18 Nisan 2011 Pazartesi

4-Bölüm:Gerçek İncil'e Ne Oldu?

Gerçek İncil'e Ne Oldu?
Nasraniler, hem karşılaştıkları insanlara Pavlus'tan farklı bir Hz. İsa anlatıyorlar,
hem de onlara Pavlus'unkinden farklı bir "müjde" yani İncil öğretiyorlardı. Yani,
Nasraniler'in de bir İncili vardı. Ve Nasraniler Hz. İsa'nın gerçek takipçileri
olduklarına göre, onların İncil'i de "Gerçek İncil" olmalıydı. Peki bu İncil'e ne
oldu?
Önceki bölümlerde, Pavlus ile Nasraniler arasındaki çatışmadan söz ederken
değinmiştik: Pavlus, Korint'te yaşayan yeni Hıristiyanların Kudüs'ten gelen
Nasrani elçileri tarafından kendi öğretisinden uzaklaştırılmaları üzerine küplere
binmişti. Bu nedenle Korintliler'e şöyle çıkışmıştı: "... Size gelen ve bizim
tanıttığımızdan değişik bir Hz. İsa'yı tanıtanları pekala hoş görüyorsunuz. Ayrıca,
aldığınız ruhtan farklı bir ruhu ve kabul ettiğinizden farklı bir müjdeyi kabul
ederek bunları hoş görüyorsunuz." (II. Korintliler, 11:4-5)
Buradaki "farklı müjde", farklı İncil demekti. Çünkü zaten İncil kelimesi de,
"müjde" veya "iyi haber" anlamına gelir. Buradaki bilgi ise bizim açımızdan çok
önemliydi: Nasraniler, hem karşılaştıkları insanlara Pavlus'tan farklı bir Hz. İsa
anlatıyorlar, hem de onlara Pavlus'unkinden farklı bir "müjde" yani İncil
öğretiyorlardı.

Nasranilerin kullandığı kayıp İncil
Yani, demek ki, Nasraniler'in de bir İncili vardı. Ve Nasraniler Hz. İsa'nın gerçek
takipçileri olduklarına göre, onların İncil'i de "Gerçek İncil" olmalıydı.
Peki bu İncil'e ne oldu?
Tahmin edilebileceği gibi, Pavlusçu Hıristiyanlığın Nasrani inancına üstün
gelmesiyle birlikte, sözkonusu Gerçek İncil de ortadan kalktı. Dördüncü yüzyılda
Yeni Ahit'e dahil edilmek üzere sadece Matta, Markos, Luka ve Yuhanna adıyla
bilinen dört İncil seçildi, bunların dışında kalanlar ise "sapkın" (heretik) sayıldı ve
imha edilmeleri emredildi. Katolik Kilisesi'nin mutlaklaşan egemenliği ile birlikte
gerçekten bu dört İncil dışındaki İncil metinleri tarihten silindiler. Silinenlerin bir
kısmı Mısır'da kök salan Gnostik mezheplere aittiler, bir kısmı Pavlusçu öğretinin
marjinal kollarının ürünüydüler. Bir tanesi ise, Gerçek İncil'di.
Ünlü tarihçi ve edebiyatçı Robert Graves, gerçek İncil'in başına gelen bu
dejenerasyonu şöyle özetler:

" İlk başta İsa'nın sözlerini aktaran ve onun öğrencileri tarafından duyurulan
gerçek bir İncil ya da "İyi Haber" vardı. Ancak İsa'dan otuz yıl kadar sonra ortaya
çıkmaya başlayan yeni bazı kişiler bu metni Yunanca'ya çevirerek kendi
bağımsızlıklarını ilan ettiler. Yunanca konuşan Pavlusçular, Gnostikler ve daha
başkaları, kalemlerini ellerine aldılar ve eski metni revize etmeye başladılar.
Havarilerden gelen geleneği değiştirmeye haklarını olduğunu, çünkü böylece
İsa'nın öğretisinin yayılmasına katkıda bulunduklarını düşünüyorlardı. Kardinal
Newman'ın da belirttiği gibi, "bir causa justa (haklı sebep) olduğunda, gerçek
olmayan bir şey söylemenin yalan sayılmayacağını düşünüyorlardı." Asıl
sahiplerinden çalınmış olan İncil böylece "İnciller"e dönüştü ve bu metinler
İsa'nın yaşamının en temel konularında bile birbirleriyle anlaşamaz hale geldiler.
"(Robert Graves, Joshua Podro. The Nazarene Gospel Restored. Cassell and
Company Limited, London, 1953. s. 36)
Ancak Graves'in de sözünü ettiği Gerçek İncil'in varlığı ve içeriği hakkında bazı
bilgiler sonraki nesillere ulaşabildi. Bu nedenle bugün Gerçek İncil'in metnine
sahip değiliz, ancak farklı kaynaklardan bize ulaşan bilgiler ve Yeni Ahit üzerinde
yapılan çalışmalar sayesinde bu metnin nasıl bir içeriğe sahip olduğunu tahmin
edebiliyoruz.
İşte Gerçek İncil'in hikayesi...

Vahiy mi biyografi mi ?
Gerçek İncil konusunu araştırırken, öncelikle bizim açımızdan bu konudaki en
önemli kıstas olan Kuran'a bakabiliriz. Kuran Hz. İsa'dan söz ederken "Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur
bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt
olan İncil'i verdik" (Maide, 46) der. Bu ayetten ve İncil'den söz eden diğer
ayetlerden, Hz. İsa'ya Tevrat'ı doğrulayıcı bir kitabın verildiği anlaşılmaktadır.
Burada bir noktaya dikkat etmek gerekir: Kuran, Hz. İsa'ya İncil'in verildiğini
belirtmekle, İncil'in Hz. İsa'nın sözlerinden ve yaşamından ayrı bir metin
olduğunu haber vermektedir. Buna göre İncil, Hz. İsa'nın hayatını aktaran bir
"biyografi" değil, onun tarafından insanlara duyurulacak İlahi bir mesajdır. Oysa,
Yeni Ahit'teki İncillerin hepsi, Hz. İsa'nın biyografisi niteliğindedirler. İncillerde
Hz. İsa'nın doğumu, büyümesi, yaptığı işler, ölümü hatta ölümünden sonra
gerçekleşen olaylar anlatılır.
Buradaki farkı daha iyi görmek için Yeni Ahit'in İncilleriyle Kuran'ı
karşılaştırabiliriz. Kuran, Hz. Muhammed'in biyografisi değildir. Aksine, onun
doğumu, yaşamı ve ölümü hakkında hiçbir şey anlatmaz. Çok sınırlı birkaç
olaydan söz eder, bunlar da peygamberin hayatı hakkında bilgi vermekten çok,
sözkonusu olaylarla gündeme gelen genel prensipleri vurgulama amacındadırlar.
Kuran'ın üslubu budur, çünkü Hz. Muhammed'in ölümünden sonra birileri
tarafından onu tanıtmak için yazılmış bir kitap değildir. Aksine, Hz. Muhammed'e
verilmiş, yani vahyedilmiş bir kitaptır ve onun tarafından insanlara
duyurulmuştur.
Buradan şu sonuca varabiliriz: Hz. İsa'ya verilmiş olan İncil'in de sadece onun
doğumu, yaşamı ve ölümünü konu edinen bir biyografi değil, daha çok onun
tarafından insanlara duyurulan İlahi bir mesaj olması gerekirdi. Nitekim Kuran,
İncil'in içinde "hidayet ve nur" bulunduğunu ve bu kitabın "yol gösterici ve öğüt"
olduğunu belirtmektedir. Bundan anlaşılan, İncil'in insanları imana davet edecek,
onları doğru yola yöneltecek öğütlerle dolu bir kitap olduğudur.
Peki eğer Gerçek İncil bu tür bir "öğüt" kitabı ise, birer "biyografi" niteliğindeki
mevcut İnciller nasıl ortaya çıktı?
Sözkonusu İncillerin hepsinin Grek dilinde kaleme alındıkları ve "Hz. İsa'yı Grekçe
konuşan Roma dünyasına tanıtmak" amacıyla yazıldıklarını hatırlarsak, bu
sorunun cevabı da ortaya çıkar. Bu kitaplar, Hz. İsa'nın kim olduğunu anlatmak
için yazılmış kitaplardı. Bunu, Hz. Muhammed'in ölümünden 30-40 yıl sonra
birisinin ortaya çıkıp Arapça konuşmayan bir topluma onu tanıtmak için "Hz.
Muhammed'in Hayatı" diye bir kitap yazmasına benzetebiliriz.
Ancak Hıristiyanlığa baktığımızda bu iki kavramın birbiriyle karıştığını ve Hz.
İsa'nın biyografisinin zamanla İncil'in ta kendisi olarak algılanmaya başlandığını
görebiliriz.
Matta ve Luka, Hz. İsa'nın biyografisini yazarken, ellerine geçen Gerçek İncil
nüshasını da kullandılar ve zaman zaman bu nüshadan geniş alıntılar yaptılar.
Bugün bu nüshaya "Q" deniliyor.

Q İncili ya da kaynak incil
19. yüzyılda İncil araştırmacılığı yeni bir kavram ortaya attı: Q İncili. Çoğu Alman
olan Yeni Ahit uzmanlarının geliştirdikleri bu teori, Matta ve Luka İncilleri'nin
yazılışları sırasında üçüncü bir kaynaktan yararlandıklarını öne sürüyordu.
Almanca "Quelle" (kaynak) kelimesinden esinlenerek bu teorik İncil'e "Q" adını
verdiler.Q diye bir İncil'in varlığı 19. yüzyılın sonlarından bu yana biliniyor. Bu
İncil'in metni elde yok, fakat araştırmacılar Matta ve Luka'yı karşılaştırmalı olarak
okuyarak, kullandıkları Yunanca kelimelerin paralelliklerini ya da farklılıklarını
analiz ederek Q'nun metnini yeniden kuruyorlar.
Özellikle son yıllarda hem Q'nun metnini yeniden kurgulayan hem de bu metne
dayanarak Hz. İsa ve öğrencileri hakkında yorumlar yapan pek çok çalışma
yapıldı. Son bir yüzyıl içinde Q İncili üzerinde çalışan akademisyenlerin çoğu
ortak bir noktada birleştiler: Q İncili, bugünkü anlamıyla "Hıristiyan" bir inanç
içermiyordu. Bir başka deyişle Hıristiyan inancının temeli olan, "Tanrı'nın Oğlu
İsa", Hz. İsa'nın günahları bağışlaması, günahlara kefaret olmak için çarmıha
gerilmesi gibi kavramlar Q'da yoktu. Tüm bu Pavlusçu kavramlar sonradan ortaya
çıkmışlar ve Q'dan sonra yazılmış olan İncillerde boy göstermişlerdi.
Q İncili hakkındaki araştırmaların ortaya çıkardıkları sonuçlar, bir kez daha
ispatlamaktadır: Hıristiyanlık Hz. İsa ya da öğrencileri tarafından kurulmuş bir din
değildi. Ne Hz. İsa ne de öğrencileri "Tanrı'nın Oğlu" gibi bir kavrama, Hz. İsa'nın
günahları bağışlayacağına ya da benzeri Hıristiyan inançlarına sahiptiler. Onlar
sadece dindar birer Musevi, Allah'a teslimiyetle yönelen bir grup "muvahhid"diler.
Hz. İsa İsrailoğulları'na gönderilmiş bir peygamber olarak onları uyarmış, imana
davet etmiş ve kendisine inanan az sayıdaki Yahudiyle birlikte de bir cemaat
kurmuştu. Bu cemaat Nasraniler olarak bilindi.
Q İncili'nin sahipleri ise, araştırmacıların "Yahudi-Hıristiyanlar" dedikleri cemaatti,
yani Nasraniler. Nasraniler, Hz. İsa'nın kendilerine ulaştırdığı İlahi mesajı kağıda
dökmüşler ve böylece Gerçek İncil bir kitap olarak ortaya çıkmıştı.
Ancak Pavlus'un sahneye girmesiyle birlikte Nasrani inancı bir "Mesih kültü"ne
dönüşmeye başladı. Bu yeni din, Hz. İsa'yı ilahlaştırdıkça, İncil kavramını da Hz.
İsa'nın yaşamıyla eşanlamlı görmeye başladı. Bu yeni dinin kutsal metinlerinden
ikisini oluşturan Matta ve Luka, Gerçek İncil'den bazı alıntılar yapmayı ihmal
etmediler. Gerçek İncil bundan sonra başlı başına bir metin olmaktan çıktı ve
Yeni Ahit'in İncillerinin içine serpiştirilmiş bir "malzeme" ya da "kaynak" haline
geldi. Öteki kaynak ise Pavlusçu öğreti ve bu öğretiye temel hazırlayan putperest
Yunan kültürüydü.
Gerçek İncil'in bir malzeme ya da kaynak olarak Yeni Ahit'in içinde bulunduğu
ise, Q teorisiyle birlikte somutlaşmış oldu.
Elbette araştırmacıların ortaya bir Q metni koymuş olmaları bizim metne Gerçek
İncil gibi muamele etmemizi gerektirmez. Yapılan iş sonuçta akademik bir
araştırmadır ve hiçbir araştırma bozulmuş bir vahyi yeniden bozulmamış hale
getiremez. Ama önemli olan Q İncili'nin varlığını ortaya çıkaran araştırmacıların,
Gerçek İncil'in nasıl bir metin olduğu konusunda somut bir tablo çizmiş
olmalarıdır.

"Tanrı'nın Oğlu" Yanılgısının İncillere Girişi
Günümüzde Hıristiyanlar ile müslümanlar arasında en önemli tartışma konusu
üçleme inancıdır. Baba, oğul ve kutsal ruh şeklinde özetlenebilecek bu inanç,
Pavlus'un İsa (a.s)'dan sonra kurguladığı Hıristiyanlık inancının bir parçasıdır.
Şimdiye dek incelediğimiz tüm bilgilerin ardından, artık şu kritik soruyu sormanın
zamanı geldi: Madem Q İncili Hz. İsa'yı "Tanrı'nın Oğlu" olarak tanımlamıyordu ve
madem bu İncil'in sahibi olan Nasraniler onu sadece bir peygamber olarak
görüyorlardı, o halde "Tanrı'nın Oğlu" kavramı nasıl oldu da Hıristiyan inancının
temeli haline geldi? Bu kavram, Yeni Ahit'in İncillerine nasıl girdi?

Eski Ahit'te Tevhit inancı
İncilleri Hz. İsa'nın kimliği konusunda birbirleri ile karşılaştırarak okuduğumuzda
ilginç bir trendle karşılaşırız. Öncelikle Hz. İsa'nın ilahlaştırılmasına zemin
hazırlayan "Baba ve "Oğul" kavramlarına bir bakalım.
Yahudi geleneğinde Allah'ın "Baba" olarak tanımlanabilmekte, O'na yakın olan ve
O'nun yolunda giden insanların da "Allah'ın oğlu" olarak adlandırılabilmektedir.
Bunlar tümüyle mecazi terimlerdi ve Allah'a "Baba" diye seslenen ya da O'nun
"oğlu" sayılan kişiye hiçbir şekilde insan-üstü bir kimlik vermiyordu. Bu mecazi
terimler, Yahudi dininin temeli olan "dinle ey İsrail, Rab bizim Allahımızdır ve Rab
tektir" hükmünün getirdiği Tevhid (Tek İlah) inancı içinde anlaşılıyordu.

Burada bir nokta daha önemliydi: Bu terimler tümüyle mecazi bir anlam
taşıdıkları için, vurgulu bir biçimde kullanılmıyordu. Allah Eski Ahit'te ve Yahudi
toplumunda en çok "Rab" olarak ifade ediliyordu. ("Yehova" ismi ise, Allah'ın Hz.
Musa'ya söylediği öne sürülen "Ben, var Olan'ım" cümlesindeki kelimelerin ilk
harflerinin birleşmesinden oluşan bir sözcüktü.) Allah'ın "Baba" olarak
tanımlanması ise çok nadir rastlanan bir kullanımdı. Aynı şekilde peygamberler
için kullanılan "Oğul" kavramına da çok nadiren rastlamak mümkündü.
Bu nedenle, eğer Hz. İsa döneminde de onun için "Allah'ın Oğlu" gibi bir sıfat
kullanılmış olsa bile, bu kavram üzerinde fazla bir vurgu yapılmamış olmasını
beklemek gerekir. Aynı şekilde eğer Hz. İsa Allah'a "Baba" diye seslenmişse de,
yine bu kavramda özel bir vurgu yapmış olamaz.
Peki bu iki kavram İncillerde nasıl geçmektedir?
Dört İncil'in en erkeni olan Markos İncili'ne baktığımızda, bu kavramların
gerçekten de Yahudi inancına uygun bir biçimde, yani çok zayıf bir vurgu ile
kullanıldıklarını görürüz. Markos'un metninde, Allah'ı ifade etmek için sadece dört
kez "Baba" kelimesi kullanılır. Bunların da üçü Hz. İsa tarafından değil, diğer
Yahudiler tarafından telaffuz edilir. Hz. İsa bu kelimeyi sadece tutuklanmasından
hemen önce söylediği şu cümlede kullanılır: "Abba, Baba, senin için her şey
mümkün, bu kaseyi benden uzaklaştır. Ama benim değil, senin istediğin olsun."
Öte yandan Markos'taki bir başka pasaja göre Hz. İsa halka şöyle seslenmiştir:
"Kalkıp dua ettiğiniz zaman, birine karşı bir şikayetiniz varsa onu bağışlayın ki,
göklerde olan Babanız da sizin suçlarınızı bağışlasın." (Markos, 11: 25-26)
Burada "Baba" kelimesiyle "tüm insanların (mecazi anlamda) Babası olan Allah"ın
kast edildiği açıktır. Bu nedenle, Markos İncili'nden yola çıkarak, Hz. İsa'nın
kendisini diğer insanlardan farklı, insan-üstü bir anlamda "Tanrı'nın Oğlu"
saydığını öne sürmek mümkün değildir. Dahası, yine Markos'ta Hz. İsa kendisinin
ilahlaştırılmasına yol açabilecek en küçük bir ifadeye bile karşı çıkar:
"İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp O'na, "İyi
öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa ona,
"Bana neden iyi diyorsun?" dedi, "iyi olan tek biri var, O da Tanrı'dır." (Markos,
10:17-18)
Bu nedenle, Hz. İsa'yı insanüstü bir varlık olarak kabul ederek "Tanrı'nın Oğlu"
sayan Hıristiyan doktrininin, ilk yazılan İncil olan Markos İncili'ne dayanarak
kendisini delillendiremeyeceğini söyleyebiliriz.
Fakat diğer İncilleri incelediğimizde ilginç bir durumla karşılaşırız...


İnciller "Baba" kelimesini hangi anlamda kullanıyordu?
Markos İncili'nde Allah'ı tanımlayan "Baba" ifadesi sadece dört kez geçerken,
Markos'tan 10-15 yıl sonra yazılan Matta'da bu sayı belirgin bir biçimde yükselir:
Bu İncil'de Allah için kullanılan "Baba" ifadesi tam 50 kez geçmektedir. Bunların
28'i Yahudilere yönelik olarak kullanılır; yani "Babanız'a dua edin", "Baba'nızı
sevin" gibi genel ifadelerdir. Kalan 22 tane ise Hz. İsa'nın ağzından "Babam"
şeklinde kullanılır. Bunların da diğer 28 tanesi gibi mecazi bir anlama sahip
oldukları düşünülebilir. Ama ilginç olan "Baba" kelimesinin kullanılışındaki artıştır.
Nedendir bilinmez, bu kavrama yapılan vurgu çok dikkat çekici biçimde
yükselmiştir.
İncillerin yazılış tarihleri Hz. İsa'nın ölümünden uzaklaştıkça, onu Allah'a "Baba"
diye hitap eden birisi olarak gösterme eğilimi de artmaktadır!.. Bir başka deyişle,
Hz. İsa'nın "Tanrı Oğlu" olduğu şeklindeki inanç, her yeni yazılan İncil'de biraz
daha fazla zemin bulmaktadır.
Yuhanna'da ise bu eğilim doruğa çıkar. Öyle ki bu metnin yazarı, "Tanrı'nın Oğlu"
kavramını Yahudilik'teki mecazi anlamından daha farklı bir biçimde, Hz. İsa'yı
ilahlaştıran bir anlamda kullandığını özellikle vurgular.
Kuşkusuz Dördüncü İncil'e göre "kendisini Tanrı'ya eşit kılan" bu Hz. İsa,
Markos'ta "bana neden iyi diyorsun? İyi olan tek biri var, O da Tanrı'dır" diyen
Hz. İsa'yla aynı kişi olamaz. Bu durum Hz. İsa'nın kimliği hakkındaki düşüncelerin
yarım yüzyıl içinde çok köklü bir değişime uğradığını göstermektedir. Q İncili'ne
göre sadece bir peygamber olan Hz. İsa, Markos'ta bazı ufak-tefek eklemelere
rağmen bu kimliğini korumuş, Matta ve Luka'da "Tanrı'nın Oğlu" olduğu
yönündeki inanç vurgulanmaya başlamış, Yuhanna'da ise "Allah'la eşit" bir ilah
sayılmaya başlamıştır. Tüm diğer göstergeler bizi bu sonuca ulaştırmaktadır.
Hz. İsa'nın kimliği hakkında bakılması gereken bir diğer gösterge, İncillerde onun
için sık sık kullanılan "Rab" sıfatıdır. İngilizce "Lord" anlamına gelen bu sıfat
İncillerden çok daha önce Pavlus tarafından Hz. İsa'ya atfedilmiştir. Pavlus'un
mektuplarına bakıldığında onun sık sık "Rab İsa Mesih"ten söz ettiğini, ya da Hz.
İsa'yı "Rabbimiz" diye andığı görülebilir. Pavlus'un etkisi altında yazılan İnciller de
bu kelimeyi ondan miras almış olmalıdırlar.
Peki Hıristiyanların Türkçe'ye "Rab" diye tercüme ettikleri bu kelime ne demektir?
Eski Ahit'e baktığımızda sözkonusu "Lord" kelimesinin hemen her zaman Allah'ı
ifade etmek için kullanıldığını görebiliriz. Ünlü "dinle ey İsrail, Rab bizim
Allahımızdır ve Rab tektir" ayetinde olduğu gibi, bu kelimeyle çoğu kez bir ve tek
olan Allah kast edilir. Ancak yine bu sıfatın bir insan için kullanılması
mümkündür; bu durumda "efendi" ya da "yönetici" gibi bir anlama gelir. (Nitekim
Kuran'da da asıl olarak Allah için kullanılan "Rab" kelimesinin insanlar için
kullanıldığı vakidir.)
Sözkonusu bu kavram, aynı "Tanrı'nın Oğlu" kavramı gibi, yoruma açıktır.
Yoruma açık olan bu kelime, Yuhanna İncili'nde açıkça "Hıristiyan" bir anlama
sokulmuş, yani Hz. İsa'ya ilahlık atfedecek bir şekilde kullanılmıştır.

Yanlış tercümenin sonuçları
Bu arada çok önemli bir nokta daha vardır. İncillerin en erkeni olan Markos'ta,
havarileri Hz. İsa'ya tek bir kez bile "Rab" (Lord) diye hitap etmezler. Çoğu kez
"Rabbi" derler ki bu da "öğretmenim" ya da "hocam" demektir. Dahası Markos'ta
Hz. İsa'nın Kudüs'e girişini kutlayan Yahudilerin "Rab'bin adıyla gelene övgüler
olsun" diye seslendikleri söylenir. Yani Hz. İsa Rab değil, "Rab'bin adıyla
gelen"dir. Matta ve Luka'ya baktığımızda ise Rab kelimesinin havariler tarafından
Hz. İsa'ya hitap etmek için kullanılır hale geldiğini görürüz. Yuhanna'da ise, az
önce belirttiğimiz gibi, bu "Rab" kelimesinin yanına bir de "Tanrım" kelimesi
sokulmuştur ki, bu İncil'i okuyanlar herhangi bir "yanlış anlamaya" (!)
kapılmasınlar.
Kısacası "Rab" kelimesinin kullanımındaki trend de "Baba" ve "Oğul"
kelimelerindeki durumla aynıdır. Anlamı yoruma göre değişebilecek olan bu
kavramlar Markos'ta ya hiç geçmemekte ya da çok zayıf bir biçimde
kullanılmakta, daha sonra yazılan Matta ve Luka'da vurgulu hale gelmekte, en
son yazılan Yuhanna'da ise hem abartılı bir biçimde vurgulanmakta hem de
anlamları Hz. İsa'ya ilahlık atfedecek şekilde belirlenmektedir.
Ortada bir süreç olduğu ve bu sürecin Hz. İsa'nın kimliğini hızlı bir biçimde
değiştirerek onu "Oğul Tanrı" haline soktuğu açıktır. Bu amaçla yazılan her yeni
İncil, Hz. İsa'nın sözlerine ya da onunla ilgili anlatımlara küçük rötüşlar yapmış ve
"Tanrı'nın Oğlu", "Baba Tanrı", "Rab İsa" gibi kavramları bu anlatımlara
eklemişlerdir. Bu nedenle Markos'ta sadece "İsa Mesih" diye geçen bir ifade,
sonraki İncillerde birden bire "Tanrı'nın Oğlu İsa Mesih" haline dönüşür.

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...