17 Nisan 2011 Pazar

KABALA'NIN İÇ YÜZÜ

KABALA'NIN İÇ YÜZÜ

Exodus" kelimesi "çıkış" anlamına gelir ve aynı zamanda Tevrat'ın 2. kitabının başlığını oluşturur. Bu kitapta, İsrailoğulları'nın Hz. Musa önderliğinde Mısır'dan çıkarak Firavun zulmünden kurtulmaları anlatılır. Firavun, köle olarak çalıştırdığı İsrailoğulları'nı serbest bırakmaya yanaşmamış, ancak Allah'ın Hz. Musa'ya verdiği mucizeler ve Firavun kavmine gönderdiği felaketler karşısında zayıf düşmüş, İsrailoğulları da bu sayede toplanıp Mısır'dan bir gecede topluca göçe başlamışlardır. Ardından Firavun'un saldırısı gelmiş ve Allah Hz. Musa'ya verdiği mucizelerle İsrailoğulları'nı kurtarmıştır.
Ancak Mısır'dan çıkış vakasını bize en doğru şekliyle anlatan kaynak, Kuran-ı Kerim'dir. Çünkü Tevrat, Hz. Musa'ya vahyedilmesinden sonra pek çok tahrifata uğramıştır. Nitekim Tevrat'ın beş kitabı (Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye) arasında pek çok çelişki bulunması buna dair önemli bir kanıttır. Bu beş kitabın sonuncusu olan Tesniye'nin sonlarında Hz. Musa'nın ölümü ve gömülmesinin anlatılması ise, bu kitapların Hz. Musa'nın vefatından sonra ilavelere uğratıldığının açık ve tartışılmaz bir ispatıdır.
Kuran'da ise İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışı, tüm diğer kıssalar gibi, en ufak bir çelişki bulunmadan, akla ve mantığa tamamen uygun şekilde anlatılır. Dahası, Allah, Kuran'ın diğer kıssalarında olduğu gibi, bu kıssada da olayların akışı içinde pek çok önemli hikmet ve sır açıklamaktadır. Bu nedenle, akıl ve hikmet gözüyle bakıldığında, bu kıssalardan sayısız ders çıkarmak mümkündür.


Böğüren Buzağı Heykeli

İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışı hakkında Kuran'da açıklanan önemli gerçeklerden biri, İsrailoğuları'nın, Hz. Musa vesilesiyle Firavun zulmünden kurtarılmış olmalarına rağmen, Allah'a ve dinine karşı isyankar davranmalarıdır. İsrailoğulları, Hz. Musa tarafından kendilerine tebliğ edilen tevhid dinini bir türlü kavrayamamış, sürekli olarak putperestliğe yönelik bir eğilim göstermişlerdir.
Kuran'da İsrailoğulları'nın bu garip eğilimi şöyle anlatılır:

İsrailoğulları'nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler de geçersizdir. (Araf Suresi, 138-139)

İsrailoğulları'nın bu sapkın eğilimi Hz. Musa'nın uyarılarına rağmen devam etmiş ve Hz. Musa'nın kendilerinden ayrılıp Tur Dağı'na tek başına gitmesi üzerine iyice ortaya çıkmıştır. Samiri adlı kişi Hz. Musa'nın yokluğundan yararlanarak ortaya çıkmış, İsrailoğulları'nın putperest eğilimlerini körükleyerek kavmi, bir buzağı heykeli yapıp ona tapınmaya ikna etmiştir:
Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"
Dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."
Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çıkardı, "İşte, sizin ilahınız ve Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler. (Taha Suresi, 86-88)

Peki acaba neden İsrailoğulları'nda put yapıp ona tapınmak gibi garip bir eğilim vardır? Bu eğilimin kökeni nedir?
Daha öncesinde böyle bir putperest inanca sahip olmayan bir toplumun bir anda aniden bir put yapmak ve ona tapınmak gibi son derece saçma bir eyleme girişmeyeceği açıktır. Bunu, ancak putperestliği doğal karşılayan, bu saçma inancı benimsemiş insanlar yapabilir.
Oysa İsrailoğulları, ataları olan Hz. İbrahim'den itibaren hep tek İlaha iman etmiş bir kavimdir. "İsrailoğulları" ifadesi, Hz. İbrahim'in torunu olan Hz. Yakub'un oğullarını ve onlardan gelen Yahudi soyunu ifade eder. İsrailoğulları, ataları Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakup'tan tek Allah'a iman etmeye dayalı tevhid inancını miras almış ve korumuşlardır. Hz. Yusuf'la beraber Mısır'a girmişler, burada uzun zaman yaşamışlar, ama Mısır'ın putperest dinine rağmen tevhid inancını muhafaza etmişlerdir. Hz. Musa kendilerine geldiğinde de, İsrailoğulları'nın tek Allah'a iman eden bir kavim oldukları Kuran'daki kıssalardan anlaşılmaktadır.
Peki bu durumda İsrailoğulları'nın, hem de Hz. Musa tarafından kendilerine gösterilen pek çok mucizenin ardından, bir anda kolayca putperestliğe eğilim göstermelerinin nedeni ne olabilir?
Bunun tek açıklaması, İsrailoğulları'nın, her ne kadar tevhid dini üzerine yaşayan bir toplum olsalar da, çevrelerindeki putperest kavimlerden etkilenmeleri, Allah'ın kendileri için seçtiği din yerine putperestliğe özenmeleridir.
Konuyu tarihsel kayıtların eşliğinde incelediğimizde, İsrailoğulları'nı etkileyen putperest kültürün, uzun devirler içinde yaşadıkları Eski Mısır olduğunu görürüz. Bizi bu sonuca götüren önemli bir gösterge, Hz. Musa Tur Dağı'nda iken İsrailoğulları'nın saparak tapındıkları "böğüren buzağı heykeli"nin, aslında Mısır'daki Hathor ve Aphis adlı putların bir taklidi oluşudur. Hıristiyan araştırmacı Richard Rives, Too Long in the Sun (Güneş Altında Uzun Süre) adlı kitabında şöyle yazar:
Mısır'ın boğa ve inek tanrıları, yani Hathor ve Aphis, güneşe tapınmanın sembolleriydiler. Bu putlara tapınılması, Mısır'ın güneşe tapınma konusundaki uzun tarihinin sadece bir parçasını oluşturuyordu. Sina Dağı'ndaki (İsrailoğulları'nın tapındığı) altın buzağı ise, orada kutlanan bayramın güneşe tapınmayla ilgili olduğunu gösterir..21
Mısır'ın putperest dininin İsrailoğulları üzerindeki etkisi pek çok değişik aşamada ortaya çıkmıştır. Başta da belirttiğimiz gibi, putperest bir kavimle karşılaştıklarında hemen bu sapkın inanca eğilim göstermiş ve ayette haber verildiği üzere, "Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap" demişlerdir. (Araf Suresi, 138-139) Hz. Musa'ya karşı söyledikleri, "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız" (Bakara Suresi, 55) şeklindeki söz de, Mısır'ın putperest dininde olduğu gibi "gözle görülen", yani maddi varlıklara (putlara) tapmak istediklerini göstermektedir.
İsrailoğulları'nın burada özetlediğimiz Eski Mısır kaynaklı putperest eğilimi son derece önemlidir ve bize Tevrat'ın tahrifi ve Kabala'nın kökenleri konusunda önemli bir bakış açısı sunmaktadır. Bu iki konuyu yakından incelediğimizde, her ikisinin de kaynağında Eski Mısır'ın putperest ve materyalist dininin izlerini görürüz.


Eski Mısır'dan Kabala'ya

İsrailoğulları henüz Hz. Musa hayatta iken dahi Eski Mısır'da gördükleri putların benzerlerini yapıp onlara tapınmaya başlamışken, Hz. Musa'nın vefatının ardından daha ileri sapmalara kaymaları zor olmamıştır. Kuşkusuz tüm Yahudiler için aynı şey söylenemez, ama aralarından bazıları Mısır'ın putperest kültürünü yaşatmış, dahası bu kültürün temelini oluşturan Mısır rahiplerinin (Firavun büyücülerinin) öğretilerini sürdürmüş, bu öğretileri Yahudiliğin içine sokarak onu tahrif etmişlerdir.
Eski Mısır'dan Yahudiliğe devrolunan öğreti, Kabala'dır. Kabala da, aynı Mısır rahiplerinin sistemi gibi, ezoterik bir öğreti olarak yayılmış ve yine Mısır rahipleri gibi temelde büyü ile ilgilenmiştir. Kabala'nın dikkat çekici bir yönü ise, Tevrat'taki yaratılış anlatımından çok farklı bir anlatım içermesi, Eski Mısır'ın maddenin sürekliliğine dayalı materyalist görüşünü korumasıdır. Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer bu konuda şunları yazmaktadır:
Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir. Kabala'nın en önemli bölümü, evrenin oluşturulmasına ilişkin kuramıdır. Bu kuram, teist dinlerde benimsenen yaratılış öyküsünden pek farklıdır. Kabala'ya göre, yaratılışın başlangıcında, "daireler" ya da "yörüngeler" anlamına gelen ve SEFİROT olarak anılan, hem özdeksel (maddi) hem de tinsel (manevi) nitelikli oluşumlar doğmuştur. Bunların toplam sayısı 32'dir; ilk onu Güneş Sistemi'ni, diğerleri ise uzaydaki öteki yıldız kümelerini temsil ederler. Kabala'nın bu özelliği, eski astrolojik inanç sistemleriyle yakın bir bağlantısının bulunduğunu ortaya koyar... Böylece Kabala, Yahudi dininden bir haylice uzaklaşır; Doğu'nun eski gizemci inanç sistemleriyle... çok daha bağdaşır.22
Eski Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı ezoterik öğretilerini devralan Yahudiler, Tevrat'ın bu konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini de benimsemişler ve böylece Kabala Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik öğreti olarak gelişmiştir. İngiliz yazar Nesta H. Webster "Ancient Secret Tradition" (Antik Gizli Gelenek) adlı makalesinde, bu konuyu şöyle açıklar:
Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in İsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce, Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan da kendi kahinlerine ve büyücülerine sahipti. Musa Yasası'nda (Tevrat'ta) büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere karşı, Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu öğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel düşüncelerle karıştırdılar. Aynı zamanda Yahudi Kabalası'nın spekülatif yönü, Perslerin büyücülüğünden, neo-Platonizm'den ve yeni Pisagorculuk'tan etkilendi. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır.23
Kuran'da bu konuya işaret eden bir ayet bulunmaktadır. Allah, İsrailoğulları'nın, kendi dinlerinin dışındaki kaynaklardan şeytani büyü öğretileri öğrendiklerini şöyle haber vermektedir:

Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi, ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme" demedikçe hiç kimseye öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 102)

Ayette bazı Yahudilerin, ahirette kayba uğrayacaklarını bilmelerine rağmen, büyü öğrendikleri ve uyguladıkları haber verilmektedir. Yine ayetteki ifadeyle, söz konusu Yahudiler, bu şekilde Allah'ın kendilerine indirdiği şeriattan sapmış ve putperestlerin kültürüne (büyü öğretilerine) özenerek "kendi nefislerini satmış", yani imandan vazgeçmişlerdir.
Bu ayette haber verilen gerçek, Yahudi tarihindeki önemli bir mücadelenin de ana hatlarını göstermektedir. Bu mücadele, Allah'ın Yahudilere gönderdiği peygamberler ve bu peygamberlere itaat eden mümin Yahudiler ile, Allah'ın emirlerine isyan eden, çevrelerindeki putperest kavimlere özenerek Allah'ın şeriatı yerine onların inanç ve kültürlerine eğilim gösteren sapkın Yahudiler arasındadır.


Tevrat'a Eklenen Pagan Öğretiler

İlginçtir ki, sapkın Yahudilerin suçları, bizzat Yahudilerin kutsal kitabı olan Eski Ahit'in içinde de kimi zaman belirtilir. Eski Ahit'in bir tür tarih kitabı niteliğindeki kısımlarından biri olan Nehemya'da, Yahudilerin işledikleri suçu itiraf edip tevbe edişleri şöyle anlatılır:
Ve İsrail zürriyeti bütün ecnebilerden ayrıldılar ve durup suçlarını ve atalarının fesatlarını itiraf ettiler. Ve oldukları yerde ayağa kalktılar ve günün dörtte birinde Allahları RABBİN şeriat kitabından okudular; ve dörtte birinde suçlarını itiraf edip Allahları Rabbe secde kıldılar. Ve Yesua ve Bani, Kadmiel Sebanya, Bunni, Serebya, Bani ve Kenani, Levililer merdiveni üzerinde ayağa kalkıp yüksek sesle Allahları Rabbe feryat ettiler...
(Dediler ki): Atalarımız... itaatsizlik ettiler ve sana karşı âsi oldular ve senin şeriatini arkalarına attılar ve onları sana döndürmek için kendilerine karşı şehadet eden senin peygamberlerini öldürdüler ve büyük küfürler ettiler. Ve düşmanlarının eline onları verdin ve onları sıkıştırdılar; ve sıkıntıları vaktinde sana feryat ettiler ve sen göklerden işittin ve çok merhametlerine göre onlara kurtarıcılar verdin, bunlar da düşmanlarının elinden onları kurtardılar. Fakat rahat bulunca yine senin önünde kötülük ettiler, bundan dolayı düşmanlarının elinde onları bıraktın ve üzerlerinde saltanat sürdüler; fakat onlar dönüp sana feryat edince göklerden işittin; ve rahmetlerine göre çok kereler onları kurtardın, ve onları kendi şeriatine döndüresin diye onlara karşı şehadet ettin. Fakat azgınlık ettiler ve senin emirlerini dinlemediler, fakat hükümlerine karşı suçlu oldular -o hükümler ki, insan onu yapmakla yaşar-. Ve omuzlarını yükten kaçırıp enselerini sertleştirdiler ve dinlemediler... Fakat çok merhametlerinden ötürü onları büsbütün bitirmedin ve onları bırakmadın; çünkü sen lûtfeden ve çok acıyan Allahsın.
Ve şimdi, ey Allahımız, ahdi ve inayeti koruyan büyük, kudretli ve heybetli Allah... Sen başımıza gelen herşeyde âdilsin, çünkü hakikatle davrandın fakat biz kötülük ettik; ve kırallarımız, reislerimiz, kâhinlerimiz ve babalarımız senin şeriatini tutmadılar ve onlara karşı şehadet ettiğin emirlerini ve şehadetlerini dinlemediler. Ve kendi ülkelerinde, onlara verdiğin bol iyilik içinde ve önlerine koyduğun geniş ve semereli diyarda sana kulluk etmediler ve kötü işlerinden dönmediler. (Nehemya, Bap 9, 1-35)
Bu pasaj, Yahudilerin tekrar Allah'ın dinine dönmesini isteyen bir düşüncenin ifadesidir. Ancak Yahudi tarihi içinde giderek diğer taraf ağırlık kazanmış, Yahudi toplumuna hakim olmuş ve sonra da Yahudiliği tamamen ele geçirip tahrif etmiştir. Bu nedenle, Tevrat'ın ve diğer Eski Ahit kitaplarının içinde, üstteki gibi hak dine dönme yanlısı anlatımlar bulunduğu gibi, sapkın putperest (pagan) öğretilerden aktarıldığı anlaşılan anlatımlar da vardır. Örneğin:
lTevrat'ın ilk kitabında Allah'ın tüm evreni 6 gün içinde yoktan yarattığı anlatılır. Bu doğru bir bilgidir ve vahiy kaynaklıdır. Ama hemen ardından, Allah'ın 7. günde "dinlendiği" gibi tamamen hayal ürünü bir iddia ortaya atılır. Allah'a insani bir sıfat atfetmeye yönelik bu sapkın fikir, pagan bir zihniyetin ifadesidir.
lTevrat'ın diğer bazı kısımlarında, Allah'a karşı saygıya uygun olmayan bir üslup vardır ve özellikle Allah'a birtakım uydurma insani zaaflar atfetme eğilimi dikkati çekmektedir. (Allah'ı tenzih ederiz) Bu uydurma senaryolar, putperest kavimlerin kendi hayali tanrılarına atfettikleri insani zaaflara benzemektedir.
lAllah'a karşı uydurulan bu iftiraların birisi, İsrailoğulları'nın atası olan Hz. Yakub'un "Allah ile güreşip onu yenmesi" gibi son derece saçma bir senaryodur. İsrailoğulları'na üstün bir ırk payesi vermek için uydurulmuş olduğu aşikar olan bu senaryo, putperest kavimlerde yaygın olan "kabile asabiyetinin" (Kuran'daki ifadeyle "öfkeli soy koruyuculuğunun") bir ifadesidir.
lEski Ahit'te Allah'ı sanki sadece İsrailoğulları'nın ilahı gibi göstermeye yönelik bir eğilim vardır. Oysa kuşkusuz Allah tüm alemlerin ve tüm insanların İlahı ve Rabbidir. Eski Ahit'teki bu "milli din" fikri, her kabilenin kendine has bir ilaha tapındığı pagan kültüre uymaktadır.
lEski Ahit'in bazı kitaplarında (örneğin Yeşu'da), Yahudi olmayan kavimlere karşı çok büyük vahşet buyrukları verilir. Kadın, çocuk ve yaşlı ayrımları yapılmadan kitle katliamları emredilir. Allah'ın adaletine tamamen aykırı olan bu acımasız vahşet, hayali "savaş tanrı"larına inanan barbar pagan kavimlerin vahşet kültürünü andırmaktadır.
Tevrat'a eklenen tüm bu pagan düşüncelerin kuşkusuz bir kaynağı olmalıdır. Birtakım Yahudilerin, Tevrat dışında itibar ettikleri, benimsedikleri ve korudukları bir gelenek olmalıdır ki, oradaki sapkın fikirleri Tevrat'a dahil ederek onu değiştirmiş olsunlar. İşte bu gelenek, asıl kökenleri Eski Mısır'daki rahiplere (Firavun rejiminin büyücülerine) uzanan, bir kısım Yahudiler tarafından oradan devralınıp korunan Kabala'dır. Kabala, Eski Mısır'ın ve sonra diğer putperest kültürlerin Yahudilik içine girip barınabileceği, gelişebileceği bir gelenek haline gelmiş ve Tevrat da söz konusu Kabala merkezli sapkın Yahudi öğretisine göre tahrif edilmiştir. Kabalacılar, "Kabala'nın aslında Tevrat'ın gizli sırlarını açıklayan bir öğreti olduğunu" iddia etmişlerdir elbette, ama gerçekte Kabala Yahudi tarihçi Theodore Reinach'ın ifade ettiği gibi "Yahudiliğin damarlarına giren ve onu tamamen ele geçiren gizli bir zehir"dir.24
Nitekim Eski Mısır'ın materyalist "dünya görüşü"nün açık izlerini Kabala'da bulmak mümkündür.


Kabala'nın "Yaratılış Karşıtı" Öğretisi

Allah, Tevrat'ın hak bir kitap olduğunu ve insanlara "hidayet ve nur" getirdiğini Kuran'da şöyle açıklar:
Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi)... (Maide Suresi, 44)

Dolayısıyla Tevrat, Allah'ın varlığı, birliği, sıfatları, diğer varlıkları ve insanı yaratışı, insanın yaratılış amacı, Allah'ın insana emrettiği ahlak gibi konularda, Kuran'a tamamen paralel bilgiler ve hükümler içeren bir kitaptır. (Ama söz konusu gerçek Tevrat bugün elimizde değildir, elimizde insan eliyle bozulmuş, tahrif edilmiş bir "Muharref Tevrat" vardır.)
Gerçek Tevrat'ta ve Kuran'da ortak olan çok önemli bir nokta, Allah'ın "Yaratıcı" (Halik) sıfatıdır. Allah, ezelden beridir var olan yegane mutlak varlıktır. Allah'tan başka herşey, O'nun yokluktan yarattığı mahluklardır. Tüm evreni, içindeki gök cisimlerini, cansız maddeleri, canlıları ve insanı, Allah yaratmış ve şekillendirmiştir. Allah tektir, O'nun hiçbir ortağı yoktur.
Gerçek bu iken, "Yahudiliğin damarlarına giren ve onu tamamen ele geçiren gizli bir zehir" olan Kabala'da çok farklı bir anlatım vardır. Kabala'nın Allah ve yaratılış hakkındaki öğretisi, Gerçek Tevrat'ta ve Kuran'da bildirilen ve üstte kısaca açıkladığımız "yaratılış gerçeği"ne tamamen aykırıdır. Amerikalı araştırmacı Lance S. Owens, Kabala hakkındaki bir yazısında bu öğretinin varlığın kökeni hakkındaki senaryosunu şöyle anlatır:
Kabalistik tecrübe, kutsallık hakkında çeşitli algılamaları doğurmuştur ki, bunların çoğu genel kabul edilen görüşten hayli uzaklaşmışlardır. İsrail'in inancının en temel taşı, "Tanrımız Birdir" şeklindeki beyandır. Ama Kabala, Tanrı'nın tamamen açıklanamaz bir teklik olarak en yüksek formda var olduğunu kabul etse de (ki buna Kabala dilinde Ein Sof, yani sonsuzluk adı verilir), bu bilinemez tekliğin kaçınılmaz olarak birçok tanrısal forma dönüştüğünü iddia etmiştir: Yani çok sayıda tanrıya. Kabalistler bunlara "Sefirot" adını verirler, bu Tanrı'nın yüzleri veya kapları anlamına gelir. Tanrı'nın anlaşılamaz bir teklikten bu çokluğa geçişi, Kabalistlerin pek çok meditasyon ve spekülasyonuna neden olmuş bir sırdır. Açıkçası, bu çok yüzlü Tanrı imajı, çok tanrılı olmak suçlamalarını da beraberinde getirmiştir. Kabalistler bu suçlamaya karşı çıkmışlar, ama başarılı bir şekilde cevaplandıramamışlardır.
Kabalistik teosofide İlahi varlık sadece çoğul sayılmakla kalmaz, ama aynı zamanda Tanrı'nın ilk belirsiz yansımasında Erkek ve Dişi olarak ikili bir form aldığına inanılır. Bunlar kutsal Baba ve Anne'dir veya Kabala diliyle Hokhmah ve Binah. Kabalistler Hokhmah ve Binah arasındaki ilişkinin nasıl yeni formlar oluşturduğunu anlatmak için açıkça seksüel benzetmeler kullanmışlar..25
Kabala'nın tam anlamıyla bir "hurafe" olan bu senaryosunun ilginç bir özelliği, insanı "yaratılmış" bir varlık saymaması, adeta insana bir tür ilahlık atfetmesidir. Lance S. Owens bu Kabala hurafesini de şöyle açıklar:
Kabala'nın karmaşık Tanrı imajı... aynı zamanda antropomorfik (Allah'a insani vasıflar atfeden) bir şekildedir. Bir Kabalastik yoruma göre Tanrı, Adam Kadmon'du; yani ilk ve örnek insan. (Bu inanca göre) İnsan, Tanrı ile kendi özünden gelen, yaratılmamış bir kıvılcım ve kompleks, organik bir form paylaşıyordu. Adam (Adem) ile Tanrı arasındaki bu garip Kabalistik özdeşleştirme, aynı zamanda Kabalistik bir şifre ile destekleniyordu: İbranice'de Adem ve Yehova (Yod he vav he harfleri) kelimelerinin sayısal değeri aynıydı; 45. Dolayısıyla Kabalistik yorumda Yehova Adem'e eşit sayılıyordu; Adem Tanrıydı. Bu iddiayla birlikte, tüm insanlığın en yüksek realizasyonunda Tanrı gibi olduğu iddiası geliyordu.26
Pagan dinlerin hurafelerinden devşirilmiş olan bu uydurma senaryolar, Yahudiliğin dejenarasyonunun temelini oluşturdu. İnsanı ilahlaştırmaya kalkacak kadar akıl sınırlarının dışına çıkan Yahudi Kabalistler, söz konusu "insan"ın da sadece Yahudilerden ibaret olduğunu, diğer ırkların insan sayılmadığı iddiasını da senaryolarına eklediler. Bunun sonucunda, Allah'a itaat ve kulluk temeli üzerine kurulmuş bir din olan Yahudiliğin içinde, Yahudilerin kibir hislerini tatmin etmeye yönelik sapkın bir öğreti gelişmeye başladı. Tevrat'a rağmen Yahudiliğin içine sokulan Kabala, bir zaman sonra Tevrat'ı tahrif ederek kendi öğretisini onun içine yerleştirmeye başladı.
Kabala'nın sapkın öğretisindeki bir diğer ilginç nokta, Eski Mısır'ın pagan öğretisiyle paralellik göstermesiydi. Eski Mısırlılar, daha önceki sayfalarda incelediğimiz gibi, "maddenin hep var olduğuna" inanıyor, bir başka deyişle maddenin yoktan yaratıldığını reddediyorlardı. Kabala ise aynı reddiyeyi insan için yapıyor, insanın yaratılmadığını, kendi varlığının sorumlusu ve idarecisi olduğunu ileri sürüyordu.
Eğer günümüzün terimleriyle konuşursak, Eski Mısır'ın öğretisinin adı "materyalizm"di.
Kabala'nın öğretisi ise "seküler (din dışı) hümanizm".
Ne ilginçtir ki, bugün bu iki kavram, son iki yüzyıldır dünyaya hakim olan kültürü de tarif eden kavramlardır.
Acaba tarihin derinliklerinden Eski Mısır ve Kabala öğretilerini günümüze taşıyan birileri mi olmuştur?


Tapınakçılar'dan Masonlara

Önceki sayfalarda Tapınakçılar'dan söz ederken, bu garip Haçlı örgütünün Kudüs'te bulduğu bir "giz"den etkilendiğini ve bunun sonucunda Hıristiyanlıktan çıkarak garip büyü ayinlerine giriştiğini anlatmıştık. Başta belirttiğimiz gibi, konuyu inceleyen pek çok araştırmacının ortak görüşü, bu "giz"in Kabala ile ilişkili olduğudur. Örneğin okültizm (gizli ilimler) tarihinin ünlü uzmanlarından Fransız yazar Eliphas Lévi, Histoire de la Magie (Büyünün Tarihi) adlı kitabında, Tapınakçılar'ın Kabala doktrini ile "inisiye edildiklerini", yani bu doktrin ile gizli bir biçimde eğitildiklerini detaylı kanıtlar göstererek anlatır.27
Kabala ise, bir önceki bölümde incelediğimiz gibi, kökenleri Eski Mısır rahiplerine uzanan, büyüye dayalı pagan bir öğretidir. Yahudiler Eski Mısır'dan devraldıkları bu öğretiyi, Ortadoğu'daki putperest kavimlerin büyü inançlarıyla da (Kuran'daki Harut ve Marut ile ilgili Bakara Suresi 102. ayetinde haber verildiği gibi) karıştırarak bir gelenek şeklinde korumuşlar ve Tevrat'ı buna göre tahrif etmişlerdir. Böylece kökenleri Eski Mısır'dan gelen öğreti, Kabala üzerinden Tapınakçılar'a aktarılmıştır.
Dünyaca ünlü İtalyan yazar Umberto Eco, Foucault Sarkacı adlı romanında söz konusu gerçekleri bir roman akışı içinde aktarır. Umberto Eco, roman boyunca, canlandırdığı kahramanların ağzından Tapınakçılar'ın Kabala'dan etkilendiklerini ve Kabalacıların, eski Mısır zamanındaki firavunlara uzanan bir "giz"e sahip olduklarını anlatır. Eco'ya göre, Eski Mısırlılar'ın sahip olduğu birtakım "giz"ler, Yahudi önde gelenleri tarafından öğrenilmiş ve sonra da bu Yahudiler tarafından Eski Ahit'in ilk beş kitabına (Muharref Tevrat) serpiştirilmiştir. Ancak üstü kapalı bir biçimde anlatılmış olan bu "giz" ancak Kabalacılar tarafından anlaşılabilmektedir. (Zaten daha sonra İspanya'da yazılacak ve Kabala'nın temeli haline gelecek olan Zohar, bu söz konusu beş kitabın "giz"lerini konu edinecektir) Umberto Eco, Kabalacıların Eski Mısır'dan devraldıkları bu "giz"in Süleyman Tapınağı'nın geometrik ölçülerinden de okunduğunu söyledikten sonra, Tapınakçılar'ın bu gizi, o dönemde Kudüs'te bulunan Kabalacı hahamlardan öğrendiklerini yazar: "... Gizi, Tapınak'ın açıkça söylediği şeyi sezinleyenler, Filistin'de kalan bir avuç hahamdır yalnızca... Tapınakçılar da onlardan öğreniyorlar."28
Tapınakçılar Eski Mısır-Kabala öğretisini benimsemekle, doğal olarak, Avrupa'da hakim olan Hıristiyanlık temelli düzenin muhalifi haline gelmişlerdir. Bu muhalefette onlarla aynı safta olan bir diğer önemli güç ise Yahudilerdir. Tapınakçılar'ın Fransa Kralı ve Papa'nın ortak kararıyla 1307 yılında tutuklanmalarının ardından, bu muhalefet yer altına inmiş, ama eskisinden daha radikal ve kararlı biçimde devam etmiştir.
Daha önceden de belirttiğimiz gibi, Tapınakçılar'ın önemli bir bölümü tutuklamalardan kurtulmuşlar, kendilerine güvenli bir yer bulabilmek içinse o dönemde Avrupa'da Papa otoritesini tanımayan tek krallık olan İskoçya'ya kaçmışlardır. İskoçya'daki duvarcı loncalarına sızmışlar, zamanla bu loncaları ele geçirmişler, loncalar Tapınakçı gelenekle özdeşleşmiş ve böylece masonluğun kökeni İskoçya'da oluşmuştur. Nitekim hala günümüz masonluğunun temeli, "Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti"dir.
Yeni Masonik Düzen adlı kitabımızda detaylı olarak incelediğimiz gibi, 14. yüzyılın başlarından itibaren Avrupa tarihinin çeşitli aşamalarında Tapınakçılar'ın -ve onlarla ilişki halindeki bazı Yahudilerin- izlerini görmek mümkündür. O kitapta incelediğimiz bazı konu başlıklarını, detaylarına girmeden, şöyle belirtebiliriz:
Fransa'daki Provins bölgesi, Tapınakçılar'ın önemli sığınaklarından biriydi. Tutuklamalar sırasında pek çoğu burada saklanmıştı. Bölgenin diğer bir önemli özelliği ise, aynı zamanda Avrupa'nın en belirgin Kabala merkezi olmasıydı. Provins, sözlü bir gelenek halindeki Kabala'nın kitaba döküldüğü yer oldu.
1381 yılında İngiltere'de patlak veren Köylü Ayaklanması, tarihçilerin kabulüne göre, bir tür "gizli organizasyon" tarafından körüklenmişti. Masonluk tarihini inceleyen uzmanlara göre, bu "gizli organizasyon" Tapınakçılar'dı. Ayaklanma basit bir sosyal patlamanın ötesinde, Katolik Kilisesi'ne yönelik planlı bir saldırıydı.
Bu ayaklanmadan yarım asır sonra Bohemya bölgesinde John Huss adlı bir din adamının Katolik Kilisesi'ne karşı başlattığı muhalefetin ve ardından gelen ayaklanmanın da perde arkasında Tapınakçılar vardı. Dahası Huss, Kabala ile çok yakından ilgilenmiş bir kişiydi. Doktrinlerini geliştirirken kendisinden etkilendiği en önemli isim olan Avigdor Ben Isaac Kara, Prag'daki Yahudi cemaatinin hahamlarından biri ve bir Kabalacıydı.
Bu gibi örnekler, Tapınakçılar ve Kabalacılar arasındaki oluşan ittifakın, Avrupa'da bir sosyal düzen değişikliği peşinde olduğunun işaretleriydi. Bu değişiklik, Hıristiyanlık temelinde yükselen Avrupa kültürünün değiştirilmesi, bunun yerine Kabala temelli bir kültür yerleştirilmesini öngörüyordu. Bu kültürel değişimin ardından ise, siyasi değişiklikler gelecekti. Fransız Devrimi, İtalyan Devrimi gibi...
İlerleyen bölümlerde Avrupa tarihinin bazı önemli dönüm noktalarını inceleyeceğiz. Her aşamada karşımıza çıkacak olan gerçek, Avrupa'yı dindar bir kültürden uzaklaştırmak, bunun yerine din-dışı bir ideoloji yerleştirmek ve bu amaçla dini kurumları yıpratmaya ve yok etmeye çalışan bir gücün varlığı olacaktır. Bu güç, Eski Mısır'dan Kabala'ya aktarılmış olan öğretiyi Avrupa'ya kabul ettirmeye çalışmıştır. Bu öğretinin temelinde ise, daha önce de belirttiğimiz gibi, iki kavram ön plana çıkar: Hümanizm ve materyalizm.
Önce hümanizmi inceleyelim.

16 Nisan 2011 Cumartesi

Hz. İsa mı Pavlos mu?

Hz. İsa mı Pavlos mu?

Hz. İsa mı Pavlos mu?
Kilisenin 2000 yıldır sormaktan kaçındığı büyük soruyu artık hristiyanlar soracaklardır.
Kiliseler birleşebilir; yeryüzü siyasi hareketlenmeleri karşısında başlangıçtan beri aralarında mevcut bulunan ihtilafa bir son verme gereği duyabilirler.
Karşılıklı jestlerin idaresinde plânlarını yürürlüğe koyabilirler.
Bu, Kilise ile hıristiyanın soğumasını durdurabilir mi?
Batı hıristiyanlığı ile Doğu hıristiyanlığı İslam alemine basınç uygulama stratejisi içinde bulunabilir; kolu kanadı kırık çağı takdis edebilirler!..
Hıristiyanlık tarihi baştan başa seremonilerdir.
Kültürlü bir hıristiyan, Üç Tanrı inanışından uzaklaşacaktır.
Birey çağındayız.
Dışına kabuk yapan fakat içerde hiç iyileşmeyen bir yara; o yarayı açandan yana irrasyonel boyutlara vardırılmış bir gayret.
Bu gayretin kurduğu bir örtüşmesizlik.
Pavlos’un yanlış geleneği coğrafyaya yayışı.
İnsan doğrusu tarihsel bir müsamere karşısındaymış gibi dini, İlahi özün adeta işkence direğine bağlamak isteyen bir yanılsamadır bu.
Masum görülebilir bir yanılsama sanmamalı: Kökleri derinlerde, Allah’ı birlemeye dirençten beslenmiş bir illüzyonda İsa’ya gösterilen direnç.
Halk ondan memnundu açıkçası.
Rahatsız olan düzenin babalarıydı.
Hahamlardı. Dünyevilik toplumun ruhunu sarmış idi: Çok özel bir alınyazısının içinden gönderilen yeni bir elçi bu sekülerliği gidermek için gelmişti.
İşleri bozmaya geldiğini düşündüler.
Peygamberlere itiraz ve hatta onların anlamına olduğu kadar canına da kast etmek gelenekleşmişti.
İğrenç bir gelenek.
Hahamlara Allah’ın mukaddeslerini hatırlatan, onları uyaran, dünya işlerinin bir karşıtlık halinde sürdürülüşüne parmak basan Zekeriya, can havliyle kaçarken önüne çıkan bir ağaca sığınmak ister.
Ağaç açılır ve nebi içine saklanır, ağaç kapanır.
Testere ile ağacı kesmeye başlarlar.
Hz. Zekeriya şehit olur.
Bilmiyorum, ona yahudi ve hıristiyanlar biz Müslümanlar kadar ve sürekli, üzülmekteler mi?
Yahya Peygamber de, kızıyla evlenmesine karşı çıktığı ve izin vermediği için Herod önce zindana attırdı, sonra da başını kestirdi. Altın bir tepside huzuruna getirdiler.
Babil meliki Buhtunnasır, Hz. Yahya’ya inanmış bir kimse idi.
Kudüs’e sefer edip, intikam aldı.
Öyküsünü Taberi Tarihi’nde bulmak mümkündür.
Peygamberlerin kader öyküleri çeşit çeşit.
Hıristiyanlar bunu anlayamıyorlar.
İsa’nın da vücudunu ortadan kaldırmak istiyorlardı.
Filistin’de Roma yönetimi onu bir tehlike görmüyordu.
Yahudi ileri gelenlerinin sürekli şikayetlerine sonunda, yenik düştü diyor ayrıntılı tarihler.
Mevlana da Mesnevi’de, geniş ve derin yorum çerçevesi içinde Romalı yetkilinin psikolojisine yer vermiştir. İlginç bir diyalektikle yaklaşıyor olaya.
Bir yazar, Hindistan’da Protestan papazları ile münazaralarda karşı karşıya gelmiş ve sonunda Protestan din bilginleri İncil’in, daha önce de Tevrat’ın kişilerce değiştirilerek tahrif edilmiş olduğunu itiraf etmek durumunda kalmışlardır. Bu İslam alimi Rahmetullah el Hindi’dir.
Yirmi dördüncü dedesi Abdurrahman b. Abdülaziz, Hz.Osman’ın soyundan olarak Hindistan’a ilk yerleşen kişidir.
Rahmetullah (1818-1891) ilim hayatını Farsçayı çok iyi bilen bu papazlardan Pfander’in Mizanu’
l-Hak diye yayınladığı bir kitaba karşı mücadeleye adamıştır denebilir.
Papazı münazaraya çağırdı.
Üç defa tekrarlanan münazaralardan Rahmetullah’ın büyük eseri İzharü’
l-Hakk doğdu. [Bu kitabın yeni bir çevirisi Abdülhadi Sıddık tarafından yapılmış, Faran Yayıncılık tarafından basılmıştır.
İki ciltlik bu eser, Abdülhamid 2 tarafından da beğenilmiş ve emriyle Batı dillerine çevrilmiştir.]
İzharü’l-Hak, sindire sindire okunacak bir kitaptır. Fikrimizi besler.
Bu besleme geriye doğru bir açma olur.
Hıristiyanlık Hz. Adem’in ilk günahına takılmıştır; Pavlos’un yaptıklarına teşhis gözü ile bakılsa daha iyi olmaz mı?
asiye utku

30 Aralık 2008 Salı

Tanrı'nın " Sevgi " Olduğu Yalanı

Tanrı'nın " Sevgi " Olduğu Yalanı Hristiyan dinini temsil ettiğini söyleyen grupların insanları etkilemek ve kendi safına geçirmek için söylemediği şey kalmamıştır. Bunlardan bir tanesi de İncil'de yazıldığı üzere Tanrı'nın sevgi olduğu iddasıdır.İncil'in kimi ayetlerinde Tanrı'nın sevgi dolu olduğu kimilerinde ise salt "sevgi" olduğu yazılıdır.Boşlukta kalmış ve arayış içerisinde olan ,kimi mutsuzluğunu dinle gidermeye çalışan arkadaşlarımızın hemen inandığı ve güvenmekte acele ettiği bir konudur bu. Dine yada ruhsal meditasyona ihtiyacı olduğunu düşünen ve mistik /ruhsal/tinsel dünyalara yelken açanların pek sorgulamadığı fakat sorgulayınca kendisini bunlarla uyuşturduğunu da farkeden arkadaşlarımızın biraz olsun üzerinde düşünmesini diliyorum.Tanrı Sevgi midir ?İncil'de Birinci Yuhanna 4:8,16 ve daha pek çok ayet Tanrı'nın en belirgin niteliği olarak "sevgi" olduğunu söyler. Tanrı sevgisini Oğlunu (İsa) dünyaya gönderip çarmıh üzerinde acı çektirerek göstermiştir. Tanrı'nın pek çok niteliği olsa da sevgi en ağır basanıymış."Sevmeyen adam Tanrı'yı tanımamıştır, çünküTanrı sevgidir ." I.Yuhn.4:8"Asıl sevgi ,Oğlunu günahlarımıza kefaret eden bir kurban olarak göndermekle O'nun bize gösterdiği sevgidir ." I.Yuhn.4:10Bünyesinde sonsuz sevgi ve merhamet barındıran bir varlık sevgisini,merhametini ve adaletini nasıl gösteriyor ? İncil'in bu atıp tutmaları kutsal kitabın bütünüyle nasıl uyuşmaktadır ?Açıkçası İncil'e göre Tanrı "sevgi"dir."Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar " ..Fakat bu doğru mudur ?Sevgi olan bir varlık verdiği her hükümde yada sarfettiği her sözünde veyahut tüm davranışlarında bunu kusursuz yansıtabilmelidir. Eski antlaşmada sözde sevgi Tanrı'sının çocuklara ,bebeklere ,kadınlara ve daha birçoklarına acımayarak "kılıçtan geçirin, acımayın, hepsini öldürün, yaşatmayın " şeklinde infaz hükümleri verdiğini okuyoruz."Acımayın, yaşlı , genç , çocuk, kadın, kız demeden HEPSİNİ ÖLDÜRÜN !!" Hezekiel 9:6Bebeklerin,genç yaşlı herkesin, kılıçtan geçirilmesini emreden bir kişi için katil, cani,sadist,pisikopat vs diyebiliriz. Fakat Tanrı söz konusu olduğunda bir an durup gözlerimizi kapamayı tercih ediyoruz. İşin kötüsü artık düşünmeyi yada şüphe etmeyi ölümcül günah olarak niteliyoruz. Biz biraz konunun üzerine gidelim ve gerçeği görelim.Eski Antlaşmada Tanrının bazı kullarına "savaş" yani insan öldürme sanatını'' öğrettiğini okuyoruz. Aşağıda paylaşacağımız bu ayetler üzerinde düşünürsek Tanrı için içtenlikle "savaş tanrısı" diyebiliriz. Zaten bu tanımlamayı Kutsal kitabın bazı bölümlerinde okumaktayız. Tanrı için "savaş eri", "Savaş/Cenk Tanrısı" olarak değiniliyor."Ellerime mücadeleyi , parmaklarıma savaşmayı O öğretti ". - Mez .144:1 "Ellerimi eğitir, savaşa hazırlar." Mez.18: 34 ayrıca II.Sam.22:35 . "Beni savaş için büyük güçle donatırsın ,...onları..toz gibi ezerim, sokakların çamuru gibi saçarım ".Mez.18'inci bölüm. İnsan türünün din, mezhep ,ırk, cinsiyet ve daha başka kimliklerden ötürü kendisinden olmayanları canice öldürdüğü bir savaş sanatından bahsediyoruz. Bütünüyle "sevgi "olan bir yaratık nasıl oluyorda bazı kullarına insan öldürmeyi öğretiyor, buna aklımız ermiyor.İnsan öldürmek kolaydır ama yaşatmak daha zordur . Bunu biliyoruz. Fakat Tanrı bu basit gerceği bilmiyor ki daha fazla insan nasıl öldürülür onu öğretmeye kalkışıyor. Eski zamanlarda kitle imha silahı biliniyor olsaydı eminim ki Tanrı bu iğrenç silahların, insan türünü yok etmek için kullanılmasına izin verecekti. Yeşu'ya soykırım yapması için emir veren sözde "sevgi" tanrısı bunu da sevgi adına yapmıyor muydu ? Çoluk cocuk,kadın erkek,genç ,ihtiyar hatta hayvanlar için dahi "hiç bir canlı sağ kalmayacak" diyen bir tanrıdan bahsediyoruz.Böylesine gözünü kan bürüyen bir tanrı üstüne ,kullarına daha fazla adam öldürmeleri için savaş eğitimi veriyor. Ama Tanrı sevgidir. =)Burada çelişki yok mudur ? Bu soruyu imanı ,dini ,inancı bir yana bırakarak dürüstce cevaplandıralım.Tanrı toplumsal barışı sağlamayı ve toplumda huzuru egemen kılmayı öğreteceğine , sürekli kayırdığı, kılıç taşıyan kullarına adam öldürmeyi,İnsan kanı akıtmayı öğretiyor. . Bunu neden yapyor ? Neden sürekli KAN İSTİYOR ??? Aslında bunu isteyen bir tek Yehova ,Yahve yada Allah değildir. Tarihsel düzlemde yüzbinlerce Tanrı için kan döküldü ve hala da dökülmeye devam ediliyor.Kan akıtmayı öğreten sanki aynı tanrı değilmiş gibi pişkin pişkin "Tanrı savaşı onaylamaz" deniyor. İyi de Tanrı için yine aynı kitapta bizzat "SAVAŞ TANRISI" olarak yazılmıyor mu ?"Yehova yiğit SAVAŞÇIdır" -Çıkış 15:3"Savaşı öğreten"dir (Mez.144:1)"Savaşta yiğit olan TANRI " -Mez .24:8Tanrı kan dökmeye devam etsin biz başka bir noktaya bakalımİnsan Eti Yediren Tanrı, "Sevgi" Olur mu !Hristiyanlar Tanrılarının sonsuz sevgi ve merhametinden bahsedip büyük bir palavra atmaktadır. Aslında bu propagandalarını destekleyen bir kaç ayet vardır fakat Biz sözde Tanrı'nın merhameti ve sevgisini gösteren şu ayetlere bakacağız ;28 .Büyük bir gazapla size karşı geleceğim.O zaman Ben günahlarınızın karşılığını yedi kat arttıracağım.29 .Oğullarınızın ve kızlarınızın etini yemek zorunda kalacaksınız.( Lev.26. bölüm )10."Bu yüzden babalarınız kendi oğullarını yiyecek, oğullarınız da babalarını. Evet hükümlerimi yerine getireceğim ve sağ kalanlarınızı rüzgarın estiği her yöne savuracağım" -Hez.5:.bölümBabaların çocuklarını,çocukların da babalarının etini yiyeceğini daha doğrusu yedirteceğini idda eden ve bu tür yamyamlıkla insanları korkutmayı ilke edinip ve böylece tehtit ederek kendisine itaate zorlayan bir tanrı nasıl olur da "sevgi" tanrısı olur ? Bunu aklınız mantığınız alıyor mu ?4.Çünkü beni terk ettiler ...9. "Onlara oğullarının ve kızlarının etini yedireceğim ; etraflarını saran düşmanlarının canlarına kastedenlerin yarattğı darlık ve sıkıntı yüzünden her biri komşusunun etini yiyecek" (Yeremya 19.bölüm)Pek çok kez Tanrı'nın insanları bilinmezlikle ve cehennemle korkutmaya çalıştığını söylemiştik. Fakat burada görüyoruz ki Tanrı yamyamlıkla da kullarını korkutmaya yöneliyor. Böyle bir vahşeti imansız kullarına hüküm giydiren bir Tanrı gercekten de çok merhametli,sevgi dolu bir tanrı olmalı. Tehtit ederek insanları kendisine boyun eğdirmeyi  planladığına göre bahsedilen "Tanrı" çok ACİZ ve çaresiz olmalı.Çünkü başka bir secenek yok gibi görünüyor.Toplu Katliam Yapan KANA SUSAMIŞ "sevgi tanrısı" Hristiyanların Sevgi dolu Tanrısı İncil'de "sevgi dolu baba" olarak tanıtılırken Kutsal kitabın bütünüyle açıkça çelişmektedir.Kutsal denilen kitapta Tanrı'nın İnsanlara yönelik soykırımlarda bulunduğu,toplu katliamlar yaptığı, insanı insana KIRDIRDIĞI ,KATLETTİRDİĞİ, BOĞAZLATTIĞI görülmektedir.Savunmasız çocukları ,bebekleri ve daha bir çoklarını dahi kılıçtan geçirttiği okunurken hala onun merhametinden,adaletinden,sevgi dolu yüreğinden bahsetmek ahmaklıktan başka bir şey değildir.Soykırım yapan, savunmasız binlerce masumu acımasızca katleden biri "SEVGİ DOLU" olabilir mi ?Bu caniliği yapan bir varlık diğer taraftan "savaşmayın,birbirinizi sevin" diyebilir mi ?Hristiyanların "sevgi" kavramı nedir ? Yehova "sevgi" nedir biliyor mu ?"İsrail'in Tanrısı Yehova diyor ki ; Her biriniz kılıcını beline kuşansın .Konak yerini bir ucundan öbür ucuna boydan boya dolaşsın ,herkes kardeşini , komşusunu ve yakınını ÖLDÜRSÜN !Çık..32.27 KANA SUSAMIŞ BİR TANRI'NIN 'SEVGİ ' OLAMAYACAĞINI GÖSTEREN ÖNEMLİ BİR AYET ;Şimdi git Amalek'i vur ,onun herşeyini tamamen YOK ET . Hiç birine ACIMA! Kadını ve erkeği, çocuğu ve emzikteki bebeği,sığırı ve koyunu ,deveyi ve eşeği, HEPSİNİ ÖLDÜR!!! (I.Sam.15/3) Bu korkunç ayetin yansıttığı vahşeti aklınız hayaliniz alıyor mu ? "Sevgi " olduğu idda edilen Tanrı Yehova , sırf İsrail oğullarına karşı geldikleri için bir halka CANİCE SOYKIRIM uyguluyor.Kadını ,Erkeği,Çocuğu,Emzikteki bebeği,Sığırı ,koyunu dahası soluk alan tüm canlıları ACIMASIZCA YOK EDEN kendi kullarına öldürten ,kılıçtan geçirten bir varlık için KESİNLİKLE sevgi olduğu söylenemez . Tanrı bu ve benzeri ayetlerde de görüldüğü gibi acıma bilmeyen ,soykırımcı, katil bir varlıktır.İşi gücü halklar/milletler arasında taraf tutup, milletine muhalif tüm canlılara düşman kesilen , insanı insana kırdıran bir tanrı bu.Emzikteki bebekleri dahi kılıçtan geçirten yada boğduran bir tanrı kabul edilemezdir.Fakat hristiyanlar bunlar üzerinde düşünmeyerek sevgi ayetlerine kanarak gerceklere gözlerini kapamaktadırlar. Bir de karşımıza geçip "Kutsal Kitabı bütünüyle okuyup okumadığımızı" sorarlar. Bence kendileri kutsal kabul ettikleri kitabı okumuyorlar. Yada okuduklarını anlayamayacak kadar gözleri imanla kör edilmiş.Düşünenmeyen,sormayan yada sorgulamayan ve şüphe etmeyi ölümcül günah olarak algılayanbir varlık için ne kadar yazık , Heyhat !Hristiyan papazlar tarafından kendilerine söylenen "tanrı sevgidir" masalına öylesine inanan insanoğlu gözlerini açmalı ,tarafsız değerlendirmede bulunmalı ve anlatılan tanrının nasıl bir vahşet uyguladığını görmeli !!


                                                              


1 Haziran 2008 Pazar

Papaz Gerome'un İtirafları


4. yüzyılda yazılmış olan St. Gerome?un itirafını gösteren önemli tarihsel belge, mevcut incillerin tahrif edildiğini kanıtlıyor.

Dr. Zeynep Abdulaziz*
4. yüzyılda yazılmış olan St. Gerome?un itirafını gösteren önemli tarihsel belge, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde mevcut İncillerin değişikliğe uğradığını, düzeltildiğini, tahrif edildiğini ve bu metnin Tanrı?dan gelen vahiy olduğuna inanılmasını imkânsız kılacak şekilde kötü tercüme edildiğini kanıtlıyor. Bu, gerçek anlamda bir anlaşmazlık noktasıdır. Mevcut İncillerin, Kur?an-ı Kerim?in İsa Mesih?e vahyedildiğini söylediği İncil?le hiçbir şekilde bağlantısı yoktur. Hz. İsa?ya vahyedilen İncil gerçekten vardı, çünkü St. Paul, kendisinin bu İncil?i anlattığını söylüyor: ?(..) Kudüs ve çevresinden Lirikon?a kadar Mesih?in İncili?ni insanlara müjdelemiştim (anlatmıştım). (Romalılara, 19:15). Ancak kilise içerisindeki fitneci eller, yüzyıllar boyu konsillerde geliştirdikleri öğretileri insanlara dayatmak için bu İncilleri gizledi.
Daha önce yazdığım iki makalede, mevcut İncillerin güvenilirliğini yerle bir etmesiyle hususunda haiz olduğu ehemmiyet konusunda ihtilafın olmadığı bu söyleme işaret etmiştim. Bu nedenle ve Hıristiyan kardeşlerimizden bize gelen mektup ve yorumların çokluğu, beni iftira ve yalanla suçlamaları yüzünden Fransa?da Mitterand Müzesi?nde bulunan söz konusu kitabın matbu şekline ilişkin fotoğrafını yayınlama gereği duymadım. Amacım bana yönelik suçlamaların sona ermesiydi. Hâlbuki ben İslam?ı savunmak için ele aldığım hususların hassasiyeti nedeniyle, defalarca, elimde belgesi olmayan konularda fikir beyan etmemin mümkün olmadığını ifade etmiştim. Özellikle bu gibi çok ciddi ve stratejik konularda kimsenin gelmesini istemediğim bu seviyeye kadar düşerek bana iftira etmek yerine şu anki Hıristiyanlığın tarihini inceleyerek nasıl bir akide üzerinde olduklarını anlamalarını isterdim. Batılı güçlerin İslam?ı ve Müslümanları yok etme amacıyla oynadıkları oyunların basit bir aracı olmak yerine daha derin düşünmelerini temenni ederdim.
Şayet bu İncillerde gizleme ya da karartma olmamış olsaydı, Kilise, takipçilerine söz konusu İncillerin okunmasını yasaklama yoluna gitmez, hatta bütün ceberutluğuyla 16. yüzyılda kurulan konsilde İncillerin gerçek yazarının bizatihi Allah olduğu düşüncesini insanlara dayatma ihtiyacı hissetmezdi. (Yani bir başka deyişle, kabul edilmiş İncillerin içerisindekilere itiraz edenler ve bunu kabul etmeyenler vardı.) Çünkü Kilise de çok iyi biliyordu ki bu İncillerin okunması demek, kendi yalanlarının ortaya çıkması anlamına gelecekti. Sonra Kilise bu İncillerin, takıldığı yerlerde kendisine yardımcı olacak ve açıklamalar yapacak bir Papaz eşliğinde okunmasına izin verdi. Daha sonra 1879 yılındaki 1. Vatikan Toplantısı?nda Kilise, Allah?ın İncilleri, Havarilerin metinleri yazarken kendilerine ilhamda bulunan Ruhu?l Kuds?e vahyettiğine karar verdi. Bu ise, geçmişte verilen karardan geri adım atılması anlamına geliyordu. Sonra 1965 yılındaki Vatikan toplantısında her ne kadar bu metinlerin pedagojik ve eğitsel bir takım yönleri bulunsa da eski ve üzerinden zaman geçmiş metinler olduğunu ilan etmiş bulundu!
Şu anki İncillere ilişkin itirafların yer aldığı kitabın önsözüyle ilgili fotoğrafik tabloyu ve tercümesini aşağıda verip sonra da üzerinde yorum yapacağız.
Aziz Gerome?un Eserinin Birinci Cildi
Önsöz
Dört İncil?deki Metinlerin Gözden Geçirilmesi Hakkında
Aziz Gerome?den Papa Şam'lı Hieronymus'a
Eski bir eserden yeni bir iş çıkarmamı teşvik ediyor ve dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış bulunan İncil metinleri hakkında benim hükümde bulunmamı, bu metinlerden seçkiler yapmamı, hangisinin Yunanca metne daha yakın olduğunu tespit etmemi istiyorsun. Bu, ürkütücü ve bir o kadar da tehlikeli bir görevdir de, çünkü eski dünyanın üslubunu değiştirecek ve onu çocukluk aşamasına döndüreceğim (basitleştireceğim). Başkaları hakkında hükümde bulunmam başkalarının da benim yaptığım bu iş hakkında hüküm verecekleri anlamına gelir. Bilginler hatta cahillerden, benim bu eserimi ellerine aldıklarında, bu kadim esere cüretle bir şeyler ekleyip çıkardığımı ve yaptığım değişiklikleri görenlerden bana sövmeyen ve beni sahtekar ve kutsal şeyleri kirletmiş birisi olarak görmeyen olacak mıdır?
Bu rezalet karşısında, endişemi hafifletecek iki şey var: Birincisi, bunu senin emretmiş olman. İkincisi: Sapkın olanın hiçbir zaman hakkın yerine geçemeyeceği (duygusu). Bu, en bozuk bir ağzın bile kabul edeceği bir durum. Düşmanlarımızın hangisinin doğru olduğu konusunda (şaşkınlık yaşamamaları için) Latince elyazmalarındaki tercümeye bazı güven verici unsurları eklememe (ne dersin?). Çünkü ortada metinleri arasında bir sürü farklar olan İnciller var.  Niçin cahil mütercimlerin yanlış anlamalarla tahrif ettiği hatta kötü niyetle hareket ederek değişikliğe gittikleri, hatta bazılarının tadil ettiği kısımları Yunan kaynaklarına dayanarak düzeltmemi hoş karşılamıyorlar?
Şayet el yazmalarını birbirine ekleyeceksek, kendilerini alim sanan zatlar tarafından yapılan başarısız değişiklikler, uyuklamakta olan çevirmenlerin yaptığı hatalar ve yanlış çevirilerden bizi uzaklaştıracak Yunanca asıllarına dönmemiz hususunda bizi engelleyen şey nedir? Ben burada İbraniceden Yunancaya oradan da Latinceye yapılan çevirilerle üç aşamada bize ulaşan Yunanca Sebiniyye tercümesinden ve Ahd-i Atik?ten bahsetmiyorum. Burada Aquila ya da Symmakus?un  ne diyeceklerinden ya da Theodotion?ın eski çevirmenlerle yeni çevirmenler arasında orta bir yolu niçin tercih ettiğini de söz konusu etmek istemiyorum. Ben  Havarilerin aşina olabilme ihtimalinin olduğu çeviriye dayanmak istiyorum. Şimdi de Yeni Ahit?ten bahsedeceğim. Şüphesiz, Matta İncil?i hariç bu mektupların tümü Yunanca yazılmış. İncil yazarlarından Matta?nın Yahudilerin bölgelerinde bulunduğu için bunu yazarken İbraniceden yararlandığını biliyoruz. Bu İncil?in (Matta İncili?nin), yararlandığı kaynakların çokluğu nedeniyle bize ulaşan İncil?den tamamıyla farklılık arz ettiğini görüyoruz. Ben asıl metne bakmayı tercih ettim. Bazılarının hiç hak etmediği halde cansiperane savunduğu Luciano ya da Hesychio (tarafından yapıldığı) ileri sürülen çevirilerden yararlanmak da istemiyorum. Farklı halkların dilleriyle bize ulaşan İnciller, metinlerin içerisinde var olan hataları bize gösteriyor. Kendi dilimizde yazılmış olan nüshalar açısından mutlaka itiraf etmem gereken şey, bu metinlerden yararlanamadığımdır.
Bu mütevazı önsöz, Yüce İnciller?in şu şekilde tertip edilmesini öneriyor: Matta, Markus, Luka ve Yuhanna. Bunların düzeltilmesi en eski Yunan yazmaları gözden geçirilerek yapıldı. Latince nüshaların içeriğinden de çok fazla uzaklaşılmadı. Bize ilk şekliyle ulaşan bölümleri dokunmadan, gerçek manadan bütünüyle uzak görünen kısımları düzeltmekten başka bir şey yapmadım ve (bu kısmı) B harfiyle işaretledim. İskenderiyeli Ammonium?un verdiği bilgilere göre Kayserili Eusebius?un yaptığı ve yaklaşık on bölüme ayrılmış olan çeviriye gelince sadece Yunanca anlama bağlı kalarak dilimize aktardım. Burada herhangi bir fazlalık ya da birbirine benzeyen, ayrı olan ya da on kısma bölünen (çeviriden) tamamen farklılaşan bölümleri bilebilmek mümkün olacaktır. Çünkü zamanla kitaplarımızda hatalar birikebilir. İncil, bu anlamda diğer (kitaplardan) ayrıdır. Buna da (H) harfiyle işaret ettim.
Bu ikisi arasını bulma çabası sırasında bazı hatalar elbette oldu. Bu nedenle Latince çeviride ciddi karışıklıklar göreceksin. (Dört İncil) Yazarlardan biri, daha fazla şey söylemiş olabilir, az olduğunu düşündükleri hususta  buna eklemelerde bulunmuşlardır. Markus, bir çok bölümde, her İncil?in sadece ilgilendiği konuları korurken  Luka ve Matta?dan aktardığını söylemekte. Matta ise Yuhanna ve Markus?tan aktarıyor.  Her biri elindeki İncil nüshalarından aktarma yapıyor. Bu yüzden benim önerdiğim keşif okuması yapıldığında hiçbir karışıklık olmayacak, karışıklıklar ve yanlışlar giderildikten sonra bu iki nüsha arasındaki benzerlikler olduğu bilinecektir.
Ortaya çıkan benzerliklere bakarsak, birinci bölümde Matta, Markus, Luka ve Yuhanna?dan müteşekkil dört İncil arasında uyum olduğunu görürüz. İkinci bölümde sadece Markus?la Yuka arasında, üçüncü bölümde Matta, Luka ve Yuhanna arasında, dördüncü bölümde Matta, Markus ve Yuhanna arasında, beşinci bölümde Matta ile Luka arasında, altınca bölümde Matta ve Markus, arasında, Yedinci bölümde Matta ve Yuhanna arasında, sekizinci bölümde Luka ile Markus arasında, dokuzuncu bölümde Luka ile Yuhanna arasında, onuncu bölümde başka İncillerde olmayan her birin İncilin kendine has ifadeleri olduğunu görmekteyiz
Rakamlar siyah renkte olacak ve bu anlamın bulunduğu İncil?i göstermesi için hemen altında kırmızı renkli başka bir rakam olacak. Kitap açıldığında hangi bölümün hangi tercümeye ait olduğunun bilinmek istenmesi durumunda aşağıda eklediğim rakamlar sayesinde bunu bilmek mümkün olacak. Listelerin bulunduğu sayfaların başına dönüldüğünde ve her İncil?in başında hangi bölümü kimin tercümesi olduğunun belirlenmesi sayesinde her farklı başlığın yazarının rakamını bulmak mümkün olacaktır. Bu son bölümün yakınlarında birbirine benzeyen maddelerin isimleri bulunacak. Böylece aynı bölümde bulunan rakamlara muttali olmak mümkün olacak. Bu bilgilerin kontrolünden sonra belirlenen rakamlar takip edilerek istenen her kısma ulaşılabilecek. Ayrıca birbirine benzeyen bölümler de bilinecek. (B)
İsa Mesih sayesinde hayırlarda olmanızı ve beni unutmamanızı rica ediyorum Ey Papa Hazretleri!
Bu mektupta yazılan şeyleri ele aldığımızda şu sonuçlara ulaşmaktayız:
·        (384 yılları arasında yaşayan ve 18 yıl boyunca Papalık yapan) Papa Damaz, Aziz Gerome?den eski kitapları yeni kitaplara dönüştürmesini, dünyanın dört bir yanında dağılmış bulunan kitapların değerleri konusunda bir yargıya varmasını ve Yunanca metinden uzaklaşan kısımların izale edilmesini istemiştir. Bilindiği gibi Yunanca nüshaları, İncil?in orijinal metinleri ya da dili Aramice olan İsa?nın İncil?i değildir.
·        Gerome kendisine sahtekar gözüyle bakılmasından ve kutsalları kirleten bir kişi şeklinde değerlendirilmesinden korkmaktadır. Çünkü eski kitapta değişiklikler ve düzeltmeler yapmıştır.
·        O, yaptığı şeyin dinin tabileri tarafından skandal olarak niteleneceğini bilmektedir.
·        Ama içi huzur doludur çünkü Papa şahsen bu değişiklikleri bizzat yapmasını istemiştir. Ancak o aynı zamanda ?Sapkınlığın hakikatin kendisi olamayacağı? gerçeğini bilmektedir. Bunun anlamı, onun sağda solda karşılaşılan İncil nüshalarını sapkınlık olarak gördüğüdür. Bu, en haşin ve sert bir dile sahip olan insanlar tarafından da kabul görecek bir husustur.
·        Yaygın Latince tercümede hatalar vardır ve metinler birbirinden farklılaşmaktadır.
·        Çeviriyi yapanlar cahillerdir, kötü niyetle metinleri değiştirmişler, kelimelerin yerlerinde tadilata gitmişlerdir.
·        İbranice yazılmış olan Matta İncili?nin metni, oluşturulması sırasında birbirinden çok farklı kaynaklardan yararlanılmış olması dolayısıyla Latince metinden tamamen farklıdır.
·        Çeşitli insanların ve halkların elinde bulunan İncil metinleri, İncillerin içerdiği hataları ve eklenen bölümleri göstermektedir. Aziz Gerome?nin yaptığı Latince çeviri, eski Latince metinlerin içeriğinden çok da fazla uzaklaşmamakta ve o, sadece asıl manadan oldukça uzaklaşan bölümlerin düzeltilmesiyle yetinmektedir, diğer yerlerine pek dokunmadan ilk hali üzere bırakmıştır. Bu İncillerde hatalar birikmekte olduğu gibi ayrıca eski tercümeyle yenisi arasını bulma işlemi sırasında da hatalar yapılmıştır. Bu nedenle, yazarların kendilerinden yaptığı eklemeler nedeniyle müthiş karışıklıklar olmuştur. Sonra da üzerinde tadilata gidilmiş İncillerle ilgili olarak birbiriyle uyumlu ve birbirine benzeyen bölümleri ortaya çıkarmıştır.  
Bu son derece açık itiraflardan sonra herhangi bir kişinin mevcut İncillerin Allah tarafından indirilmiş olabileceğini söylemesi ya da Allahu Teala?nın indirmiş olduğu ve bugüne kadar içerisinde tek bir harfin bile değişmediği Kur?an-ı Kerim?le bir tutulması mümkün müdür? Bu açık delili arz ettikten sonra, bütün Müslüman din adamlarına ve özellikle de Hıristiyanlarla diyalog toplantısı yapmakta olan dini yetkililere, İncilleri ya da Kitab-ı Mukaddes?i bütünüyle Kuran?la bir tutmalarının İslam aleyhine yapılmış açık bir haksızlık olduğunu ilan etmekten (Bunun küfür olduğunu söylememek için bu ifadeyi kullanıyorum) başka bir şey yapmam mümkün değildir. Çünkü Hak?la batılı bir tutamayız.
Bütün mezhepleriyle Hıristiyan kardeşlerime, daha önce bahsi geçen ve ifade ettiğim hususları zikretmeden geçemeyeceğim: Benimle hiçbir yaratılmış arasında şahsi düşmanlık yoktur. Hıristiyanlığı bir din olarak eleştiriyor değilim. Ancak, bu dinin bütün dünyaya dayatılmasını, insanların Hıristiyanlaştırılmaya çalışılmasını, İslam ve Müslümanlara yönelik saldırıları eleştiriyorum. İsteyen inanır, isteyen inkâr eder.  Ancak Müslümanlara yönelik misyoner çalışmaları hiçbir şekilde kabul edilemez. Allah katında tek din İslam?dır.

Aşağıda, kardeşlerimin tercümesini gözden geçirmesi maksadıyla Aziz Gerome?nin Papa?ya yazdığı mektubun Latince aslını veriyorum:

Ancti Hieronymi operum Tomus Primus
Incipit praefatio
Sti Hieronymi Presbyteri in
Quatuor evangelia

Beatissimo Papae Damaso Hieronymus

     Novum opus facere me cogis ex veteri : ut post exemplaria Scripturarum toto orbe dispersa, quasi quidam arbiter sedeam : & quia inter se variant, quae sint illa quae quum Graeca consentiant veritate, decernam. Pius labor, sed periculosa praesumtio, judicare de coeteris, ipsum ab omnibus judicandum : senis mutare linguam, & canescentem jam mundum ad initia retrahere parvulorum. Quis enim doctus pariter vel indoctus, cum in manus volumen assumserit, & à saliva quam semel imbitit, viderit discrepare quod lectitat ; non statim erumpat in vocem, me falsarium, me clamans esse sacrilegum, qui audeam aliquid in veteribus libris addere, mutare, corrigere? Adversus quam invidiam duplex caussa me sonsolatur : quod & tu qui summus sacerdos es, fieri jubes : & verum non esse quod variat, etiam maledicorum testimonio comprobatur. Si enim Latinis exemplaribus fides est adhibenda, respondeant quibus : tot enim sunt exemplaria paene quot codices. Sin autem veritas est quaerenda de pluribus : cur non ad Graecam originem revertentes, ea quae vel à vitiosis interpretibus male edita, vel a praesumtoribus imperitis emendata perversius, vel à librariis dormitantibus aut addita sunt, aut mutata, corrigimus ? Neque vero ego de Veteri disputo Testamento, quod à septuaginta quid Aquila, quid Symmachus sapiant, quare Theodotion inter novos & veteres medius incedat. Sit illa vera interpretatio quam Apostoli probaverunt. De novo nunc loquor Testamento : quod Graecum esse non dubium est, excepto Apostolo Matttheo, qui primus in Judaea Evangelium Christi Hebraïcis litteris edidit. Hoc certe quum in nostro sermone discordat, & (a ) diversos rivulorum tramites ducit : uno de fonte quaerundum est. Praetermitto eos codices quos à Luciano & Hesychio nuncupatos, paucorum hominum asserit perversa contentio : quibus utique nec in veteri Instrumento post septuaginta Interpretes emendare quid licuit, nec in novo profuit emendasse : quum multarum gentium linguis Scriptura ante translata, doceat falsa esse quae addita sunt. Igitur haec praesens praefatiuncula pollicetur quattuor tantum Evangelia, quorum ordo est iste, Matthaeus, Marcus, Lucas, Johannes : codicum Graecorum emendata collatione, sed veterum. Quae ne multum à lectionis Latinae consuetudine discreparant, ita calamo ( b)temperavimus, ut his tantum quae sensum videbantur mutare correctis, reliqua manere pateremur ut fuerant. Canones quoque, quos Eusebius Caesariensis Episcopus Alexandrinum sequutus Ammonium, in decem numeros ordinavit, sicut in Graeco habentur, expressimus. Quod si quis de curiosis voluerit nosse, quae in Evangeliis, vel eadem, vel vicina, vel sola sint, eorum distinctione cognoscat. Magnus siquidem hic in nostris codicibus error inolevit, dum quod in eadem re alius Evangelista plus dixit, in alio quia minus putaverint, (c) addiderunt. Vel dum eumdem sensum alius aliter expressit, ille qui unum è quattuor primum legerat, ad ejus exemplum coeteros quoque aestimaverit emendandos. Unde accidit ut apud nos mixta sint omnia, & in Marco plura Lucae atque Matthaei, Rursum in Matthaeo plura Johannis & Marci, & in coeteris reliquorum quae aliis propria sunt, inveniantur. Quum itaque canones legeris qui subjecti sunt, consusionis errore sublato, & similia omnius scies, & singulis sua quaeque restitues. In Canone primo concordant quattuor, Mattheeus, Marcus, Lucas, Johannes. In secundo tres, Matthaeus, Marcus, Lucas. In tertio tres, Matthaeus, Lucas, Johannes. In quarto tres, Matthaeus, Marcus, Johannes. In quinto duo, Matthaeus, Lucas . In sexto, Matthaeus, Marcus. In septimo duo, Matthaeus, Johannes. In octavo duo, Lucas, Marcus. In nono duo, Lucas, Johannes. In decimo, propria (a) unusquisque quae non habentur in aliis, ediderunt. Singulis vero Evangeliis : ab uno incipiens usque ad sinem librorum, dispar numerus increscit. Hic nigro colore praescriptus, sub se habet alium ex minio numerum discolorem, quid ad decem usque procedens, indicat prior numerus, in quo sit canone requirendus. Quum igitur aperto codice, verbi gracia, illud sive, illud capitulum scire volueris cujus Canonis sit, statim ex subjecto numero doceberis, & recurrens ad principia, in quibus Canonem est distincta congeries, eodemque statim Canone ex titulo frontis invento, illum quem quaerebas numerum ejusdem Evangelistae, qui & ipse ex inscriptione signatur, invenies ; atque à vicino caeterorum tramitibus inspectis, quos numeros è regione habeant, annotabis : & quum scieris recurres ad volumina singolorum, & sine mora repertis numeris quos ante signaveras, reperies & loca in quibus vel eadem, vel vicina didixerunt (b) . Opto ut in Christo valeas, & mei memineris Papa beatissime.
 (a)       Ita MSS. omnes antiquiores ac melioris notae. Aliquot recentiores cum  
         editis legunt, in diversos rivulorum tramites : vel, ad diversosos, G c.        
 (b)        Codices MSS. quamplures, imperavimus
 (c )     Consule quae in Prolegomenis nostris diximus de Latino Matthaei Evangelio   usu recepto in Ecclesia ante Hieronymum, ubi exempla proposuimus   additamentorum hujusmadi.




*Dr. Zeynep Abdülaziz (Fransız Medeniyeti Profesörü)


Bu makale İslam Özkan tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.

3 Ocak 2004 Cumartesi

Çağdaş Hayat Ve Kadın, Kadın Hakları Mı..?

 - FRANSA'DA ŞİDDETE MARUZ KALAN KADINLARIN SAYISI % 95,
- ABD'DE HER YIL 4.000 KADIN DÖVÜLEREK YAŞAMINI YİTİRİYOR,YILDA ORTALAMA 4.000.000 KADIN DA EŞİ TARAFINDAN DÖVÜLÜYOR VE HER 15 DAKİKA'DA BİR KADIN TECAVÜZE UĞRUYOR ...!


" BİR SÜRÜ ÇOCUK SAHİBİ BİR EV HANIMI OLMAYI NE KADAR ÇOK İSTERDİM...NE ÜN , NE PARA , NE GÜZELLİK .SADECE DÜZGÜN BİR HAYAT , ÇOCUKLAR, HER AKŞAM EVE DÖNÜŞ SAATİ BELLİ BİR KOCA..." AFİFE JALE ( İLK TÜRK KADIN TİYATROCU'NUN , PSİKİYATRİST MAZHAR OSMAN'A SÖYLEDİĞİ SON SÖZLERİNDEN ... ÇAĞDAŞ YAŞAM TARZININ YOK ETTİĞİ BİR HAYATTAN SON KESİNTİ...!MAZHAR OSMAN:LİZ BEHMOARAS;REMZİ YAYINLARI ) AFİFE JALE'NİN İLK KADIN TİYATRO'CU DİYE REKLAMI YAPILIP , GENÇLERE ÖZENDİRİLİRKEN UYUŞTURUCU MÜDTELASI ,MUTSUZ , FAKİR VE FAHİŞE OLARAK YALNIZ BAŞINA ÖLDÜĞÜNÜ BİLİYOR MU İDİNİZ ...?(MİLLİYET: CAN DÜNDAR: 13.02.2004).SİSTEM İSE ONU HİÇ KORUMADI...TIPKI AŞAĞIDAKİ OKUYACAĞINIZ BURÇİN VE DİĞERLERİ GİBİ...İŞTE BİZ BUNA KARŞIYIZ !!!

BUNU YAZMAMIZIN NEDENI , TESETTUR EMRINI İSLAM'IN KADIN'I CİNSEL META OLARAK GÖRDÜĞÜ İDDİASINDA BULUNAN MİLLİYET GAZETESİ GENEL YAYIN MÜDÜRÜ SAYIN YILMAZ'A GERÇEKLERİ BİR KEZ AHA HATIRLATMAK...

ALIN SİZLERE BATIDAN SON HABER :HOMO-LEZBİYEN-METROSEKSUELLİK...BİTTİ , SIRADA "SWİNGER " GRUPLARI ( EVLİ AMA EŞ DEĞİŞTİREN SAPIK TOPLULUKLARI) VAR, ; PARİS,AMSTERDAM,BRÜKSEL,SAN FRANCİSCO,NEW YORK... BAŞ KENTLERİNDEN.....MEDENİYETİN GELDİĞİ SON NOKTA !(VATAN GAZETESİ :14.03.2004)

ÇAĞDAŞLIK ; FAHİŞELİĞE EVET AMA NAMUSLU HAYATA HAYIR ...!

TÜRKİYE'DE ERKEK KADIN NÜFUS ORANI :
ERKEK:35.171.000
KADIN:35.362.000 ( POSTA:06.05.2003) ;
FAZLA KADIN SAYISI 200.000 CİVARINDA...YANİ ŞERİAT DEVLETİNDE ŞARTLARINI YERİNE GETİRDİKTEN SONRA EN ÇOK 200.000 ERKEK II . BİR EŞ ALABİLECEKTİ...

GÜNÜMÜZDE FAHİŞELİK YAPAN, METRES HAYATI YAŞAYAN KADIN SAYISI HEMEN HEMEN 200.000 CİVARINDADIR...PARA KARŞILIĞI, VÜCUDUNU SATAN VEYA EVLİLİK DIŞI İLİŞKİYE ZORLANAN KADINLAR İSLAM DEVLETİNDE II. EŞ OLARAK NAMUSLU VE TEMİZ BİR AİLE HAYATI YAŞAYACAKLARDI... DETAYLI BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ


ALIN SİZE ÇAĞDAŞ HAYATTA KADININ SON GELDİĞİ NOKTA :

İLİŞKİLERDEKİ ZORLUK NELER YAPTIRIYOR
YAKINDA KÖPEĞİ İLE EVLENENELER OLACAK

ALMANYA'NIN FRANKFURT ÜNİVERSİTE KLİNİĞİ SEX BİLİMİ BÖLÜMÜ DİREKTÖRÜ PR. DR . VOLKMAR SİGUSCH (64) :"İNSANLARIN ÇOK YAKIN BİR ZAMANDA PARTNER OLARAK EV HAYVANLARI İLE EVLENECEKLERİNİ " İDDİA ETTİ.GÜNDEN GÜNE ARTAN EGOİZM İNSANLARIN PARTNER İLİŞKİLERİNİ ZORLAMAKTA .BU YÜZDEN DE İNSANLAR SEVGİLERİNİ, HEM CİNS VEYA KARŞI CİNSLERİNE DEĞİL, KEDİ - KÖPEK GİBİ EV HAYVANLARINA VERMEYİ TERCİH EDİYOR...
GÜNLÜK YAŞAMA BAKILDIĞINDA DA EV HAYVANLARINA ŞU ANDA ZATEN BİR ÇOK İMKAN TANINIYOR.KÖPEKLERE İSİM VERİLİYOR, BERBERE GÖTÜRÜLÜYOR, DOKTORDAN RANDEVU ALINIYOR, PSİKOLOĞA GÖTÜRÜLÜYOR VEYA MİRAS BİLE BIRAKILIYOR...KÖPEKLERLE NE ZAMAN EVLENİLEBİLECEĞİ KONUSUNDA İSE PR. DR. VOLKMAR SİGUSCH " EN ÇOK 10 YILA YAKIN BİR ZAMANDA BUNUN GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNİ " SAVUNUYOR...
YORUMA GEREK VAR MI...! HOMOSEKSÜELLİK-LEZBİYENLİK-GRUP....BİLE AŞILDI...ENSEST İLİŞKİ ZATEN YAYGIN...SIRADA ZAVALLI HAYVANLAR VAR...SONRA...!? SODOM-GOMORE HELAK OLMAYI HAK ETTİĞİNE GÖRE YENİ BİR HELAK DALGASI İNSAN KILIKLI ZAVALLILARI - VE ONLARA ENGEL OLMAYAN BİZLERİ ( GÜNÜMÜZ EYKE HALKINI )- BEKLİYOR...! ( HÜRRİYET : 08.06.2005)


İŞ DÜNYASINDA KADINLAR

" Kadınlar iş dünyasında niye erkeklerin oyununa tam olarak katılamıyor? Bu soru hep sorulur, hep ayrımcılıkla ilgisi kurulur. Oysa bana sorarsanız, kadınlar ve erkekler milim milim eşit haklara, olanaklara sahip olsalar bile kadınlar, erkekler dünyasında erkekler gibi 'top koşturamaz'. Çünkü hisleri vardır, olup biten en küçük şeylere dair bir hisleri. Bu da 'hissiz bir dünyada' yorucudur elbette. Kadınlar bu yüzden daha çok yorulur. Hatta bu yüzden kadınların erkekler dünyasında erkekler gibi (!) top koşturamamaları iyidir. Çok sağlıklıdır. Başarının esas olduğu bir toplumda bu sözler kulağa iyi gelmeyebilir ama kadınların 'başarısızlığı' (?) insanlık adına iyi bir şeydir. Serena'nın oturup kendini gözden geçirmesi, erkeklere komik, zayıf ve 'kafa karıştırıcı' gelecek düşüncelere dalması iyidir. Çünkü Beckham'ın ve erkeklerin kafası hiç karışık değildir. Nasılsa hayatta bir gol daha atmak onları kendine getirir ve bütün sorunları çözer. Gol atamamasına rağmen güçlü hissedecek erkekler bu yüzden hep çok nadir olacaktır! Erkekler, kendilerinden beklenen 'duygusuzluk' mitine rağmen nadiren insan kalacaktır! " (Ece Temelkuran,Milliyet :05 Temmuz 2004) TABİİ Kİ KADIN'DA ÇALIŞABİLİR AMA BİZDE AYNI ŞEYİ SÖYLÜYORUZ KADIN DUYGUSALDIR- DOĞASI GEREĞİ - VE BU YARATILIŞ GEREĞİ KENDİNE UYGUN ALANLARDA ÇALIŞMALIDIR...TEDAY İSLAM VE KADIN HAKLARI DOSYAMIZDA!


MANKENLİK NEDİR ?

BİR GAZETE HABERİ : " MANKEN ÇAĞLA ŞIKEL 3.5 AY ÖNCE GAZİNOCULAR KRALININ OĞLU ... DAN AYRILDI....DİZİSİ BAŞROL OYUNCUSU İLE FLÖRT ETTİ.ŞİMDİDE ... HOLDİNG PATRONUNUN YEĞENİ İLE AŞK YAŞIYOR..." ( POSTA : 12.04.2004).MANKENLERİN TC'NİN KURULUŞ TARİHİ VEYA ATATÜRK'ÜN DOĞUM TARİHİNİ ...VS BİLMEDİKLERİNİ BİLİYOR MU İDİNİZ?PEKİ ONLARI BU ADAR PARA KAZANDIRAN - AMA AZ VERGİ ÖDETTİREN - ÖZELLİKLERİ NE ACABA ...?!

KOCAM ÇALIŞSIN BEN EVİMİN KADINI OLAYIM
İNGİLTERE'DE YAPILAN BİR ARAŞTIRMA, İYİ BİR EĞİTİM ALIP İŞ HAYATINA ATILAN KADINLARIN PARLAK BİR KARİYER YERİNE EVİNDE OTURUP ŞAKİN BİR YAŞAM SÜRMENİN HAYALİNİ KURDUĞUNU ORTAYA ÇIKARDI
İNGİLTERE'DE 30 YAŞLARINDA, ÇALIŞAN 1500 KADINLA YAPILAN BİR ANKET, KADINLARIN BÜYÜK BİR BÖLÜMÜNÜN İŞ HAYATINDAN SIKILDIĞINI GÖSTERDİ. KADIN DERGİSİ NEW WOMAN'IN ANKETİNE KATILANLARIN YÜZDE 61'İ MUTLU BİR EVLİLİK YAPMANIN, SAKİN BİR KASABAYA YERLEŞEREK EVİNİN KADINI OLMANIN HAYALİNİ KURUYOR. ÜÇTE İKİSİNDEN FAZLASI "PARAYI ERKEK KAZANMALI" DİYOR. KADINLARIN ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜ İSE KARİYERİN O KADAR DA ÖNEMLİ OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYOR. ULUSAL AİLE VE EBEVEYN ENSTİTÜSÜ'NDEN VİCKİ SHOTBOT BU ARAŞTIRMAYI "MODERN KADININ UYANIŞI" OLARAK GÖRÜYOR. SHOTBOT'A GÖRE BU UYANIŞIN NEDENİ KADINLARIN ARTIK İSTEDİKLERİ HER ŞEYİ ELDE EDEMEYECEKLERİNİ ANLAMIŞ OLMASI. ANKETTEN ÇIKAN DİĞER ÇARPICI SONUÇLAR İSE ŞÖYLE: 10 KADINDAN 9'U ÇİFTLERİN BİR ARADA OLMAK İÇİN YETERİNCE ÇABA GÖSTERMEDİĞİNE İNANIYOR. İLİŞKİDE EN ÖNEMLİ ŞEYİN BAĞLILIK OLDUĞUNU SÖYLEYENLER YÜZDE 95'KEN, CİNSELLİK DİYENLER YÜZDE 5'TE KALARAK AZINLIĞI OLUŞTURUYOR.
BİZ MECBURİYETTEN ÇALIŞIYORUZ!
İNGİLİZ KADINI ÇALIŞMAKTAN BIKTI. PEKİ YA BİZİM KADINLAR? KÜÇÜK ÇAPLI BİR ANKET YAPTIK. BİZDE DE İLGİNÇ SONUÇLAR ÇIKTI! ... (VATAN : 11/03/2005 )
BİZ DESEK NE GERİCİLİĞİMİZ KALIR NE KADIN DÜŞMANLIĞIMIZ...İNGİLTERE BİZDEN ÇOK ÖNCE KADINLARI ÇALIŞTIRMAYA BAŞLAMIŞTI...İŞTE TÜRK KADINININ 100 YIL SONRASI...


ŞÖHRET DÜNYASININ (...) İÇ YÜZÜNÜ ÇOK İYİ BİLEN AYKUT IŞIKLAR'DAN
Para ve şöhret meraklısı kızlar!.. Bu örnekleri mutlaka öğrenin
Ben birisi veya bir konu hakkında iddialı konuşuyorsam mutlaka bunun altında; uzun yıllarda yaşanmış birçok olay hatta kendi yanlışlarımdan oluşan bir zincir vardır. Kısacası buna tecrübe diyoruz. Laf olsun diye yazı yazmam, konuşmam...
Yazılarıma yıllardır tiryaki olanlar hemen hatırlar.
Her zaman genç şarkıcı veya artist adayı kızlara 'Aman sakın evli bir sevgilinin sözlerine ve hareketlerine güvenmeyin. Belki kısa zamanda bazı somut şeylerin sahibi olabilirsiniz. Ama bunların bedelini ilerde fazlasıyla sizden alır erkek milleti. Hele pili iyice bittiği zamanlar... Bırakın başarı geç olsun ama sizin olsun' diye kaç kez yazdım.
Ve kimsenin yazmaya cesaret edemeyeceği örnekleri gösterdim.
Türkan Şoray, kendinden 30 yaş büyük evli barklı bir adama 26 yılını verdi. Peki sonra yani kendisi yaşlanınca ne oldu? Yıllarca 'evim' dediği mekanı mahkeme kararı ile satın aldı. Bu parayı temin etmek için de TV dizilerinde Haluk Bilginer'e yardımcı oyunculuk yapıyor.
Yapımcı-yönetmen Memduh Ün'e hayatını adayan Fatma Girik'in para-pul derdi yok. Ama o kocaman boş evin duvarları bazen üzerine doğru gelmiyor mu? Torunları koşuşsa, evde her zaman yaşam sesleri olsa daha iyi olmaz mıydı? Şimdi kime, neyi konuşuyordur. Çok merak ediyorum, evine misafir geliyor mu?
Pakize Suda, İzmir'den geldiği ve çok güzel olduğu günlerde, şayet Beyaz Kelebekler grubunun davulcusu Turgut Akyüz'e âşık olmasa idi... Şimdi belki çok zengin bir şarkıcı olup, Marmaris'te ada sahibi olabilirdi. Veya çocukluk arkadaşı Sezen Aksu gibi yüzlerce bestesi olan bir müzisyen... Rahmetli Turgut da evli idi. Sonuçta Pakize'nin gençliği uçup gitti.
Perihan Savaş, İbrahim Tatlıses ile geçen yıllarını anımsayınca acaba ne düşünüyor? 'İyi ki yaşadım, çok mutlu günler' mi diyor yoksa, keşke o zaman sadece işime baksaydım da bir kenara para koysaydım. Bak şimdi böyle TV'lere koşturmazdım' mı diyor.
Muazzez Ersoy'u bu alemde bir yere getiren 14 yıllık büyük aşkı Metin Güneş, şimdi mutlu yuvasında yaşıyor. Çocuklarını gezdiriyor. Belki de Ersoy'un afişlerini duvarlarda görünce 'heyecanlı bir macera' diye sadece gülüyor. Hayat kavgası devam eden Ersoy ise sanki yeni şarkıcı gibi, kendini tekrar halka kabul ettirmeye çalışıyor. Çünkü bu mantık olmazsa, ardından gelen gençler üzerine basıp geçerler. Özel yaşamında mutlu mu, bilmiyorum. Bu yaştan sonra olsa ne olur ki...
Emel Sayın hayatının en verimli ve olgun olması gereken günlerinde bir hukuk profesörüne âşık oldu. Adam evli idi ve müthiş bir eşi vardı. Zirvedeki bir sanatçı olmasına rağmen inanılmaz hakaretler işitti, kötü günler-geceler geçirdi. Günah değil mi o geçen zamana?..
Gülben Ergen 17 yaşında bir tavernacının çevresinden faydalanmak istedi, yatağına girdi... Görüyorsunuz tam 10 yıl sonra bunun bedelini ödüyor. O günlerde kim bilir ne planları vardı? İlyas Atak adındaki tavernacının kaşına gözüne âşık olduğunu sanmıyorum. Siz?
Dün gazetelerde bir haber vardı. Genç solistlerden Esra Özmen'in müzisyen sevgilisi meçhul kişiler tarafından vurulmuş. Esra bunun eski sevgilisi tarafından yapıldığını iddia ediyor. Eski sevgili de Selçuk Çobanoğlu adındaki evli bir iş adamı. Esra'dan da en az 20 yaş büyük. Yıllarca aynı evi paylaştılar. Adam maddi manevi yardımlar yaparak Esra'yı bu duruma getirdi. Şimdi tabancalar, kurşunlar konuşuyor. Böyle olacağını tam bir yıl önce açıkça yazmıştım.
Bir başka örnek...
Hani Emel Sayın ile Mehmet Ali Erbil'in başrol oynadığı 'Aşkım Aşkım' TV dizisinde bir güzel garson vardı. Aptal sarışın rolündeki garson. Mutlaka tanıyorsunuz, ismi Yeliz Yeşilmen... Aslında yetenekli bir oyuncu... Ama çok sabırsız. Ve kendini o kadar çok akıllı sanıyor ki... Aynen Gülben Ergen gibi... Bu aleme İbrahim Tatlıses tarafından sokuldu. Nedense Tatlıses ondan nefret eder.
Gazetelere yansıyan son evli sevgilisinin eşine göre...
'İlk olarak Yunus Bülbül'ün yuvasını yıktı. Daha sonra Ceyhun Başaran adındaki işletmecinin... Şimdi de Ali Uğur Akbaş adındaki iş adamı ile birlikte imiş. Her an her şey olabilirmiş.'
Şimdi size soruyorum. Star sanatçı olacağım diye, küçücük yaşında hayatından en az 3 evli (hepsi de babası yaşında) erkek geçen bir genç kız...
Sizin gözünüzde ne kadar saygın olabilir? O kızı günün birinde hangi aklı başında, mert bir delikanlı sever? Ve evlenip çocuk sahibi olmayı ister? Hadi buldu diyelim. Çocuklarından da utanmaz mı insan?..
Genç kızlar, ne olur küçük kızlara meraklı adamların tatlı sözlerine inanmayın. Bu işlerin sonu mutlaka hüsran oluyor.
...... ve ismi şu dakika aklıma gelmeyen benim için özel ve çok güzel şarkıcı kardeşlerim...Size sesleniyorum.
Neyinize güvenip de şarkıcı olmaya kalkışıyorsunuz? Başka işiniz yok mu sizin? Hele bazılarınız adam gibi adam bulup evlenmiş... Anne olan bile var aranızda...'Gazetecilere ve TV'cilere arkadaşlarınız hakkında dedikodu ver' desek kaçarsınız. Zaten siz gazetecilere yalakalık yapmasını da bilmezsiniz. İspiyon, iftira yok sizde...TV müdürlerine veya dizi yapımcılarına gidip 'Abi beni meşhur etsene' demezsiniz.
Gazetelerin pazar ilavelerine kapak olmayı da beceremezsiniz. Adına 'prodüksiyon' denilen işi (rüşvetin kibarcası) yapan aracıları da tanımazsınız. Zaten onları tanısanız iş kolay. 3 bin dolara bile kapak kızı olunuyor. Ayrıca bu işi üstlenecek pek çok çapkın ay pardon sponsor firma da var. Hadi parayı bulup, adresine ulaştırdınız diyelim...,
.....bugünlerde TV reklamlarında çocuklara ninni söyleyen ahlak abidesi Nilüfer'in... Hem nişanlısını, hem de eşini başka erkeklerle aldatırken yakalandığını bilmiyorsak, Pınar Altuğ'a kızmaya hakkımız yok. Genç kuşak bilmez. Nilüfer'in maceralarını piyanist nişanlısı Rıza Silahlıpoda ve yapımcı eşi Yeşil Giresunlu'ya sorabilirsiniz. Pınar Altuğ, bence Nilüfer'e göre rahibe gibidir.Sahnelerin diğer idolleri Ajda Pekkan. Sezen Aksu, Muazzez Abacı ile Gönül Yazar'ın özel yaşamlarını ne kadar biliyorsunuz? Kaç kez evlendiler, hayatlarına hangi erkekler girdi?Tam olarak doğruları bilmiyorsanız, Muazzez Ersoy, Ebru Gündeş, Sibel Can, Gülben Ergen, Sibel Turnagöl'ün özel yaşamını hiç karıştırmayın. Çünkü insafsızlık olur. Ablalarının yanında çırak kalırlar. Eskiler zamanında TV yoktu, gerçekleri yazacak gazeteci yoktu. Yazanlara da hastane odasında 'geçmiş olsun. Gazetecilik hali, her gazetecinin başına gelebilir' dendi.Türk sinemasının en saygın sanatçısı, yani 'Kraliçesi', 'Sultanı' kabul edilen Türkan Şoray Hanımefendi, 26 yıl evli bir erkekle aynı evi paylaşmışsa... Sinemanın 'erkek Fato'su Fatma Girik, 40 yıldır Memduh Ün ile nikâhsız yaşıyor.
....Sınav röportajlara başlar. Ünlü mankenlere, ilkokul mezunu olan herkesin bildiği veya bilmesi gereken genel kültür soruları sorarak, ne kadar cahil ve kültürsüz olduklarını halka göstermeye çalışırlar...Örneğin Atatürk'ün ne zaman doğduğunu, öldüğünü bilmeyen o ünlü mankenlerimizi hep bu sayede öğrendik.Yanılmıyorsam en son 'Cumhuriyet'in kaçıncı yıl dönümünü kutlayacağız? sorusuna yanıt aranmıştı. 30 kişi bir türlü doğru yanıtı bulamamıştı. 'Ben Almanya'da büyüdüm. Bu yüzden bilmiyorum' diyen mankeni siz de ibretle izlemişsinizdir. Bir tanesi de pat diye '10. yıl' dedi. Hemen bir yakın arkadaşı araya girdi 'Olur mu kızım. Onuncu Yıl Marşı'nı ben Kenan Doğulu'dan en az 5 yıldır dinliyorum. Kenan 5 yıl önce bu besteyi yapsa, demek ki Cumhuriyet en az 15 yıl önce kurulmuş ' dedi....Atv'de sabahları 'Hayat Bu', Kanal D'de 'İşte Hayat'... Star TV'de bir benzeri...Hepsinde konuşan, ağlayan ve yüzlerine bazen maske takan kadınlar. Onların kocaları, delikanlı sevgilileri...Artık 25 santimlik mini eteği ile karşımıza çıkan, saçma sapan konuşmalar yapan şarkıcı hanımları söylemiyorum. Bunların bazıları 15 yaşında erkek çocuk annesi...Akşamları ise başka bir alem... Elinizdeki uzaktan kumanda aletinin hangi düğmesine bassanız, karşınızda kocasına nasıl çiş yaptırdığını anlatan Hülya Avşar, eski sevgilisinin kendisi için yaptığı beste ile dalga geçen her yeri ortada bir kadın, porno kaseti firari iş adamının kasasında bulunan bir şarkıcı, resmen vücudunu satarak hayatını kazanan pek çok şarkıcı, artist ve manken... Böyle yüzlerce örnek sayabilirim.Bunlar mı Atatürk Devrimleri'ni savunan, çağdaş Türk kadınları? diye soruyor kendi kendine?... Kendini çağdaş sanan, aslında kara cahil olduğunu bile bilmeyen insanlar eğitilmediği, kontrol altına alınmadığı sürece...Kimse Anadolu veya büyük kent varoşlarında oturan kadınların türbanına karışmasın. Zaten 80 yıl karıştılar da ne oldu?

SON SÖZ ; BASINDA, MEDYADA KIZIMIZI BAŞI KAPALI MI GÖRMEK İSTERİZ YOKSA GÖZLERİ BANTLA (...?) KAPALI MI ...!?

'Ev divalarının' zamanıdır şimdi!
'Çocuk da yapan ama kariyer de isteyen' modern kadın imajı yıkılıyor! Yerini 'evde oturan ama ev işi yapmayan' kadınlar alıyor...

Nevsal Elevli

NOT : BİLİNDİĞİ GİBİ İSLAM ŞERİATINA GÖRE KADIN İSTERSE KOCASINDAN YEMEK,BEBEK BAKIMI...GİBİ İŞLER İÇİN HİZMETÇİ İSTEME HAKKINA SAHİPTİR.KISACA İNGİLİZ KADINLARI İSLAM'I İSTİYORLAR AMA HABERLERİ YOK!İSLAM VE KADIN HAKLARI, ÇALIŞMASI... İÇİN TIKLAYINIZ

İngiltere'de 2100 yetişkin üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, günümüz kadınlarının çoğunluğu, kariyerlerini bırakıp evde oturmayı istiyor. Ancak bir şartla: Ev işi yapmamak.
Reklam sektöründe strateji şefi olarak çalışan Marian Salzman, bu araştırmaya dayandırarak yazdığı raporda, çalışan modern annelerin yerini 'ev divaları'nın alacağını söylüyor. 'Trend gurusu' Salzman, kadınlar arasındaki yeni trendin stresli iş yaşamından vazgeçip evde oturmak olacağını söylüyor. 2004'ün 'mükemmel annesi'nin, çocuklara bakması için bir dadı, temizlik ve ütü gibi ev işleri için de özel elemanlar tutarak kendine zaman ayıran kadınlar olduğunu belirtiyor.
Çift maaşlı, çift kariyerli ailelerin modasının geçtiğini söyleyen Salzman, "Kadınlar iş hayatının gerçeklerini gördü; stres, entrikalar, baskı, kıyafet yönetmelikleri yüzünden kendilerine ayıracak zamanları kalmadığını fark ettiler" diyor.

Erkek, istemiyor!
Araştırmanın ilginç bir bulgusu da, bir zamanlar kadınların evlerinde oturup kariyer peşinde koşmamalarını tercih eden erkeklerin de, bu tercihlerinin değişmiş olması. Kadınların yüzde 69'u maaş almamak ve ev kadını olmayı iyi bir tercih olarak değerlendirirken, erkeklerin yalnızca yüzde 48'i kadınların iş hayatından uzaklaşması gerektiği görüşünde birleşti.

Sebep, kişisel
Salzman, bu konuda erkeklerle kadınların yine görüş ayrılığı içinde olduğunu söylüyor. "Bu kez de evde oturmak isteyen kadınlar, kadınların çalışmasını isteyense erkekler" diyen Salzman, kadınların evde oturmak istemesinin sebebinin, çocuklarıyla birlikte olmaktan çok 'kişisel' bir yaklaşımdan kaynaklandığını kaydediyor. Salzman, kadınların bugünkü özgürlük anlayışının, 'modern çağın çalışan annesinin yaşadığı baskılardan kurtulmak' olduğunu belirtiyor. MİLLİYET : 12 Mayıs 2004 / Çarşamba

MEDYANIN EMPOZE ETTİĞİ AİLE BİÇİMİ (!)

MEDYADA SIKÇA DUYMAYA BAŞLADIK " KIZIMIZIN ERKEK ARKADAŞINI EVİMİZE YEMEĞE DAVET EDELİM , BÖYLECE ONU TANIMIŞ OLURUZ !" ...ACABA...?

KAÇ TANE GENÇ ERKEK GENÇ BİR KIZLA ARKADAŞLIK EDERKEN EVLENMEYİ DÜŞÜNEREK BU YOLA ADIMINI ATAR, GERÇEKÇİ OLALIM, EVLİLİK YAŞI HIZLA İLERİ YAŞLARA DOĞRU GİDİYOR, GENÇ ERKEK SİZE , EVE GELECEK VE SİZE ASIL HÜVİYETİNİ GÖSTERECEK , ÖYLE Mİ " BEN KIZINIZLA ŞUNLARI YAPMAK İSTİYORUM ... " DİYECEK AÇIKÇA , ÖYLE Mİ ...!?

AÇIK OLALIM ; BU GENCİN SİZE ROL KESMEDİĞİNİ NASIL ANLAYACAKSINIZ, Kİ CİDDİ OLARAK EVLİLİĞİ DÜŞÜNEN VE FLÖRT İLE BİRBİRİNİ TANIMAYA ÇALIŞAN GENÇLERİN ÇOĞUNUN , EVLENSELER BİLE BİRBİRLERİNİ TAM TANIMADIKLARINI VE BİR ÇOĞUNUN BOŞANMA İLE SONUÇLANDIĞINI GÖRMÜYOR VE BUNDAN ŞİKAYET ETMİYOR MUYUZ ?

BİZDEN OKEY ALAN GENÇ ERKEĞİN KIZIMIZLA BAŞ BAŞA KALDIĞINDA NELER YAPACAKLARINI NEREDEN BİLECEĞİZ?GENÇLER ARASINDA HIZLA YAYILAN ALKOL,ESRAR,ORAL,ANAL SEX ,LEZBİYENLİK,HOMOSEKSÜELLİK- VEYA BİR ADIM GERİSİ METROSEKSÜELLİK-, SATANİZM... GİBİ OLAYLARIN KIZINIZIN BAŞINA ERKEK ARKADAŞI VEYA ONUN ARKADAŞLARI VASITASIYLA GELMEYECEĞİNİ KİM İLERİ SÜREBİLİR...?KÖTÜ YOLA DÜŞEN KIZLARIN AİLELERİ DE " KIZIMIZ KÖTÜ YOLA DÜŞSÜN " DİYE KIZLARINI SOKAKLARA SALMAMIŞLARDI , HERHALDE...!

EĞER SİZLER AŞAĞIDAKİ HABERLERDEKİ AİLELERDENSENİZ SORUN YOK ;

" ARTIK KADINLARDA ÇOK AŞIKLI...SADECE KENDİNİ TATMİN VE ZEVK AMACI İLE CİNSEL İLİŞKİYE YÖNELEBİLİYOR..." (MİLLİYET, BAKIŞ EKİ,SAYI:60,SAYFA:28)TABİİ BU İŞİ PARALI YAPANLARA OROSPU DENİYOR AMA PARASIZ YAPANA NE AD VERİLEBİLECEĞİNİ DERGİ YAZMIYOR...

"EŞCİNSELLİK NE BİR SAPIKLIK NE DE BİR HASTALIKTIR.SADECE ALIŞILMIŞIN DIŞINDA BİR CİNSELLİK BİÇİMİDİR...ÖZGÜRLÜKLERİN YAYILMASI İLE..." ( HÜRRİYET , 101 SORUDA SEX ,SAYA:39). BU MANTIKLA ŞÖYLE DESEK : HIRSIZLIK BİR SUÇ DEĞİLDİR SADECE ALIŞILMIŞIN DIŞI BİR GELİR ELDE ETME YÖNTEMİDİR, VEYA CİNAYET NE BİR SUÇ NE DE BİR KATLİAMDIR SADECE ALIŞILMIŞIN DIŞINDA BİR ÖLÜM SEBEBİDİR...! MADEMKİ MESELE " ALIŞILMIŞI AŞMAK...!"
" CİNSELLİKTE SON TABU :ENSEST:ANA - BABASIYLA SEVİŞENLER " (MİLLİYET .BAKIŞ EKİ :KASIM 1987,SAYFA:38)BU KADAR DA OLMAZ MI DEDİNİZ, DÜNE KADAR YUKARIDA SAYDIKLARIMIZDA " OLMAZ " DENİLENLER SINIFINDA İDİ !
" TORBA TATİL KÖYÜNE PERSONEL SAĞLAYAN GERİŞ ADLI MUHİTİN MUHAFAZAKAR HALKI ... ARTIK ÜSTSÜZ TURİSTİ DE DOĞAL KARŞILAYABİLİYOR "( MİLLİYET:06.011.1985)
AMA DEĞİLSENİZ , BİR DÜŞÜNÜN LÜTFEN, TABİİ Kİ KIZINIZI FAZLA SIKMAK VEYA ARKADAŞ EDİNMESİN ... DEMEK İSTEMİYORUZ AMA MEDYANIN DOLMUŞUNA DA BİNMEYELİM VE EŞ-OĞUL-KIZIMIZLA KONUŞARAK BU KONULARI HALLEDELİM !

BİZDEKİ BATICI PEZEVENK VE FAHİŞELERE DUYURULUR :

ABD ,sex bataklığına sürüklenebilecek gençleri evlilik öncesi ilişkiden korumak için yılda 117.000.000 $ harcıyor , önümüzdeki yıl bu para 135.000.000$2a yükseltilecek ( Vatan Gazetesi : 09.09.2003) : DSP-MHP-ANAP KOALİSYONUNDA SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ'A GELEN HEMŞİRELER BİRLİĞİ BAŞKANI KADIN " EVLİLİK ÖNCESİ KIZLARIN CİNSEL DENEYİM KAZANMALARI (!) GEREKTİĞİNİ İLERİ SÜRMÜŞTÜ ...!

ÜRPETEN SAPIKLIK :

Almanya'da çocuk pornosuna karşı tarihin en büyük operasyonu yapıldı. 1.500 polis aynı anda 500 ayrı eve baskın yaptı. 26 bin sapık içinde öğretmenlerin de bulunması bomba etkisi yarattı.Alman polisi internet tarihinin en büyük çocuk pornosu şebekesini çökertti.Toplam 1.500 polisin katıldığı "Avcı" kod adlı operasyonla 500 ayrı eve baskın yapan Alman güvenlik güçleri, akıllara durgunluk veren bir yeraltı organizasyonunu açığa çıkardı. Yapılan açıklamada, Amerika'dan Avustralya'ya kadar 166 ülkede faaliyet gösteren 26 bin 500 sapığın kimlik bilgilerinin ele geçirildiği belirtildi.Rahipler-polisler bile sapık :Alman emniyetinden yapılan açıklamada, aralarında rahipler, öğretmenler, hatta polislerin bile bulunduğu şebekenin, internet üzerinde 38 ayrı "çocuk pornosu grubu" oluşturdukları ve resim ile videoları bu gruplar üzerinden yaydıkları vurgulandı. Operasyonun en üzücü tarafı ise çocuk pornosundan para kazananlar arasında çocuklarla ilgili işlerde gönüllü olarak çalışanların da bulunmasıydı. Sapıklardan birinin bilgisayarında 4 aylık bir bebeğin bile pornografik amaçlı resmi bulundu.Sadece ABD'de de son 2 ay içinde çocuk pornosundan bin kişinin gözaltına alındığı açıklandı.( Vatan gazetesi : 28.09.2003)

ÇAĞDAŞ ÜNİVERSİTE'DEN BİR ALINTI :" ...Boğaziçi Üniversitesinde okuyanlar bilir.Öğrenci işleri müdürümüz vardı, Metin B....Güzel kızlara düşkündü . Bizlerde krediye ihtiyacımız olunca,ders bırakmak-ilave etmek istersek " File çorap çeker , hafif dekolte yapar , ayakkabıları da geçirdiğimiz gibi alırdık soluğu Metin Hoca'da.Biraz da flörtöz konuştunuz mu işiniz halloldu demekti..." (Sabah : 04.10.2003 )

NAMUS KELİMESİNİN KANUNLARDAN ÇIKARILMASINI İSTEYEN ÇAĞDAŞ (...) KADINLARA DUYURULUR : Batman'da fakir bir ailenin 12 ve 13 yaşındaki iki kız çocuğunun 3 yıldır binlerce erkeğe satması...( 04.10.2003 tarihli gazeteler ) Mardin'de 64'ü rütbeli 341'i er toplam 405 asker için tecavüz davası açıldı... ( Hürriyet : 04.10.2003)Ahlak ve Namus olmadan toplum ancak hayvanlaşır !

Çocuk Vakfı, 20 Kasım 2001 tarihinde bütün dünyada kutlanacak olan Dünya Çocuk Hakları Günü nedeni ile RİSK ALTINDAKİ DÜNYA ÇOCUKLARI RAPORU hazırladı :

... Afrika'da çocuklara yönelik seks turizminde artış var. Seks turizmi açısından Senegal en önemli merkez. Onu Gambiya, Togo, Benin izliyor. Çocuk pornografisinde de artış gözleniyor. Diğer merkezlerin aksine Gambiya'ya gelenler Avrupalı kadınlar ve onlar da erkek çocuklarla ilişki kurmak için burayı tercih ediyorlar. Güney Afrika'da Angola, Mozambik, Kenya gibi ülkelerden getirilen 38 bin çocuk seks pazarında kullanılıyor.Afrika'da çocuğun kaçırılarak ticarî cinsel istismara maruz bırakılmasını önlemeye yönelik hukukî engellemeler ise yeterli değil. Belirtildiğine göre Asya-Pasifik ülkelerinden Nepal'den Hindistan'a her yıl 150 bin kadın ve kız çocuğu kaçırılıyor. Kamboçya seks turizminin merkezlerinden biri. Sadece Çin'de çeyrek milyon kadın ve kız kaçırılıyor. Yeni Zelanda'da 11 yaşında seks pazarında kız çocuklarına rastlanıyor. Polis raporlarına göre yakalananların %44'ü 14 yaşının altında. Avustralya'da da çocuk pornografisi artış göstermiş. Çin ve Tayland'da bu işi meslek haline getirmiş mafyaların varlığından sözediliyor. Hindistan ve Pakistan insan kaçıranlar için hem bir merkez hem de Bangladeş, Sri Lanka, Nepal ve Afganistan gibi ülkelerden kaçırılanlar için kullanılan transit bir yol olarak ifade ediliyor. Taylandlı Rin daha 9 yaşındayken annesi tarafından seks pazarına alıştırılmış. Bu bölgeden kaçırılan çocukların bir kısmı seks pazarının bir parçası oluyorlar. Pek çok çocuk organ nakli için kaçırılırken bazı çocuklar ucuz işçi olarak da kullanılıyorlar. Zayıf sınır güvenliği ve hukukî düzenlemelerdeki eksikler bu sorunla mücadeleyi güçleştiriyor. Latin Amerika'da bazı çocuklar aileleri tarafından seks pazarına zorlanırken bazıları da daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak ümidiyle gittiği büyük şehirlerde ya aç kaldığı için ya da refah seviyesi yüksek bir yaşamı sürdürmek için fahişelik yapıyor.Guatemala'da çocuklardaki AIDS oranında artış var. El Salvador Limanı, çeşitli ülkelerden buraya gelenlerin çocukların seks pazarına sürüldüğü bir merkez. Bu ülkede erkek çocukların da pazarlandığı söyleniyor. Nikaragua ve Honduras'tan kaçırılan çocuklar genellikle Guatemala'ya getiriliyorlar. Diğer ülkelerin aksine Meksika'da çocuklara yönelik cinsel sömürünün faillerinin devletin kendi vatandaşları olduğu söyleniyor. İddialar bu ülkede 16 bin çocuğun cinsel istismara maruz kaldığı yönünde. Bu ülkede çocukların gece kulüplerinde de çalıştırıldığı belirtiliyor.Kosta Rika'da seks turizminin müşterilerinin genellikle Amerikalı, Kanadalı, Japon ve İtalyan olduğu iddia ediliyor. Yakalananların çoğu gelişmiş ülke vatandaşları.

Çocuk kurultayında sunulan bir rapor ülkemizde ‘fahişeliğin’ yaşının 15’e kadar düştüğünü gösterdi. Sadece İstanbul’da 500 çocuk ‘seks işçisi’ olduğu açıklandı ... Dünyada 3 milyonun üzerinde çocuk fahişe olduğu tahmin ediliyor. Bu alanda Asya ülkeleri başı çekerken onu Latin Amerika ve Afrika izliyor. Yine bir başka gerçek de her yıl Avrupa ülkelerine Uzak Asya’dan çocuk fahişelerin gönderildiği iddiaları... Raporda çocukların ‘seks işçisi’ olarak pazarlandığı yerler de sayılıyor. Barlar, masaj salonları, özel evler ve bazı otel, motel gibi konaklama yerleri başlıca cinsel sömürü mekanları. Rapora göre, çocuk fahişeliğin artmasında parçalanmış aileler büyük bir rol oynuyor

NOT:ABD 'de günde 1900 kadına tecavüz ediliyor (Amerikan tecavüz merkezi), her 23 dakikada bir cinayet , her 49 saniyede bir saldırı gerçekleşiyor. ABD'de kadın nüfusunun %50' si kocasından veya bir erkekten dayak yiyor. (5.8.90 :milliyet)

BATIDA SOSYAL DEPREM :

.AVRUPA’DA EVLİLİK DIŞI ÇOCUK SAYISI:DANİMARKA % 48,İNGİLTERE 5 30 , ALMANYA % 18 , FRANSA % 14’TÜR…

. İSPANYA’DA İLKOKUL 4 VE 5. SINIF ÇAĞINDA 80 BİN KIZ ÇOCUĞU HAMİLE BIRAKILMIŞTIR

. BOŞANMA ORANI RUSYA’DA % 33, İNGİLTERE2DE % 32 ,FRANSA’DA % 19’DUR

.ANNE BABASI İLE BERABER YAŞAYAN AİLE SAYISI DEVLETİN SAĞLADIĞI EKONOMİK TEŞVİKLERE, VERDİĞİ ÖZEL İZİNLERE RAĞMEN AVRUPA’DA % 8 ‘DİR.

.ZAMANIN BAŞKANI CLİNKTON’UN 15 DANIŞMANI EŞCİNSELDİR.ABD’DE 20 MİLYON EŞCİNSEL VARDIR. BU DA NÜFUSUN % 10’UDURBU ORAN YUNANİSTANDA % 17 ‘DİR YANİ ALTIDA BİRDİR.

AİLESİ İLE İLGİLENMEYEN AVRUPA HALKI ŞU AN KEDİ KÖPEK BESLEMEYE ADETAQ MAHKUM OLMUŞLARDIR !

LOLİTA İHTİLALİ

Dünkü Milliyet'in 3. sayfasında bir haber: "12 yaşındaki kız internette tanıştığı adama kaçtı."
Sayfayı çevirin:
Edirne'de sevişirken görüntülenen liseli kızın fotoğrafları... Ve günlerdir Mardin'den Sivas'a kadar Türkiye'nin dört bir yanından 12 - 13 yaşında küçük kızlara tecavüz haberleri...
Madalyonun bir yüzünde ağzı salyalı sübyancılar var.
Peki diğer yüzünde?..
Alttan alta inanılmaz bir "ergen ihtilali" yaşadığımızın farkında mısınız?
* * *
Son zamanlarda bir lise mezuniyet balosunda bulundunuz mu hiç? Gitseniz, gördüğünüz ağır makyajlı, cesur dekolteli, yüksek topuklu, cep telefonlu kızların 16 - 17 yaşında olduğuna inanabilir miydiniz acaba?
Levent'te bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm. Dinlediklerime inanamadım:
"14 - 15 yaşında kızlar, ana babalarından habersiz gelip kaşlarını kaldırmak, fazla yağlarını aldırmak, selülit tedavisi yaptırmak istiyor"muş.
Geçenlerde bir kız elinde Angelina Jolie'nin fotoğrafıyla gelmiş ve "Bununki gibi dudak istiyorum" demiş.
18'lik bir lolita da göğüslerini büyütmesi için yalvarmış.
"En büyük istekleri" neymiş biliyor musunuz?
Zara'nın ya da Diesel'in 34 bedenine sığmak...
Bunun için yarışıyorlarmış:
"Çünkü televizyonda gördükleri mankenler 34 beden giyiyor. Onu giyebilmek için 44 kilo kalmaları lazım. Bunun için resmen aç geziyorlar. Gün boyu yedikleri, bir kase yoğurt, iki tas salata, sigara, kahve ve kola... 500 kaloriyle yaşamaya çalışıyorlar. O yüzden vücutlarında demir, sodyum eksikliği var. Yanlış beslendikleri için vücutları hızla deforme oluyor, müdahale için de bize geliyorlar."
Uzman, bunun son 3 yılda gözlenen bir "patlama" olduğunu söylüyor:
"Ben de anneyim, 18'lik 'lipolu' (yağ aldırmış) kızları görünce dehşete kapılıyorum. Biriktirdiği 300 - 500 milyonla gelip 'Dudağımızı şişir' diyenleri 'Bırakın dudağınızı da gidin kafanızı şişirin' diye geri yolluyorum."
* * *
Genelde üst gelir grubundan hastaları bulunan bir jinekoloğun gözlemleri daha da çarpıcı:
"Genç nüfusta müthiş bir uyanma var" diyor. 17 - 18 yaşlarında lise öğrencilerinin kürtaj için başvurduğunu söylüyor ve bazı gözlemlerini aktarıyor:
Batı'da ergenlik yaşı 16 - 17'den 11 - 12'ye geriledi.
Amerika'da 10 yaşa kadar düştü.
Genç kızlar annelerinden çok daha erken adet görüyor artık...
Bunun, iklimden beslenmeye kadar pek çok nedeni olabilir ama en önemli nedenlerinden biri "psiko - seksüel uyarımın artması"...
Yani, okulda, çevrede ve özellikle de medyada cinsel teşhirin yaygınlaşması... Baştan çıkarıcı klipler, uyarıcı filmler, cinsellik yüklü diziler, çıplaklığa çağıran reklamlar, beyinde ergenliği erken uyandırıyor, cinselliğin keşfini hızlandırıyor.
Özellikle varlıklı kesimden gençler, lise çağında, özentiyle büyük ve seksi görünme derdine düşüyor. Karşı cinsi de sadece bir seks nesnesi olarak görüyor.
Anneleri mi? Onlar da kızlarının ponponlu çorapları ve lastik ayakkabılarıyla genç görünme çabasında...
Küçükler büyük, büyükler küçük görünmek için yarışıyor adeta...
* * *
Kimseyi suçlamayalım; bu tablo bizim eserimiz:
İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki? Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken, kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda nasıl çocuklara "Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt" öğüdü verebiliriz ki?
Yasak çare değil...
Beyin faaliyetine itibar kazandırmaya ve öncelikler konusunda topyekün bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var. ( MİLLİYET : Can Dündar )


SANAT (!) DÜNYASINA KÜÇÜK BİR BAKIŞ :

Medyada yer bulmayana ekstra işlerde ekmek yok. Adına kısaca ekstra denilen; düğün, bayi toplantısı, açılış-kapanış ve festival konserlerine çağrılabilmek için medyada ortalarda olmak gerekiyor. Ekstranın güzelliği de dolarla verilmesi ve sıfır vergi verilmesi. Düğünde tuvalette elinize sokuşturulan bir tomar dolardan maliyenin haberi nereden olacak ki... Veren zaten ben verdim demiyor ki.Alan razı veren razı... 5 bin dolardan başlıyor (en kıytırığı bu kadar para almadan şehir dışına çıkmaz), 50 bin dolara kadar çıkıyor. En fazla alanlar ise Tarkan, Sezen Aksu ve Hülya Avşar... Önemli olan şu sıralar en çok ekstra işe giden yani dolarları çuvalla toplayan Gülben'i zayıflatıp yok etmek... Ve yerine Petek Dinçöz'ü getirmek....Gülben şimdi hem acemi hem de sahipsiz. Bir süre böyle kurda kuşa yem olarak atılacak. Tabii iki yıla kalmadan da anasının evine gönderilecek. Yerine de başka bir hatun getirilecek. Sakın acımayın. Bu doğanın kanunu. Gülben de arkasına iş adamı Erol Evcim'i aldığı zaman İbrahim Tatlıses ve Kadir İnanır'ı kullanmış, Hülya'ya rakip gösterilmişti. Bu sayede 'star' olmuş, kaç daha yetenekli akranı şarkıcıyı sollamıştı.

Ekstra kraliçelerini! incelemeye devam edelim.

Petek Dinçöz galiba bu şansını yitirdi. En büyük hamisi Star'ın patronu Hakan Uzan, bu kadar işinin arasında onunla uğraşamaz. Aşkın Nur Yengi de kendi kendini bitirdi....
Son aylarda müthiş bir atak yapan Ebru Gündeş çok popüler. Ebru'nun sahnesi de iyi. Ama konuşup, gülünce sanki... Birden çocuk oluyor. Oysa ekstra işinde seksi olmak çok önemli. Özellikle de sadece erkeklerin katıldığı bayiler toplantılarında... Ebru'yu sadece zevkle dinliyorlar ama o sahnede iken hayal kuramıyorlar. Ayrıca yanına gelip fotoğraf çektirmek de var değil mi? Sonra amca gidip karısına hava atacak.

Öyle veya böyle sahnede seksi. Estetikli göğüsleri işe yarıyor. ( Aykut Işıklar : TERCÜMAN :04.09.2003 )

Bu habere para karşılığı satılan mankenleri (...!...)...vs ekleyebilirsiniz...!



ÇAĞDAŞ HAYAT ( !) VE KADIN :

Çağdaş olduğu iddia edilen hayat tarzında kadınlar ,kendilerinin dış görünüşleri ile değer kazanacakları konusunda ikna edilmiş durumda bulunmaktadırlar.Bilgi,görgü,zeka'dan önce uzay çağının ,21. yüzyılının kadınının (!) değeri sarı (bazen kızıl...! ) saçlar ,ikide bir değişen vücut ölçüleri daralıp bollaşan, bazen yırtık, bazen sökük ...ama daima modacılarla kumaş tröstlerinin anlaşması ile çoğu da cinsel tercihini tuhaf şekilde yapan kreasyoncularca hazırlanmış moda elbiselerini giyen ,kendince karar vermesine izin verilmeyen makyaj, giyim, ...hatta hayat tarzına, yaşam tarzına ( yani dinine) başkalarının karar verdiği evlendiği kocasının yanında yüzünde salatalık maskesi , saçlarında bigudi ...vs ile dolaşan ve kocası ile yatağa bu halde iken girerken sabah evden çıkarken , kocasından ayrılırken makyaj yapmaya çalışan süslenen, kokular sürünen kadın ne kadar hayatında hür ve doğru karar verme hakkına sahip olabilmektedirler acaba...?Örneğimize devam edelim ;her çağdaş kadın aynı şeyi yapsa, eşinin yanında savaş boyalarını sürünmüş gibi dolaşırken dışarıya çıkarken süslense eşleri ,hayat arkadaşları hanımından uzaklaşıp gözü dışarıya kaymaz mı ?Öyle ya eşine değilde dışarıdaki insanlar için süslenen kadın eşini ne kadar kendine bağlayabilir...? Kocasıda tıpkı kendi eşi gibi ,eşi için süslenmeyen ,başkaları için farkında olmadan süslenen diğer kadınlara ilgi duysa ,aynı şeyi başka erkek kendi eşine karşı hissetse toplumda aile ,ahlak ne hale gelir ,öyle değil mi!Flörtle başlayıp ,aşkla alevlenen ,evlilikle sonuçlanan çağdaş evlilikler ;ihanet,kısa süren evlilikler , boşanmalar asrı olan asrımızın temel kaynağı bu ters mantık olmasın sakın...! Hatalı olan ne kadın ne de kocadır, hata iki cinsede modern hayat diye bu tuhaf ve ters mantığı kabul ettirenlerdir!

İslam'da ise kadın dışarıda örtünür , süsünü ,çekiciliğini evde eşine saklar.Tabiiki aynı durum erkek içinde söz konusudur!

Yine acaba neden hostes bacılar onlarca erkeğe hizmet ederken , yemek ikram edip ,yastık kabartıp , kemer bağlarken... medeni olurlar da evlenip işini terkedip sadece eşine hizmet etmeye karar verince tenkide uğramaktadır."Hayatını güvence altına almak,ekonomik özgürlük..." sözlerinin arkasında doğru ve güvenilebilen bir eş ,hayat arkadaşı bulunamaması gibi bir mantık yatıyor olmasın sakın?

Sokakta kızımızın beline bir erkek kolunu dolasa ona kızarız da adı " dans " olunca bu harekete neden tepki göstermeyiz acaba !!?? Adı "Moda " olunca yırtık,çıplak,tuhaf elbiseleri neden doğal karşılarız ! Kızımız veya oğlumuz " don " ile dışarıda dolaşsa buna karşı çıkarız da adı " mayo veya şort " olunca neden buna karşı çıkmayız !

SUNUCU -MANKEN İPEK TENOLCAY . " MİNİ ETEK GİYİP , İNCE ÇORAPLA GEZİYORSAN BAŞKALARIYLA FLÖRT EDİYORSUNDUR.İLTİFATLAR , BAKIŞMALAR ALDATMA DEĞİL Mİ ?" ( MİLLİYET :11.01.2003)

ÇAĞDAŞ OKUL - HAYAT VE GETİRİLERİ

Eğitimli kadınlar cinsel şiddet mağduru... (Milliyet:12.06.2003)

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Adli Tıp Enstitüsü'nce, üniversite öğrencisi ve mezunu kadınlarla yapılan bir araştırma, katılımcıların büyük bir bölümünün cinsel şiddet türlerinden en az birisine maruz kaldığını ortaya koydu. İÜ Adli Tıp Enstitüsü'nden Prof. Dr. Mustafa Fatih Yavuz ile yüksek hemşire Zehra Kayı, 591'i üniversite öğrencisi olan 700 kadınla, ''Kadın üniversite gençliği ve mezunlarına yönelik cinsel saldırı'' konulu araştırma yaptı.
Araştırma sonucunda, katılımcıların yüzde 84'ünün laf atma, açık-saçık konuşma, röntgencilik, teşhircilik, sarkıntılık, ırza geçme gibi ''sözel, görsel, dokunsal'' cinsel şiddet türlerinden en az birisine maruz kaldığı belirlendi. Bunlardan yüzde 44.8'inin, basit cinsel içerikli dokunuştan zorla cinsel ilişkiye kadar uzanan ''dokunsal şiddet'' türlerinden birini yaşadığı tespit edildi.
Cinsel şiddet türleri arasında ilk sırayı yüzde 81.3 ile sözel ve dokunsal olanlar aldı. Araştırmaya katılan yaklaşık her 5 kadından birinin teşhircilik eylemiyle karşı karşıya kaldığı ortaya çıktı. Cinsel saldırı boyutundaki eylemlerin yaklaşık yarısında fiziksel şiddet kullanıldı. Yine eylemler sırasında korkutma-tehdit ile kandırma da ilk sıralarda yer aldı.

İLK SIRADA SEVGİLİLER VAR

Araştırma, sanılanın aksine, cinsel şiddet eylemlerinin yabancılar değil, çoğunlukla tanıdık kişiler tarafından gerçekleştirildiğini ortaya koydu. Buna göre, saldırganların yüzde 95'inden fazlası tanıdık.
Çalışmaya göre, ilk sırada sevgili düzeyindeki erkek arkadaş, ikincisi sırada nişanlılık ve sözlülük ilişkisi geliyor. Üçüncü sırada ise ensest ilişki türleri var.
Araştırmada, sevgili düzeyindeki erkek arkadaşların daha çok görsel ve dokunsal cinsel şiddet türü uyguladığı dikkat çekti.
Saldırganların çok büyük çoğunluğunu ise ortalama 25 yaşındaki erkekler oluşturdu. Eylemin gerçekleştirildiği yerler arasında ilk sırayı saldırganın evi aldı.
Çalışma, eylemler nedeniyle adli makamlara başvuru oranının ise hemen hemen yok denecek kadar az olduğunu da ortaya koydu. Buna göre, adli makamlara iletilen cinsel şiddet türleri teşhircilik, cinsel içerikli dokunma ve cinsel birleşmeye teşebbüs eylemi ile sınırlı kaldı ve oranı yüzde 2-3'ü geçmedi.
Bu tür eylemleri yaşayanların, çaresizlik ve suçluluk hissiyle utanma duygusunu yaşadığı da belirlendi.

TAHMİN EDİLENİN DAHA ÖTESİNDE...

Araştırma sonuçlarını değerlendiren Prof. Dr. Yavuz, cinsel şiddetin toplumdaki tüm bireyler için bir sorun ve tehlike olduğuna işaret etti.
Prof. Dr. Yavuz, ''Bu çalışma, toplumumuzda cinsel şiddet boyutlarının tahmin edilenlerin de daha ötesinde olduğunu ortaya koyuyor'' dedi.
Mağdurların adli makamlara başvurmama nedenleri arasında ilk sırayı toplumun olumsuz yaklaşımının aldığına işaret eden Prof. Dr. Yavuz, bunu; ispatlayama ve saldırganın misilleme yapma korkusunun takip ettiğini ifade etti.
Prof. Dr. M. Fatih Yavuz, ''Cinsel şiddet eylemlerine maruz kalma oranının yüksekliği, karşı karşıya olduğumuz sorunun büyüklüğünü de gösteriyor. Adli makamlara yansıma oranlarının çok düşük olması da, bu soruna hukuksal, sosyolojik ve medikal açıdan ciddiyetle ve yoğun bir şekilde önem verilmesi gerektiğini ortaya koyuyor'' diye konuştu.

NOT : NOT : AŞAĞIDAKİ YAZI BİR İSLAM ALİMİNİN YAZISI DEĞİL,AKSİNE BİR YABANCI YAZARIN EVLİLİĞİN HAYAT BOYU MUTLU ŞEKİLDE SÜRMESİ İÇİN YAZDIĞI EŞLERE TAVSİYELERDEN OLUŞAN BİR KİTAPTAN ALINMIŞTIR !( Z. ZİGLAR : HAYAT BOYU FLÖRT )

KARŞI CİNSTEN İNSANLARLA ARKADAŞLIK

… Karşı cinsten insanların uzun süreli çalışma ilişkilerinde olaylar genellikle sinsice gelişir.Kişi ”Karşı cinsten filanca kişiyle sadece arkadaşız” dediklerinde kesinlikle kendilerini aldatmaktadırlar.Bazen doğru gelebilir yada ilişkinin başında doğru gelebilir. Oysa pek çok durumda karşı cinsle kurulan arkadaşlık bir süre sonra, diğerinin zekası yada mesleki yeteneğine duyulan saygıya bağlı olarak arkadaşlıktan öte bir şey haline gelmeye başlar.İlişki adım adım daha açık ve güvenilir bir nitelik kazanır.Küçük şeyler paylaşıldıkça bir takım tesadüfler ve ortaklıklar sonucunda daha yakınlaştığınızı fark edersiniz.

Eğer evliyseniz eşinizle aranızdaki farklılıklar yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlar. Bir bakmışsınız ki yeni arkadaşınızla her şeyde uyuşurken ,eşinizle hiçbir konuda uyuşmaz hale gelmişsiniz.Tabii sonunda diğer insanla (arkadaşınızla) uyum faktörü yada fiziksel çekicilik nedeniyle hormonlar faaliyete geçer ve kaçınılmaz olay nihayet gerçekleşir.Olmasını asla tasarlamadığınız şeyler olur. Konunun trajik yanı Çoğu cazip şeyin zamanla felaket getireceğinin başta inkar edilmesidir.

Karşı cinsten biriyle gözlerin SANİYENİN ONDA BİRİ KADAR BİR ZAMANDA uzunca birleşmesi , koridorda yanından geçerken özel bir itina göstermek,herhangi bir yerde tesadüfen çarpışmak,TOKALAŞIRKEN veya bir şey alıp verirken ellerin bir iki saniye daha uzun tutulması,… bunlar ve bunun benzeri ipuçlarını görmemezlikten gelmek … bu gibi şeyler kırmızı bayraklardır böyle durumlarda kendinize “zararsız flört “ olamayacağını hatırlatın.

Eğer evli iseniz olan şeyi dürüstçe kabul edin – mazeret aramayın – ve eşinize bağlılığınızı hatırlayın. İş yerinizdeki arkadaşınızla veya sekreterinizle bir kere yemeğe çıksam ne olur , demeyin : Boşanmaların yüzde yetmişi aynı iş yerinde veya yakın iş birliği halinde çalışan şahısların yakınlaşması sonucu oluşuyor.yüzde ellisi de eşlerden birinin bir alış veriş merkezinde veya otoparkta karşı cinsten biri ile tanışması ve o kişiye karşı ilgi duyması ile gerçekleşiyor.

Kısacası sekreterinizle veya işbirliği içinde olduğunuz karşı cinsle iş yemeğine veya bir yerde buluşmanızın size hiçbir kazancı olmaz , ama kaybedeceğiniz çok şey olur!

İşin gerçeği bu konuda duyarlı öğütler vardır :” evlilikten önce iffet , evli iken sadakat gerekir.”

Karşı cinsten biri ile çalışmanız gereken durumlar olacaktır. Bu durumu önleyemeyebilirsiniz ama kendi düşünce ve konuşmalarınızı pekala denetleyebilirsiniz.

Temel sorun , dostluk ile flört arasındaki çizgiyi aştığınız zaman sonuçta bir şeylerin yaşanabilecek olmasıdır.yaşananlarda kötü sonuçlar doğurur.

REKLAMLAR VE KADIN HAKLARI :

- BIR PARTIDESINIZ ,SIZI NASIL FARKETMELERINI SAGLARSINIZ ? ...GÜLÜMSEMENIZE GÜVENEREK ( DISLERINIZLE ! )

- FARKEDECEKLER (SAÇLARINIZI ...)

- BAKALIM ILK KIM BIRISININ DIKKATINI ÇEKECEK ? ... ( TABII KI EN DEKOLTE GIYINIP, SAÇLARINI AHENKLE DANSETTIRENLER...)

KRAVAT RAKLAMINDA BUZ PATENI YAPAN MINI ETEKLI , KRAVATLI ( ! ) BAYAN, MAYO ILE GÖZLÜK REKLEMI YAPAN

MANKEN ( ! ) LER , ...; GÖZLER BAYRAM ETTI , ÜRÜN DEGIL , MANKEN ILGI TOPLADI HABERLERI ...

Sömürülmek isteyen "çağdaş(!) yaşamı savunmaya devam etsin ...taki GERÇEK yüzünmüze çarpana kadar.

HA SAHI ! ! , HIÇ KADIN SÖMÜRÜSÜ YAPAN SAHIBI ASIRI DINCI BIRI OLAN MAMÜL REKLAMI GÖRDÜNÜZ MÜ ?...

Ne ilginçtir , " sevgilinizin çıplak resmini gönderim , yayınlayalım" diyen genel yayın yönetmeni , kendi eşinin çıplak resminin yayınlamayı reddediyordu bir özel kanaldaki sohbette...!!!

15 YAŞINDA ÇAĞDAŞ HAYATIN KURBANI OLDU !

MERSİN'de evlenme vaadi ile kandırılan liseli 15 yaşındaki N.Ö., sevdiği gencin kendisini terk etmesinin ardından fuhuş batağına düştü. N.Ö.'yü ïpara karşılığı pazarlamak, zorla cinsel ilişkiye girmek, oral ve grup toplu seks yapmağı iddialarından aralarında sendikacı, öğretmen, işadamı, muhasebeci, muhtar ve eski bir bürokrat eşinin de bulunduğu 11 kişi yakalandı. 2 kişi ise aranıyor.
Olay, Yeni Mahalle'de oturan 46 yaşındaki anne Hamide Ö.'nün Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği şikayet dilekçesi ile ortaya çıktı. Dilekçenin Emniyet Müdürlüğü'ne havale edilmesi üzerine Ahlak Masası operasyon başlattı. İfadesini gözyaşları içinde veren N.Ö., başından geçen olaylar zincirini tüm ayrıntısına kadar anlattı.
`EVLENECEKTİK'
Genç kız geçen aralık ayında komşuları olan Gökhan Nayman'la tanışıp arkadaşlık yapamaya başladığını belirterek, ``Gökhan ile arkadaşlığımızda evine gittik. Burada bir süre oturduktan sonra bana evleneceğimizi, mutlu bir yuvamızın olacağını söyleyerek benimle sevişmeye başladı. Ben de evleneceğimiz için sesimi çıkarmadım. Daha sonra benimle evlenmeyeceğini söyleyerek ayrıldı. Ben de korktuğum için kimseye bir şey söylemedim. Daha sonra beni terk edip ortada bıraktı. Bu olaydan sonra barda tanıştığım Garip Öztürk benimle evleneceğini söyledi. O da bir süre benimle olduktan sonra kayıplara karıştı'' dedi.
Yaşamı kararan genç kız ifadesinde öz teyzesi N.'nin evinde de eski İl Daimi Encümen Üyesi, Selüloz-İş Sendikası Silifke Şube Başkanı ve MHP milletvekili aday adaylarından İ.Y. ile tanıştığını ifade ederek, ``Bir gün Silifke'ye gittiğimde İ. ile karşılaştım. Beni bürosuna çıkarttı. Orada ilişkiye girdikten sonra bana 30 milyon lira para verdi'' diye konuştu.
....... İşçi Nejat Ö. ile evli olan anne Hamide Ö.'nün şikayeti üzerine başlatılan soruşturma kapsamında N.Ö.'nün verdiği ifadelerden sonra polis, genç kızla ilişkiye giren sendikacı, öğretmen, işadamı, emlakçı, muhasebeci, muhtar ve aracı kadınları yakalayarak gözaltına aldı. Garip Öztürk ile İ.Y., T.K., M.A., B.K., G.T., H.K., M.T., O.T., R.Y., M.A. gözaltına alınırken; polis N.Ö.'yü evlenme vaadiyle kandırıp birlikte olan Gökhan N. ile ilişki kurduğu B.A.'yı ise arıyor.
Milliyet :20 Eylül 2003 Cumartesi

BİZLER GAZETELERDEKİ BU TÜR İĞRENÇ OLAYLARA , HABER NİTELİKLİ YAZILAR GÖZÜYLE BAKMAYIZ,BAKAMAYIZ !AKSİNE AYNI OLAYLAR BAŞKA GENÇ KIZLARIN- SİSTEMİN KURBANLARININ - BAŞINI GELMESİN DİYE HAREMLİK-SELAMLIK'I TAVSİYE ETMEKTE, SAVUNMAKTAYIZ!!!

AYRICA YUKARIDAKİ MAĞDUR AİLE DE BİR GÜN BAŞLARINA BÖYLE BİR ŞEY GELECEK DİYE BEKLEMİYORLARDI. AYNI OLAYIN BAŞINA GELMESİNİ İSTEMEYEN TÜM TOPLUMA HAREMLİK-SELAMLIK'I SAVUNMALARINI TAVSİYE EDİYORUZ...SENDİKACI,ÖĞRETMEN,MUHTAR,İŞADAMI,ASKER,POLİS...HEPSİ OKUMUŞ İNSANLAR AMA EĞİTİM ,NEFSE UYMAYA-ZİNA ETMEYE HATTA ZALİMLİĞE-SAPIKLIĞA-SÜBYANCILIĞA ENGEL DEĞİL...!

KISACA "HANGİ ÇAĞDAYIZ , 21.YY , ...VS LAFLARININ İÇİ BOŞ , HEDEFİ KADIN-KIZLARI ERKEKLERİN SOFRASINA YEM YAPMAKTAN BAŞKA BİR İŞE YARAMIYOR

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...