22 Eylül 2013 Pazar

İncil, Hıristiyanlık, papa



“Siz kendi ellerinizle yonttuğunuz bu putlara mı tapıyorsunuz? 
Oysa sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Allah’tır”Saffat Suresi 95-96: 
”O halde Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar vermeyecek nesnelere mi tapıyorsunuz?”  Enbiya Suresi 66. ayet:
     İsa ve kayıp tanrıça ( Ayna yayınları: Sayfa 17) : ” Yıllar süren titiz araştırmalardan sonra, Hıristiyanlığın geleneksel  tarihinin en iyi ihtimalle ümitsiz bir şekilde yanlış olduğu ve en kötü ihtimalle bir sürü yalan olduğu sonucuna varmıştık. Kanıtlar, bizim, düşünülemez olanı düşündüğümüzü gösteriyordu. Hıristiyanlık birinci yüzyıldaki bir Mesih kültü değil, antik Pagan Gizem dininin Yahudi bir uyarlamasıydı. Tarihsel bir İsa’nın var olmuş olduğuna dair herhangi bir kanıt bulamadık.”
    Hıristiyan olan Arthur Weigall, Hıristiyanlığımızdaki putperestlik isimli kitabında: Hıristiyanlıkla; Antik Mısır, Roma, İran, Yunan ve Hint pagan- putperest inançlarındaki üzeri örtülmesi mümkün olmayan ortak özellikleri tüm açıklığı ile itiraf etmektedir.

                                                                 Şaka niyetine
     Amerika Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) savunma istihbaratına müsteşar yardımcısı olarak atanan Korgeneral William Boykin.NBC televizyonu Boykin’in kilisilerde ibadet sırasında askeri üniformayla yaptığı bazı konuşmaların video görüntülerini yayınladı. İşte üst düzey bir Amerikalı yetkilinin İslamiyet üzerine yaptığı açıklamalar.  (Somalili eski bir komutan’ın sözleri üzerine) “Amerika beni asla ele geçiremez çünkü Allah beni korur diyorsun. Sen de biliyorsun ki benim Tanrım seninkinden büyük. Benim Tanrım gerçek senin ki ise put.” (Sabah,18.10.2003 )
                                                Herkes önce kendine baksın!
                                    Bir Hıristiyan soruyor, Hıristiyanlar cevaplıyor
                                           Hıristiyanlık’ta azizler, ikonlar, heykeller




     Katolik kilisesi açık bir şekilde Mesih‘in, Meryem‘in ve azizlerin tasvir ve heykellerine tapınıp onları şereflendirmek gerektiğini öğretir (Catéchisme de l‘Eglise Catholique, Ssyfa 308-309,536-537)

     Katolik kilisesi öncülerinden biri olan Akinalı Tomas açık bir şekilde ‘Mesih‘e tapındığımız gibi O‘nun haçına da aynı şekilde tapınırız‘ der ve ‘haça da dua yöneltilme‘ sinden söz eder (Somme Théologique, cilt III, sayfa 253-270)
     Hatta bazı kiliselerde direkt olarak haça yöneltilmiş dualar vardır. ‘Ey Mesih‘in kanlı haçı’.


             Resme çiçekler
     - Nedense bu sahne bana Budizmi hatırlatır!-
Yanlış anlaşılmasın, kimsenin dini inancını rencide etme, aşağılama gibi bir niyetimiz yok. Ama kendilerine bakmadan dinime saldırana da cevap hakkım vardır herhalde!
 

Soruyu mezhepsel bazda sormuyorum, sadece resim olarak: Hangi İsa?



                                                         İkon, heykellere devam
                                             

    Hıristiyanlık ve Meryem Ana konusu “Oryantalistlerin sorularına cevaplar’ bölümünde.
                                                            Tahrif edilmiş kitaplar
  “Vay olsun o kimselere ki kendi elleriyle kitabı yazıp daha sonra dediler ki bu Allah’ın indirdiğidir” (Bakara, 79)
   Prof. Dr. Richard Friedman’a göre, Tevrat‘ı peygamber Yermiah ve havarisi Baruh ben-neriya yazmıştır. ( Yahudi yayın organı Şalom Gazetesi: 13 Mayıs 1987) Ayrıca, Tevrat’ı yazdığı söylenen Hz. Musa’nın, yine Tevrat’ta öldüğü ve gömüldüğü yerlerden bahsedilmesi ( Tesniye: 34/6 : “Rabbin sözüne göre; Rabbin kulu Musa orada, Moab diyarında öldü  ve Moab diyarında Beyt-peor karşısındaki derede onu gömdü” ) Tevrat’ın daha sonra yazıldığının kanıtıdır.”İncil’i Allah indirmemiş, hatta onu değişik peygamberlere tek tek yazdırılmamıştır.” ( Kuran ve kutsal kitap, John Gılchrıst) Hz. İsa’nın tebliğ ettiği İncil, günümüzde, elimizde bulunan İncil değildir. Bunun en büyük delili yine İncil’de bulunmaktadır: “İsa. Tanrının İncil’ini tebliğ ederek Galile’ye gelir. ” (Markos : 1/14) , H.z İsa hangi İncil’i tebliğ ediyor, anlatıyordu? Matta’yı mı, Luka’yı mı vb  yoksa 300 sene sonra yasaklanacak İznik konsülünün reddettiği İncil’leri mi?  Günümüzdeki İncil şu an Hz. İsa’nın hayat öyküsünü içerir, peki Hz. İsa insanlara neyi anlatıyordu, kendi hayat hikayesini mi, doğumunu mu? Asıl soru ise şu: Matta’ya göre İncil varda, İsa’ya göre İncil neden yok? Ayrca ifade edelim ki eldeki en eski İncil Yunancadır. Hz. İsa ise İbranice konuşurdu.
   Tüm bunlar elimizdeki Tevrat ve İncil’in bozulduğunu gösteren delillerdir.
  Tevrat 39, İncil 27 bölümden oluşur. Hıristiyanlar, K.Mukaddesin tamamına (yani sadece İncil’e değil, Tevrat, İncil, Zebur üçünü birden) inanırlar. Yahudiler ise sadece eski Ahit’e – Tevrat’a inanır.
    Thomas Paine’nin(1737-1809) “The Age of Reason” (Aydınlanma Dönemi): “Ahd-i Atik’in (Tevrat’ın) müstehcen hikâye’lerle, şehevîliklerle, gaddarlıklarla, intikamcılıklarla dolu sayfalarını okuduğumuzda bu kitabın Tanrı sözleri olmaktan ziyade şeytan sözleri olduğunu söylemenin daha uygun olduğunu anlarız, … Bu kitab(ları) Tanrı kitabı olarak benimsemeyi Yaratan’a (Tanrı’ya) karşı saygısızlık sayarım” derken Lloyd M. Graham’in, “Deceptions and Myths of the Bible” (İncil’in Aldatıcı ve Efsanevî yönleri) adle eserinde: “… ‘Kutsal Kitap’ gerçekten kutsal mıdır? Gerçekten Tanrının sözleri midir? (Hayır) İncil’de kutsal olan bir şey olmadığı gibi bu kitap Tanrı sözleri de değildir. Bu kitap Tanrı’dan esinlenmis azizler tarafından değil fakat iktidara susamış (muhteris) papazlar tarafından yazılmıştır. İncil Tanrı sözleri değil fakat putperestlik dönemine ait kaynaklardan aşırılmış (şeylerle dolu bir kitap’tır).” Der.
       Daniel  Wickwire: Kitap olarak İncil’i de İsa yazmadı. Onu kaleme alan kişiler, İsa’nın bunun için tayin ettiği elçilerdir. Elçiler, Kutsal Ruh’un denetimi altında yazarak tanık oldukları olayları ve kendi anlayışlarını ifade tarzlarını birleştirerek Tanrı’nın istediği sözleri yazdılar. Esin Tanrı’nın nefesidir. Kutsal Ruh yanlışlık olmadan, her kelimeyi denetleyerek yazdırıyordu.
    Yeni Yaşam Yayınları’nın yayınladığı İncil’den: “İncil’e göre, İsa Mesih’in kendisi ne bir kitap yazdı, ne de gökten kendisine bir kitap indirildi. Buna karşılık İncil’de İsa’nın, Tanrıyı bize açıklamak için dünyaya gelmiş olan “Tanrı Sözü” olduğu belirtilir (Yuhanna 1:1-18)”
   Hz. İsa teslise göre Tanrı’nın üç kimliğinden biri ve Tanrı’ya eşit ise kendinden üstün bir otoriteden direktif alan bir emir kulu gibi, “O beni gönderdi, Tanrı sözünü duyurayım Tıpkı bana öğrettiği gibi konuşuyorum” demezdi.  Sözlerini insanlara duyurmak için gönderen bir Tanrı varsa ve kendiliğinden konuşmuyorsa, duyurduğu bu Tanrı Söz’leri de apaçık vahiy (Tanrı’dan alınan sözler) olur. Hz. İsa, kendisini gönderen Tanrı’nın Buyruklarını-Müjdesini insanlara duyurmuştur. Önemli olan bunların ne olduğudur.
                                 
                                          K. Mukaddes’te tanrı tasviri
  Yorulan : “… Ve tanrı yaptığı işi yedinci günde bitirdi ve yaptığı bütün işten yedinci günde istirahat etti, dinlendi…” (Tekvin; 2/2-3, Çıkış; 31/17) Kim dinlenir, tabi ki yorulan tanrılar.
  Pişman olan, acı duyan: ” Ve Rab yeryüzünde insanı yarattığına pişman oldu ve yüreğinde acı duydu ” (Tekvin; 6/6).
  Güreşte yenilen: ” Ve Yakup, seher sökünceye kadar bir adamla güreşti… (adamı yenince) adam Yakup’a dedi: Adın nedir ? Yakup. Yine adam ona, “artık sana Yakup değil, ancak İsraildenecek çünkü insanlarla ve Allah ile uğraşıp onları yendin. ” (Tekvin; 33/24-29) ( Ayrıca bakınız aynı sayfa, dipnot)
  Korkak : ” Ve rab derede oturanlar, kovamadı, çünkü demirden savaş arabaları vardı.” (Hakimler; 1/19)
  Kinci bir tanrı: ” Rab diyor, seninle milletleri, atı ve binicisini, cenk arabasını ve binicisini, erkeği ve kadını, kocamış adamı ve genci, genç adamı ve ere varmamış kızı, çobanı ve sürüsünü, çiftçiyi ve çiftini, valileri ve kaymakamları kıracağım.” (Yaremya; 51/20-26)
  Sarhoş: “Şaraptan bağıran yiğit gibi uyandı tanrı ” ( Mezmurlar; 79/65)
  Öfkeli: ” Burnundan duman yükseldi, ağzından ateş yiyip bitirdi.” ( Samuel; 22/9 )
  Uyuyan: ” Kalk, uyan niçin uyuyorsun ya rab ” ( Mezmurlar; 44/23 )
  Tanrı Uykuda: Katoliklerin ruhani lideri Papa 16. Benediktus, Aziz Petrus Meydanı’nda son kez halkın önüne çıktı. Kiliseyi bu kadar canlı gördüğü için duygulandığını da ifade eden Papa, göreve geldiği 2005 yılından beri omuzlarına ağır bir yük bindiğini söyleyerek, “Bu dönemde Tanrı bana her daim yol gösterdi” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Son dönemde Kilise’nin zor dönemleri de güzel dönemleri de oldu. Sular dalgalıydı, rüzgar ters esiyordu ve Tanrı sanki uykuda gibiydi, ama ben her zaman Tanrı’nın bu teknede olduğunu biliyordum. Bu tekne Kilise’nin, benim değil.” ( 28 Şubat 2013)
  İslâm’ın ilahı, Allah (C.C) Kuran da nasıl anlatılır : ” O (Allah) görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır. O, acıyıcı olandır, acıyandır. O, kendinden başka tanrı olmayan, hükümran, çok kutsal, esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, ulu olan Allah’tır. Allah müşriklerin ( putperest, Yahudi ve Hıristiyanların) ileri sürdüğü sıfatlardan ( yorulan, yenilen…) münezzehtir. O, var eden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel isimler kendisinin olan Allah’tır. Göklerde ve yerde olanlar O’nu tespih ederler. O güçlüdür, her şeye hakimdir” (Haşr; 22-24) ” Andolsun bize hiç bir zaman yorgunluk çökmedi.” ( Kaf, 38)
                          
     
                                         K. Mukaddes’te peygamberler

    Hz. Lut’a (as) iftira : Lut (A.S)’a iki kızı, şarap içirip sıra ile yanlarına girip, onunla yatıp, babalarından hamile kalırlar.(Tekvin : 33-36)
    Yahuda peygambere iftira : Gelini ile yatıp , hamile kalınca onun yakılmasını emreden bir kayınpeder. (Tekvin : 38/15-25)
    Davud’a (as) iftira : Bir komutanın karısı ile yatıp hamile kalınca, kocasını savaşa gönderip ölmesi için tezgah hazırlayıp, sonra da dul eşi ile evlenir. (I. Samuel : 2-27). Oğlu Amnon kız kardeşi Tamar ile zorla yatıp onu “alçaltır” ( I. Samuel : 13/1-39)
   Hz. Nuh’a (as) iftira: Nuh’a oğlu tecavüz eder Ve Nuh, çiftçi olmağa başladı ve bir bağ dikti, ve şaraptan içip sarhoş oldu ve çadırının içinde çıplak oldu…Ve Nuh, şarabından ayıldı ve küçük oğlunun kendisine yaptığını(…) anladı ve dedi: Kenan lanetli olsun; kardeşlerine kullar kulu olacaktır.” ( Tekvin: 9/20-25 )

                                              K. Mukaddes nasıl bir kitaptır?
   “Ben size diyorum ki kimde varsa ona daha çok verilecektir. Ama kimde yoksa kendisinde olunan da alınacaktır. Üzerinde kral olmamı istemeyen düşmanlarıma gelince, onları buraya getirin ve gözümün önünde öldürün” ( Lula: 19: 26-27)
   “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben oğula babasının, kızla anasının, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya geldim. İnsanın düşmanları, kendi av halkı olacaktır.”  ( Matta:10-34-36 )
   Kalça, karın, göbek yuvarlağı, göğüs, boyun, göz, saç, dudaktan vs bahseden bölümleri ( Neşideler neşidesi 7:1-13) dışında, Yahudi olmayanların yabani hayvan kabul edildiği ( Tesniye : 8/ 21-22), Fırat ırmağı civarının tanrı tarafından Yahudilere verildiği ( Tesniye : 12/24), insanların kasaplık koyun gibi ölüm gününe hazırlanmayı emreden (Yaremya : 13/3), insanları delik deşik edip çocukların yere çalınıp, karılarının kirletilmesini emreden ( İşaya: 13/15-16) vb ayetleri bulunmaktadır.
           K. Mukaddes insan mahsulü olduğu için, içinde birbiri ile çelişen pek çok ayet bulunmaktadır.
  • Şela kimin oğlu? : Arpakşad’ın ( Tekvin: 11-12) – Kainan’ın (Lukas: 3-36)
  • Harun (A.S) nerede öldü? : Hor dağında ( sayılar . 20-28) – Mosereya’da ( Tesniye :10-6)
  • Davud ( A.S)’u kim tahrik etti? : Tanrı (II.Samuel: 21/1) – Şeytan (Tarihler : 21-8)
  • Yehoyakin kaç yaşında kral oldu? : 18 yaşında (II.Krallar : 24-8) – Sekiz (II.Tarihler : 36-9)
  • Nuh (A.S) her canlıdan kaçar tane aldı? : İkişer ( Tekvin : 6-19) – Yedişer (Tekvin : 7-2)
  • Ahazya kaç yaşında kral oldu? : Yirmi iki ( II.Krallar : 8-26 ) – Kırkiki ( II.Tarihler: 22-7)
  • Saulun kızı Mikal çocuk doğurdu mu? : Çocuğu olmadı (I. Samuel : 6-23) – Beş çocuğu oldu ( I. Sauel : 21-8)
  • İnsan kaç yıl yaşayabilir? : En çok 120 yıl: ( Tekvin 6-3) – 403 yıl ( Tekvin : 11-13)
  • Tanrı yorulur mu? : Rab yorulmaz : ( İşaya : 40-28) – İstirahat eder.( Tekvin : 2-3)
  • Hz. İsa, Hz.Davud’un oğlu mu? : Evet Davud’un oğlu (Luka : 18-38) – Hayır, tanrının oğlu (Matta : 22-45)
  • Yusuf (A.S) ‘ın babası kim? : Yakup ( Matta: 1-16) – Heli (Luka : 3-23)
  • İbrahim’den Davud’a kaç nesil vardır? : 14 (Matta : 1-17) – 15 (Luka: 3-31-34)
  • Eriha’dan çıkarken İsa’dan kaç kör yardım istedi? : İki : (Matta: 20-30) – Bir (Markos : 10-46)
  • Hz. İsa ‘ nın şehadeti doğru mudur? : Evet (Yuhanna: 5-31) – Hayır ( Yuhanna: 8-14)
  • Haçı kim taşıdı? : Simon (Luka : 23-26) – İsa (Yuhanna : 19-17)
  • Yahuda İsa’yı öptümü? : Öptü (Matta : 26-49) – Öpmedi ( Luka: 22-49)
  • Kabirden çııkan cinlenmişler kaç kişi idi? : İki (Matta : 8-28) – Bir (Markos:5-7)
  • Hz. İsa’yı kim kabre koydu?: Yusuf ve Nikodimus (Markos: 15-46) – Sadece Yusuf: ( Yuhanna:19-42)
  • Mezarda kaç melek göründü? : Bir (Matta: 28-2) – İki (Yuhanna : 20-12)
      Yaratılış merdiveninde farklı basamaklar olduğunu herkes doğal olarak kabul eder; önce inorganik nesneler, bitiler ve hayvanlar âlem, sonra konuşan, yaratıklar ve hepsinin üstünde Yahudiler.” ( Siyonizm ve ırkçılık, Ankara Üniversitesi Siy. Bilg. Fak. Yay., Sources de la pense’e juive contemporaine, Sf: 49):  “Ve Allah’ın Rab ( Yehova) o milletleri senin önünden azar, azar kovacak, onları çabukça bitiremezsin yoksa senin üzerine kır hayvanları (Goyim)  çoğalır ve Yahova onların krallarını senin eline verecek.” ( Tesniye, Bab: 22/24) İsrailli haham Rabbi Shim’on: ” Yahudi olmayanların en iyisi  mi; öldür. Yılanın en iyisi mi; beynini parçala.” ( İsael Shahak, Jewish History, S:78)
   Hıristiyan teslise (Baba- Oğul- Ruhul Kudüs) inanırlar. Baba doğmamış, oğul ve ruh doğmuştur. Üçü her zaman bir arada idiler: “Ben ve Baba biriz.” (Yuhanna, 10/25-30 )
  Morkos : ( 13-32) :” Ne melekler, ne de oğul, babadan başka kimse bir şey bilmez.”
   Markos : ( 10-18): ” İsa dedi: Birden başka kimse iyi değildir o da Allah’tır “
      İsa, baba ile bir olsa onun gibi her şeyi bilmesi gerekmez mi?


                        K. Mukaddes’in  Bozulmamış yerlerinden
                                              İsa vahiy almıştır!
   “Müjdeyi iletmek için beni gönderdi.” (Luka-4),  “Oralarda da tanrı sözünü duyurayım. Bunun için çıkıp geldim.” (Markos-1) , ” Bunun için ne söylüyorsam, Baba’nın bana söylediği gibi söylüyorum.” (Yuhanna-12) , ” Bu öğretinin Tanrı’dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.” (Yuhanna-7), ” Ben O’ndan işittiklerimi dünyaya bildiriyorum.” (Yuhanna-8), “İşittiğiniz söz benim değil, beni gönderen Baba’nındır.” (Yuhanna-14)
                                            O  (as) Peygamberdir!
  Matta, (10:40-41) İsa Havarilere hitaben: “Sizi kabul eden. Beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden, beni peygamber olarak göndereni kabul etmiş olur. Bir peygamberi peygamber olduğu için kabul eden, peygambere yaraşan bir ödül alacaktır.”
  Matta (1:1): “İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih’in soy kaydı şöyledir.” diye başlar.
  O (as) insan olmasa idi atalarından nasıl bahsedilebilirdi ki?
  Matta (19:16-17): Bir gün bir kimse İsa’ya “Ey iyi ve hayırlı öğretici!” diye hitap ettiğinde İsa (as) ona “Bana niçin iyi diyorsun? İyi ancak Allah’tır.”
  Kendi tanrı olsa idi kendisini de iyi sıfatı ile vasıflandırması gerekirdi.
  Yuhanna (17:1-3) : Mesih, gözlerini semaya kaldırıp yegane yaratıcı olan Allah’a dua ile,  “ İnsanlara senin biricik yaratıcı olduğunu ve beni peygamber olarak gönderdiğini bilmek vaciptir”
  Matta (4: 10): Şeytan, Mesih’in kendisine secde etmesi için davette bulundu; Ona dünyanın memleketlerim ve güzelliklerini gösterip: “Bana secde et, bunların hepsini sana vereyim”, dediğinde, Mesih ona: “Her insana Rab  Allah’tan başkasına ibadet ve secde etmemek yazılmıştır” diye cevap verdi.

     Baba, oğul mecazi anlamda kullanılmış olabilir mi? Bu mecaz, zamanla asıl anlam gibi algılanmış olabilir mi?
   Yuhanna (20:17): İsa, Havarilere: “Ben babama ve babanıza, Allah’ıma ve Allah’ınıza giderim”
  Matta (5-9) : ” Ne mutlu sulh edicilere, çünkü onlar Allah oğulları çağrılacaklar”
   Matta (6-14): ” İnsanların suçlarını bağışlarsanız, semavi babanız da size bağışlar.”
   I. Yuhanna (5-19) : “Biliriz ki biz Allah’tanız.”
    Tanrı tüm insanların babası (Rabbi)’dir. Hıristiyanlar İsa (as) söz konusu olunca baba, oğul kelimelerini hakiki manalarında, diğer insanlar söz konusu olunca mecazi manalarda anlamaktadırlar. Bu ayırımın sebebi nedir?  K. Mukaddes’te tevhid- Allah’ın bir olması:
Tesniye (4-39) : “Yukarıda göklerde ve aşağıda yerde Rab, o Allah’tır başka yoktur”
Tesniye (6-4) : ” Dinle ey İsrail: Allah’ınız Rab, bir olan Rabtir.”
Tesniye (32-39) :” Şimdi görün ki, ben O’yum, katımda ilah yoktur”
I. Samuel (2-2) :” … Senden başka ilah yoktur.”
I. Krallar (8-60) : “… Rab, Allah olan odur, ondan başka yoktur.”
İsaya (45-5,6) : ” Rab benim ve başkası yoktur, benden başka Allah yoktur”
İsa (A.S) Allah’ın kulu ve Resulüdür:
Matta (12-18) : ” İşte benim seçtiğim kulum”
Luka (24-19) : “… Kudretli bir peygamber olan Nasıralı İsa.”
       Kuran Hıristiyanlara şöyle seslenmektedir:  “Ey kitap ehli. Dininizde aşırı gitmeyin. Allah hakkında yalnız gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih Sadece Allah’ın peygamberleridir.(Allah) üçtür demeyin, bundan vazgeçin. ” (Nisa Suresi, 171)
      

                İnciller tanrı esinlemesi mi konsillerin seçmesi mi?
    Daniel Wickwire’in ‘Kutsal Kitabın Değişmezliği’ kitabından: ”Roma Katoliklerinin ağırlığını ortaya koymasıyla Trent Konsili’nde  Latince Vulgata’nın  tek otantik nüsha olarak kabul edilmesi üzerine, Katoliklerle Doğu Ortodoksları arasında ayrılık meydana gelmiştir. Doğu Ortodoksları, otantik nüsha olarak Septuagint’i kabul etmiş, reform yanlısı Protestanlar ise, Eski Ahid kısmı olarak, Yahudi versionunu esas almışlardır.” 
    Tabii yazar burada her 3 Hıristiyan mezhebinin de farklı farklı bölümlerden oluşan 3 ayrı incil’e - Sadece Tevrat üzerindeki faklılıkları açıklayacak olursak: Tevrat’ın son 6 kitabı konusunda Ortodokslar, Katolikler’den farklı olarak 4 bölüm daha ilave etmektedirler (MS. 1612 Kudüs konsilinde ) Bu 6 kitap Katoliklerde 13 bölümden, Ortodokslarda ise 17 bölümden oluşur. Bunun sebebi, Ortodoksların Tevrat olarak, kendi dillerinde Yunanca ilk tercüme olan, yine 45 bölümden oluşan Septuagint’i esas almalarıdır. Bu durumda Katolikler, kendi dilleri Latince’ye tercüme edilen ve Yahudilerin Tevratı ile uyuşmadığı için çıkarılan (Ortodoksların kabul ettikleri) 4 bölüm hariç, 45 kitaptan oluşan ve Vulgate ismini alarak, yeniden düzenlenmiş olan, Kutsal Kitaptaki Septuagint’i esas almış oldular. Bu durumda Katolikler ve Ortodoksların Tevrat Kanonu, Protestanlardan 6 kitap daha fazladır. Protestanlar ise bu 6 kitabı bütün bölümleriyle reddettiler. Sonuçta Protestanların kutsal kitabı 66 bölüm (Tevrat 39, İncil 27 bölüm), Katolik ve Ortodoksların ise 72 bölümdür (Tevrat 45, İncil 27 bölüm).Ayrıca Katolikler ve Ortodoksların, Protestanlarla olduğu gibi kendi aralarında da farklılıklar (6 kitap arasındaki 4 bölüm) bulunmaktadır. Ayrıca Daniel Wickwire, Apokrifa Kitapları Nedir? adlı çalışmasında: “İncil’de, İsa ve elçileri tam 2.559 kez Tevrat, Zebur ve peygamberler’den alınma vardır. Bunlardan hiçbiri Apokrifik bir kısımdan alınmış değildir. Mesih ve elçileri Apokrifa hakkında bilgi sahibiydiler, fakat İsa ve elçiler Apokrifa yazılarından bir kez bile alıntı ya da aktarma yapmamışlardır. Bu yazılarla ilişkisi olan bir peygamber bile yoktur, ve bu kitaplar Tanrı esini olarak asla kabul edilemez. ..Erken dönem kilisesindeki misyonerler, Grekçe konuşan dünyada misyonerlik yaparken, Grekçe yazılmış olan Septuagint’ten alıntılar ve daha sonra Yahudiler tarafından kanon dışı olarak tanımlanan kitaplardan da alıntılar yapmaktan ve bunlara referans vermekten çekinmediler.   Örneğin, kanonik İncil’deki Yahuda 14-16, apokrif Enok kitabından (Enok 1:19) alıntı yapmaktadır. Yakup 1:19, Sirak Kitabı 5:11 ve İbraniler 11:37’de, Apokrif The Martyrdom of Isaiah’ta (işaya’nın şahadeti) bulunmaktadır. Yuhanna’ya göre İncil’deki 7:38 ile Yakup 4:5’in kaynakları bilinmemektedir. (The New Catholic Bible) Bu sözler’in hiçbir Eski Ahid kitabında olmadığını belirtmektedir.” demektedir. Yine ayrıca ” Tomas İncili dünya üzerinde bulunan kitaplar arasında Hz. İsa’nın sözlerini en doğru ve en eski yazılmış tek kitaptır.” görüşü resmi katolik görüşü iken diğer incillerin esinti kayağı ne yapıyordu diye sormamız gerekmez mi? Yine İncil’de farklı İncil nüshalarına karşı mücadele – savaşın izleri vardır : 10. Bölüm, Pavlus’un Korintlilere ikinci mektubu :11. Bölüm, 4.ayet: Çünkü size gelen ve bizim tanıttığımızdan değişik bir İsa’yı tanıtanları pekâlâ hoş görüyorsunuz. Ayrıca, aldığınız ruhtan farklı bir ruhu ve kabul ettiğinizden farklı bir müjdeyi kabul ederek bunları hoş görüyorsunuz.”  -  inandığını da eklersek aşağıdaki ayeti nasıl yorumlayacaklar acaba?:  
   “Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır. Her kim bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır. ” (Vahiy – 22: 18-19)

                                                       Misyonerlik
    II. Vatikan Konsil’inde (1962–65) “Bedenlenmiş oğlunda tam olarak milletine görünen Tanrı, her devrin kültür tiplerine göre konuşmuştur.”( Prof Dr Mehmet Aydın, Hıristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsili, Konya-1991, s. 88 ) kararı alınır.
   Fransa Katolik Enstitüsü profesörlerinden J. Danielou misyonerlere şu tavsiyede bulunur: “Müslümanlara sevgi ile yaklaşınız. Hz. Muhammed (s.a.s.)’i yalanlamayınız. Hz. İsa için Allah’ın oğludur demeyiniz. Çünkü Müslümanlar bunu kabul etmezler. Daha çok onların kendi milletiyle ve dinî değerleriyle alâkâlarını kesmeye ya da zayıflatmaya çalışınız.” (Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ank. 1996, s. 37)
   Misyoner Rahip Samuel Zwemer: “Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım.. Başka yollar deneyelim. İslam ülkelerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hıristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım.”( Prof. A. Küçük, Misyonerlik ve Türkiye, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 42 vd )
                  
                                                          Katliamlar
   1994′te Ruanda’da Hutu’lilere destek veren Katolik kilisesi  3 ayda 1.000.0000 Tutsi’nin katliama uğramasına neden olur, katliam devam ederken Kilise’ye bağlı George Ruggi Georgesruggio adlı radyo yayıncısı : “Tutsi topluluğu yaratıcıya karşıdır. İsa/ Yaratıcı onları ebediyen mahkum etti. Onları İsa adına cezalandırın. İsa’nın ve halkın şimşeklerini onların kafalarına yağdırın.” diye yayın yapar.
  ” Bir ana doğurmuş; yıllarca emek verilerek büyütülmüş. Suçu yok, ama elleri arkadan bağlı. Ne yapacağınızı beklerken nefes alıp verdikçe omuzları kalkıp iniyor. Elinizdeki tüfeğin namlusu ensesine dayalı. “Hadi” denince tetiği çekebilir misiniz? Çektiler. Sekiz binden fazla delikanlının nefesi öyle kesildi. Emir kulu askerler arasında duraksayanlar oldu. Onların tereddütlerini kimler giderdi, biliyor musunuz? Papazlar. Vaazlarında dinlerinin “Düşmanını bile sev” mesajını pazarlayan kara cüppeliler Sırp Ortodoks Kilisesi’nin talimatıyla dağ yamaçlarında askerlere bağırdılar: “Çekinmeyin, vurun! Günahınızı peşin peşin bağışlıyoruz!” Ratko’nun kızının niçin intihar ettiği de biliniyor. Babasının sicili öyle iğrenç ki, onun hakkındaki savcılık iddianamesini okuyunca bu dünyanın yaşanacak yer olmadığına karar vermiş.”  ( Refik Erduran,Sabah:30 Mayıs 2011)
   Haçlı seferlerinde 1096 – 1291 yılları arasında yazar Hans Wollschäger´e göre 22 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 1099 yılında Kudüs´ün feth edilmesiyle 70 bin Müslüman ve Yahudi katledilmiştir.  İnnozenz 4. haçlı seferini başlatmış, 1202´de Zara´yı ve 1204´de Konstantinopel´i (İstanbul) yağmalatmış ve kendi mezhebleri arasındaki ayrılıkları körüklemiştir. İspanyollar 1391 yılında 50 bin Yahudiyi öldürmüştür ve 1492 yılında ise 50 bin Yahudinin zorla dinleri değiştirilmiş geriye kalan 100 bin ile 200 bin arasında Yahudi göçe zorlanmıştır.Ve yine 1615 yılında İspanyollar zulüm ve baskılarına rağmen dinlerinde kalan sayıları 300 bin ile 3 milyon arasında tahmin edilen Müslümanları göçe zorlayarak köklerini İspanya´dan kazımıştır. Amerika´nin keşfinin ilk 50 yılında katolik ispanyollar 1 milyon yerlinin katliam, kölelik ve enfeksiyonel hastalıklardan dolayı ölümüne sebeb olmuştur. Ve daha sonra ki 150 yıl içinde 100 milyon insan yani yerli halkın 90% haritadan silinmiştir. Yerlilerin ellerini ve burunlarını kesip köpeklere yem etmişler: Kurbanlarını 13 lü guruplar halinde asmalarının sebebi: 12 Havari + 1 Hz. Isa (a.s.)
  Paris 1572: “Bartholomäus-Gecesi” 3000-5000 kişi öldürülmüştü: Fransa´nın ulusu Martin von Tours´un 20 bin kölesi olduğu bildirilmekte. Amerika´nın keşfinden 19. yüzyıla kadar 13 milyon afrikalı köleleştirilip Amerika´ya götürülmüştür. Olayların başlamasına 1488 yılında papalığın onayıyla yazılan “Der Hexenhammer” isimli kitab sebeb olmuştur. 18. Yüzyılın sonuna kadar çoğunluğu kadın ve içinde çocukların da bulunduğu 40 bin ile 100 bin arasında insan yakılarak ve çeşitli metotlarla katledilmiştir. 1941-1943 yılları arasında katolik Hırvatistan´da 750 bin Sırp katledilmiştir.
     Papa XII. Pius, Hitler’i ve Mussolini’yi destekledi. Papa, milyonlarca insanın Nazi ölüm kamplarında yok edilmesi karşısında sessiz kalmış ve, resmi olarak Vatikan’ın İkinci Dünya Savaşında tarafsız kaldığı varsayılsa da, gerçekte Nazi yanlılığı açıkça belgelenmiştir. G. Lewy şöyle yazıyor:“Hitler egemenliğinin başından sonuna kadar, piskoposlar, inananlara, Hitler hükümetini itaat edilmesi gereken meşru bir otorite olarak kabul etmeyi öğütlemekten asla bıkmadılar 8 Kasım 1939’da, Münih’te Hitler’e düzenlenen başarısız suikasttan sonra, Kardinal Bertram Alman piskoposluğu adına ve Kardinal Faulhaber Bavyera piskoposları adına Hitler’e kutlama telgrafları göndermişlerdi. Almanya’daki tüm Katolik basın, Reichspresskammer’den gelen talimat doğrultusunda, bunun Führer’i koruyan mucizevi bir ilahi takdir olduğundan bahsediyordu.” (G. Lewy, The Catholic Church and Nazi Germany, NY, 1965, s.310-11)
    “Alman dokümanları iki önemli noktada birbirini etkileyici bir şekilde tutmaktadır”, diyor Saul Freidhandler ve ekliyor, “Birincisi, görünüşe göre Bağımsız Papalık, Nazi rejiminin niteliği nedeniyle azalmış görünmeyen ve 1944’e kadar da yalanlanmamış bir biçimde Almanya’dan yana bir tercih yaptı; ikincisi, XII. Pius hiçbir şeyden korkmadığı kadar Avrupa’nın Bolşevikleşmesinden korkuyordu ve göründüğü kadarıyla, sonunda Batılı Müttefiklerle uzlaşsaydı Hitler Almanya’sının Sovyetler Birliği’nin Batıya doğru ilerlemesinin önünde başlıca duvar olacağını umuyordu.” (Saul Friedhandler, Pius XII and the Third Reich, A Documentation, NY, 1958, s.236, vurgu benim, AW.)

 
                                                                            Menfaat
1517 yılında, Papa X. Leo, kişinin ruhunu makul bir para karşılığında kurtarabilmesi için Taxa Camerae’yi başlattı. Bu basit tedbirle, ne kadar kötü olursa olsun bağışlanamayacak suç yoktu. 35 madde arasından şunları okuyoruz:
“1. İster rahibelerle, ister kendi kuzenleriyle, yeğenleriyle ya da kızlarıyla (aynen böyle!), yani bir şekilde herhangi bir kadınla cinsel günah işleyen bir rahip,67 pound12 şilin ödemesi karşılığında bağışlanacaktır.
2. Eğer rahip, zina günahıyla birlikte doğaya ya da hayvanlara karşı işlenmiş günahlarının da bağışlanmasını istiyorsa,219 pound15 şilin ödemek zorundadır. Fakat kadınlarla değil de sadece oğlanlarla ve hayvanlarla doğal olmayan günahlar işlemişse,131 pound15 şilin ödemelidir.
3. Bir bakirenin kızlığını bozan rahip,2 pound8 şilin ödemelidir
4. İster kaldığı manastırda ister dışarıda, aynı anda veya art arda bir ya da birden çok erkeğe kendini veren rahibe, baş rahibenin saygısını kazanmak istiyorsa131 pound15 şilin ödemelidir.
7. Tüm davalardan azade tutulmak ve yasak ilişkilerini sürdürmek için geniş bir muafiyet elde etmek isteyen zinacı bir kadın, Papaya87 pound3 şilin ödeyecektir. Aynı şekilde, koca da aynı miktarı ödeyecektir, eğer koca kendi çocuklarıyla ensest ilişkiye girmişse, ek olarak 6 poundluk bir vicdani ödeme yapacaktır.
8. Tecavüz, soygun veya kundakçılık suçları için eziyet yapılmaması ve bağışlanması, suçluya131 pound7 şiline mal olur.
9. Ruhban kesime ait olmayan birinin şahsında gerçekleşen adi cinayetin bağışlanma bedeli15 pound3 penstir.
10. Eğer katil aynı gün iki veya daha fazla kişinin ölmesine neden olmuşsa, bir kişiyi öldürmüş gibi ödeme yapar.
11. Karısına kötü davranan koca, kilise kasasına3 pound4 şilin öder; eğer karısını öldürmüşse17 pound15 şilin, eğer karısını başka biri ile evlenmek için öldürmüşse ekstra olarak32 pound9 şilin öder. Kocaya suç işlerken yardım edenler adam başı 2 poundla bağışlanır.
12. Çocuğunu boğarak öldüren baba 17 pound15 şilin ödemelidir (yani bir yabancıyı öldürmekten pound daha fazla) baba bunu annenin izni ile yapmışsa bağışlanması için27 pound1 şilin ödemelidir.
Kürtaj da kolayca bağışlanabilmekteydi:
13. Kendi çocuğunu rahminden çıkararak yok eden annenin ve suça katkıda bulunan kocanın, her ikisi birden17 pound15 şilin ödemelidir. Kendisinin olmayan bir çocuğun kürtajını kolaylaştıranlar1 poundeksik öderler.
14. Kardeş, kız kardeş, anne ya da babasını öldüren17 pound5 şilin ödemelidir.
Bununla birlikte, hiyerarşinin yüksek kademelerindeki piskopos veya baş keşiş öldürülürse, ödenecek miktar çok ağır biçimde artıyordu; ilk saldırı için131 pound14 şilin, geri kalanlar için yarı miktarı. Üstelik katil “çeşitli zamanlarda birçok rahibi öldürürse, ilk cinayet için137 pound6 şilin ve geri kalanlar için de bunun yarısını ödemek zorundaydı.”
Fakat cinayet, tecavüz veya çocuk öldürmekten çok daha ağırı, menfur dinsel sapkınlık suçuydu; yani resmi Kilisenin fikirlerinden farklı fikirlere sahip olmak. Kadın ya da erkek bir sapkın, fikirlerinden dönmüş olsa bile toplam269 poundödemek zorundayken, “yakılmış, asılmış ya da herhangi bir şekilde idam edilmiş bir sapkının oğlunun itibarı218 pound16 şilin 9 penslik ödeme yapmadığı sürece iade edilemez”di.
Liste, sahtekârlık, kaçakçılık, borçların ödenmemesi, kutsal günlerde et yeme, papazlık rütbesi almak isteyen rahiplerin gayri meşru çocukları ve hatta rahip olmak isteyen hadımlarla (33. maddeye göre en az310 pound16 şilin ödemeliydiler) devam ediyor.
Bu çıkarcı rezillik listesine rağmen, Papa X. Leo, Katolik tarihçiler tarafından “Kilise tarihinde papalık makamının en parlak ve belki de en tehlikeli döneminin” baş kişisi olarak tanımlanır. (Bakınız: P. Rodríguez, (1997). Mentiras fundamentales de la Iglesia católica. Barcelona: Ediciones B., Anexo, s.397-400.)
                                    Günah çıkarmak için 2′yi tuşlayınız
  ‘Fransa’da Katolik bir grup ‘günah çıkarılması  için’ telefon hattı kurdu
   Fransa’nın başkenti Paris’te AABAS adlı telefon şirketi için çalışan Katolik bir grup, kurduğu telefon hattıyla ortalığı karıştırdı.Bir erkek sesinin arayanları “Tanrının hattına hoş geldiniz” diye karşıladığı hat paralı.Ses kaydı şöyle devam ediyor: “Günah çıkarma ile ilgili tavsiyeler için 1’i, günah çıkarmak için 2’yi, bazı günah çıkarmaları dinlemek için 3’ü tuşlayınız. Ciddi ya da affedilmez günahlar durumunda bir rahibe başvurmak zorunludur.” Bildiride “Bu hatta bir rahip günahların bağışlanması için yol göstermiyor” denildi. Adını sadece Camille olarak açıklayan hattın kurucusu ise şöyle dedi: “Bu hat, büyük günahlar için değil, küçük günahlar için düşünülmüş bir sistem. İlk haftada 300 arama geldi.”  (04 Mart 2010)
                                                                   Güncellenmiş hali

Telefon, Papazmatik, Pos makinesi, Twit ( En ucuzu )

    

   Vatikan’ın doğrudan ya da dolaylı olarak sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu yayını bulunmaktadır. Vatikan’ın gelirleri başta her ülkedeki Katolikler’den kesilen Kilise Vergisi; Aidatlar; Bağışlar; Şirket Gelirleri; Hisse Senedi-Tahvil-Bono gelirleri; Bankacılık ve Faiz gelirleri; hediyelik eşya satışlarıyla elde edilen gelirlerden oluşmaktadır. Basın yayından elde edilen reklam gelirleri de epeyce tutmaktadır. Vatikan’ın diğer bir gelir kaynağı da Hıristiyanlığı temsil eden kişileri, örneğin İsa’yı, Meryem’i, azizleri veya sembolleri (Haç gibi) pazarlayarak kazandığı kazançlardır. Vatikan, dünyanın önde gelen birçok şirketinde hissedardır. Çeşitli ülkelerde sayısız gayrimenkulü vardır. Birçok bankanın ortağıdır. Özellikle giyim ve turizm sektörlerinde çok kâr getiren yatırımları vardır. Avrupa Birliği içinde Vatikan’a bağlı olarak çalışan “Katolik Tekstil Sanayicileri Birliği” onun çıkarlarının yöneticisi durumundadır. Benzer şekilde ayakkabı, yiyecek ve enerji ile inşaat sektörlerinde de kârlı yatırımları ve ortaklıkları vardır.

                                                      Kadınlar
“Kadın alçak bir yaratıktır.” Augustinus (354-430)
“Bir kadın gördüğün zaman o şeytandır, bir çeşit cehennemdir” Papa II. Pius (1405-1464)
“Kadınların en büyük şerefleri erkekleri doğurmalarıdır” Martin Luther
                                   Hrıstıyanforumcom’dan alıntı 
  • Tanrı’nın kilisesinde hem kadın hem erkek eşittir ve birbirlerine bağımlıdır, ancak görev, yaratılış, yaratış bakımından farklılıkları vardır.
  • Bu farklılıklar eşitlik için ölçüt değildir, eşitlik Tanrı’nın Sevgisindedir.
  • Eşitlik ve farklılıklar ayrı kategorilerdeki şeylerdir, birisi mavi, birisi 5’tir. Birisi renk, birisi rakamdır.
  • Pavlus “herkesin” dua ve peygamberlikte bulunmasını istiyor, teşvik ediyor. Aynı zamanda arka arkaya yazdığı 117 (veya 14) cümlede kadınların “toplantılarda sessiz kalmalarını” istiyordu. Bu sessiz kalma isteği dua ve peygamberliği kapsamıyordu.
  • Kadınlar kilisede önder olamazlar, öğretiş veremezler.Önemli olan günümüze uymak veya toplam fayda hesabı değil, Kutsal Kitap’a uygunluktur.
        Sitemizde “Hıristiyanlık ve yahudilikte kadın” konusuna da ayrıca bakılabilir.


                                                          Papa
     Biz Müslüman’lar İsa peygambere, Musa peygambere inanmasak ‘İslam’dan’ çıkarız. Ama Musa, İsa’ya inandığını iddia edenler peygamberimize inanırlarsa ‘Dinlerinden’ çıkarlar. Kapsayıcı, kuşatıcı din İslam’dır.
    Papa 16. Benedikt: “Muhammed’in getirdiği hiçbir yenilik yok. Sadece kötü ve insanlık dışı şeyler getirdi” sözlerine yer verdi.”İslam’da Tanrı ile akıl arasında ayrılmaz bir bağ yok. İslami cihad akla ve Tanrı’ya karşı” diyen Papa, İtalya’da da büyük yankı yarattı. “Papa, Muhammed’in kılıcını aforoz etti” diye yazanLa Repubblicagazetesi, konuşmanın Türklerin çok olduğu Almanya’da yapılmasına dikkat çekti. “Hıristiyanlık ile akıl arasında sıkı bir bağ var” diyen Papa, İslam’da ise Tanrı kavramının çok soyut olduğunu ve bu nedenle böyle bir bağın olmadığını söyledi.”
   Diyanet işleri başkanı prof. Ali Bardakoğlu: “Batıda İslam ile Hz Peygamberimiz’le ilgili değerlendirme ve kanaatler önyargılı, taraflı, objektiflikten uzak oldu. Kilise, İslam’ı rakip gördüğü için, hasmane, düşmanca tavır izledi. İslam önce haçlı seferleri ile önlemek istendi. Binlerce insan öldü. Sadece Müslümanlar değil, Ortodokslar, Yahudiler de öldü. 60 yıl İstanbul’u işgal ettiler. ‘Kardinal külahı yerine Şeyhülislam kavuğu görmek isterim’ sözü bu dönemin dehşetini çok iyi anlatır. Bu kutsal savaş ve haçlı savaş anlayışı Hıristiyan din adamlarının genlerine işlemiştir. Papa’nın saldırgan, küstahlık dolu açıklaması da hem içindeki İslam’a karşı kinini, hem de o kutsal savaş ve haçlı zihniyetini yansıtıyor. Papa’nın”İslam’da tanrı ile akıl arasında ayrılmaz bir bağ yok” sözlerine de şu yanıtı verdi: “Bu sözde akıl yok ki ben Hıristiyanlıkta akıl olduğunu anlayayım. Aslında kilise, aklı devre dışı bıraktığı için batı aydınlanma süreci yaşadı, reform süreci yaşadı. Hıristiyan kilise, insanların dindarlıklarına tahakküm ettiği için, yaratan ile fert arasına girip kutsalı adeta tekelinde tutup sömürdüğü için, insanların beyinlerine tahakküm ettiği için, kutsalı sömürdüğü için, batı reform süreci yaşadı. Batıdaki din karşıtlığının en büyük sorumlusu kilisedir. Aklı devre dışı bırakarak kendi hiyerarşik yapılarını ve çıkarlarını öne aldılar. Üç tanrı inancını kilise icat etti. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu uydurdu.” Evrensel ahlakın, “ötekinin kutsalına saygılı olmayı” gerektirdiğini vurgulayan Bardakoğlu, “Bir din adamı, diğer dinin uygulanmasında yanlışlık varsa eleştirebilir. Teröre bulaşan Müslüman’ı eleştirsin. Ama bir dinin kitabına, peygamberine saygısızlık ahlak sınırının ötesindedir. Bu eleştiri değil, küstahsızlıktır” dedi. Batı insanının din konularına “teknolojik gelişmişliğin, askeri, ekonomik gücün yarattığı kendini beğenmişlik, ukalalık ve ötekini adam etmeci tavır içerisinde yaklaştığını” belirten Diyanet İşleri Başkanı, “Gerçek medeniyet uzun menzilli silahlar üretmek, daha çok para kazanmak değil, insani değerlerde yol alabilmektir.”  dedi.
   

                                              Papa: İslam’da Tanrı ile akıl arasında bağ yok
    Vatikan Adalet Bakanı Kardinal Julian Herranz ise La Rebubblica Gazetesi’ne açıklamada bulunarak, “Papa her zaman kutsal ruhlar tarafından yönlendirilir. Papa direkt Tanrı adına konuşur. O basitçe iyiye yönelmek isteyen insanları diyaloğa ve karşılıklı saygıya davet etti” dedi. (Hürriyet:17.09.06)

                                                   Papa’dan cennet promosyonu
   Vatikan, İslam’la “rekabet” için 1000 yıllık vaftiz inanışını değiştirdi. Papa’nın kararıyla artık Hıristiyan bebekler günahsız doğacak, bebekken ölmeleri durumunda direkt cennete gidecek. Papa 16’ıncı Benedict’in aldığı bu kararla bir anda yüzbinlerce çocuğun cennete gideceğini söylemesi, akıllara 11’nci yüzyılda Haçlı Seferleri için adam toplayan Papa Urban’un, sefere katılanların direkt cennete gideceğini açıklamasını getirdi.( Vatan :05.10.2006 )

                                              Türkiye’ye ‘laiklik’ övgüsü
     Papa 16. Benedictus, Vatikan’ın Ankara Büyükelçiliği’nde yabancı misyon şeflerini kabulünde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin laik rejim seçimiyle, büyük ve modern bir devlet olma yolunda önemli adımlar attığını söyledi. (29 Kasım 2006 )
                                                Papa laikliğe savaş ilan etti
   ABD’ye 6 günlük tarihi ziyaret için adım atan ikinci Papa olan 16’ncı Benedict, Amerikalı 9 kardinal ve 350 rahibe hitaben yaptığı konuşmada laiklik tartışması başlattı.” Avrupa’da sanki Tanrı yokmuş gibi hayatımızın her alanından dini çıkarmak için adımlar atılıyor. Bunun adına da laiklik deniyor. Bu çok tehlikeli ve din karşıtı bir laiklik anlayışıdır. Buna karşı var gücümüzle savaş vermek zorundayız.” (18 Nisan 2008)

                                           Papa: Laiklik Saldırganlaştı
16. Benedict, laikliğe ve ateizme açık bir şekilde savaş ilan etti. Toplumsal uzlaşmanın sadece politikalarla sağlanamayacağını kaydeden Papa, dinin özel alana hapsedilemeyeceğine vurgu yaptı. (19.09.2010 )
  
                                        Kim  yanıldı, eskisi mi yenisi mi ?
                                                                 1
     1996:  Papa John Paul II, Evrim Teorisi ile Hristiyanlığın uzlaştırılabileceğini açıklamıştır, ama bunun Katolik öğretiler ile çelişmeden yapılması gerektiğini söylemiştir (John Paul II, The Pope’s Message On Evolution, (‘Quarterly Review of Biology72’ Journal, içinde),   s. 377-383. ) Papa II. Jean Paul, 1996 yılında Papalık Bilimler Akademisi’ndeki mesajı: “Yeni bilgiler bizi evrim teorisinin bir varsayımdan öte olduğuna inanmaya itti. Bu teorinin, çeşitli bilim dallarındaki bir dizi buluştan sonra, araştırmacılar tarafından giderekkabul edilmesi gerçekten hayranlık uyandırıcı. Birbirinden bağımsız çalışmaların önceden kararlaştırılmamış, uydurulmamış, sonuçlarının aynı noktada birleşmesi, teorinin lehinde bir kanıt olarak yeterli.”
      2005 : Yeni Papa XVI. Benedict ise bu konuda daha da somut bir açıklama yaparak, Akıllı Tasarım teorisine çok paralel bir görüşte olduğunu ifade etti. İtalyan basınının duyurduğu, The Washington Post gazetesinin de verdiği habere göre, Papa, evreni “akıllı bir proje” (intelligent project) olarak tanımladı ve evrenin tarihini rastlantısal ve amaçsız bir süreç olarak gösteren sözde bilimsel görüşlere karşı olduğunu vurguladı. ( 10.11. 2005 )
                                                                    2
    Papa’nın bu açıklamaları, Katolikliğin dünyanın en büyük teist mezhebi olması yanında, Katolikliğin teolojik kabulüne göre Papa’nın yanılmaz bir otorite olarak kabul edilmesi (Osman Cilacı, Günümüzün Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara (1995), s. 84.) açısından da özel bir öneme ve anlama sahiptir.
    
  
     Papanın yanılmazlığı ile ilgili dogma, 1. Vatikan Sinodu’nun 18 Haziran 1870 tarihli 4. oturumunda kaydedilmiştir. Papa’nın yanılmazlığı gerek Müslüman gerek başta Protestan ve sonra Ortodoks Hıristiyanlarınca eleştiri konusu yapılınca yorumda yumuşatma emareleri gösterilmeye başlanır.
   
                 Yukarıdaki örnekler dışında bir iki de tarihten ‘çok nadir’ olan örneklere misal getirelim:

  Önce bir iki soru: Papa gerçekten yanılmaz olsaydı, bu kadar çok sayıda Konsüle niçin ihtiyaç duyulmuştur? Neden son derece kolay bir yöntemle o sırada görevde olan Papanın Tanrı tarafından esinlenmiş fikri alınmamıştır? Gelelim “Kötü papalardan” bir kaçına:

  Papa Liberius (M.S. 352-366): Bu Papa görevden alındı; çünkü İmparator II. Konstantin’in baskısıyla “Oğul’un Baba ile aynı değil benzer özde” olduğunu söyleyen yarı-Ariusçu iman ikrarını ve Aziz Athanasius’un mahkumiyetini onaylamaya rıza göstermişti (Aziz Athanasius, Arius Yanlılarının Tarihi E41, Sozomenou Ecclesiastic History D 8-11)

  Papa I. Onorius (M.S. 625-638): Bu Papa yanılmaz olmamakla kalmadı, “Monotheletism” (Mesih’te insanî ve Tanrısal olmak üzere iki ayrı irade yerine tek bir irade olduğu inancı) denen öğretiyi benimsedi, sonra lanetlendi ve İmparator huzurunda bizzat Roma’daki yeni Papa Agathon tarafından suçlandı (Sergios, Theodoros, Cyrus, Petrus, Pyrrhus and Paulus, Kanun 13, 16 18) Bu papa daha sonra Papa II. Leo tarafından da lanetlenmiştir. (Charles J. Hefele, “A History of the Councils of the Church”, Edinburgh: Clark, 1896, Cilt V, s. 181-187)
 Papa IV. Innocentius (M.S. 1243-1254): Bu Papa, sapkın öğreti taraftarlarına Engizisyon mahkemesi tarafından işkence edilmesini dinsel bir uygulama haline getirdi ve ondan sonra gelen Papalar da resmi mühürleriyle sapkınların yakılmasını onayladılar.

  Ortodoks Papa III. Leo (796-816) “ve oğuldan” ibaresine inatla karşı çıktı. Papa IV. Sergios (1009-1012) ise, “ve oğuldan” sözcüklerini keyfî bir şekilde İznik İman Kanununa ekledi.

  Papa VI. Pavlus, Azize Barbara gibi pek çok azizin isimlerini Azizlerin Latin Kitabından çıkardı. Böyle yaparak sadece Kilisenin kutsal geleneğini değil, kendinden önce görev yapmış tüm Papaları da hiçe saydı.
   İki sene beş ay dört gün boyunca Papalık tahtında oturan Papa 8. Joan’ın, 855 yılında Aziz Petrus Kilisesi’nin dışında kortej halinde yapılan dini tören sırasında doğum sancıları başlayınca çocuğunu doğurur, kadın olduğu ortaya çıktığı içinde orada hemen çocuğu ile öldürülür. Joan’ın ismi daha sonra papalar listesinden de silindi. 17 yıl sonra başka bir papa Joan adını alınca, ona dokuzuncu değil, sekizinci Joan adı verilir ve sıralamanın namusu kurtarılır.
    Peki tarihteki engizisyon mahkemeleri, II. Dünya savaşı sırasında naziler ile olan ilişkileri, çocuk tacizlerini gizleme, tacizci sapık piskopos, papazları korumaları… Sadece 33 gün Papalık yapabilen l. John Paul’ün ani ölümü ( Vatikan uzmanı araştırmacı David Yallop’un belgeleriyle açıkladığına göre bu Papa, Vatikan’ın içindeki bir “Konspirasyon=Fesat Örgütü” ile “P2Mason Locası”nın ortak girişimiyle öldürülmüştür) , OPUS DEI’den (Tanrının İşleri) Malta Şövalyelerine ve en son kara para aklama ile ilgili suçlamalar hatta son zamanlardaki suçlamaları kabul etmeler… Bunların hepsine nadir denebilir mi?


                                                   Eski papalar arınmama yolunu mu seçmişti yani?


                                                        Ya bu haber ne ?

  1990′da Komünizm çöktü, 2013′te de Katolik mezhebinin sonu mu geliyor ?
  İlginç bir durum: Papa 16. Benediktus görevinden istifa etti! (15 Şubat 2013) Ama şöyle bir ilginç detay var ki O, “Tanrının yeryüzündeki temsilcisi” idi ve ölüm şartı ile seçilmişti, ölmeden görevinden ayrılamazdı! O sıradan bir devlet memuru değil, bir insan nasıl tanrı ile irtibatlı olduğu görevinden istifa edebilir ki? Yoksa aşağıdaki haber fiiliyata mı geçiriliyor, ya peki 1000 küsür yıllık geçmiş ve iddialar, inançlar?!

                                   Bin yıllık iddiadan dönüş

     Vatikan İsa’nın yeryüzündeki temsilcisi olma iddiasından vazgeçiyor. (19.11.2007 tarihli haberler.)

                                                Papa put!
   Kayıhan Yayınları Etkin Kitaplar’dan çıkan kitapta, Papa 16′ncı Benedict’in, kardinal olduğu dönemde rahiplerin çocuk tacizlerini örtbas etme emri verdiğine ilişkin iddialar yer alıyor. “Seks, Suç ve Vatikan” adıyla İngiliz televizyon kanalı BBC’de geçtiğimiz Ekim ayında yayınlanan belgeselde, Kardinal Thomas Ratzinger olarak bilinen bugünkü Papa’nın, 2001 yılında yayınladığı bir genelgeyle çocuklara cinsel tacizden mahkemelik olan rahiplerle ilgili aldığı bir karar eleştiriliyor. Ratzinger’in, bir genelge yayınlayarak, “rahiplerin taciz ettiği çocukların susturulması” emri verdiği iddia ediliyor. Vatikan, programın yayınlanması üzerine sert tepki gösterirken, BBC yöneticileri ise yaptıkları karşı açıklamada, “Haberimizin arkasındayız. Vatikan’ın eleştiri mektubu elimize ulaşınca ayrıntılı bir açıklamaya yapacağız’” ifadelerini kullanıyorlar. Ural’ın kitabında ayrıca, papa 16. Benedikt’in yine cinsel suçlarla ilgili bir itirafına da yer veriliyor. Buna göre Papa Benedikt, kardinalliği dönemindeki yaptığı resmi bir açıklamada, 1950-2002 yılları arasında, Vatikan mensubu 4 bin 450 rahibin çocuklara cinsel tacizden mahkum olduğunu belirtiyor. “Papa Bir Puttur” kitabında bu bilgilerin yanı sıra; kız kaçıran papazlardan, eşcinselliğin serbest bırakılması için dua eden rahibe; porno skandalı yaşandığı için kapatılan papaz okulundan hakkında soruşturma açılınca “Eşcinsel kardinalleri açıklarım” diyerek Vatikan’ı tehdit eden İspanyol gay rahibin hikayesine kadar bir dizi ilginç başka konular da yer alıyor.“Vatikan’dan ‘sapkınlar’ için emir: ‘Öldürün! Tanrı, nasılsa masum olanı bilir’. Kilisenin ‘cadı’ avı. Papa III. Jules: ‘Ben iğrenç bir papaz değil miydim?’. ‘Homoseksüellik ruhsatı’ veren papa. Ensest düşkünü papalar. ‘Hamile kalan papa’. Hz. İsa’yı bile engizisyona yolladılar. Türk korkusuyla 1955’e kadar çalınan ‘Türk Çanı’. Çocukların Haçlı Seferi. Vatikan’dan ‘Risale-i Nur Raporu’. Yassıada’ya papa müdahalesi. Ayasofya’da ‘işte cennet burası’ diye bağıran papa.”

    Not: Amacımızın Hıristiyanları rahatsız etmek, onları karalamak olmadığı, aksine İslam’a yalan-iftira ile saldıranlar bazı kesimlerin önce kendilerini aynada bir görmelerini amaçladığımız için325 İznik konsilinden Hıristiyan mezhepleri arasındaki savaşlara, Haçlı seferlerinden engizisyona, Mafyadan Opus Dei, kadın papa’dan   tacizci  papazlara ve homoseksüel- lezbiyen veya ateist rahip rahibelere, “ uzanan skandallar zincirini detayları- delilleri ile buraya almıyoruz. Ama “Yok öyle bir şey” diyen çıkarsa her birinden onlarca örneği burada belgeleri ile sıralayabiliriz.
 

17 Eylül 2013 Salı

MİTOLOJİK SIR: İSRAEL

İsRAel

“Kabala, Yahudilerin kanına girmiş bir zehirdir, bundan kurtulmaları mümkün değil.” Yahudi yazar Theodore Rina

Hz. Yusuf, Mısır’da makam sahibi olup, çocukken kendisini kıskançlık sebebiyle kuyuya atan abisi Yahuda ve diğer kardeşlerini Mısır’a çağırdığında, onların burada kadim Mısır büyülerini öğrenip, Şeytan’la anlaşma yapacaklarını elbette bilemezdi.
Öyle ki, Hz. Yusuf’un ölümünden sonra Yahuda, şeytani güçle, kısa zamanda Beniİsrail’in kaderini ve liderliğini ele geçirir.
Yusufi değil de Yahudi olarak anılmaları işte bu sebeptendir.

Yahuda öldüğünde ise soyu firavunların zulmüne uğrar, Allah, Hz. Musa’yı kendilerine kurtarıcı olarak seçer.

Bu dönem, Hz. Musa, hem firavunun Yahudilere olan zulmüne son verip Hak’ka iman etmesi, hem de kavmini birtakım sapkın alışkanlıklardan vazgeçirmesi için çabalamıştır.
Bir dağın, şahit olduğunda yerle bir olmasını sağlayacak denli büyük mucizeler gören bu kavim, Hz. Musa’nın, yanlarından bir süre ayrılışında, bu alışkanlıklarına tekrar döner, Kabala’ya olan bağlılıklarını gösterirler.

“Hani Musa ile kırk geceliğine sözleşmiştik de siz onun arkasından buzağıyı ilâh edinerek zalimlerden olmuştunuz.” (Bakara/51)

Yine Taha Suresi’nde anlatıldığı üzere bu buzağı normal bir buzağı değil, böğüren altın bir buzağıdır, aralarındaki Samiri isimli Kabalist tarafından ateşte harlanan süs eşyaları ile yapılmıştır.

Bu buzağı, kavmin Mısır’dayken tapmakta olduğu Moloch’tan başkası değildir!

Yahudiler, o bölgede bir süre sonra, Tevrat’ta anlatıldığı üzere kendilerine bir kral istediklerinde, Hz. Samuel başlarına Talut’u (Saul) başa geçirir. Hz. Davut bu dönem Saul’un yardımcısıdır. Söylenir ki, Saul zamanla güç sarhoşu olur, Allah’ın takdir ve takdisini kaybeder. Filistinlilerle yapılan bir savaşta ölür ve yerine Hz. Davut geçer. Sonra da o tahta Hz. Süleyman geçecektir.
Yahudiler, ne Hz. Davut’u ne de Hz. Süleyman’ı peygamber olarak görür. Fakat Hz. Süleyman’a verilen ilme olan hayranlıklarını hiçbir türlü gizleyemezler.

Hz. Süleyman dönemine baktığımızda, Yahudiler tarafından ne denli istismar edilmeye müsait bir dönem olduğunu anlayabiliriz.
“Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, zincirlere bağlı olarak, diğerlerini de, O’nun (Süleyman) emrine verdik.”(Sad, 37-38)

Allah tarafından Hz. Süleyman’a öğretilen 6 köşeli yıldız, cinleri komuta ve kontrol eden bir tür tılsımdır, fakat sonraları Kabalist Yahudiler bu tılsımı cinleri çağırma ve onlarla iletişime geçme adına kullandılar. Cinler, yaptıkları sarayda, kendi üsul ve yöntemlerini kullandılar, mimaride de Yahudilere ilham kaynağı oldular. Öyle ki Eski Mısır’dan bu yana zaten Kabala ile haşır neşir olan bu kavimden bir taife, bu şeytani ilimde uzmanlaştıkça uzmanlaşır. Büyü yöntemlerini kitaplaştırırlar. Hz.Süleyman tüm bu büyü kitaplarını toplatıp yaktıysa da pekçok yöntemi çoktan öğrenmişlerdir.

Hz. Süleyman’ın büyü kitaplarını toplatması üzerine nefretlerini azdırıp O’nun hakkında Moloch(Moleke) yani şeytana taptığı iftirasını atarlar:
“Süleyman yaşlandıkça, karıları O’nu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini, Tanrısı olan Rabbe adayan babası Davut gibi yaşamadı. Saydalıların tanrıçası Aştorete ve Ammonluların iğrenç ilahı Moleke taptı.” (Eski Ahit, Krallar Bölümü 11/4-5)

İşte bu noktada Allah’ın, peygamberini savunan ayeti, iftiracılara sert bir cevap niteliğindedir:
“Süleyman’ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil’de Hârût ve Mârût adlı iki melek/iki melik üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysaki o iki melek, “Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!” demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!” (Bakara/102)
Ayetten çıkarılacak başka bir anlam da Babil’de öğretilen bu ilmi, iletişime geçtikleri şeytanlar aracılığıyla Yahudilerin çoktan öğrenmiş olduklarıdır.

Hz. Süleyman’ın vefatından çok sonra Yahudi Krallığı Babil istilasına uğrayıp, Süleyman Sarayı yıkılıp, Yahudiler Irak’a sürgün edildiklerinde, sürgündeki Kabalist yahudi hahamlarca Talmud kaleme alınır. İçerisinde ensest ilişkiyi öneren, zinayı, gaspı, yalanı ve birçok günahı Yahudi tarafına meşru gören, bütün milletleri goyim yani Yahudilere köle olarak sayan ve Yahudi kavmine dünyanın hakimi olma adına her yolu mubah gösteren sözler işte bu kitapta yer alır. Bu kitap doğrudan Şeytan vahyidir ve Yahudiliğin içerisine inanç sisteminin bir parçası olarak girmiştir.

Yahudiler Irak sürgününden döndüklerinde, Hz. Süleyman Sarayı’nı tekrar inşaa etmek istediler. Burada durup bir düşünelim. Hz. Süleyman yokken bir saray ne işe yarar? Kendilerine Allah tarafından zorla çalıştırılacak şeytanlar/cinler de verilmeyeceğine gore, aynı bölgede, aynı mimaride, aynı sembolik yapılarla amaçladıkları nedir?

Bu dönem kendilerine, Pers Kralı Kuruş yardım eder ve sarayı tekrar inşaa ederler. Hz. İsa dönemine kadar Yahudilere birçok uyarıcının gelmesi olasıdır, Tevrat’ın bazı bölümlerine adını veren peygamberlerden bunu anlayabiliriz.

Hz. İsa da bu soy içerisinden çıkan pekçok peygamber gibi Yahudileri bu şeytani alışkanlıklarından vazgeçirmeye çalışır fakat Yahudiler O’nun Hak’kı haykırmasına daha fazla tahammül gösteremeyip, Yahudiye eyaletinin valisi olan Pontius’a O’nu şikayet ederler. Yahuda isimli hain bir yahudi tarafından ispiyon edilse de Allah Hz. İsa’yı katına yükseltir, O’nun suretinde başka birisini gösterir ve çarmıha da o kişiyi gererler.

Yahudiler bu olaydan sonra Hz. İsa’nın ve kavmine aşılamaya çalıştığı tevhid inancının, mağduriyet ilkesi gereği galip geleceğini anladıkları vakit, Pavlus kanalıyla bunun önünü almaya çalışırlar. Pavlus bir Ferisi yani İranlı bir Yahudiydi. Kendisi de bunu mektuplarında itiraf eder:
“Kardeşler, ben öz be öz Ferisiyim. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım.” (Elçinin İşleri 23:6)

Diğer yandan Yeni Ahit’te Ferisiler’e güvenilmemesi gerektiği söylenir:
“İsa onlara, ‘Dikkatli olun, Ferisiler’in ve Sadukiler’in mayasından kaçının!’dedi.“ (Matta 16:9)

Pavlus, Hz. İsa’nın ölümünden hemen sonra, Tanrı-oğul, teslis, vaftiz gibi tevhidin karşısında yer alan öğretiler geliştirdi ve sözde Hristiyanlık esasta Paganizm ve Mitraizm karışımı yeni bir din tesis etti.
Hz. İsa’nın doğum tarihi olarak 25 Aralık Pazar’ı belirtir oysa 25 Aralık, İran Güneş Tanrısı Mitra’nın doğum günüdür, Yahudilerin de Hanuka dedikleri ‘Işık Bayramı’, İbrani takviminde Kislev ayının 25. günü başlar! Kislev, Miladi Takvimdeki Aralık ayıdır. Ayrıca tüm güneşe tapan dinlerin, Yezidilerin, Zerdüştlerin de o gün bayramıdır.
Pazar günü ingilizce ‘Sunday’dir, yani ‘güneş günü’. Açık değil mi?
Matta, Markos, Luka, Yuhanna kimin öğrencileri?
‘İsa’nın sözleri’ diyerek esasta kimin sözleri ve öğretilerine kitaplarında yer verdiler sizce?
Konstantin Roma’nın resmi dini olarak acaba gerçekten Hristiyanlığı mı yoksa Mitraizmi mi seçer?

Yahudiler, M.S 70 yılında, Roma İmparatorluğu’nun, Süleyman Sarayı’nın kapısına kendi putlarını yerleştirmesine öfkelenerek ayaklanırlar, Kudüs çevresinde Roma askerleri tarafından öyle bir baskın yapılır ki, Süleyman Sarayı’nı yıkar, binlerce Yahudiyi katleder, geri kalanları ise o bölgeden çıkmak zorunda bırakırlar. Artık Yahudilerin o bölgedeki hakimiyeti yok olmuştur. Böylece Avrupa’ya, Mısır’a ve Afrika’ya yayılmaya başlarlar. Artık 1948’e dek bu bölgeye tekrar dönüp, devlet kuramayacaklarını biliyoruz.

Bugün, Masonlar ile Yahudiler arasında bir bağlantı olup olmadığı tartışılır. Oysa aralarında çok güçlü bir bağ vardır. Masonlara, Kabalayı Yahudiler öğretir ve ikisi de Kabala’ya sahipse, Şeytan ikisiyle de aynı dili konuşuyor demektir.

1095’te Mitraist Vatikan’ın Papası Urbanas, Şam ve Kudüs yakınlarına saldırı emrini verir ve Haçlı orduları burada büyük bir katliam gerçekleştirir. Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra yakınlarına yerleşirler. Burada kaldıkları sure boyunca Kabalist Yahudi Hahamlarıyla tanışır ve onlardan Kabala’yı öğrenirler. Masonluk adıyla kurulacak şeytani bir örgütün tohumları böylelikle atılmış olur. 1177’ye kadar burada Süleyman Sarayı’nı inşaa etmek adına iskan ederler fakat Selahaddin Eyyubi ve ordusuyla yaptıkları savaşta mağlup olur, tekrar Avrupa’ya dönmek zorunda kalırlar.

Döndüklerinde Vatikan, savaşı kaybetmeleri ve sapkın hallere düşmeleri gerekçesiyle (Hristiyanlık, her ne kadar itikadde paganist bir yapıda da olsa şeriatte ahlaki kurallara sahiptir) idam cezasına çarptırılırlar. Birçoğu, İngiltere ve İskoçya’ya kaçar. Burada, Kudüs’te iken Yahudilerden öğrendikleri mimari biçimlerini uygularlar, Gothic Mimari bunlardan birisidir. İngiltere’ye okyanuslara dayanıklı ilk gemiyi yaparlar. (Muhtemelen bunu da Kudüs’teyken, Hz. Süleymanın ermine verilen duvar ustası ve dalgıçcı cinlerle irtibatli hahamlardan öğrenmişlerdi). İngiltere’nin ‘sömürge imratorluğu’ böylece başlamış olur.
Yine bu vakitte Napolyon, Malta Adası’nı işgal edip, krallığın tüm hazinelerini bir gemiye yığıp kaçmaya çalıştığı sırada İngiltere tarafından durdurulur, gemi batar, tabii hazineler kurtarılıp, Tapınakçılar zengin edilir. 1717’de ilk resmi Mason Locası İngiltere’de açıldığı vakit, artık masonlar politikadan, hukuka, sanayiden, eğitime, ekonomiye kadar tüm kurumlara çoktan sızmış ve hakimiyet kurmuştur. Avrupa’da hızla lobileşirler, denizcilikte gelişir, yeni ülkeler keşfeder yahut işgal eder, sömürgeleştirdikçe zenginleşirler.

Amerika kıtası keşfedilince, Kuzey Amerika’ya yerleşip, tamamen Masonik bir devlet kurarlar. Masonlar burada devlet kurunlarını kendi kontrollerinde tesis edip, güç ve zenginliklerini artırmak amacıyla her kurum için birtakım sistemler geliştirirler. Bunlardan biri de ekonomiye hakimiyet amacıyla kurdukları, özel teşebbüse ait bir bankanın devlete/kamuya borç verme esasına dayanan ‘federal rezerv’ sistemidir. Bu sisteme göre devletin/kamunun harcmaları arttıkça Mason bankerlere olan borçlanma artacaktır. Öyle ki mason bankerleri en çok zengin edecek harcama, savaş sanayii harcamalarıdır, bu yüzden ABD ‘kaostan kâr’ politikası izler.
O zamana dek dünya ‘toplu cinnet ortamı’ görmemiştir , ta ki Yahudi masonlar, bir dünya savaşı çıkarabilecek güçe erişinceye kadar.

I.Dünya Savaşı öncesinde Abdülhamit’e gelerek Filistin topraklarını isteyen Siyonist Theodore Herzl’in finansörü Mason Rotchild Hanedanlığı’dır. Yahudiler Kudüs’e tekrar sahip olup, Süleyman Sarayı’nı tekrar inşaa etmek ister. Osmanlı engeline takıldıklarında, plan bellidir.
I Dünya Savaşı ile o bölgeler güçlü bir himayeden kopartılır.
Geriye sadece Avrupa’da dağınık yaşayan Yahudileri Kudüs’e ulaşabilecekleri bir bölgede toplamak kalır. II.Dünya Savaşı’nda, Mitraist/Paganist Naziler, Avrupa’daki mason locaları, savaşı finance eden güçlü Yahudi aileler ve ABD, milyonlarca insanı Şeytan’a kurban ederek, amacına ulaşır.
Tüm bu savaşlar, işgaller, katliamların emrinin verenin, Süleyman Sarayı saplantısının sahibinin, Tevrat’ın muharref birçok bölümünde ve Talmud’da, dünyaya hakimiyet kurmaları adına sahip olmaları gereken toprakları haber veren ve bu yolda izlemeleri gereken yol haritalarını çizen Şeytan’ın bizzat kendisidir.

Şeytan ile iletişime geçmelerini sağlayansa Kabala’dır.

Yahudiler Kabala’yı Eski Mısır’dan aldılar demiştik. Eski Mısır’ın semboloji taassubu, Kabala’dan ileri gelir ve bu kültür zamanla Kabala’yı benimseyen Yahudilere de nüfuz eder.
Semboloji yoluyla, Şeytanları kutsar, yine semboloji yoluyla onlarla iletişim kanalları açıp, kuvvetli bağlar kurarlar. Hiçbir zaman bundan vazgeçmiş değiller, Bugün Eski Mısır’a ve şeytanlara olan bağlılıklarını gösteren ve onları övüp kutsayan alametleri görebiliriz. 

ONE DOLLAR

Üzerinde 6 sene boyunca 15 kişinin çalışıp tasarlamış olduğu 1 dolar’a neredeyse tüm inanç ve öğretilerini işlemişlerdir. Piramit üzerindeki ‘tek göz’ İblis’in gözüdür, aslında Deccal’in gözüdür, Deccal de cin taifesinden olacağı için İblis’in gözü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bir mucizedir ki, masonların piramit üzerine kondurduğu ve ‘Tanrımız’ dedikleri Deccal’in tek gözlü oluşuna Hz. Muhammed s.a.v, 1400 sene öncesinden dikkat çekmiştir.

“Hiçbir peygamber yoktur ki ümmetini tek gözlü Deccal’den uyarmış olmasın. Dikkat edin O’nun bir gözü kördür. Rabbiniz olan Allah ise tek gözlü değildir. ” (Buhari, Fiten, 26)
Yine Deccal’in tek gözlü olluşuna, Eski Ahit de gönderme yapar:
“Kılıç onun sol kolunu ve sağ gözünü vursun. Kolu tamamen kurusun, sağ gözü kör olsun!” (Zekeriya 11/17)

Piramite dikkat ettiğimizde MasonluğunYork Riti’ne göre 13 katlı ve Hz. Süleyman’ın emrine verilen 72 büyük şeytanı temsilen 72 taşlı olduğunu farkederiz.
Piramitin altındaki latince yazı ‘Novus ordo seclorum’ yeni dünyevi düzen demektir.
Yine piramitin en alt taşındaki Romen rakamı MDCCLXXVI, Rumi ebced olarak 1776’yı verir. Bu tarih Amerikan Bağımsızlık bildirgesinin imzalandığı tarih olduğu gibi, aynı zamanda Masonik Illuminati örgütünün kuruluş tarihidir.

Novus Ordo Seclorum

Çoğu kişi 6 köşeli yıldızı Hz. Süleyman’ın kullanmasından sebep kutsal sayar, oysa daha once de belirttiğimiz üzere bu işaret Hz. Süleyman’ın cinleri kontrol etmesi amacıyla Allah tarafından kendisine öğretilmiştir. Sonra bu tılsımı Yahudiler cinlerle irtibat kurmak amacıyla kullanmış, bu ilim Masonluğa intikal etmiştir.

Doların sağ tarafındaki kartal figurü, Eski Mısır’dan beri kullanılan bir figürdür, özellikle paganist Roma İmparatorluğu’nun putu olarak kabul edilmiştir. Başındaki 13 yıldız 6 köşeli yıldızı oluşturur. Pençelerinde birinde tuttuğu oklar, savaşı, diğerinde tuttuğu zeytin dalları, barışı sembolize eder. Bu da her ikisini kendilerinin yönettiğini bize bildirir.

Dolardaki Baykuş

Dolara gizlenmiş baykuşun da yine Eski Mısır’dan gelme bir anlamı var. Eski Mısır Tanrılarından Uluka baykuş görünümündedir. Eski Mısır’da baykuş ölüm ve karanlıkla anılır.

Mezopotamya tanrısı Lilith
Bu Mezopotamya tanrısı Lilith. Baykuş vücuduna sahip olan Lilith’in elinde Eski Mısır tanrılarının da tuttuğu ankh var, arkada baykuşlar ve kendisi aslanlar üzerinde ayakta duruyor.

Bakıldığı zaman Mezopotamya tanrıları, Antik Yunan tanrıları, Eski Çin tanrıları ve Eski Mısır tanrıları birbirine çok benzer. Bu, esasta tanrıların aynı yani Şeytanların her zaman aynı yöntemi kullandığının, sadece farklı kılıklar seçtiklerinin bir göstergesidir.

Baykuş inancı

Baykuş, Eski Mısır’daki öneminden sebep Masonlar ve Yahudiler için de son derece önemlidir. Öyle ki, Baykuş Tanrısı Uluka’ya Mısır’daki gibi tekrar tapınma adına Bohemian Club’u kurmuşlardır..
ABD Kongresine kuş bakışı bakıldığında ne görülür dersiniz?

ABD Kongre Binası

666’nın işlendiği bir tılsım, Süleyman Mührü’dür. Hz. Süleyman’ın Allah’ın öğrettiği ve izin verdiği üzere bu tılsımı cinleri kontrol etmek için kullandığını biliyoruz, Kabalistler ise bu tılsımı onlarla bağlantı kurmak için kullanıyordu, çünkü 6 köşeli yıldıza işlenmiş sayı, cinlerin okuduğu bir sayıdır. Bu sayı 666’dır. Bu tılsım, 6 açı, 6 kenar ve 6 küçük üçgene sahiptir.

“Canavar ve onun önünde mucizeler yapan sahte peygamber yakalandı. Sahte peygamber, canavarın işaretini(666) alıp onun putuna tapanları bu mucizelerle saptırmıştı. Her ikisi de kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldı.” (Vahiy/Revelation 19/20)

“Sonra on boynuzlu, yedi başlı bir canavarın denizden çıktığını gördüm. Boynuzlarının üzerinde on taç vardı, başlarının üzerinde küfür niteliğinde adlar yazılıydı. Gördüğüm canavar parsa benziyordu. Ayakları ayı ayağı, ağzı aslan ağzı gibiydi. Ejderha canavara kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki verdi. Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eline ya da alnına bir işaret vurduruyordu. Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan ne bir şey satın alabilsin, ne de satabilsin. Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı insanı simgeler. Sayısı 666’dır.” (Vahiy/Revelation 13)
İngiliz Kraliyet Arması
İngiltere Kraliyet Arması, tamamen Vahiy/13 baz alınarak tasarlanmıştır. Ejderha bir yanda, ağzı aslan ayakları ayı bir canavar diğer yanda, ortada ise Kral Şeytan.

Yine Şeytan’ın sayısını tarif ederken, anlaşıldığı üzere sayıyı iletişime geçtikleri şeytanlardan öğrenip, bu sayıyı nasıl kullanmaları gerektiği tarifini de almışlardır. Ticarette kullanılması gerektiğini bizzat Şeytan bildirmiştir!
Barkod 666
Barkod teknolojisini masonlar icat eder, bu teknolojide ikili çizgi 6’ya tekabül etmektedir.

Masonlar ve Yahudiler için önemli bir başka figür de aslandır. Aslan, Eski Mısır’da firavunların tahtının sağ ve solunda yer alır, güç ve iktidarın simgesi kabul edilir.
Bazı scientologist Eski Mısır araştırmacılarına göre, firavunlar ‘Aslan Takım Yıldızı’ndan gelmiştir. Esasta bu firavunların ve onların günümüze ulaşan soyunun iddiasıdır.
Her firavun cin taifesinden olmayabilir fakat cinlerle irtibatları söz konusudur.

İsrailin Sembolü ve firavun

Bugün İsrael devletinin sembol hayvanı ne dersiniz?
33.dereceden bir mason olan Walt Disney’in sahibi olduğu Disney Channel’in ürettiği ‘Aslan Kral’ çizgi filmiyle neyin mesajını vermek istiyorlar sizce?

Yılan ise Eski Mısır’da bazı firavunların başında yer almıştır, bunlardan biri İsis’tir. Güneş Tanrısı karanlıklar ve kötülükler dünyasıyla savaşırken, yılanlar gelir ve güneş ışığını korurlarmış bir rivayete göre. Yine Eski Mısır’da Yılan Tanrı Amemt, insanların başına felaket getiren, çocuk kurban edildiği zaman öfkesi dindiğine inanılan bir tanrıdır.
Amemt’e tapınmayı bıraktılar mı dersiniz?

Yılan Tanrısı Amemt

Yahudiler için Şeytan’ın en çok kılığına girdiği hayvan da yılandır.

Yılan, Adem’i cennetten çıkardı. Tanrı, “Bahçenin ortasında ki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın, yoksa ölürsünüz.” dedi. Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi. Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız. Kadın meyveyi koparıp yedi, yanındaki kocasına da verdi, O da yedi. Rab Tanrı: “ Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin? ” dedi. Böylece Rab Tanrı Adem’i Aden bahçesinden çıkardı, O’nu kovdu. (Yaratılış 3 / 3,24)
Sephiroth
Kabala’da da yılan, Şeytan’ı sembolize eder. Sephiroth (Hayat Ağacı) dedikleri sembol, her biri farklı anlamlar ve sırlar içeren sayısal değerlerle çalışan bir büyü sistemidir. Sephiroth’a sarılı duran yılan yani Şeytan ve bu sistemi onlara öğreten de O’dur.

Yine, Tıp kelimesinin orijinini aldığı Teb (Thebai) şehrinin totemi yılandır. Teb şehri ise eski Mısır’ın en önemli sağlık merkezidir.
Bugün Masonların kurduğu modern tıp, sembolünü Eski Mısır’dan alır.

Hermesin Asası
Bir asa üzerinde kıvrılan iki yılan (Hermas’in Asası) neyi ifade ediyor olabilir?
Yahudiler Eski Mısır’da Moloch isimli bir boğa yahut buzağı görünümünde bir tanrıya tapınmışlardı. Hatta Hz. Musa yanlarından bir süre ayrıldığında tekrar tapınmaya başlayacak kadar Moloch’a bağlıydılar, demiştik.

Moloch isimli bir boğa

Yahudiler Eski Mısır’da Moloch’ı, ateşe değerli eşyalarını atıp Kabala’dan birtakım sözler söyleyerek çağırmışlardır. Moloch’a isteklerini sunmuş, O da çocukları karşılığında bunları gerçekleştireceği vaadini vermiştir. Zamanla başlarına gelen her bir felaket için daha çok çocuk kurban adarlar. Öyle ki Yahudi krallarından Ahaz, kendi oğlunu dahi Moloch’a kurban etmiştir.
Kabalistlerin ve Masonların bu tanrıya günümüzde tapınmadıklarını sanıyorsanız, yanılırsınız.

Tanrı Moloch heykeli
New York’un göbeğine yaptıkları bu devasa boyuttaki heykel, tanrıları Moloch’a olan saygı gösterileridir.
Elbette Moloch’a olan bağlılıklarını sadece bir heykel anlatmaya yetmez..
Güneş önünde çapışan boğalar
‘Güneş diski önünde iki boğa çarpışmak üzere’çizilmiş bir marka amblemi. Neden güneş diski? Güneş diski firavunların hiyerogliflerinde başlarının etrafında görülür, özellikle Güneş Tanrısı Ra bu güneş diskiyle sıkça tasvir edilmiştir. Mitra’nın yüzünü yüzyıllardır Hz. İsa olarak tanıtan Paganist Vatikan’ın dünyaya servis ettiği ikon ve resimlerde de güneş diskine rastlanır.
Güneş dini gerçekte kendini Güneş’in, Işığın Efendisi olarak tanıtan Lucifer’in dinidir.
Paganizm, Güneş Tapıcılığı bir anlamda Şeytanperestliktir.

Eski Mısır’da tapındıkları bir diğer tanrı Phat.
Phat, Eski Mısır’da evreni ve diğer her şeyi yarattığına inanılan tanrıdır. Elleri dışında tüm bedeni sakıca sarılmış, elinde bir asa taşıyan, kafası kazınmış bir insan olarak tasvir edilir.
Oscar Ödülü olarak tasarlanmış heykel, Phat isimli tanrılarının görüntüsündedir.
Oscar heykeli ve firavun
Yahudilerin ve Masonların en önemli tanrılarından biri: Baphomet
Baphomet esasta Eski Mısır Güneş Tanrısı Mendes’tir. Babillerde adı Ea, Antik Yunan’da ise Pan’dır.
Mendes’e Baphomet ismini Tapınakçıların koymuş olma ihtimali yüksektir zira tapınakçılar tekrar Vatikan’a döndüklerinde, tapındıkları tanrıyı itiraf etmeleri istendiğinde Mendes diyemezlerdi çünkü bu tanrı, Vatikan tarafından biliniyordu.

Baphomet
Baphomet dedikleri Mendes’in, görüldüğü üzere bir eli yukarıda, bir eli aşağıda tasvir edilmiş. Bu Şeytan’ın Mısır’dan bu yana ‘aracılık’ ettiği iddiasıyla Yahudileri kandırışını, esasta çok iyi tarif etmektedir.
Bu aracılık, Güneş ile insanlar arasındadır, Baphomet O’na tapanlara ışık getirir.
ABD’nin ilk başkanı ve bir Mason olan George Washington’ın heykelinin Baphomet pozunda oluşu tesadüf olmasa gerek.

Masonların simgesi penge ve gönye
Masonların simgesi penge ve gönye içerisinde duran ‘G’, Goat(keçi)’ın ‘g’sidir. Keçi, Baphomet’i sembolize etmektedir.

Yahudilerin tapındığı, Kur’an’da da bahsi geçen tanrı: Baal.

“Milletine: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Biçim verenlerin en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbi bulunan Allah’ı bırakıp da Baal putuna mı taparsınız?” demişti.”(Saffat 124/125/126)

Tanrı Baal

Baal, gerçekte Babillerin tapındıkları bir tanrıdır Yahudiler bu tanrıya Babil sürgününde ve Kenan bölgesindeyken tapınmıştır. Seher Yıldızı ve Güneş olarak anılmıştır. Simgesi Mezopotamya tanrılarından olan İştar’ın ve Eski Mısır Güneş Tanrısı Mendes’in de simgesi kabul edilen Pentagram’dır.

Baal 2 kez reerkarnasyon geçirir birincisinde Tammuz ikincisinde Marduk adını alır. Babil ve Kenan’da reerkarnasyonu yöneten tanrı olarak kabul edilmiştir. Öyle ki Saffat Suresi’nden anlaşıldığı üzere, Baal, reerkarnasyon ile insanları şekilden başka bir şekile girecekleri yönünde kandırmıştır.

Pentagon ve Pentegram
Pentagon binasının mimarisi niçin İştar, Mendes (Baphomet) ve Baal’ın yıldızı Pentagram biçiminde?

Dikili Taş

“İçki, kumar, dikili taşlar (obeliskler) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir.” (Maide/90)

Obeliskler Eski Mısır’ın Kabalistik bir mimari çeşididir. Tepesi piramittir ve gövdesinde Kabala sembolleri yer alır. Ayet ‘şeytan işi’ diyerek Şeytan’ın insanlara öğrettiğine vurgu yapmaktadır. Obelisk yapımı Mısırlılardan Yahudilere onlardan da Masonlara geçmiştir.
Mısır’da ilk obelisk yapımı, Osiris’in ölümüyle başlar.
Ra’nın 4 çocuğu olur, Osiris, İsis, Seth ve Nepht. İsis ile Osiris, Seth ile de Nepht evlenmelidir. (Firavunlarda, güç ve iktidarın aile içinde kalmasını sağladığından ensest evlilikler yaygındı)
Ra, Osiris’e kendisinden sonra tahta geçme şansını vereceğini açıkladığında, Seth kıskançlık kriziyle Osiris’i öldürüp 9 parçaya ayırır, İsis bulamasın diye dünyanın çeşitli yerlerine taşır. İsis her bir parçayı bulur, yalnız tek bir parçayı bulamadığı söylenir o da cinsel uzvudur. Rivayete gore İsis ile Osiris o an ilişkiye girer fakat İsis’in rahminde Şeytan hulul eder. Osiris ölür ve İsis dul kalır.
Osiris’in cinsel uzvunun semboli olarak, bugün hala Masonlar tarafından dünyanın çeşitli yerlerine dikilmektedir ve bunun için genelde ley hatlarını seçerler.

Boşuna değildir ki, Kabe’nin yakınındaki Cemarat’ta bulunan obelisk şeytanı temsilen yer almaktadır.

Eski Mısır’da Osiris’i temsil eden hayvan ‘beyaz tavşan’.
Masonlar kurdukları fuhuş sektörü playboy’a verdikleri sembol ile O’nu anmaktadır.

Osiris'i temsil eden beyaz tavşan

Bir dolarda da gizli bir tavşan silüetini saklamışlar, yukarda baykuş silüetinin yakınında görebilirsiniz.
Alice Harikalar Diyarı Masalı’nı hatırlayın, Alice beyaz tavşanı izler ve içerisinde türlü cinlerin, perilerin, devlerin olduğu bir dünyada kendisini bulur. İlk defa çizgi film uyarlamasını ise ne tesadüftür ki Walt Disney üstlenmiştir. Walt Disney’in, çizgi film uyarlamasına, Cia’in o dönem üzerinde araştırma yaptığı ‘Monarch ve Mk Ultra Akıl Kontrol Projesi’nden bazı öğeler yerleştirdiği bilinir.

Matrix filminde ise beyaz tavşan, Neo’nun gerçek dünyaya uyanışını sağlayacak Trinity’nin dövmesi olarak karşımıza çıkar.

Osiris bir cindir. Vermek istedikleri mesaj çok açıktır: ‘Büyünün olduğu bir dünyaya erişin’!

Kabala’dan öğrendikleri bir büyü vardır ki, bugün bu büyüyü neredeyse her alanda çok etkin bir şekilde kullanırlar. Harflerin iç içe geçişiyle yeni semboller ortaya çıkarma bir çeşit sigil büyüsüdür. Doların işaretini de sigil büyüsüyle hazırlamışlar ve İsis’e olan bağlılıklarını O’nun ismini doların işaretinde kullanarak göstermişlerdir.

İsis ve Dolar İşareti

Osiris’in ölümünden sonra İsis dul kaldı demiştik. Bugün Masonlar kendilerine ne diyor? : Dul Kadın’ın Oğulları.

İsis’in babasız dünyaya getirdiği Horus, onlar için Şeytan’ın oğludur, O’na apayrı bir saygı ve bağlılıkları vardır.

Horus

Horus, amcası Seth ile babasının intikamını almak üzere savaşır ve sağ gözünü yitirir. Ne ilginç değil mi? Sonraları tüm bir Mısır’ın hakimi olur ve ‘Tek Gözlü Güneş Tanrısı’ olarak anılmaya başlanır.

Zeitgeist isimli, finansörü Rotschild olan, dezenformasyon amaçlı yapılan belgeselde Horus ile Hz. İsa karşılaştırılmış, Hz. İsa, aslında Horus figurunden ortaya atılarak uydurulmuş bir mittir demeye getirilmişti. Gerçekte Horus, Şeytan’ın oğlu, Hz. İsa ise Allah’ın bir mucizesidir. Bu iki benzer olay ancak insanlar için birer imtihandır. Hristiyanlar ise bu imtihanı, Hz. İsa’yı Tanrı’nın oğlu sayarak kaybetmiştir.

Eski Mısır’ın tanrıları/şeytanları Mezopotamya’da olduğu gibi Nemrut bölgesinde de karşımıza çıkar:
“Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, herşeyi gören, gözlerle kaplı dört tane canlı yaratık duruyordu. Birinci yaratık aslana, ikinci yaratık danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartala benziyordu.” (Yeni Ahit, Vahiy/Revelation 4/6, 4/7)

Ezoterik Tanrılar

Bahsedilen yaratıkların şimdiye dek anlatmış olduğumuz Eski Mısır’da da kendilerini göstermiş olan tanrılar/şeytanlar olma ihtimali çok yüksek. Diğer bir seçenekse, benzer kılıklara girdiklerinin ve insanları aldatma yöntemlerinin aynı olduğunu gösterir.

Yahudiler tanrılarının tek olduğunu ve adının da Yehvah diğer adıyla Yehovah olduğunu iddia eder. Yehova isminin nereden geldiği ise tam bir muammadır, üstelik İbrani dilinde bir anlamı yoktur. Eski Ahite göre Hz. Musa da bu isminin anlamını soruyor:
“Musa Tanrı’ya ismini sorduğunda Yehova isminin anlamı hakkında şunu dedi: ‘Ben, Ben olanım.’(Mısır’dan Çıkış 3:14)

Yahudiler’in Eski Mısır ile olan köklü bağı, bize, acaba Yehova isminin de Mısır orijininde bir anlamı var mıdır diye sorduruyor açıkcası.

Bağlantıyı araştırmaya başladığımızda, Eski Mısır Tanrısı olan ‘Yahu’ ile karşılaşıyoruz. Işık Tanrısı : Yahu. Sir Wallis Budge, James Allen gibi Eski Mısır araştırmacılarının yapıtlarında da geçen Yahu, ismini, ay anlamına gelen ‘Yah’ sözcüğünün türetilmesiyle kazanmış. Yine Mısır ve Eski Dilce ‘Va’ veya ‘Ua’ sözcüğü ‘Bir ve Tek Olan’ anlamına geliyor. Bu sözcükler sonuna geldiği ismi tanrısallaştırıyor zaten. Yahva yani Yahova/Yehova oluyor ‘Bir ve Tek Olan Işık Tanrısı’.

Yahudilerin, ışık ve güneşle anılan bunca tanrıya, şeytana tapınma serüvenleri, üstelik daha öncesinde Ay Tanrısı Thoth’a tapınmaları, Ay’ın hareketlerine büyük önem verip, Ay Takvimini kullanmaları gibi etkenler, Yahuva’yı Yehova olarak Eski Ahit’e kabul edip, tanrıları ilan ettikleri ihtimalini bir hayli güçlendiriyor.


Bir diğer mesele Yahudilerin devlet ismidir.
Kur’an’da Hz. Yakup’tan, soyu ile ilişkilendiriliyorsa ‘İsrail’ olarak bahsedilir. Yahudiler içinse İsrailoğulları denir.

يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ


“Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti.Yakup’u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup’un uyluk kemiği çıktı. “Bırak beni, gün ağarıyor” dedi. Yakup, “Beni kutsamadıkça seni bırakmam” diye yanıt verdi Adam, “Adın ne?” diye sordu. “Yakup.” Adam, “Artık sana Yakup değil, İsrael denecek” dedi, “Çünkü Tanrı’yla, insanlarla güreşip yendin.” Yakup, “Lütfen adını söyler misin?” diye sordu. Ama adam, “Neden adımı soruyorsun?” dedi. Sonra Yakup’u kutsadı. Yakup, “Tanrı’yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı” diyerek oraya Peniel adını verdi.” (Yaratılış 32/24-25-26-27-28-29-30)

Tevrat’taki orijinal metinde, adamın Hz.Yakup’a verdiği unvan şöyle yazılıdır: יִשְרָאֵל, Yişra’el
Kur’an’da Hz. Yakup için İsrail deniyor, Tevrat’ta İsrael diye geçiyor.
Oradaki bir harf değişimi çok şeyi değiştirir.

İbranice ‘El’ tanrı anlamını verir. Bunu bir ek gibi bir ismin sonuna yahut başına getirdiğinizde o ismi tanrılaştırmış olursunuz.
Baal gerçekte Ba’el bunlardan biridir.
Kabala’da Ariel kötülükler tanrısı olarak geçer.
Azazel, Talmud’u vahyettiğine inanılan tanrıdır.
Abel, Kabalistik 12 yüce tanrıdan biridir.
Exael, yine Kabala’da cennetten inen melektir, aslında Lucifer’dir. Vs. örnekler çoğaltılabilir.
Kabala ve mitolojik kaynaklı ‘el’ sözü eklenerek tanrılaştırılan binlerce melek, cin, peri ismiyle karşılaşmak mümkün.
İslami kaynaklarda yer alan Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil gibi melekler Yahudi kaynaklarında Mikael, Gabriel gibi isimlerde yer alır.
Yine Kur’an’da ismi anılmayıp Tevrat’ta geçen bazı peygamberler vardır, Deniel ve Samuel gibi.

Yukarıda Hz. Yakup’a unvan verildiği olayı anlatan metine bakıldığında Hz. Yakup’un ‘tanrıyla güreşmesi’ gibi sapıkça bir ifade ile karşılaşılır. İsrael, sözcük anlamı olarak ‘Tanrıyla güreşen’ manasındadır. Yahudilerin, melekleri ve bazı peygamberleri tanrılaştırdıkları gibi Hz. Yakup’u da tanrılaştırdıkları ortada. 

Öte yandan, Allah’ın, arapça ‘gece yürüyüşü’ manasına gelen ‘İsra’dan türetilen İsrail unvanıyla Hz. Yakup’a seslenme ihtimali yüksek. Tevrat’ın bir bölümünde de Hz. Yakup’un bir gece vaktinde Hz. Muhammed s.a.v’in mirac hadisesine benzer bir hadise yaşadığı anlatılır.

Yahudi devleti, kendisine İsrael diyerek, tanrıyla güreştirdikleri Hz. Yakup’un ‘tanrıya meydan okuyan soyu’ olduklarını lanse ederken detayda çok ince bir nüansla İsRa-El yani ‘Ra Tanrıdır’ mesajıyla da Eski Mısır Tanrısı olan Ra’ya bağlılıklarını sunmaktadır. Ki Eski Mısır’a olan taassuplarını düşününce, bunun ne denli mantıklı bir çıkarım olduğu ortadadır.

(Yazıda bahsettiğimiz Yahudiler, Hz. Yusuf’un Kabala’ya bulaşan abisi Yahuda’nın izinden gidenler, Eski Mısır geleneğinden kopamayan ve Talmud/Kabala’ya iman etmiş olanlardır. Talmud’u ve Kabala’ya değil, Hz. Musa’nın Hak dine inanan İsrailoğullarını tenzih ederiz.)


Gül TEMEL
https://twitter.com/gultml

9 Mart 2013 Cumartesi

UNUTULMAMASI GEREKEN İBRET VESİKALARI...UNUTANA ZAMAN HATIRLATIR !


             
                                                    Birinci körfez savaşından ... Kaçı askeri araç ...?!
    




                                    
                                                                             DEZENFORMASYON :
                                           GUYA ISLAMI KESIM KOTUMSERÖNYARGILI ... ABD İSE CICI ...
  CİHAD TV  BILDIRIYOR : HABERLER :  "  SIYONIST ABD ASKERLERI BEBEKLERI ZEHIRLIYOR ... AZ SONRA"


                  
                                                                   Irak'ta bir ABD   tankı !




                                 
                                                        
                                                            Ya   İzzet  Ya Zillet !
                             
                     
                                                                             Ömer Muhtar
                                    
                                                                             Malcom X


                         
Günahları af etmeye Almanya'ya giderken , papa ...Kutsal ruh'a şükür (!) rüzgara da hükmederim dememişti...!

24 Ocak 2013 Perşembe

HZ.İSA’NIN YOLU NASRANİLİK

 HZ.İSA’NIN YOLU NASRANİLİK
Özellikle ilk dört İncilde ki Hz. İsa’nın tebliğlerine ve Havarilerin İşleri’nde ki anlatılanlara baktığımızda Hz. İsa’nın Yahudilikten ayrı bir din getirdiğini söylemem mümkün değildir. Tevrat hakkında ki (Kutsal Yasa) değerlendirmelerinden bu çok açık anlaşılmaktadır; 



“17  “Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.

18  Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak.

19 Bu nedenle, bu buyrukların en küçüğünden birini kim çiğner ve başkalarına öyle öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde büyük sayılacak » (Matta-5)



Havarilerine verdiği görev ve talimatlarda da bunu görmekteyiz;



“5 İsa Onikiler’i şu buyrukla halkın arasına gönderdi: “Öteki ulusların arasına girmeyin. Samiriyeliler’in kentlerine de uğramayın.

6 Bunun yerine, İsrail halkının yitik koyunlarına gidin.

7 Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliği’nin yaklaştığını duyurun.” (matta-10)



Hz. İsa daima insanları yanlışları bırakıp Tanrı’ya yönelmeye çağırdığını görüyoruz;



“17  O günden sonra İsa şu çağrıda bulunmaya başladı: “Tövbe edin! Çünkü Göklerin Egemenliği yaklaştı.” (Matta-4)



Belki de tebliğinin en can alıcı yönü sıradan bir iman olmayıp Tanrı’nın istediği şekilde bir hayat sürmektir;



“21  “Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir.

22  O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’

23  O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!‘ diyeceğim.” (Matta-7)



Yukarıda ki ifadelerde yalnızca iman ederek, Hz. İsa’nın öğretilerinin dışında kendi düşüncelerine göre yaşayıp, O’nun adına hareket ettiklerini iddia edenlere güzel bir cevap vermektedir. Hz. İsa yalnızca kime kulluk edileceğini açıkça bildirmiştir;

“10  İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil git, Şeytan! ‘Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin‘ diye yazılmıştır.” (Matta-4)



Hiçte öyle imanla kurtulmaktan söz etmiyor. Hz. İsa’nın ardından geride kalan ve O’nun yolunda yürüyen Havarilerinin de aynı şeyleri insanlara anlattıklarını görmekteyiz.



“22  “Ey İsrailliler, şu sözleri dinleyin: Bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, Tanrı’nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı mucizeler, harikalar ve belirtilerle kimliği kanıtlanmış bir kişidir. (Elçilerin İşleri-2)

“13 İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrısı, atalarımızın Tanrısı, Kulu İsa’yı yüceltti…

19-20 Öyleyse, günahlarınızın silinmesi için tövbe edin ve Tanrı’ya dönün. Öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin ve sizin için önceden belirlenen Mesih’i, yani İsa’yı göndersin.

21 Tanrı’nın eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, her şeyin yeniden düzenleneceği zamana dek İsa’nın gökte kalması gerekiyor.

22 Mosa şöyle demişti: ‘Tanrınız Rab size, kendi kardeşlerinizin arasından benim gibi bir peygamber çıkaracak. O’nun size söyleyeceği her sözü dinleyin.

23 O peygamberi dinlemeyen herkes Tanrı’nın halkından koparılıp yok edilecektir. (Elçilerin İşleri-3) 




Dikkat edilirse hep bir insan olan peygamberden bahsedilmekte ve Rab tanımı yoktur. Hz. İsa’nın yeni öğretilerini kabul eden bu yeni cemaat Filistin bölgesinde Nasranî’ler olarak isimlendiriliyorlardı. “5  “Biz şunu anladık ki, bu adam dünyanın her yanında bütün Yahudiler arasında kargaşalık çıkaran bir fesatçı ve Nasranî tarikatının elebaşılarından biridir.” (Elçilerin İşler-24)



Roma toraklarında ve Anadolu’da ise daha çok Pavlus’un öğretilerinden oluşan yeni bir DİN oluşmuştu ve bu yeni dini akım adı, Mesihçiler anlamına gelen Yunanca Hristianos, yani Hıristiyanlardır. Daha sonraki yıllarda Nasranî kelimesini, birçok dini metinde de görmekteyiz. Daha çok Pavlus Hıristiyanlığının dışında kalan ve Hz. İsa’dan sonra, kardeşi Yakup liderliğinde, O’nun doğru öğretilerinin peşinde Kudüs merkezli bir hayat sürüp Tevrat’ın doğru uygulamalarından da58 ayrılmayan toplulukları tanımlamak için kullanılır. Kuran’da Hıristiyanlardan bahsederken aynı kelimeyi NASARA biçiminde kullanır. Çeşitli kilise babaları tarafından aynı gurup Ebonitler (fakirler ) olarak ta tanımlanmışlardır. Hz. İsa’nın vefatından sonra Nasranîlerin lideri Kardeşi Yakup olmuştur. İncil’de ‘Yakup’un Mektubu’ isimli eser, onun eseridir. Zaten İncil’de ki diğer bölümlerle karşılaştırıldığında yukarıda ana hatlarını verdiğimiz Hz. İsa’nın öğretileriyle tam bir uyum içinde olduğu görülmektedir. Pavlus’un kurtuluşumuz için iman yeterlidir öğretisine karşı açık cevap niteliğindedir.59 Yakup’un Mektubunda Pavlus’ta olduğu gibi Hz. İsa’nın şahsiyeti değil, Tanrı’nın yüceliği ön plandadır,  Daima bütün yetkinin tek Tanrıda olduğu vurgulanır.



“5  İçinizden birinin bilgelikte eksiği varsa, herkese cömertçe, azarlamadan veren Tanrı’dan istesin; kendisine verilecektir. (Yakup-1)

Her türlü hastalık ve bağışlanmakta yardım Rab İsa ve Kutsal Ruhtan değil Tanrıdan istenmektedir. 



“14  İçinizden biri hasta mı, kilisenin ihtiyarlarını çağırtsın; Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler.

15  İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır.

16  Bu nedenle, şifa bulmak için günahlarınızı birbirinize itiraf edin ve birbiriniz için dua edin. Doğru kişinin yalvarışı çok güçlü ve etkilidir.”(Yakup-5)



 
Pavlus’un eleştirerek kölelik yasası dediği Tevrat’tan övgü ile, Özgürlük Yasası 60 olarak söz edilir. Pavlus Hristiyanlığının en önemli ibadeti olan ve şu anda kiliselerde Pazar günlerinin en önemli ibadeti olan “Son Akşam Yemeğin” den ve çarmıhta kendini feda eden kurtarıcı İsa’dan hiç bahsetmez. Anlamak isteyen için her şey apaçık ortada. Bütün bunlar her yönüyle Kuran’la da uyuşmaktadır. Zaten Kuran’da Hıristiyanlardan bahsederken bazı guruplar için öğücü tanımlar yaptığı görülür;



“82 ….Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da ‘biz Hıristiyanlarız (Arapça orijinali Nasara ) ‘ diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. “ 

83 Resule indirileni duydukları zaman, tanış çıktıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: ‘Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz’

84 ‘Rabbimiz bizi iyiler arasına katmasını umup dururken niçin Allah’a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim ?’ 

85 Söyledikleri bu sözden dolayı Allah onlara; içinde devamlı kalmak üzere, zemininde ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi hareket edenlerin mükafatı işte budur.” (Kur’an- Maide-5) 



Şu anda mevcut ilk dört İncil ve Pavlus’un Mektuplarında özellikle bir konu dikkati çekmektedir. O da Hz. İsa’nın gerçek inananları olan ilk Havaileri ve ailesinden pek bahsetmemesi. Hatta bunlar için hakarete varıcı sözlerin olması ve annesi ile kardeşlerinin iman bile etmediklerinden bahsedilmektedir.61Tanrı tarafından mucizevî bir doğumla müjdelenen Mesih olacak birine annesi ve kardeşleri nasıl olurda iman etmez. Hz. İsa’dan sonra havarilerin lideri olan kardeşi Yakup bile O’na güya ölümünden sonra iman etmiştir. Hz. İsa’nın ‘Kilisemi senin üzerine kuracağım’ dediği62 ve göğe ayrılışında yücelttiği 63 Petrus’un, Hz. İsa’yı üç defa inkâr ettiğinden bahsedilir. 64 Aynı Petrus’a Hz. İsa İncilde ‘çekil git şeytan’ dediği65 ve hatta annesini bile azarladığı yazılıdır.66 Bu çağda bile 1996 yılında Papa II. John Pul, Hz. Meryem’in tek çocuğu Hz. İsa olduğu ve Yakup’un, Hz. İsa’nın kardeşi olduğunu reddetmiştir. İncillerde açıkça hem de Pavlus’un ağzından söylendiği (Galatyalılar-1:19) halde. Tabi sebebi şu; MS: 431 yılında Efes Konsilinde Kutsal Bakire ve Tanrıça ilan edilmişti. Önemli olan İncillerin ne dediği değil konsillerin dediği. Maalesef Hıristiyanlıktaki sapmaları ve kilisenin yanlış uygulamalarına karşı aydınlanma hareketini başlatan Martin Luther’de kendine Pavlus’u örnek aldığı için o da Nasranî gerçeğini görememiş ve Yakup’un Mektubu için kuru laf satası nitelemesini yapmıştır.67 O zaman dilimi için bunlara göre değerlendirmeler yapabilmek kolay değil. Tamamen dinin temellerini yıkmak gibi algılanırdı. Herhalde bu gerçekleri görebilecek ABD’de ki ‘İsa Okulu’ gibi eleştirel düşünceye açık beyinler için 21. yüzyılı beklemek gerekecekti. Böyle çalışmalarla Hz. İsa’nın ve Havarilerinin yolu olan NASRANÎLİK tüm gerçekliği ile gün yüzüne çıkarılacaktır.




İlk kilise babaları Nasranîlerden bahsederler. Lyons Pikopası İreneus ‘Sapkınlara Cevap’ isimli eserinde ve Justin Marty M.S. 150 yılında yazdığı eserde onlardan bahseder. Her iki kilise babası Nasranîler için, Hz. İsa’yı tanrı değil insan Mesih olarak kabul ettiklerini, Yahudi şeriatına uyduklarını, sünnet olduklarını, Sebt (Cumartesi tatili) gününe uyduklarını, domuz gibi haram yiyeceklerden kaçındıklarını ve Pavlus’çu Hıristiyanlarla düşman olduklarını yazmaktadır.68 4.yüzyıl kilise tarihçisi Evsebus onlar hakkında; Hz. İsa’nın bakire Meryem’den Tanrı’nın bir mucizesi olarak doğduğunu kabul ettiklerini, ama Logos ve Tanrı olarak önceden beri varolduğunu kabul etmediklerini yazar. 69



Demek ki bizim iddialarımızın varlığını, aslında ilk kilise babaları bile doğrulamaktadır. Ama sapkınlık olarak. Nasranî, Nazarenler veya Nasuralar olarak geçen bu kelimenin kökeninin, Hz. İsa’dan önce, merkezi Yahudi anlayışını sapkın bulan bir Yahudi ekolüne ait olduğu bilinir. Yine bu kelimenin, Hz. İsa’nın büyüdüğü kasaba Nasıra ile ilgisi yoktur. Kelimenin İbranice kökü olan NZR ‘adamak veya kendini vakfetmek’ anlamına gelir. Yani  ‘kendisini Tanrı’ya adayan’ anlamına gelir. Filip İncili’nde Nasara kelimesi ‘Hakikat’, Nasaralı ise ‘Hakikat Adamı’ anlamında olduğu belirtilir (Filip İncili–47).Bunlar Tevrat’a sıkı bağlı yaşamaları, et yememeleri ve saçlarını kestirmemeleri ile tanınırlardı. Merkezi Yahudilerin ellerinde bulunan Tevrat’ın gerçek olmadığını ve birçok defa değiştirildiğini iddia ediyorlardı.70 Hz. Yahya ile ilişkilerinden dolayı Sabilik de yine bu ekol içinden doğmuş olduğu söylenir. Hz. Yahya’da bu hareketin önemli bir peygamberi idi. Dolayısıyla Yahudiler Hz. İsa’nın hareketini Yahudilik içinde aşırı bir akım olarak değerlendirerek bu hareketi Nasuri akımının devamı saymışlardır. Aynı gurubu ilk dönem kilise babaları, Ebonitler veya Ebionlar  (fakirler) olarak ta isimlendirmişlerdir. Çünkü Ebionlar, Hz. İsa’nın peygamber ve Mesih olduğuna inanıyor, fakat Pavlus’un ortaya attığı Tanrılığını kabul etmiyorlardır. Hz. İsa’nın kardeşi Yakup liderliğine bağlı ve kendilerine ait İbraniler İncilini Kabul ediyorlardı. Hıristiyanlar tarafından hazırlanmış bir ‘Hıristiyan Sözlüğü’ konumundaki “A Dictionary of Christian Biography” de II. bölüm sayfa 26–27 de Ebionlar hakkında neler yazmaktadır bir bakalım;




“Ebionlara göre Şeriat herkes için geçerliydi…Bu konuda İsa’nın sözlerinden alıntılar yaparak ‘İsa’nın yolunu aynen izlemeliyiz’ diyorlardı.Çünkü onlara göre İsa Şeriat’a harfiyen uymuştu ve bu nedenle seçkindi..Tahmin edilebileceği gibi Aziz Pavlus’tan özellikle nefret ediyorlardı. Onu Aziz Petrus, Aziz Yakup ve Aziz Yuhanna’ya açıkça karşı gelen bir kişi olarak tanımlıyorlardı. Pavlus’un elçilik yetkisini tanımıyorlar, çünkü onun İsa’yı görmediğini, Kudüs’teki diğer havarilerden de bir eğitim almadığını söylüyorlardı. Pavlus’u ‘aldatıcı ve tanrının sözünü bozan bir saptırıcı’ olarak tanımlıyorlar, onun ‘insanları memnun etmek için şeriatı kaldırdığını’ ve ‘kendisini övdüğünü’ söylüyorlardı.  Onlara göre Hıristiyanlık Mosa’nın ilkel dini ile aynı şeydi. Eski Ahit yazıları arasında ilk beş kitaba önem veriyorlardı. İsa’yı da; Adem, Nuh, İbrahim, İshak,Yakup,Harun ve Mosa ile aynı seviyede ve onların geleneğini izleyen bir Yahudi peygamberi olarak görüyorlardı…Bazı Ebionlar Adem ile İsa arasında bir benzerlik kuruyorlardı.İsa onlara göre Mosa’nın halefiydi, daha yüksek bir otorite değil.Kendi İncilleri’nde var olan bir anlatmaya göre İsa şöyle demişti ;”Ben, Mosa’nın ‘size rabbiniz olan Tanrı benden sonra içinizden bir peygamber çıkaracak’ diye haber verdiği peygamberim” Ebionlar şarap içmeğe karşıydılar…Öte yandan evliliğe taraftardılar ve hatta erken yaşta evlenmeği tavsiye ediyorlardı.”71



 

Yine The New Catholic Encyclopedia’nın V.bölüm 29.sayfada Ebionlar hakkında şunları yazar. 



“Ebionlar Aziz Pavlus’un teolojisine şiddetle saldırdılar çünkü onun “ İsa’yı gördüm” dediği olayla aslında şeytani bir halüsinasyon gördüğüne inanıyorlar ve onun Kudüs’teki Aziz Yakup tarafından savunulan Yahudi şeriatına bağlılık ilkesine karşı çıkmasına tepki duyuyorlardı…Onların gözünde Mesih bir insan oğlu olarak Yahudi şeriatının büyük bir reformistiydi ve öğretisi , Mosa’nın Tevrat’ına sonradan sokulmuş öğeleri ayıklamayı amaçlıyordu…Ebionlar hakkındaki bilgiler genellikle tutarsızlıklarla doludur.Anlatılanlara göre ‘İbranilerin İncili’ adı verilen ve büyük ölçüde  Matta İnciline paralel olan bir İncil kullanıyorlardı.72   

Rus kökenli gazeteci Nikola Notoviç 1887 yılında, Kuzey Hindistan’da Ladak’ta Khemis Budist manastırında bir İncil bulur. Aynı İncili 1925 yılında Avrupa’lı N.K. Rerich’te görmüştür.73 Herhalde Budist manastırında olması onu resmi kiliselerin imhasından korumuştur. İncilin aslı önce, Hz. İsa’yı Hindistan ve Nepal’de yaşarken tanıyan kişiler tarafından Pali dilince yazılmış, daha sonra Tibetçe’ye çevrilmiştir. Bu İncil Roma topraklarında bulunmadığı için, diğer yazarlar gibi pagan, gnostik felsefelerden etkilenmediğinden son derece önemlidir. Başka dillere çevrilme sırasında veya kilisenin görüşlerine uydurmak için eklemeler olduğu endişesinden uzaktır. Yani bu İncil’de saf Nasranî düşüncesi hâkimdir. Belki Hint düşüncesi etkileri bulunur diye düşünülebilir. Ama Hz. İsa’nı 14-29 yaş arası Kuzey Hindistan’a gelip eğitim gördüğünden bahsedilmesine rağmen, daha sonra onların tanrı anlayışlarını reddederek, Tek ve eşiz Tanrı’yı anlattığından uzunca bir şekilde bahseder. Hindistan’da eğitim görerek böyle fikirleri öğrenmesi biraz zor. Bu İncilde Hint Düşüncesinin etkileride yok. Orada eğitim meselesi belki bir abartıda olabilir. Ama biz bunlardan ziyade bu İncildeki Hz.İsa’nın fikirlerine bakmalıyız. Roma-Yunan etkisinden uzak bir bölgede yazılması, bu İncili çok özel kılmaktadır. Bu zamana kadar bulunan diğer İncillerde Mısır-Roma-Yunan paganizminin etkileri göze çarpar. Dolayısıyla bu İncilde özellikle Pagan inançların etkisinin olmaması, onun orijinal öğretilere korudu ortadadır. Bu İncilde Hz. İsa’nın ismi İSSA, Mosa’nın ismi MoSSA olarak geçmektedir. Kitapta Hz. İsa’nın Kutsal Ruh’un (Ebedi Ruh) etkisinde olduğu, Tek ve Eşiz Tanrı’yı anlattığı vurgulanır;


“8.İssa adı verilen çocuk, daha çok genç iken Tek ve Eşiz Tanrı’dan bahsetmeye, yolunu şaşıran kalpleri tövbe etmeye ve işledikleri günahlardan arınmaları için ikna etmeye çalıştı.” (Tibet İncili-IV) 



“10.Ebedi kanun koyucu Tek’tir. Ondan başka Tanrı yoktur. O, dünyayı başka kimseyle paylaşmamıştır, kendi niyetlerini kimseye anlatmaz.” (Tibet İncili-VI)

“12.Fakat Eş’i olmayan Tanrı’mız, Tek’tir, Kadir’dir, her şeyi Bilen’dir, Lamekan’dır, Alim-i küldür ve İlimlerin Sahibi’dir.” (Tibet İncili-XI)



Böyle bir Tanrı anlayışı, herhalde Hindistan’da bilinen bir şey değildi. Bunlar tam bir ilahi vahiyle bilgilenen bir peygamber sözleridir. Paganlar gibi, Tanrı’ya “BABA” tanımlanması yoktur. İncilde Hz. İsa’nın, üç yıl irşat faaliyetlerinde bulunduğundan bahsedilir. Yine bu İncilde, işin en önemli ve ilginç yanı Hz. İsa’yı çarmıhta asarak cezalandırmak isteyen Yahudiler olmayıp, Roma Valisi Pilatus’un kendisidir;

“24. Hakimler (Yahudi Sanhedrin üyeleri), aralarında istişare ederek, Plat’a (vali Pilatus) dediler: ‘Biz kanunlarımıza karşı çıkarak, bir masumu yargılayarak ve eşkıyaları af ederek üzerimize büyük bir günah almayacağız.25. ‘Ne istersen onu yap’. Bunu söyleyen din adamları ve ihtiyarlar dışarı çıktılar ve : ‘ Biz bu mü’min insanın ölümünden suçlu değiliz’, diyerek, ellerini mukaddes kapta yıkadılar.” (Tibet İncili-XIV)

Burası çok ilginçtir ve dört İncilde aynı sözleri söyleyip ellerini ‘Mukaddes Kap’ta’ yıkayan Roma Valisi’dir.74 Çarmıhta ölüm cezası Tevrat’ta ve Yahudi hukuk kitabı Talmud’ta bulunmayan bir cezadır.75 Zaten çarmıh cezası Roma’ya baş kaldıranlara verilir ve Hz. İsa içinde Roma’ya karşı halkı ayaklandıran, çarmıhta ‘Yahudilerin Kralı’ diye yazılmıştı. Bütün bunlardan bir de şu gerçeğin olduğu anlaşılmaktadır. Zalim ve işgalci Roma’ya karşı Yahudiler ve Hz. İsa karşıydı. Pavlus ve onun yolundan gidenler her ne kadar Roma ile barışık bir din ve İsa portresi sunsalarda, mevcut  İnciller’de bu gerçek gizlenememektedir;



“1  Sonra bütün kurul üyeleri kalkıp İsa’yı Pilatus’a götürdüler.

2  O’nu şöyle suçlamaya başladılar: “Bu adamın ulusumuzu yoldan saptırdığını gördük. Sezar’a vergi ödenmesine engel oluyor, kendisinin de Mesih, yani bir kral olduğunu söylüyor.”

3  Pilatus İsa’ya, “Sen Yahudiler’in Kralı mısın?” diye sordu. İsa, “Söylediğin gibidir” yanıtını verdi.” (Luka-23)



Havariler arasında fanatik Yahudilerin (Yurtsever Simon Zealot) bulunması76 Hz. İsa yakalanmadan önce kılıç satın alınmasını istemesi77 Hz. İsa’nın tutuklanmasında Petrus’un kılıcı ile müdahale etmesi bunun kanıtlarıdır.78 Zaten zalim Roma ile uyuşan bir peygamber düşünülemez. Çünkü peygamberlerin daima zalimlere karşı, mazlumları yardım etmek için gönderildiğini görmekteyiz. Çünkü Tanrı zulmü onaylamaz. Affetmediği tek şey insanlara zulmetmektir. Yine Tibet İncil’inde, Vali Pilatus’un Hz. İsa’nın cesedini mezardan gizlice alıp başka yere naklettiğinden ve mezarı boş bulan insanların O’nu göğe yükseldiğini sandıklarından bahseder (Tibet İncili-XIV). Bu da ölümden sonra dirilmesiyle ilgili SON DERECE ÖNEMLİ başka bir ayrıntıdır. Daha öncede dediğimiz gibi, doğru bilgiler Roma-Yunan etkisinden uzak yerlerde. Ortada bir çarmıh cezası olduğu bir gerçek. Ama sonrası net değil. Tekrar özetlersek; İncilde Hz. İsa bir insan peygamber ve asli günah için değil Roma’ya karşı olduğu için çarmıha  Roma valisi tarafından çarptırıldı. Tanrı tek ve Hz. İsa’nın dirilip göğe alınması yok. Bütün bunlar resmi söylemleri sarsacak sonderece önemli iddialar. Sanırım Barnaba İncilinde anlatılanları doğrulayacak en önemli metin. Yani bu İncilde tıpkı Nasranilerin Hz. İsa’dan sonraki lideri Yakup’un İncilinin bir benzeri. Yine bu eser de Batı’da olmadığından gereken önem verilmedi. Yine Ortaçağ uzmanı tarihçi Schlomo Pines, 1960 yılında İstanbul’da ki tarih arşivlerinde 5. yüzyıldan kalma Arapça bir doküman buluyor. Bu doküman bugünkü İran sınırına yakın Kuzistan bölgesindeki bir manastırda bulunmuştu ve Nasranîler hakkında bilgiler vermekteydi. Bu dokümandaki bilgilere göre Nasranîler; Hz. İsa’nın Tanrı değil, bir insan olduğu belirtilmekte ve ona ilahlık atfeden her türlü anlayış eleştirilmektedir. Yahudi Yasasının önemi vurgulanmaktadır. En önemlisi Pavlus şiddetle eleştirilmekte ve onun yolunda gidenlerin ’Mesih’in Dinini terk ettikleri ve Romalıların dini inançlarına kapıldıkları’ söylenmektedir. Mevcut İncillerin güvenilmez, ikinci el kaynaklar olduğu anlatılıyor ve Hz. İsa’nın getirdiği müjdenin ve onun hakkındaki bilgilerin yalnızca bir kısmını aktaran ikinci el bilgiler olduğu iddia edilmektedir.79 Bu belgeye göre demek ki Hz. Muhammed’in gelişine kadar bu gurup varlığını sürdürmüştür. İlerleyen yıllarda çeşitli kilise ve konsil baskılarıyla Nasranîler genelde Roma ve Bizans baskılarından uzak Habeşistan, Suriye, Mezopotamya ve Arabistan bölgelerinde yaşamışlardır. Daha çok doğuda Nasturilik akımında kendini göstermiştir. Nasturilik mezhebinin ayinlerinde bugün bile Tanrı’ya secde etmek vardır.80 Secde etmek ise namazın özüdür. Süryanilikte namazda vardır. Aslında namaz Tevrat’ta da bir çok yerde vardır:

“6-Gelin, secde kılalım ve eğilelim; Bizi yaratan Rabbin önünde diz çökelim” (Mezmur-95

Nehemya-8:6, 2. Tarihler-20:18, 1.Krallar-8:54 vb. Merak edenler Tevrat’a bakabilir . Fakat “Kitabı Mukaddes yayınlarının” 1997 yılındaki Tevrat tercümesine bakılmasını tavsiye ederiz. Çünkü daha sonraki yıllarda basılan Tevrat’ta maalesef yine konuların çarpıtılıp değiştirildiği görülmektedir. Musevi Samirilerin ve Karailerin ibadet yerleri cami gibidir ve tıpkı müslümanlar gibi, abdest alıp namaz kılarlar.Şimdi insan sormadan edemiyor İncillerde birçok yerde Tanrıya tapmaktan bahsediyor. Bu nasıl bir ibadettir kiliselerde neden göremiyoruz? Bütün bunlar Hz. İsa’nın gerçek inancı olan Nasranîlik İnancının nelerden oluştuğunu bizlere anlatmaktadır.






  İlhan Akkurt'un "Hz.İsa Hristiyan mıydı ? İsimli kitabından
  

Papaz Gerome`un İtirafları



4. yüzyılda yazılmış olan St. Gerome`un itirafını gösteren önemli tarihsel belge, mevcut incillerin tahrif edildiğini kanıtlıyor.

Dr. Zeynep Abdülaziz*

4. yüzyılda yazılmış olan St. Gerome`un itirafını gösteren önemli tarihsel belge, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde mevcut İncillerin değişikliğe uğradığını, düzeltildiğini, tahrif edildiğini ve bu metnin Tanrı`dan gelen vahiy olduğuna inanılmasını imkânsız kılacak şekilde kötü tercüme edildiğini kanıtlıyor. Bu, gerçek anlamda bir anlaşmazlık noktasıdır. Mevcut İncillerin, Kur`an-ı Kerim`in İsa Mesih`e vahyedildiğini söylediği İncil`le hiçbir şekilde bağlantısı yoktur. Hz. İsa`ya vahyedilen İncil gerçekten vardı, çünkü St. Paul, kendisinin bu İncil`i anlattığını söylüyor: (..) Kudüs ve çevresinden Lirikon`a kadar Mesih`in İncili`ni insanlara müjdelemiştim (anlatmıştım). (Romalılara, 19:15). Ancak kilise içerisindeki fitneci eller, yüzyıllar boyu konsillerde geliştirdikleri öğretileri insanlara dayatmak için bu İncilleri gizledi.

Daha önce yazdığım iki makalede, mevcut İncillerin güvenilirliğini yerle bir etmesiyle hususunda haiz olduğu ehemmiyet konusunda ihtilafın olmadığı bu söyleme işaret etmiştim. Bu nedenle ve Hıristiyan kardeşlerimizden bize gelen mektup ve yorumların çokluğu, beni iftira ve yalanla suçlamaları yüzünden Fransa`da Mitterand Müzesi`nde bulunan söz konusu kitabın matbu şekline ilişkin fotoğrafını yayınlama gereği duymadım. Amacım bana yönelik suçlamaların sona ermesiydi. Hâlbuki ben İslam`ı savunmak için ele aldığım hususların hassasiyeti nedeniyle, defalarca, elimde belgesi olmayan konularda fikir beyan etmemin mümkün olmadığını ifade etmiştim. Özellikle bu gibi çok ciddi ve stratejik konularda kimsenin gelmesini istemediğim bu seviyeye kadar düşerek bana iftira etmek yerine şu anki Hıristiyanlığın tarihini inceleyerek nasıl bir akide üzerinde olduklarını anlamalarını isterdim. Batılı güçlerin İslam`ı ve Müslümanları yok etme amacıyla oynadıkları oyunların basit bir aracı olmak yerine daha derin düşünmelerini temenni ederdim.

Şayet bu İncillerde gizleme ya da karartma olmamış olsaydı, Kilise, takipçilerine söz konusu İncillerin okunmasını yasaklama yoluna gitmez, hatta bütün ceberutluğuyla 16. yüzyılda kurulan konsilde İncillerin gerçek yazarının bizatihi Allah olduğu düşüncesini insanlara dayatma ihtiyacı hissetmezdi. (Yani bir başka deyişle, kabul edilmiş İncillerin içerisindekilere itiraz edenler ve bunu kabul etmeyenler vardı.) Çünkü Kilise de çok iyi biliyordu ki bu İncillerin okunması demek, kendi yalanlarının ortaya çıkması anlamına gelecekti. Sonra Kilise bu İncillerin, takıldığı yerlerde kendisine yardımcı olacak ve açıklamalar yapacak bir Papaz eşliğinde okunmasına izin verdi. Daha sonra 1879 yılındaki 1. Vatikan Toplantısı`nda Kilise, Allah`ın İncilleri, Havarilerin metinleri yazarken kendilerine ilhamda bulunan Ruhu`l Kuds`e vahyettiğine karar verdi. Bu ise, geçmişte verilen karardan geri adım atılması anlamına geliyordu. Sonra 1965 yılındaki Vatikan toplantısında her ne kadar bu metinlerin pedagojik ve eğitsel bir takım yönleri bulunsa da eski ve üzerinden zaman geçmiş metinler olduğunu ilan etmiş bulundu!

Şu anki İncillere ilişkin itirafların yer aldığı kitabın önsözüyle ilgili fotoğrafik tabloyu ve tercümesini aşağıda verip sonra da üzerinde yorum yapacağız.

Aziz Gerome`un Eserinin Birinci Cildi

Önsöz

Dört İncil`deki Metinlerin Gözden Geçirilmesi Hakkında

Aziz Gerome`den Papa Damaz`a

Eski bir eserden yeni bir iş çıkarmamı teşvik ediyor ve dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış bulunan İncil metinleri hakkında benim hükümde bulunmamı, bu metinlerden seçkiler yapmamı, hangisinin Yunanca metne daha yakın olduğunu tespit etmemi istiyorsun. Bu, ürkütücü ve bir o kadar da tehlikeli bir görevdir de, çünkü eski dünyanın üslubunu değiştirecek ve onu çocukluk aşamasına döndüreceğim (basitleştireceğim). Başkaları hakkında hükümde bulunmam başkalarının da benim yaptığım bu iş hakkında hüküm verecekleri anlamına gelir. Bilginler hatta cahillerden, benim bu eserimi ellerine aldıklarında, bu kadim esere cüretle bir şeyler ekleyip çıkardığımı ve yaptığım değişiklikleri görenlerden bana sövmeyen ve beni sahtekar ve kutsal şeyleri kirletmiş birisi olarak görmeyen olacak mıdır?

Bu rezalet karşısında, endişemi hafifletecek iki şey var: Birincisi, bunu senin emretmiş olman. İkincisi: Sapkın olanın hiçbir zaman hakkın yerine geçemeyeceği (duygusu). Bu, en bozuk bir ağzın bile kabul edeceği bir durum. Düşmanlarımızın hangisinin doğru olduğu konusunda (şaşkınlık yaşamamaları için) Latince elyazmalarındaki tercümeye bazı güven verici unsurları eklememe (ne dersin?). Çünkü ortada metinleri arasında bir sürü farklar olan İnciller var. Niçin cahil mütercimlerin yanlış anlamalarla tahrif ettiği hatta kötü niyetle hareket ederek değişikliğe gittikleri, hatta bazılarının tadil ettiği kısımları Yunan kaynaklarına dayanarak düzeltmemi hoş karşılamıyorlar?

Şayet el yazmalarını birbirine ekleyeceksek, kendilerini alim sanan zatlar tarafından yapılan başarısız değişiklikler, uyuklamakta olan çevirmenlerin yaptığı hatalar ve yanlış çevirilerden bizi uzaklaştıracak Yunanca asıllarına dönmemiz hususunda bizi engelleyen şey nedir? Ben burada İbraniceden Yunancaya oradan da Latinceye yapılan çevirilerle üç aşamada bize ulaşan Yunanca Sebiniyye tercümesinden ve Ahd-i Atik`ten bahsetmiyorum. Burada Aquila ya da Symmakus`un ne diyeceklerinden ya da Theodotion`ın eski çevirmenlerle yeni çevirmenler arasında orta bir yolu niçin tercih ettiğini de söz konusu etmek istemiyorum. Ben Havarilerin aşina olabilme ihtimalinin olduğu çeviriye dayanmak istiyorum. Şimdi de Yeni Ahit`ten bahsedeceğim. Şüphesiz, Matta İncil`i hariç bu mektupların tümü Yunanca yazılmış. İncil yazarlarından Matta`nın Yahudilerin bölgelerinde bulunduğu için bunu yazarken İbraniceden yararlandığını biliyoruz. Bu İncil`in (Matta İncili`nin), yararlandığı kaynakların çokluğu nedeniyle bize ulaşan İncil`den tamamıyla farklılık arz ettiğini görüyoruz. Ben asıl metne bakmayı tercih ettim. Bazılarının hiç hak etmediği halde cansiperane savunduğu Luciano ya da Hesychio (tarafından yapıldığı) ileri sürülen çevirilerden yararlanmak da istemiyorum. Farklı halkların dilleriyle bize ulaşan İnciller, metinlerin içerisinde var olan hataları bize gösteriyor. Kendi dilimizde yazılmış olan nüshalar açısından mutlaka itiraf etmem gereken şey, bu metinlerden yararlanamadığımdır.

Bu mütevazı önsöz, Yüce İnciller`in şu şekilde tertip edilmesini öneriyor: Matta, Markus, Luka ve Yuhanna. Bunların düzeltilmesi en eski Yunan yazmaları gözden geçirilerek yapıldı. Latince nüshaların içeriğinden de çok fazla uzaklaşılmadı. Bize ilk şekliyle ulaşan bölümleri dokunmadan, gerçek manadan bütünüyle uzak görünen kısımları düzeltmekten başka bir şey yapmadım ve (bu kısmı) B harfiyle işaretledim. İskenderiyeli Ammonium`un verdiği bilgilere göre Kayserili Eusebius`un yaptığı ve yaklaşık on bölüme ayrılmış olan çeviriye gelince sadece Yunanca anlama bağlı kalarak dilimize aktardım. Burada herhangi bir fazlalık ya da birbirine benzeyen, ayrı olan ya da on kısma bölünen (çeviriden) tamamen farklılaşan bölümleri bilebilmek mümkün olacaktır. Çünkü zamanla kitaplarımızda hatalar birikebilir. İncil, bu anlamda diğer (kitaplardan) ayrıdır. Buna da (H) harfiyle işaret ettim.

Bu ikisi arasını bulma çabası sırasında bazı hatalar elbette oldu. Bu nedenle Latince çeviride ciddi karışıklıklar göreceksin. (Dört İncil) Yazarlardan biri, daha fazla şey söylemiş olabilir, az olduğunu düşündükleri hususta buna eklemelerde bulunmuşlardır. Markus, bir çok bölümde, her İncil`in sadece ilgilendiği konuları korurken Luka ve Matta`dan aktardığını söylemekte. Matta ise Yuhanna ve Markus`tan aktarıyor. Her biri elindeki İncil nüshalarından aktarma yapıyor. Bu yüzden benim önerdiğim keşif okuması yapıldığında hiçbir karışıklık olmayacak, karışıklıklar ve yanlışlar giderildikten sonra bu iki nüsha arasındaki benzerlikler olduğu bilinecektir.

Ortaya çıkan benzerliklere bakarsak, birinci bölümde Matta, Markus, Luka ve Yuhanna`dan müteşekkil dört İncil arasında uyum olduğunu görürüz. İkinci bölümde sadece Markus`la Yuka arasında, üçüncü bölümde Matta, Luka ve Yuhanna arasında, dördüncü bölümde Matta, Markus ve Yuhanna arasında, beşinci bölümde Matta ile Luka arasında, altınca bölümde Matta ve Markus, arasında, Yedinci bölümde Matta ve Yuhanna arasında, sekizinci bölümde Luka ile Markus arasında, dokuzuncu bölümde Luka ile Yuhanna arasında, onuncu bölümde başka İncillerde olmayan her birin İncilin kendine has ifadeleri olduğunu görmekteyiz

Rakamlar siyah renkte olacak ve bu anlamın bulunduğu İncil`i göstermesi için hemen altında kırmızı renkli başka bir rakam olacak. Kitap açıldığında hangi bölümün hangi tercümeye ait olduğunun bilinmek istenmesi durumunda aşağıda eklediğim rakamlar sayesinde bunu bilmek mümkün olacak. Listelerin bulunduğu sayfaların başına dönüldüğünde ve her İncil`in başında hangi bölümü kimin tercümesi olduğunun belirlenmesi sayesinde her farklı başlığın yazarının rakamını bulmak mümkün olacaktır. Bu son bölümün yakınlarında birbirine benzeyen maddelerin isimleri bulunacak. Böylece aynı bölümde bulunan rakamlara muttali olmak mümkün olacak. Bu bilgilerin kontrolünden sonra belirlenen rakamlar takip edilerek istenen her kısma ulaşılabilecek. Ayrıca birbirine benzeyen bölümler de bilinecek. (B)

İsa Mesih sayesinde hayırlarda olmanızı ve beni unutmamanızı rica ediyorum Ey Papa Hazretleri!

Bu mektupta yazılan şeyleri ele aldığımızda şu sonuçlara ulaşmaktayız:

· (384 yılları arasında yaşayan ve 18 yıl boyunca Papalık yapan) Papa Damaz, Aziz Gerome`den eski kitapları yeni kitaplara dönüştürmesini, dünyanın dört bir yanında dağılmış bulunan kitapların değerleri konusunda bir yargıya varmasını ve Yunanca metinden uzaklaşan kısımların izale edilmesini istemiştir. Bilindiği gibi Yunanca nüshaları, İncil`in orijinal metinleri ya da dili Aramice olan İsa`nın İncil`i değildir.

· Gerome kendisine sahtekar gözüyle bakılmasından ve kutsalları kirleten bir kişi şeklinde değerlendirilmesinden korkmaktadır. Çünkü eski kitapta değişiklikler ve düzeltmeler yapmıştır.

· O, yaptığı şeyin dinin tabileri tarafından skandal olarak niteleneceğini bilmektedir.

· Ama içi huzur doludur çünkü Papa şahsen bu değişiklikleri bizzat yapmasını istemiştir. Ancak o aynı zamanda “ Sapkınlığın hakikatin kendisi olamayacağız gerçeğini bilmektedir. Bunun anlamı, onun sağda solda karşılaşılan İncil nüshalarını sapkınlık olarak gördüğüdür. Bu, en haşin ve sert bir dile sahip olan insanlar tarafından da kabul görecek bir husustur.

· Yaygın Latince tercümede hatalar vardır ve metinler birbirinden farklılaşmaktadır.

· Çeviriyi yapanlar cahillerdir, kötü niyetle metinleri değiştirmişler, kelimelerin yerlerinde tadilata gitmişlerdir.

· İbranice yazılmış olan Matta İncili`nin metni, oluşturulması sırasında birbirinden çok farklı kaynaklardan yararlanılmış olması dolayısıyla Latince metinden tamamen farklıdır.

· Çeşitli insanların ve halkların elinde bulunan İncil metinleri, İncillerin içerdiği hataları ve eklenen bölümleri göstermektedir. Aziz Gerome`nin yaptığı Latince çeviri, eski Latince metinlerin içeriğinden çok da fazla uzaklaşmamakta ve o, sadece asıl manadan oldukça uzaklaşan bölümlerin düzeltilmesiyle yetinmektedir, diğer yerlerine pek dokunmadan ilk hali üzere bırakmıştır. Bu İncillerde hatalar birikmekte olduğu gibi ayrıca eski tercümeyle yenisi arasını bulma işlemi sırasında da hatalar yapılmıştır. Bu nedenle, yazarların kendilerinden yaptığı eklemeler nedeniyle müthiş karışıklıklar olmuştur. Sonra da üzerinde tadilata gidilmiş İncillerle ilgili olarak birbiriyle uyumlu ve birbirine benzeyen bölümleri ortaya çıkarmıştır.

Bu son derece açık itiraflardan sonra herhangi bir kişinin mevcut İncillerin Allah tarafından indirilmiş olabileceğini söylemesi ya da Allahu Teala`nın indirmiş olduğu ve bugüne kadar içerisinde tek bir harfin bile değişmediği Kur`an-ı Kerim`le bir tutulması mümkün müdür? Bu açık delili arz ettikten sonra, bütün Müslüman din adamlarına ve özellikle de Hıristiyanlarla diyalog toplantısı yapmakta olan dini yetkililere, İncilleri ya da Kitab-ı Mukaddes`i bütünüyle Kuran`la bir tutmalarının İslam aleyhine yapılmış açık bir haksızlık olduğunu ilan etmekten (Bunun küfür olduğunu söylememek için bu ifadeyi kullanıyorum) başka bir şey yapmam mümkün değildir. Çünkü Hak`la batılı bir tutamayız.

Bütün mezhepleriyle Hıristiyan kardeşlerime, daha önce bahsi geçen ve ifade ettiğim hususları zikretmeden geçemeyeceğim: Benimle hiçbir yaratılmış arasında şahsi düşmanlık yoktur. Hıristiyanlığı bir din olarak eleştiriyor değilim. Ancak, bu dinin bütün dünyaya dayatılmasını, insanların Hıristiyanlaştırılmaya çalışılmasını, İslam ve Müslümanlara yönelik saldırıları eleştiriyorum. İsteyen inanır, isteyen inkâr eder. Ancak Müslümanlara yönelik misyoner çalışmaları hiçbir şekilde kabul edilemez. Allah katında tek din İslam`dır.

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...