İNCİL YAZARLARI
HZ.İSA'NIN HAYATINA
ŞAHİT OLMAMIŞLARDIR
ŞAHİT OLMAMIŞLARDIR
ıristiyanlık
dini hakkında yeterince bilgisi olmayan kişiler,
İncil metinlerinin Hz. İsa ile aynı dönemde
yazıldığını ve tamamen Hz. İsa'nın sözlerine
dayandığını düşünürler. Oysa bu doğru değildir.
İncil Hz. İsa'dan çok daha sonraları yazılı
metin haline getirilmiştir. Markos İncili'nin
MS 70, Matta İncili'nin MS 80, Luka İncili'nin
MS 90 yılında, Yuhanna İncili'nin ise 90-100
yılları sırasında yazıldığı tahmin edilmektedir.
Diğer İncil metinleri de aynı dönemler içinde
yazılmıştır. O dönemde var olan birçok İncil
arasında ortak bir kitap oluşturulması ise İznik
Konsili sırasında gerçekleştirilmiştir.
Hz. İsa'nın hayatı hakkında
başvurabileceğimiz temel Hıristiyan kaynaklar,
bu mübarek insanın Allah Katı'na alınışından
yaklaşık 30-35 yıl sonra yazılmaya başlanan
ve Yeni Ahit'in ilk dört kitabını oluşturan
4 İncil ile diğer Yeni Ahit metinleridir.
Tarihi
kaynaklardan ve İncil'deki anlatımlardan anlaşıldığı
üzere ilk Hıristiyanlar Hz. İsa'nın Allah Katı'na
alınışının ardından Hz. İsa'nın sözlerini ve
yaptıklarını sözlü olarak insanlara aktarmaya
başlamışlardır. Araştırmacılara göre, ilk Hıristiyanların,
içinde bulundukları şartlara göre Hz. İsa'nın
sözlerine yeni anlamlar yüklemeleri, Hz. İsa'yı
reddeden Yahudi din adamlarıyla ya da Romalılarla
tartışmalara girdiklerinde sözlü olarak aktarılan
bilgileri çeşitli değişikliklere uğratmış olmaları
muhtemeldir. Buna göre, ilk Hıristiyanlar Mesih
inancını ayakta tutmak, Hz. İsa'ya olan imanı
güçlendirmek, Hıristiyanlığı hızla yaymak ve
baskılar nedeniyle halkta oluşan ümitsizliği
ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bu nedenle de
Hz. İsa'nın söz ve fiillerini yorumlayarak,
yeni bir şevk ve heyecan kaynağı oluşturmayı
amaçlıyorlardı. Oysa bunu sadece Allah'ın sözlerini
ve Hz. İsa'nın hikmetli tebliğini insanlara
aktararak yapabilirlerdi. Ancak bu böyle olmamış,
Allah'ın vahyi sonradan değişikliğe uğratılmış
ve Hz. İsa'nın sözleri çok yanlış şekillerde
yorumlanmış, özünden uzaklaştırılmıştır. İşte
bu süreçte Hz. İsa'ya gösterilen saygının yanlış
yorumlanmış ve sonuçta onu sözde ilahlaştıran
bir yanılgıya sebebiyet vermiş olması mümkündür.
(Allah'ı tenzih ederiz.) Bu görüş günümüzde
Batılı araştırmacılar arasında da genelde kabul
görmektedir.17 Aradan
zaman geçip havariler de birer birer vefat etmeye
başlayınca, bazı Hıristiyanlar Hz. İsa'nın tebliğinin
yok olmasını engellemek için, Hz. İsa'nın sözlerini
ve yaptıklarını, kendi akıllarında kaldığı kadarıyla
birbirlerine ekleyerek İncil metinlerini oluşturma
yoluna gitmiş olabilirler.18
Rudolf
Bultmann 20. yüzyılın önemli Yeni Ahit uzmanlarından
biridir. Bultmann, eserlerinde İncillerin
yazımı hakkında çok çeşitli yorumlarda bulunur.
Bultmann, "Sinoptik İncillerin (Matta, Markos
ve Luka İncillerinin) Hz. İsa'nın yaşamının
birbirini izleyen rivayetlerini ortaya koymak
için İncil yazarları tarafından birbirine eklenen,
düzensiz anekdotları biraraya getirmek suretiyle
oluşturulduklarını" söyler. Ancak Bultmann'a
göre "farklı toplumlarda o toplumları oluşturan
fertlerin ihtiyaçlarına göre tekrarlanıp duran
bu sözler çeşitli şekiller aldıklarından, bir
toplumdan diğer topluma, hatta bir toplumun
kendi içinde bile birbirlerinden farklılıklar
arz ediyorlardı" ve "Hz. İsa'nın sözleri
ve eylemleri, kişiler tarafından farklı amaçlar
için kullanıldıklarından çeşitli şekiller kazanmışlardı."
Örneğin ilk dönemde, bazen insanlara vaazda
veya öğütte bulunmak için, bazen de toplumda
fertlerin uymaları gereken ahlaki ilkeler olarak
kullanılmışlardır. Bultmann, sözlü geleneğin
bir sonucu olarak Hz. İsa'nın sözlerinin ve
eylemlerinin ilk Hıristiyanlar tarafından kısmen
değiştirildiğini bu şekilde ortaya koymaktadır.
Ayrıca, İncil metinlerinde bizzat ilk Hıristiyanlar
tarafından üretilmiş ve Hz. İsa'ya atfedilmiş
sözlerin de bulunduğunu ileri sürmektedir.19
Hz. İsa'nın kendini "Allah'ın oğlu" olarak adlandırdığını
düşünmemektedir. Ona göre bu sıfat, Hz. İsa'nın
ardından "tanrıların oğulları olarak sunulan
ilahi kişiler, sır dinlerinde ibadet edilen
oğul ilahlar ve gnostik mitolojide yer alan
kurtarıcı figür" motiflerinden etkilenilerek
geliştirilmiş ve büyük bir yanılgı olarak Hz.
İsa'ya atfedilmiştir.20
(Allah'ı tenzih ederiz.)
Dolayısıyla bugün Batılı araştırmacıların
büyük bir bölümü tarafından kabul edilen gerçek,
İncillerin Hz. İsa'nın sözlerinin eksiksizce
biraraya getirilmesiyle oluşmuş birer kitap
olmadıklarıdır. Onlara göre İnciller, Hz. İsa'nın
ardından onun sözlerinin, yaptıklarının, kendisinden
sonra ortaya çıkan şartlar içerisinde biraraya
getirilmesinden oluşan metinlerdir.
İncil
metinlerinin yazarları
İncil yazarlarının kendi kitaplarını kaleme alırken tek bir kaynaktan faydalandıkları fikri, bugün araştırmacılar tarafından da kabul görmektedir. (Yukarıda) Dört İncil yazarı, kaynak aldıkları Kitabı Mukaddes'i incelerken. Jacob Jordaens, 1625, Louvre Müzesi, Paris. |
İnciller günümüzde
Markos, Matta, Luka ve Yuhanna gibi yazarların
adlarıyla bilinmelerine rağmen, adsız olarak
kaleme alınmışlardır. Bu isimlerdeki kişilerin
gerçekten İncilleri yazıp yazmadıkları bilinmemektedir.
İnciller ancak 2. yüzyılın ikinci yarısından
sonra bugünkü adlarıyla anılmaya başlanmışlardır.
Matta ve Yuhanna, Hz. İsa'nın gerçek havarisi
olarak kabul edilirken, Markos Pavlus'un takipçisi
ve Luka da Pavlus'un öğrencilerinden biri olarak
görülür. Yani İncil yazarları gerçekte yaşamış
şahsiyetlerdir, ancak İncilleri onların yazdıklarına
dair elimizde bir kanıt bulunmamaktadır.21
Tanınmış Kitab-ı Mukaddes araştırmacılarından
E. P. Sanders, The Historical Figure of
Jesus (İsa'nın Tarihi Kimliği) isimli kitabında
İncillerin yazılışını şu şekilde açıklar:
Mevcut kanıtlar göstermektedir ki, İnciller ikinci yüzyılın ikinci yarısına kadar isimsiz olarak kalmışlardır... Sahip olduğumuz İnciller ikinci yüzyılın ilk yarısında zikredildi. Fakat her zaman anonim olarak. Yaklaşık olarak 180 yılında aniden isimler belirmişti. O zaman birçok İncil vardı, sadece bizim sahip olduğumuz gibi dört tane değildi ve Hıristiyanlar hangisinin yetkili olduğunu belirlemek zorundaydılar. Bu önemli bir mesele idi, fikir olarak çok önemli farklılıklar vardı. Kimin kazandığını ise biliyoruz: bu dört İncil'in -ne daha az ne de daha çok- Hz. İsa'nın güvenilir kayıtları olduğunu düşünen Hıristiyanlar kazanmışlardır.22
Sanders, bir başka makalesinde
"isimsiz" olarak yazılan İncillerin adlandırılma
sürecini şöyle anlatır:
MS 2. yüzyılın ortalarında sayısız İncil nüshası vardı. Hıristiyan yetkililer bunlardan hangilerinin sahih olduğu konusunda bir karar vermek için onları adlandırma yoluna gitmişlerdir. İşte böylece günümüzde Kilise tarafından sahih kabul edilen dört İncil'e Markos, Matta, Luka ve Yuhanna adları verilmiştir.23
From Jesus to Christ, The
Origins of the New Testament, Images of Jesus
(İsa'dan Mesih'e, Yeni Ahit'in Kökenleri,
İsa'nın İmajları) kitabının yazarı Paula Fredriksen
bu durumu şu şekilde özetler:
Luka, Pavlus'un öğrencilerindendir. Ancak Luka İncili'nin onun tarafından yazılıp yazılmadığı tam olarak bilinmemektedir. |
Hz. İsa'nın
şu an Yunanca olan bazı sözleri toplanmış ve
şu an kayıp olan bir belge haline getirilmişti.
Bu belgeye günümüz araştırmacıları Q adını verirler.
Sözlü gelenekler ise - mucizeler, meseller,
efsaneler vs- çeşitli Hıristiyan topluluklar
tarafından biraraya getirilmiş, katlanarak büyümüş
ve elden ele dolaşmıştır. Bunların bir kısmı
isimsiz Yahudi olmayan Hıristiyanlar tarafından
70'li yıllarda kağıda döküldü. Bu kişiler yazar
değildi ve bir eser meydana getirmediler. Anlatılan
hikayeleri metinler haline getirdiler. Bunun
sonucunda Markos İncili meydana geldi.24
Paula Fredriksen'in dikkat
çektiği bir diğer konu ise İncillerde kullanılan
dil ile ilgiliydi. Fredriksen özetle şunları
söylüyordu:
Hz. İsa Aramice konuşuyordu ve tebliğini de Aramice konuşan Yahudilere, Filistinlilere ve göçebelere yapıyordu. Ancak İncillerin yayılmasında rol oynayan kişilerin dilleri Yunanca idi. Hz. İsa'nın sözlü tebliği ve tüm yaptıkları Yunancaya yine sözlü olarak çevrildi. Bu çevirilerin güvenilirliğinden emin olmak ise mümkün değildir. Sözlü kaynaklar üzerinde yapılan psikolojik ve antropolojik araştırmalar, bu kaynakların tarihi açıdan güvenilirlikten çok uzak olduğunu ortaya koymuştur. Aktarma sırasında hata olmaması mümkün değildir. Çünkü gözlem yapan ve aktaran kişi bir insandır. Eğer bu bilgiler yazılı hale gelmeden önce birçok kişi tarafından aktarılarak yazan kişiye ulaşmışsa, o zaman her zincirde farklı eklemeler, düzeltmeler ve değiştirmeler olmuştur. Sonuç olarak Hz. İsa ile ilgili, sözlü olarak aktarılan bilgiler bize İncil'de gerçekten söylenenler ve o dönemde gerçekten olanlar hakkında bir bilgi vermektedir. Ama aynı zamanda da bu aktarım sırasında değişiklikler olabileceğini kabul etmemizi zorunlu kılar.25
İnciller Yunanca kaleme alınmıştır. Yuhanna İncili'ne ait olan bu parça (MS 125), şu ana kadar bulunan en eski İncil kopyasıdır. (Sağda) Johannes Guttenberg tarafından 1455 yılında basılan ilk İncil Latinceydi. |
Bir diğer Kitab-ı Mukaddes
araştırmacısı John Dominic Crossan, The
Birth of Christianity, Discovering what happened
in the years immediately after the execution
of Jesus (Hıristiyanlığın doğuşu, Hz. İsa'nın
ifasının hemen sonrasındaki yıllarda olanları
keşfetmek) isimli önemli çalışmasında İncil
yazarları hakkında şu yorumlarda bulunur:
İncilleri Hz. İsa hakkında gerçek bir bilgi kaynağı olarak nasıl kullanabiliriz? İnciller, kelimesi kelimesine kendi yazarlarının sesleridir. Onların arkasında da Hz. İsa hakkında konuşan toplumdan isimleri belirsiz kişiler bulunmaktadır. Bu seslerin içinde de Hz. İsa'nın sözlerinden ve yaptıklarından izler bulunmaktadır. Hz. İsa hakkında doğru bilgileri toplamak için iki çetin aşamayı geçmek gerekir. Bunlardan birincisi hangilerinin Hz. İsa'ya ait olduğunu bulmaktır. İkinci adım ise bu bilgileri 1. yüzyıldaki Yahudi dünyasının tarihi yapılanması içine yerleştirmektir.26Hz. İsa'nın anlattıklarının sözlü hali artık tamamen yok oldu. Konuşulan cümleler yapısı gereği geçicidir ve çok kısa süre yaşar. Sadece dinleyicilerin hafızasında yaşar ve tamamen geri gelmesi ancak hafızaya bağlıdır... Yazılı gelenek dahi değişime uğrar ve gelişir. Bu bizi İncilleri doğrudan kopyalanmış bir sözlü anlatım olarak varsaymaktan alıkoymaktadır: gelenek metne geçirilirken tahrif edilmiş olabilir. Üstelik bu tahrifat sadece Sinoptik yazarları ile de sınırlı kalmamıştır...27
Ne İncil yazarları, ne de
Yeni Ahit'in diğer bölümlerini yazanlar, tasvir
ettikleri olayların bizzat görgü şahitleri değildirler.
İncil yazarları, Hz. İsa'dan sonra birkaç on
yıl boyunca nesilden nesile aktarılan sözlü
ve yazılı geleneği bir metin haline getiren
kişilerdir. Bu nedenle asırlardır bu metinler
üzerinde araştırma yapan çeşitli uzmanlar, İncil
metinlerinin günümüzdeki haline gelmesinde çok
çeşitli etkilerin rol oynadığına dikkat çekmişlerdir.
Bir makalede bu etki şu şekilde açıklanmaktadır:
İşte sizler böylesiniz; (diyelim ki) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz.
(Al-I İmran Suresi, 66)
Hz. İsa'nın ilk elden orijinal hatıraları, (1) Hıristiyanların kendi dini önderlerini yüceltmek için onu evrensel nitelikli dinsel bir kimlik haline getirme çabalarıyla; (2) kaleme alındıkları dönemin putperest tanrı motifleriyle; (3) gentile (Yahudi olmayan) kökenli Hıristiyanların oluşturduğu ilk kilisenin, ayrıldığı merkezi Yahudiliğe karşı çıkmasıyla; (4) bizzat Hıristiyan toplumunun farklı akımları içinde ihtilaf çıkaran polemiklerle; (5) ve Hz. İsa'nın hayatında cereyan eden olayların Eski Ahit peygamberlerinin verdikleri sözlerin yerine getirilmesi ve böylece de, onun Eski Ahit peygamberliğinin tamamlayıcısı olarak sunulmasıyla, çeşitli şekillerde muhafaza edilmiş, ayıklanmış, geliştirilmiş, yüceltilmiş ve kısmen de tahrip edilmiştir... Ayrıca İnciller, hem Yahudilerin baskılarına, hem de Roma İmparatorluğu'nun zulümlerine karşı ayakta kalma mücadelesi veren ilk kilise tarafından kaleme alındığı için ve içinde bulundukları durumdan dolayı, içerikleri bizzat Hz. İsa'nın kendisi ve yaptıkları olmayıp; ilk kilisenin, muhalifleri ile mücadelesi bağlamında Hz. İsa'nın sözlerine ve yaptıklarına getirdiği yorumdur. Bu gerçekten hareketle, İncillerin sunduğu bilgilerin Hz. İsa'nın biyografisini yazmak için oldukça yetersiz olduğu görülür. İşte bundan dolayıdır ki, Hz. İsa'nın konumunu ve statüsünü incelerken dört İncil'in yorumlanmasında, imanları, fikirleri, kanaatleri, önyargıları ve tartışmaları, hem İncillerde hem de Yeni Ahit'in diğer kitaplarında yansımasını bulan ilk Hıristiyan toplumlarının mevcut hayatlarını dikkate almak zorundayız... Yine Hz. İsa'nın konumunu incelerken şunu da unutmamalıyız ki, temel kaynak olan İnciller, Hz. İsa'dan 40-60 yıl sonra, onun hayatında cereyan eden orijinal olaylardan oldukça farklı bir ortamda, yine onun ana dili olan Aramice değil, Yunanca olarak kaleme alınmıştır... Kısacası İnciller Hz. İsa'nın söylediklerine ve yaptıklarına bizzat tanık olan Hz. İsa'nın kendi havarileri tarafından değil de, daha sonraki dönemde Hıristiyan olmuş kişiler tarafından, zamanla ortaya çıkan yeni durumlara uygun olarak derlenen kitaplardır. Yani İnciller, Hz. İsa'nın sözleri ve yaptıkları ile ilgili ilk el rivayetlere değil, ikinci hatta üçüncü el rivayetlere dayanmaktadır.28
Yazıda dikkat çekilen bu tarihi
gerçekler son derece önemlidir. İncil metinlerini
kıyaslama yaparak inceleyen bağımsız araştırmacılar
da aynı noktaya dikkat çekmektedirler: Dört
İncil birbirinden oldukça farklıdır.
Dört
İncil arasındaki farklılıklar
Matta, Markos,
Luka ve Yuhanna sırasıyla yer alan dört İncil,
ortak kabule göre MS 65 ila 100 yılları arasında
yazılmıştır. (Bazı araştırmacılar, MS 75-115
gibi daha geç tarihler de verirler.29)
Bunun anlamı ise, bu kitapların en erkeninin
Hz. İsa'nın Allah Katı'na alınışından 30 yıl
kadar sonra kaleme alındığıdır.
Az önce de belirttiğimiz gibi,
araştırmacılar bu kadar geç bir tarihte kaleme
alınan kitapların Hz. İsa'nın hayatını ve tebliğini
tam olarak yansıtabileceğine inanmamaktadırlar.
Üzerinde durdukları husus ise, İncil yazarlarının
Hz. İsa'yı olduğu gibi değil, kendi zihinlerinde
hayal ettikleri gibi tasvir etmiş olmaları ihtimalidir.
Dört İncil'in ilk üçü -yani
Matta, Markos ve Luka- birbirlerine büyük ölçüde
paraleldir. Bu nedenle Hıristiyan geleneğinde
"Sinoptik İnciller" olarak tanımlanırlar. (Sinoptik,
"aynı gözden" demektir ve üç İncil'in ortak
bakış açısını ifade eder). Bunların arasında
tarihsel olarak en erken yazılanı, Yeni Ahit'te
ikinci sıraya konmuş olmasına rağmen, Markos'un
İncili'dir. Matta ve Luka'nın kendi İncilleri'ni
yazarken Markos'u kaynak olarak kullandıkları,
ancak bazı eklemeler yaptıkları kabul edilmektedir.
Dördüncü İncil olan Yuhanna
ise, Sinoptiklerden çok kesin çizgilerle ayrılır.
Yuhanna'da anlatılan bazı olaylar Sinoptiklerde
yer almaz ya da bunun tersi söz konusudur. Dahası,
Yuhanna'nın anlattığı bir olay, Sinoptiklerde
tamamen farklı bir biçimde anlatılabilmektedir.
Sinoptikler de zaman zaman birbirleriyle çelişmektedirler.
Yeni Ahit araştırmacıları dört
İncil'in birbirlerinden farklı konuların üzerinde
durduklarına, yazan kişilerin üsluplarının metinlere
yansıdığına ve dört İncil'in kendi içlerinde
birçok tarihi çelişkiler barındırdığına işaret
ederek, İncillerdeki her pasajın doğrudan Hz.
İsa'nın sözü olarak kabul edilmesinin mümkün
olmadığını vurgularlar. Bu iddiaya göre Matta,
Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan 4
farklı İncil, farklı amaçlarla ve farklı topluluklara
yönelik yazılmıştır. Hıristiyan araştırmacılar
İncil metinlerini üsluplarına göre şu şekilde
tanımlamaktadırlar:
Matta; Yahudilere yönelik yazılmıştır
ve bu nedenle de genelde Hz. İsa'dan "İbrahim
ve Davut oğlu Kral Mesih" şeklinde bahsetmektedir.
Markos; Yunanlılara yönelik
yazılmıştır ve bu nedenle de genelde güç, iktidar
ve hizmet üzerinde durur. Hz. İsa'dan "Büyük
İşler Yapan Tanrı'nın Kulu" şeklinde bahsedilir.
Luka; Bunların dışında kalanlara
yönelik yazılmıştır. Bu nedenle de Hz. İsa'nın
üstün ahlakı ve insani yönleri üzerinde durulmuştur.
Hz. İsa'dan "İnsanların dostu olan Adem'in oğlu"
şeklinde bahsedilir.
İncil'de, Kuran ayetlerinde olduğu gibi, Hz. İsa'nın birçok mucizesi haber verilmektedir. Bunlardan biri de Hz. İsa'nın körleri iyileştirmesidir. Nicolas Poussin, (1594-1665), Louvre Müzesi, Paris. |
Yuhanna; Diğer
3 kitaptan çok daha sonra yazılmıştır. Bu dönem
içinde oluşan tepkileri ve soru işaretlerini
cevaplamak amacıyla yazılmıştır. Bu nedenle
de Hz. İsa'nın mucizevi yönlerinin üzerinde
durmuştur. "Allah'ın oğlu" (Allah'ı tenzih ederiz)
şeklindeki ifadeler daha ziyade bu kitapta yer
alır. Hz. İsa'dan "Göklerden gelen" şeklinde
bahsedilmektedir.30
Tarihsel olarak İncillerin
en erkeni Markos, en geçi ise Yuhanna'dır ve
aralarında büyük farklar vardır. Eğer Markos'un
ve Yuhanna'nın anlatımları tarihsel bir kayıt
olarak kabul edilirse, bu farklılıklar kolaylıkla
açıklanabilir. Çünkü ortada aynı olayın iki
farklı insan tarafından yazılmış iki ayrı tasviri
vardır. Bu tasvirlerin biri olaydan 40-45 yıl,
diğeri ise 60-65 yıl kadar sonra yazılmıştır.
İnciller arasındaki farklılıklar
karşısında bazı Hıristiyanlar "ufak tefek farklılıklara
rağmen sonuçta aynı olay anlatılıyor" gibi açıklamalarda
bulunurlar. Ama önemli olan da zaten bu farklılıklardır.
Çünkü bu farklılıklar, Yeni Ahit'in yazarlarının
yazdıkları metinleri normal, insani yollarla
yazdıklarını ortaya koymaktadır: Hz. İsa hakkında
sözlü bazı anlatımlar duymuşlar, sonra da kendi
kültürlerinin, inançlarının, bilgilerinin ya
da önyargılarının etkisiyle İncilleri yazmışlardır.
Dolayısıyla bu metinler "insani"dirler, "İlahi"
değildirler. Bu nedenle de bunları "içinde hak
bölümler olması muhtemel tarihsel kaynaklar"
olarak kabul etmek gerekir.
Hıristiyan inanışına göre,
İncil metinleri farklı insanlar tarafından kaleme
alınmışlardır, ama bu insanlar "Tanrı'nın esinlemesi"
ile yazmışlardır. Buna göre, Yeni Ahit'te yer
alan metinlerin hepsinin her satırının doğru
olduğu kabul edilmektedir. Ancak İnciller arasındaki
çelişkiler, bunu imkansız kılmakta ve bu kitapların
bütünüyle vahye dayalı olduklarını reddetmektedir.
Aynı olayın farklı şekillerde anlatılması ise,
bu anlatımın insan hafızasının, zihninin, önyargı
ve beklentilerinin ürünü olduğunu göstermektedir.
Hıristiyan kaynaklarına baktığınızda,
Yeni Ahit'in dört İncili'ndeki bu farklı anlatımın
"birbirlerini tamamlayan parçalar" olarak yorumlanmaya
çalışıldığını görürsünüz. Bu mantığa göre, her
İncil "Hz. İsa'nın farklı bir yönünün" görülmesini
sağlamaktadır. Oysa bu yanlıştır. Ortada dört
farklı metin ve dört farklı anlatım vardır,
çünkü bu metinleri yazan kişilerin Hz. İsa hakkındaki
düşünceleri farklıdır. Günümüz Kitab-ı Mukaddes
araştırmacılarına göre, Hz. İsa hakkındaki gerçek
bilgileri, hatta Hz. İsa'ya verilmiş olan gerçek
İncil'i birer kaynak olarak kullanmışlar, ancak
bu vahyi kendi inançlarına göre yorumlamış,
yeniden şekillendirmiş ya da ilavelerle genişletmişlerdir.
Bu araştırmacıların arasında önemli bir yere
sahip olan John Dominic Crossan, Richard G.
Watts ile birlikte yazdığı, Who is Jesus?
Answers to Your Questions About the Historical
Jesus (Hz. İsa Kimdir? Tarihi İsa Hakkındaki
Sorularınıza Cevaplar) isimli eserinde, İncil
metinleri arasındaki farklılıklar hakkında şu
yorumu yapar:
Aslında problemin temelinde dört İncil'e sahip olmamız yatıyor. Çünkü birkaç farklı versiyon içindeki belli meselleri veya özdeyişleri veya hikayeleri okuduğumuzda aralarındaki uyuşmazlıkları kaçıramayız. İlk başta, şunu söylemek üzere aklımız çeliniyor; 'Şahitler aynı şeyleri farklı şekillerde hatırlıyorlar.' Ancak çok açıktır ki, Matta ve Luka İncillerini yazdıklarında önlerinde Markos İncili'nin (Yeni Ahit İncillerinin ilk olanı) kopyaları duruyordu. Yani, Hz. İsa hakkındaki hikayeler konusunda Matta ve Luka bağımsız kaynaklar değillerdir, ancak Markos'un versiyonlarıdır. Ayrıca bu demek oluyor ki versiyonlar bireysel İncil yazarlarının dini görüşlerini (teolojilerini) yansıtmaktadır. Bir başka deyişle, her bir İncil biyografiden ziyade Hz. İsa'nın kasıtlı birer yorumudur... Matta, Markos, Luka ve Yuhanna arasındaki tüm farklılıklar ile diğer mevcut pek çok İncil ile (Q İncili, Aziz Thomas İncili...) birlikte belirgin bir problemimiz var. Her bir İncil Hz. İsa'yı anlamanın özel bir yoludur. Acaba tarihi gerçeklere ne kadar yakınlar?31
Alıntıda da belirtildiği gibi,
bir başka önemli gerçek, dört İncil'in, aslında
daha fazla sayıdaki İncil kopyalarının içinden
seçilmiş kitaplar olmasıdır. Thomas İncili,
Meryem İncili, Petrus İncili, Yakup ve Thomas'ın
Çocukluk İncilleri, Yakub'un gizli İncili, Eagerton
İncili, Oxyrhynchus İncili gibi bu farklı İnciller,
Hz. İsa hakkında farklı bilgiler ve yorumlar
içermektedir. Araştırmacılar, tüm bu İncillerin
aslında tek bir orijinal -ama kayıp- metinden
geldiğini düşünmektedirler. Buna, Almanca'daki
"quelle" (kaynak) sözcüğünden esinlenerek "Q
İncili" denmektedir. İlk Hıristiyan toplumu
ve İncil'i ilk kez derleyenler Hz. İsa'nın sözlerini
biraraya getirirlerken içinde bulundukları duruma,
siyasi baskılara ve mevcut koşullara göre yeni
yorumlamalar yapmış, çeşitli eksiltme ve eklemelerle
gerçek mesajdan uzaklaşmışlardır. Bugün İncil
üzerine araştırma yapan tarihçiler bu konuda
hemfikirdirler. Paula Fredericksen Yeni Ahit
yazılarının kaleme alındığı dönemi şu şekilde
özetler:
Yeni Ahit yazılarının yazıldığı dönem, sözlü anlatımdan yazılı anlatıma; Aramice'den Yunanca'ya, zamanın sonundan zamanın ortasına; Yahudilerden Yahudi-olmayanlara; Celile'den Yahuda'ya ve oradan da İmparatorluğa geçişlerin yaşandığı bir dönemdi.32
İncil
metinlerinin oluşumu hakkında çok fazla araştırma
yapılmış ve çok çeşitli kitaplar yazılmıştır.
Bu araştırmacıların çok büyük bir bölümü ise
yukarıda belirttiğimiz fikirlere katılmaktadırlar.
Yani İncil metinlerinin kim tarafından yazıldığının
belli olmadığını, bu metinlerin Hz. İsa'nın
doğrudan sözleri olup olmadığı konusunda kesin
bir kanaate sahip olunamayacağını, İncil yazarlarının
Hz. İsa ile çağdaş olmadıklarını söylerler.
Örneğin Princeton Üniversitesi İlahiyat bölümünden
Elaine Pagels, "Matta, Markos, Luka ve Yuhanna
olarak adlandırdığımız İncilleri kimin yazdığı
hakkında hemen hemen hiçbir bilgiye sahip değiliz."33
der. Who Wrote the Gospels? (İncilleri
Kim Yazdı?) kitabının yazarı Randel Mc Craw
Helms, "Markos'un Hz. İsa'nın görgü tanığı olan
hiç kimseyi tanımadığını"34
söyler.
Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına. (Bakara Suresi, 79) |
U.S. News
& World Report dergisinde, 10 Aralık 1990
tarihinde Jeffery L. Sheler imzalı "Who Wrote
the Bible?" (İncil'i Kim Yazdı?) başlıklı bir
araştırma dosyası yayınlanmıştır. Birçok Kitab-ı
Mukaddes araştırmacısıyla görüşen Sheler'e göre,
"Uzmanlar Kitab-ı Mukaddes'in tamamen insan
emeğinin ürünü olduğu, yazarlarının kimliğinin
ebedi olarak kaybedildiği ve çalışmalarının
yüzyıllardır tercüme ve düzeltmelerle silindiği
sonucuna varmışlardır."35
Sheler'in İncil'in yazımıyla ilgili yorumları
şu şekildedir:
Günümüzde İncilleri aslında Matta, Markos, Luka, Yuhanna'nın yazdığına inanan çok az sayıda Kitab-ı Mukaddes uzmanı bulunmaktadır -liberal şüphecilerden tutucu Evanjeliklere kadar. Metinlerin yazarları hiçbir yerde kendilerinin kimliklerini vermemektedirler ya da açıkça Hz. İsa'yı tanıdıklarını ya da onunla yolculuk ettiklerini iddia etmemektedirler... Bazı uzmanlar Hz. İsa'nın ölümünden sonraki 100 yıl içinde çok sayıda değişiklik meydana geldiğini, bu yüzden hiç kimsenin İncillerin doğruluğu ya da güvenilirliğinden- özellikle de yazarların Hz. İsa'nın kendisine dayandırdıkları sözlerin- kesin olarak emin olunamayacağını ifade etmektedirler.36
Sheler, yazısında
birçok teoloğun görüşlerine yer verir. Örneğin
Weston İlahiyat Fakültesinden Jerome Neyrey,
"Üzerinde durulması gereken ana konu, İncilleri
kimin yazdığını bizim gerçekte bilemediğimizdir."37
der. 8 Nisan 1996 tarihli Time dergisinde de
bu konu geniş yer alır. Dergiye görüşlerini
açıklayan The Gospel Truth (İncil Gerçeği) kitabının
yazarı David Van Biema şunları ifade eder:
Çoğu uzmanın doğruluğunu kesin olarak kabul ettikleri şey, İncillerin; havarilerin değil, onların adı bilinmeyen taraftarlarının (ya da onların taraftarlarının taraftarlarının) ürettikleri metinler olduğudur. Her biri Hz. İsa'nın hayatıyla ilgili farklı bir tablo sunmuşlardı. En erkeni Hz. İsa'nın çarmıha [gerildiğinin iddia edildiği tarihten] yaklaşık 40 yıl sonra yazılmıştır.38
Birçok Kitab-ı Mukaddes araştırmacısı, Dördüncü İncil'in yazarı olarak kabul edilen Yuhanna'nın, diğer 3 İncil yazarından çok daha farklı ve üçleme inancına sözde destek sağlayan bir üslup kullandığını kabul etmektedir. |
Prof. E. P. Sanders, neden
İncillerin orijinal hallerinden uzaklaştığını
düşündüğünü şu şekilde özetler:
- İlk Hıristiyanlar Hz. İsa'nın
yaşamının hikayesini yazmış değillerdi, onlar
daha ziyade bunu kullanmışlardı ve bu yüzden
şahsi bölümler korunmuş oldu -yani onun sözleri
ve kahramanlıkları hakkındaki kısa pasajlar
korunmuş oldu. Bu bölümler daha sonra editörler
ve yazarlar tarafından geliştirildi ve düzeltildi.
Bu da demek oluyor ki, Hz. İsa'nın sözleri ve
yaptıkları ile ilgili en yakın içerikten hiçbir
zaman emin olamayız.
- Bazı materyaller revize edilmiş,
bazıları da ilk Hıristiyanlar tarafından oluşturulmuştur.
- İnciller
anonim olarak yazılmışlardır.39
Dördüncü
İncil
Hıristiyan inanışları üzerindeki
Yunan etkisi ile ilgili araştırma yapan kişiler
için dördüncü İncil çok önemli bir delildir.
Akademisyenlerin çoğu, Yeni Ahit'te dördüncü
sırada yer alan ve Hıristiyanlarca "Yuhanna
İncili" olarak anılan kitabı sadece "Dördüncü
İncil" olarak tanımlamayı tercih ederler. Çünkü
bu İncil'in havari Yuhanna tarafından yazıldığı
iddiası çoğu araştırmacı tarafından kabul edilmemektedir.
Dördüncü İncil'in yazarının,
Hz. İsa'nın kimliği hakkındaki yorumları çok
farklıdır, üslubu çok farklıdır, aktardığı sözler
ya da olaylar farklıdır. Sinoptiklere göre çok
daha felsefi, çok daha sembolik, çok daha mistiktir.
Yeni Ahit'teki çelişkilerin çoğu da, aslında
Sinoptiklerle Dördüncü İncil arasındaki çelişkilerdir.
Prof. E. P. Sanders da The Historical Figure
of Jesus (Hz. İsa'nın Tarihi Portresi)
isimli eserinde Sinoptik İnciller ve Yuhanna
İncili arasındaki farklılıklar üzerinde durur.
Sanders Hz. İsa'nın hayatından bazı önemli olayları
örnek vererek, bu olayların Sinoptik İnciller
ile Yuhanna İncili'nde birbirinden çok daha
farklı şekillerde anlatıldığına dikkat çeker.
Sanders, "ikisinden birini kabul etmek zorundayız"
der, ve cümlesini şöyle tamamlar:
"...Ancak bir başka olasılığın da üzerinde durmalıyız: belki de yazarların hiçbiri neyin ne zaman yer alacağını bilmiyordu. Ellerinde büyük olasılıkla birkaç karışık bilgi vardı ve onlar da bu bilgiler üzerine inanılır hikayeler oluşturdular. Bu hikayelere de kendileri yeni eklemeler yaptılar."40
Maurice Casey, The Origins
and Development of New Testament Christology,
(Yeni Ahit Kristolojisinin Kökenleri ve Gelişimi)
isimli önemli çalışmasında şu yorumlarda bulunur:
Yuhanna'da Hz. İsa'nın, Tanrı'nın Oğlu ifadesini 23 kez kullandığı görülmektedir. Markos'da bu sayı sadece birdir. Eğer Hz. İsa bu terimi Yuhanna'nın söylediği kadar sık kullanmış olsaydı, derin iman sahibi olan Hıristiyanlar da Sinoptik İncillerde bu ifadeyi birçok kez kullanırlardı... Oysa Sinoptiklerde bu yönde deliller bulunmamaktadır. Eğer "oğul" ifadesi Hz. İsa'nın kendi kudsiyetini ifade etmek için kullandığı en temel ifade olsaydı, havariler bu terimi çok fazla kullanırlardı, bu sözler Luka'ya yoğun bir şekilde aktarılırdı ve Luka da hepsini kağıda dökerdi.41
Casey, Yuhanna İncili'nde bulunan
ve üçleme inancının temelini oluşturan bazı
ifadelerin, neden Sinoptik İncillerde olmadığını
incelemektedir. Vardığı sonuç ise şudur: Eğer
Hz. İsa'nın "Allah'ın oğlu" olduğu iddiası ve
ona dayanan üçleme inancı gerçekten Hıristiyanlığın
temeli olsaydı, Hz. İsa'nın sözlerinde, tebliğinde
bu konu hakkında çok fazla delil bulunması gerekirdi.
Oysa Sinoptik İncillerde üçleme inancının temellerini
bulmak mümkün değildir. Buna karşın "insanoğlu"
deyimi gerek Sinoptik İncillerde gerekse Yuhanna'da
o kadar fazla kullanılmaktadır ki, bundan Hz.
İsa'nın bu ifadeyi kullanmış olabileceği anlaşılmaktadır.
(En doğrusunu Allah bilir) "Allah'ın oğlu" ifadesinin
Hz. İsa tarafından kullanılmadığını ifade eden
İncil araştırmacıları, "insanoğlu" ifadesi için
tam tersini düşünürler.
İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "Hak Söz". Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Meryem Suresi, 34-35) |
Yuhanna İncili'nin bir diğer
dikkat çekici yönü, Yunan felsefesiyle olan
ilişkisidir. İncil araştırmacısı James Still,
"The Gospel of John and the Hellenization of
Jesus" (Yuhanna İncili ve İsa'nın Yunanlaştırılması)
adlı önemli makalesinde bu konuda şunları söyler:
Yuhanna İncili
ikinci yüzyılın başlarında Yunanlı Hıristiyanlar
için yazıldı. Bu yeni inananlar, daha eğitimli
ve daha zengin kişilerdi. Şehirlerinde yaşayan
diaspora Yahudilerini küçümsüyorlar, buna karşılık
Roma yönetiminden itibar görüyorlardı. Bu
nedenle Yuhanna'nın yazarı, Sinoptik İncillerde
yer alan ve Hz. İsa'yı Yahudilerin Mesihi olarak
tanıtan pasajları çıkardı� İnsan-üstü bir
İsa figürü ortaya çıkardı. Önceki Sinoptik İnciller
Hz. İsa'nın Yahudilerin Mesihi, Hz. Davud'un
soyundan gelen ve İsrail'i kurtaracak kişi olduğunu
vurgulamışlardı. Yuhanna'nın yazarı ise Yunanlı
Hıristiyanları memnun etmeyen tüm bu Yahudi
kavramlarını yok etti, Hz. İsa'nın Filistin
ve Hz. Davud soyu ile ilgili olan bağlantılarını
sildi.42
James Still'in diğer yorumları
şu şekildedir:
Bugün bilinen
Hz. İsa'yı ortaya çıkarmış olan Yunan felsefesinin
etkisini Yuhanna'da çok açık biçimde görürüz.
Tam anlamıyla Yunanlaştırılmış ve Tanrı'ya eşit
gibi gösterilmiş bir Hz. İsa portresidir bu.
Yuhanna'nın karmaşık ve mistik üslubunun
tek bir amacı vardır; Hz. İsa'nın Tanrı'nın
kendisi olduğu mesajını verebilmek.43
(Allah'ı tenzih ederiz)
Sinoptik İncillerde Hz. İsa'ya
ilahlık atfeden pasajlar son derece az ve tartışmaya
açıktır. Ancak Still'in söylediği gibi bu yanlış
inanış Yuhanna'da tüm metne belirgin bir biçimde
hakimdir. James Still aynı makalesinde, 4. İncil'de
Hz. İsa'yı sözde ilahlaştırmak için yapılan
düzenlemelerden şöyle söz eder:
Burada (Yuhanna İncili'nde) Hz. İsa'nın doğumu yoktur, bize "herşeyin başlangıcında" Hz. İsa'nın Tanrı ile birlikte var olduğu anlatılır. Çünkü bu İncil'in yazarı, Hz. İsa'nın doğumundan söz etmenin, bu doğum her ne kadar olağanüstü bir doğum olsa bile, ezelden beridir var olan Oğul Tanrı kavramıyla uyuşmayacağı kanaatindedir. Hz. İsa'nın Markos İncili'nde gördüğümüz insani zaaf ve ihtiyaçları Yuhanna'da kesinlikle yer almaz... Çünkü Yuhanna'nın yazıldığı dönem olan birinci yüzyıl sonunda, Hz. İsa hakkındaki anlatımlar onu bir Yunan tanrısı haline getirmiş durumdadır.44 (Allah'ı tenzih ederiz.)
Baba-Oğul
ifadelerinin İncil metinlerinde kullanılışı
Bu iki ifadenin İncil metinlerinde
kullanılışını incelemeden önce, bu bölümde söz
konusu batıl inanışı ifade etmek için kullanacağımız
"üçleme inancını savunan kişilere ait her türlü
saygıya uygun düşmeyen tanımdan" sonsuz güç
ve kudret sahibi olan Rabbimiz'i tenzih ettiğimizi
belirtiriz.
Dört İncil'in en erkeni olan
Markos İncili'ne bakıldığında, "Baba ve oğul"
kavramlarının çok zayıf bir vurgu ile kullanıldıklarını
görürüz. Markos'un metninde, Allah'ı ifade etmek
için sadece dört kez "Baba" kelimesi kullanılır.
Bunların da üçü Hz. İsa tarafından değil, diğer
Yahudiler tarafından telaffuz edilir. Bu nedenle
Markos İncili'nden yola çıkarak üçlemeye sözde
destek bulunması mümkün değildir. Dahası, yine
Markos'ta Hz. İsa kendisinin ilahlaştırılmasına
yol açabilecek en küçük bir ifadeye bile karşı
çıkar:
İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp Ona, "İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa ona, "Bana neden iyi diyorsun?" dedi, "İyi olan tek biri var, O da Tanrı'dır. (Markos, 10/17-18)
Markos'tan
10-15 yıl sonra yazılan Matta'da bu sayı belirgin
bir biçimde yükselir: Bu İncil'de Allah için
kullanılan (Allah'ı tenzih ederiz) "Baba" ifadesi
tam 50 kez geçmektedir. Bunların 28'i Yahudilere
yönelik olarak kullanılır; yani "Babanız'a dua
edin", "Baba'nızı sevin" gibi genel ifadelerdir.
Kalan 22 tane ise Hz. İsa'nın ağzından "Babam"
şeklinde kullanılır. Bu kavrama yapılan vurgu
çok dikkat çekici biçimde yükselmiştir.
Matta ile aynı dönemde yazıldığı
kabul edilen Luka'da da yine buna yakın bir
vurgu vardır. Bu İncil'de "Baba" kelimesi 18
kez kullanılır. Bunların 12'si Hz. İsa'nın kendisiyle
ilgilidir: Hz. İsa'nın "Baba" diye başlayan
duaları ya da "Babam" diye başlayan sözleridir.
Dördüncü İncil'de ise Hz. İsa'yı
sözde ilahlaştırıcı anlamda "Allah'ın oğlu"
sayan inanç, çok açık ve net bir biçimde ifade
edilmektedir. Yuhanna'da Allah'ı tanımlamak
için tam 122 kez "Baba" ifadesi kullanılmaktadır
ve bunların üçü hariç hepsi Hz. İsa'ya aittir.
Öte yandan Hz. İsa için 17 kez "oğul" sıfatı
kullanılır. Dahası dört kez de Hz. İsa için
özellikle "Tanrı'nın biricik oğlu" denir. (Allah'ı
tenzih ederiz.)
İncillerin yazılış tarihleri
Hz. İsa'nın Allah Katı'na alınışından uzaklaştıkça,
onu Allah'a "Baba" diye hitap eden birisi olarak
gösterme eğilimi de artmaktadır. Bir başka deyişle,
Hz. İsa'nın sözde "Allah'ın oğlu" olduğu şeklindeki
inanç, her yeni yazılan İncil'de biraz daha
fazla zemin bulmuştur. Yuhanna'da ise bu eğilim
çok daha da güç kazanır. Bu, zaman içinde giderek
artan bir dejenerasyonun göstergesidir. Yüce
Rabbimiz'i tüm bu benzetmelerden tenzih ederiz.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------