACAK olan mıymış?   İbraniler .......7:24 Ama İsa SONSUZA dek yaşadığı için KAHİNLİĞİ süreklidir. İbraniler .......7:25 Bu nedenle O'NUN ARACILIĞIYLA Tanrı'ya yaklaşanları tamamen kurtaracak güçtedir. Çünkü onlara ARACILIK ETMEK için hep yaşamaktadır.  
Aracılığı ile TANRIYA yaklaşanları kurtaracak güçte imiş. KENDSİNE YAKLAŞANLARI KURTARACAK denmiyor. İSA'yı, Oğul Tanrı'yı kullanarak TANRI'YA YAKLAŞANLARI KURTARANDA demiyor. KURTARACAK GÜÇTE diyor. (Paran varsa öderim dersin, paran yoksa "babama nazım geçer" ödettiririm dersin)  
Hani asıl tanrı TANRININ TA KENDİSİ OLAN İSA idi. Vatikan. BABA TANRIDAN DA ÜST TUTARAK "TANRININ TA KENDİSİ" diyor ama İSA, özel melekleri aracılğıyla esinlemecilerine gönderdiği mesajda, "BEN TANRININ TA KENDİSİ OLAN DEĞİLİM, BEN TANRI İLE TAKİPCİLERİN ARASINDA ARABULUCULUK YAPAN BİRİSİYİM".   "Taleplerim, TANRI TARAFINDAN KABUL EDİLECEK KADARDA DEĞERLİDİR" diyor.Ve mesaja; TAKİPCİLERİNE HEP ARACILIK ETMEK İÇİN YAŞAMAKTADIR" notu eklenerek durumunun pekiştirmesini yapıyor. Notta ne deniliyor?
"BENİM TÜM GÖREVİM ARACILIK ETMEKTİ, BUNDAN SONRAKİ GÖREVİMDE ARACILIK ETMEK OLACAKTIR".  
Hiç, TANRILIK İDDİASI VAR MI? "BEN TANRIYIM" DİYOR MU? "SİZLERİ KURTARMAYA GELECEĞİM" DİYOR MU? "SİZLERİ BEN AFFEDECEĞİM" DİYOR MU?   Yok! hayır, bunların hiç birini söylemiyor. Belki, O'da tıpkı; "çok Tanrı kabulleri olduğu için söylüyorum", diğer TANRILAR GİBİ ARACILIK ETMEKTE ve SADECE RİCACI KONUMUNDA KALARAK yaşamını KAHİN OLARAK sürdürecek. (hep yaşamaktadır deniliyor). Tanrı onlar için kahinden ibaret. Sadece bir bilici.   Hıristiyan önderlerin, "TARININ TA KENDİSİ İSA'dı" tanımlaması, ESAS / ÖZ / GERÇEK / GEÇERLİ Tanrı tartışmasında mevzi kanımıyla ilgili olmalı.
E. Ahitten kaynaklanan, Yahve inancının mensuplarında oluşturduğu bulutlanmaların önüne geçebilmek için sarfedilmiş olmalı. Aynı kapak altında bir kaç tane Tanrı, iki din tarfından rededilemeyen kitap, kitap dolayısıyla taşınmak zorunda kalınan Yahve, kutuluş bekleyen mensuplar, kutarıcı ilan edilen iki tanrı, hangisi kutarıcı olursa diğeri yanacak iki inanç grubu ve bu duruma son veren TANRININ TA KENDİSİ olan İSA'dır ilanı.  
446 Eski Ahit'te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı'nın Musa'ya açınladığı sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios ("Rab") olarak çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İSRAİL TANRISININ Tanrılığını ifade etmek için kullanılmaya başlandı.
Yeni Ahit bu güçlü "Rab" adını hem BABA hem de TANRI'NIN KENDİSİ olarak kabul edilen İsa için kullanıyor, bu bir yeniliktir.   İbraniler .......8:8 Oysa HALKINI kusurlu bulan TANRI şöyle diyor: «`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA HALKIYLA yeni bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor RAB.   İSRAİL'lileri BIRAKTIM başka TOPLULUKLARLA ANTLAŞMA yapacağım demiyor. Yada "İSRAİL'liler dışındaki tüm ulusların, başka toplululuklarında Tanrısı olacağım, onlarla da antlaşma yapacağım" demiyor. Yahudiler'de, İsrailliler'de benim halkım olacak demiyor. Yahudi ve İsrail benim halkım olacak diyor. Halk, ırk ve din ismi vererek, "Eski Antlaşmanın tarafları ile Yeni antlaşma yapacağım" diyor.  
Antlaşmadan sonra "BEN İSRAİL HALKININ TANRISI OLACAĞIM" diyor. "YASALARIMIN maddelerini, ANTLAŞMA maddelerini onların hafızasına işleyeceğim" diyor. Dolaysıyla YAHUDİLER "BENİM HALKIM olacak, BENDE ONLARIN TANRISI olacağım" diyor.   İbraniler.........8/10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyceğim, yüreklerine yazacağım. Ben onların TANRISI olacağım, onlar da benim halkım olacaklar.      
Farklı İsa doğum tarihlerinden, hikayelerinden, ölüm tarihini bilememelerinden, annesinin yaşamından hiç kesit sunamamalarından anlaşılıyor ki, Y.Ahit yazarlarından hiç biri, eğer isimleri kullanılmıyorsa; Hz. İsa'yı görmüş olamaz.Görmemişler. Hatta yakından uzaktan ilgileri bile olmamış.  
Yazarların herbirinin ömrü içinde, İsa yaşadığı halde bazıları yanına sokulupta merak bile etmemiş, uzaktan bile izlememiş, toplantılarına katılmamış, iman düşmanı Ferisi Pavlus bile İsa'nın peşine düşmemiş.   Bu durum, neden en erken Yeni Ahit'lerin yazım tarihinin, İSA'nın (onların takdir ettiği tarihten, onların seçtikleri İsa'larının ölümü) ölümünden 30-40 yıl sonra olduğunu izah ediyor. Eğer herbiri, gerçekten Hz. İsa'yı kaleme almak isteselerdi; o yaşarken bu amaçlarını yerine getirirlerdi.   Mucizevi annesinin hamileliği, mucizevi doğumu ile canlı İncil olan, Hz. İsa'nın, yaşamı toplumun gözlerinin önündeydi. Hz. Zekerya ve Hz. Yahya ile olan yakınlığı, İmran ailesinden olması, zaten toplum içinde bilinenler durumunda olmaları için yeterli idi. Toplum, Hz.Meryem ve Hz. İsa'yı izlemiş ve gösterdiği mucizeleri efsaneleştirerek yaşatmış olmalılar.  
Bu nedenden dolayı Y.Ahit yazarlarının, en ufak bir Hz. İsa ile ilişkisi olsaydı, merak etselerdi, tanısalardı, takipcisi olmak isteselerdi, Hz. İsa'nın yaşamını daha o andan itibaren hayatını kaleme aırlardı. Roma'lıların egemen olduğu, herşeyin İmparatorluk gereği ve geleneği doğrultusunda, kayıt altına alındığı bir devirde bu yazma içi çok kolaylıkla yapılırdı.  
Hatta, Hz. İsa'nın çocukluğundan itibaren tebliğini yaptığı İncil'in de varlığını yazılarında bahsederek kabul ederek duyurmuş olurlardı. İsa "müjdeyi duyararak dolaştı" sözündeki Müjde'nin de gerçekte, "Hz.İsa'nın tebliğ ettiğinin, İNCİL olduğunu vurgularlardı. İncil'in manası Müjde değil mi?   Hz. İsa ile hiçbir ilgileri olmadığı açıkca belli olan Yeni Ahit yazarları, bir takım kişilerin ismlerini de kulanarak bu eserlerini meydana getirmiş olabilirler.Kitap isimleri onların yada başkalarına ait olabilir. Havari bilinenlerin isimleride kullanılmış olabilir.
Ele geçen metinler aynı isimlerle yeniden düzenlenmiş ve yayılmışta olabilir. Farkında olmadan kollektif bir çalışmanın ürünleride olabilir.  
Sayılan olabilirlik taşıyan bu ihtimaller, Hıristiyanların bağlandıkları ve onların içindeki vaadlere göre, ahiret yaşamlarını din önderlerine emanet ettikleri kitaplardan olması, hiç birinin Hz. İsa'yı görmeden yazıldığının gerçeğini değiştirmez.  
Hz. İsa'dan haberleri olmayan bu yazarlar M.S. 70 li yıllarında eserlerini, yayılan Hz. İsa inancına, altarnetif olsun, Pagan kabulleri içeren versiyonu olsun, Yahudiliğin içinde yer bulsun diye mektuplarını yazmaya başlamışlar. Bu nedenlede, her biri farklı kaynaklardan, efsanelerden, söylentilerden aldığı bilgilerle, kitaplarını meydana getirmiş olmalılar.   Yoksa nasıl olurda, en az 12 yıl farkla, farklı hikayelerle iki ayrı İsa hayatı çıkar. Yazılarını, yine hiç şahit olmadıkları ama duydukları bazende birbirlerinden esinlendikleri mucizevi olayların anlatımlarıyla eserlerini tamamlamış gözüküyorlar.      
Yuhanna......13:38 İsa şöyle cevap verdi: «Benim için canını mı vereceksin? Sana doğrusunu söyleyeyim, horoz ötmeden sen beni üç kez inkar edeceksin.»       Matta..........27/46 Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, «Elî, Elî, lema şevaktani?» yani, «Tanrım, Tanrım, BENİ NİÇİN TERK ETTİN?» diye bağırdı. Markos.......15:34 Saat üçte İsa yüksek sesle, «Elohi, Elohi, lema şevaktani» yani, «Tanrım, Tanrım, BENİ NİÇİN TERK ETTİN?» diye bağırdı.      
DİYORLAR ama herkez "TANRI" denildiğinde İLYAS'I ANLIYOR ve İLYAS'ın GELİP KURTARMASINI BEKLİYOR.       Markos......15:34 Saat üçte İsa yüksek sesle, «Elohi, Elohi, lema şevaktani» yani, «Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?» diye bağırdı. Markos......15:35 Orada duranlardan bazıları bunu işitince, «Bakın, İlyas'ı çağırıyor» dediler. Markos......15:36 Aralarından biri koşup bir süngeri ekşi şaraba batırdı, bir kamışın ucuna takarak İsa'ya içirdi. «Dur bakalım, İlyas gelip O'nu indirecek mi?» dedi. Markos......15:37 Ama İsa yüksek sesle bağırarak son nefesini verdi.      
İsa'da, tekrar gelmeyeceğini biliyor olmalı ki; Annesini YUHANNA'ya emanet ediyor. Havarileride aynı inançta olmalı ki; ölümünden sonra dirilişini beklemek mezarlıkta beklemek yerine, Mezarına ancak "ceset kaybolmuş" denilince şaşırarak gidiyorlar.
İSA. dirilmesine ve Tanrılığına, sağlığında Havarilerini ikna edememiş olmalı ki; Havarileri delil istiyor. (çivi izlerini görmeden inanma diyorlar).   İSA'nın dirildiğine, kutsal metin yazarlarıda inanmamış olmalı ki; mezarının önündeki taşın açılarak Tanrının mezardan çıktığını yazmışlar. Dirilen Tanrı için taş engel olur mu?  
Annesi ve Mecelleli Meryem'de, İsa'nın Tanrılığına inanmamış olmalı ki; sept günü sonrası, mesh edici malzemeler hazırlayarak mezarlığa gidiyorlar. İnanmış olslardı karşılama hazırlıkları yapar hepsi bir arada buluşma yerlerinde beklerlerdi. Oysa Tanrı olarak göstermeye çalıştıkları İsa defalarca, "üç gün sonra dirileceğim, ben TANRININ OĞLUYUM, BEN TANRIYIM" diye tekrarlarda bulunmuş. Ferisiler, Yahudiler bu mesajı alıyorlar ama esas mesajı sahiplenmesi gerekenler, TANRININ YANINDA olan o mümtaz şahsiyetler, hiç birşeyden habersiz yaşamlarına devam ediyorlar.  
Kilisede İsa'nı dirilmediğine inanmış olmalıki; Rab isminin neden kullanıldığını, kendilerine MÜSTAKİL İSRAİL'İN TANRISI OLAN YAHVE yerine TANRI SEÇTİKLERİNİ izah ediyor. Eski ve Yeni Ahit'in aynı anda kabul görmesinden hareketle; Yahve ya! Baba Tanrı, ya! İsa Tanrı YADA ÜÇÜNCÜ TANRI..HIRİSTİYANLARA AİT MÜSTAKİL TANRI Eski Ahiti SİNA'DA MOŞE'ye verdi denilen kitabın sahibi YAHVE nasıl olurda hiçe sayılır. İSA, onun verdiği kitaplara göre hareket etti diyeceksin, herharfi tanrıdan diyeceksin, İsa Sinagog'larda Yaşayan tanrıya Tapındı diyeceksin sonra, yahveyi yok sayacaksın. YAHVE NEREDE, YAHVE HANGİ KİMLİK ALTINDA?  
446 Eski Ahit'te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı'nın Musa'ya açınladığı sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios ("Rab") olarak çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İSRAİL TANRISININ Tanrılığını ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Yeni Ahit bu güçlü "Rab" adını hem BABA hem de TANRI'NIN KENDİSİ olarak kabul edilen İsa için kullanıyor, bu bir yeniliktir.   İbraniler .......8:8 Oysa HALKINI kusurlu bulan TANRI şöyle diyor: «`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA HALKIYLA yeni bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor RAB.      FİDYE VEREREK KURTARAN TANRI VE YENİ AHİTLE AKİBETİ MECHULLERE KARIŞAN TANRI YAHVE. Gelişini "ben daha önceleride buradaydım ama adımı söylemedim" diye açıklayan yada açıklaması uygun görülen Yahve'nin durumu.   Kutsal kitabı, "her sözü Tanrıdandır" diye kabul edilen Yahve, İsa'nın Havralara gidip tapındığı Yahve, İsa'nın "babamın evi" dediği SinaGOG'larda yaşayan Tanrı olan Yahve, Luka kitabında övgüler düzülen Yahve, Yeni Ahit ile unutulan / unutturulan sadece ismi kullanılan Yahve. Hıristiyanlar tarafından, verdim dediği kitapları kabul edilen Yahve, Yeni Ahitte ismi geçen ama Oğul Tanrı ile ilişkisi belirtilmeyen Yahve. "Kitabını al yerine, Baba Tanrı ve Oğul Tanrı ata" operasyonunun kurbanı olan Yahve, Hem varlığı tamamen red edilemeyen, hemde "vardır ama biz ona Baba Tanrı yada Oğul Tanrı diyoruz" denilemeyen Yahve.  
BU DURUMDA HIRİSTİYANLARIN RESMİ OLARAK (Kutsal Ruh Hariç) ÜÇ ADET TANRILARI OLMUYOR MU? (Kıskanılan, savaş açılan, fahişe, çirkin, iğrenç..vs.. denilenler hariç)  
  • 1- "Her harfi Tanrıdandır" dedikleri Eski Ahit'in sahibi görünen, yani kitaplarının bir kısmını yazan, İsa'nın tabi olduğu YAHVE.
  • 2- Yeni Ahit ile ortaya çıkan, "Tanrının ta kendisi" dedikleri Oğul Tanrı İSA.
  • 3- Oğul Tanrının babası dedikleri ve Oğul Tanrıyı sağında otururken gördükleri, BABA TANRI .  
SORU ŞU: Çarmıhın şahitleriyiz, Haçı taşıyanlarız diyen şahsiyetlerin, her harfi tanrıdan esinlenmedir dedikleri metinlerinde belirttikleri ifadeye göre: İSA'nın....   Matta.............27/46 Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, «Elî, Elî, lema şevaktani?» yani, «Tanrım, Tanrım, BENİ NİÇİN TERK ETTİN?» diye bağırdı. Markos..........15:34 Saat üçte İsa yüksek sesle, «Elohi, Elohi, lema şevaktani» yani, «Tanrım, Tanrım, BENİ NİÇİN TERK ETTİN?» diye bağırdı   "Tanrım beni kurtar" diye yalvardığı, çarmıha gerilesiye kadar ibadet edip tapınaklarına gittiğinde;   Yuhanna.........2:16 Güvercin satanlara, «Bunları buradan kaldırın, BABAMIN EVİNİ pazar yerine çevirmeyin!» dedi. Yuhanna.........2:17 Öğrencileri, «SENİN EVİN için gösterdiğim GAYRET beni yiyip bitirecek» diye yazılmış olan sözü hatırladılar. Luka..............19:46 Onlara, «`BENİM EVİM DUA EVİ olacak' diye YAZILMIŞTIR. Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz» dedi.  
Babamın yanındaydım dediği, tapınaklara babamın evi dediği İsrail'in Tanrısı Yahve'ye mi? yalvardı, yoksa hıristiyanları Baba Tanrı dediklerine mi yalvardı?  
İsa'nın havrada taptığı, "Babam" dediği, Korkup çekindiği, babamın yanındaydım dediği, Tapınaklara evi dediği, SinaGOG'ta yaşayan Tanrı dediği YAHVE'YE Mİ? YALVARDI, yoksa; Yuhanna'nın, Pavlus ve arkadaşlarının İCAD ETTİĞİ BABA TANRIYA MI YALVARDI / SESLENDİ.  
Ölmeden bir gün önce bile, Yahve'ye tapındığına göre, ÇARMIHA ASILDIĞINDA DA SESLENDİĞİ ve YARDIM BEKLEDİĞİ ELBETTE İSRAİL'İN MÜSTAKİL TANRISI YAHVE OLMALI.  
HIRİSTİYANLARIN, BABA TANRI TEZİ GÖZ ÖNÜNE ALINIRSA; İsa'nın göğe yükseldiğinde sağına oturduğu Tanrı, Yahve idi. Bu durumda da Hıristiyanların BABA TANRI dedikleri, kendisini İSRAİL'E ADAMIŞ OLAN YAHVE oluyor.  
HIRİSTİYANLARIN YİNE BABA TANRI TEZİ GÖZ ALINIR ve "BABA TANRI, YAHVE DEĞİL ama KİTAPLARI (Eski Ahit) VEREN YAHVE'YDİ" DENİRSE; Göğe yükselende, tahtın sağına oturanda Yahve oluyor. Bu durumda da Hıristiyanların OĞUL TANRI dedikleri, kendisini İSRAİL'E ADAMIŞ OLAN YAHVE oluyor.   O halde; İsa, bu sözleri YAHVE'NİN yerine geçeceği için mi söyledi? Yoksa; YAHVE OLDUĞU için mi söyledi?  
İbraniler............8/10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, yüreklerine yazacağım. Ben onların TANRISI olacağım, onlar da benim halkım olacaklar.   İbraniler.........8/11 Hiç kimse kendi yurttaşına, kendi kardeşine, Rab'bi tanıyın diye akıl öğretmeyecek. Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar, onların hepsi beni tanıyacak. İbraniler.........8/12 Kötülüklerini bağışlayacağım, günahlarını artık anmayacağım.'»  
YENİ AHİTTE, BU SÖZLER YAHVE = İSA OLDUĞU İÇİN Mİ YER BULDU? YOKSA KİMSE İSA'YI TANRI OLARAK GÖRMÜYORDU DA, YAHVE'YE TAPMAYA DEVAM ETTİĞİ İÇİN Mİ BU ve BUNA BENZER İFADELER YENİ AHİTTE YER BULDU? Yahya'nın doğumunda var olan, İsa'larının taptığı Yahve, buhar olup uçmadı ya'   Luka.................1:67 Çocuğun babası Zekeriya, Kutsal Ruh'la dolarak şu peygamberlikte bulundu:
Luka.................1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü HALKININ yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı.  
Yoksa; Yunan Tanrı inançlarından alışık oldukları, Tanrılar arasında savaş senaryoları gereği ortaya atılmış olan isimler mi? Oğul Tanrı tek olsaydı, Önce "söz vardı" ifadesi ile öncesiz olsaydı, Baba Tanrıyla aynı özden olsaydı, gökerin ve yerin yaratılışında bulunmuş olsaydı, TANRI YAŞLANMAYIP EMEKLİ DURUMUNA gelmeseydi, Tanrılar arasında güç savaşları olmasaydı, Tanrılarda Yunan Tanrılarından kalan alışkanlıklarla çocuklar edinmeseydi, Tanrı sonsuz ve birmez güç kaynağı halinde kalsaydı..vs; OĞUL TANRI BAŞLANGICINDAN SONSUZA DEĞİN OĞUL TANRI OLARAK KALIR, MAKAM MEVKİLERE SAHİP OLABİLMEK İÇİN, BİR TAKIM GALİBİYETLER ELDE ETMEK ZORUNDA KALMAZDI.  
Esinleme.............3/21 Ben nasıl galip gelerek Babamla birlikte Babamın tahtına oturdumsa, galip gelene de benimle birlikte tahtıma oturma hakkını vereceğim. Elçilerin işleri.......2/33 O, Tanrı'nın sağına yüceltilmiş, vaat edilen Kutsal Ruh'u Baba'dan almış ve şimdi gördüğünüz ve işittiğiniz gibi, bu Ruh'u üzerimize dökmüştür.   Oğul Tanrının, BABA TANRI'nın sağına oturabilmesi için birtakım işleri başarması gerekiyor.
Her biri BAĞIMSIZ birer TANRI oldukları için bu başarıyı göstermesi ve GÜCÜ ELİNDE bulunduran TANRININ (üst olan Tanrının) bu BAŞARIYI TAKDİR etmesi gerekiyor ki, KÜÇÜK TANRI, BABA TANRININ sağına yücelebilsin.  
Eski Ahit'in sahibi olarak ilan edilen Yahve, eğer gerçekten kitabı veren ise; Oğul Tanrı'yı bilmeliydi. Yahve Tanrı değil miydi? Kendisine rakip olanıda bilmeliydi. Eğer Yahve Baba Tanrı ise; bu durumda da Oğlunun olduğunu bilmeli ve onu deklare etmeliydi. Yok her ikiside Baba tanrının çocuklarıysa bu durumda baba Tanrının kaç çocuğu daha var?  
İsa Eski Ahit'e uyup, tapınaklara gidip, BABAMIN EVİNE geldim, BABAMIN EVİNİ TEMİZ TUTUN sözleriyle, Kitabın ve Tapınakların sahibi YAHVE'ye "BABA" diyerek YAHVE'NİN BABALIĞINI kabul ederken, YAHVE İSA'NIN OĞULLUĞUNU NEDEN KABUL ETMİYOR? Neden esinlenmeler yapılıken, kutsal metin yazarlarına bu durumlar açıklanmadı?  
Yoksa Hıristiyanlar; YAHVEYİ, KUTSAL KİTAPLARI ESKİ AHİT'İN ve YAHUDİLERİN TANRISI, OĞUL TANRIYI DA YENİ AHİT'İN ve HIRİSTİYANLARIN TANRISI OLARAK MI GÖRÜYORLAR. BU DURUMDA, HER HARFİ TANRIDAN DEDİKLERİ AHİT KÜLLİYATI İÇİNDE ÜÇ TANRI VARLIĞINI ONAYLAMIŞ OLMUYORLAR MI?  
BU DURUMDA; "BABA TANRI" DEDİKLERİ, SADECE "OĞUL TANRI" DEDİKLERİNİN Mİ BABASI, YOKSA YAHVE'NİN DE BABASI OLUYOR MU?
EĞER; BABA TANRI HERİKİSİNİNDE BABASI İSE, TIPKI PAGAN DİNLERİNDE BAHSEDİLDİĞİ GİBİ ONLAR TANRI AİLESİMİ OUYORLAR? YAHVE ÖNCE OLDUĞU İÇİN, İSA TANRININ AĞBİSİ Mİ OLUYOR?  
BABA TANRI, YAHVE DEĞİLSE, YAHVE, OĞUL TANRI DEĞİLSE, YAHVE'NİN, ESKİ AHİT'İ SİNA DAĞINDA MOŞEYE VERDİĞİ, "HER HARFİ TANRIDAN" DİYEREK KUTSAL İLAN ETTİKLERİ KİTAPTA YAZIYORSA, LUKA'DA KİTABINDA OLDUĞU GİBİ, YAHVE'YE, İSRAİL'İN TANRISI DİYE ÖVGÜLER SUNULARAK VARLIĞI ONAYLANIYORSA, İSA "BEN İSRAİL'İN TANRISI OLACAĞIM ONLARDA BENİM HALKIM OLACAK, ZİHİNLERİNE KALPLERİNE YERLEŞECEĞİM" DİYORSA,   BU DURUMDA, İSA'NIN VE YAHVE'NİN HEDEF KİTLESİ İÇİNDE YER ALMAYAN, KENDİLERİNİ, PAVLUSVARİ GÖRÜŞLERLE, MEKTUPLARLA, ESİNLENMELERLE İSA'YA KANCALATMIŞ OLAN HIRİSTİYANLAR YANİ YENİ AHİT MÜKELLEFLERİ; BABA TANRIYI, OĞUL TANRIYI, İSRAİL TANRISINI ve KUTSAL RUH'U İNANÇ SİSTEMLERİ İÇİNDE NASIL YERLEŞTİRİYORLAR /KONUMLANDIRIYORLAR.  
İSA'YA SADECE "OĞUL TANRI" DEMİŞ OLMALARI, TANRI ANLAYIŞLARINI YAHVE'NİN EGEMENLİĞİNDEN KURTARABİLİYOR MU?
TANRIMIZ DEDİKLERİ İSA BİLE, YAHVE'NİN KİTABINA BAĞLI KALARAK YAŞAYIP, YAHVE'NİN TAPINAKLARINI BABASININ EVİ OLARAK GÖRÜP, İSRAİL'İN TANRISINA YALVARARAK ÖLMEDİ Mİ?   ESİNLEME BÖLÜMÜNDE YÜZDE-YÜZ KURTULANLAR OLARAK BAHSİ GEÇENLER BİLE YAHUDİ. TANRININ, ONLARDAN BAŞKA KİMSEYE ÖĞRETMEYECEĞİ ÖZEL EZGİYİ BİLENLER VETEKRARLAYANLARDA ONLAR. İSA'NIN BİLE BİLDİĞİ ŞÜPHELİ OLAN EZGİYE VAKIF OLANLAR İSA'DAN ÇOK ÖNCE ÖLMÜŞ OLAN YAHUDİLER. HER YERLERİNDEN, YEHVE KONTROLÜ ALTINDA OLDUKLARI BELLİ OLAN DİN HIRİSTİYANLIK   YAKINLARI, OĞUL TANRIYIM LAFINI CİDDİYE ALSALARDI, ONUN TANRILIĞINA İNANSALARDI, YAHVE'NİN EMRİ OLAN SEPT GÜNÜNE UYARAK TATİL YAPMAZLARDI.
YAHUDİ ADETLERİ UYARINCA GÜZEL KOKULARLA MEZARLIK ZİYARETİNE GİTMEK İÇİN HAZIRLIKLAR YAPMAZLARDI,
ÇÜNKÜ ÖLDÜ DENİLEN TANRIYDI. ONUN NEYE İHTİYACI OLABİLİR?  
EĞER HERBİRİNİ TANRI KUVVETİNDE GÖRÜYORLARSA; ÜÇÜBİRLİK YERİNE DÖRDÜ BİRLİK TEORİSİ ÜZERİNDE ÇALIŞARAK YENİ TANRI ANLAYIŞLARI GELİŞTİRMEYİ DÜŞÜNÜYORLAR MI? "ÖNCE SÖZ VARDI" YERİNE "ÖNCE SÖZLER VARDI" İFADESİNİ KOYMALARI GEREKMEZ Mİ?  
YA! TANRISIZ KALIP İSA'NIN YAPTIĞI GİBİ, YAHVE İLE DURUMU İDARE EDİP SONSUZ YAŞAM HAYALLERİNE DEVAM EDECEKLER yada YAHVE'Yİ, DEVRE DIŞI BIRAKAN, OĞUL TANRIYI ÖNE ÇIKARAN SİSTEMLER ÜZERİNDE ÇALIŞACAKLAR.  
ESİNLEMEDE BAHSEDİLEN TANRISAL DARBELERİ, MÜCADELLERİ ve GALİBİYETLERİ ŞİMDİDEN İLAN EDİP, O KOCA DÜŞMANI AŞAĞIYA ATMANIN YOLLARINI SANAL İNANÇ SİSTEMLERİNE İLAVE EDEREK, MÜKELLEFLERİNİN HAYALLERİNİ BOZMAYACAKLAR.
VATİKAN'DA SADECE "YAHVE'NİN SADECE İSMİNİ ALDIK ONU KULLANIYORUZ" DİYOR. YAHVE'NİN VARLIĞINI KABUL ETTİKLERİNİ AMA SADECE YAYDIĞI GÜÇLÜ İSMİNİ KULLANDIKLARINI SÖYLÜYORLAR.  
HER SÖZÜ, İSMİ VE KİTABI KABUL EDİLEN AMA TANRILIKTAN EMEKLİ EDİLEN YAHVE, YERİNE, ONA TAPMIŞ OLANI TANRI OLARAK KABUL EDİP, İNANÇ SİSTEMLERİNE MONTE ETMİŞLER. "ESKİ ANTLAŞMAYI KÖHNEMİŞ" OLARAK ÖNE SÜRÜP, YAHVEYİ TASFİYE EDENLER, "YENİ ANTLAŞMA YAPILDI" DİYEREK OĞUL TANRI'YI HAYAL VERİCİ OLARAK DİN SİSTEMLERİ İÇİNE MONTE ETMİŞLER.    
446 Eski Ahit'te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı'nın Musa'ya açınladığı sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios ("Rab") olarak çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İSRAİL TANRISININ Tanrılığını ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Yeni Ahit bu güçlü "Rab" adını hem BABA hem de TANRI'NIN KENDİSİ olarak kabul edilen İsa için kullanıyor, bu bir yeniliktir.   İbraniler .......8:8 Oysa HALKINI kusurlu bulan TANRI şöyle diyor: «`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA HALKIYLA yeni bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor RAB.   İSRAİL'lileri BIRAKTIM başka TOPLULUKLARLA ANTLAŞMA yapacağım demiyor.
Yada "İSRAİL'liler dışındaki tüm ulusların, başka toplululuklarında Tanrısı olacağım, onlarla da antlaşma yapacağım" demiyor. Yahudiler'de, İsrailliler'de benim halkım olacak demiyor. Yahudi ve İsrail benim halkım olacak diyor.Halk, ırk ve din ismi vererek, "Eski Antlaşmanın tarafları ile Yeni antlaşma yapacağım" diyor.  
Antlaşmadan sonra "BEN İSRAİL HALKININ TANRISI OLACAĞIM" diyor. "YASALARIMIN maddelerini, ANTLAŞMA maddelerini onların hafızasına işleyeceğim" diyor. Dolaysıyla YAHUDİLER "BENİM HALKIM olacak, BENDE ONLARIN TANRISI olacağım" diyor.   İbraniler.........8/10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, yüreklerine yazacağım. Ben onların TANRISI olacağım, onlar da benim halkım olacaklar.  
HIRİSTİYANLIK, KENDİ KABULLERİNE GÖRE; PEYGAMBERİ OLMAYAN, DOLAYSIYLA ONUN ARACILIĞIYLA GELEN BİR KİTABA DA SAHİP OLAMAYAN, GÖRDÜM ESİNLENDİM DİYE OLUŞTURULMUŞ KİŞİLERİN KANAATLARI DOĞRUTUSUNDA HAZIRLANMIŞ METİNLERE DAYANAN, DİNLERİNE GEÇMİŞ KAZANDIRABİLMEK, İSA'YA KİMLİK KAZANDIRABİLMEK İÇİN, ESKİ AHİT'İ DE KUTSAL KİTABI OLARAK KABUL ETMİŞ OLAN, ATADIKLARI OĞUL TANRIYA DİREK BAĞLI OLDUĞUNU İDDİA ETTİKLERİ BİR DİN SİSTEMİ.  
Yani: en azından Yahudiler gibi önce ELOHİM,YEHOVA arkasından gelen YAHVE basmaklarına ihtiyaç duymadan, Eski Ahit'ini aldıkları YAHVE'yide dışlayarak, direk Oğul Tanrı ataması yapılmış. Yahudiler hiç olmazsa bu işi Peygamberlerin isimlerini kullanarak ve Peygamber ilan ettiklerine kazandırdıkları kutsallıklara dayanarak din sistemlerini, zaman içinde VAHİYLERİ TAHRİF EDEREK oluşturmuşlar.  
Hıristiyanlar ise, ne peygamberlere sahip olmuşlar, nede onunla gelmiş olan bir kitaba. Sadece ilan ettikleri, bilici ve kahin olarak gösterdikleri ama Dini katkıları sıfır olan Peygamber ilanları var. Tanrı ile irtibat kuran, vahiy alan bir peygamber olsa bile hiç kabul ederler mi? Yada öyle birini Resül ilan ederler mi? Mesleklerinden olmak ve yazdıklarını çöpe atmak isterler mi? Başlarına hiç bela alıp, Peygamber olarak gösterdiklerini KAHİNLİK / BÜYÜCÜLÜK / CİNCİLİK mesleğinden öteye geçirirler mi?
   Luka......2:36-37 Aşer oymağından Fanuel'in kızı Anna adında çok yaşlı bir kadın peygamber vardı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmıyor, oruç tutup dua ederek gece gündüz Tanrı'ya tapınıyordu.  
Bu sayede, Hz. İSA'dan gelenleride örtebilmişler, kendi sözlerini müjdeler ve vaadlerle yaldızlayarak yazılmış olan, Pavlus ve arkadaşlarının, mektuplarına / metinlerine dayanarak bir din çıkarmışlar.
Bu din için İSA'nın en ufak bir iması bile yok. Kendi kitaplarında dahi, BÖYLE BİR AMAÇ yer almıyor.   Yeni Antlaşma derken bile sadece İSRAİL'lileri KAST EDİYOR.
Dinin kurucuları sayılan kutsal metin yazarlarının bile; İSA ağzından yazdıkları ifadelerde de varsa yoksa İsrail halkı var. Hem yazarlar için hemde İsa için tek hedef İsrail halkının mutluluğu.  
Yasa kitabı......11/25 Hiç kimse size karşı koyamayacak. Tanrınız RAB, size verdiği söz uyarınca, Ayak BASACAĞINIZ HER YERE dehşetinizi, KORKUNUZU saçacaktır. Hezekiel ...37/26 Onlarla esenlik antlaşması yapacağım. Bu onlarla sonsuza dek geçerli bir antlaşma olacak. Onları yeniden oraya yerleştirip sayıca çoğaltacağım. Tapınağımı sonsuza dek onların ortasına kuracağım. Hezekiel ...37/27 Konutum aralarında olacak; BEN ONLARIN TANRISI olacağım , ONLAR DA BENİM HALKIM olacak.  
YAHVE'NİN VAADLERİNİ SÜSLEYEREK, GÖNÜLLERİNİ FERAHLATTIĞI İSRAİL'lilere, OĞUL TANRIDA   İbraniler.........8/10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL 
HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyceğim, yüreklerine yazacağım. BEN ONLARIN TANRISI olacağım , ONLAR DA BENİM HALKIM olacaklar.   İbraniler .......8:8 Oysa HALKINI kusurlu bulan TANRI şöyle diyor: «`İSRAİL HALKIYLA ve YAHUDA HALKIYLA YENİ bir ANTLAŞMA yapacağım GÜNLER geliyor' diyor RAB.   İSRAİL'lileri BIRAKTIM başka TOPLULUKLARLA ANTLAŞMA yapacağım demiyor.Yada "İSRAİL'liler dışındaki tüm ulusların, başka toplululuklarında Tanrısı olacağım, onlarla da antlaşma yapacağım" demiyor. Yahudiler'de, İsrailliler'de benim halkım olacak demiyor. Yahudi ve İsrail benim halkım olacak diyor.Halk, ırk ve din ismi vererek, "Eski Antlaşmanın tarafları ile Yeni antlaşma yapacağım" diyor.   Antlaşmadan sonra "BEN İSRAİL HALKININ TANRISI OLACAĞIM" diyor. "YASALARIMIN maddelerini, ANTLAŞMA maddelerini onların hafızasına işleyeceğim" diyor. Dolaysıyla YAHUDİLER "BENİM HALKIM olacak, BENDE ONLARIN TANRISI olacağım" diyor. YAHVE GİBİ, OĞUL TANRININ DA, KUTSAL METİN YAZARLARININ DA, KUTSAL RUH'UN DA, ÖZEL MELEKLERİN DE TEK HEDEFİ, İSRAİL HALKI. ONLAR İÇİN VARSA YOKSA İSRAİL HALKINA EGEMEN OLABİLMEK VE ONLARIN MUTLULUĞUNU SAĞLAMAK. BU DURUMDA OĞUL TANRININ, YAHVE DIŞINDA yada ONDAN BAĞIMSIZ BİR VARLIK OLMA OLASILIĞI VAR MI?
O HALDE HIRİSTİYAN DENİLEN TOPLULUĞUN BİZİM DEDİKLERİ OĞUL TANRI, İSRAİL HALKINI DÜŞÜNDÜĞÜNE GÖRE; ONLAR KENDİ KENDİLERİNE, HEM GELİN HEMDE GÜVEY OLUYORLAR.
HIRİSTİYANLIK DİYE yada BAŞKA İSİM ALTINDA BİR TOPLULUK OLUŞTURMA NİYETİ, NE İSA SAĞKEN, NE İSA DİRİLİP GÖZÜKTÜĞÜNDE, NE ESİNLEMELER İÇİN YUHANNA'YI GÖĞE ALDIĞINDA, NE ÖZEL MELEKLERİ ARACILIĞIYLA MESAJLARINI İLETTİĞİNDE, NEDE KUTSAL METİN YAZARLARININ ESERLERİNDE, İMA OLARAK DAHİ BÖYLE BİR OLUŞUM İMASI GEÇMİYOR. TANRININ, TANRI OĞLU'NUN, KUTSAL RUH'UN, DİN KURUCULARI YAZARLARIN AKLININ UCUNDAN DAHİ GEÇMEYEN DİN OLUŞUMU, NEREYE BAĞLANABİLİR. O DİN İÇİN NE DENİLEBİLİR?

20 Temmuz 2012 Cuma

dinlerde savaş ayetleri

Dinlerin gönderiliş gayesini kısaca "insanların dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmek" şeklinde özetleyebiliriz. Bunun gerçekleşmesi için de Cenab-ı Hak tarihin hiçbir dönemini ilahi vahiyden hâlî bırakmamış, gönderdiği Peygamberler ve indirdiği kitaplarla insanlığı kendi heva ve akıllarına göre yaşamaktan koruyarak, onları dinin aydınlık atmosferine hidayet etmiştir. İnsanın hayatı anlamlandırabilmesi, kendini ve Rabbini tanıması, dünyadaki varlık gayesinin farkına varması ancak Allah'ın, peygamberleri aracılığıyla talim buyurduğu yüce iman hakikatleriyle mümkün olacaktır ki bu, indirilen bütün dinlerde (icmal-tafsil farkı olmakla beraber) aynıdır. Fakat insanlığın tekâmülüne, bulunduğu seviyeye ve terakki etmesine göre onlara indirilen ilahi ahkâmlar da değişiklik göstermiştir. Tıpkı çocuğun büyüyüp belli bir kemale ulaşması gibi insanlık da bidayetten başlayıp asrımıza kadar her yönden gelişerek belli bir seviyeye ulaşmıştır. Bunun içindir ki Hz. Muhammed (s.a.s) peygamberlerin sultanı olduğu gibi, İslamiyet de kendinden önceki bütün semavi dinlerin semerelerini bünyesinde toplamış, kendinden önceki peygamberlerin getirmiş oldukları temel ahkâmı, sağlam ilkeleri genişleterek ve muhkem bir hale getirerek yeniden insanlığa sunmuştur. Yani Kur'ân-ı Kerim kıyamete kadar yürürlükte kalacak sağlam esaslar getirmiş evrensel bir kitap olma özelliğine sahiptir. Mevcut Tevrat'ta Savaş Hukuku Özellikle Batılılar tarafından İslâm'ın eleştirildiği ve karalanmak istendiği yönlerden biri de dinin kılıç zoruyla yayılmış olduğu iddiasıdır. İlahi dinlere baktığımızda hayatın her safhasında olduğu gibi savaşla alakalı da onu bir sisteme koyan ve belli kurallara bağlayan dinin İslâm olduğu görülecektir. Hristiyanlık ve Yahudilikte, İslâm'da olduğu gibi gerek savaş başlamadan gerekse fiilî savaş halinde uyulması istenen tafsilatlı savaş hükümleri yer almamaktadır. Zaten İncil'e baktığımızda ahkâma dair ciddi bir şey bulamayız. Çünkü İncil Tevrat'ı nesh etmemiş ve onun hükümlerinin Hristiyanlar için de geçerli olduğunu kabul etmiştir. Tevrat'ta ise özellikle işlenen suçlara verilecek sert ve katı cezalar yer almakla birlikte, savaş süresince gözetilmesi gereken prensipler yer almamaktadır. Savaşla ilgili ayetlerde genellikle sert bir tavır izlenerek, son derece katı ve şiddetli bir savaş anlayışı getirilmiştir. Tevrat'ta yer alan ayetlerden bazıları şunlardır: "Bir kente saldırmadan önce, kent halkına barış önerin. Barış önerinizi benimser, kapılarını size açarlarsa, kentte yaşayanların tümü sizin için angaryasına çalışacak, size hizmet edecekler. Ama barış önerinizi geri çevirir, sizinle savaşmak isterlerse, kenti kuşatın. Tanrınız Rab kenti elinize teslim edince, orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin. Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi yağmalayabilirsiniz. Tanrınız Rabbin size verdiği düşman malını kullanabilirsiniz." (Tesniye 20:10-14) "Sen benim savaş çomağım, savaş silahımsın. Ulusları parçalayacak, krallıkları yok edeceğim seninle. Seninle, atları ve binicilerini, savaş arabalarıyla sürücülerini kırıp ezeceğim. Erkeklerle kadınları, gençlerle yaşlıları, delikanlılarla genç kızları, çobanla sürüsünü, çiftçiyle öküzlerini, valilerle yardımcılarını darmadağın edeceğim." (Yeremya 51:20-23) "Şimdi git, Amaleklilere saldır. Onlara ait her şeyi tamamen yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Erkek, kadın, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür." (1. Samuel 15/3) "O şehrin ahalisini mutlaka kılıçtan geçireceksin, onu ve onda olan her şeyi, hayvanlarını tamamen yok edeceksin. Bütün mallarını meydanın ortasına döküp şehri ve her şeyi yakacaksın. Bunları Allah rızası için yapacaksın ve o yer ebedi olarak tarumar olup bir yığın haline gelecektir." (Yasanın Tekrarı,13;15-16) "Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak; sınırınız çölden ve Lübnan'dan, Fırat ırmağından garp denizine kadar olacaktır. Önünüze kimse duramayacak; Allah'ınız Rab, size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu, ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır." (Tesniye 11:24-25) Gerçi savaşta çocukların, masumların öldürülmesi ve ele geçirilen şehrin talan edilmesinin emredilmesi gibi ayetlere baktığımızda, bunların gerçekten Hz. Musa (as)'a inen Kitap'ta olup olmadığı şüpheyle karşılanabilir. Çünkü bilindiği gibi Tevrat asliyetini koruyamamış ve tahrife maruz bırakılmıştır. Ayrıca Yahudi âlimlerinden bu tür ayetlerin tarihsel olduğu görüşünde olanlar da vardır. Fakat bütün bunlarla beraber hayatın her alanında olduğu gibi savaş hukukunda da kavl-i faslı (son sözü) Kur'ân'ın söylediğini görüyoruz. Ancak İslamiyet geldikten sonradır ki barışın, sulhun önemi anlaşılmış, -açıklayacağımız birtakım sebeplerden dolayı- savaş meydana geldiğinde de haddin aşılmaması istenerek (Bakara Suresi, 2/190) karşı tarafa yapılacak muameleler ve uyulması gereken kurallar belli disiplinlere bağlanmıştır. Zaten hayatın her karesine hükmeden ve kıyamete kadar geçerliliğini koruyacağı kaideler getiren bir dinin böyle bir alanda söz söylememesi ve bu alanı boş bırakması düşünülemezdi. Çünkü dinî kurallardan soyutlanan bir savaşın ne tür felaketler getireceğini, yani hiç acımadan öldürülen çocukları, namusu kirletilen kadınları, esirlere yapılan insanlık dışı muameleleri, yağma edilen şehirleri vs. insanlık defaatle görmüştür. Yahudilikteki Bazı Hükümlerin Hristiyanlıkta Hafifletildiğini Görüyoruz: "Düşmanlaınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenlere iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin. İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile kendilerini sevenleri severler. Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile öyle yaparlar." (Luka 6: 27-34) "Kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbürünü de çevirin. Size karşı davacı olup gömleğinizi almak isteyene, abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayana iki bin adım yürüyün." (Matta, 5; 39-41) Barıştan yana bir din olarak karşımıza çıkan Hristiyanlıkta savaşla ilgili ayetler de bulunmaktadır. Matta İncil'inin onuncu babında geçen Hz. Mesih (as)'in sözleri şöyledir: "Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılık koymaya geldim. İnsanın düşmanları, kendi ev halkı olacaktır." (Matta 10; 34-36) Luka İncil'inin on ikinci babında ise şöyle demektedir: "Ben dünyaya ateş atmaya geldim. Eğer şimdiden tutuşmuş ise daha ne isterim. Fakat benim vaftizleneceğim bir vaftizim var. Bu yerine gelinceye kadar nasıl da sıkılmaktayım! Dünyaya barış ve selamet getirmeye geldim mi sanıyorsunuz? Hayır, size ancak şunu söylerim; ben sizlere ayrılık getirmeye geldim." (Matta,12; 49-51) Genel olarak Hristiyanlar savaşı devlet politikası olarak görmüşler ve şartların gereğine göre bir yol takip etmişlerdir. Roma döneminde büyük zulümlere maruz kalan Hristiyanlar savaşmayı göz ardı edip dinin hoşgörü tarafını öne çıkararak mukavemette bulunmamışlardır. Aziz Augustine ile bu düşünce IV. yüzyıldan sonra yerini, ezilenlere yardım ve sulhun korunması için savaşılması gereği fikrine bırakmıştır. Yani O'na göre adil bir düzenin sağlanabilmesi için savaş kaçınılmaz olmuştur. Onların temel prensip olarak kabul ettikleri barış düşüncesi, ancak ilk üç-beş asırda hayatiyetini koruyabilmiştir. Daha sonra da Hristiyan din adamaları miladi beşinci yüzyılda "haklı savaş" kavramını ileri sürerek, bazı şartlar meydana geldiğinde savaşılması gerektiğini söylemişlerdir. Fakat ardından onuncu yüzyıldan sonra haçlı savaşlarıyla birlikte "kutsal savaş" diyerek saldırılarını meşrulaştırmak ve bunu teşvik etmek istemişler, neticede milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuşlar ve dünyayı kana bulamışlardır. Müslümanlara hükmetme arzusuyla ve bir de dinlerini zorla kabul ettirebilmek için giriştikleri bu savaşlarda katı bir taassup göstermişlerdir. Bununla insanlık tarihinde eşine az rastlanabilecek savaşlar, kan dökmeler olmuş, bunun sonucunda Avrupa, harplerin ve tarumarların merkezi haline gelmiştir. Müslümanların ve Batılıların nefretini gören Hristiyanlar tekrar bu anlayıştan da vazgeçmişler ve meseleyi laik bir görünüme kavuşturarak savaşın savunma amacıyla yapılabileceğini ileri sürmüşlerdir. Ne var ki İncil'de yer alan; "Dünyanın sonlarına doğru dünyayı Mesih'in ikinci gelişine hazırlamak üzere, şiddet eylemleri ve felaketler yaygınlaşacaktır. Hz. İsa, demir çomakla gelip insanları güdecek ve toprak kapları kırar gibi her şeyi kırıp parçalayacaktır." (Vahiy,2; 26-28) pasajına ve Hz. İsa (as)'ın inmesinden önce bir düzine felaketlerin çıkacağını bildiren pasajlara bakarak, bazı gruplar buna ortam hazırlamak için savaşların çıkması gereğine inanmışlardır. Görüldüğü gibi Hristiyanların da benimsediği belli savaş kuralları yoktur. Kısaca bu dinlerin savaşa bakışına göz attıktan sonra şimdi İslamiyet'in getirmiş olduğu savaş hukukunu arz etmeye çalışalım. Görülecektir ki İslamiyet'in cihad anlayışını eleştirenler, savaş hukukuna dair kendi dinlerinden çok daha üstün ve mükemmel prensipler getiren dinin ancak İslâm dini olduğunu anlayacaklardır. İslam'da Sulh ve Barış Asıl, Savaş İstisnaîdir Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, insanları köleleştiren, çok basit denebilecek sebeplerden dolayı adam öldüren cahiliye dönemi insanları, bir canın ne kadar aziz olduğunu ve insanın değerini ancak İslamiyet güneşi doğduktan sonra anlayabilmişlerdir. Bir ayet-i kerimesinde Cenab-ı Hak, "Biz insanoğlunu mükerrem kıldık." (İsra, 17/70) buyurarak dil, din ve ırk ayrımı yapmadan onun diğer canlılar arasındaki müstesna konumuna dikkat çekmiş, kâfir bile olsa bir insanın canının, malının ve ırzının haram olduğunu belirtmiş, insanların temel haklarını koruma altına almıştır. Ve yine insan öldürmenin ne denli kötü bir iş olduğunu farklı ayet-i kerimelerinde ifade etmiş, getirdiği adalet-i mahza ilkesine göre haksız yere bir kimsenin öldürmesini bütün insanların öldürülmesine denk tutmuştur. İnsana verilen bu değerdendir ki savaş gibi insana ait birçok temel hakkın çiğnendiği bir durumu tasvip etmemiş, sulhun, barışın önemine dikkat çekmiştir. Bununla ilgili Kur'ân'da: "Ey iman edenler! Hepiniz toptan barış ve selamete girin de şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin aranızı açan belli bir düşmandır." (Bakara, 2/208) buyrulurken, savaş esnasında barış teklif edildiğinde hemen buna uyulmasıyla ilgili emri de şöyledir: "O halde, onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse, o takdirde Allah onlara saldırmak için size yol vermez." (Nisa, 4/90). Esasında İslâm kelimesinin manasında da bu anlamlar mevcuttur. Yani bu kelime bize sulhu, barışı, esenliği hatırlatmaktadır. Allah Resulü (asv)'in hayatı süresince takip ettiği yola baktığımızda O'nun (asv) hep barış taraftarı olduğu görülecektir. Savaş yapmadan Mekke'yi fethetmesi, bütün ümitlerin boşa çıkarıldığı, Kabe'yi tavaf yapmalarının engellendiği ve anlaşma metninde aleyhlerine gibi gözüken maddelerin bulunduğu bir anlaşma olan Hudeybiye müsalahasını yapması, Medine'ye hicret eder etmez Medine'deki müşrik, Yahudi, Hristiyan farklı gruplarla anlaşmalar yapması ve Mekke'de bulunduğu sürece herhangi bir fiilî çatışmaya girmemesi, O mücella kametin savaş taraftarı olmadığını gösteren örneklerden sadece bir kaçıdır. İslam hoşgörüyü, barışı istemekle beraber, tabiatında güzel huylarının yanında bencillik, tamahkârlık, tahrip gibi kötü hasletleri de bulunduran insanoğlunun, her zaman hakkı gözetemeyerek başkalarının hukukuna gireceğini de göz önünde bulundurmuş ve böyle bir durumda meşru müdafaa hakkı doğacağından savaşla ilgili hükümler de getirmiştir. Ve bununla savaşı meşru ve adil bir temele oturtmak istemiştir. Kısaca İslâm'da sulhun, güvenliğin, esenliğin esas olduğu, bununla birlikte bir insanlık realitesi olan savaşın ise arızî (ikinci planda, gerektiğinde yapılan) bir durum olduğu söylenebilir. Nitekim Peygamber Efendimizin (asv) yaptığı savaşlara bakıldığında hemen hemen hepsinin müdafa harbi olduğu görülür. Yani savaş def-i şer kabilinden istisnai bir durum olarak karşımıza çıkar. İnsanların İslâm'ı hakkıyla yaşayabilmeleri ve Allah'la insan arasındaki engellerin aşılması da ancak insanların barış ve güvenlik içinde yaşadıkları bir ortamda gerçekleşecektir. Hangi Gayeler Savaşı Meşru Kılar? Batılıların Müslümanlara yönelttiği en haksız eleştirilerden birisi de, İslâm'ı kılıç zoruyla yaydıkları iddiası olmuştur. Hâlbuki tarihi olaylar buna şahitlik etmediği gibi dinî nasslar da böyle bir şeye müsaade etmemektedir. Savaşla ilgili temel kurallar Kur'ân ve sünnette yer almakla beraber, bunun tafsilatlı olarak ele alınması teşekkül eden fıkıh kitaplarıyla mümkün olmuştur. Konunun açıklanması için özel "siyer" bölümleri açılmıştır. Serahsi'nin el-Mebsut adlı eserinde de belirttiği gibi, İslam hukukçularının çoğuna göre "savaşın illeti (meydana gelmesine sebep olan husus) karşı tarafın dinimize ve ülkemize saldırıda bulunmasıdır." Bunu da Kur'ân'da bulunan "Savaş açanlara Allah yolunda siz de savaşın, ancak (sakın) aşırı gitmeyin." (Bakara, 2/190) ayet-i kerimesinden çıkarmak mümkündür. Konuyla bağlantılı olan ve inanan kimselere saldırmayanlara karşı iyilik yapılacağını gösteren diğer bir ayet-i kerime ise şöyledir: "Sizinle din konusunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmak ve adaletli davranmaktan Allah sizi menetmez; çünkü Allah adaletli davrananları sever. Allah sizi ancak sizinle savaşan, yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza arka çıkmış olanlarla dostluk etmenizden meneder." (Mümtehine, 60/8-9) Buna göre kafirlerin zorla dine sokulması savaşmaya sebep gösterilemez. Kur'ân'da bu husus "Dinde, dine sokmak için zorlama yoktur." (Bakara Suresi, 2/256) ayet-i kerimesiyle hükme bağlanmıştır: Çünkü iman ve küfür kalbe ait hususiyetler olduğu için kimin Müslüman kimin kâfir olduğu bilinemeyecektir. Hem bu, savaş için illet olsaydı o takdirde çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek farkı gözetmeksizin herkesin öldürülmesi icap ederdi. Bu da savaşın genel prensiplerine ters olacağı gibi Kur'ân'ın "aşırı gitmeyin" emrini de göz ardı etmek olurdu. Efendimizin (asv) katıldığı seferlerin gayesi; ya Müslümanlara karşı oluşturulan birlikleri dağıtmak yani savunma savaşı yapmak ya da yaptığı istihbarî faaliyetlerle aleyhte oluşturulan güçlere imkân tanımamaktı. Bunun dışında bir de inananların dinini yaşamalarına engel olunuyor, din hürriyetleri ellerinden alınıyorsa, sahip oldukları bu hakkı tekrar kazanmalarını sağlamak ve zulmü ve fitneyi ortadan kaldırmak gayesiyle fiilî bir müdahalede bulunulabilir. Şu ayet-i kerime de bize bu hedefi göstermektedir: "Size ne oluyor ki Allah yolunda ve çaresizlik içinde bırakılan: "Ey büyük Rabbimiz! Ahalisi zalim olan şu memleketten bizi kurtarıp çıkar. Tarafından bir sahip gönder, katından bir yardımcı yolla!" diye yalvarıp yakaran bir kısım erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda düşmanla çarpışmıyorsunuz?" (Nisa, 4/75) Tarih gösteriyor ki, Efendimizin (asv) savaşlarının gerekçesini hiçbir zaman salt inanç farklılığı oluşturmamıştır. Hele batılıların yaptığı gibi istila, sömürü, tecavüz kastıyla savaş açmak hiçbir şekilde dinin ruhuyla özleştirilemeyecek bir hareket olacaktır. Kur'ân'da bulunan ve fiilî savaş haliyle alakalı olan bazı ayetler yanlış anlaşıldığından dolayı İslâm'a bazı tenkitler yöneltilmiştir. Fakat bu, ancak benimsediği bir görüşe delil arama olarak adlandırılabilir. Çünkü siyak ve sibakından kopuk, genel nasslar göz önüne alınmadan, sadece bir iki ayeti alınarak bir hükme varmak kişiyi doğru bir sonuca götürmeyecektir. İslam Hedefe Götüren Vesilelerin de Meşru Olmasını İster Şartlar mecbur kıldığında savaşmak bir Müslüman için farz hale gelebilir. Ve böyle bir durumda verilecek mücadele, "Allah'la insanlar arasında bulunan engellerin bertaraf edilmesi" olarak tanımlanan cihadın bir yönünü oluşturur. Çünkü dinine, malına, canına ve ırzına kastedildiği bir yerde karşı koymama, bunları koruma adına gerekli çabayı harcamama imanla bir arada bulunamaz. Bununla birlikte böyle bir mücadelenin içine girilirken meşru vesileler kullanılmalı ve dinin çizdiği sınırın ötesine geçilmemelidir. Her millet ve toplumun kendi ülkesine saldırıldığında onu müdaafa etmesi gayet tabidir. Çünkü dinimiz hedefin meşru olması kadar, ona ulaşmak için takip edilecek yolun da meşru olmasını istemiş ve bunu sağlamak için de kurallar getirmiştir. Bu şuurda olan bir Müslüman, canlı bomba olarak çoluk çocuk demeden insanları öldüremez. Çünkü İslâm'da savaşı fertler açamaz. Bunu bir hizip ve organizasyon da ilan edemez. Bu devletin karar vereceği bir iştir. Ve nitekim Hanefi fukahası devletin dört görevinden biri olarak da cihadı göstermişlerdir. Savaşın bidayetinde bunlara uyulacağı gibi İslâm savaş anında da dikkat edilmesi gereken kurallar koymuştur ki bunu aşağıda açıklayacağız. Savaş Hali Devam Ederken Uyulacak Kurallar Bu konuda, Kur'ân ayetlerinde genel kaideler ortaya konmuştur: "Ceza verecek olursanız, size yapılan azap ve cezanın misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır." (Nahl, 16/126) "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez." (Bakara, 2/190) "Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şahitler olun! Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın, takvaya en uygun hareket budur. Allah'a karşı gelmekten sakının! Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır." (Maide, 5/8) Efendimizin (asv) söz ve uygulamalarıyla savaş hukuku daha ayrıntılı bir şekilde teşekkül etmiştir. Savaşa gönderdiği komutanlara şu talimatı veriyordu; "Allah'ın adıyla yola koyulun, Allah yolunda mücadele verin, savaştığınız insanlarla aranızda bir anlaşma var ise ona riayet edin, haddi aşmayın, meşru savaş esnasında öldürdüğünüz insanlara müsle (cesetlerine saygısızlık edip burnunu kulağını kesme) yapmayın; çocukları, yaşlıları, kadınları, ibadethanelerdeki insanları öldürmeyin." (Müsned, 1/300; Ebu Davud, Cihad 82; Sünen-i Kübra, 9/90) Hz. Ebu Bekir (ra) de Suriye'ye gönderdiği Hz. Üsame'ye şu talimatı vermiştir; "Ey Üsâme! İhanet etmeyin, haksızlık etmeyin, mal yağmalamayın, (meşru öldürmenin dışına çıkıp) müsle yapmayın (ölü cesedin azalarına dokunmayın); çocuk, yaşlanmış, ihtiyar, kadın öldürmeyin, hurmalıkları kesip yakmayın. Meyveli bir ağacı da kesmeyin. Yemek maksadı olmaksızın davar, sığır, deve öldürmeyin. Yol boyu mâbedlere çekilmiş insanlara rastlayabilirsiniz, onlara dokunmayın, ibadetlerine karışmayın...." (İbnü'l-Esir, 2/335) Yine Efendimiz (asv) bir savaş esnasında öldürülmüş bir kadın görünce; "Bu kadın savaşan birisi değil ki, niçin öldürüldü?" demiş ve Müslümanın karşısına silahı ile çıkmayan kadınların savaşta bile öldürülmesini yasaklamıştır. (Buhari, Cihad 147) Genel Olarak Savaş Esnasında Uyulacak Prensipleri Değerlendirdiğimizde Şunları Görürüz: - Fiilen savaşın içinde olmayan ve Müslümanlara bir zararı dokunmayan kimselerin öldürülmemesi. Bu cümleden olarak kadınlar, çocuklar, savaşçı sahiplerine hizmet için gelmiş köleler, körler, dünyadan el etek çekmiş din adamları, akıl hastaları, yaşlılar, hastalar, kötürümler vb. kimseler öldürülmez. - Düşmanların uzuvlarının kesilerek müsle yapılmaması, işkence edilmemesi. - Verilmiş söze ve yapılmış anlaşmaya aykırı hareket etmekten kaçınmak. - Savaş zarureti bulunmadıkça zirai mahsullerin, orman ve ağaçların yakılmaması. - Namus ve şereflere tecavüz, zina ve gayrimeşru münasebetlerden uzak durmak. - Düşmandan alınan rehineleri öldürmemek. Bunlar misilleme yoluyla dahi öldürülemez. - Esirleri veya ele geçirilen yerin ahalisini katletmekten kaçınmak. - Savaş meydanında bir akraba varsa; mümkün olduğu müddetçe onunla karşı karşıya gelmemeye çalışmak. - Çiftçi, tacir, esnaf, işadamı gibi fiilen harbe iştirak etmemiş, savaş ile ilgili olmayan kimseleri öldürmekten kaçınmak. - Savaş esirlerini canlı kalkan olarak kullanmamak. Bu yazı "hikmet.net" siteden alınmıştır.

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...