16 Aralık 2011 Cuma

HIRISTİYANLARA SORUYORUZ.....BU SORULARA CEVAP VEREBİLECEK BİR HIRISTİYAN VARMI??




1- M. 325 yılı İznik konsili’nde, 100 tane İncil’den 4 tane incilin seçilmesi, bunların ilahi kitap ve otantik kabul edilişi, diğer İncillerin ise, apokrif sayılışı hangi ilmi ölçülere göre yapılmıştır?

2- M. 364 yılı Lodesya konsili’nde yeni Ahit'te yer alacak kitapların tam olarak tespiti veya bazılarının çıkartılması hangi ilmi ölçülere dayandırılmıştır?
3- Dört İncil bir tek ilahi kaynaktan geldiğine göre, cümle kuruluşları arasında söz veya cümle benzerliği olması gerekir. Halbuki söz konusu İncillerde bu benzerlik görünmemektedir, çünkü üslup farklılığı vardır. Örneğin; Matta, Markos ve Luka İncilleri, anlattıkları konular ve kelam yönüyle üslupları Yuhanna incilinden farklıdır. Bu yüzden üçüne Sinoptik İnciller adı verilmiştir. İlahi kelam bütün İncillerde aynı benzerlikte olması gerekirken ve dört İncil de birbirini tamamladığına göre bunlar nasıl ilahi kelam olabilir. Bu, daha fazla İncilde yer alan birbirinden farklı beşeri sözler değil midir?  
4- Halen kilise tarafından otantik kabul edilen ve yeni Ahidin başında yer alan dört incilin orijinal el yazmaları kayıptır. Bunlar ile onlardan kopya edildiği söylenen elde mevcut en eski kopya nüshaları arasında, en azından 2,5 asırlık bir boşluk, yani zaman aşaması vardır. Bu kadar uzun zaman aralığını aşıp ana metine ulaşabilmek için sağlam bir rivayet silsilesi olmadığına göre mevcut incillerin kopyalarına nasıl güvenilebilir?
5- Matta ile Yuhanna havarilerden sayılırken, Markos ile Luka havarilerden sayılmamaktadır. Bu durumda son iki yazar, hz. İsa'nın getirdiği vahyin esaslarını ondan almadıklarına göre, nasıl olur da bu ikisine itimat edilmektedir?
6- Hristiyan kaynakları, Hz. İsa’nın İbranice ve Aramice konuştuğunu, vaazlarını bu dillerle yaptığını haber vermektedir. Halbuki İncillerin en eski nüshaları yunanca yazılmıştır. Dil konusu ele alındığı zaman, en azından hz. İsa’ya ait sözlerinin onun ana dilinde yazılması ve muhafaza edilmesi gerekliydi. İncil yazarlarının en azından hz. İsa’nın sözlerini onun ağzından çıkan kelimelerle zaptetmeleri ve bunları İbranice ve Arami diyalektiği ile yazmaları gerekiyordu. Çünkü tercümeler ne kadar mükemmel olursa olsunlar, asıl manayı vermekte eksik kalabilirler. Ayrıca orijinal metinlerin değeri daima tercümelerden daha üstündür. Kendi ana dili ile değil de İncillerin tercümelerle günümüze kadar ulaşması, çelişki veya değişiklik getirebileceği ihtimali nedeniyle, İncillerin ilahi kelam olmaktan çıkarması ve şüpheler uyandırması için yeterli bir sebeb değil midir?
7- Yuhanna İncilinde : “İsa kendi şakirtleri önünde başka bir çok alametler yaptı ki, bu kitapta yazılmamıştır”. (Yuhanna 20/30), “ başka bir yerinde : “İsa’nın yaptığı başka çok şeyler daha vardır, eğer birer birer yazılmış olsalar, yazılan kitaplar dünyaya bile sığmazdı sanırım” (Yuhanna 21/25) . Bu iki iddiaya göre ne Yuhanna incili, ne de diğer İnciller, hz. İsa’nın mucizelerini ve yaptıklarını tam olarak almış değildirler. Dolayısıyla bu İncillerin eksik ve noksan oluşunu, vahyin tamamının yazılmadığı şüphesini uyandırmaktadır. Hz. İsa ile ilgili her şeyi (üç yıllık daveti) tam olarak İnciller toplayamadıkları için, bu yüzden yazılan kitaplarda eksiklik ve noksanlık söz konusu olduğuna göre, nasıl oluyor da Ruhu’l-Kudüs'ün denetiminde ilahi bir ilhamla, İnciller noksansız bir şekilde yazılmış oluyorlar?
8- Hırıstiyanlıkta oldugu üzere, eğer bir dinde birden fazla vahiy alan kimseler bulunursa, bunların aldıkları vahiylerin muhtevası bakımından birbirinden faklı olmaması ve aralarında çelişki bulunmaması gerekir. Yoksa gerçek vahiy ile sahte olanı nasıl ayırt edeceğiz ? Rastgele sıradan birisi vahiy alabilir mi? Vahiy aldığını iddia eden kimse bunu ne ile ispat edecektir? Doğrudan Allah’dan aldığına göre, bunu ispatlayacak bir delile ihtiyaç yok mudur? İhtiyaç yoktur deniliyorsa, o zaman bir çok insanın vahiy almasına kapı açmış oluruz ki, bu da vahiy kavramıyla bağdaşmaz. Hırıstiyanlıkta vahyi alan çok olduğu için bu farklıklar ve çelişkiler meydana gelmiştir. Bütün bunların tamamının, ilahi kelam olduğuna nasıl inanıp ta buna davet ediyorsunuz?
9- Eğer hz. İsa’nın tüm hayatı ve sözlerinin tamamı vahiy ise O, çarmıha gerilişinin dokuzuncu saatinde, yüksek sesle : “Eloi, Eloi ! lama sabaktani”, ki tercüme olununca : “Allahım, Allahım! Niçin beni bıraktın? (Markos 15/34), diye bağırarak isyan edişi de mi vahyidir? Bu nasıl vahyidir ki, yaratıcısından gelen imtihana (musibete) karşı isyanını haykırıyor?
10- Hz. İsa, sizce Rab İsa olduğuna göre, neden yahudilerin bu zülmüne karşı hiç bir şey yapamıyor? Neden buna engel olamıyor, ilahi gücü nerede? Veya Rab baba, neden oğlunun seslenişine cevap vermiyor ve bu tür bir işkenceye maruz kalmasına izin veriyor? Bütün bir beşeriyetin günahlarını affettirmek için İsa’nın illaki böyle bir işkenceye maruz kalması gerekli miydi? Bunun delili nedir? Günahları bağışlayan Rab olduğuna göre, bu olaya izin vermeden de O, beşeriyetin günahlarını bağışlayabilirdi, O’nun bagışlamasına kim engel olabilirdi ki ?
11- Hz. İsa’nın havarilerinden en büyüğü olan Petrus’a :“Ey az imanlı, neden şüphe ettin”(Matta, 14/31), veya :“Çekil arkama, Şeytan, sen bana tökezsin, çünkü sen Allah şeylerini değil, ancak insan şeylerini düşünüyorsun”(Matta, 16/23), diye hakaret ettiğine göre, sizce bu hakaret ettiği kişi nasıl hem Peygamber hem de Şeytan olabiliyor? Gerekli mucizeyi gösteremeyen havarilerine : “Ey imansız nesil, ne vakte kadar sizinle beraber olacağım? Ne vakte kadar size dayanacağım”(Markos, 9/19), diye seslenerek onlara hakaret ettiği göz önüne alınırsa, bu imansız nesil nasıl sizce peygamberler olabiliyorlar? Bu imansızlık şehadetiyle onlara nasıl güvenilir?
12- Peygamberlerin getirdiği vahye itimat edilebilmesi için, onlarda ismet (hatadan korunmuş) sıfatının bulunması şarttır. Nitekim Allah (c.c.) onları, kavimleri içerisinden en üstün insan olarak seçmiştir. Nasıl oluyor da eski Ahitte, Allah’ın gönderdiği bu peygamberler, içki içen, yalan söyleyen, zina eden, ve kötü sıfatlara sahip olan kişiler olarak anlatılıyor? Halbuki onlar getirdikleri şeriata davet etmeden önce kendilerinin buna uyması ve bunda örnek olması gerekirken, nasıl oluyor da getirdikleri vahye dayalı kitaplar, hem onların çirkin fiillerini anlatıyor, hem de bu kitaplara insanların davet edilmesi talep ediliyor? Bu tür bir çelişki güveni sarsmaz mı? İlahi bir kitap peygamberler hakkında nasıl bu iftiralara yer veriyor? Eğer bu insanlar gerçekten kötü ise, eski Ahit'te neden peygamber olarak gösteriliyor?

13- Allah (c.c.) kötü sıfatlardan münezzeh olduğuna göre, hakkında beşeri sıfatları O’na yakıştırmak caiz olmadığı halde, neden eski Ahit'te Allah (c.c.) istirahata çekilmek, kıskançlık, öç almak, pişmanlık duyma gibi insana ait kötü sıfatlarla anlatılıyor? Bu tarz bir yaklaşım, kitabın ilahi vahiy oluşu hakkında sizce şüphe uyandırmıyor mu ?
14- Hz. İsa’nın soyundan sadece Matta ile Luka İncilleri bahseder. Ancak verilen soy kütüğünde bu iki İncil arasında açık bir çelişki görünmektedir. Matta İncili hz. İsa’nın soy kütüğünü hz. İbrahim’e kadar götürürken, Luka incili, onun soyunu hz. Adem’e kadar ulaştırmaktadır. Matta incili hz. İsa’dan hz. İbrahim’e kadar kırk kişi zikrederken, Luka incilin ise, elli beş kişi zikredilmektedir. Luka, hz. İbrahim’den hz. Ademe kadar ayrıca yirmi kişi saymaktadır ki, bu isim listesi, Matta incilinde yoktur. Luka’nın soy kütüğünde verdiği toplam isim sayısı yetmiş beşe ulaşmaktadır. Matta’nın birden kırka kadar saymış olduğu isimlerle Luka’nın birden elli beşe kadar saydığı isimler arasında büyük farklıklar vardır. Matta’nın hz. İsa’nın atası olarak zikrettiği isimlerden yirmi üç tanesini Luka incili hiç zikretmiyor. Bu bağlamda Luka’nın hz. İsa’nın atası olarak zikrettiği isimlerden otuz sekiz tanesini de Matta incili zikretmiyor. Dolayısıyla her iki incilde yer alan iki farklı soy kütüğü bulunmaktadır. Dolayısıyla bunların birbirini tamamlaması imkansızdır. Ayrıca her iki listede yer alan isimlerin büyük çoğunluğu birbirine uymadığı gibi, uyan isimlerin de yerleri farklıdır. İlahi kabul ettiğiniz bu kitaplarda nasıl bu çelişkiye yer veriliyor? Hz. İsa’nın insan cinsinden babası olmadığını biliyoruz, buna rağmen bu iki incilde, onun soyunu anne tarafından yani Meryem’den değil de onun nişanlısı Yusuf tarafından yürütülmektedir. Hz. İsa, Yusuf’un oğlu değilse, ve onun sulbünden de gelmediyse nasıl oluyor da İsa’nın babası olarak gösteriliyor? Babasız doğduğuna göre, onun soyu annesi Meryem tarafından yürütülmesi gerekmez miydi, ne dersiniz?
15- Bilindiği üzere her Peygamber belirli bir kavme veya millete gönderilmiştir. Hz. İsa ise incilin birkaç yerinde, kendisinin peygamber olarak İsrail oğulları milletine gönderildiğini ifade edilmektedir. Örneğin :“Ben İsrail evinin kaybolmuş koyunlarından başkasına gönderilmedim”(Matta, 15/24). Diğer bir yerde hz. İsa on iki şakirdine şöyle emrediyor :“Milletler yoluna gitmeyin ve Samiriyelilerin şehirlerinden hiç birine girmeyin; fakat daha ziyade İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına gidin. Ve giderken : Göklerin melekutu yakındır, diye vaz edin” (Matta, 10/5-7). Durum böyle iken, onun davetini uluslar arası düzeyde yaymanız veya dininizi evrensel bir dinmiş gibi göstermeye kalkışmanız, ne derece doğrudur? Bu hareketiniz hz. İsa’nın öğretisine ters düşmüyor mu? Ayrıca “ Ey Resulüm, sen alemlere rahmet olarak gönderildin” diye hitab edilen hz. Muhammed’in evrensel davetine mensup müslümanları, bölgesel olan dininize çağırma yetkisini nereden alıyorsunuz? Bu sizce mantıklı mı? Müslümanlara karşı haksızlık olmuyor mu ?

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...