16 Aralık 2011 Cuma

ÜNLÜ MİSYONERLER VE FAALİYETLERİ


 İ. Goldziher Macar asıllı koyu bir Yahudi’dir. İslam Ansiklopedisi yazarlarındandır. Sâmi dilleri üzerine çalıştı. Tevrat, Talmud dersleri ve Yahudilik şuuru aldığı hocası Treudenberg’in gözetiminde 1833’de “Yahudiliğin Kur’an Üzerindeki Etkisi” konulu doktora tezini hazırladı. Suriye’ye gönderildi. Orada Tahir el-Cezairi ile  beraber oldu. Mısır’a gitti. El-Ezher Üniversitesi’nde eğitim gördü. Muhammed Abduh’tan dersler aldı. “Tefsir Ekolleri” ve “İslam’da Akide ve Şeriat” isimli eserleri meşhurdur.
Tezini “Kur’an-ı Kerim’in vahiy mahsulü olmadığı” fikrine bina etmiştir. Kur’an’a hermenötik metodlar uygulamış, İncil ve Tevrat’ın da hak kitaplar olduğunu ispata çalışmıştır. Vahyi tartışmaya açmak, İslam’ın temel itikadî esaslarının zedelenmesine zemin hazırlayacak, bu vesileyle İslam aleminin birliği daha kolay bozulacaktı. Goldziher yaşadığı dönemdeki faaliyetleri ile bu fonksiyonu icra etmiştir.  
Ernest Renan Saint Sulpice Koleji’nde İbranice öğrendi. 7 yıl süreyle bir papaz okulunda eğitim gördü. 1845’de papazlıktan ayrıldı. Alman düşüncesinden etkilenerek Katolik inancından koptu.
İnsanlığı ilgilendiren büyük meselelerin  ancak liberal bir bilim yoluyla çözümlenebileceğini ispat için “Bilimin Geleceği” adlı eseri yazdı.
1850’de Bibliothegue Nationale’deki Süryanice el yazmalarını sınıflandırmakla görevlendirildi. 1852’de “İbn-i Rüşd ve İbn Rüşdçülük” teziyle doktorasını verdi. 1860’da Suriye’ye gitti. 1862’de College de France’ın İbranice kürsüsüne getirildi. 1864’de Mısır, Anadolu ve Yunanistan’a gitti. Hayatının son yıllarında Origines isimli eserini (İsrail Milletinin Tarihi) ile tamamlamaya çalıştı. 1892'’e öldü. E. Renan “İslamiyet ve Bilgi” adlı bir konferans da vermiştir. Burada İslam’ın gelişmeyi ve ilerlemeyi yok eden ve bilime engel olan bir din olduğunu ileri sürdü.
Fransa’da yayınlanan Le journal Des Debats gazetesinin 29 Mart 1883 tarihli nüshasında Renan’ın bir yazısı mevcuttur. Afgani bu makaleye övgü dolu methiyeler yazmıştır. Renan, Afgani’nin bu övgülerine şöyle cevap vermektedir: “Sorbonne’daki son konferansımın Şeyh Cemaleddin’e telkin ettiği son derece dikkate değer düşüncelerini dünkü gazetenizde alaka ile okudum. Münevver Asya’nın şuurunu böylece orijinal ve samimi tecellilerinde takip etmek çok öğretici, ufkun dört bir yanından rasyonalizmi öven sesler geliyor. İnsan bu sesleri dinledikçe daha iyi anlıyor ki din ayırır, akıl birleştirir. Ve yine insan iman ediyor ki akıl tektir. İnsan zekasının birliği, düşüncelerin tesanüdünden doğan büyük ve ümit verici netice. Ama bunun için tabiatüstü denen vahiyleri bir kenara itmek lazım. Dünyadaki iyi niyet sahibi insanların yobazlığa ve hurafelere karşı kurdukları birlik görünüşte çok küçük ama hakikate dayanıyor ve er geç muzaffer olacaktır. Masalları tahrip edecektir”.
Renan’ın bu çarpık fikirlerine, Namık Kemal “Renan Müdafaanamesi” adlı eserinde karşı çıkmıştır. Namık Kemal eserinde Renan’ı şöyle tanıtıyor: “Engizisyonun kötülüklerini tenkit ede ede, her fenalığı dine bağlayan ve her dini aynı meziyette vehmeden bir münkir. Üstelik ele aldığı konuyu hiç de bilmemektedir. Nasıl olur denilebilir, bir Şark dilleri mütehassısı, bir akademi azası İslam’ı nasıl bilmez?  Bilmez, Avrupalı Şark’ı bilmez”[1] Namık Kemal bu eserinde Renan ve başka Avrupalı oryantalistlerin İslam dinini yanlış değerlendirdiklerini örneklerle açıklamıştır.
Renan’ın tezi akılla nakili çatıştırmaktı. Bu konuda C. Afgani ile tamamen aynı görüşleri paylaşmaktadır. Birbirlerine duydukları muhabbeti ve hayranlığı daha önce de ifade etmiştik. Renan’ın düşüncesine göre, nakil karşısında akıl tek hüküm koyucudur. Dolayısıyla akıl, naklin yani vahyin üstündedir. E. Renan İslam dünyasında bu görüşü hâkim kılmak için çalışmıştır.  
L. Massignon Fransız asıllı bir Katolik misyoneridir. Aynı zamanda da misyoner cemiyetlerinin ruhanî lideridir. Mısır ve Şam ilim akademilerinin üyeliklerinde bulundu. Goldziher ile yakın temasları oldu. Araştırmalarını tasavvuf üzerinde yaygınlaştırdı. Bağdat’a gitti, Kahire’ye yerleşti. 1909’dan itibaren El Ezher’de, bir Ezherli kıyafetiyle derslere girdi. Hicaz, Kudüs, Halep, Şam ve İstanbul turları yaptı. 1922’de kendisine doktora unvanı verildi. Özellikle tasavvufla ilgili hadisler ve haberler üzerinde şüphe uyandırmak için çalıştı. Zira Ortadoğu İslam dünyasında ümmetin birliğini tasavvuf kurumu temin ediyordu. Mürşide bağlılıkla beraber halifeye bağlılık da söz konusuydu. Massignon tasavvufun akaid kurallarını münakaşa konusu yaparak İslam alemindeki tevhid ve halifeye olan bağlılığı yıkmayı hedefliyordu.
Christian Snauch Hurgrange Hollandalı bir müsteşriktir. ‘Mekke’de Hac Mevsimi’ tezi üzerine doktora yaptı. Çalışmasında haccın cahiliye döneminden kalma bir âdet olduğu iddiasını işledi. 1884’de Cidde’ye gitti. Mekke’ye girebilmek için bir süre bekledi. Ardından Abdulgaffar sahte adıyla Mekke’ye casus olarak girdi. Bir müddet Cava’da ikamet  etti. 1912’de “Kur’an’daki İbrahim” adlı eseriyle gerçeğe uymayan pek çok iddiada bulundu. Macar müsteşrik Goldziher ile temaslarda bulundu. Hurgrange misali bize yeni bir münakaşa imiş gibi takdim edilen Hac ve Kurban tartışmalarının çıkış noktasının müsteşrik kaynaklı olduğu hakikatini açıkça göstermektedir.
İslam akaidini çökertmek gayesiyle faaliyet gösteren bu müsteşriklerin sayısı pek çoktur. Yukarıda ismini ve kısaca faaliyetlerini zikrettiklerimizin haricinde G. Von Grunebaum, P. Hitti, S. Wensink, P. Casanova bunlardan bazılarıdır. Bu şahıslar farklı  konuları ele alıp, farklı sahalarda araştırmalarını yürütmüşler ve her biri kendi alanında İslam inancına zıt ve çarpık bir takım tezler geliştirerek bilhassa Ortadoğu’da mevcut Ehl-i Sünnet akaidine uymayan bir inanç sistemi ortaya çıkarmışlardır. Dikkat edilirse hemen hepsi El-Ezher’de eğitim görmüş veya burada doktorasını vermiştir. Zira o dönemin İslam ilimlerinin eğitim merkezi El-Ezher idi. Bu sebeple buraya yönelmişlerdir. Hepsinin maksadı aynıdır. Ortadoğu ve Hicaz Bölgesi’nde mevcut İslam inancına uymayan bâtıl bir itikat geliştirmek suretiyle buraları Osmanlı’dan koparmak ve Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinden çıkan bu toprakları başta İngiltere olmak üzere Batılı devletlerin birer sömürgesi haline getirebilmek. Adı geçen bütün müsteşrikler-oryantalistler hep bu gayeye hizmet için araştırma yaptılar, hadis müessesesine, İslam tarihine, tasavvuf kurumuna, akıl-vahiy münasebeti gibi konulara hep bu maksatla el attılar.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi ekilen bu fitne tohumları neticesi Osmanlı Devleti Ortadoğu’dan çekilmek zorunda kalmış ve Ortadoğu fiilen parçalanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...