1 Aralık 2011 Perşembe

YUNAN MİLLİYETÇİLİĞİ, MİSYONERLİK

YUNAN MİLLİYETÇİLİĞİ, MİSYONERLİK


Misyonerlik kelime anlamıyla "Her Hıristiyan tarafından dinin tebliği"dir.
Fakat Türkiye'de çoğunlukla "Ortodoks dininin Yunan millî hedeflerine ulaşmak amacıyla bir araç olarak kullanılması"dır.
Yunan milliyetçiliğinin hedefleri bütün Kıbrıs, bütün batı Anadolu, bütün Trakya, Argonotların altın postu aradığı Kaf (kas) dağlarına kadar Anadolu'nun Karadeniz sahilidir.
Yunanlıların bütün bu boyundan hayli büyük toprak parçalarını istemesi normal karşılanmaktadır ama bu saldırıya maruz kalan Türkiye'nin kendini savunmak amacıyla mesela Kıbrıs'ın yarısına çıkması, orada kalmak istemesi tepki görmektedir.
Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol hanıma, katıldığı her televizyon programında her sunucunun sormaktan büyük keyif duyduğu bir soru vardır;
"Hıristiyan olduğunuz halde misyonerliğe neden karşısınız?"
Sevgi Hanım da her seferinde hiç üşenmeden arkasına şöyle bir yaslanıp yutkunduktan sonra tane tane hep şu aynı cevabı vermekten büyük zevk duyar;
"Çünkü ben Türk'üm. Hıristiyan (Ortodoks) dininin genelde bütün batılılar, özelde Yunanlılar tarafından Türk Devletinin milli bütünlüğüne karşı sömürü amaçlı kullanıldığını gördüğüm için misyonerliğe karşıyım. Aynı nedenle AB'ye de karşıyım. Küreselleşmeye karşıyım, ABD emperyalizmine karşıyım. Misyonerlik emperyalizmin mızrak ucudur."
Bu cevap Türkiye üzerine oynanan büyük oyunu bütünüyle açıklamaya yeterlidir.
Cevabı herkes anlamakta, fakat zihni ve fikri devşirilmiş aydınlar ile mandacı ve bölücüler anlamamaktadır.
Etrafınıza şöyle bir bakarak anlamamakta israr edenlerin mütarekeci, mandacı ve bölücüler olduğunu kolaylıkla çözebilirsiniz.
Ben her programda Sevgi Hanım'a aynı sorunun sorulmasından, hemen arkasından da aldıkları cevaptan hoşlanmayanların suratlarının aldığı hali seyretmekten gizli bir haz duyuyorum.
Meşreplerini ifşa ettiklerinin farkında değiller.
Milli hedef" kavramı ile neyin ifade edilmek istenildiğini bir örnekle gösterelim:
Yunanistan ve İstanbul Rumları arasında çok değer verilen ve hala nesilden nesile dikkatle aktarılmakta olan bir Ayasofya Efsanesi vardır. Bu efsaneye göre İstanbul'un fethi esnasında Ayasofya'da bir rahip tarafından icra edilmekte olan kutsal kudas âyini-Türk köpeklerin-gelmesiyle yarıda kesilmiş ve rahip de orada bir sütuna dönüşmüştür. Rumların geri gelmesiyle beraber ışıl ışıl bir yüz ve elinde bir kadehle ortaya çıkacak ve ayine bıraktığı yerden devam edecektir. Aslında son imparator da ölmemiştir ve mermere dönüşmüş olarak muzaffer imparatorların geleneksel giriş noktası olan Altın Kapı'nın ardındaki bir mağarada uyumaktadır. Bir gün semadan bir çağrı duyarak hayata dönecek ve bir meleğin kendisine getireceği bir kılıç ve "kuzeyin sarışın insanları"nın yardımıyla Türkleri Acem sınırının ardındaki "Kızıl elma"ya sürecektir.(1) ("Konstantinopolis" Philip Mansel. Sabah Yay. Kasım 1996. Sayfa 24)(1)
"Kuzeyin sarışın insanları" sakın sarışın AB'liler olmasın?
İlgilenenler için bir not: "Altın Kapı" Türkler tarafından o tarihten sonra duvar örülerek kapatılmıştır.
Rumların milli hassasiyetleri bu kertede iken Türklerinki nasıldır dersiniz?
Kasım 2001 içinde Azerbaycan Meclis Başkanı Aleskerov, beraberinde bir heyetle İstanbul'a gelir. Ziyaret programında tarihi yerler vardır, Dolmabahçe'ye de gidilir. Dolmabahçe Saray Müdürlüğü kadrosunda tam 60 adet kadrolu rehber vardır. Azerbaycan heyetini gezdirmek görevi işte bu 60 rehberin içindeki Ermeni asıllı İlona Baytar'a verilir. Üstelik Baytar müzeyi gezdirirken Azerilere "Dolmabahçe Sarayı'nın inşaatını Kayseri asıllı Ermeni Balyan Ailesi yapmıştır" diyerek vurguda bulunur. Azeri heyeti tepki göstererek olayı protesto eder.
Bunun adı da en hafif deyimiyle herhalde "milli hassasiyetsizlik" olur.
"Hassasiyet" kelimesinin "haysiyetsizlik" ile müthiş bir ses uyumu taşıdığını fark ettiniz mi?
Bu bölümü; adalı olsun, kıt'alı olsun kadın erkek yaşlı bütün Rumların 400 yıl süren Türk egemenliğini protesto etmek için boyunlarına hala siyah mendil bağladıklarını ve kıyafetlerinde siyah rengi tercih ettiklerini belirterek bitirelim.(2) ("Girit'te Bir Şehrin Hikayesi". Pandelis Prevalikis. Belge yay. İstanbul 1997. Sayfa 17(2)
İnanmayan gitsin baksın Batı Trakya'ya, Kıbrıs'a... Bu ne bitmez tükenmez kinmiş?

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...