18 Nisan 2011 Pazartesi

Kilisenin ve Papazların İçyüzü

Kilisenin ve Papazların İçyüzü

Aşağıda, bizzat hıristiyanların hazırladığı, kilisenin ve papazların içyüzünü anlatan yayınlardan bazılarının tercümesini arzediyoruz.
Anlatılanlar incelendiğinde dehşete kapılmamak elde değildir.
Bunları, bu "Akıl" ve "Vicdan" düşmanlarını tanıyın!
Buna göre bunları hoş görenlerin durumunu siz kıyas edin!

Almanya'da "Ein Mahnmal für die Millionen Opfer der Kirche", "Kilise'nin Milyonlarca Mağdurları İçin İnsiyatif"adı altında örgütlenerek insanları bilinçlendirmeye çalışan bir grup hıristiyan düzenledikleri bir paneli broşür-kitapçık haline getirerek yayınlamışlardır.

<span>
Kilisenin müthiş servetine rağmen hâlâ devletten ve hatta kıt kanaat geçinen çalışanlardan büyük miktarlarda vergiler almasına isyan eden bu insanlar; kilisenin zenginliği ve bu zenginliği nasıl elde ettiklerine dair çok çarpıcı bilgiler vermektedirler. Katılımcıların kilise hakkında kullandığı tabirler ve verdiği bilgiler gerçekten hayret vericidir. "Bunu‚ Faust'unda belirttiği gibi Goethe de biliyordu: 'Kilisenin sağlam bir midesi var. Bütün bölgeleri yutmuştur ama kusmamıştır. Sadece kilise, sevgili hanımlar, haksız malı sindirebilir.'"
Halkı kiliseye karşı bilinçlendirmek için hareket eden bu hıristiyan zevatın verdiği bilgilerin ana başlıklarını şu şekilde belirtmek mümkündür:
- Bugünkü kilise ellerinde bulunan İncil'e -tahrif edilmiş hali ile bile- aykırı yaşıyor. Kilise'nin yolu ve icraatları ile Hazret-i İsa'nın yolu ve icraatları arasında hiçbir alâka yoktur.
- Kilise, tarih boyunca para ve iktidar için her türlü şerri (katliam, sahtekârlık, gayr-i meşru her türlü yolla insanların canlarını ve mallarını gasbetme) mübah görmüştür.
- Kilisenin doymak bilmez bir para hırsı vardır. Bütün zenginliğine rağmen bütün masraflarını devlete yüklemiştir.
- Bu doymak bilmez hırs ve bağnazlık sebebiyle başta Amerika kıtasının yerlileri olmak üzere bütün dünyada çok büyük bir katliam ve soykırımın müsebbibi olmuşlardır.
- Papazlar konumlarına göre 10.000 Euro'dan başlayan maaşlarla lüks araba ve konutlarda yaşamaktadır.
- Vatikan her türlü entrikanın, şerrin icra edildiği karanlık bir yerdir. Bugün de bu durum değişik kılıflar altında devam etmektedir.
Bu panel metninden sonra okuyacağınız "İsa'ya Bağlı Hür Hıristiyanlar" grubuna ait "www.freie-christen.com" adresli internet sitesinde verilen bilgiler; duyulmamış, görülmemiş bir karanlığı, vahşeti, tarife sığmaz bir para hırsını gözler önüne sermektedir. "Akıl"dan bahseden papaların insanların bütün varlıklarını esir almak için, gasbetmek için, akla, hayâle sığmayan yöntemler icra ettiklerini göreceksiniz.
Bunları tanıyın!
Bu sahtekârların peşinden giden, küfür ve vahşetlerini hoş gören "Sahte Kahramanlar"a aldanmayın.

Aşağıda bahsettiğimiz kitapçığın mühim bir kısmının tercümesini dikkat nazarlarınıza arzediyoruz.

Ey, Hükümet ve Millet:

</span><span>KİLİSEDEN KURTULUN!
(KİLİSEYİ ATIN!)
</span>
<span>Sonsuza kadar para vermek istemeyen vatandaşlar için belgelendirme
Sevgili Okuyucular!

Kilisenin mağduru gruplar arasında sayısal olarak en büyüğü şüphesiz ki vergi ödeyenlerdir. Bu sebepten dolayı "Kilisenin milyonlarca mağdurları için bir abide" (<span>www.KirchenOpfer.de</span>) girişimi tekrar ve tekrar devletin kiliselere milyarları bulan sübvansiyonu ile ilgileniyor.
Bu maksatla 1 Mart 2004'te Augsburg'taki panelde 'Kilise ve bizim paramız – Vatandaşlar sonsuza kadar ödemek istiyor musunuz?' sorusu incelendi.
Önünüzdeki broşürde bu paneldeki en önemli ifadeleri özetledik.
Ralf Speis, İnisiyatif sözcüsü
Parada kilise merhamet/aman tanımıyor! Panel katılımcıları: Dieter Potzel, eski Protestan papazı ve gazeteci (münazara idarecisi), Prof. Dr. Hubertus Mynarek karşılaştırmalı dinler profesörü ve önde gelen kilise eleştirmeni, Gerhard Rampp lise başöğretmeni ve Augsburger Bundes für Geistesfreiheit (Augsburg özgür fikir birliği) sözcüsü ve sosyolog Matthias Holzbauer, gazeteci ve yazar.

D ... Paneli açmadan önce size mevzuya takdim olarak bir televizyon panelinin kaydını göstermek istiyorum. Öyle bir katkı ki, Alman televizyonunda çok nadir görülebilen bir katkı. (Burada panel başlamadan önce konuyla ilgili bir televizyon yayınının video kaseti gösteriliyor.)ieter Potzel:
Panel, 17.10.02
Spiker: Tasarruf, tasarruf, tasarruf. Çünkü devlet darda. Her nerede mümkün ise orada kısılıyor. Sadece bir şey – kelimenin gerçek anlamında- kutsal kalıyor: Kilise. Bu cumhuriyetin en zengin kuruluşu. Uzmanlar onun toplam servetinin yarım trilyon Euro olduğunu tahmin ediyorlar. Şimdi düşünülebilir ki, iki kilise için güzel ama bu devletin tasarrufu ile ne ilişkisi var? Nihayet 200 sene önce biz bu iki sistemi birbirinden zahmetle ayırdık ya. Fakat anayasadaki devlet ve kilisenin ayrılık hükmüne rağmen bugün, yani 21. yüzyılda, her vatandaş -kilise vergisinden hariç- kilise için yüksek bir şekilde, ister üyesi olsun ister olmasın, para ödüyor.
... Bavyera'da Großheubach: Burada kilise herkesi kasaya çağırıyor -inanmayanları da, müslümanları da-. Çünkü kilise, kilise vergisiyle gelen paradan biraz olsun hoşnut değil. Ve böylece belediye reisi Oettinger hala bir 200 sene geride kalan – devlet ve kilisenin ayırımı, yani 1803'deki laikleştirme - hadisesi için ödüyor. O zamandan beri belediye kilisenin her türlü tamiratı için ödemek zorunda. ...
G
ünther Oettinger; CSU, belediye başkanı: Evet, ve burada gerçekten çok para mevzubahis. Mevzuumuz kilise inşaat vergisi, yani 1803'e dayanan anlaşmalar. Burada Katolik kilisesi bizden 180.000 Euro istiyor. Şu zamanda biz bu anlaşmaları kabul etmiyoruz. Ben 200 senelik sözleşmeleri bugünkü zamana aktaramam ki.
S200 sene sonra belediye başkanı en azından yavaş yavaş şu saçma hububat yasasından kurtulalım düşüncesine girmişti. Fakat parada kilise merhamet tanımıyor. Gelecek 100 sene için 32.000 Euro tazminat talep etti. piker:
... Böylece Bavyera bu sene yedi piskoposu ve başpiskoposu için 655.000 Euro maaş, 12 kutsanmış piskoposu için 99.000 Euro zam, 14 onur taşıyıcısı için 737.000 Euro maaş, 60 papaz için 3.914.000 Euro, 42 papaz vekili için vs. vs., bu devlet tarafından finansal desteklenen kilise kadrosunun maaş listesi. Hatta buhuru bile devlet ödemektedir. Bavyera'daki iki büyük kilise toplam olarak eski hükümlere dayanarak bu sene devletten 85.932.000 Euro tahsil ettiler.
...
SKilise sert bir pazarlama ortağımıdır?piker:
J
osef Erhart, Kültür Bakanlığı, Bavyera: Kilisenin böyle konularda rahat 2000 sene tecrübesi var.
S Ve böylece kiliseler bu sene Almanya genelinde yaklaşık 500.000.000 Euro eski ve çok eski anlaşmalara dayanarak devletten para alıyorlar. Bazıları 500 sene önceye dayanıyor, birçoğu ise 1803'den, yani Napolyon devrindeki laikleştirme zamanından. Ondan beri yani 200 sene içinde devletler ve hükümdarlar gitti, yenileri geldi. Fakat her zaman mevcut olan bir şey vardı: kilisenin arpalığı. piker:
...
SNordrhein-Westfalen: Burada bu sene 1,5 milyar Euro vergi paraları kiliseler ve onların kuruluşlarına akıyor. Duesseldorf parlamentosunda ise bir tabu mevzusu. Hangi milletvekili bu güçlü kiliselerden birisi ile patırtı ister ki? Ve böylece uzmanlar dahi kiliselere ne kadar verildiğini bilmiyor.piker:
... Servetleri 400 milyardan fazla olarak belirtiliyor. Buna rağmen devletin bu kadar kiliseyi 'hatırlaması' daha da abes oluyor.
Örneğin Meslek Eğitimi: Devlet kiliseye ait fakültelerde papaz eğitiminin bütün masrafını karşılıyor. Uzmanların tahminine göre, her sene yaklaşık 30 milyon Euro.
... 2000 senesinde yaklaşık 20 milyar Euro kiliselere ve onların kuruluşlarına aktı. Dolayısıyla eleştirmenler herkesin -ister kilise üyesi olsun ister olmasın- vereceği ve mecburi olan 'ek ve gizli kilise vergisinden' bahsediyorlar.
...
M...atthias Holzbauer:
Önemli soru şudur: Kilisenin bu serveti nasıl gerçekleşti? Bu konu üzerinde hiç konuşulmaz. Tahminen, kilisenin bu sınırsız servetinin büyük kısmı yasadışı yollarla gerçekleştiği için. Bu arada Vatikan ve Luther kilisesine inananların maddi ve mali sömürülmeleri tek tük olaylar değil, baştan beri bu durum sistemin bir parçası. Kilise 2. ve 3. yüzyılda nasıl kuruldu ki? Gerçi ilk dönemdeki hiristiyanlık'tan çıktı ama kısa zamanda amacının tersine döndü. Bu zamanla o günki mabetlerin bakıcılarının ve kasa idarecilerinin gücü ele geçirmeleri ile başladı. Çünkü Presbytler (Yaşlılar) ve Episkopoi (Bakıcılar) - yani bugünki rahipler ve piskoposlar- etkinliklerin/toplantılıların mali müdürleri ve organizatörleri idi. Ve bu fahri görevler aniden esas göreve dönüştü ve onların görevlileri önce kendilerini düşünmeye başladılar. Mesala tüm gelirlerinin dörtte birinin piskoposa verileceğini kararlaştırdılar -cemaatin tüm fakirlerinin alacağı kadar idi-. Ve aslında bu uygulama/ayarlama bugüne kadar öyle kaldı.

İmparator Konstantin zamanından beri aşırı vergi muafiyetleri vardı, ki vergi muafiyetleri kiliseler için o zamanlar kurumlaştırıldı. Ve bunlar bugüne kadar var. ...
Kilisenin büyük arazilerinin ve binalarının büyük kısmı Mabet soygunculukları ile gerçekleşti. Mesela mukaddes Martin, Fransızların büyük piri, romalı bir subaydı. Kendi birlikleri ile başka dinlere ait mabetleri yıkıp sömürüyordu. Başka kutsal kişiler ve rahipler de buna benzer işler yapmışlardır.
Bilindiği gibi kilise köleleri tüm Eskiçağ ve Ortaçağda da vardı. Yalnız bu köleler diğer kölelerden daha kötü konumda idiler, çünkü dünyadaki diğer kölelerin hürriyeti iade edilebilirdi. Kilise kölelerini serbest bırakmak ise yasaklanmıştı. Ayrıca„ mukaddes Martin'in 20.000 kölesi vardı.
Kilise köleleri için papaz ve rahiplerin evlilik dışı çocukları tercih ediliyordu. Bu da kilisenin bir kuralı idi.
Ayrıca Ortaçağda serf (toprak köleliğinin) zeminini hazırlayan da kilise oldu. İnsanları ufak bir toprak parçasının bakımıyla sorumlu tutuyorlardı ki bu yaklaşık 1000 yıl devam etti.
...
Kilise servetinin artmasının en önemli kısmını manastırlar oluşturdu. Kim manastıra girerse, tüm malvarlığını manastıra bağışlamış oluyordu ve bu bugün de böyledir. Haksız yere mirasa konmak ve emlak sahtekarlığı ile de çok para kazanılıyordu. Birçok manastır düpedüz sahte evrak düzenleme atölyeleri idi. Bunlar 'Falanca ve filanca imparator (çoktan ölmüş) bu araziyi bize miras bıraktı' şeklinde belgeler düzenliyorlardı.
Manastırlar ilk bankalar, ilk borç ve senet veren kurumlar idi. Ve genellikle fahiş faiz alırlardı. Bilindiği gibi yahudiler fahiş faiz aldıkları için suçlanırladı. Ama yahudiler birçok meslekden men edildikleri için para ticaretine mecbur bırakılmışlardı. Genelde borç para verme işinin büyük kısmı manastırların elinde idi. Bir başka gelir kaynağı haçlı seferlerine katılan haçlılardı. Çoğu zaman insanlar haçlı seferine katılmadan önce tüm varlığını kiliseye veriyordu, bir ölçüde ödünç olarak. Eğer ganimetsiz haçlı seferinden geri döndüklerinde veya canlarını yitirdiklerinde tüm servet manastıra kalıyordu.
O halde Ortaçağda arazilerin dörtte biri veya yarısının kilisenin elinde olmasına şaşmamak lazım. Bu bugün de tamamen değişmiş değil. Kiliseler bugün de hala kısmen büyük toprak sahipleri.
Bunu‚ Faust'unda belirttiği gibi Goethe de biliyordu: "Kilisenin sağlam bir midesi var. Bütün bölgeleri yutmuştur ama kusmamıştır. Sadece kilise, sevgili hanımlar, haksız malı sindire bilir."
Bir de kolonilerdeki soygunlar var, mesela İspanya'daki altın süslemeli kiliseler ve saire. Bu altınlar sonuçta yerlilerin kanlarıyla ödenmiş. Aslında çoktan eritilip bu milletlere geri verilmesi gerekirdi.
Kilisenin serveti rüşvet, memuriyet ücretleri, özel vergiler, haçlı seferi vergileri ve papanın genelevleri işletmesi ile de gerçekleşti. Ta 14. yüzyılda yaşayan İsveç asıllı yazar Birgitta von Schweden kendisi Avignon'da konaklayan papa 22. Johannes hakkında şöyle dedi: "Avignon'da 10 Emir bire indi: 'Paranı buraya getir!'" Bugüne kadar bu böyle.
Kilisenin serveti hakkında verimli bir konu da Engizisyon mahkemeleri ve cadı takibi. Kim Engizisyon mahkemesine yakalanırsa ilk önce servetini sonra kendi hayatını kaybederdi. Malı ve mülküne el konulurdu, kadın ve çocuklar yolda kalırdı. Kimse onlara yardım etmeye cesaret edemezdi. Çünkü kim bir zındıka yardım ederse ondan kuşkulanılırdı. Malı mülkü belli bir şekilde devlet ve kilise arasında paylaşılırdı. Ama dinsel devletlerde, yani protestan derebeyliklerinde kilise hepsini alırdı, çünkü protestan derebeyi aynı zamanda kilisenin başıydı.
Kilise bu konuda herhalde çok az şey öğrendi. 20. yüzyılda da hala karanlık işler var. Sadece kısaca söz etmek istiyorum: Banco Ambrosiano'nun o zamanki Vatikan bankasının patronu başpiskopos Marzinkus'un finans rezaleti. Papanın yardımıyla suç takibinden kurtuldu ve bugün ABD'de golf oynamakta. Banco Ambrosiano patronu Roberto Calvi gözden düşürüldü ve Londra mafiyası tarafından katledildi. Lakin ikisi de para yıkamak, silah kaçakcılığı ve benzeri işlerle Vatikan'a milyonlar kazandırmışlardır.
...
Gerhard Rampp: ...
Kilisenin gelirleri muazzam: kilisenin devlet yardımları ile 20 milyar, kilise vergileri ile 8,5 milyar gelirleri var. Burada Katolik kilisesinin en iyi finans uzmanlarından biri olan (Köln başpiskoposluğunda finans müdürü) Norbert Feldhof'un şu söylediklerine şaşmamak gerekir: "Aslında kilisenin kilise vergisine hiç ihtiyacı yok!"
Ama kilise vergileri kilisenin kısmen hesap verdiği tek gelir gurubudur. Kilise 90`lı yılların yarısından beri kilise vergilerinin kullanımındaki mütevazı açıklamalarında bile sosyal amaçlar için kullanılan miktarının ne kadar olduğunu belirtmiyor. ... Geri kalan gelirler hakkında kiliseler en ufak bir bilgi vermiyor, mesela faiz, kar payı, kira ve icarlar hakkında. ...
... gerçekte toplam 80.000 kurum var, bunlar papazlıklar, vakıflar, özel fonlar, yani 80.000 ayrı ayrı geliri veya serveti olan makamlar. Bu o kadar karışık ki kilisenin finans uzmanları çalıştıkları bölgelerinden bile tamamen haberdar değiller.
Siyaset bilimcisi Dr. Carsten Frerk iki sene mücadele ederek kilisenin finans işlerini araştırdı. Ve kitabı da neredeyse konuyla ilgili tek başvuru kitabı haline geldi: "Almanya'daki kiliselerin finans ve servetleri" Teşviklerin 20 milyar ettiğini belirtiyor, inanılmaz bir rakam. Belki şu kadarını kesinlikle söyleyebiliriz ki: Eğer devlet yirmi yıldır artmış olan yardımları kiliselere vermeseydi, bugünkü ülke, eyalet ve belediyelerdeki devlet borcu sadece yarısı kadar olurdu. ...
Dieter Potzel: Teşekkürler, sayın Rampp. Şimdi Profesör Mynarek'e bir soru sormak istiyorum. Nasıralı İsa dağ vaazında şöyle diyor: "Güvelenen ve paslanan hazineler edinmeyin." Bu demin duyduğumuzla çatışıyor, değil mi? Hatta Nasıralı İsa'nın getirdiği hiristiyanlığın tam tersi, değil mi? Buna rağmen neden böyle yapılıyor?
Prof. Hubertus Mynarek: Yenilik ideallik getiren her yeni harekete dolandırıcı, sahtekar ve alçaklar takılır. Birinci ve ikinci yüzyıldaki ilk hiristiyanlık yeni bir hareketti. ...
Ama bu yeni din -makam ve menfaat hırsı olan insanların çabuk farkına vardığı gibi- bir şeyde iyi idi: Dindarlık maskesi altında çok çabuk para kazanılır. 4. yüzyılın başındaki imparator Konstantin bile bunun farkına vardı. ... Ve o an hiristiyanlık harekâtını farkedip kendi kendine şöyle demiştir: Bununla iktidarımı sağlamlaştırabilirim. Ve şu düşünceye vardı: Sayın Holzbauer'in bahsettiği bu piskoposlara, bu rahip ve papazlara, bu müdürlere para, imtiyaz, ev, saraylar ve öncelik hakkı verirsem hepsini elde ederim. Ve sahiden öyle oldu. 325 yılında Iznik konsilinde imparator Mithras dinine mahsus güneş giysisiyle, piskoposlarca aşırı sevinçle kutlanarak karşılandı ve katolik piskoposlar ona Präsentissimus Deus, yani her zamanın tanrısı olarak tapıyorlardı. Bu çok kolay unutuluyor. Kilise tarihinde çok övülen Iznik konsili bir papa tarafından değil -o zaman henüz tanınmıyordu bile- imparator Konstantin tarafından düzelenmişti. Ve şimdi zamanın en tanınan piskoposlarından piskopos Cäsarea`lı Eusebius`un imparatora nasıl biat ettiğini dinleyin:
"Aynı güneşin ışınlarını dünyaya saldığı gibi, imparator da kendi mukaddes varlığından ışık saçıyor. Karanlıkta ve korkutucu gecede tanrı kulu Konstantin'de büyük bir ışık parlattı."
Evet, imparatora, yanılmazlık sıfatını vermişlerdi; papanınki ise 19. yüzyılda ortaya çıktı.
O zaman imparatoro yanılmaz sıfatı verilmesinin anlamı: Hiçbir şeyi yanlış yapamazsın, çünkü kutsal ruh ilesin. Aynı zamanda erguvan rengi örtüden ışıldayan bir pelerin, Nimbusun güneş tacı, bir mukaddesin muhteşem temsilleri. Daha sonra saf ve şehitlere kutsallık sıfatını verdiler, ama ilk önce zalim imparator Konstantin'e.
Gördüğünüz gibi, bu sadece geçmişteki bir olay değil, bir numune. Devlet ve kilisenin nasıl içiçe olduklarını örnek olarak gösteriyor. Bir tarafta o ahtapot, para düşkünü ahtapot kilise, diğer tarafta imparator Konstantin gibi konsil düzenleyen değil, kilisenin peşinden giden enik! Hangi açıdan bakılırsa bakılsın. Siyasetçiler hangi dört partiden olursa olsun hiç bir zaman kiliseye karşı gelmeye, söz söylemeye cesaret edemezler. Kilisenin en ufak isteğinde bile. Kilisenin en ufak talimatında ödeme yapılır, hâlâ ve hâlâ. Kilisenin tarihi bu. Bugüne kadar bildiği gibi herkesi parmağında oynatıyor.
20. yüzyıldaki Mussolini'ye bakın. İlk önce çok açık bir dinsiz, hatta bir kitap bile yazmıştı: "Tanrı yoktur", ya da "Kardinalın metresi" Ama Mussolini farkına vardı: Kiliseyle ortak iş yaparsam, İtalyan nüfusun çoğu arkamda toplanır. Ve birden kiliseye imtiyazlar vermeye karar verdi. Ve kilise, birisi kendi ağına düşerse minnet duyar. Kardinal Ratti, sonraki papa Pius XI., papa seçilmeden bir yıl önce dedi ki: "Mussolini çok hızlı ilerliyor ve temel güçlerle karşısına gelen herkesi devirecek. Mussolini muhteşem bir adam."
Papa olduktan sonraki açıklamasında: "Tanrı İtalya için öyle bir adam yarattı. Ülkesinin neye ihtiyacı olduğunu bildi." ... Mussolini ilk kabinesine altı katolik rahip aldı. İmparator Konstantin'den, 4. yüzyıldan, Mussolini'ye olan bağı görüyorsunuz.
Başka bir örneğe bakın: Hitler. Hitler, iktidara gelmeden önce halkı kiliseye karşı kışkırttı ve 2. Dünya savaşının kurmay başkanı Ludendorf'a "İktidara geldiğimiz an kiliseyi ortadan kaldırırız." dedi.
Hitler iktidara geldiği an Ludendorf yanına geldi ve "Kiliseyi ne zaman kaldıracağız?" diye sordu. Hitler özetle şöyle söyledi: "Biliyor musunuz, siz artık sadece özel bir şahıssınız, amma ben bir devlet adamıyım. Kilisenin gücünü hesaba katmalıyım."
Gazetecilere gelince: Büyük gazetelerden, ister Süddeutsche, ister FAZ, ister Die Welt v.s. olsun, ne kadar gazeteci var ise bir şişe güzel -tanesi 100 Markı geçen- şarap hediye gelince daha önce eleştiride bulunmalarına rağmen bir anda nasıl kilisenin lehine yazdıklarına inanamazsınız. Her televizyon kanalında, her radyo yönetiminde Protestan ve Katolik kilisesinin temsilcileri vardır. Her yerde elleri var ve insanların düşüncelerini yönlendiriyorlar ki gerçek tarafsız yayıncılık hiçbir zaman gerçekleşmesin.
... Luther'i bir düşünün: Hiristiyan hür bir adamdır, ve devamında her hükümdarın kuludur.
Ve burda Luther'in öğretisi katoliklikten daha iyi değil ... Ve böyle tabi bakan Joschka Fischer ve Otto Schily Roma'ya kardinal seçilimlerine gidiyorlar. Biri öğrencilik zamanında devlete küfür eden ve çok kez devletin meşru olmadığını iddia eden eski RAF avukatı, diğeri de eskiden devlete ve ABD'ye karşı molotof kokteyli fırlatan bir adam. Bugün ise böyle diyorlar: "Kilise bizim arkamızda olduğu müddetce iktidarımızı koruyabiliriz."
...
Kilisenin zenginliği (Almanya'da)

(C. Frerk'e göre) milyar Euro
Arazi mülkiyeti 143,2
Emlak 87,9
Caritas Yardım Kuruluşu 66,1
Vakıflar 53,4
Mezhep birlikleri 37,3
Sigortalar 25,0
Yerleşme yerleri 17,7
... ....
Toplam 501,8
Ve şu benim şimdilik son sözüm olsun: dünya tarihindeki en büyük haydutlar papazlardır. Eğer şöyle kilise tarihine bir bakarsanız – bazı zaman dört papa birden olduğunu ve bunlarda birbirlerini baltaladığını göreceksiniz. Herkes Roma da eğer yeterli kadar parası varsa idi papa olabilirdi. Ve böyle kişiler kendilerini İsa'nın halifeleri olarak adlandırıyorlardı. Bunlar güya bugüne kadar fakirlere yönelen Nasıralı İsa'dan el aldıkları yol üzerindedirler.
Kendimi de oyuna katmak için yakın tarihe bakarsak eğer: 30 sene üzerinde yasak olan 'Kilisenin Beyleri ve Köleleri' kitabında kendi yaşadığım zahmetli tecrübelerde mahkemelerin, piskoposların, papanın ve çeşitli meslektaşların bir zındığı, sapığı yani güya dinden kayanı halletmede nasıl beraber çalıştığını açığa vurdum. Kilisenin mekanizmaları bugüne kadar aynı kaldı. Ve bu sebepten dolayı -bununla da sözümü bitirmek istiyorum- ilk üç yüz senedeki kilise papazları tekrar ve tekrar Ecclesia meretrix'den yani kilisenin fahişeliğinden bahsettiler.
DBay Prof. Mynarek, çok teşekkürler! Siz bize duygulu bir şekilde kilisenin yüzyıllar üzerinde iktidar sahibi -hangi rejim olursa olsun- olanlarla nasıl birleştiğini gösterdiniz. Bunun içinde kiliseci teologlar hükümdarların faaliyetlerini meşru yaparlar. Bu bir inek pazarlamasıdır veya artık nasıl adlandırmak isterseniz.ieter Potzel:
Benim de bu konuda bir tecrübem var: Ben Bamberg'de bir Protestan papazı idim. Körfez savaşından önce Nasıra'lı İsa'nın da barışsever olduğunu resmen söyledim. Dolayısıyla savaşa karşı uyarmak için ve İsa da hiçbir savaşı -ne bunu ne de başkasını- benimsemediği ve benimsemeyeceği için Bamberg'teki çanların çalınmasını tavsiye ettim. Fakat bu papazlar toplumunda bunu böyle gören tek ben idim. ... Ben parasal yönden kiliseden yararlandım, amma bunun bedeli içimdeki bağımsızlığı kısıtlamak oldu. Bunun İsa'nın istediği bir kuruluş olamayacağını hissettiğim halde seneden seneye uzlaşmaya gittim. İsa hiçbir zaman papaz istemedi, papa'yi hiç istemedi. İsa dedi ki: 'Dünya'da hiç kimseye Baba demeyin. Çünkü sizin bir Babanız var, gökteki Babanız.'
Ama kilise papa'ya "kutsal Baba" diyor. Gerçekten de genç yaşta İsa'ya hayran kaldım ve bundan dolayı teolog okuduğum zamandaki duyguları bugünkü iki büyük kilisede artık bulamıyorum. Fakat ben öyle bir kuruluşun içindeydim ki, Karlheinz Deschner'in söylediği gibi:
"İnsanlık tarihinde hiçbir kuruluş bu kadar uzun ve daimi ve bu kadar iğrenç bir şekilde suçlarla yükümlü olmadı."
Maalesef o zaman bunları görmek istemiyorduk.
1999 yılında papa kilisenin suçları için yarım ağız ile özür dilemek isteyince birkaç mezhepsiz hıristiyan üstüne doğru gittiler. Biz sevinçli sene olan 2000 yılında Roma'da açılış vesilesi ile bir el kâğıdı dağıtmak istedik fakat merci tarafından yasaklandı. Onun üstünde ne yazıyordu? Ben size bir okuyayım: "Tanrı'nın yüksek onuru için devletleri soydunuz. Tanrı'nın yüksek onuru için paralarını iade edin. Özürlerinizi faaliyete geçirin, kiliseye ait müzeleri boşaltın, altın dev kapları eritin ve pırlantaları sandıklardan çıkarın ve iade edin. Milletler sizlere de diyoruz ki: Kuru laf ile kendinizi kandırtmayın. Size ait olan para ile ekonomiye destek verebilirsiniz, iş yerleri açabilirsiniz ve sosyal hizmetleri finanse edebilirsiniz." Tabi ki can sıkıcı sözler. İşte bundan dolayı kilisenin sevincini bozmamak için dağıtılamadı.
Bir gün geldi, benim için şu çok açıktı: Kilise ve İsa, eninde sonunda bu bir çelişkidir. Ve bundan dolayı ben ayrıldım. Kendi vicdanıma uyduğum için ilk defa kendimi gerçekten hür hissettim.
...
Prof. Hubertus Mynarek:
... Bugünün bakış açısıyla tarihte yaşanan olayları değerlendirip eleştirdiğimizi söylüyorsunuz. Siz tarihi gerçekten bilmiyorsunuz. Bu bağlamda kilisenin ortaçağdaki davranışını eleştirdiğimiz gibi aynı eleştirileri o çağın insanları yapıyorlardı. Örneğin imparator Julian ya da filozof Celsus da aynı eleştiriyi yapıyor. Burada belirttiğim gibi, kiliseyi bukalemun gibi, zalimce, para düşkünü olarak niteliyor. Bizim günümüzün bakış açısıyla o zamanı eleştirdiğimizi söyleyemezsiniz. ...
...
Gerhard Rampp: ... Bana göre kiliseler rezervlerine, faiz gelirlerine ve benzeri kaynaklarına dokunmak istemiyorlar. İşte sorun burada. ... kiliseler iyi biliyor ki büyük zenginlikleri var. ...
Bir misal daha vermek istiyorum: Her bir kilisenin Almanya'da 4500 km2 toprağı var. Bu yaklaşık Hamburg, Berlin, Bremen ve Saarland eyaletinin alanı kadar. Burada tabii orman ve dağlık alan da dahil. Bununla beraber büyük şehirlerin en iyi merkezi yerlerinde birçok arsaları var. Onun için diyebiliriz ki onlar fakir değildir.
...
Prof. Hubertus Mynarek: ... Örneğin Katolik kilisesi bütün dinlerin içinde en mükemmel organize edilmiş kurum. Mükemmel organize edildiği için hem güçlü hem de gücünü kullanıyor. Berlin'de Katolik ve Protestanların ofisleri v.s. var. Her eyalet hükümetinde de ofisleri var. Her yerde sözü geçer ve devlet görevlilerini işliyorlar. Onun için siyasetçilerin kilisenin gücünden korktuğunu anlayabilirsiniz.
...
Gerhard Rampp: Düşününki protestanların üçte biri, katoliklerin beşte biri pratik ateistler. Yani diğebilirizki kilisenin içinde dışından daha çok ateist var. Peki ya niye hala içerideler. Çünkü çıkışlarını nüfus dairesine bildirmeye erindikleri için.
P
rof. Hubertus Mynarek: Evet, bizde buna karşı hiçbir şey yapmıyoruz! Kiliseden ayrılmıyoruz!
...
G... Kiliseler bizde o kadar özgürdürler ki, mahkeme masraflarını dahi ödemiyorlar, arsa aldıkları zaman bazı eyaletlerde noter masraflarını bile ödemiyorlar ...erhard Rampp:
...
M... Birçok insan da şu düşünceyle kiliseye gidiyor: Belki bir ebedi lanetlenme varsa o zaman her ihtimale karşı yine de bir papaz tarafından gömüleyim. Bu konuda ben şu kanaatimi söylemek istiyorum: "Tanrıya evet - kiliseye hayır". Bu benim özel görüşüm. Ve Nasıralı İsa ebedi bir lanetlenme öğretmediğine dair kanaatim var. Dolayısıyla korkmayın. Kiliseden rahatça ayrılın ve hür olun! Bu benim son sözümdü.atthias Holzbauer:
Pİlk önce din dersine değinmek istiyorum. Bu din dersi değil ki, sadece mezhep dersi. Bir düşünün 2 hıristiyan kilisesi -Katolik ve Protestan- tek bir din dersi vermekten acizdirler. Ve böylece devlete bir Katolik ve bir Protestan din dersi için iki katı para ödetiyorlar. rof. Hubertus Mynarek:
...
P... Sonuç olarak söylemek istiyorum ki: Biz devlet ve kilisenin ayrı olmasından, iktidara uyum sağlamaktan ve paradan konuştuk. Bu eski Vatikan sözcüsü Alessandrini'n "Stalin ile de -Hitler'de olduğu gibi- bir devlet-kilise anlaşmasına girer miydiniz?" şeklindeki bir soruya verdiği cevap gibi: "Evet, Stalin isteseydi, amma o istemedi." rof. Hubertus Mynarek:
Bu demektir ki: Kilise herhangi bir iktidar ile ahlak seviyesine bakmadan bağdaşabiliyor. Eğer para akıyorsa, öncülükler veriliyorsa gerisi onun için tam manasıyla önemsizdir. 150 sene önce Dostoyevski kendi kitabında "Karamazov kardeşler"de aşikar olarak bunu gördü. Bir sahnede büyük soruşturmacı İsa'ya kinayeli bir şekilde şöyle söylüyordu: "Sen bir aptalsın. Niye? Bu dünyanın hükümdarı şeytan bütün bu dünyaya ait zenginlikleri teklif etti ve sen aptal bunu reddettin. Ama biz daha akıllı idik ve onun önünde eğildik ve ondan bütün mevkilerin zenginliklerini aldık. Tabii ki biz şimdi sana değil ona hizmet ediyoruz, bu dünyanın güleryüzlü hükümdarına.
... Dolayısıyla kilise de böyle: "Vicdandan önce objektif bir standart gelir" Şüpheli bir adam olan Johannes Paul II.'nin sözü. ... Ve bu şeytani iktidara kilise hizmet ediyor. Bunu binlerce örnekle kanıtlayabiliriz.
Teşekkürler.
...

Kitap tavsiyeleri:

Carsten Frerk: "Finanzen und Vermögen der Kirchen in Deutschland" (Almanya'daki kilisenin finansı ve sermayesi).
Gerhard Rampp: "Kirche und Geld. Die untrennbaren Siamesischen Zwillinge" (Kilise ve para. Ayrılmayan Siam ikizleri)
C. U. P. Ramsdorf (Hg): "Drahtzieher Gottes" (Tanrının gizli adamları)
Hubertus Mynarek: "Herren und Knechte der Kirche" (Kilisenin beyleri ve köleleri) – "yasaklanan" kitap. Bunun ilk baskısına kilise adamlarından ve bir medya şirketler grubu tarafından 15 dava açıldı. Sahnenin arkasına bir eleştirici bakış. www.das-weisse-pferd.com
Hubertus Mynarek: "Erster Diener Seiner Heiligkeit. Ein kritisches Porträt des Kölner Erzbischofs Joachim Meisner" (Sayın kutsallıkların ilk hizmetçisi. Köln baş piskopos Joachim Meisner'den eleştirici bir portre)
Hubertus Mynarek: "Verrat an der Botschaft Jesu – Kirche ohne Tabu". (İsa'nın mesajına ihanet – tabusuz kilise)
Hubertus Mynarek: "Casanovas in schwarz – Zehn Schlüsselgeschichten über Priesteraffären mit Frauen" (Siyah içindeki fettanlar – Kadınlar ile papaz hadiselerin on anahtar hikayesi).
Matthias Holzbauer: "Von der Wiege bis zur Bahre – Die Praktiken der Kirche – Das hat Jesus nicht gewollt" (Beşikten sedyeye kadar – kilisenin yöntemleri – bunu İsa istemedi). (Kilise ait adetlerin, kutsal törenler veya kutsalların tapınmaları ve büyük kilise şölenleri gibi hepsinin özü putperestlikten gelmektedir.)
Biliyor muydunuz? Federal Almanya her sene 14 milyar Euro'dan fazla kiliselere sübvansiyon ödediğini biliyormusunuz? Yani bu devletin vatandaşları olarak hangi dine ait ayırt etmeden bu parayı ödediğimizi biliyormusunuz?

Müslümanlar, yahudiler, dinsizler ve mezhepsizler… herkes vergisi ile bu milyar sübvansiyonu ödüyor. Bu büyük meblağ yanı sıra her sene kiliselere yaklaşık 9 milyar Euro kilise vergileri devlet tarafından alınıp ödenmektedir. Ve kilise, yani bu milyarlar ağırlığındaki altın dana, her sene 10 milyar Euro devletin % 90'ını karşıladığı kilisenin sosyal tesisleri için ayrıca alıyor.
Bunu manası nedir? Birincisi bu çok çirkin bir kepazeliktir. Bizim devletin siyasetçileri her zaman "kısma"'dan ve sübvansiyonları tekrar gözden geçirmeden bahsediyorlar amma bu altın danaya yanaşmaya çekiniyorlar. Bu devlet ve kilise tarafından vergi ödeyene uygulanan gizli bir hırsızlıktır. Hükümet milletten daha çok talep ediyor ki, kiliselere sübvansiyon etsin. İkincisi bu bir imkân demektir: Devlet bu 14 milyar Euro'yu her sene tasarruf edip kiliseye ödeyeceğine vatandaşlara verebilir! Bu şu manaya gelir: Vatandaşlara daha çok para. Detay için <span>www.stop-kirchensubventionen.de</span> bakın.

Vergi ödeyenin masraflarından kral gibi maaşlar Piskoposların veya eyalet piskoposlarının maaşlarını kilise değil de birçok eyaletlerde devlet karşılıyor. 7.500 Euro'dan başlıyor; baş piskoposlar veya kardinaller ayda 10.000 Euro alıyorlar. Çoğu zaman kirasız oturdukları ve şoförlü makam arabaları olduğu halde. Kardinaller S-sınıfı (Mercedes) kullanıyor, bunları taşıyan vergi mükellefleri ekspres trenleri kullanıyorlar.

Çok neşeli bir mevzu -en azından kiliseler için-.
Ve Nasıralı İsa kendi el emeği ile geçinen basit bir marangoz idi…


Hıristiyan Teologlar (Din Bilginleri) Anlatıyor:
"Kilise ve Vatikan Tarih Boyunca Zenginlik ve İktidar İçin;
Cinayet, İşkence, Gasp, Sahte Evrak Düzenlemek,
Genelev İşletmek,
Makam ve Mansıpları Para Karşılığı Dağıtmak,
İnsanları Köleleştirmek, Soykırımlara Destek Vermek Dahil
"Akıl ve Vicdan Dışı" Her Türlü Şerri İrtikap Etmiştir:

Kilisenin içyüzünü görerek kilise ile alakasını kesen birçok hıristiyan vardır. Yukarıda bunlardan bir kısmının düzenlemiş olduğu bir panelde dile getirelen gerçekleri okuduk.
Kiliseden ayrılan hıristiyanlar değişik isimler altında örgütlenmeye çalışmakta, yayınlar yoluyla halkı bilinçlendirmek için gayret sarfetmektidir.
Yugoslavya'daki savaşa karşı olan üç eski kilise teoloğu (din bilgini) 1999 yılında "İsa'ya Bağlı Hür Hıristiyanlar" adı altında bir araya geldiler. Bu güne kadar değişik meslek gruplarından insanların bu gruba katıldığını söylüyorlar.
"www.freie-christen.com" adresli internet sitesindeki yayınlarında ilk hıristiyanlar gibi Nasıralı İsa'nın nasihatlerine tutunduklarını söylüyorlar. O nasihatlerde bir tane altın kural; "Kendin için ne istiyorsan, başkaları için de onu iste!" kuralının bulunduğunu söylüyorlar. İlk hıristiyanlıkta, kilisenin, papazların, rahiplerin, kilise üyeliğinin bulunmadığını; bugünkü kilisenin öğrettiği hıristiyanlığın Hazret-i İsa'nın öğretisinden, yolundan ayrılmış sapmış bir hıristiyanlık olduğunu söylüyorlar.
Bu sitede kilisenin içyüzü hakkında yazılanlardan bazılarının tercümesini aşağıya alıyoruz. Bu papazların, bu kâfir papa gibilerin iç yüzünü anlamak için bu araştırmaları dikkat nazarlarınıza arzediyoruz:
"
Kilisenin zenginliğinin kaynağı
kanlı paralardır:

'Biz gerçekten para hırsıyla yanıyoruz, küplerimizi altınlarla doldurmak istiyoruz ve hiçbir şey bizi doyurmuyor.' (Piskopos Hieronymus)
Vatikanın zenginliği nereden geliyor?
Altın, Hisse Senetleri, Holdingler, bina, tarla vb. gayr-i menkuller.
Zenginliğine zenginlik katan uygulamalar:
Kölelik, para karşılığı ünvanlar dağıtmak, para karşılığı günah çıkarma, malını elde etmek istedikleri kişileri kasten öldürmek suretiyle, altınlarını almak istedikleri kızılderililere vahşi işkenceler yaparak, fuhuşhane işleterek, miras gaspları, sahte belge hazırlamak, köylülerin mahsüllerinden aldıkları paylar, haçlı seferlerinden dönmeyenlerin ve engizisyon mahkemelerinde cezalandırılanların mallarını kiliseye aktarmak....
- Kilise baştan beri köleliği destekliyordu hatta kölecilikle uğraşanlara yardım ediyordu.
Papanın kendine ait köleleri vardı. Papa Gregor l in kendine ait yüzlerce kölesi vardı.
Rahiplerin gayri meşru çocukları ebedi kilisenin kölesi oluyordu. Sağda solda bulunan çocuklar da aynı şekildeydi.
Tours'lu Kutsal Martin'in (bugün bir çok kilisede anıtı bulunmaktadır) 20 bin kölesi vardı.
Manastırların da köleleri vardı. Binlerce slav ve Sarazenen köle olarak manastırlara dağıtıldı.
Kilisenin İsa'nın sevgi öğretisi ile hiçbir alakası yoktur.
Eğer bir kişi o devirde bu işler böyleydi derse onlara Kur'an'dan 'Ellerinizin altında bulunanlardan (köle ve câriyelerden) hür olmak için mükâtebe yapmak (bedel vermek) isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik görüyorsanız, mükâtebe yapın. (Bedel vermelerini kabul edin). Onlara Allah'ın size verdiği maldan verin.' (Nûr: 33) ayetini göstermek isteriz. Yani hıristiyanlıkta da başka türlü olabilirdi.
Kızılderili köle ticaretini başlatan ve kurumsallaştıran Piskopos Rodriguez de Fosca idi.
Kolumbus ona birçok kere köle pazarında satılmak üzere kızılderililer göndermişti.
Şubat 1495'de bu amaçla gelen 4 geminin her birinde 12 ile 35 yaş arasında 500 kızılderili vardı.
Papa V. Nikolaus 18 Haziran 1452 tarihinde köle ticaretini meşrulaştıran mektubunda aynen şöyle söylüyordu: 'İmansızların devletlerini fethedeceğiz, orada oturanları esir alacağız ve ebedî köleliğe mahkum edeceğiz.'
Kilise Avrupa'nın en büyük arsa sahibi kurumudur. Örneğin sadece Fulda'daki manastırın 15.000 arsası vardır.
(Sahte Senet ve Belge İçin) Vatikan'ın Fiyat Listesi (1990)
- Papa'nın kişiye özel dua senedi imzalaması 5.000 DM.
- Papa ile beraber bir özel oturumda bulunmak ve video kasedini temin etmek 30.000 DM.
- Doktor ünvanı verilmesi 50.000 DM.
- Bir tarikat kurmak için izin 120.000 DM.
- Baron ünvanı 300.000 DM.
- Krallık ve İmparatorluk ünvanı onayı 2.500.000 DM.
- Kutsallaştırma ayinleri 100.000 Euro. Sadece Papa ll. Paul'un 464 kutsallaştırma ayini vesilesiyle 116.000.000 Euro para Vatikan kasasına girmişti.
Ölülerin arkasından yapılan ayinler dolayısıyla kazanılan zenginlikler:
Papa X. Leo: "Fakirlerin parası yok, bu sebeple bu lütfa eriştirmeleri zordur. Ancak yapacak bir şey yok."
Bugün 21. yüzyılda bu durum devam etmektedir.
Corvins'in araştırmalarına göre bu tür ayinler sayesinde 600 sene içinde Roma'ya 1 milyar Gulden para aktı.
Martin Luther her askerine isyankâr bir tarımcıyı öldürmesi halinde cennette bir yer vaad ediyordu.
1500 senesinde Meksika'da 25 milyon yerli vardı. 100 sene sonra sadece 1 milyon yerli kalmıştı.
Peru'nun altın hazineleri hakkında şu söylenmektedir: 'Bugünkü değeri 450 milyon Euro'dur.'
Köleleri olan bir evsahibi birçok kızılderilerileri canlı canlı yakıyor, asıyor ya da köpeklerine atıyor, kafalarını ellerini ayaklarını kesiyor, dillerini kopartıyordu.

{BENİM SEÇTİKLERİM}

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...