Pozitif ateist zihniyet; “Tanrı vardı da biz mi inanmadık”
derler. Onlar bu sözlerinde kesinlikle samimi değillerdir. Evreni
yaratan ezelî güç, yaratıp irade ve bilinç verdiği bir kulunu sınav
yapmak isteyip de ona varlığının delillerini göstermemesi mümkün
olabilir mi hiç..?
Her şeyden önce kendi ruhumuzda ve
bedenimizde Allah’ın varlığına ve birliğine çok açık belgeler
vardır. Örneğin; ağzımızın yemek yemeye uygun yaratılması. Ön dişlerin
kesici olması, arka dişlerin öğütücü yaratılması. Tükürük bezlerinin
besinleri ıslatması. Ağzın gerisindeki yutak. Öğütülmüş yiyecekleri
yemek borusuna gönderdiğimizde, besinlerin soluk borusuna kaçmaması,
besinlerin aşağı inerken yutağın irademizin dışında yukarı çıkarak soluk
borusuna bir şeyin kaçmasını önlemesi…
Sadece bu bölümde bu kadar ince hesap varken en ince hesapla
bile yapılması mümkün olmayan bunların, aklı, bilgisi, iradesi olmayan
kör ve sağır maddenin yaptığına inanmak mı daha mantıklı, yoksa
varlığından kullarını haberdar etmek için peygamberler gönderen,
kitaplar gönderen, varlığı hiç bir şeye benzemeyen sonsuz güç sahibi
Allah’a inanmak mı daha mantıklı?
Yemek borusunun apayrı bir yaratılışta kılınması ve yiyeceklerin mideye
inmesiyle başlayan çok ilginç sindirim olayları. Her canlının anne
rahminde veya yumurtada iken dünyaya gelmeden önce, her şeyden habersiz
bir bebeğe bir yavruya dış dünyaya geldiğinde kendisine lazım olacak
göz, kulak, el ayak, yeme, içme ve boşaltma gibi donanımların
verilmesi.. Bunlar kör ve sağır maddenin akıl edebileceği bir şey midir?
Bunlar yalnızca milyarlarca örnekten birisidir. Bütün bunların aklı,
ilmi, iradesi olmayan maddenin en küçük parçacıkları olan kör ve sağır
atomların birleşiminden oluşan moleküllerin yarattığına inanmak mı daha
mantıklı..?
Ve bunların insana dış alemde gerekli olacağını aklı olmayan birbirinden
bağımsız atom parçacıkları mı akıl etti? Akıllı varlıkların şuursuz,
körler, sağırlar ve iradesizler tarafından yaratıldığına inanan bir
zihniyet şeytana tapmıyor da kime tapıyor..?
Akıllı insanların, kendi
varlığından bile haberi olmayan gen denilen akılsız, şuursuz, hissiz,
kör ve sağır madde tarafından yaratıldığına inanan bir zihniyet, hiç
şüphesiz ki en az onlar kadar kör, sağır ve şuursuzdur. Allah’ı bilim
adına laboratuvarda(delillerini) bulamadığını savunan şaşkın beyinler,
neden kendilerine lutfedilen hiç bir teknolojinin
yapamayacağı organlarına ve daha da ötesi beş duyularına bakmazlar..?
Allah’ın eserlerini laboratuvarda inceleyen sözde bilimciler,
laboratuvarda inceledikleri nesnelere bakan gözleri kendilerine bahşeden
kudret sahibinin varlığını bu baş gözü ile görmeyeceklerini neden akıl
etmek istemezler..? Evren ve içinde bulunan her bir şeyin yaratılışının
bir amacının olmaması ne mümkündür ve ne de yaratıkların hiç birisinin
oluşumu tesadüfidir. Esasında evrende tesadüf diye bir şey de yoktur.
Bazılarının tesadüf dedikleri şey iradesiz bir enerjinin evrende başı
boş dolaşması ile oluştuğu var sayılan işler ve şekillerdir. Aslında
böyle başı boş bir enerji yoktur. Bugün pozitif ilmin geldiği sonuç
şudur ki; evrendeki her bir şey, yaratıcı gücün iradesiyle hareket
etmekte ve her bir şey, o gücün sahibi ezeli iradeyle varlık bulmakta ve
şekil almaktadır.
İlahi Kudret ve İradeyle Oluşan Şeyleri İki Bölümde İnceleyebiliriz:
Birinci tür oluşumlar;
Allah’ın bizatihi irade ve kudretiyle var ettiği şeylerin yine O’nun
iradesiyle hareket etmesi ve şekil almasıdır. Bunların oluşumunda cüzi
iradelere yer yoktur. Buna ateistler “
tesadüfen oluşanlar” demektedirler.
Tıpkı evin penceresinden sokaktaki rüzgarın esmesiyle uçuşan yaprakları
göremeyen ve akıl edemeyen 2 yaşındaki çocuğun
yaprakların kendiliğinden uçtuğunu sanması gibi.
İkinci tür oluşumlar;
bunlar da Allah’ın gücü ve iradesi ile meydana gelmektedir. Ancak;
Allahu Teala, mahluklarına verdiği cüzi irade ile onların dilemelerini
diledikten sonra o tür olaylar ve oluşumları yaratmaktadır. Aradaki
fark; mahlukların bir kısmı İlahi irade ile doğrudan yaratılmakta,
diğeri ise yine İlahi iradenin dilemesi ile cüzi iradeler sebebi ile
yaratılmaktadır. İlahi iradenin cüzi irade sebebi ile
yarattıklarına insanların, cinlerin ve şeytanların işleri denir. Özetle
tüm kainattaki oluşumlar ve bozuşumlar; Allah’ın bizzat kendi irade ve
kudretiyle yarattığı varlıklar ve olaylar ve kullarının iradesi
sebebiyle yarattığı işler ve oluşumlardan ibarettir. O halde kainatta
tesadüfe asla yer yoktur. Kainatta tesadüfün yer alması asla mümkün
değildir. Zira evrende iki tür enerji vardır. Birisi yapmakta diğeri ise
bozmaktadır. Bunların bir denge ve ahenk içinde olması bir tek iradeye
bağlı olmasının bariz alametidir.
– “Eğer yer ile gökte
Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada
uğrar yok olurdu. O halde Arş’ın Rabbi olan Allah, onların
vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir,
münezzehtir.” (Enbiya -22)
Bütün bu evren ve içindekilerin yaratılışının amacı ise, insan ve
cinlerin Allah’ı tanıyp O’na kulluk etmeleri içindir. Allahu Teala
Kur’an-ı Kerimin Zariyat Sure’sinde bu hususu açıkça beyan etmektedir,
mealen:
-” Ben cinleri ve insanları ancak; beni tanısınlar ve bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat/56) buyurmaktadır.
Ne insanın ne de diğer varlıkların varlığı üzerinde rastgele hiçbir şey
yoktur. Yaratılan her bir canlının her bir organı bir amaç için
yaratıldığını hal dili ile şöyle anlatmaktadır;
” Bizler; beyin, kalp, göz, kulak,
el, ayak ve diğer organlar olarak, kör ve sağır olmayanlara şöyle
söylemekteyiz; ” Sakın, bizlerin yeryüzüne gelmeden önce şu maymuna
lazım olacağını bu maymunun düşünüp tasarladığını ve
yarattığını sanmayın. Onun bu işlere ne aklı yeter ne de gücü. Onun ana
babasının da bu işlere aklı ve gücü yetmez. Bizim gibi organların bu
maymuna gerekli olacağını her şeyi bilen ve gören, ilim ve kudret sahibi
Yüce bir Zat bilip var etmiştir. Eğer kalbiniz kör ve sağır değilse,
bunu anlamakta sıkıntı çekmeyeceksiniz.”
Allah’a inanmak aklın ve İlahi vahyin gereğidir. Akıl kavrayamasa
dahi, Yaratan kendi varlığını tanıtan ve emirlerini ve yasaklarını haber
veren peygamberler ve kitaplar gönderdiği için her insan, vahyin
gereklerini kabul etmekle yükümlüdür. Ancak şu da bir gerçektir ki,
selim bir akıl vahyin gereklerini anlayacak ve kabul edecek yetenekte
yaratılmıştır. İlmin, iradenin, ve üstün bir kuvvetin eseri olan evren
ve içinde bulunan bunca yaratıkların ilimsiz, iradesiz, kör ve
sağır doğa(tabiat) tarafından yaratıldığına inanan kimse; kör, sağır ve
bilgisiz bir kimsenin şu bilgisayarı yaptığına inanan kimseden daha
basiretsiz ve akılsız olduğunun en bariz şahididir… Hiç şüphesiz bu
evren ve içindekiler ilmin, irade ve kontrollü bir gücün eseridir. Bu
ilim, irade ve gücün sahibi de, bir tek zât olmalıdır. Aksi düşünülemez.
Zira bunun tersi düşünüldüğünde, evrende dirlik ve düzen
olamazdı. Biri, evreni yaratmayı istediğinde öbürü ona tabi olsa da aciz
olurdu, tabi olmasa da aciz sayılırdı. Aciz olan ise ilah olamaz. Her
hangi bir maymun veya başka bir şeyin bir ilmin, bir iradeye
bağlı gücün eseri olmadığını iddia edebilen kişinin kesin aklî
dengesi bozuk demektir. İnsan aklını hangi yönde kullanırsa, akıl o
yönde keskinleşip gelişir. Şüphe ve inkarcılık yönünde aklını kullanmak
isteyenler, akılları bir havuz gibi sürekli bulanıklaşan kimseler
gibidir, asla net bir görüşe ulaşamazlar.
Darvinciliğe gelince, o ilmen çürütülmüş batıl bir saplantıdır. Üstat Necip Fazıl’a (rahmetullahi aleyh);
– “İnsanların maymundan evrimleştiğini söyleyenler vardır ne dersiniz” diye sormuşlar.
Üstat:
– ” İnsanlar maymundan evrimleştiler ise, diğer maymunlar niye evrimleşmeyip maymun olarak kaldılar?” şeklinde müthiş bir cevap vermişlerdir.
Öyle ya, diğer maymunlar evrimleşerek insanlaştılarsa, niçin diğer
maymunlar maymun olarak kaldılar? Zira, öyle bir evrim olsaydı bugün
maymunların maymun olarak kalması mümkün olabilir miydi..?
B İ R K I S S A :
Falp Masalları, insanların
karakterlerini daha belirgin olarak anlatabilmek için yazılan farklı bir
yazı uslûbudür. Bu yazıda vereceğimiz
temsildeki karekterler, insanların inanç anlayışlarını daha farklı bir
boyuttan ifade içindir. Bir falp örnek verelim:
Kağıt biti, tahta kurusu ve leylek bir
araya geldiklerinde, aralarında şöyle bir sohbet olur: Kağıt biti,
kağıdın üzerindeki yazı ve resimleri yazan ve resmeden kişiyi
göremeyecek kadar ufak olduğundan, tahta kurusuna şöyle söyler:
-“ Ben bu kağıdın üzerindeki yazı ve resimlerin kendiliğinden yazıldığına tanık oldum.” der.
Tahta kurusu buna itiraz ederek:
-“ Yanılıyorsun böcekcik. Çünkü senin
görüşlerinde, kendin gibi küçücük olduğu için, sen o yazı ve resimlerin
bir kalem tarafından yazıldığını görebilmen mümkün değildir.” der.
Bu konuşmaları biraz öteden dinleyen
yaşlı ve tecrübeli leylek, uzun gagasını uzun süre, birbirine vurduktan
sonra söze katılır ve:
-“ Hey, yukarı bakın sizi gidi ahmak böcekler.”der ve devam eder:”
Ben ikinizin de yanıldığını buradan çok net olarak görüyor ve; o
kağıdın üzerindeki yazı ve resimleri yapan ve yazanları sizin görmeye
boylarınızın da, görüşlerinizin de yetmeyeceğini biliyorum. Bu işi
yapanı bana sorarsanız; o yazı ve nakışları akıllı ve yetenekli
bir kimsenin yazdığını size söyleyebilirim” der ve iki böceğin akıllarının ermemeyeceği bilgileri onlara takdim eder.
Buradaki kağıt biti karakteri, Allah
inancını tanımayan ateistleri temsil etmektedir. Ateistin kalıbı değil,
aklı bit kadar ufak olduğundan, ateist birisi, kağıt üzerindeki yazının
kendiliğinden yazıldığına inanan bit gibi, kainatın ve içindeki her
şeyin kendi kendine yaratıldığına inanır. Böyle
inanmasına karşın ateist, en basit bir at arabasının, hatta bir el
arabasının bile, hiç bir zaman kendiliğinden oluştuğunu söyleyemez.
Söyleyebilirse o kesinlikle raporsuz delidir. Zaten deliye de itibar
edilmez.
Tahta kurusu temsiline gelince o da,
darvincilerin; yani canlıların en basitten en mükemmele doğru, doğa
kanunları içinde oluşan kazalar sonucunda evrimleştiğine inanan inanç
karakterini ifade etmektedir. Zira onlarda, tahta kurusunun kağıt
üzerindeki yazı ve resimleri yazıp nakşedenin, kalem olduğunu sanması
gibi, “doğanın” kendi kendini yaratıp, kazalar geçirerek evrimleşme
neticesinde, bu canlıların solucandan maymuna , oradan da insana dek,
kaza geçire geçire olgunlaştığına inanırlar. Evet bunları okuyunca
gülmeye engel olamayıp, kendi kendinize; “bunlar deli saçmasıdır, hatta
deli saçması bile bu kadar olamaz.” dememek ne kadar mümkündür? Çünkü
kaza geçiren hiç bir araba veya insanın, kazadan sonra daha mükemmel
olacağını, hiç bir akıllının söyleyemeyeceğini biliyor
olmalısınız elbette.
Oysa ki, “doğa” denilen akılsız,
gözsüz, bilgisiz, iradesiz, taş, toprak parçaları ile, ateş ve su
damlacıklarının birleşerek, akıllı, duygulu, canlı bir insanı
oluşturması, asla mümkün olmaz ve olmamıştır da… Hatta bir el arabasının
bile evrimleşerek at arabası olduğunu hiçbir materyalist, hiç bir
şekilde söyleyip belgeleyemez. Söylüyorsa, ancak zırvalamıştır, ona
da itibar edilmez.
Bu hikayede leylek, akıllı bilge bir kişiyi temsil etmektedir. Akıllı
bir çocuk bile, bir at arabasının meydana gelmesi için bir sürü plan
proje, bilgi, enerji, el, ayak, göz ve kulağın lazım olduğunu bilir.
Hatta deli bile bunların kendiliğinden oluşacağını kabul etmez. O halde
böyle şeylerin olacağını savunan materyalistler deli değil, zırdelidir.
Bu özelliklere sahib olmayan,
“doğa” denilen ölü ve
tepkisiz, kör ve sağır, toprak, su, hava ve ateşin, bir el arabasını
bile tarih boyunca meydana getirdiğini, hiç bir kimse söyleyemez şayet,
söylüyorsa aklı bozulmuş bir delidir…
EK:1
Konuya
bir de çağdaş bilimin verilerinden bakalım. İnsan üreme kromozom sayısı
23+23=46’dır. Maymunun üreme kromozom sayısı ise; 24+24=48’dir. Şimdi
bir de bunun açıklamasını izleyelim:
KROMOZOM VE ÖZELLİKLERİ
1) Kromozom nedir? Canlıların yaşam şifrelerinin bulunduğu kalıtım yapılarıdır. Bu kalıtım bilgileri kromozom üzerindeki genlerde şifrelenmiştir
2) Kromozomlar nerede bulunur? Hücre çekirdeğinin içerisinde yer alır.
3) Her çekirdekteki kromozom sayısı aynı mıdır? Hayır,
değildir. Çekirdeklerindeki kromozom sayısı farklılığına göre 2 farklı
hücre grubu bulunmaktadır. “n” kromozomlu hücreler: Üreme (eşey)
hücrelerinde (Sperm, yumurta, polen) kromozomlar bir takım halinde
bulunur. (n=23) “2n” kromozomlu hücreler: Vücut hücreleri ile (deri,
karaciğer, beyin, kas, akciğer, böbrek, sinir, mide, kalp) üreme ANA
hücrelerinde (yumurtalık, testis) kromozomlar iki takım halinde bulunur.
(2n=46)
4) Bir insanın vücut ve üreme hücrelerinde kaç kromozom bulunur?
Vücut hücreleri anne ve babadan gelen kromozom çiftlerine sahiptir. Bu
tip hücrelerin kromozomları «2n» ile gösterilir. İnsan vücut
hücrelerinin kromozom sayısı, anneden 23 babadan da 23 olmak üzere 2n=46
‘kromozomdur. Buna göre insan vücut hücrelerinde 23 çift kromozom
bulunur Üreme hücrelerinde ise 23 kromozom bulunur
5) Kromozom sayısı aynı olan farklı canlıların özellikleri de aynı mıdır?
Hayır, değildir. Örneğin kromozom sayısı aynı olan İnsan ve Moli balığı
(2n=46) aynı özellikleri göstermez. Ya da aynı durum kromozom sayıları
aynı olan soğan ile güvercin için de geçerlidir. Soğan: 2n=16, Güvercin:
2n=16
6) Kromozom sayısının az ya da çok olması canlıların büyüklüğü ya da gelişmişliği hakkında bilgi verir mi?
Hayır , vermez. Örneğin kromozom sayısı 2n=500 olan eğrelti otu,
kromozom sayısı 2n=46 olan insana göre daha gelişmiş bir canlı değildir.
Charles Darwine göre günümüz insanları ve maymunları ortak bir atadan evrimleşmişlerdir.
Charles Darwin’i böyle bir kanıya iten neden şüphesizki maymun ve insanların fiziksel benzeşimleridir.
Charles Darwin İnsanın Türeyişi kitabında bu konuyu olabildiğince incelemeye, teorisine kanıtlar bulmaya çalışmıştır.
Maymunlarla insanların benzeşimlerini dikkate alan Darwin nedense
ayrımlarını pek önem vermez. Bunun nedeni ise bu ayrımların önemini
yeterince farkına varamaması, bilememesidir.
Maymun insan ayrımlarının belki de en önemlisi kromozom sayı farklılığıdır.
Bilindiği gibi insansı maymunların kromozom sayıları 48 insanların ise 46 dır.
Bir evrim taraftarı asla ve asla teorinin bazı yanlışlar üzerine kurgulanmış olabileceğini düşünmez.
Eğer teori insanlar ve maymunsular ortak bir atadan evrimleşti diyorsa bu böyledir ve tek gerçektir.
Eğer kromozom sayıları farklı ise bu geçmişte bazı eklentiler ya da çıkarımlar sonucu oluşmuş olmalıdır.
Maymunların 48 insanların 46 kromozoma sahip olmasının tek açıklaması
(insanların maymunlardan evrimleştiği inkar edilemez bir gerçek kabul edildiğinden) maymun kromozomlarının birleşerek azalması olur.
Bu sorunun başka cevabı da yoktur.
Bu nedenle evrimciler buna uygun
(gerçeklere değil evrime uygun) senaryolar kurgulamışlar; şemalarla, resimlerle süsleyerek bilimsel bir gerçek gibi ortaya atmışlardır.
Evrimcilere göre kromozom birleşmesi şu şekildedir.
Resimde de görüşeceği gibi kromzomların bir çifti uçlarında bulunan
telomerler vasıtasıyla birleşmekte, bu birleşmede herhangi bir bilgi
kaybı olmamaktadır.
Fakat burada bir şeyi dikkat çekmek isteriz.
Kromozomlar birleşirlerken bilgi kaybı olmaz ama bilgi artırımı da (evrimde) oluşmaz.
Bir evrimciye sorarsanız insan maymun kromozom sayı farklılığı sorunu bu yolla mükemmel ve bilimsel bir şekilde çözümlenmiştir.
Burada açıklığa kavuşturulması, doğru yanıtlanması gereken bir soru vardır.
Kromozomları birleşen hücre hangi hücredir?
Değişim diğer nesillere aktarıldığına göre bu hücre üreme hücresi olmalıdır.
Fakat maymunlarda insanlarda eşeyli üreyen canlılardır. Üremede erkek ve dişi omak üzere iki ayrı cinse ihtiyaç duyarlar.
Bu durumda aynı mucizenin hem erkek spermlerinde hemde dişi yumurtasında
aynı anlarda meydana gelmesi ve kromozomları azalmış dişi yumurtasının
yine koromozomu azalmış spermle aşılanması olması gerekir.
Bir erkek atmığında yüz milyonlarca sperm canlısının olması ise ayrı bir sorundur.
Aynı anda yüzmilyonlarca spermin kromozomları mı birleşti?
Tek bir spermin bir çift kromozomu birleşti de o da gidip bir çift kromozomu birleşen yumurtaya mı aşıladı?
48 kromozomlu bir anne bünyesi 46 kromozomlu bir bebeği bünyesinde tutar mı?
Görüleceği gibi bu senaryoda mucizeler bile aşırı zorlanmaktadır.
Bu hücrenin yeni aşılanmış fakat henüz bölünmeye başlamamış, bir yolunu
bularak bir çift kromozomu birleşmiş bir hücre olduğunu var saymak
evrimci öngörüsüne en uygun varsayım olacağı açıktır.
Ayrıca bu varsayım değişimlerin diğer nesillere aktarılması şartını da uygun olur.
Evrimcilerin kromozomlarından bir çifti birleşti dedikleri hücre bu hücre olmalıdır.
Böyle bir oluşumun olabilirliği konusunda pek çok itirazlarımız vardır. Bu itirazlarımız da şöyledir.
a)-Kırk sekiz kromozomdan bir çifti herhangi bir yolla birleşirse
ortaya çıkan kromozom sayısı 46+1=47 olur. Bu ise 2n kuralına aykırıdır.
Görüleceği gibi evrimciler bu varsayımı mecburen ortaya atarlarken bir
parmak hesabı yapmaya bile gerek görmemişler, bir yanlışı tek gerçek
olarak sahiplenmişler ve savunmuşlardır.
47 kromozomlu bir canlı yaşayıp neslini devam ettirebilir mi?
Bu soru evrimcileri bir başka burgacın içine sokar.
b)-İnsanlarda maymunlarda eşeyli üreyen canlılardır. Üremeleri için bir
erkek bir dişi iki canlıya ihtiyaç vardır. Fakat bizim garip canlımız
tektir.
Bu durumda evrime uygun bir senaryo kurgulanacak olursa karşımıza iki yol çıkar.
Birinci yol bir erkek bir dişi olmak üzere iki maymunsunun üzerinde aynı anda iki mucizenin
(mucize
çünkü rastlantısal makro mutasyonlar ayrı cinslerde aynı yerde bulunan
ve yaşları uygun iki canlının aynı kromozomlarını birleştirmiş olmalı) birden gerçekleştiğini, garip canlımızın bir de karşıt cinsinin oluştuğunu varsaymaktır.
47 kromozomlu bu garip yaratıklar çiftleşseler bile yavruları olur mu?
Bilimin bu soruya vereceği cevap hayırdır.
Tek kromozom sayılı bu garip canlının benzerleri günümüzde vardır. Örneğin katırlar 67 kromozomludur . Fakat katırlar kısırdır.
Senaryonun ikicisi ise bu garip canlımızın
(bu canlımızı bir an erkek kabul edelim) 48 kromozomlu maymunsularla çiftleştiği şeklinde olabilir.
Garip canlımızın spermleri 23 ve 24 kromozomlu olacaktır. Dişimiz maymun olduğuna göre onun da yumurtası 24 kromozomludur.
23 kromozomlu sperm 24 kromozomlu dişi yumurtasını aşılasa
(bu mümkün değildir ama evrimcilerin hatırına bir kez daha olası kabul ederek) ortaya çıkan 47 kromozomlu bir başka garip canlıdır.
24 kromozomlu sperm 24 kromozomlu yumurtayı aşılarsa bu kez ortaya çıkan 48 kromozomlu maymun olur.
47 kromozomlu canlılar yaşasa ve aralarında çiftleşseler 23 kromozomlu
sperm 23 kromozomlu yumurtayı aşılasa 46 kromozomlu bir canlı oluşur ama
bu kez bir kromozom devre dışı kaldığından gen bilgi kaybı oluşur.
Ortaya çıkan canlı bir maymun bile değildir.
Görüleceği gibi hayal dünyamızı olabildiğince geniş tutsak olmazları olur yapsak bile çıkış yolu yoktur.
Maymun kromozomlarından bir çiftinin birleşip sayının 46 ya indiği varsayımı tam bir evrimci masalıdır.