6 Şubat 2012 Pazartesi

hristiyanlığın ilme bakışı/islamın ilme bakışı

Tarihte İlim Anlayışı


Tarihte ilim çeşitli merhalelerden geçmiştir; kimi zaman tökezlenmiş, kimi zaman da desteklenmiştir. Bunda bazı dinlerin teşvik edici, bazı dinlerin engelle-ci tavrı rol oynamıştır. Önce hristiyanlığın ilme bakışına bir göz atalım.

Charles Mismer'in meşhur bir sözü vardır: "Hristiyanlar alim olunca hristiyanlıkla alakaları kesilir. Müslümanlar da cahil olunca İslamiyetle alakalan kesilir." Bu düşünceden hareket edilecek olunursa Avrupa, bugünkü medeniyetini Rönesansa, Rönesans da C.W.Bodley'in dediği gibi İslama borçludur. Yoksa asırlarca ilme düşman olmuş ve ilim adamlarını ateşe bile atmaktan çekinmeyen kilise ve hristiyanlığa değil. (1a) Mesela Savanarola yakılıyor, Giardano da öyle. Galile ise Engizisyondan zor kurtuluyor. Bu durumun rönesans boyunca devam ettiğini ve bu doneme kadar bilimin kilisenin tekeli altında olduğunu görüyoruz.

Kilisenin ilim ve ilim adamları ile yaptığı mücadele, putperestlikle yaptığı mücadeleden fazladır. Çünkü cehalet, halk kitleleri üzerinde kuvvet ve otoritesini idame ettirebilmesi için, kilisenin dayandığı en kuvvetli bir mesned idi. Nüfuzunu ancak bu şekilde yani halkı cahil bırakmakla yaşatabileceğini anlıyordu. Biliyordu ki, halk kilisenin telkin ettiği şeylerin bir yığın hurafeden ibaret olduğunu ve ilmi hakikatler karşısında derhal yıkılacağını öğrendiği gün cehalet ve karanlık içinde kiliseye kolayca teslim olduğu gibi ilim ışığı altında teslim olmayacaktır. Halkın ilim Öğrenmesi kilise ve adamlarının menfaatine engel olacağından bu engeli ortadan kaldırmak için elinden geleni geri koymamıştır. (lb)

Ortaçağda kilisenin, daha doğrusu din adamlarının kilise itikad ve görüşüne aykırı saydıkları ilmî ve fikrî hareketleri durdurmak çabası ve ilim adamlarını bu gibi hareket ve düşüncelerden vazgeçirmek için kurdukları hususi mahkeme (engizisyon) yürekler acısıdır. Bu çağda ilim adamlarından biri kilisenin görüşüne aykırı bir hataya düştüğünde, önce ondan böyle bir hataya düşmemesi ve aynı zamanda bir daha ona dönmemesi için kafi söz alınırdı. Buna rağmen ilim adamı bu hataya tekrar dönecek olursa kilise ve onun kurmuş olduğu engizisyon mahkemesi onu diri diri ateşe atar veyahut da derin bir uçuruma itmek suretiyle öldürürlerdi.(2)

Şimdi bu tutumun tarihi kaynak ve sebeplerine bir göz atalım. S.Ambroise, "Yeryüzünün vasfı ve vaziyeti üzerinde tartışmak Önümüzdeki hayatta yani ahirette bizim ne işimize yarar." diyordu. Tahrif edilmiş İncil'de de benzer mevzû işlenmektedir. Hristiyanlık itikadına göre, ilim, güzel ve değerli olarak kabul edilecek bir şey değildir. Çünkü sevgi yapıcıdır. Oysa ilim gurur vericidir. "Hepimizin bilgisi olduğunu biliriz. Bilgi kibirlendirir. Fakat sevgi bina eder." (1.Korintoslulara 8/1)

Yine tahrif edilmiş İncil'e bakalım; "Ve en nihayet İsa, ilim adamlarına hakarette bulunarak diyor ki "Allah hükemayı (ilim adamlarını) utandırmak için dünyanın sefih şeylerini seçti."(l-Korintoslulara 3/27) "İsa dedi; ey baba, gök ve yerin Rabbi, sana şükrederim ki bu şeyleri hikmetlilerden ve akıllılardan gizledin ve onları küçük çocuklara açtın." (Luka 1/21, Matta 11/25)

Bu anlayışla hareket edildiği için ilim o zaman adeta hristiyanlığın mücadeleye giriştiği putperestlikle bir tutuluyordu. M. S. 390'da bir hristiyan piskoposu, Theophilos, İskenderiye'deki o devrin hemen bütün ilmini içine alan büyük kütüphanedeki 400 bin cilt kitabı yaktırmıştır. (3)

Şüphesiz ki bu tutum ilmi araştırmalara da müsaade etmiyecektir. Roger Bacon bir gün Oxford'da bir iki ufak ilmi tecrübe yapmaya kalkışınca bütün Oxford, hocaları ve öğrencileriyle ayaklandı. Papazlar, keşişler, öğrenciler Oxford'un sokaklarında cüppelerini sallaya sallaya "gebersin sihirbaz" feryatlanyla dolaştılar ve bu feryatlar Oxford'un sakin ve ağırbaşlı öğrenci hücrelerini bir kasırga gibi dolaştı. Öte yandan Arap eserlerine verdiği ehemmiyetten dolayı yeni bir suçlama karşısında daha kaldı: Artık hasımları "Roger Bacon müslüman oldu" diye bağırıyorlardı. (4)

İslam aleminde, hristiyanlık aleminde görülen manada bir din—ilim çatışması yoktur. Bunun sebeplerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1. Pek çok ayet ve hadislerde ortaya konduğu gibi İslamiyet aklı, maddi varlık ve hadiseler sahasında serbest bırakmış ve hatta bu varlıkları ve hadiseleri düşünmeyi ve akletmeyi de teşvik etmiştir. Ayrıca insana getirdiği iman esaslarının kabulünü teklif ederken de yine onun aklını muhatap almış ve akıllı olmayı teklifin birinci şartı saymıştır.

2. İslam dini, kendi karakteri gereği, düşüncede geniş bir esneklik sağlamış, fakat kesin ve tavizsiz mücadelelere meydan vermeden safiyetini de muhafaza etmiştir. Hemen hicri ilk asırda görülen çeşitli mezhep faaliyetleri, bunun açık bir delilidir.

3. İslam dini, kul ile Allah arasında bir vasıta kabul etmediği için, hristiyanhk âleminde görüldüğü gibi ilim—din çekişmesinde çok ehemmiyetli ve tamamen menfi bir unsur olan bir ruhban sınıfı, İslâm aleminde asla teşekkül etmemiştir. Böylece çok köklü ve çok derin bir nüfuza sahip olan din duygusunu istismar etme imkanı da bulunamamıştır.

4. İslam'ın müspet ilim ve hür düşünce ile çekişmediğinin mühim delillerinden biri de, onun kısa bir zaman içinde fetih hareketleri neticesinde, kendinden çok değişik karekterdeki inanış ve kültürlerle karşılaştığı halde, hem onlardan bir şeyler alarak, hem de o kültürlere kendi orijinal hususiyetlerini katarak uyum sağlamış olmasıdır. İslamın ilk beş asrında çok yönlü ve en yüksek devrini yaşayan ilim faaliyetinin temeli de onun bu vasıflarında aranmalıdır.

(5)İslamiyetin ilmi teşvik edici oluşunu Yüce Beyan'da: "Kime ne hikmet verilmişse ona büyük iyilik edilmiştir." (Bakara/ 269), "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Ez—Zümer/6), "Ve onlardan bilgide derinlik kazanmış olanlara... Büyük bir mükâfat vereceğiz." (Nisa/162), "Allah'dan ancak âlim kulları korkar." (Fatır/28), "Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelere yükseltir." (Mücadele/11), "Rabbim, benim ilmimi artır, de" (Ta-Ha/11) ayetleri ilme verilen ehemmiyeti gösteriyor.
Yüce Rehberimiz'de ilmi teşvik etmiştir. "Alimler enbiyanın varisleridir.", "İlim talebi her müslüman erkek ve kadına farzdır.", "Hikmetli ve bilgili sözler mümin kimsenin kaybolmuş malıdır. Onu nerede bulursa alır.", "İlim öğrenen ve öğreten se-vabta ortaktır.", "Yeryüzündeki âlimler gökteki yıldızlar gibidir.", "Hoşgeldin ilim öğrenmek isteyen. Melekler ilim öğrenene sevgilerinden dolayı kanatlarını açarak etrafında göğe kadar yükselen bir halka meydana getirirler.", "İlim öğrenen kulun yaptığı hayırlı çatışma geçmiş günahlarına kefaret olur.", "Alimin abide üstünlüğü, benîm sizin en aşağı derecede bulunanıza üstünlüğüm gibidir." şeklindeki hadisleri Yüce Rehberimizin ilme verdiği ehemmiyeti göstermektedir.

İsmail Hamdi Danişmend'in "İslam Medeniyeti" ve İmam Nevevi'nin "Riyaz'üssalihin" isimli eserlerinde bu hususta çok fazla miktarda hadis tespitlerini görmekteyiz. Yusuf Kandehlevi ise Peygamberimizin (s.a.v) ashabını ilme nasıl teşvik ettiğini teferruatlı bir şekilde ele almıştır. Gazali'nin "İhyau ulumid'-din" isimli eserinin birinci cildinde ilimle alakalı olarak çok geniş bir bahis açtığını müşahede etmekteyiz. Daha sonra bir çok İslam büyüğünün müminleri ilim öğrenmeye teşvik ettiğini görüyoruz.

Bilgiden mahrum olmanın, inkarcılığa yol açtığını söyleyen Muhyiddin-i Arabi; ilim, cehaleti Örten bir perdedir.
Kötü olan cehalet ile iyi olan hikmet, aynı yerde toplanıp birleşemez, diyen İsmail Hakkı Bursavi; Kalbin gıdası bilgidir. Hakikat ilmini bilmek, her şeyden güzeldir.
Çünkü hakikat bilgisi...
Allah'ın sırlarına ermektir.
Gençlik günlerinde ilim tahsilinde yüz çeviren kimse ömrünün sonunda pişman olur.
Bunları elde etmek ister ama, ömrü kafi gelmez.
İnsan en kıymetli malı olan ömür parasını, ilime sarf etmelidir.
Alim, ilmi ile cahil de malı ile ...
iftihar eder, diyen Niyazi-i Mısri'yi buna misal verebiliriz.
(6)Bu şartlar altında ilim tahsilini her müslümana farz kılan, ilim tahsilini geçmiş günahlara kefaret kabul eden, ilim tahsili için yola çıkan kişiye cennet vaadinde bulunan İslam dininin ilmin büyük destekçisi olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bu teşvikin neticesinde kurulan çeşitli İslam devletlerinde devlet büyüklerinin ilmin büyük bir hamisi olduğunu görüyoruz. Yüksek öğretim alanında, İslamda ilk şöhretli müessese, Halife el—Me'mun (830) tarafından başşehirde kurulan Beyt'ül—Hikme (Hikmet, Fazilet Evi)dir.
Bir tercüme merkezi olarak faaliyette bulunmasının yanında bu müessese, bir akademi, halka açık bir kütüphane olarak da vazife görmüş ve buna bağlı çalışkan bir de rasathane kurulmuştur.
Tam o devirde ortaya çıkıp yayılan rasathaneler unutulmamalıdır ki aynı zamanda astronomi öğretiminin yapıldığı okullar durumundaydı; bu durum, tıpkı o devirde ilk olarak ortada görülmeye başlayan ve içinde tıbbi araştırma ve incelemeler yapılan merkezler olarak çalışmış hastanelerin durumu gibidir.
(7)Benzer ilim teşvikini Abbasiler devrinde de görüyoruz.
İlme düşkünlüğün bir tecellisi olarak çok alaka çekicidir ki halife Harun Reşid Ankara'yı ele geçirdiği ve halife el—Memun da Bizans imparatoru 3. Michel'e karşı ezici bir üstünlük sağladıkları sırada her iki imparator savaş tazminatı olarak karşı taraftan eski yazma kitaplar istemişlerdi.
(8) Endülüs Üniversitesi ise şu an dahi Avrupa tarafından taktir edilmektedir.
Anadolu Selçukluları döneminde de bir çok öğretim müessesesi kurulduğunu ve buralarda astronomi, matematik, edebiyat, dilbilgisi ve tıp öğretildiğini yayınlardan öğreniyoruz.
(9) Alparslan zamanında bugünkü üniversiteler mahiyetinde müesseselerin olduğunu; Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise birçok eğitim müesseseleri yapıldığını, burada yatılı ve burslu öğrencilerin olduğunu, mühendis, tabib, operatör, mimar ihtiyacının bu kaynaklardan temin edildiğini görüyoruz. Fatih döneminde ise ilim teşvikinin mükemmel bir seviyeye eriştiğini müşahede ediyoruz.
Bu hükümdar boş zamanlarını daima alimlerle tartışarak geçirmiş, hayatı boyunca ilme büyük ehemmiyet vermiştir. İlme yaptığı en mühim katkılardan birisi bugünkü İstanbul Üniversitesinin temelini atmış olmasıdır. Ayrıca, ilme rağbet edilmesi için, ilim adamlarına astronomik ücret vermiş ve bu teşvik neticesi, birçok ilim adamı kıymetli eserlerler telif etmişlerdir. Onun yanında ilmi eserlerin kıymetli olduğunu bilenlerden Amasya darüşşifası hekimi cerrah Şerafeddin Sa-buncuoğlu resimli Cerrahiyetülhaniye eserini Fatih'e bizzat takdim etmeğe ihtiyar halinde İstanbul'a geldi. Eserinin başında der ki: "Bildim ki ol fazılı kâmil... hazretin-de ulumdan mergub bir nesne yoktur."

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...