31 Ocak 2012 Salı

Gençlik,böyledir işte.Gençliğin heyecanıyla bazen'ağır'kelimeler sarfeder insan.Ben de öyle yapmışım.Hoşgörmenizi rica ediyorum

4 Ocak 2012 Çarşamba, 19:57 tarihinde {Gel, ne olursan ol yine gel} tarafından eklendi
Sorular sorulur ve cevaplar tatmin edici bir şekilde verilirse, kalpler mutmain olur.
Fakat, inanmak istemeyen, yine inanmaz. Bile bile inkar ederek, Ebu Cehil tipi bir kafir olur. Bu küffarlığın ismi, inadî küfürdür. İyi huylu, temiz kalpli bir şüphe sahibi, tatminkar cevap alınca derhal teslim olur. "Önceden çok itiraz etmiştim, şimdi tükürdüğümü yalamam" diyerek saçmalık yapmaz. Hz. Ömer gibi, gerçeği bulana kadar yaptığı itirazlara, gerçeği bulduktan sonra hayretle tövbe eder ve der ki: "Ne kadar cahilmişim, Allah'ım sana ne kadar isyan etmişim ve sen ne kadar sabırlıymışsın ki, beni isyanım anında helak etmedin." Evet, sorular bitmez, ancak inanmak isteyenin soruları muhduttur, sınırlıdır. Çünkü, soran kişi iyi niyetli ise bilir ki:
Nedenler, niçinler, nedendir bitmez Bir şeyi inkâr için, "yok" diyebilmek yetmez.
Eskiden Müslümanlar'ı yoketmek için, öldürmek kâfi idi. Fakat, durum şimdi tamamen değişti, kafirler şöyle diyorlar: "Müslüman'ı öldürmeye lüzum yok, inancını öldürürsek fikri bizim olur, fikri bizim olunca da hem bir Müslüman eksilir, hem de biz, bir tane adam kazanmış oluruz." Fikri (inancı) öldürme metotları, tuzakları gayet basit: SORULAR... İslâm'ı bilmeyen gençlerin beynine balyoz gibi inen sorular. Cevabı veremeyen gencin param parça olan zihni ve sonra kocaman bir isyan: "BEN ARTIK İNANMIYORUM." Sen, daha önceden de inanmıyordun, inandığını zannediyordun. İnanmak için, inandığın şeyi tanıman ve çok iyi bilmen lazımdı. Halbuki sen, futbolu, rezalet filmlerini çok iyi biliyordun. Moda, kumar,
içki, kadın, kız, politika, falan artistin hayatı, filan şarkıcının hayatı derken, sevmen gerekeni sevemedin, tanıyamadın. Onun için de aklın kafirler lehine kiralandı. Sen, onlarla meşgulken, sana bir de soru tuzağı kurdular.
"Niçin yaşıyoruz? Dünyaya bir kere geldik, niçin eğlenmeyelim? Niçin zenginler mutlu? Niçin?.. Niçin? vs." Sen, senden çalındın.,Araştırmadın, çünkü çok meşguldün. Akşama çok güzel bir film vardı, yarın imtihanın vardı ona çalışacaktın, ertesi gün yaş günün vardı, daha öbür günü tiyatroya gidecektin, derken, geldi cumartesi, pazar. Bu günlerde de maç ve gezilerin vardı ve böylece hafta bitti. Sen ise sana sorulan soruların cevabını düşünemedin bile... Zaten işine de öyle geliyordu. Korkuyordun, "Ararsam, soruların cevabını bulurum, bulursam, inanırım, böylece de artık eğlenemem" diyordun." Boşver aldırma, huzurum kaçmasın" diyerek kendi kendinden korkup, benliğinden uzaklaşıyordun. Ama yanıldın. İnanmayınca hepten mahvoldun. Yıkıldın, kişiliğini kaybettin, ruhun sıkılıyordu. Ruha da inanmıyordun ki, derdinin devası için uğraşasın. Sen bir robot olmuştun. Felsefe öğretmenin sana ne diyorsa, okuduğun materyalist kitaplar sana ne diyorsa, sen onlara inandın. Mutlu oldun mu? Hayır... Asla olmadın... Ve sen, kendi iradenle değil, başkalarının iradesiyle yaşıyordun. Halbuki, adım adım bir menzile doğru gidiyordun, o kadar meşguldün ki... Bu gidişin fark edilemeyecek duruma gelmişti. Seni yaratan Rabb'ine düşman olmuştun. Adım adım ona doğru gittiğini unuttun ve kokuşmuş bir et yığını haline geldin. İlk yıkılışın sana sorulan sorularla başladı. Soruya cevap veremeyince, sen de başladın başkalarına aynı soruları zincir yaparak sormaya. Sen... Köy ağası Hasan Efendi! Sen de çok meşguldün. Sanki senin de zamanın bitmişti. Bu akşam kahvehanede köylülerle toplantın vardı. Köyün merasından, otlaklarından, hududundan konuşacaktın... Ertesi günü, kaymakam çağırmıştı, oraya gittin. Daha ertesi günü, kaymakam köye gelecekti, kaymakamı iyi ağırlaman gerekliydi, davar kesmen, tavuk kesmen lazımdı. Böylece hatalı bile olsan kimseler seni kaymakama şikayet edemeyeceklerdi... Nasıl şikayet etsin ki? Sen kaymakama pay vermiştin. Sana nasıl ceza verebilirdi? Böylece, senin de haftaların geçmişti. Allah'ı (c.c) tanımaya, İslam'ı öğrenmeye sen de vakit bulamadın. Ama maalesef senin de cesedin musallaya gelecek, bu adamı nasıl bilirsiniz dediği zaman imam efendi, hep bir ağızdan:
— İyi biliriz, iyi biliriz, denilecek. (Sahtekarlar, yalancılar, iyi olmayan bir insana,
nasıl, "İyi biliriz, iyi biliriz" diyorsunuz. İslâmiyet'in iyi demediği bir insana, "İyi" demekle ahirette Allah'a (c.c) hesap vereceğinizin şuurunda mısınız? Halbuki, senin gibi dininden bihaber, mal-mülk uğruna Allah'a (cc.) bir saatini dahi vermemiş bir zalime, "Kötü biliriz, kötü biliriz" deselerdi senin gibileri örnek almış olanlar: "Ben de halkın hakkını yersem, İslâm'ı öğrenip yaşamazsam, daha toprağa girmeden rezil olacağım" derlerdi... Ama maalesef, şuursuz, gafil Müslümanlar, bugün cami kapısında Masonlar'a, Tağut'a 'evet' deyip destekleyenlere, kısaca, kafirin her türlüsüne, "İyi biliriz, iyi biliriz" diyerek cenaze namazlarını kılıyorlar. Gafil! Müslüman, kafirin (İslam'dan başka sistem kabul eden kimsenin) cenaze namazını kılar mı? Sen, Leyla Hanım! Sen de düşünmedin İslam'ı (şeriatı), 'beğenilmem lazım' dedin de, kapanmayı yakıştıramadın kendine...
Seni de kandırmışlardı, "Kim gitmiş de kim gelmiş ahirete?!" diye. Fotoroman Karaoğlan, çeyiz, çiçek işleri ile uğraşırken, sen de vakit bulamadın. Yarın arkadaşlara gidecektin, ertesi gün, pasta günü vardı, daha ertesi gün çamaşır yıkayacaktın, başka gün düğün vardı derken, sen de hiç İslâm'ı öğrenmeden getirdin haftayı, sen de terkettin Rabb'ini, secde etmek güç geldi sana. Boş şeylerle uğraşırken acımadın vaktine ama namaza vereceğin on dakikana acıdın... Artistlerin, Leydi Diana'nın giydiği iç çamaşırlarından haberin oldu da, yumurtanın
içinden çıkan sanattan haberin olmadı. Böylece, gençliğini nefsine feda etmiş,
yaşlılığında Allah'a (c.c) dönme hayelleri kurmuştun. Böylece sen de farkedemeden, felaketin kucağına düştün. Sen Fatma Hanım! Aç kalmaktan korktun, "İllâ çalışacağım, hayatımı garanti altına alacağım" dedin. Hayatını garantiye almayı düşünürken, ahireti hiç düşünmedin... Sen bakkal efendi: Cuma günü bakkalım bir saatçik olsun kapatamadın. Cuma günü, ezan okunduktan sonra namazdan çıkıncaya kadar kazanılan bütün paranın haram olduğunu dahi bilmiyorsun veya bildiğin halde işine gelmiyor. Velhasıl, durum ne oldu?. .Türkiye'nin hatta dünyanın durumu aşure çorbasını geçti.. Şimdi de dert yanıyorsun. "Ah şu anarşistler, gözü kör olsun bu anarşistlerin, gelmesine sebep olan insanların" diyorsun. Halbuki, yapmış olduğun bedduaya sen de dahil oluyorsun fakat farkında bile değilsin. Şair Mehmet Akif Ersoy, ne diyordu:
Sahipsiz vatanın batması haktır, hak Sen sahip çıkarsan, bu vatan batmayacak.
Hani, sen sahip çıktın mı? Evet çıktın... Ama neye sahip çıktın. Bankadaki faiz paranave midenin menfaatine. Öyle değil mi? Yalnız bunu söylerken, herkes senin gibiyaptı, demek istemiyorum., Öyle gençler, öyle Hasanlar, öyle Fatmalar, öyle Leylalar var ki, sadece dinini düşünmüş, Allah'ın, "Allah sizin mallarınızı ve canlarınızı cennet mukabilinde satın almıştır"(4-a) emrine uyarak mallarını ve canlarını Allah için adamışlardır. İslâmı öğrenip, başkalarına öğretmişlerdir. (Allah, onların hepsinden razı olsun.) İşte sen senden, dininden nasıl koptun, seni dininden nasıl kopardılar?... Sorularla. O sorulan şimdi oku. Bu kitapta olan sorular, seni soru tuzaklarına karşı uyandırır sanıyorum. Eğer şen uyanmış isen, uykuda olan kardeşini de uyandır. Atalarımızın şu güzel sözünü unutma: "Su uyur, düşman uyumaz." O kadar çok sorular var ki, anlatamam. Ben, ilk olarak liseli bir genç kızın sorularını ele almak istiyorum. Vaaz vermek üzere bir mevlide davet edildim. Eve gittiğimde, içerde gayet hareketli bir görünüm vardı. Boyalı yüzler, âdet olsun diye kapanan yarım başörtüleri.. Beni başka bir odaya götürmelerini, orada vaaz için biraz hazırlanmam gerektiğini söyledim. Salonun en sonunda bir odaya geçtim. Odada üç genç kız, ellerinde sigara ayak ayak üstüne atmış oturuyorlardı. Beni gördükleri halde hiç istiflerini bozmadılar. Halbuki, İslâm ahlâkı, kapıdan giren büyük, küçük her insana, yer göstermeyi emreder. Bu kızlar, İslâm görgüsü (medeniyeti) diye bir şey bilmiyorlardı, onlara çok görmemek lazımdı. Yalnız suratları pek asılınca sordum:

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...