Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim
elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini
öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların
elinde topraklarımız vardı. " Kenya Devlet Başkanı Kenu Kenyattu
Aşağıdaki yazıyı okuyunca tüm okuyucuların katılacağı bir saptamayı
başta yapıp öyle cevaplara geçelim.Kutsalkitap'ı savunduğunu iddia eden
misyoner sitesi olayı hep " Misyoner bakış açısını Kur'an'a kabul
ettirtme, bu olmazsa neden kabul etmediğini iftiraya varan iddialarla
sorma gayretini gütmektedir. Gelelim cevaplarımıza ;
Soru
şudur; Tanrı neden İsa’dan yaklaşık 600 yıl sonra başlangıçtan beri var
olan eşsiz planını değiştirip yeni bir mantıkla ortaya yeni bir din
çıkartmıştır. Yukarıda da açıkladığım gibi özellikle şeriat yani yasa
Mesih öncesine aittir Tevratta bunu rahatlıkla görebilirsiniz. Mesih’in
gelişi şeriata yeni bir boyut getirmiştir. Durum bu olunca Tanrı önce
şeriatı verip sonra kaldırıp tamamlayıp sonra neden yeniden İslam inancı
ile yenilemiştir? Eşşiz planın değiştirilmesi iddiası olaylara
hıristiyan kaynaklı bir bakış açısının doğal sonucudur. Onlar Allah
adına böyle bir değişim olduğu iddiasını ne hakla ileri
sürebilmektedirler, hayret doğrusu. Kendi bakış açına uymazsa Yüce
Yaratıcıyı bile plandan vazgeçmekle suçlayabiliyor bu bakış açısı...?
Allah'ımızın eşsiz planı aksaksız devam ediyor...Bazılarının üzülmesine
gerek yok! Yahudi şeriatı bozuldu...Doğru ! Bu yanlışı İsa'nın şeriatı-
kuralları - tamamladı eksiklik giderildi...! Bu da doğru.Eksik olan :bu
İsa şeriatının da Musa şeriatının sonu gibi bozulmadan, tahriften
kurtulamadığıdır. Tevrat'ın bozulduğunu , isa ile yeni boyut kazandığını
kabul eden , aynı şeyin kendi kitabının başına gelince onu düzelten ,
ona yeni boyutlar kazandıran İslam'a itiraz etmesi biraz düşündürücü!
Olay şu: İncil'de bozuldu ve yerine Kur'an geldi. (Detaylar tek din
İslam adlı dosyamız ve Misyoner- Hıristiyanlıkla ilgili dosyalarımız! )
Soru 2. Kutsal Kitap mantığı ile baktığımızda bizler Mesih’i kurtarıcı
ve Rab olarak ayrıca yukarıda da dediğim gibi görünmeyen Allah’ın
görüntüsü ve kelamı olarak kabul ediyoruz. Bunun dışında da biyolojik
bir anlam katmadan oğlu diyoruz. Biyolojik anlam katmadan diyorum çünkü
Tanrı’nın bir insanla biyolojik bir ilişkiye girmesi inancımız gereği
Tanrı’ya hakaret ve küfürdür. Ancak Kuran bizleri ve inancımızı
aşağıdaki ayetlerde belirttiği gibi niteliyor. Sizce bizim inancımızda
böyle bir bakış olmadığı halde her şeye gücü yeten Allah geçmiş tarihi
ve inasanların ibabdetlerini bilmediği için yeni gönderdiğinde böyle bir
açıklam yapma gereğinimi hissediyor? Kuran şöyle diyor; Dediler ki:
"Allah çocuk edindi!" Haşa! O, münezzehtir! O, müstağnidir! Göklerde ve
yerde ne varsa hepsi O'nundur! Yunus/68 Bir de: " Allah çocuk edindi."
diyenleri uyarmak için. Keyf/4 "Rahman çocuk edindi." dediler.
Meryem/88 Böyle iken dediler ki: "Rahman çocuk edindi." Allah bundan
münezzehtir. Doğrusu (o çocuk dedikleri) sadece şerefli bir takım
kullardır; Enbiya/26
Ayetlerde biyolojik çocuk ifadesi yok, bu
bir. Ayrıca hıristiyanlık dini literatüründe " oğul " ifadesi var. Onu
Kur'an uydurmuyor , yetmedi Anne var (Koru bizi Meryem Annemiz...) Baba
ise zaten var , asıl tanrı...! İsa'yı biyolojik oğul ilan eden zaten
İncil'in bizzat kendisi: Yiyor,uyuyor, acı duyuyor, ölüyor...O
Tanrı'nın- Dikkat Haşa Allah'ın değil, onu bize yumuşak geçiş yapmak
isteyen misyonerler kullanıyor. - gönderdiği melek olsa bunlar ona
zaten zarar veremezdi. Eeee...! Onu insan -oğul-kelam karışımı hilkat
garibesi yarı tanrı yarı kral - Krallık konusu ayrı bir konu. - ilan
eden bizzat Misyonerler. Veya şöyle soralım Sizin Bu İsa'nın
fizyolojisi, onu oluşturan elementlerin yapısı ne idi... 2000 yıllık
İsa'nızı da değiştirdiniz yani...İsa'yı biyolojik tanrı ilan eden kur'an
değil bizzat İncil kaynaklı hıristiyan bakış açısıdır! Kur'an'a iftira
etmeyiniz! Bu arada İsa için; "üçlü birliğin ikinci kişisi, Beden almış söz ( Yuhanna1:1), Hem tanrı hem insan (Kol.2:9), başlangıçta söz vardı, söz tanrıyla birlikteydi, ve söz insan olup
aramızda yaşadı ( Yuhanna 1:, 14) " ifadeleri bizzat sizin
sitelerinizden alınan yorumlardır. Ayrıca bırakın oğulu, Baba (!) insanı
yaratırken kendine benzer yarattı (Yar.1:26) diyen sizin siteleriniz
dilli mi? Sizi anlıyom, misyonerlikte bi çok şeyi gizliyonuz ama bizde
fena çalışmıyoz, hani...!
Soru 3. Tarih
boyunca bilinirki İncil’I İsa değil esinleme yolu ile O’nun yaptıklarını
görenler ve O’nun kurtarış müjdesini alanlar esinleme yoluyla
yazmıştır. Ancak Kuran bize bunun aksini iddia ediyor yine soruyorum Her
şeye gücü yeten Allah geçmişte kime ne verip vermediğini
bilmemektemidir? Ayetlere bakalım; Allah o günde şöyle buyuracak:
"Ey meryem oğlu İsa, sana ve anana olan nimetimi düşün; hani seni
Cebrail ile destekledim,insanlarla hem beşikte hem de yetişkin iken
konuşuyordun; sana yazı yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i
öğrettim...Maide/110 Sonra onların izleri üzerinde ardarda
peygamberlerimizle izledik; arkasından meryem oğlu İsa'yı gönderdik, ona
İncil'i verdik ve ona uyanların kalplerinde bir şefkat ve merhamet
yarattık. Bir de rahipliği ki, onu onlar uydurdular, Biz onu üzerlerine
yazmamıştık; ancak Allah'ın rızasını aramak için yaptılar, sonra da ona
hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman etmiş olanlara
mükafatlarını verdik, çokları ise yoldan çıkmış fasıklardır. Hadit/27
İslamî
bakış açısı ve bunun kaynağı Kur'an, İncil'i Kur'an gibi Hz. isa'ya
indirilmiş bir kutsal kitap kabul ederler. Kur'an'da bu meyanda bir çok
ifadeler var! Ama sizler Kur'an'ın olayları bizzat sizin bakış açınıza
göre , sizin mantığınız ile olayları yorumlamasını istiyorsunuz. Sizler
Allah'ı sizin yaptığınız delalete şahid tutmak istiyorsunuz...! Bir de
bu olmayınca Haşa kınıyor, O'na iftirada bulunuyorsunuz...! Bu arada
İncil nası bi esinti ile yazılmışsa, okuyan grip oluyor, Detay; K.
Mukaddes başlıklı yazıda!
Soru 4. Yine başka
bir konu Üçlü birlikle ilgilidir bizler üçlü birliği Baba Oğul ve Kutsal
Ruh olarak algılarken (ki bunun açılımı kesinlikle biyalojik
kavramlarla ilgili değildir) Kuran nasıl olupta bizlerin Baba oğul ve
Anne üçlemesine nandığımızdan bahseder. Ve Allah şöyle buyurduğu
zaman: "Ey Meryem oğlu İsa, sen misin o insanlara "Beni ve o anamı Allah
yanında iki tanrı edinin." diyen?" ... Maide/116 " Ey kutsal
olan bakire Meryem. Bizi kutsa ve koru..." türü ifadelerin anlamı ne
peki? Kutsal oğul doğuranı biz mi ilah ediniyoruz... O karnında iken
ilah taşıyan bir normal insan mı kabul ediliyor sizlerce... Peki
kiliseleri - evleri süsleyen Meryem resim-heykelleri ne oluyor...? Onlar
önünde ibadet durumunda yapılan hareketler neyi ifade ediyor...?
Tarihte var olan " Berberâniyye " adlı tarikatı Hz. Meryem'i tanrı
ilan etmedi mi...? ( İbn-i Hazm : Fisâl ) Siz kur'an'ı bize bırakın ve
sizin pratikteki eylemlerinize bir daha bakınız lütfen.yaşayan
dünyanızda Kutsal Ruh'tan eser yok. Cennetteki babanız, Kutsal İsa ve
kutsal Meryem Ana! BU ARADA İBADETHANELERİNDE HEYKEL BULUNDURANLARA,
PUTPEREST DENMİYOR MU İDİ! İsa (AS)'ın putperestle le ilgili sözleri
nedir acaba...?
Meryem Ana'yı kutsal kabul etmiyorsanız bu heykeller niye? ( İsa
heykelleri O'nu kutsal kabul ettiğinizin göstergesi di mi? )
"İsa
gibi ışık saçan, İsa gibi cehennemden kurtaran, Nur alan, başına İsa
gibi taç konan, etrafını İsa gibi havarilerin sardığı, çocuklara gözüküp
ilham veren, İsa ile beraber olan, ..." kilise de ne işi var kutsal
olmayan kadının heykelinin. O'ndan neden yardım istersiniz dualarınızda:
Meryem Ana Duaları 1-"
Ey Meryem'in lekesiz Kalbi,sana bugünkü dualarımı, eylemlerimi ve fedakarlıklarımı sunuyorum.
2-Ey
Meryem, ...ayaklarına kapanıyorum. Tüm benliğimi, varlığımı ellerine ve
kalbine teslim ediyorum. Bu yeni günde, merhametli şefkatinle bende
Oğlun Mesih İsa'nın hayatını yarat. Ey göklerin Kraliçesi, ... Amin.
3-Lekesiz Bakire, benim annem, Meryem,...Ey Kraliçem ve Kilise'nin
Annesi, Mesih İsa'nın egemenliğinin dünyaya gelmesi için senin kutsal
görevine sadakatle iştirak etmeme izin vermeni rica ediyorum.
4-Ey
Lekesiz Bakire, ... Adalet aynası, tanrısal inayetin sevgisini bizde
koru ki hıristiyan eğilimimizin başarmasında alçakgönüllü ve neşeli
yaşayarak, Rab'bin dostluğundan ve analık tesellilerinden her zaman
yararlanabilelim. Amin.
5-Her zaman bakire anne, biz günahkarlara merhamet et.
6-Allah'ın Aziz Annesi, denenmede olan bizlerin yakarışlarını hor görme ve bizi her tehlikeden kurtar.
7-Aziz Bakire Meryem, daima birlik içinde kalmaları için ailelerimizi koru ve çocuklarımızın eğitimini kutsa.
8-Ey şefkatli bakire Meryem, sana sığınan, yardımını dileyen ve
aracılığını isteyen hiç bir kimsenin, senin yardımını görmeden geri
çevrilmediğini hatırla. Bundan cesaret alarak sana koşuyorum. Ey Mesih
İsa'nın annesi ve benim şefkatli Annem, sana geliyorum ve günahlarım
yüzünden çektiğim acılarla ayaklarına kapanıyorum. Ey kurtarıcımız
Mesih'in annesi, dualarımı reddetme, onları dinle ve kabul et. Amin.
9-Sağ ol Kraliçe, merhametli annemiz, hayatımız, aşkımız ve ümidimiz
sensin. Bizler cennetten kovulmuş olan Havva'nın evlatları, sana
yalvarıyoruz. Bu dünyada gözyaşı dökerek ve sızlanarak seni hasretle
özlüyoruz. Bizim için şefaatte bulunan annemiz, merhametli gözlerini
bize çevir.
10-
Tanrım, ...bizleri, annemiz Meryem Ana aracılığıyla, bu dünyada günahtan ve ebedi ölümden kurtar. Amin.
11-Ey Mesih İsa'nın annesi ve benim şefkatli Annem, sana geliyor ve
günahlarım yüzünden çektiğim acılarla ayaklarına kapanıyorum. Ey
kurtarıcımız Mesih İsa'nın Annesi, dualarımı reddetme, onları dinle ve
kabul et. Amin.
Collyridiens
diye adlandırılan, dördüncü asırda Arabistan'da doğup sonra kaybolan
bir Hristiyan cemaati, tekerlekli bir taht üzerinde Meryem'i tazim
ediyor, ona pastalar takdim ediyorlardı. Tamamen kadınlara mahsus,
Meryem'e ait geniş bir ibadet merasimi vardı. (Duchesne, Historie
ancienne de Eglise, II. 622'den Masson, Le Coran et la revelation
Judeochreteenne 193-94 )
Wellhausen'e göre Uzzâ (Venüs yıldızı),
Suriyeli Hristiyanlara göre göğün kraliçesi idi. Müşrik iken Uzzâ'ya
tapmış olanlar, Hristiyan olduktan sonra onu, tanrıça Meryem şekline
soktular ve Meryem'e çörek sunarak 'Uzzâ ibadetini Meryem ibadeti
şekline dönüştürdüler.( Wellhausen, Reste Arabischen Heldentums,
Leipzig, 1927'den İbn el-Kalbî, Kitab al-Asnam, Çev. Beyza Düşüngen,
Ankara, 1969 Putlar Kitabı, s. 70, n. 131'de mütercimin notu.)
Daha 2. asırda St. İrenée "Bid'atlara Reddiye" kitabında Ophites'lerin
Rûhu "İlk Kadın" yahut "Yaşayanların Anası" ile karıştırarak, bunun
Mesih'i doğurduğunu iddia ettiklerine dikkati çeker. Birkaç sene sonra
Origéne ("Yuhanna İncilinin Şerhi" adlı eserinde), özellikle ébionites
muhitlerde mâruf olan ve İsa'nın annesini "Ruhu'l-kudüs" ile aynı sayan
bir "İbranîler İncili'ni zikreder (Aramicede rûh mânâsına gelen ruha
kelimesi müennestir). Aphraates nezdinde, birkaç anlama gelebilecek,
şöyle tuhaf bir formül vardır: O der ki: "(Dindar) İnsan, babası, olan
Allah'ı ve anası olan Ruhu'l-kudüs'ü sever ve ibadet eder." ( Masson,
I, 94. Referanslar için oraya bkz.)
İmparator Justinien
kanunlarından birinde Meryem'in, imparatorluk hâmiyesi olduğu kabul
edilmiştir.(H. Atay, Kur'ân'a Göre İman Esasları, Ankara, 1961. s. 40 n.
132. Müellif, orada bu konuyla ilgili başka bilgiler de vermekte,
kaynakları arasında Encycl. Americana, Vol, XVIII, p. 347, New York.
1957; Encyc. Britannica. Vol, XIV, p. 1000, 1953 baskısını saymaktadır.)
Blachere'e göre, Kur'ân'ın Meryem'in tanrılaştırılmasından
bahsetmesinin sebebi, şark Hristiyanlığı tarafından Meryem'e tanınan
büyük yerde aranmalıdır.( Blachere, Le Coran (Traductlon selon un essai
de reclassement des Sourates), Paris, 1949-1951. III, 1133-1134, n. 77.)
Coredemptrice (Tanrının, insanların günahına kefaret olarak
kendisini fedâ etmesine ortak olan), Mére de Dieu (Tanrının annesi)
telakkileri, diğer taraftan fiilî marianisme (Meryemperestlik) ki, İslâm
nazarında Allah'a mahsus olan tazimin, kısmî bir ihlâlini teşkil eder.
Nihayet İslâm, Arap müşriklerine çok yakın olan ve bazı şark
mezheplerinde görülen Meryem'e tapmaya (Mariolâtrie) karşı vaziyet
almalıydı.( Schuon, De l'Unite' transcendante des Religions, Paris,
1968, s. 38.)
Katolik Hristiyanlık "Meryem'e yöneltilen duaları
Tanrının kabul edeceğini" ikrar eder.(Introduction â la Foi Catholique,
Paris, 1968, s. 599.)
"Kilise, bütünüyle Meryem'i takdise inanır
ve açıkça kabul eder ki Meryem, ruh ve beden olarak dirilmiştir.
Halbuki öbür ölüler hakkında, sadece dirileceklerini söyleriz." Keza Hz.
İsa gibi, Meryem'in de dünyada hazır ve icraatta bulunan olduğu ifade
olunur ve onun göğe çıktığı akidesi (assomption) üzerinde durulur.(Aynı
eser, s. 600. ) Nitekim bugün bir bayram halinde kutlanır.
Günümüz Katolik inancının bile Meryem'e verdiği "Tanrının Annesi"
(Theotokos: Bu vasıf, 431'de toplanan Efes konsilinde kabul edilmiş
olup, halen kullanılmaktadır.) (Inroduction à la Foi Catholique, s.
113.) lakabı, duaları ona yöneltme, onu ruh ve bedeniyle diri saymak,
dünyada hazır ve icraat yapan bir sıfatlar vermek, İslâm nazarında
Ulûhiyyet sıfatlarının kısmen tanınmış olması için, yeterli sebeb teşkil
eder. İlâh (Tanrı) ibadetin kendisine yöneltildiği varlık demektir. Bu
şartlar altında, Hristiyanların Meryem'i bir anlamda tanrılaştırdıkları
söylenebilir...Onun heykelinin bile karşısına geçip, takdimlerde
bulunmak, huşû ile eğilerek ona dua etmek ve ondan, ancak Allah'ın
yapabileceği şeyleri istemek, onun tanrılaştırmaktan başka bir şey
değildir. Maide sûresi 5/ 116 âyette Mesih ve Meryem'in Hristiyanlarca
tanrı sayıldığını belirtir. Meryem'in tanrılaştırılması başka, teslise dahil edilmesi çok daha başka bir şeydir.
Kur'ân nazarında tevhid, her türlü şaibeden uzak, halis ve arınmış
olmalıdır. Dolayısı ile İslam tevhid akidesine göre Meryem'de
Hristiyanlarca ilah kabul edilmiş ve hala edilmektedir. Ama günümüzde
putlara taptıklarının bile farkında olmayan Hristiyanların bu tevhit-
Tek Allah - inancını anlamalarını beklemek hayal olur! (Kaynak: Prof.
Dr. Suat YILDIRIM: Yeni Ümit, 27. Sayı )
"
Meryem Ana tapınması, en tipik hristiyan niteliklerini etkileyici
sembollerle öne çıkartılarak bir taraftan iyilikseverlik ve
merhametlilik, sefkat ve acıma hislerini galeyana getirmekte; diger
taraftan da,Meryem yoluyla İsa'ya,İsa sayesinde de Tanrıya
ulasılabilecegi fikri telkin edilmektedir." ( Boyer M.F. The Cult of
Virgin : Offerings, Ornaments and Festivals London-2000 syf. 62-63)
" Meryem Ana tapınmasının dayandıgı temel anlayıs da, Tanrısal
Analıktır.Meryem'i en çok kutsal kılan, Tanrıya annelik etmis olması,
merhametiyle insana sefaat hissini üstlenmis olmasıdır. Meryem Ana
ilahiyatı da, sadece, bu Tanrısal Annelik sıfatı üzerine kurulmustur.
Katolik kiliselerinde Meryem Ana tapınması, Tanrı gibi (sa'yı da daha
yüce fakat daha geride kılmıs,inanan ile Tanrı arasına İsa'dan önce
Meryem Ana da girmistir. ( Pelikan J.J. The Byzantine Apologia for
Icons Princeton-1990 syf 20 ) - Detay: ORTA ÇAGIN
HRSTYANLIK ÖGRETSNDE MERYEM ANA YÜCELTMES, Dr. Kürsat Haldun AKALIN:
Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 27, Erzurum, 2007
-
BU DA BİR HRİSTİYANIN AÇIK İTİRAFI - KENDİ İÇ SORUNLARI KENDİLERİNİ İLGİLENDİRİR!
-
Soru5.
Kuranın diğer bir saptamasına göre haham ve rahiplere gidildiği yani
ruhban sınıfı meselesidir; Oysaki bu tür düşünce veya inanç uygulamaları
sadece 3. yüzyıl sonrası Mesih inancının kurumlaşması ve devlet dini
oluşu ile inanca girmiştir. Çünkü bu andan itibaren insanlar kutsal
kitapa değil geleneklere yönelmiştir. O zaman şunu soruyorum Allah
bizlerin tam olarak neye inandığımızı bilmemekte midir? Onlar, Allah'ı
bırakıp hahamlarını ve rahiplerini, bir de meryem oğlu Mesih'i rabler
edindiler. Oysa ki, hepsi ancak bir ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı
ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur; O, onların ortak koştukları
herşeyden münezzehtir. Tevbe/31
Kendiniz
ifade ediyorsunuz. III. yy.'da inanç olmaya başladı ve hala devam
ediyor diye, E Kuran'da daha sonra geldiğine göre bu inancınızı
eleştirmeyecek mi...Hemi sizde böyle ara ara yeni inanç esaslarının
olması doğal mı? Neyse, Kur'an'da pratikte olanı eleştiriyor. İslam'ın
bozulmamış incil ve Hıristiyan inancı ile sorunu yok. Sorun zaten iznik
konsülü ve III. yy ile başladı da ( 325 İZNİK KONSÜLÜ VE DÖNEMİN
İMPARATORU KONSTANTİN'İN OYUNLARI... )bu konu da yoksa sizler Kur'an
ile aynı düzeye mi geldiniz...! İnşallah diyelim! Ama ortada pratik var.
Katolik- Ortodosk olan hıristiyanlarda - ki Hıristiyanların %80-90
küsürünü teşkil eder !- hala ruhbanlık sınıfı devam eder. Protestanlar
da ise zaten fikir birliği yok, onlar da param parça. Sizler küçük bir
klık-akım olabilirsiniz - belki, hiç zannetmiyoz ama - Sizler ruhbanlık
sınıfına karşı olabilirsiniz...Ve bu konuda Kur'an'a yaklaşmış iseniz ne
mutlu size ...O zaman Kur'an ile beraber asıl çoğunluğu - hatta ezici
çoğunluğu - oluşturan ruhbanlık sınıfına karşı beraber mücadele
edelim. Kur'an'da öyle demiyor mu zaten . "Ey ehli kitap gelin tek
kelimede buluşalım.Allah tektir diyelim..." E Hadi...!
Ama
sakın Hıristiyanlık dünyasında var ve tek otorite olan " ruhbanlık
sınıfı yoktur " iddiasında bulunmayın , gülünç olur!
SON BİR TEKLİF: BUYURUN BİZİM HZ. İSA ( AS) 'A GÖSTERDİĞİMİZ SEVGİ
SAYGIYI SİZDE ...HATTA VAZGEÇTİM YARISINI DA BİZİM PEYGAMBERİMİZE
GÖSTERİNİZ. BİZ İSA'YI RET ETSEK İSLAM'DAN ÇIKARIZ ! SİZLERDE HZ.
MUHAMMED'E HAKARET EDENLERİ - DİKKAT SEVMEYENLERİ DEĞİL !- DİNDEN DE
ÇIKARMAYIN , AZARLAYIN YETER ! ...
TABII YAZIYA JOHN SHELBY
SPONG GIBI TESLiS YERiNE TEK BIR TANRIYA INANAN HIRİSTİYANLARIN
GORÜŞLERİNİ DE EKLEYEBİLİRDİK AMA O ZAMAN KONU DAĞILIRDI...!
"İslam'ın tanrısı put" diyen densize cevap: Tıklayınız
Giriş
Hıristiyanlığın
ve Hıristiyanların genel kabulüne göre Yeni Ahit (Kitabı Mukaddes)
kitapları ilahi esinle yazılmış kutsal metinlerdir, kimisi doğrudan
Allah’ın vahyi (veya ilhamı) ile kimisi de yönlendirmesiyle bu
metinlerin yazıldığını savunmaktadır; her halükarda onların inancına
göre bunlar kutsal metinlerdir, kutsal kişilerce yazılmışlardır ve
değiştirilmeden bizlere ulaştırılmışlardır, dolayısı ile Hazreti İsa’nın
hayatını, tebliğini ve Hıristiyan inancının temellerini
içermektedirler...
Evet, özellikle 4 İncilin Hz. İsa’nın hayatını
ve müjdesini aktarma iddiası Hıristiyanlığın temelidir; onların
yaklaşımına göre Hz. İsa’nın hayatı ve onun tebliği (Hıristiyanlık)
incil yazarlarınca kaleme geçirilmiş ve bize aktarılmıştır, yani onlara
göre bizatihi vahiy olan Hz. İsa’nın hayatı ufak-tefek farklar da olsa,
bir resmi tamamlayan değişik parçalar gibi bir bütün halinde bize
ulaştırılmıştır...
İslam’a, Kuran’a ve Müslümanların inancına göre
ise (tıpkı Kuran-ı Kerim gibi) İncil, Hz. İsa’ya Allah tarafından
vahyedilen kitaptır, bu kitap sözlü veya yazılı farketmez ancak ne Hz.
İsa’nın yazdığı, ne Havarilerin derlediği, ne de bir başka elçinin
(resulün) veya insanın yazdığı bir kitap / vahiy değildir, doğrudan
Allah Kelamı’dır, yani insan (beşer) ürünü değil ilahi vahiydir, bu
bağlamda içinde çelişki barındırması da söz konusu olamaz...
Görüleceği
üzere Hıristiyanlarla Müslümanların, Hıristiyanlık ile İslam’ın Hz. İsa
ve İncil anlayışları bazı temel farklar içermektedir, öncelikle
Kuran’ın “İncil” kavramıyla kastettiği şeyle Kitabı Mukaddes’in ve
Hıristiyanların (genel olarak) “İncil” kavramına yüklediği anlam
birbirinden farklı hatta taban tabana zıttır, dolayısı ile öncelikle
kavramsal tahrifata değinmek gerekmektedir...
Eldeki Kitabı
Mukaddes’te “incil” kelimesi birçok yerde geçer ve buna “müjde, Hz.
İsa’nın hayatı” gibi anlamlar verilmiştir, fakat konuyu detaylıca
incelediğimizde birçok incilden söz edildiğini görürüz ve bu kelimeyi
salt “müjde” olarak açıklamanın yeterli olmadığı sonucuyla karşılaşırız,
üstelik bazı ayetler Kuran-ı Kerim’in bahsettiği “İncil” kavramıyla
örtüşmektedir...
Mesela bazı Yeni Ahit ayetlerinde Allah’ın
İncili’nden, Hz. İsa’nın İncil tebliğinden söz edilmektedir; demek ki
Hz. İsa Allah’ın İncili’ni, yani kendisine olan vahyini tebliğ
etmiştir... Bu kitabın ve tebliğin doğrudan yazıya geçirildiğine dair
elimizde bir bilgi yok, kısa tebliğ döneminde Hz. İsa bu kitabı (vahyi,
tebliği) muhtemelen yazdırmamış olabilir, dolayısı ile belki de Allah’ın
Hz. İsa’ya vahyi olan İncil kitabı hiç yazıya geçmemiş de olabilir...
Öte yandan,
Hz. İsa’nın hayatını ve tebliğini anlatma iddiasında olan (eldeki 4 İncilin dışında) pek çok incil yazıldı,
fakat bu incillerin hiçbiri (Yeni Ahit dahil) Hz. İsa’nın hayatını ve
tebliğini (yani vahyi) olduğu gibi, tüm bütünlüğüyle yansıtabilme
niteliğine sahip değildir...
Evet, Hıristiyanlığın temel iddiası
Yeni Ahit’in (4 İncilin) Hz. İsa’nın hayatını bize bildirdiği
iddiasıdır; halbuki eldeki kitaplara baktığımızda birbirinden farklı,
birçok yerde çelişkili, kabul edilmesi mümkün olmayan ve tutarsız
rivayet derlemeleriyle karşılaşmaktayız, yani Hz. İsa’nın hayatının
gerçekte nasıl olduğunu bu kaynaktan tam anlamıyla öğrenebilmek mümkün
değildir...
Bu sebeple Hıristiyanlığın temel iddiası en baştan
çökmektedir; maalesef günümüzde eldeki inciller Hz. İsa’nın hayatını ve
tebliğini tutarlı bir şekilde yansıtmaktan uzaktır, çünkü rivayetler
birbiriyle tutarsızdır, dolayısı ile bırakın ilahi vahyi, güvenilir bir
bilgiyle yazıldıkları dahi iddia edilemez...
Ayrıca, konu üzerinde
birçok araştırma yapıldığından ve karşılaşılan gerçekler inkar edilemez
denli açık ve belirgin olduğundan bazı Hıristiyanlar bu durumu, 4
kişinin aynı konuyu farklı bakış açılarından anlatmaları şeklinde
yorumlamakta, aradaki farkların önemsiz olduğunu, öğretiyi (tebliği)
değiştirecek çapta bulunmadığını, hatta Kitabı Mukaddes kitaplarının
hiçbir şekilde değişikliğe (tahrife) uğramadan bize ulaştırıldığını vs
iddia etmektedir...
Halbuki en basit bir örnek olarak şunu
belirtmek gerekir ki, birisine “Allah’ın oğlu” demekle “İnsanoğlu” demek
arasında “Allah vardır” demekle “Allah yoktur” demek arasındaki fark
gibi çok büyük bir fark söz konusudur...
Yani Hz. İsa’nın bizatihi
bir tanrı mı yoksa bir elçi (peygamber) mi olduğu konusu hem bu dinin
temeli hem de en büyük bunalımlarından birisidir ve bu soruya verilecek
cevap karşımıza iki farklı din çıkaracaktır; biri tevhid diğeri şirk...
Dolayısı ile bu farklar evet çok önemlidir ve evet çok anlamlıdır...
Elimdeki Kitabı Mukaddes’in
“..Sen İnsanoğluna iman ediyor musun?” içerikli Yuhanna İncili’nin 9. bölüm 35. ayetinin dipnotunda aynen şunlar yazmaktadır:
“Birçok eski metinlerde “Allah’ın Oğluna” yazılmıştır.”;
demek ki birileri onu tanrı olarak algılıyor veya algılatmak
istiyordu... Aynı durum, Markos İncili’nin başındaki “Allah’ın Oğlu”
(İsa Mesih) tabiri için de geçerlidir, bu ifade eski yazmaların bir
bölümünde yoktur…
(Eğer Kitabı Mukaddes’in tercümelerini
karşılaştırırsanız; günümüzde bile -hâlâ- gerekli özen
gösterilmemektedir, varın o zamanlar ehil olmayan ellerde nasıl
değişikliklere maruz kalabileceğini siz düşünün; Yeni Ahit’teki birçok
Eski Ahit metninin aslından farklı şekilde yazıldığını ve
manalandırıldığını da unutmayın)
Yine bu bağlamda Hz. İsa’nın
sadece bir elçi mi yoksa bir tanrı mı olduğuna dair örnekler eldeki
incillerden çıkarılabilmektedir, dolayısı ile aslında Hz. İsa gerçekte
kimdi, asıl tebliği neydi gibi soruların cevabını Yeni Ahit’te
bulabilmek mümkün değildir; yani arayan onun elçiliğine dair kanıtlar da
bulur, tanrılığına dair de, bu durumda asıl gerçeği bulabilmek
imkansızdır…
Kolayca anlaşılacağı üzere, Hıristiyanlığın temel
iddiası olan “Yeni Ahit’in Hz. İsa’nın hayatını ve tebliğini anlattığı”
savı gerçekçi değildir... Kuran-ı Kerim gibi bir başka ilahi kaynak
olmadan da asıl Hz. İsa’yı ve tebliğini öğrenebilmek mümkün değildir...
Öncelikle,
Kilisenin kabul veya red ettiği incilleri biz de aynı şekilde nitelemek
zorunda değiliz, yani “4 İncil güvenilirdir diğerleri değildir”
şeklindeki bir kabul sadece Kiliseyi ve mensuplarını bağlar, birçok
araştırmacıya göre 4 İncil de güvenilir değildir... Bu durumda sorulacak
ilk sorulardan birisi şudur; neden birden çok incil? Ve neden hiçbir
incil bir diğerini tutmuyor?.. (aynı incilin en eski yazmaları bile
birbirini tutmamaktadır)
Kilisenin onayladığı eldeki 4 İncilde
birbirinden farklı rivayetler yer almaktadır, yani mesela Matta’da
bulunan Yuhanna’da bulunmayan veya Luka’da bulunup Markos’ta yer almayan
rivayetler söz konusudur, bu durumda eldeki hiçbir incil Hz. İsa’nın
hayatını tam olarak yansıtabilme niteliğine sahip değildir ve olamaz...
Bu
da aslında doğaldır, çünkü bu inciller belirli amaçlarla
yazılmışlardır, iddiaları Hz. İsa’nın hayatını anlatmak olsa da kendi
görüşlerine göre olan bir hayat veya rivayetler derlemesidir bu...
Ayrıca, Luka İncili’nin başında da belirtildiği üzere o dönemde pek çok
incil yazılmıştır...
Peki tüm bu incilleri kimler yazmıştır, ne
zaman yazmıştır, niçin yazmıştır, kimler temize çekmiş ve bize
ulaştırmıştır, bunu nasıl yapmışlardır gibi temel sorular cevapsızdır;
yani eve
t iddia bu incillerin adı geçen yazarlarca yazıldığıdır,
peki bunun kanıtı nedir? Bu yazarlardan ve hatta Hz. İsa’dan bu
rivayetleri bize ulaştıran bir senet zinciri mevcut mudur (örneğin Müslümanların Hadis ilminde olduğu gibi)? Kesinlikle mevcut değildir...
Bu durumda mesela
Matta İncili’ni Havari Matta’nın veya Yuhanna İncili’ni Havari Yuhanna’nın yazdığından nasıl emin olabileceğiz?
Üstelik ortada Havariler’e atfedilen pek çok sahte incil de varken?
Hatta Matta ve Yuhanna diye birer Havari olduğundan emin olabilir miyiz?
Çünkü eldeki incillerde Havariler’in adları bile farklı farklıdır...
Bu
incillerdeki diğer hata ve tutarsızlıkları bir yana bırakarak, sadece
ikisinin aynı anda yaşadıkları olayları anlatışlarına bakarak dahi
eldeki Matta ve Yuhanna İncillerinden birinin veya her ikisinin bu
Havariler’e ait olmadığını ispatlamak mümkündür, çünkü Havariler’in
yalan söylediğini veya yanlış aktardığını kabul etmek imana ve akla ters
olacağından,
aynı konulardaki yani bizatihi şahit olup birlikte
bulundukları (bulunmaları gereken) olaylarla ilgili verdikleri
bilgilerdeki farklılık hatta çelişkiler yazarlardan birinin veya her
ikisinin Havari olmadığını ispatlamaktadır…
Öteki
kanıtlar da göstermektedir ki bu İnciller, diğer pek çok sahte incil
gibi Havariler’e atfedilen incillerdendir ve dolayısı ile tüm Yeni
Ahit’i de güvenilmez yapmaktadırlar; ve yine bu durum Kilisenin temel
öğretilerini ve hatta diğer tüm Hıristiyan mezheplerinin temel çıkış
noktalarını da geçersiz kılmaktadır, dolayısı ile temel birçok
iddialarını da ortadan kaldırmaktadır...
Evet, ortada çok büyük
bir sorun vardır ve Hıristiyanlar bu sorunla yüzleşmek durumundadır,
artık bu kadar savsaklamak, olur-olmaz cevaplar vermek zamanı çoktan
geçmiştir, herkes kişisel olarak sorumludur, hele Hıristiyan (hatta tüm
Ehli Kitap) din adamları daha da sorumludur, hakikati (katıksız gerçeği)
bulmalı ve hayatlarına da yansıtmalıdırlar...
Bu küçük kitap,
diğer pek çok örneği gibi Hıristiyanlığın temel iddialarını geçersiz
kılmakta, İncil’in ve incillerin tahrif edildiğini belgelemekte, Ehli
Kitab’a ait kutsal metinlerin pek çok çelişki ve tutarsızlık
barındırdığını ispatlamaktadır... Amaç asla onların inancını karalamak
değil hakikati dile getirmek ve İslam’a yönelik haksız iddia ve
iftiralara özlü bir cevap vermektir...
Buna verilecek karşı cevap
ise hep yapılageldiği üzere İslam’ı, kitabını veya elçisini karalamak,
Müslümanları suçlamak vs değildir, her iddiaya (varsa) cevap vermektir,
konuyu saptırmak değil... Yoksa “tamam Kitabı Mukaddes şöyle böyle ama
Kuran da şöyle şöyle vs” demek cevap değil, hakikati tasdik etmektir;
yani bizatihi verecek cevabı olmadığını itiraf edip karşı tarafı suçlama
(saçma, anlamsız) tavrını sergilemektir. Bu ise sonucu değiştirmez,
sadece bunu yapan kişiyi hakikatten uzak kılar; akıllı insan ise kendi
zararına olan şeyi bile bile yapmaz, hele imanlı insan asla hakikate
sırtını dönmez...
Bir başka deyişle, kendi inancını savunmak için
başka bir inancı karalamak abesle iştigaldir, boş iştir... Yani hakikati
gizlemek için aydınlıkla savaşmak, güneşi balçıkla sıvamaya kalkmak
gereksiz ve sonuçsuz bir davranıştır; Hz. İsa’nın da inananlarından
böyle bir şey istediğini (veya isteyebileceğini) hiç kimse iddia
edemez... Öyleyse hakikati karalamak yerine ona yöneliniz, böylece
gerçek Hz. İsa tebliğine ulaşınız...
Her peygamber Allah’ın
elçisidir ve Allah’ın dinini (yani İslam’ı) tebliğ etmiştir, siz İslam’ı
benimsemekle Hz. İsa’nın ve diğer tüm elçilerin tebliğini benimsemiş
olacaksınız... Evet, gerçek Hz. İsa tebliği, Paul veya diğer kilise
adamlarının aykırı yorumları değil...
Kitabı Mukaddes Değişti mi?
Önce Hıristiyanların “Eski Ahit” dedikleri Yahudi kutsal metinlerini değerlendirelim:
Hz. Musa’ya atfedilen ilk 5 kitap
(Tevrat)
bölümünde aynı konuda birbirinden farklı rivayetler mevcuttur, metin
incelemeleri de bu kitapların değişik dönemlerde ve değişik kişilerce
derlendiğini açıkça ortaya koymaktadır, üstelik
son bölümde Hz. Musa’nın ölümü ve daha sonraki olaylar anlatılmaktadır ki elbette bu bölümler hep sonradan eklenmedir...
Yani Hz. Musa’nın tebliğ ettiği, Allah’ın vahyi olan Tevrat sonradan
tahrif edilmiştir, pek çok değişikliğe maruz bırakılmıştır, sonradan
eklemeler yapılmıştır...
Hz. Davud’a atfedilen Mezmurlar (Zebur) bölümünde ise ondan başka kimselere ait olan bölümler de vardır, üstelik
yüzyıllar sonra gerçekleşen Sürgün olayından da söz edilmektedir; yani Zebur da tahrif edilmiştir, sonradan eklemeler yapılmıştır, çeşitli metinler derlenerek Hz. Davud’a atfedilmiştir...
Peygamberlere
atfedilen diğer kitaplar ve bölümler de birçok çelişki içermekte, kabul
edilemez rivayetler barındırmakta, tahrif edildiklerini yani
değiştirildiklerini belgeleyen apaçık deliller bulundurmaktadır...
(mesela, koskoca
Eski Ahit’te ahiretten söz edilmemesi oldukça tuhaf değil midir?)
Sonuçta,
Hıristiyanların da kutsal saydığı Yahudi kutsal metinleri hem çelişki
hem tahrifat içermektedir; bu elbette onları hepten değersiz veya
güvenilmez yapmaz fakat ilahilik niteliğini ortadan kaldırır, beşerilik
niteliğini ön plana çıkarır... Gerçek Hz. Musa, Hz. Davud ve diğer
peygamber tebliğlerini tam anlamıyla yansıtamaz kılar ve bunun için
başka bir ilahi kaynağı gerektirir; dolayısı ile Yahudiler de
Hıristiyanlar da diğer din mensupları da son ilahi vahiy olan Kuran’a ve
İslam’a yönelmelidirler...
Hz. İsa’nın tebliği olan İncil’e
gelince, genel olarak Hıristiyanlar zaten böyle bir kitabın varlığını
kabul etmez, eldeki inciller ise birbiriyle çelişkilidir, dolayısı ile
bunlar da tahrifata uğramıştır...
Öte yandan Yeni Ahit, Yahudi
kutsal metinlerinin bu durumunu düzeltmez, hatta genel konu Hz. İsa ve
tebliği olduğundan onunla ilgi kurulan bazı yerler hariç eski elçilerden
ve tebliğlerinden, onlara atfedilen iftiralardan vs neredeyse hiç söz
edilmez... Yani Hıristiyanlar Hz. İsa’dan önceki elçileri ve tebliğleri
öğrenmek için Yahudi kutsal metinlerine muhtaçtırlar, üstelik Yeni Ahit
neredeyse hiç Tevrat gibi yasalar da içermez..