19 Şubat 2012 Pazar

PAVLUS’UN,TANRISI

Filistin dışında, Anadolu’da ve diğer Roma Topraklarında büyük çaba harcayarak, bu bölgelerde yaşayan, genelde Yahudi olmayan (gentile) topluluklara yeni dinini yaymaya çalışan Pavlus’ un, Tevrat’tan ve Yahudi geleneklerinden ayrılarak, buralarda yaşayan insanların anlayışlarına uygun, bir takım öğretiler sunmak için yazdığı mektuplar (13 adet), daha sonra yine bu dinin temelini oluşturacak dört İncil’in yazımına da temel oluşturmuştur. Muhakkak ki yine Pavlus gibi, bu bölgelerde Hz. İsa’nın ilk Havarileri de misyonerlik faaliyetleri yaparak, bir takım mektuplar yazıp yazılı eserler bırakmışlardır. Bunları ‘Hangi Havari’ bölümünde genişçe işlemiştik. Ama maalesef onlardan aslı korunarak elimizde olan, bu güne ulaşmış çok sınırlı doküman vardır ve bunlarda asıl Hıristiyanlığın oluşmasında hemen hemen hiç göz önüne alınmaz. Bunun en önemli sebebi, bu din doğduğu yerden ve dolayısıyla asıl inananlarından uzak diyarlarda şekillendirilmiş olmasıdır. Bu durumda karşımıza birkaç din ve Tanrı anlayışı karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Havarilerin, sonra Pavlus’un, daha sonra Kilisenin ve en sonunda da kilise içinde farklı mezheplerin. Her birinin anlayışında da bazı farklılıklar gözlenmektedir. Mesela Katolik kilisenin tanrı anlayışı insan çabasını isteyen, sorgulayıcı ve cezalandırıcı Tevrat’taki Yehova’ya benzer, Martin Luther’e göre ise iman için insanları kendi seçen, insan çabası gerektirmeyen ve imanla kurtuluş veren bir Tanrı anlayışını geliştirmiştir.1 Pavlus tek bir BABA TANRI olduğundan bahseder. Ona göre Hz. İSA Tanrının Oğlu, Kurtarıcı Mesih ve Rab’tir. Bu Tanrı anlayışı misyonerlik yaptığı Roma topraklarında ki Yahudi olmayan Yunan ve Latin halkların, Tanrı anlayışına uygun düşen bir inanç biçimidir. Onlara göre Zeus, Apollon gibi asıl tek bir BABA TANRI anlayışı ile kendilerine KYRİOS yüce efendi (dilimize RAB olarak tercüme edilen ve tam karşılığına oturmayan bu hitabında aslında doğru terçümesi Hz. kısaltmasıyla kullanılan şekil olmalıydı) denilen bunların oğulları sayılan insan Tanrılar (çoğu zaman imparatorlar) bulunmaktadır. Zaten İncillerde Tanrı’ya ayrı (Tanrı-Theos),    Hz. İsa için ayrı hitap şekli (Kyrios, Rabbi vs.) Hz. İsa’nın Tanrı’ya eş tutulmadığının en önemli kanıtıdır.  Pavlus’un Tanrı tanımlamalarında aynen bunları görmekteyiz;
4 Putlara sunulan kurban etinin yenmesine gelince, biliyoruz ki, “Dünyada put bir hiçtir” ve “Birden fazla Tanrı yoktur”.
5-6 Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da -nitekim pekçok “ilah”, pekçok “rab” vardır- bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır, bizler O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz. (1.Korintliler-8)

“3  Her türlü tesellinin kaynağı olan Tanrı’ya, merhametli Baba’ya, Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun! (2.Korintliler-1)

“17 Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı, yüce Baba, kendisini tanımanız için size bilgelik ve vahiy ruhunu versin diye dua ediyorum.” (Efesliler-1)

Yukarıdaki Pavlus’un ifadelerinden Hz. İsa’nın kendinden yüce bir Tanrı’sı olduğu açıkça anlaşılmaktadır.PAVLUS BU İFADELERDE AÇIKÇA “RABBİMİZ İSA MESİHİN TANRISI VE YÜCE BABASI” OLAN TEK BİR BABA TANRI’DAN söz etmektedir. AÇIKÇA TESLİSTEKİ BABA TANRI’NIN TEK OLDUĞU VURGULANMAKTADIR. Yani teslisteki gibi tanrıya eş özellikte başka tanrılardan söz etmemektedir. Hatta hesap gününde bile İsa’nın Baba’ya bağımlı bir kul olduğunu vurgular;
“24 Bundan sonra Mesih her yönetimi, her hükümranlığı, her gücü ortadan kaldırıp egemenliği Baba Tanrı’ya teslim ettiği zaman son gelmiş olacak.
25 Çünkü Tanrı bütün düşmanlarını ayakları altına serinceye dek O’nun egemenlik sürmesi gerekir.
26 Ortadan kaldırılacak son düşman ölümdür.
27 Çünkü, “Tanrı her şeyi Mesih’in ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı.” “Her şey O’na bağımlı kılındı” sözünün, her şeyi Mesih’e bağımlı kılan Tanrı’yı içermediği açıktır.
28 Her şey Oğul’a bağımlı kılınınca, Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan Tanrı’ya bağımlı olacaktır. Öyle ki, Tanrı her şeyde her şey olsun.” (1.Korintliler-15)
Pavlus’a göre İsa paganlardaki gibi Tanrısal özelliklere de sahiptir. Aşağıdaki ifadelerinde ise Hz. İsa’nın Pagan anlayışındaki Tanrılık  özelliklerine sahip kutsal bir varlık olduğu vurgulanmaktadır;
“6 Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı.
7-8 Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktıİnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı. (Filipililer-2)
15 Görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O’dur.
16 Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey -tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar- O’nda yaratıldı. Her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratıldı.
17 Her şeyden önce var olan O’durve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir.
18 Bedenin, yani kilisenin başı O’dur. Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O’dur.
19 Çünkü Tanrı bütün doluluğunun O’nda bulunmasını uygun gördü.(Koloseliler-1)
Ve insan olduğu da vurgulanarak;
5-6 Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O dainsan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunanMesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.” (Timeteos-2)

Zaten İncillerde Hz. İsa 69 yerde kendisini İNSAN olduğunu vurgular. Bu durumda tekrar özetlersek, Pavlus için tek bir Baba Tanrı ile insanlarla arasında aracı ve kurtarıcı olan, Baba Tanrı’dan aşağı konumda tanrısal özelliklere sahip, fakat insan olan Tanrının Oğlu Rab İsa Mesih bulunmaktadır. Konsillerde kilise tarafından oluşturulan Baba Tanrıya eşit ve Baba Tanrının görünümü olan bir Tanrı anlayışı olduğunu söylemek mümkün değildir. Pavlus’ta açıkça, biri Baba, diğeri insan olduğu halde Oğul Tanrısıfatı verilmiş Paganlardaki gibi aslında biri Tanrılaştırılmış insan olan iki farklı Tanrı vardır. Baba Tanrı’nın üstünlüklerini çok açık bir şekilde vurgulamış olan Pavlus’un Titus-2:13 ve Romalılara Mektup -9:5′ te Hz. isa’yı  iki yerde doğrudan Tanrı olarak tanımlaması bu anlayıştan kaynaklanmış olsa gerek.
Buna rağmen eski Yunan ve Roma kültüründe asıl olan Baba Tanrı ve bu da tek olduğundan, ona bağlı insan olan ikinci derecedeki Tanrılar, O’nun tek tanrılığını bozmuş olmuyor. Tabi bu anlayış Yahudilik ve İslam’da ki Tanrı anlayışına uymamaktadır. Bu durumda Baba Tanrı’dan aşağı konumda, ama O’na bağlı onlarca Tanrı türet ve bunların heykellerini tapınaklara dik, sonrada bizim için asıl olan tek Baba Tanrı’dır demek ne kadar akla mantığa uyar anlamak zor. Gerekirse ‘İbranilere Mektup’ta anlatılan Melkisedek içinde Tanrı denebilir, bütün tanımları uymaktadır (İbraniler 7:1-3). Bu ara tesliste üçüncü bir Tanrı konumunda olan Kutsal Ruh’u, Pavlus nasıl tanımlıyor birde ona bakalım.
“9  Ne var ki, Tanrı’nın Ruhuiçinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih’in Ruhuolmayan kişi Mesih’in değildir.
10  Eğer Mesih içinizdeyse, bedeniniz günah yüzünden ölü olmakla birlikte, aklanmış olduğunuz için ruhunuz diridir.
11  Mesih İsa’yı ölümden dirilten Tanrı’nın Ruhuiçinizde yaşıyorsa, Mesih’i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhu’yla ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir.” (Romalılar-8)

26 Bunun gibi, Ruh da güçsüzlüğümüzde bize yardım eder. Ne için dua etmemiz gerektiğini bilmeyiz, ama Ruh’un kendisi, sözle anlatılamaz iniltilerle bizim için aracılık eder.27 Yürekleri araştıran Tanrı, Ruh’un düşüncesinin ne olduğunu bilir. Çünkü Ruh, Tanrı’nın isteği uyarınca kutsallar için aracılık eder.”(Romalılar-8)

2 Sizden yalnız şunu öğrenmek istiyorum: Kutsal Ruh’u, Yasa’nın gereklerini yaparak mı, yoksa duyduklarınıza iman ederek mi aldınız?3 Bu kadar akılsız mısınız? Ruh’la başladıktan sonra şimdi insan çabasıyla mı bitirmeye çalışıyorsunuz?4 Boş yere mi bu kadar acı çektiniz? Gerçekten boşuna mıydı?5 Size Kutsal Ruh’u veren ve aranızda mucizeler yaratan Tanrı, bunu Yasa’nın gereklerini yaptığınız için mi, yoksa duyduklarınıza iman ettiğiniz için mi yapıyor?“(Galatyalılar-3)

“4-6  Ama Kurtarıcımız Tanrıiyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh’un yenilemesiyle yaptı.” (Titus-3)
Yukarıdaki ifadeleri incelediğimizde açıkça anlaşılan Kutsal Ruh’un, Tanrı’nın inananlara her türlü destek ve yardımı sağlayan Tanrının güçünü tanımlamak için kullanılan bir ifade olduğu açıktır. Bu anlayışta yine Roma –Grek putperest pagan anlayışıyla harmanlanmış olduğu açıktır. Bu anlayışta Tanrıların Ruhu her konuda etkin rol oynamaktadır. Ancak Pavlus’ta, Tanrının Ruhu olarak belirtilen Kutsal Ruh’u da Tanrı olarak tanımlamaya yol açacak herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Pavlus, İnanan insanlara destek olup mucizeler oluşturması için Tanrı tarafından inananlara bir güç gönderildiği ve verildiğini belirtiliyor. Bunun teslisteki Tanrı olan, üçüncü bir şahsiyeti anlatan bir tarafını görememekteyiz.   Herkes bilir ki, Tanrı inananların dostu, yardımcısı ve destekçisidir, Tanrının fiilleri ve sıfatları da  Tanrı değildir. Tanrı bölünmez, eşi ve benzeri yoktur, hiçbir şey O’na denk olamaz. Dolayısıyla Tanrıyı başka varlıklar temsil edemez. O, tesliste olduğu gibi, kainattaki bir varlık gibi sayılarla tanımlanamaz ve bölünemez. İşte İznik konsilinde tartşılıp tasviye edilen Ariusçuluk aslında görüşlerini Pavlus’tan almaktaydı. Arius’a göre Oğul, tıpkı Pavlus’ta olduğu gibi, Baba gibi ezeli olmayıp, kainat yaratılmadan önce Baba’dan yaratılan bir varlık olup , Baba’ya boyun eğmektedir. Ariusculuk tam bir Pavlusçuluktur. Baba, rab ve ruh’u birbirinden ayrı tanımlayarak, üstünlük ve tanrısal özelliklerin Baba’da olduğunu açıkça vurgulamaktadır. İşte teslisteki üç kimlikten bahseden ifadeler. Bunlarda açıkça bir teslis varmı?
“4-6-Çağrınızdan doğan tek bir umuda çağrıldığınız gibi, beden bir, Ruh bir, Rab bir, iman bir, vaftiz bir, her şeyden üstün, her şeyle ve her şeyde olan herkesin Tanrısı ve Babası birdir.” (Efesliler-4)

Hala ikna olmayanlar için, Pavlus’a göre kim kimden daha üstün olduğunu bir kez daha gösterelim:
“3 Ama şunu da bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih’in başı Tanrı’dır” (I.Korint-11)

TEVRAT‘I KİM YAZDI?

TEVRAT‘I KİM YAZDI?
Tevrat, Yahudiler gibi Hıristiyanların da İncile beraber kutsal kitap olarak kabul ettikleri için kısaca ondan bahsetmemiz gerekir.Tevrat; Hz. Musa’ya gelen vahiylerin ve diğer Yahudi Peygamberlerinin kitaplarının toplandığı, Eski Ahit’in ilk beş kitabına verilen isimdir.Arapça bir kelime olan Tevrat’ın, İbranice en yaygın karşılığı Torah’tır.Eski Ahit kavramı ise, daha çok Hıristiyan inancında, Yahudilerin Kutsal Kitabının tümü için kullanılır.Tevrat dediğimizde ülkemizde de, Kanondaki bütün Yahudi din kitaplarının hepsine verilen isimdir.İbranice’de kanondaki kitapların hepsi için verilen isim TANAKH’ tır.Hıristiyanların kullandığı Yunanca Tevrat tercümesinin ismi Septuagint (yalnızca ilk beş kitabın ismi Penteteuch), Latincesinin ismi Vulgate’dir.Tevrat (Eski Ahit), Hz. Musa’ya ait olduğuna inanılan ilk beş kitapla beraber, diğer Yahudi Peygamberlerine ait bir çok kitaptan oluşur. Bugün Yahudilerin Kanon (resmi kabul olunan) olarak kullandığı Kutsal Kitabı olan Tevrat (Tanakh-Eski Ahid),  3 ana bölüm ve toplam 39 kitaptan oluşmuştur.Bu bölümler.24  
  Tevrat (torah):Yaratılış (Tekvin), Mısırdan çıkış (çıkış), Levililer, Çölde Sayım (Sayılar), Yasanın Tekrarı (Tensiye) olmak üzere toplam 5 kitaptan oluşur.  Peygamberler (Nevi’im): Yeşu, Hakimler, I. Samuel, II. Samuel, I.Krallar, ll.Krallar, Yeşaya (İşaya), Yeremya, Hezekiel.    On iki Peygamber (Şnayim Asar):Hoşea, Yoel, Amos, Ovadya, Yunus, Mikha, Nahum, Habakkuk, Tsefenya, Haggay, Zekarya, Malaki.     Kitaplar (ketuvim):Mezmurlar,Süleyman’ın Meselleri, Eyup, Neşideler Neşidesi, Ruth, Yeremyanın Mersiyeleri, Vaiz, Ester, Daniel, Ezra,Nehemya,I. Tarihler, II.Tarihler.
Yahudiler Tevrat’ın ilk beş kitabının Hz. Musa’ya Tanrı tarafından verildiğine ve hiç bir değişikliğe uğramadığına inanırlar. Eski Ahit’i oluşturan kitaplar,MÖ.1400 ile 400 yılları arasında, uzun zaman dilimi içinde yazılmış birçok peygamberin kitabını içermektedir.Sürgün yıllarında kaybolan Tevrat’a Babil sürgünü dönüşünden sonra Ezra başkanlığında bir heyet tarafından MÖ: 450 yıllarında tekrar derlenmiş olup MÖ: 150 Makkabiler dönemine kadar ilaveler olmasına rağmen MS: Yamniya konsilinde bazı bölümler çıkarılarak son şeklini almıştır. İlk beş kitap, Toplam 187 bölümden oluşmaktadır. Bunlar için verilen toplam kelime ve harf sayılarında, çok farklılık görülmektedir..Bazı kaynaklarda 5851 (Kut. KİT. Değiş.-15), bazılarında 4888 (Kidduşin’de) ile 5845 kelime ve harf sayısı ise 300.000 ile 400.000 arası değişmektedir.Bu kadar farklılıklar, özellikle MS. 2. yüzyıla kadar elde standart bir metin olmaması ve daha sonraları da çeşitli yazım hatalarından kaynaklanmaktadır.Hatta ikinci dünya savaşından sonra yazılan Tevratlar üzerinde İsrail de yapılan incelemelerde bile bunların % 84’ünün hatalı olduğu tespit edilmiştir.25           Şu anda Yahudi ve Hıristiyanların kullandığı Tevrat metinlerinin, tarih içinde son şeklini alması uzun zaman almıştır.Hz.Musa Tanrı’dan vahyedilen on emiri iki taş levhaya ve Tevrat’ıda bir kitap olarak yazarak (orijinal nüsha), Ahit Sandığı denilen sandığın içine korunması için koyar. Bu sandık İsrail Oğulları tarafından kutsal emanet olarak korunur.Hz. Musa’nın vefatından sonra, Hz.Yeşu kendilerine önderlik etmiştir.Hz. Yeşu’dan sonra, İsrail Oğulları yoldan çıkmış ve Tanrı’yı unutarak putlara tapmaya başlamışlar ve başka kavimlerin esaretine altına girmişlerdir.Bu ara Ahit Sandığı ve Tevrat  tamamen unutulmuştur. Peygamber Hz. Davut zamanına kadar bu böyle devam etmiştir.Hz. Davut kral olup Kudüs’ü alınca, Ahit Sandığını da bulup buraya getirmiştir.Hz. Davut’tan sonra yerine geçen Oğlu Hz. Süleyman, Kudüs’te meşhur mabedi yaptırmış ve Ahit Sandığını mabede koymuştur.Burada ilk defa Ahit Sandığı açıldığında, içinde iki taş levhadan başka bir şeyin olmadığı görülür(I.krallar 8:9).Hz. Süleyman dan sonra Krallık kuzeyde on kabilenin oluşturduğu İSRAİL, güneyde Yahuda ve Bünyamin kabilelerinin oluşturduğu YAHUDA olarak ikiye ayrılıyor ve iki devlette Tanrı’yı unutup yine putperest oluyor.Bu dönemlerde Hz.Musa’nın dini iyice yasaklanıp unutturulmuş ve Tevrat’ta ortadan kaldırılmıştır.Bu durum MÖ.920 Hz. Süleyman’ın ölümünden,MÖ. 640 yılında kral olan Yoşiya dönemine kadar devam etmiştir.Putperestliği terk eden Yoşiya zamanında Tevrat tekrar bulunur.Bu Yahudi devletinden önce kuzeydeki İsrail, Asurluların İstilasına uğrayıp, topraklarından sürgün ediliyorlar.Daha sonra güneydeki Yahuda devleti, Babil Kralı Hebukednazzar tarafından MÖ. 587’de yağmalanıp, Yahudiler Babil’e köle olarak sürülüyor.Bu ara mabette yıkılıyor ve Ahid Sandığı ve içindeki taş levhalar ile Tevrat saklandığı yerde bir daha bulunmamak üzere kayboluyor. Günümüze kadar aranan  bu sandık hala bulunamamış ve Mescidi Aksa Camisinin altındaki mabet kalıntıları içinde hala aranmaktadır.  Bu durum MÖ.538 yılına kadar böyle devam etmiş ve Yahudilerin Tevrat’la ilişiği tekrar kesilmiş olur.MÖ. 538 yılında Pers Kralı Cyrus, Babilliler’i yenerek Yahudilerin de esaretini kaldırıp Kudüs’e tekrar dönmelerine  ve mabedi inşa etmelerine izin vermiştir.Böylece Yahudi tarihinde ikinci mabet olarak anılan dönem başlar.Bu dönemde bütün aramalara rağmen Ahit Sandığı ve Tevrat bulunamamıştır. Kayıp Tevrat’ı yeniden oluşturmak için Ezra başkanlığında bir meclis kurulup Eski Ahit’i, kuzeydeki Yahudi devleti kalıntıları olan Samiriler diye isimlendirdikleri halklara inat, kare karakterli Asuri yazısıyla yazmıştır.Yazmışlardır ama bakın Kuran ne diyor; 
  “13 ….Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler).Kendilerine öğretilen ahkamın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular.” (Kur’an-Maide-5)

HZ. İSA’YA İNCİL İNDİRİLDİ Mİ?

HZ. İSA’YA İNCİL İNDİRİLDİ Mİ?
Bugünkü Hıristiyan inancına göre, Hz. İsa’ya Tanrı tarafından vahiy yoluyla bildirilen öğretilerinin toplandığı bir kitap yoktur. Yani Hıristiyan inancına göre, İslam dinindeki Hz. Muhammed’e Kur’an’ın indirildiği gibi bir İncil indirilmemiştir. Mevcut kutsal kitaplar-İnciller Hz.İsa’dan çok sonraları derlenip toplanmış, O’nun hayat ve öğretilerini içeren eserlerdir. Yine bu dinin inancına göre bu kitaplar, yazarlarının kendi akıllarıyla oluşturduğu eserler olmayıp Kutsal Ruhun kontrolünde ve Tanrı esinlemesiyle (vahiyle) yazılmıştır. D. Wickwire bu konuda şunları yazmaktadır.
Hıristiyanlık’taki Kitab-ı Mukaddes’e bakış İslamiyet’teki Kuran’ı Kerim’e bakıştan belirgin bir şekilde farklıdır. Hıristiyanlığa göre Kitab-ı Mukaddes Tanrı’nın esinlemesi ile dikte ettirilmiş veya cennetten indirilmiş demek değildir. Tanrı’nın esiniyle Kitab-ı Mukaddes değişik kişilerce yazılmış tam güvenebileceğimiz bir eser ve ruhsal rehberdir. Hz. İsa, İncil’i gökten inen bir kitap olarak anlamadı. İlk Mesih İnanlılarının zamanında İncil kitap olarak hala yoktu. Kitap olarak İncil’i de İsa yazmadı. Onu kaleme alan kişiler, İsa’nın bunun için tayin ettiği elçilerdir. Elçiler, Kutsal Ruh’un denetimi altında yazarak tanık oldukları olayları ve kendi anlayışlarını ifade tarzlarını birleştirerek Tanrı’nın istediği sözleri yazdılar. Esin Tanrı’nın nefesidir. Kutsal Ruh yanlışlık olmadan, her kelimeyi denetleyerek yazdırıyordu.5
Gerçi İncillerin hiçbir yerinde Hz. İsa’nın kendi öğretilerini yazmak için birilerini görevlendirdiği görülmemektedir ve yine önemli üç İncil yazarı Markos ile Luka (elç. İşleri yazarı) elçi değil. Kutsal Ruh’un da denetlediğinden pek emin değiliz veya birden fazla Kutsal Ruh olduğunu sanıyoruz. Bu iddiaların ispatını konuların ilerlemesiyle bir bir göreceğiz. Türkiye’deki Bağımsız Protestan Kiliseleri basın danışmanı İsa Karataş “ Gerçekleri Saptıranlar” isimli eserinde şunları yazmaktadır;

“ Bu durumda, şu gerçeği kabul etmek zorundayız: İncil İsa’ya indirilmemiştir. Çünkü hem İncil’e göre (Yuhanna, 1-4), hem de Kuran’nın bir başka ayetine (Nisa-4) göre İsa Mesih, “ Allah’ın Canlı Sözü” değil mi Öyle ise Allah’ın O’na ayrıca İncil indirmesine ne gerek var?”6


Yeni Yaşam Yayınları’nın yayınladığı İncil’de bu konuda şu ifadeler bulunmaktadır.
İncil’e göre, İsa Mesih’in kendisi ne bir kitap yazdı, ne de gökten kendisine bir kitap indirildi. Buna karşılık İncil’de İsa’nın, Tanrıyı bize açıklamak için dünyaya gelmiş olan “Tanrı Sözü” olduğu belirtilir (Yuhanna 1:1-18).” 9
 Bunlar böyle diyor ama bu iddialar acaba doğru mu? Bu konuda en önemli kanıt sanırım yine İncil’den ve Hz. İsa’dan olmalıdır. Hep beraber okuyalım;

“18-19Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara MÜJDE’Yİ İLETMEK İÇİN meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak Ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için BENİ GÖNDERDİ.” (Luka-4)



“38 İsa onlara, “Başka yerlere, yakın kasabalara gidelim” dedi. “Oralarda da TANRI SÖZÜNÜ duyurayım. Bunun için çıkıp geldim.” (Markos-1)

14Yahya’nın tutuklanmasından sonra İsa, TANRI’NIN MÜJDESİ’Nİ duyura duyura Celile’ye gitti.15 “Zaman doldu” diyordu, “Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde’ye inanın!” (Markos-1)
 Yukarıda ki bizzat İncil’de Hz. İsa’nın kendi ağzından söylediği sözlere bakılırsa O’na verilmiş bir İncil var. Peki bu İncil’i İsa’ya kim vermiş bir de bunu bizzat yine incillde ki İsa’nın kendi ağzından öğrenelim;

49 Çünkü ben kendiliğimden konuşmadım. Beni gönderen Baba’nın kendisi ne söylemem ve ne konuşmam gerektiğini bana buyurdu.50 O’nun buyruğunun sonsuz yaşam olduğunu biliyorum. Bunun için ne söylüyorsam, Baba’nın bana söylediği gibi söylüyorum.“ (Yuhanna-12)



“16 İsa onlara, “Benim öğretim benim değil, beni gönderenindir” diye karşılık verdi.17 “Eğer bir kimse Tanrı’nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretinin Tanrı’dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.“ (Yuhanna-7)

“25 O’na, “Sen kimsin?” diye sordular. İsa, “Başlangıçtan beri size ne söyledimse, O’yum” dedi.
26 “Sizinle ilgili söyleyecek ve sizleri yargılayacak çok şeyim var.
Beni gönderen gerçektir. BEN O’NDAN İŞİTTİKLERİMİ DÜNYAYA BİLDİRİYORUM. (Yuhanna-8)

 “28 Bu nedenle İsa şöyle dedi: “İnsanoğlu’nu yukarı kaldırdığınız zaman benim O olduğumu, KENDİLİĞİMDEN HİÇBİR ŞEY YAPMADIĞIMI, ama tıpkı Baba’nın bana öğrettiği gibi konuştuğumu anlayacaksınız.“ (Yuhanna-8)

24 Beni sevmeyen, sözlerime uymaz. İŞİTTİĞİNİZ SÖZ BENİM DEĞİL, beni gönderen Baba’nındır.25 “Ben daha aranızdayken size bunları söyledim.” (Yuhanna-14)
Özellikle Yuhanna İncilinde bu kadar açık ifadeler varken, nasıl olurda Hz. İsa’nın, Tanrıdan aldığı vahiy ile değil de, kendiliğinden konuştuğu iddia ediliyor anlaşılır gibi değil. İşte İncillerde ki en çok dikkatimizi çeken nokta bu. Birbirine tamamen ters ifadelerle dolu olması. Zaten İşte bu da, anlamak isteyen için, ilk başta var olan asıl gerçekler üzerine acemice yeni ve zıt ilavelerin yapılmış olduğunun en açık kanıtı olmaktadır. Yukarıdaki ifadelerden anlaşılıyor ki, Hz.İsa kendiliğinden konuşmuyor. Tanrının sözünü ve Tanrının Müjdesini (İncil’ini), insanlara iletmek için “ Tanrı Beni gönderdi, ben kendiliğimden konuşmuyorum, beni gönderen ne söylemem ve ne konuşmam gerektiğini bana bildirdi” diyor. Bütün İncil’lerde bu kadar açık ifadeler varken, bunları görmezden gelip Yuhanna İncil’inin başındaki kapalı bir ifadeden zorlama yorumlar yapmak, aynen Kur’an’ın ifadesiyle bile bile gerçeği gizlemek, kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamaktır.10 Eğer Hz. İsa teslise göre Tanrı’nın üç kimliğinden biri ve Tanrı’ya eşit ise, kendinden üstün bir otoriteden direktif alan bir emir kulu gibi, “O beni gönderdi, Tanrı sözünü duyurayım. Tıpkı bana öğrettiği gibi konuşuyorum” demezdi. Ayrıca Yuhanna’nın başında ki ifadelerden yapılan yorumlamalara göre, yaşayan Tanrı Sözü olsaydı, aynı incildeki gün gibi açık bu ifadeleri söylemezdi. Her ikisi de doğru olamayacağına göre, ifadelerin biri yanlış veya yapılan zorlama yorum yanlış. Aynı İncilde ve diğer üç İncilde gerçeğin ne olduğunu açıkça anlatan bir sürü ifade ortada iken, dileyen hala zorlama yorumunda ısrar edebilir. Eğer O’nu, sözlerini insanlara duyurmak için gönderen bir Tanrı varsa ve kendiliğinden konuşmuyorsa, duyurduğu bu Tanrı Söz’leri de apaçık vahiy (Tanrı’dan alınan sözler) olur. Bu konuda İ.Karataş gibi, Kuran’ı da kaynak olarak kabul edeceksek, Kuran’da Hz.İsa; ‘Allah’ın kendisine kitap verdiğini ve peygamber olarak gönderdiğini’ açıkça söylemektedir.11 İ.Karataş yine kitabında yukarıdaki İncil ayetleri için şunları yazmaktadır;

“Hz.İsa’ya gönderilmiş yazılı bir kitaptan ziyade, Allah’ın iyi haberlerinin açıklanması ve yayılması olarak anlaşılmalıdır12

Gayet tabi her peygamber, Allah’ın iyi haberlerini yaymakla görevlendirilmiştir. Ama sıradan bir insanda bilir ki, peygamberler kendiliğinden konuşmaz ve Allah’ın kendilerine bildirdiklerini (vahiyleri) insanlara iletirler. Yine herkesin bildiği gibi Allah, peygamberlerin duyurulmasını istediği vahiyleri topluca yazılı bir kitap olarak gökten indirmez. Ne Kuran’dan, nede İncil’den böyle bir anlam çıkmaz. Allah buyruklarını vahiy yoluyla zamana yayarak bildirir. Kutsal kitaplar da, bunların derlenip toplanmasıdır. Yukarıdaki İncil metinlerini nasıl yorumlarsak yorumlayalım, Hz. İsa, kendisini gönderen Tanrı’nın Buyruklarını-Müjdesini insanlara duyurmuştur. Önemli olan bunların ne olduğudur. Ama ne yazık ki bunların yazılıp toplandığı orijinal bir metin günümüze ulaşamamıştır. O’nun irşat faaliyetlerini anlatan mevcut İncillerden ilki, vefatından ancak 30 yıl sonra derlenerek yazılabilmiştir ve ne yazık ki elimize ulaşan en eski elyazması da MS. 130 yılları civarına aittir. Maalesef bunların çoğu iyi korunamamış ve eksik metinler içermektedir. Mesele olan bu yazılanların ne miktarda, ne kadar doğru ve hangisi gerçektir. Tabi şimdi birileri; Hz. İsa’nın kendi ağzıyla yukarıda söylemiş olduğu sözleri delil olarak sunmamıza karşı savunma olarak, “-Bu sözler İsa’nın insan yönüyle söylediği sözlerdir” dediklerini duyar gibiyiz. Bu onların kendi kuruntuları. Bakın İncil’de ki son bölüm olan Yuhanna’nın Vahyi yazarı bu konuda neler söylüyor, hala ikna olmayanlar ve sayın İ.Karataş için son bir kanıt daha sunalım;
1-İsa Mesih’in vahyidir. Tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermesi için O’na bu vahyi verdi. O da gönderdiği meleği aracılığıyla bunu kulu Yuhanna’ya iletti.” (Vahiy;1)

TANRI ESİNLEMESİ Mİ KONSİLLERİN SEÇMESİ Mİ?

TANRI ESİNLEMESİ Mİ KONSİLLERİN SEÇMESİ Mİ?
Hz. İsa’nın sağlığında O’nun, sözleri belirli bir otorite ve kural oluşturularak yazılı bir metinde toplanmamıştı. Çünkü bizzat O’nun yanında eğitilmiş inananları O’nun öğretilerini biliyorlardı. Belki yazılı bir metine ihtiyaç olmaması, Hz. İsa’nın dünyaya geri dönüşü çok yakın bir zaman diliminde gerçekleşme beklentisi de olabilir. Çok yakın bir zaman diliminde (hatta daha onlar hayattayken)Hz. İsa dünyaya yeniden gelip, inananları mükâfatlandırıp diğer insanları ise cezalandıracak olması ve dünyanın sonunun yakın olması böyle bir ihtiyaca gerek kalmıyordu. Havariler Hz. İsa’nın söz ve eylemlerini dilden dile aktarıyor ve uzak beldelere onun hatıraları irşat mektupları vasıtasıyla iletiyorlardı. Fakat ilerleyen zaman diliminde beklentiler gerçekleşmeyince ve Havarilerin bir bir dünyadan ayrılmaları, onların Hz. İsa’dan naklettikleri hatıraların kaleme alınmasına neden oldu. Çeşitli yörelerde birçok yazılı belge ortaya çıktı. Bunların birçoğu kutsal kitap beklentisini karşılamak için yazılmamıştı. Hz.İsa’nın Yahudi kökenli inananları hala kutsal kitap olarak Tevrat’ı okumaya devam ediyorlardı. Roma topraklarındaki diğer inananların elinde ise daha çok Pavlus’un Mektupları vardı. Daha henüz Tevrat’ın yerine geçeçek bir İncil anlayışı oluşmamıştı. Hıristiyan dünyada ilk defa Kutsal Kitap (Kanon-onaylanmış metin) oluşturan Sinoplu Marcion’dur. Marcion 137 yılında Tevrat’ı ve Musevilikle olan bağları atarak (hatta Tevrat’taki Tanrı Yehova’yı bile reddetmiştir) sadece Pavlus’un Mektupları’yla Luka İncili’nden oluşan Kutsal Kitabını oluşturmuştur.71 Konuyu ilk gündeme getiren olmuştur. İyi organize edilmiş cemaatler oluşturmaya başladı. Bu kitapları, eğitim, iman ve ibadet kaynağı olarak kullanılmaya başladı. Bu gelişmeler kiliseyi harekete geçirdi. Kilise gelişmenin gerisinde kalmamak için Marcion ile çatışmaya başladı ve onu sapkın (heretik) ilan edip kiliseden uzaklaştırıldı. Böylece kilisede kutsal kitap-kanon arayışı başladı. Gerçi henüz merkezi bir kilise anlayışı henüz oluşmamıştı. Suriye, İskenderiye ve Roma önemli merkezlerdi. Tabi bu kolay olmadı. Çünkü Suriye, Filistin, Mısır, Anadolu, Yunanistan ve bütün Roma Toprakları’nı kapsayan geniş bir coğrafyada yayılmış Hıristiyan topluluklar vardı. Birçoğu da birbirleriyle tam uyuşmuyordu ve yüzlerce yazılmış metin bulunmaktaydı. Harekete geçen kilise otoriteleri –babaları belirli bir metin üzerinde anlaşmaları kolay olmadı ve uzun zaman aldı. Uzun çalışmalardan sonra kanon son şeklini, bu konuda toplanan birçok konsülden sonra, Roma Katolik Kilisesinin 8 Nisan 1546 da düzenlediği Trent konsilinde almıştır. Daha önceleri kanona dahil edilmeyen “Yuhanna’nın Vahyi “ Kanona dahil edilerek İncil 27, Tevrat ise 45 kitap olmak üzere, toplam 72 kitaptan oluşan  Kitabı Mukaddes kanonuna son şekil verilmiştir. Bu konu hakkında, Türkçe İncil metninin sonuna ilave edilmiş açıklamalar kısmında ‘İncil’e Giren Kutsal Yazılar Nasıl Bir Araya Getirildi ‘ başlığı altında şu açıklamalar bulunmaktadır.
“Geriye bir soru kalıyor.İncil’deki 27 kitapçık nasıl bir araya getirilip tek geçerli metin olarak tanındı?Hepside İ.S. 100 yılından önce yazıldı; ama bir kitap oluşturacak biçimde bir araya getirilmeleri zaman aldı.Bu süreçte sözü edilebilecek birkaç etken var.Birincisi, mektuplar birbirine çok uzak düşen çeşitli yerleşim birimlerine yazılmıştı.İlk yüzyıllarda haberleşme ve bilgi toplama gibi işlemlerin, bugünkünden daha yavaş olduğunu söylemeye gerek yok sanırız….İşte bu nedenlerle derleme işi oldukça yavaş gerçekleşti.Bazı kitaplar, örneğin doğal bir grup oluşturan Pavlus’un mektupları daha hızlı şekilde toplandı; bazılarıysa daha uzun zaman aldı.Aslında Kutsal Yazılar’ın derlenmesine duyulan büyük ihtiyaç, çoğunluğun benimsediği öğretilere aykırı düşen çarpık öğretiler yaymaya çalışan bazı kişilerin türemesinden kaynaklandı.Bu gelişmelerden ötürü İreneyus,İ.S. 180 cıvarıda ‘Sapık Öğretilere Karşı’ adlı bir kitap yazdı.Yazar bu kitapta,İncil’in ilk dört kitapçığının hiç kimsenin itiraz etmediği doğal bir bütünlük oluşturduğunu sergiliyor.Bunların yanı sıra geçerli saydığı diğer metinler şunlardır: Elçilerin İşleri, Pavlus’un mektupları, Vahiy ve beş mektup daha.Bundan başka, Muratori Kanon’u adı altında geçen, ikinci yüzyıl sonlarına rastlayan ve benzer bir liste içeren bir derleme daha vardır.  Görülüyor ki, Kutsal Yazılar’ın ana listesi, yani ilk dört kitapçık, Elçilerin İşleri, Pavlus’un Mektupları,1.Petrus ve 1. Yuhanna, üçüncü yüzyılın başlarına gelindiğinde tartışmasız olarak herkesçe benimsenmişti. İbraniler, Yakup, 2. ve 3. Yuhanna, Yahuda ve Vahiy kitapçıklarının derlenmesi daha uzun zaman aldı….Kilise konseyleri, örneğin İ.S. 397 yılında toplanan Kartaca Konseyi, hangi kitapların benimsenmesi, hangilerinin reddedilmesi yönünde inanlılara baskı uygulamış değiller; ama bu konseyler, onaylanan yazılara bir resmiyet kazandırma yönünde kararlar almışlardır.”72
Bu ifadelerden de açıkça anlaşılacağı üzere elimizdeki İnciller, yüzlerce kitap arasından kilise babaları ve konsülleri tarafından belirlenmiştir. Şimdi gelelim ‘ ELİMİZDEKİ İNCİL TANRI’NIN ESİNLEMESİYLE Mİ ya da KUTSAL RUHUN DENETLEMESİYLE Mİ BELİRLENDİ yoksa KİLİSE BABALARI TARAFINDAN KONSÜLLERDE Mİ?’ sorusunu sormaya. Bunun cevabını, herkes dilediği şekilde verip konuyu kapatabilir. Eğer denildiği gibi bunların Tanrı esinlemesiyle yazıldığından eminseler, niçin yıllarca tartışıp Kanona almakta tereddüt ettiler.   Ama konu Protestan hareketinin önderinden Martin Luther için daha kapanmamıştı. Martin Luther’in, Kitab-ı Mukaddes kanonundaki İncilde bazı bölümlerin Tanrı sözü olabileceği hakkında şüpheleri vardı.Martin Luther İncil’in İbraniler, Yakup, Yahuda ve Vahiy bölümlerini, Kitab-ı Mukaddes’i Almanca’ya tercüme ettiğinde, İncil’e ayrı bir ek olarak listeledi ve bunların İncil’deki diğer kitaplarla aynı önemin verilmesini düşünmedi.73 Bu anlaşmazlık yalnızca İncil üzerinde değil, Hıristiyan dünya Tevrat üzerinde de anlaşamamaktadırlar. Katolik Trent Konsülünde Vulgate   Kutsal Kitap 72 kitap olarak belirlenmiş ve şu bildiri ile tespit yapılmıştı;
Her kim ki bu kitapları tümüyle, Katolik Kilisedeki metinde genellikle tüm bölümleriyle okunduğu şekilde ve antik Latin Vulgate’de oldukları şekildekutsal ve Kanonik kabul etmezse aforoz olsun”74
Fakat bu konu Katolikler için halledilmişti. Ama Protestanlar için durum farklıydı ve Tevrat’ın sonundaki 6 kitabı (13 bölümden ibaret) tanrısal kabul etmeyip insan uydurması (Apokrif) ilan ettiler. Yahudilerin Tevrat için Yamniya Konsilinde kabul ettikleri ve Latince’ye Vulgate olarak tercüme edilen Kanondaki (kutsal olarak ilan edilen resmi metin) 39 kitabı esas aldılar. Bu konuda itirazı olan Protestanlar 1648 yılında Westminster toplantısında karşı bildiri yayınladılar;
Apokrif külliyat Tanrı’nın Kilisesinde insanların yazdığı diğer kitaplardan farklı hiçbir otoriteye sahip olmayacak, herhangi bir şekilde onaylanmayacak veya kullanılmayacaktır.”75
Ayrıca, Tevrat’ın son 6 kitabı konusunda Ortodokslar, Katolikler’den farklı olarak 4 bölüm daha ilave etmektedirler (MS. 1612 Kudüs konsilinde ).Bu 6 kitap Katoliklerde 13 bölümden, Ortodokslarda ise 17 bölümden oluşur. Bunun sebebi, Ortodoksların Tevrat olarak, kendi dillerinde Yunanca ilk tercüme olan, yine 45 bölümden oluşan Septuagint’i esas almalarıdır. Bu durumda Katolikler, kendi dilleri Latince’ye tercüme edilen ve Yahudilerin Tevratı ile uyuşmadığı için çıkarılan (Ortodoksların kabul ettikleri) 4 bölüm hariç, 45 kitaptan oluşan ve Vulgate ismini alarak, yeniden düzenlenmiş olan, Kutsal Kitaptaki Septuagint’i esas almış oldular. Bu durumda Katolikler ve Ortodoksların Tevrat Kanonu, Protestanlardan 6 kitap daha fazladır. Protestanlar ise bu 6 kitabı bütün bölümleriyle reddettiler. Böylece şimdi, Protestanların kutsal kitabı 66 bölüm (Tevrat 39, İncil 27 bölüm), Katolik ve Ortodoksların ise 72 bölümdür (Tevrat 45, İncil 27 bölüm).76 Bu durum da Katolikler ve Ortodoksların, Protestanlarla olduğu gibi kendi aralarında da farklılıklar (6 kitap arasındaki 4 bölüm) vardır.   Aslında Tevrat üzerinde bu itilafın kaynağı, birazda Yahudi din otoriteleridir. Hıristiyanlıkla ilgili eserlerin çoğu, Pavlus’çu Roma vatandaşı Grek’lere ait olduğundan, bunların kullandığı Tevrat ta Grekçe idi. Yunanca ilk Tevrat, M.Ö.3. yüzyılda İskenderiye’de yaşayan Yahudiler için yapılan bir tercümedir. Bu kitap, İbranice asıllarından, 70 çıvarında Yahudi din adamı tarafından yapıldığı için, adı yetmişler anlamına gelen, Septuagint olarak anılmaktadır. Fakat Musevilerin bugün kullandığı Tevrat metni en son şeklini, Yahudi din otoriteleri tarafından, M.S. 90 yıllarında Yamniya Konsil’inde, 39 kitap olarak kanonlaştırılarak almıştır. Bu yeni Tevrat Kanonu, daha önce Yunanca’ya tercüme edilen Septuagint’ten farklı olarak ( son 6 kitap ve 4 bölüm) kanonlaştırıldı. Bu yeni İbranice Tevrat Kanonu, Hıristiyanlarda olduğu gibi, çeşitli tarihlerde değişik kişiler tarafından derlenmiş olan, birçok kitap arasından seçilmiştir. Hıristiyanlar ise, bu İbranice Tevrat’ı değil, ellerindeki Yahudiler tarafından bazı kısımları Yamniya Konsil’inde apokrif sayılmış metinler içeren, Grekçe’yi kullanmaya devam ettiler. Sonraları bu Grekçe Septuagint ve İnciller, Yerome isimli din adamı M.S. 405 yılında Latince’ye tercüme ederek, Vulgate (yayılmış nüsha) ismini aldı. Yerome bu tercümesinde son İbrani Tevrat’ı ile Septuagint arasındaki farkları da belirtti (6 kitap ve 4 bölüm). Bu tercüme ancak M.S. 7. yüzyılda yaygınlaştı. Ama Hıristiyan dünyada yaygın olan ve İncillerde de kullanılmış olan eski tercüme apokrif metinler, kullanılmaya devam edilerek günümüze kadar geldi.77Daha sonraları Hıristiyanlar arasında Eski Ahid konusunda tartışma başladı. Septuagint mi, yoksa yeni İbrani metin mi Kanonda olmalıydı? Sonunda kilise kararını baştan beri İncillerde kullanılan ve 45 bölümden oluşan Septuagint lehine 1546’da Trent Konsil’inde karar verdi. Ama Protestanlar buna itiraz edip Yahudilerin yeni 39 kitaptan oluşan İbraniler Kanonunu esas aldılar. Daniel Wickwire ‘Kutsal Kitabın Değişmezliği’ isimli eserinde Eski ve Yeni Ahid’in eski elyazmalarından ve kanonlaşmalarından bahsederek bu konuda şunları yazar;
“M.S. 1546 Trent Konsil’de Vulgata’nın Katolik Kilise’de kullanıma uygun tek nüsha olduğu belirtilmiş ve şu karar alınmıştır: “Kilise tarafından birçok asırdan beri muhafaza edilmekte  olan Vulgata , umuma açık okumalarda va’azlarda ve tefsirlerde tek otantik tercüme olarak kabul edilmelidir.Hiçbir şekilde, onu reddetme cüreti gösterilmemelidir.”Roma Katoliklerinin ağırlığını ortaya koymasıyla Trent Konsili’nde  Latince Vulgata’nın  tek otantik nüsha olarak kabul edilmesi üzerine, Katoliklerle Doğu Ortodoksları arasında ayrılık meydana gelmiştir.Doğu Ortodoksları, otantik nüsha olarak Septuagint’i kabul etmiş, reform yanlısı Protestanlar ise, Eski Ahid kısmı olarak, Yahudi versionunu esas almışlardır.”78
Durum çok garip değil mi? Şimdi hem bu faklı Hıristiyan mezheplerinin, farklı Kutsal Kitaba sahip olduklarını kabul edeceksiniz (Tabi birinin 45, diğerinin 39 olmak üzere farklı kitaplara sahip olduklarından bahsetmeyerek),hem de Kutsal Kitap değiştirilmemiş olduğunu ispat etmek için, 419 sayfalık ”KUTSAL KİTABIN DEĞİŞMEZLİĞİ” isimli bir kitap yazacaksınız. Çok yaman bir çelişki değil mi? Hem de 8 üniversite bitirmiş biri için.
Buyurun İncil’deki bunca uyarı kimin için siz karar verin;
“18 Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır.
19 Her kim bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır.
” (Vahiy-22)
Ayrıca Daniel Wickwire yine bu eserinde, Protestanların insan uydurması Apokrifa (sahte) olduğu için, Tevrat Kanonuna kabul etmedikleri 6 kitaptan, 46. bölümde ‘Apokrifa Kitapları Nedir ?’ başlığı altında bahsetmektedir. Nasıl mı?
Tüm Hıristiyan mezhepleri arasında, Kutsal Kitap ile ilgili, ancak bir tek farklılık vardır. Bu da Apokrifa kitaplar konusundadır. Bir avuç mezhep bu kitapları Tanrı’nın sözü olarak kabul ediyor, Hıristiyanların çoğu ise kabul etmiyor. “79
Tabi yine ayrıntıya girmeyerek ve bunların Katolik ile Protestanlık arasındaki 6 kitap farkı olduğu gerçeğinden bahsetmeden. Bunların tek tek isimleri ve yazılış tarihlerini vererek şöyle devam eder;
“İncil’de, İsa ve elçileri tam 2.559 kez Tevrat, Zebur ve peygamberler’den alınma vardır. Bunlardan hiçbiri Apokrifik bir kısımdan alınmış değildir. Mesih ve elçileri Apokrifa hakkında bilgi sahibiydiler, fakat İsa ve elçiler Apokrifa yazılarından bir kez bile alıntı ya da aktarma yapmamışlardır. Bu yazılarla ilişkisi olan bir peygamber bile yoktur, ve bu kitaplar Tanrı esini olarak asla kabul edilemez.80
Ama hayret ediyoruz 8 Üniversitede ilahiyat öğrenimi yaptığını söyleyen yazarımız, nasıl oluyorda bizim gördüğümüz gerçekleri göremiyor anlamak mümkün değil. Şimdi sıkı durun ve aşağıdakileri iyi okuyun;
Erken dönem kilisesindeki misyonerler, Grekçe konuşan dünyada misyonerlik yaparken, Grekçe yazılmış olan Septuagint’ten alıntılar ve daha sonra Yahudiler tarafından kanon dışı olarak tanımlanan kitaplardan da alıntılar yapmaktan ve bunlara referans vermekten çekinmediler.   Örneğin, kanonik İncil’deki Yahuda 14-16, apokrif Enok kitabından (Enok 1:19) alıntı yapmaktadır. Yakup 1:19, Sirak Kitabı 5:1181ve İbraniler 11:37’de, Apokrif The Martyrdom of Isaiah’ta (işaya’nın şahadeti) bulunmaktadır. Yuhanna’ya göre İncil’deki 7:38 ile Yakup 4:5’in kaynakları bilinmemektedir. The New Catholic Bible, bu sözler’in hiçbir Eski Ahid kitabında olmadığını belirtmektedir. ”82

Sanırım bu gerçekleri sadece biz görmedik. Şimdi acaba birileri “gerçekleri saptırıyor mu?” diye sormadan edemiyoruz. Bunların İncillerde kullanımı doğruysa, demek ki apokrif metinler değil ve Ortodokslar ile Katolikler haklı. Ellerindeki Tevrat doğru ve Protestanlar yanlış Tevrat kullanıyorlar. Eğer bunları apokrif ilan eden Yahudiler haklı ise elimizdeki İncillerde apokrif (uydurma) metinler içermektedir. Çık işi içinden çıkabilirsen. Bu hataları kim yaptı? Hz. İsa mı, elçiler mi, yoksa İncil yazarları mı? Tanrı böyle insan uydurması hatalı şeyleri esinler mi, Kutsal Ruh bunlara müsaade eder mi? Tekrar iyi düşünelim. İşin şakaya gelir tarafı yoktur. Hz. İsa ve elçileri, hatalı duruma düşürülmektedir. Konu milyarlarca insanın, doğru iman meselesidir. Eğer birileri yanılıyor ve insanları da yanıltıyorlarsa; bu duruma sebep olanlar, bunun vebalini ödeyemezler. Bütün iyi niyetimizle konunun üzerinde, tekrar tekrar enine boyuna iyice düşünülmesini, gönülden arzu etmekteyiz. Hala ikna olmayanlar için Hıristiyan kaynaklardan kanıtlar sunalım. Olurya bizim yorumlarımızı konuyu saptırma olarak değerlendirenler olabilir. ABD üniversitelerinde Hıristiyan ilahiyatı üzerinde eğitim alıp yine ABD’de öğretmenlik yapmış Fikret Böcek “Da Vinci Şifresine Panzehir” isimli eserinin 36. sayfasında İncillerin derlenmesi hakkında neler yazmış okuyalım;
Bugün Yeni Antlaşma’da yer alan bazı kitaplar ilk zamanlarda herkes tarafından kabul edilmediği için, kısa bir süre kanon dışında bırakılmıştır. Kısa bir süreliğine kanon dışında kalan ve daha sonra tüm testlerden gecip kanona dahil edilen kitaplar şunlardır: İbraniler, Yakup, İkinci Petrus, İkinci ve Üçünçü Yuhanna, Yahuda ve Vahiy. İbraniler Kitabı, yazarının kesin olarak kim olduğu bilinmediği için kanon dışında bırakılmıştır. Yakup Kitabında, insanların günahlarından iyi işlerle kurtulabileceğini açıkladığı düşünüldüğünden, bu kitap kanon dışı bırakılmıştır. Yahuda Kitabı ise, Eski Antlaşma kanonu dışındaki (apokrif) iki kitapta anlatılan olaylarlardan bahsettiği için kanon dışı bırakılmıştır.Vahiy kitabı, İsa Mesih’in 1000 yıllığına hüküm süreceğini öğrettiği için kanon dışı bırakılmıştır.”
Diyerek sonra bunların resmi İncil kanonuna nasıl dahil edildikleri anlatılmaktadır. Bu da yetmez diyenlere ikinci bir kaynak, yine Yeni Yaşam Yayınları’nın “Hıristiyanlık Tarihi” kitabının 109. sayfasındaki “Kutsal Yazılar’ın listesi” başlığı ile yazılan yazıyı okumalarını tavsiye ederiz. Hala ikna olmayanlar, konunun başında tamamını verdiğimiz Yeni Yaşam Yayınları’nın İncilinin 525. sayfasına bakıp benzer anlatımları doğrulayan kısımları tekrar okuyabilir ve bugünkü resmi İncillerin yıllarca süren konsüllerce nasıl uzun süren tartışmalar sonucu seçildiğini görebilir.  Böylece Tanrı esinlemesi mi yoksa konsüllerin seçmesi mi olduğunu tekrar tekrar iyi düşünelim.Şimdi yılarca süren tartışmalardan sonra, her bir grup için farklı Kutsal Kitap oluşup, sonrada bunların her biri için tartışmasız Tanrı Sözü olduğunu iddia etmek ne kadar inandırıcıdır? Her mezhebin ayrı Kutsal Kitabı olduğuna göre, insan; acaba her birine ilham eden, ayrı Kutsal Ruhu’mu var? Diye düşünmeden edemiyor. Gerçi birden fazla Kutsal Ruh olduğunu İncilde açıkça söyleyenlerin olduğunu göreceğiz. Sanırım bir önceki Tevrat’ın nasıl derlendiğini anlattığımız bölümlerle beraber, Daniel wiçkwire’in kitabının 32. sayfasındaki sorularının bir çoğuna yeterince cevap olmuştur.

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri -1

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri -1

Hristiyanlık günümüzde, inanırlarının sayısı bakımından dünyanın en büyük dinidir, hristiyanlar, İsa'nın gerçekten mucizevi bir şekilde bakireden doğduğuna, mucizeler gerçekleştirdiğine, insanlığın günahlarını affettirmek için çarmıhta öldüğüne inanır ve İsa'nın "eşsiz bir kurtarıcı" olduğunu söyler. Acaba hristiyanlığı oluşturanlar gerçekten de bu hikayelere inanmışlar mıydı? Hristiyanlık "eşsiz" miydi? İlk hristiyanlar arasında "ortodoksluk" var mıydı? yoksa her hristiyan grubu tamamen farklı öğretileri mi savunuyordu? Eğer öyleyse ortodoksluğun ne olduğuna kim karar vermişti? Yoksa hristiyanlık o dönemde yaygın olan mistik gizem kültlerinden yalnızca biri miydi? İlk hristiyanlar neye inanmışlardı? Bütün bu soruların cevaplarını, 3 bölüm sürecek yazımda bulmaya çalışacağım.

Öncelikle hristiyanlık ile Greko-Romen pagan dinlerinin, mistik pagan gizem kültlerinin arasındaki bazı farklara özet olarak değinelim...

Hipokrat'ın öğretmeni olan Asclepius'un hastaları tedavi ettiği hatta ölüleri dirilttiği söylenirdi, incil yazarlarının da bu mucize olarak görülen olguları İsa'ya uyarladıkları görülmektedir, hatta Pagan yazar Celsus, İsa'nın ölü diriltme mucizeleri ile İsa'dan önce yaşamış Asclepius'un ölü diriltme özelliklerini karşılaştırmıştır.
Yuhanna incili’nde pagan bir gizem ayini ilginç bir şekilde İsa’ya uyarlanmıştır:
"Size doğrusunu söyleyeyim, insanoğlunun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda." (Yuhanna 6:53-56)
Ayrıca:
Mat 26:26 "Yemek sırasında İsa eline ekmek aldı, şükran duasını yapıp ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. «Alın, yiyin» dedi, «bu benim bedenimdir.»
Mat 26:27 Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek, «Hepiniz bundan için» dedi.
Mat 26:28 «Çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır."

Bu ayetlerin anlamı pek çok hristiyan taraftarı ve hristiyan rahip tarafından sorgulanmış ve genellikle "tuhaf" olduğu söylenmiştir, araştırmacılar, ayetlerin yahudi kökenli olmadığı konusunda hemfikirdir peki bu gizem ayetlerinin kökeni nedir?
MÖ. 400’lere ait bir Yunan vazosunda Dionysos’un önünde, hristiyanların kutladıkları gibi bir komünyon, sunak önündeki şarap kapları Dionysos’un kutsal kanını simgeliyor:


Çok benzer bir ayet, İsa’dan once yaşamış Hindu ve Pers kökenli, daha sonra Roma imparatorluğunda da benimsenen pagan Tanrısı Mitra’nın ağzından çıkmıştır!

Son derece dikkat çekici olarak, Pagan Tanrısı Mitra da İsa'dan yüzyıllar önce bir yazıtta şöyle demiştir:
"Benim bedenimden yemeyecek kanımdan içmeyecek ve böylece benimle bir olmayacak kişi, kurtulamayacak kişidir!" (Godwin, J. Mystery Religions in the Ancient World 1981, 28)

Bu ayetlerin kaynağı Eski Yunanlıların pagan Dionysos ve Attis kültüdür. Bu kültlerdeki bir ayinde, Dionysosçular sembolik olarak (hatta bazen bir hayvanı kurban ederek onun etini sembolleştirip) Dionysos'un etini yiyip kanını içiyorlardı. Bu sembolik ayin ile Dionysos'un ruhuyla birleştiklerine, ölümsüz olduklarına, arınıp yeniden doğduklarına inanıyorlardı.
İncil'in içinde Dionysos gizem kültünden alınan anlatımlardan biri yine Yuhanna İncili'nde bulunur:

Yu 2:1 "Üçüncü gün Celile'nin Kana köyünde bir düğün vardı. İsa'nın annesi oradaydı....
Yu 2:7 İsa hizmet edenlere, «Küpleri suyla doldurun» dedi. Küpleri ağızlarına kadar doldurdular.
Yu 2:8 Sonra hizmet edenlere, «Şimdi bundan alın, şölen başkanına götürün» dedi. Onlar da götürdüler.
Yu 2:9-10 Şölen başkanı, şaraba dönüşmüş suyu tattı..........
Yu 2:11 İsa bu ilk mucizesini Celile'nin Kana köyünde yaptı ve yüceliğini gösterdi. Öğrencileri de O'na iman ettiler."
Suyu şaraba dönüştürme mucizesini gerçekleştiren, o yıllarda son derece popüler olan Yunan şarap tanrısı Dionysos'tur. (Otto, W.F. Dionysos Myth And Cult, 98, "The History of the Early Church" Lietzmann, 314)

Dionysos da pek çok kere suyu şaraba dönüştürmüştü ve bu mucize de o yıllarda Efeslilerce her yıl kutlanmaktaydı. Bu en önemli ve en "popüler" mucizenin, İsa'nın da ilk gerçekleştirdiği mucize olarak anlatılmasının, Hristiyanlığın paganizmden geldiğini savunanlar tarafından oldukça "anlamlı" olduğu iddia edilmektedir.

Dikkat çekici olarak görülen bir diğer konu, suyu şaraba dönüştürme mucizesinin gerçekleştiği mekandadır. Mite göre, Dionysos'un ilk kez suyu şaraba dönüştürdüğü mekan da aynı İncil'de anlatıldığı gibi bir düğündü, Ariadne ile Dionysos evleniyorlardı, İsa'ya uyarlanan suyu şaraba dönüştürme mucizesi de incil'de anlatıldığı üzere bir düğünde gerçekleşmiştir.
Pagan hikayeleri ile hristiyanlık arasında son derece dikat çekici olduğu söylenen benzerliklerden biri de "suları dindirme" mucizesidir:
Mar 4:37 "Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar kayığa öyle saldırıyordu ki, kayık neredeyse suyla dolmuştu.
Mar 4:38 İsa, kayığın kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O'nu uyandırıp, «Öğretmenimiz, batıyoruz! Hiç aldırmıyor musun?» dediler.
Mar 4:39 İsa kalkıp rüzgârı azarladı, göle, «Sus, sakin ol!» dedi. Rüzgâr dindi, ortalık sütliman oldu."

Pitagor, Empedocles gibi kahramanlar da, mitlerde anlatıldığında göre, havarileri denizlerde nehirlerde daha kolay yol alması için dalgaları, denizleri ve nehirleri mucizevi bir şekilde "dindirmiştir". (Iamlichus "Life of Pythagoras, 28)

Bu "dalgaları ve rüzgarı dindirme" mucizesini daha önce Epimenides, Abaris de gerçekleştirmişti.

Bir Pagan olan Tyana'lı Apollonius da aynı İsa gibi, hastalıkları iyileştiriyor, mucizeler yapıyor ölüleri diriltiyor ve kötü ruhları kovuyordu, İncil'de anlatılan hemen hemen her mucizeye Apollonius da İsa'dan önce sahipti.
Bir başka "çok dikkat çekici" olan benzerlik de kötü ruhlar ve onların ***** sürüsü içine girmesidir:
Mar 5:11 Orada, dağın yamacında otlayan büyük bir ***** sürüsü vardı.
Mar 5:12 Kötü ruhlar İsa'ya, «Bizi şu *****lara gönder, onlara girelim» diye yalvardılar.
Mar 5:13 İsa'nın izin vermesi üzerine kötü ruhlar adamdan çıkıp *****ların içine girdiler. Yaklaşık iki bin *****dan oluşan sürü, dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu."
Kötü ruhların bir *****un içine girmesi yani aynı motif Eleusis'teki pagan gizem ayinlerinde bulunmaktadır.
Bu pagan ayinine göre, inisiyasyon öncesi arınma işlemi olarak 2000 kadar inisiye (Tam olarak İncil'de verilen sayı!) *****larla birlikte arınmak için yıkanırdı, böylece kötü ruhların kendilerinden çıkarak *****lara geçtiğine inanırlardı ve *****lar kendilerini uçurumdan aşağı atarak bir nevi "doğal kurban" olurlardı, hemen hemen aynı motif İncil'de İsa'nın hikayesine uyarlanarak anlatılmıştır.
Bir başka pagan motifi şu ayetlerde anlatılır:
Elç 2:6 "Bunlar sesi işittikleri zaman büyük bir kalabalık halinde toplandılar. Her biri kendi dilinde konuşulduğunu duyunca şaşakaldılar.
Elç 2:7 Hayret ve şaşkınlık içinde, «Bakın, bu konuşanların hepsi Celileli değil mi?» diye sordular.
Elç 2:8 «Nasıl oluyor da her birimiz kendi ana dilimizi işitiyoruz?
Elç 2:9-11 Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamya'da, Yahudiye ve Kapadokya'da, Pontus ve Asya ilinde, Frikya ve Pamfilya'da, Mısır ve Libya'nın Kirene'ye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem öz Yahudi hem de Yahudiliğe dönme Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrı'nın büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz.»"
Aynı motifi, İsa'dan yüzyıllar önce Trophonius ve Delos'ta anlatılmıştır.Efsaneye göre buradaki kahinler bazılarının anlayamayacağı biçimde konuşur bazı tanıklar her birinin kendi ana dillerinde konuştuklarını işitmiştir.

İsa'dan yüzyıllar önce oluşmuş Osiris-Dionysos mitsel motiflerinde ve anlatımlarında İsa'nın hikayesiyle yakından ilgili pek çok detay bulmak mümkündür ve aradaki benzerliklerin "şaşırtıcı" olduğu dile getirilmektedir:

-Osiris-Dinonysos, aynı İsa gibi, Tanrı'nın yaptığı etten kemikten bir varlık ve Tanrı'nın oğlu'dur.
-Osiris-Dionysos, aynı İsa gibi, dünyanın günahları nedeniyle bir kurban olarak Paskalya zamanında ölmüştür.
(Bazı hristiyanlar buradaki ifadeye itiraz etmiştir, benzerlik: İsa'nın "dünyanın günahları nedeniyle kurban olarak ölmesi" "Paskalya zamanı" ölmesi ise sadece bir ayrıntı ve hristiyanlık ile İLGİSİ olduğu için yazılmıştır, "İsa da paskalya zamanı öldü" demedim, söylemeye çalıştığım Osiris-Dionysos'un hristiyanlık için ÖNEMLİ sayılan bir günde öldüğü. Tesadüf mü? tabi ki hayır!)

-Osiris-Dionysos'un, Attis'in ölümü ve yeniden dirilişi, aynı hristiyanlıkta olduğu gibi, onun etini ve kanını sembolize eden ekmek ve şarabın yenilip içilmesinden oluşan bir ritüel ile kutlanır.
-Osiris-Dionysos'çular da aynı hristiyanlıkta olduğu gibi, kendi kurtarıcılarının son günlerde tekrar dünyaya geleceğine inanmışlardı.
-Osiris-Dionysos ölümünün ardından cehenneme iner ve aynı İsa gibi, üçüncü gün yeniden dirilir ve aynı İsa gibi göğe yükselir.
-Osiris-Dionysos'un babası aynı İsa'nın "babası" gibi Tanrı'dır, ayrıca annesi de aynı İsa'nın annesi gibi bakiredir.

Çeşitli bilim adamları; Hristiyanlık ile Paganizm arasındaki daha pek çok benzerliğin kilise tarafından eskiden beri bilindiğini bu nedenle de eski Roma kilisesinin bu kanıtları ortadan kaldırmak için, gücünün elverdiği ölçüde, bütün pagan yazıtlarını ve belgelerini sistematik olarak yok etmeye çalıştığını ve büyük ölçüde de başardığını söylemektedir.
Paganizm ve hristiyanlık arasındaki bu büyük benzerlikler,(yukarıda yazdıklarım yalnızca birkaç örnek daha sonra yazmaya devam edeceğim) Celsus gibi pagan yazarları tarafından açıkça dile getirilmişti ve biliniyordu, Tertullian, Justin Martyr, Irenaeus gibi kilise babaları da paganizm ile dinlerinin bu kadar birbirine benzemesinden çok rahatsız olmuşlardı ve bu benzerliklerin olsa olsa "şeytan işi" olduğunu öne sürüyorlardı! Onlara göre "şeytan", hristiyanlık oluşmadan yüzyıllar evvel pagan dinlerine nufüz etti ve onları daha oluşmamış olan hristiyanlığın taklidi yaptı!
Hristiyanlık/Paganizm konusunda yazan bilim adamları, Hristiyanlık ile Paganizmin benzerliklerinden ayrıca Gnostisizm olgusundan sonra, hristiyanlığın öz itibariyle tamamen Pagan öğeler üzerine kurulu bir gizem kültü olduğu sonucunu çıkarmıştır ve bu bilim adamları, hristiyanlığın kökenine ilişkin, genel ve özet olarak, şu sonuçlara varır:
Pagan ruhsallığı ve mistisizmi bilindiği üzere, daha derin, ruhsal ve ezoterik mevzuları anlatmak için, devamlı mitsel ve sembolik anlatımlar kullanmıştır, ilk yüzyıllarda yaşamış pek çok Pagan yazar, bu olguyu defalarca gündeme getirmiştir, gizli ve mistik öğretiler herkese anlatılamaz ancak "inisiye" olmuş kişilere açıklanabilirdi veya halka, "sıradan" insanlara açıklanırken üzeri mitlerle ve sembolizmle örtülürdü içlerinden daha "ruhsal" ve "spiritüel" olanların bunları anlaması beklenirdi.Dolayısıyla paganlar, Dionysos-Osiris mitlerini ve benzerlerini gerçek "tarihsel" olaylar olarak değil de, bir takım ezoterik konuların şifrelenmiş biçimleri, mit olarak görüyorlardı çoğu zaman bu mitleri değiştiriyorlar ve ezoterik hakikatleri sıradan halka daha iyi anlatmak için zenginleştiriyorlardı.
Paganlar tarafından pek çok kez işgal edilen ve kültürel asimilasyona uğrayan Yahudilerden bir kısmı, özellikle Babil sürgününden ve İskender'in işgalinden sonra, kendi geleneklerini terk etmiş ve paganlaşmaya başlamıştı bu yahudilere "hellenistik yahudiler" veya "hellenleşmiş Yahudiler" de denmektedir. Bu yahudiler Pagan mistisizmi ve ruhsallığından etkilenip kendilerini bu konularda geliştirmişler ve Gnostisizmin yapılanmasında çok önemli bir rol oynamışlardır, Gnostisizm mistisizmi ve ruhsallığı itibariyle Paganizm ile pek çok konuda aynı olgulardan bahsetmektedir.
Gnostikler, Dionysos-Osiris, Mitra gibi gizem külterinin izinden giderek bu mitleri kendileri tekrar yazmaya ve zenginleştirmeye başladılar, amaçları Paganizm, Hinduizm, Taoizm ve çeşitli uzak doğu dinlerinde de zaten çok eskiden beri anlatılmakta olan bir takım "gizli" bilgileri, aynı Dionysos'çuların ve paganların yaptığı gibi, mitsel bir kılıfın içine sokarak halka anlatmaktı, ancak Yahudi kökenden gelen kişilerin etnik dinlerinde bir "mesih" beklentisi vardı ve üst üste gelen işgallerden yağmalamalardan sonra, özellikle MS 70 yılında bütün yahudilerin dağıtılmasından sonra bu beklentinin doruk noktasına ulaştığı söylenir, Osiris-Dionysos mitleri yeniden yazılırken bir şekilde Yahudi öğeler de kullanılmalıydı.
Yüksek hakikatleri halka mitsel bir kılıf içinde sunmak amacıyla Gnostikler de kendi Osiris-Dionysos mitlerini yüksek sembolik ve mistik manalarla birlikte, oluşturmaya başladı, kurtarıcılarının adı, daha sonra "İsa" ve ingilizcede "Jesus" olarak bilinecek, "Iesous" idi. Bu isim özellikle oluşturulmuştu veya seçilmişti çünkü şifreliydi, 888 yazısını ifade ediyordu, Yunan alfabesindeki 24 harfin kendisiyle ilişkili bütün sayıları toplandığında 888 ediyordu ve bu, "sihirli" sayılıyordu bu nedenle Matematikçi pagan Pitagor'un izinden de giderek matematiksel olarak şifreli isim verdikleri bir yaratıcıyla Dionysos-Osiris mitlerini yeniden yazmaya başladılar.
İsa mitini oluşturmaya başlayan Gnostiklere göre İsa, "Daemon" adı verilen ölümsüz yüksek "benlik"i simgeliyordu, aynı Pagan mistisizminde olduğu gibi anlatılmak istenen gizli bilgi, Logos da sayılan bu yüksek benliğin herkesin içinde oluşuydu, başka bir deyişle bütün insanlar Tanrı'nın benliğine sahiptiler ve hepsi de Tanrı'nın "parçalarıydılar" bütün bilinç öz itibariyle "bir" olanın parçalarıydı, bu ifadeler ilk yüzyıl gnostik yazarlarca sürekli dile getirilmiştir, bu öğretilerin Hinduizm kutsal metinlerinde Upanişadlarda ve Bhagavad Gita'da eskiden beri anlatılmakta olan öğretiler olması dikkat çekicidir.
Bilim adamları, bugünkü kanonik incil'in içindeki en eski belgelerin, Pavlus'un yazıları olduğu konusunda hemfikirdirler, Gnostisizm konusunu gündeme getiren bilim adamlarına göre Pavlus'un kendisi, Gnostisizmin en büyük filozofu ve rahibiydi, gerçekten de, ilginç bir şekilde, ilk yüzyıllarda yaşamış çoğu gnostik ve pagan, Pavlus'u "ruhsal önderleri" olarak kabul etmiştir ancak öte yandan Gnostiklerin oluşturduğu İsa mitini tam aksi ve ilginç bir şekilde daha sonra "literal" olarak ele alan ve bütün gizemleri, sırları örterek sadece mitsel yönüyle ve bunun tarihte gerçekten yaşandığıyla ilgilenen Roma kilisesine (bugünkü hristiyanlık) göre Pavlus, ortodoksluğun en büyük savunucusu idi.
İncil'de Pavlus'un mektupları, gerçekten de Gnostik terimler ve anlatımlar, mistik ayrıca anlaşılması "zor" görünen tuhaf sözlerle doludur, Pavlus "Pastoral mektuplar" da denilen Timothy ve Titus bölümlerinde Gnostisizmi ilginç bir şekilde direkt eleştirmiştir! Bu eleştiri, Gnostisizmin büyük savunucusu olduğu söylenen Pavlus'un diğer yazdıkları ve mistik öğretileriyle nasıl açılanabilirdi? Bilim adamlarının büyük bir kısmı, dil bilimsel, edebi incelemelerden sonra İncildeki Pastoral mektupların Pavlus'a ait olmadığı sonucuna ulaşmıştır, bunlar Pavlus'u "ortodoks hristiyan" olarak göstermek isteyen literalist Roma kilisesi tarafından özellikle oluşturulup veya "elden geçirilip" İncil'e konmuştu.
Pavlus'un mektuplarında (Pastoral mektupları hariç) İsa'nın gerçekten tarihsel, gerçek bir figür olduğuyla ilgilenilmez, Gnostiklerin ruhani lideri olduğu söylenen Pavlus, mistisizm ve semboller aracılığıyla pek çok şey anlatmaya çalışır, çarmıh ifadesi literalist hristiyanların anladığı şekilde (bugünkü hristiyanlık) literal olarak gerçekleşen bir olgu olarak görülmez, çarmıh ifadesi ile sembolizmle çok daha derin ruhani bir hakikat anlatılmaya çalışılmıştı, çarmıha gerilmek alt benliği, hayvani doğayı kurban edip üst benliği, sonsuz enerji ve her canlının içindeki öz olan Daemon'un idrak etmeyi simgeliyordu, örneğin paganlara ait çok eski bir sütunda tuhaf bir şekilde çarmıha gerili, eşşek kafasına sahip bir adam yanında da inisiye olan bir kişi resmedilmiştir, eşek kafasına sahip adam alt benliği hayvani doğayı simgelemektedir ve pagan dinlerinde çok yaygın olarak kullanılan bir figürdür, İsa'nın Kudüs'e eşek sırtında gelmesi mitinin de çeşitli manaları vardır.(Üçüncü bölümde değineceğim)


Dionysos'u çarmıha gerili olarak gösteren bir şekil:


Bilim dünyasında bilindiği gibi, İsa'yı haç üzerindeyken gösteren en eski bulgular 5. yüzyıldan sonrasına aittir, ancak son derece dikkat çekici bir şekilde ilk defa 3. yüzyıla ait bir kabartma bulunmuştur, bu resimdeki kişi aynı İsa gibi çarmıha gerilmiş olarak görülür ama hemen altında Grekçe "Orpheus Bacchus"yazar...Bu isimler Pagan Tanrısı Dionysos'un diğer isimleridir! Robert Eisler ve Guthrie isimli bilim adamları bunlara kitaplarında yer vermişler ve "son derece dikkat çekici" olduğunu ifade etmişlerdir. (Robert Eisler: "Orpheus - The Fisher: Comparative Studies in Orphic and early Christian cult symbolism" P54 "The Crucified Christ as Orpheus", WKC Guthrie: "Orpheus and Greek Religion " P265 )

Asıl anlatılmak istenen herkesin içinde olan Daemon benliği'dir, alt benliği hayvani doğayı yenip, üst benliğin Tanrısallığın farkına varılmasıdır, İsa mitini oluşturan Gnostiklere göre İsa, Daemonu yani herkesin içinde olan Tanrı'yı simgeliyordu.Çeşitli bilim adamlarınca Gnostik rahip olarak kabul edilen Pavlus, diğer gnostiklerin mitlerle gizlediği ve "gizli bilgi, sır" olarak nitelediği olguyu incil'de şöyle açıklamıştı:
Kol.1:26-27 "....Görevim, Tanrı sözünü, yani geçmiş çağlardan ve kuşaklardan gizlenmiş, ama şimdi O'nun kutsallarına açıklanmış olan sırrı her yerde duyurmaktır. 27Tanrı, kendi kutsallarına bu sırrın uluslar arasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu sırrın özü şudur: Mesih içinizde bulunuyor. Bu da size yüceliğe kavuşma ümidini veriyor." (Pavlus ve Gnostisizm konusuna sonraki bölümlerde daha detaylı olarak değineceğim)
Pavlus'un sahte kabul edilen pastoral mektupları dışındaki mektupları incelendiğinde, Gnostisizm öğrettiği açıkça belli olmaktadır, zaten pek çok pagan ayinini ve Gnostiklerin kullandığı çoğu terimi,(pneuma, gnosis, teleioi, sophiadoxa gibi) pagan yazıtlarından da alıntılar yaparak kullanıp anlatmıştır., buna göre İsa tarihsel bir figür olmayıp insanların içindeki yüksek benliği simgeleyen Daemon idi.
Nag Hammadi mağarasında bulunan, Gnostik yazıtlardan oluşan Nag Hammadi belgeleri Pavlus'un anlattıklarıyla aynı gibidir, Thomas İncil'i, Philip incil'i gibi pek çok Gnostik yazıt da İsa'nın Daemon olduğunu, herkesin de bu benliğe sahip olduğu dolayısıyla herkesin Tanrı'nın parçaları olduğu belirtilmektedir.
Sonuç olarak bu konuda yazan bilim adamları; Gnostiklerin, çeşitli ruhsal sırları anlatmak için Dionysos/Osiris, Mitra mitlerinden yararlanarak bilinçli şekilde oluşturdukları İsa mitinin, MS 70 yılında Yahudilerin paramparça edilmesi sonrasında, dönemin koşullarının da etkisiyle Literalist Roma kilisesi tarafından alınıp elden geçirildiği, hararetli bir şekilde "mesih" bekleyen yahudilerin beklentileri doğrultusunda "gerçek" olarak kabul edildiği böylece "mit" olmaktan bilinçlice çıkarıldığı ve bugünkü hristiyanlık biçimini oluşturduğu görüşünü belirtmişlerdir.

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri - 2

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri - 2

Hristiyanlığı en çok etkileyen 3 Pagan Tanrısı Attis, Dionysos ve Mitra’dır.Yaygın olan bu üç gizem kültünün birbirinden etkilendiği bilinmektedir ve hristiyanlığı da doğrudan etkilemiştir.

ÖLEN VE DİRİLEN KURTARICI TANRILAR

1) AYNI İSA GİBİ, ÖLEN VE DİRİLEN TANRI: ATTİS

Attis, Frigya tanrıçası Cybele’nin oğlu veya sevgilisi olarak mitolojide yerini almış bitki tanrısıdır, 25 Aralık günü bakire NANA’dan doğmuştu, katolik kilisesi 25 Aralık tarihini “İsa’nın doğum günü” olarak niteler ancak bu tarih pek çok pagan Tanrı’nın doğum tarihi olarak bilinir, sadece bu bile, kilisenin, pagan doktrinlerini İsa’ya uyarlamakta ve pagan mitlerini alıp özümsemekte ne kadar hızlı olduğunu göstermek için iyi bir örnektir.


Attis tapınımında, kutsal yiyecek ayini vardı, şarap Attis’in kanını, ekmek ise Attis’in bedenini simgeliyordu, aynı İsa’nınki gibi:

“Size doğrusunu söyleyeyim, insanoğlunun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda." (Yuhanna 6:53-56)

Aynı hristiyanlıktaki gibi “kutsal kanda yıkanma” işlemi, insanların günahlarını affettiren bir uygulama ya da bir nevi vaftiz olarak görülüyordu, bu kan bir boğanın kanıydı, boğa kesiliyor ve onun kanında gerçekten veya sembolik olarak yıkanarak, sonsuz yaşama kavuşulduğuna, günahların affolduğuna inanılıyordu. İncil’in kendisi bunu belirtmişti:

İbr 9:13 “Murdar olanların bedensel temizliği için üzerlerine serpilen düvenin külleri ve erkeçlerle boğaların kanı onları kutsal kılıyor.”

(James George Frazer’in bu konudaki ayrıntılı kitaplarında benzerliklerden bazıları sıralanmış ve tartışılmıştır).

“Kanda yıkanma” olgusu mistik gizem külterinden hristiyanlığa geçmiştir, boğanın kanında yıkanma ve aklanma olgusu, “kuzunun” ve “İsa’nın kanında yıkanma” şekline dönüşmüştür!:

Esi 7:14 “Sen bunu biliyorsun, efendim» dedim. Bana dedi ki, «Bunlar, o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu'nun kanında yıkamış bembeyaz etmişlerdir.”

1Yu 1:7 “Ama kendisi ışıkta olduğu gibi, biz de ışıkta yürürsek, birbirimizle paydaşlığımız olur ve O'nun Oğlu İsa'nın kanı bizi her günahtan arındırır”

Attis de aynı İsa gibi “kurtarıcı” diye bilinirdi, İsa’nın “iyi çoban” olarak nitelendirilmesinin kaynağı da Attis kültüdür.


Yu 10:11 “Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir.”

Yu 10:14-15 “Ben iyi çobanım. Benimkileri tanırım. Baba beni tanıdığı, ben de Baba'yı tanıdığım gibi, benimkiler de beni tanır. Ben koyunlarımın uğruna canımı veririm.”



İyi çoban İsa Figürü MS 3. yüzyıl



İyi çoban Attis Figürü MÖ 5. yüzyıl, aynı figür Apollos için de kullanılmıştır

Attis’in annesi “Cybele”, “Göklerin kraliçesi” (Queen of heaven) idi, bu lakabın, katolik kilisesi tarafından İsa’nın annesi Meryem’e de verilmesi şaşırtıcıdır! (Mary: Queen of heaven)

Attis ile İsa hikayesi arasındaki en önemli benzerlik de Attis’in aynı İsa gibi ölmesi ve üçüncü gün yeniden dirilmesidir. (E.J. Brill, “Cybelle Attis and related Cults”, sayfa 39, Frazer, The Golden Bough, 349-350)

İncil hikayelerinde:

1Ko 15:3-4 “Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim. Şöyle ki, Kutsal Yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.”

Mat 20:19 “O'nunla alay etmeleri, kamçılayıp çarmıha germeleri için O'nu diğer uluslara teslim edecekler. Ne var ki O, üçüncü gün dirilecek.”

Aynı İsa gibi Attis’in üçüncü gün ölümden dirilişi de, taraftarları atrafından her yıl kutlanıyordu. (Gerald Berry, “Religions of the world”) Megalansia, Attis kültünde, üç gün boyunca süren bir bahar festivaliydi.

Attis de aynı İsa gibi ölen ve üçüncü gün dirilen kurtarıcı Tanrılardan yalnızca biriydi.

Attis kültü İsa’dan çok önce oluşmuştu ve Attis ritüelleri, bayramları kutlanıyordu.Attis kültünden bahseden bazı Roma yazarları: Varroo(MÖ 116-2, Catullus (MÖ 86-40)


İlk yüzyıllarda yazan pagan yazarlar bu benzerlikleri hristiyanlığa karşı kullanıyor, “aynı şeyleri bizim tanrılarımız da yapmışlardı, bizim Tanrımız sizinkinden daha eski” yorumuna karşı hristiyanlar ise “Evet bizim tanrımız daha sonra geldi ama şeytan yüzyıllar önce tanrılarınızı bizimö tanrımıza benzetti” şeklinde savunmalar yapıyordu!

2) GREKLERİN ŞARAP TANRISI: DİONYSOS

Dionysos’a ilk defa kuzey ve doğu Yunanistan’da tapılmaya başlanmıştı, Yunanistan’a ilk defa, Homer İlyada’yı yazdığı zamanlarda MÖ 800 gibi geldiği tahmin edilir, son derece popüler bir Tanrı idi, Roma’dan Mısıra tanırırdı ve kendisine ibadet edilirdi. Dionysos kültü (Roma’da “Bacchus” diye de bilinir), İsa’nın hikayeleri üzerinde derin etki bırakan gizem kültlerinden biriydi (ayrıca bkz. Birinci bölümde gösterdiğim resim)



Çarmıha gerilen pagan Tanrısı Dionysos (Bacchus)

(Bu figür Hristiyanların haç sembollerinden en az 2 yüzyıl daha eskidir)
(Robert Eisler "Orpheus - The Fisher:
Comparative Studies in Orphic and early Christian cult symbolism,
The Crucified Christ as Orpheus", Prof. WKC Guthrie, "Orpheus and Greek Religion”

Hristiyanlığa göre İsa, bedene bürünen Tanrı’dır.(incarnation)

“Yu 1:1 Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.”
................
“Yu 1:14 Söz beden alıp aramızda yaşadı.”


Dionysos da, aynı İsa gibi, “bedene bürünen” Tanrı idi! Tanrı idi ama bir insan bedeni almıştı. (Euripides “The Bacchae” 191, 5)

İsa’nın “Baba”sı Tanrı olmasına rağmen, annesi Meryem ölümlü bir bakiredir aynı şekilde Dionysos’un da babası Zeus bir Tanrı, annesi Semele de ölümlü bir bakireydi.



Bedene bürünen Tanrı Dionysos, annesi bakire ve ölümlü Semele.



Bedene bürünen Tanrı İsa, annesi bakire ve ölümlü Meryem

Önceki yazımda da belirttiğim gibi İsa’nın suyu şaraba dönüştürmesi de doğrudan Dionysos mitinden alınmıştır, İsa’nın sembolik olarak etinin yenmesi ve kanının içilmesi Dionsyos, Attis ve Mitra kültlerinde yaygın olarak uygulanan bir ritüel idi.

İsa hikayelerinde kullanılan pek çok simge ve anlatım doğrudan Dionysos mitinden alınmıştır örneğin;

Mat 21:1-2 “Kudüs'e yaklaşıp Zeytin dağının yamacında bulunan Beytfacı köyüne geldiklerinde İsa, öğrencilerinden ikisini şu sözlerle köye gönderdi: «Karşınızdaki köye gidin. Hemen orada bağlı bir dişi eşek ve yanında bir sıpa bulacaksınız. Onları çözüp bana getirin.”

İsa İncil’deki hikayeye göre, Kudüs’e eşek üzerinde, “zafer” içinde ölümüne giderken resmedilir, mite göre Dionysos da aynı İsa gibi ölümüne eşek sırtında gitmiştir, (J. Harrison: “Prologemena to the study of Greek religion”) eşek simgesinin bazı sembolik anlamları vardı bu nedenle gizem kültleri arasında yaygın olarak kullanılan bir figürdü eşek insanın hayvani doğasını simgelemekte, onun üzerine binmek de “hayvani doğaya hükmediş/hayvani doğanın alt edilmesi” anlamlarına geliyordu.(J. Harrison: “Prologemena to the study of Greek religion”)

İsa’nın ölmesi ve dirilmesi, İncil’in özünü ve temel öğretisini oluşturmaktadır, Dionysos da aynı İsa gibi, çarmıhta veya bazı hikayelere göre bir ağaçta can vermişti, Titianlar tarafından yok edilmiş ve yenmişti, gömüldükten sonra dirildi ve “göğe yükseldi” kilise babası Justin Martyr’ye göre bu benzerlikler çok rahatsız edici ve “şeytani” idi.!

İsa’nın İncil’de şöyle der:

Yu 4:14 “Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir su kaynağı olacak.”

Dionysos da izleyenlerine 2 “su kaynağı”ndan bahsetmişti, biri yer altı dünyası Hades’ten gelen su kaynağı, diğeri ise sonsuz yaşam veren su kaynağı...İncil’deki bu ayet de, Dionysos gizem kültünün kurtuluş sembolizminden İsa’ya uyarlanmıştır.

Dionysos’a sarmaşıktan yapılı bir taç verilmişti ve mor bir cüppe giymiş olarak simgelenirdi İsa hikayesinde sarmaşıktan taç “dikenli” taca dönüşmüş, mor cüppe ise aynı kalmıştır:

Mar 15:17 “O'na mor renkte bir giysi giydirdiler, dikenlerden bir taç örüp başına geçirdiler.

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri - 3

Hristiyanlığın mistik Pagan Kökenleri - 3



İyi çoban Orpheus kuzularıyla birlikte...

Yu 10:11”Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir”


İyi çoban İsa kuzularıyla birlikte



Şarap tanrısı Dionysos, bir elinde haça benzer bir işaret diğer elinde ise şarap için üzümler (Egypt. Staatliche Museen, Berlin)


İsa, bir elinde haç, üzümler de rahatlıkla seçilebilir

3) HRİSTİYANLIĞA DİREKT ETKİ EDEN GİZEM KÜLTÜ: MİTRAİZM

Mitraizm inanışının kökeni çok eskilere dayanmaktadır, “Mitra” ifadesi ilk olarak, MÖ 1800 veya daha da eskiye ait Hindu kutsal kitabı Rig-Veda’da geçer, Rig Veda yazıya geçirilmeden önce binlerce yıl boyunca devam eden sözlü gelenekle babadan oğula aktarılıyordu dolayısıyla Mitra’nın kökeni için MÖ 3000 tarihini veren bilim adamları vardır Çeşitli araştırmacılar tarafından, Hinduizm dininden Perslere (Zoroastrianism/Zerdüştçülük) oradan da Roma’ya geçtiği söylenmektedir, Romalılar, Mitraizmi kabul edip benimsediklerinde ona sembolik manaları anlatmak için bilinçli olarak, Pers Mitrasında olmayan özellikler de yüklemişlerdi, onu “ölüp dirilen kurtarıcı Tanrı” yapmışlardı.(Bu özellik yalnızca Roma Mitraizminde mevcuttur)


Roma Mitrası da (Pers değil) aynı İsa gibi bir mağarada, 25 Aralık’ta, bakireden doğmuştu.(Pers kaynaklı bazı versiyonlarında “kayadan” doğduğu da söylenir)

Mitra’nın kayadan doğduğu belirtilen versiyonlarında “kayadan gelen Tanrı” (Theos ek Petras) olduğu söylenirdi, takipçileri, kurtarıcı Tanrı Mitra’nın doğduğu bu kayadan çıkan “ruhsal” suyu içmeye çalışırdı aynı hikaye İsa’ya şöyle uyarlanmıştır (Arthur Weigall, “paganism in our christianity, p129):

1Ko 10:4 “Hepsi aynı ruhsal içeceği içti. Artlarından gelen ruhsal kayadan içtiler, ve o kaya Mesih'ti.”


Mitra aynı zamanda bir “güneş” Tanrısı idi, güneş tanrısı olarak takipçileri tarafından “Light of the World” (Düyanın ışığı) olarak bilinirdi.

İncil’de aynı lakap, İsa’ya uyarlanmıştır:

Yu 8:12 “İsa yine halka seslenip şöyle dedi: «Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur.”


Mitra şöyle der:

“Bedenimden yemeyecek ve kanımdan içmeyecek böylece benimle bir olmayacak kişi kurtarılmayacak kişidir” (J. Godwin “Mystery religions in the ancient world” 2

Bu ifade Yuhanna İncili’inde İsa’ya şöyle uyarlanır:

“ Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda." (Yuhanna 6:53-56)

Mitra bir yazıtta şöyle der:

“Ölümsüz kanıp döküp bizi kurtardın” (R. Turcan “Cults of the Roman Empire” 226)

Aynı ifade, “İsa’nın bizim için döktüğü kutsal kanıyla kurtulduk” şeklinde İncil’de hayat bulur.

Aynı İsa gibi, Mitra da öldükten sonra göğe yükselmiş, ve yine aynı İncil’de anlatıldığı gibi, ölüleri yargılamak, diriltmek ve hüküm vermek için ikinci defa döneceği söylenmişti.(F. Cumont, “The Mysteries of Mitras” 146)

Esi 5:6 “Dört yaratığın ve ihtiyarların çevrelediği tahtın ortasında boğazlanmış gibi duran bir Kuzu gördüm. Kuzu'nun yedi boynuzu ve yedi gözü vardı. Bunlar, Tanrı'nın bütün dünyaya gönderilmiş yedi ruhudur.”

“Boğazlanmış kuzu” imgesi Mitra taraftarlarının aşina olduğu bir imgeydi, ve Mitra’nın “yedi ruhunun tek bir bedende görünümü” kabul edilmesi, İncil’de İsa’nın/kuzunun yedi boynuzu, yedi göz ve yedi ruhu olarak uyarlanmıştır. (Arthur Weigall: paganism in our christianity” page 131, 132)


Kilise babalarından Justin Martyr, “apology” yazılarında hristiyanlığın Mitraizme olan beznerliğini inkar etmiyordu ancak ona göre bu beznerliğin nedeni “şeytan” idi! Şeytan hristiyanlıktan önce dinleri, hristiyanlığa benzetmeye başlamıştı! (1. Apologia 66, 4) Günümüzde ise bu komik savunma tabi ki işe yaramamaktadır.

LOGOS’UN PAGAN KÖKENİ

Yu 1:1 “Başlangıçta Söz (Grekçe: “Logos”) vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.
Yu 1:2 Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi.
Yu 1:3 Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı.
Yu 1:4 Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı.”

“Logos” ifadesi ve onun, bir kişinin (İsa’nın) “somut” hali olması yahudiliğe tamamen yabancı olan, pagan felsefesine ait bir ifadedir, ilk defa Heraklitus tarafından kullanıldığı sanılmaktadır, Tanrı’nın aracılığıyla evreni yarattığı ilk düşüncesi anla.ına gelir, pagankaşmış, Hellenistik Philo tarafından da kullanılmıştır

Pagan Orpheus şöyle der: “Logos’u Tanrısal olarak görün, yaşamın dar yolunda iyi yürüyün” (İskenderiyeli Clement’in alıntısı)

Hermes Trimegistus (“üç kere kutsal Hermes”) aynı İncil gibi, logos’u “Tanrı’nın oğlu” olarak adlandırır. “Akıldan gelen, ışık veren söz, Tanrı’nın oğludur”

MÖ 6. yüzyılda yaşamış Heraklitus şöyle der: “Baba ve oğul aynıdır” (“Orpheus and Greek religion” W.K. Guthrie 227) Aynı ifade İncil’de İsa’ya şöyle uyarlanmıştır:

Yu 10:30 “Ben ve Baba biriz.”

İncil yazarları İsa ile Baba’nın aynı olduğunu anlatmak için hem Baba, Tanrı’nın oğlu gibi kavramları hem de “logos” doktrinini paganlardan almışlardır

Logos ile ilgili bütün bu örnekler, İncil’deki çoğu felsefi düşüncenin ve ifade tarzının tamamen Yunan Paganizmine ait olduğunu göstermektedir.

Diğer Pagan etkilerinden birkaçı:

Yahudi Şabat günü ve geleneği, hristiyanlar tarafından terkedilmiş, bunun yerine Yunan Pagan Tanrılarının “ölümden dirilme” günü olan Pazar günü kutsal sayılmıştır, Pazar günü, hristiyanlıktan önce Greko-Romen Pagan dünyasında “güneş festivali” olarak kutlanmaktaydı örneğin Pazar günü, Mitra’nın günü olarak kutlanıyordu “Dominus Lord’un günü” şeklinde ifade edilen Pazar günü hristiyanlar tarafından “Lord’s day” olarak İsa’ya uyarlanmıştır. (Arthur Weigall, “Paganizm in our christianity, 136)

Hristiyan sanatında ve ikonlardaki Pagan etkileri:




Güneş Tanrısı Apollos


İsa

Peki bu pagan inanışlarının, felsefelerinin ve ayinlerinin İsa’ya uyarlanarak “yahudiliğin devamı” şeklinde lanse edilmesinin amacı neydi? İlk Gnostikler kimdi?

MÖ 300 ve MS 100 arasında Terapeutae ve Esseniler gibi “gizemli” ve hellenistik yahudi grupların olduğunu biliyoruz bu grupların önceden beri Yunan/Pagan gizemlerini bir şekilde yahudi inancıyla uzlaştırma uğraşında olduklarını gösteren pek çok kanıt vardır; örneğin Diaspora yahudileri pagan ruhsallığına oldukça ilgi duyan bir topluluktu, Yahudiler, Paganlar tarafından pek çok kez fethedildi, MÖ 2. yüzyılda kültürel asimilasyon en üst noktasına ulaşmıştı, Kudüs’te Dionysos Yahudilerin Tanrısı ile ilişkilendirilmeye başlamıştı (Hengel M. “Jews Greeks and the Barbarians”, 71), Yahudi filozoflar pagan bilgelerden aldıkları felsefelerle kendi kutsal yazılarını yorumlaya başlamıştı, Yahudi bilgeleri, kendi dinlerini başka dinlerle uzlaştırmaya çalışıyordu, hatta çeşitli Hellenistik Yahudi kitaplarının dahi türediği bilinmektedir, Enok’un kitabında pek çok pagan motif kullanılmıştır, Aristes’in mektubu isimli yahudi metninde Zeus ile Yehova “bir” olarak gösterilmiştir! Hellenistik Yahudiler orijini itibariyle daha çok bir kabile Tanrısı olan Yehova’yı Platon’un felsefeleleri ışığında yeniden yorumluyordu.Pek çok yahudi, kendi anadillerini ve kültürlerini dahil terkederek Yunanca’yı benimsemişlerdi.

Sonuç olarak Yahudi toplumu İskenderiye’de karşılaşmış olduğu yüksek pagan kültürünün etkisine girmekten kurtulamamıştı.

İlk Gnostikler, hellenileşmiş mistik yahudilerden başkası değildi, İsa mitini de bütün bu “uzlaştırma” çabaları içinde Pagan gizemleri ile Yahudi dinini “uyumlu” hale getirmek için oluşturmuşlardı böylece hem “yahudilik” inkar edilmiyor, yeni oluşturulan din “yahudiliğin devamı, tamamlanması” şeklinde lanse edililiyor, hem de Yahudi kitaplarında beklenen Mesih, İsa miti aracılığıyla Pagan Tanrılarına dönüştürülüyordu başka bir deyişle mistik Pagan gizemleri, Yahudiler için “ulaşılabilir” hale getiriliyordu. İncil’de İsa’nın “yahudi” kökenini gösterebilmek için, uzun soy ağaçları (çelişkili) verilmektedir böylece onun “yahudilerin beklediği mesih” olduğu gösterilmeye çalışılır ancak bir taraftan da onun aslına Davud’un oğlu olduğu gibi bir de “TANRI’NIN OĞLU” olduğu, öldüğü ve ölümden dirildiği göğe yükseldiği belirtilir bu şekilde de Pagan gizemleri yahudi kılıfına sokulmuş bir biçimde öğretilmeye çalışılır böylece pagan Tanrıları gizemleri, yahudiler için hazır hale gelmiştir.

Gnostiklerin çeşitli ruhsal gizemleri yahudilere daha kolay anlatabilmek için oluşturduğu İsa miti, sonrasında pek çok farklı ve birbiriyle çelişen hristiyan ekollerinin doğmasına sebep olmuştu ancak mistik bireyci gnostikler yerine, gnostiklerin hazırladığı miti daha sonra “tarihsel” olarak kabul eden literalistler kazanan taraf olmuştu bunun nedenlerine ve paganların yaygın olarak kullandığı sembolizmin anla.ına (Çarmıha gerilme, ölümden dirilme gibi) üçüncü bölümde değineceğim.

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...