11 Aralık 2011 Pazar

NASÂRÂ /HIRİSTİYANLAR


Bakara, 62; Kavram: 68


NASÂRÂ /HIRİSTİYANLAR


Nasârâ ve Hıristiyan; Anlam ve Mâhiyeti
Kur’ân-ı Kerim’de Hıristiyanlık
Hıristiyanların İslâm’a Zıt Olan Bazı Temel İnançları
Hıristiyan Âmentüsü
Hıristiyanlıkta İbâdet
Körlerin Kör Kılavuzu Pavlus
Hz. İsa
Hıristiyanlara Göre Hz.İsa
Aslî Günah ve Keffâret İnancı
Kitab-ı Mukaddes’e Göre Barış ve Savaş Anlayışı
Hıristiyanlıkla İlgili Temel Kavramlar ve Anlamları


Şüphesiz senden evvel peygamberlere iman edenler, yani yahudilerden, hristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah’a ve âhiret gününe hakkıyla iman edip sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi, onlar üzülmeyeceklerdir.” (2/Bakara, 62)

Nasârâ ve Hıristiyan; Anlam ve Mâhiyeti
Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dinin, daha sonra tahrif edilmiş, bozulmuş şekline hıristiyanlık diyoruz. Hıristiyanlık, vahy ve kutsal kitaba dayanan, esas itibariyle İslâm dininin o günkü şekli olan ilâhî kaynaklı bir dindir. Hıristiyan kelimesi Kur’an’da geçmez. Bu anlamda “nasrânî” (3/Âl-i İmrân, 67) kelimesinin çoğulu olan “nasârâ” kelimesi kullanılır. Nasrânî, hıristiyan; nasârâ hıristiyanlar demektir. Hıristiyanlık için de “nasrâniyye” kelimesi kullanılır. Nasrâni ve Nasârâ kelimesinin anlamı ve hıristiyanlar için kullanılması konusunda iki değerlendirme yapılır:
1- Kelime, Nâsıra veya Nasran adlı köyden olanlar anlamındadır ki, Hz. İsa ve havârileri bu köye nispet edilirler. 2- Yardım ve destek anlamındaki nusret veya nasr kökünden yardım edenler, yardımcılar anlamındaki ensâr kelimesine nispet edilmiştir. Âl-i İmrân sûresi 52. âyetinde Hz. İsa’nın yardım talebine havârilerin olumlu cevap vermeleri sebebiyle havâriler için ensâr kelimesi kullanılır. Bu deyimden yola çıkılarak havârilere ve tüm hıristiyanlara “yardım edenler” anlamında nasârâ denmiştir.
Bu dinin mensupları, batı dillerinde “christian” , Türkçede “hristiyan” (hıristiyan) şeklinde adlandırılır. Bugünkü İncillerde bu kelime, Grekçe “Christos yanlısı” anlamında “christianos” şeklinde geçer. Christos, İbrânicede “kutsal yağ sürülmüş, yağlanmış” anlamına gelen “Maşiah” (Mesîh) kelimesi, “gelecek olan Yahve’nin kutsanmışı”nı veya “kralı”nı ifade ederken, bunun Grekçe’deki karşılığı “Christos” İncillerde Hz. İsa’ya isim-lakap olarak verilmiştir. Grekçe “Christos” ve Latince “ianos” ekinden oluşan “christianos (Latince, “christianus”) kelimesi, daha sonra halk dilinde “chrestianus” şeklini almıştır. Türkçe söylenişi ile hıristiyan kelimesi, buradan kaynaklanmaktadır.
Hıristiyanlık, başlangıçta hak dinin tüm vasıflarını içeren, çok sade bir tevhid dini idi. Yani İslâm’ın o günkü şekliydi. Bu hakikat Kur’an’da nice âyette vurgulanır. İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: ‘Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na ibâdet edin. İşte bu, doğru yoldur.’ Ama aralarından çıkan gruplar, birbirleriyle ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbı karşısında vay o zulmedenlerin haline!” (43/Zuhruf, 63-65) Âyette vurgulandığı gibi, Hz. İsa, bir peygamber olarak gönderilmesindeki amacı, açık bir şekilde ifade etmesine rağmen, onun bu dünyadan ayrılmasından kısa bir zaman sonra bu tevhid dini olan İslâm’ın o günkü şekli, köklü tahriflere/değişikliklere uğratılmış ve hıristiyanlık ortaya çıkmıştır. Bu temel bozulmanın en büyüğü, tevhidin teslisle yer değiştirmesidir.
İsa, onlardaki küfrü/inkârcılığı sezince, ‘Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?’ dedi. Havârîler, ‘Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah’a iman ettik. Bil ki biz müslümanlarız’ cevabını verdiler.” (3/Âl-i İmrân, 52) Âyette havârîlerin dilinden kendileri hakkında “müslimûn = müslümanlar” denilmesi, tüm semâvî/hak dinlerin, aslında Allah katında tek hak din olan İslâm (3/Âl-i İmrân, 19) olduğunu, bağlılarına da “müslüman” dendiğini, bu “müslüman” isminin bize Allah tarafından verildiğini (22/Hac, 78) biliyoruz. Âyette geçen “havârî” kelimesi, Arapçaya Habeşçeden geçmiş olup aslı “havâryâ”dır; “yardımcı” anlamına gelmektedir. Nitekim, meali verilen son âyette Hz. İsa’ya ve onun dinine yardımcı olmayı taahhüd edenlere bu adın verildiğini görmekteyiz. Hz. Muhammed (s.a.s.)’e ilk inanan insanlar olan “sahâbe”nin benzerleridir.
Hıristiyanlar, Hz. İsa’yı peygamber konumundan çıkararak, onu ilâhlıkta Yüce Allah’a şirk/ortak koşmuşlardır. Hıristiyanların dindeki bu çirkin tahrifatı, Kur’ân-ı Kerim’de sert bir şekilde kınanır (5/Mâide, 17, 72, 116; 9/Tevbe, 31). Hz. İsa’dan çok kısa bir zaman sonra, hıristiyanlık, Hz. İsa’nın getirdiği tevhid dini olmaktan çıkmış, Pavlus’un yorumları ile hak din vasfını kaybedip teslis dinine dönüşmüştür. Günümüzün hıristiyanlığı, Hz. İsa’nın getirdiği nizamdan, hak tevhid dini vasfından çok, Pavlus’un ve bu çizgideki kilisenin yorumlarıdır. Aslında bu dinde, peygamber, melek, âhiret ve kader inancı gibi İslâm’la ortak inanç esasları ve müşterek kavramlar bulunmakla beraber, bu inanç konularının ve kavramların açıklanışı İslâm’ın bozulmamış tevhid inancından tamamıyla farklıdır.
Halbuki Hz. İsa, yepyeni bir din getirmemiştir; tam tersine o, kendinden önce gönderilen Hz. Mûsâ’nın getirdiği şeriatı ıslah etmek için gönderilmiş bir peygamberdir: “Ben, benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.” (3/Âl-i İmrân, 50-51). Bu âyetle kesin olarak belirtildiği gibi, Hz. İsa, diğer peygamberlerin tebliğ ettiği dinin dışında farklı bir din getirmemişti. Bu hakikati, tahrif edilmesine rağmen bugünkü İncillerde bile görmek mümkündür: “Sanmayın ki ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmağa geldim; ben yıkmağa değil, fakat tamam etmeye geldim.” (Matta, 5/17)
Hz. İsa, 30 yaşında peygamber olmuş ve peygamberlik müddeti yaklaşık olarak üç yıl sürmüştür. Dolayısıyla üç sene gibi çok kısa sayılabilecek bir süreçte, onun görevi, bazı şeylere ve özellikle Hz. Muhammed (s.a.s.)’in geleceğini müjdelemeye hasredilmiştir. Muharref İnciller bile Hz. İsa’nın kendi yapacağı işlerin bitmediğini onun ağzından şöyle ifade eder: “Size söyleyecek daha çok şeylerim var; fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat O hakikat Ruhu gelince, size her hakikate yol gösterecek; zira kendiliğinden söylemeyecektir; fakat her ne işitirse söyleyecek; ve gelecek şeyleri size bildirecektir.” (Yuhanna, 16/12-13) İncil tahrif edilmiş olmakla birlikte, vahy ürünü bazı ibarelerin bulunabileceğini kabul ediyoruz.
Hıristiyanlar, kendi kitaplarında geçen ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’in geleceğini müjdeleyen ifadeleri bu İncil ifadesinde olduğu gibi, “Hakikat Ruhu” şeklinde değiştirmişlerdir. Aynı şekilde Hz. Muhammed (s.a.s.)’in isminin karşılığı olan “Paraklit” ismini de Türkçe İncillerde “Tesellici” olarak tercüme edip değiştirmişlerdir. (Bu konuyla ilgili olarak ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’in müjdelenmesiyle ilgili bkz. Yuhanna, 14/16, 26, 30; 15/26; 16/7-8, 12-13). Allah’ın kelâmı olduğu konusunda en küçük bir şüphe olmayan, bir kelimesi dahi tahrif olmamış ve olmayacak korunmuş kitap Kur’ân-ı Kerim’de bu konu şöyle belirtilir: “Hani Meryem oğlu İsâ, ‘Ey İsrâil oğulları! Ben size Allah’ın peygamberiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamber’i de müjdeleyici olarak geldim’ demişti.” (61/Saf, 6)

Kur’ân-ı Kerim’de Hıristiyanlık
“Nasrânî” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de bir yerde (3/Âl-i İmrân, 67) geçer. Bu kelimenin çoğulu olan “nasârâ” kelimesi, 14 yerde kullanılır. Hıristiyanların çoğunluğunu teşkil ettiği “ehl-i kitab” 32 yerde, yine aynı anlamda, “ûtü’l-kitab” (kendilerine Kitap verilenler) 21 yerde geçer. “İncîl” 12; “İsâ” 25 yerde, Hz. İsa’nın lakabı olan “Mesîh” de 11yerde kullanılır. Hz. İsa’nın annesi “Meryem” 34 yerde geçer.
“Ben, benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.” (3/Âl-i İmrân, 50-51)
“De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müsâvi/anlamı eşit (ve âdil) bir kelimeye gelin, (şöyle diyerek): ‘Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi rabler edinip ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman deyin ki: ‘Şâhid olun, biz muhakkak müslümanlarız.” (3/Âl-i İmrân, 64)
“Hiçbir beşerin, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: ‘Allah’ı bırakıp da (gelin) bana kul olun’ demesi mümkün değildir. Bil’akis (şöyle der:) ‘Okumakta ve öğrenmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olun.’ Ve size ‘melekleri ve peygamberleri ilâhlar/tanrılar edinin’ diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, hiç size kâfirliği emreder mi?” (3/Âl-i İmrân, 79-80)
“Ey ehl-i kitab! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, hak/gerçek olandan başkasını söylemeyin. Mesih, ancak Meryem’in oğlu İsa’dır, (o) Allah’ın rasûlüdür; Meryem’e ulaştırdığı (‘kün=ol’) kelimesi (nin eseri)dir. Allah tarafından (gelen) bir ruhtur. Artık Allah’a ve peygamberlerine iman edin de ‘(İlâh) üçtür’ demeyin. Kendiniz için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. Ne Mesih ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan çekinirler. O’na kulluktan çekinip büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır.” (4/Nisâ, 171-172)
“Gerçekten ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir’ diyenler, andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: ‘O halde, Allah, Meryem oğlu Mesih’i, anası (Meryem’i) ve yeryüzünde bulunanların hepsini öldürmek isterse, Allah’a karşı kimin elinden bir şey gelir?” (5/Mâide, 17)
“Meryem oğlu Mesih (İsa) gerçekten Allah’tır’ diyenler, andolsun kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih (şöyle) demişti: ‘Ey İsrâiloğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Bilin ki kim Allah’a şirk/ortak koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar da yoktur.” (5/Mâide, 72)
“Andolsun ‘Allah üçün üçüncüsüdür (üç tanrının biridir)’ diyenler kâfir olmuştur. Halbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh/tanrı yoktur. Eğer diyegeldikleri (bu sözden) vazgeçmezlerse içlerinden o kâfir olanlara çok acıklı bir azap vardır.” (5/Mâide, 73)
“Meryem oğlu Mesih (İsa), ancak bir rasûldür/peygamberdir (başka bir şey değildir). Ondan önce de (birçok) peygamberler gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar.” (5/Mâide, 75)
“De ki: ‘Ey ehl-i Kitap, dininizde haksız yere haddi aşmayın. Bundan evvel gerçekten hem kendileri sapmış, hem de bir çoğunu saptırmış ve (hâlâ da) dümdüz yoldan sapagelmiş bir kavmin hevâsına (ve hevesine) uymayın.” (5/Mâide, 77)
“Allah: ‘Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: ‘beni ve anamı, Allah’tan başka iki ilâh/tanrı edinin’ diye sen mi dedin?’ diye buyurduğu zaman o, şöyle dedi: ‘Hâşâ! Seni tenzih ederim, Sen yücesin; Hakkım olmayan, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, şüphesiz Sen bunu bilirsin. Benim içimdekini Sen bilirsin; ben Senin zâtında olanı bilmem. Gaybları/gizlilikleri eksiksiz bilen yalnız Sensin, Sen! Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet/kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine şâhid/kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin, şâhidsin.” (5/Mâide, 116-117)
“Yahudiler, ‘Uzeyir Allah’ın oğludur’ dediler! Hıristiyanlar da, ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” (9/Tevbe, 30)
“Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını), râhiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki hepsine de tek ilâh’a ibâdet/kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı. Ondan başka hiçbir tanrı yoktur. O, bunların şirk/ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (9/Tevbe, 31)
İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: ‘Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na ibâdet edin. İşte bu, doğru yoldur.’ Ama aralarından çıkan gruplar, birbirleriyle ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbı karşısında vay o zulmedenlerin haline!” (43/Zuhruf, 63-65)
“Hani Meryem oğlu İsâ, ‘Ey İsrâil oğulları! Ben size Allah’ın peygamberiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamber’i de müjdeleyici olarak geldim’ demişti.” (61/Saf, 6)
“De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’na eş ya da denk değildir.”(Samed: Hiçbir şeye muhtaç olmayan, aksine her şey kendine muhtaç olan demektir.)” (112/İhlâs, 1-4)
“Allah katında hak din İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.” (3/Âl-i İmrân, 19)
Ve bir hadis-i Şerif: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övdükleri gibi beni övmeyin. Yalnız, ‘Allah’ın kulu ve rasûlüdür’ deyin.” (Buhârî, Enbiyâ 48; Ahmed bin Hanbel, Müsned, I/23, 24, 47, 55)

Kur’ân’a Göre Hıristiyanların İslâm’a Zıt Olan Bazı Temel İnançları
Hıristiyanlar, Dinlerinde Aşırı Giderler: Kur’ân-ı Kerim, ehl-i Kitabın ve özellikle hıristiyanların dinde aşırılıklarla hak dini bozduklarını ifade ederek, bundan vazgeçmelerini emreder: “Ey Kitap ehli, dininiz hususunda haddi aşmayın. Allah’a karşı hak olandan başkasını söylemeyin.” (4/Nisâ, 171) “De ki: ‘Ey ehl-i Kitap, dininizde haksız yere haddi aşmayın. Bundan evvel gerçekten hem kendileri sapmış, hem de bir çoğunu saptırmış ve (hâlâ da) dümdüz yoldan sapagelmiş bir kavmin hevâsına (ve hevesine) uymayın.” (5/Mâide, 77)

Hıristiyanlar ‘Allah İsa’dır’ Dediler: Kur’An’da, hıristiyanların dindeki aşırılıklarının bir sonucu olarak, Allah’a inanç konusunda tevhidden ayrılarak şirke düşmeleri vurgulanır ve gereken cevaplar verilir: “Gerçekten ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir’ diyenler, and olsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: ‘O halde, Allah, Meryem oğlu Mesih’i, anası (Meryem’i) ve yeryüzünde bulunanların hepsini öldürmek isterse, Allah’a karşı kimin elinden bir şey gelir?” (5/Mâide, 17) Doğumlu ve ölümlü olanların ilâh olamayacakları, bu âyette hatırlatılmaktadır. “Meryem oğlu Mesih (İsa) gerçekten Allah’tır’ diyenler, andolsun kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih (şöyle) demişti: ‘Ey İsrâiloğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Bilin ki kim Allah’a şirk/ortak koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar da yoktur.” (5/Mâide, 72) “Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını), râhiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki hepsine de tek ilâh’a ibâdet/kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı. Ondan başka hiçbir tanrı yoktur. O, bunların şirk/ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (9/Tevbe, 31)

İsa Allah’ın Oğludur’ Dediler: “Yahudiler, ‘Uzeyir Allah’ın oğludur’ dediler! Hıristiyanlar da, ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin. Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” (9/Tevbe, 30) Beydavî’nin de belirttiği gibi, hıristiyanlar bunu, Hz. İsa’nın babasız dünyaya gelmesini imkânsız gördükleri için veya Hz. İsa’nın anadan doğma körü, alacalıyı iyileştirmesini, ölüleri diriltmesini insan olarak imkân dışı gördükleri için söylediler. Halbuki her peygamber, Allah’ın yaratması ve izniyle mûcizeler göstermiştir. Hz. İsa’nın durumu da, peygamberliğini isbat eden mûcizeden başka bir şey değildir.
Hz. İsa’nın, kendinden sonra Allah’a şirk koşulması konusunda, hiçbir suçu yoktur. O, tevhid dinini insanlara tebliğ etmiş, kendisinin de Allah’ın kulu ve peygamberi olduğundan başka bir iddiada bulunmamıştır. Kur’an, Hz. İsa’yı ve onun tebliğ ettiği dini temize çıkarır ve onun adına yalan ve iftira atıp dinde çirkin aşırılıklara gidenlerin maskesini düşürür: “Hiçbir beşerin, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: ‘Allah’ı bırakıp da (gelin) bana kul olun’ demesi mümkün değildir. Bil’akis (şöyle der:) ‘Okumakta ve öğrenmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olun.’ Ve size ‘melekleri ve peygamberleri ilâhlar/tanrılar edinin’ diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra, hiç size kâfirliği emreder mi?” (3/Âl-i İmrân, 79-80) Âyet-i kerimeden net olarak anlaşılmaktadır ki Hz. İsâ, insanları İslâm’a davet etmiş, onları müslüman olmaya çağırmış; teslise, yani şirk ve küfre kesinlikle müsaade etmemiştir.

Hıristiyanlar Teslisi (Üçlü İlâh Anlayışını) Kabul Etmekle Kâfir Oldular: Bilindiği gibi, muharref hıristiyanlık inancında Baba, Oğul, Rûhu’l-Kudüs’ten oluşan teslis inancı başlıca akide esasıdır. Şimdiki tüm hıristiyanlara göre, teslisi kabul etmeyenler hıristiyan sayılmazlar. Halbuki teslis, açık bir küfürdür; buna inanan kimse kâfir ve müşrik olur: “Ey ehl-i kitab! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, hak/gerçek olandan başkasını söylemeyin. Mesih, ancak Meryem’in oğlu İsa’dır, (o) Allah’ın rasûlüdür; Meryem’e ulaştırdığı (‘kün=ol’) kelimesi (nin eseri)dir. Allah tarafından (gelen) bir ruhtur. Artık Allah’a ve peygamberlerine iman edin de ‘(İlâh) üçtür’ demeyin. Kendiniz için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. Ne Mesih ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan çekinirler. O’na kulluktan çekinip büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır.” (4/Nisâ, 171-172)
Hıristiyanlar, bir türlü Allah’ın birliği (tevhid) inancına gelememiş, Allah ile peygamberin birbirinden farkını anlayamamışlardır. Hz. Mûsâ ve Hz. İsa, ehl-i kitaba tevhid inancını (İslâm’ı) getirdiği halde, sonradan sapan bu toplumlar Hâtemü’l-enbiyâ’nın sağlam ve
aydınlatıcı açıklamalarına rağmen, çoğu tevhidi kabul etmemişlerdir. Hıristiyanlar: ‘baba, oğul ve rûhu’l-kudüs’ten ibaret olmak üzere Allah üçtür, yahut, ‘Allah üç unsurdan meydana gelmiştir, bunların üçü de birbirinin aynıdır, her biri tam ilâhtır ve üçü birden bir tek tanrıdır’ diyerek saçmalamışlardır. Yukarıdaki âyetler, onları, gerçek Allah inancı üzerinde aydınlatmak üzere gelmiştir. Âyette Hz. İsa için “Allah’tan bir ruh” ve “Allah’ın kelimesi” denilmiştir. Âl-i İmrân sûresinin 45-47. âyetlerinde ikinci vasıf açıklanmış, bundan maksadın Allah’ın “kün=ol” demesinden ibaret bulunduğu, Hz. İsa’nın mûcizevî bir şekilde yaratıldığı beyan edilmiştir. Meryem sûresinin 17. âyetinden itibaren de birinci vasıf açıklanmış, “Rûh”un, Cebrâil olduğuna işaret edilmiştir.
“Andolsun ‘Allah üçün üçüncüsüdür (üç tanrının biridir)’ diyenler kâfir olmuştur. Halbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diyegeldikleri (bu sözden) vazgeçmezlerse
içlerinden o kâfir olanlara çok acıklı bir azap vardır.” (5/Mâide, 73) Yüce Allah, bu âyetlerde teslise inananların kâfir olduklarını açıkça beyan etmiştir. Kâfirler ve müşrikler de cennete kesinlikle giremezler. Teslisi kabul etmeyenleri hıristiyan saymayan bugünkü hıristiyanların cennete gideceğini ileri süren bazı profesörler ve onların tilmizleri büyük bir yanılgının içindedirler; Allah’ın cenneti haram kıldığı müşrik ve kâfirlere cenneti ikram etmek, kimsenin cür’et edebileceği bir şey olmamalıdır.

Hz. İsa’yı ve Annesi Meryem’i İlâh Edindiler: Hıristiyan mezhepleri ve grupları arasında, Hz. Meryem’i tanrı olarak kabul edenler de vardır. Hz. İsa’yı tanrı kabul edenler, Hz. Meryem’i de tanrının annesi kabul etmekle onu da tanrı derecesine yükseltmiş oldular. “Allah: ‘Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: ‘beni ve anamı, Allah’tan başka iki ilâh/tanrı edinin’ diye sen mi dedin?’ diye buyurduğu zaman o, şöyle dedi: ‘Hâşâ! Seni tenzih ederim, Sen yücesin; Hakkım olmayan, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, şüphesiz Sen bunu bilirsin. Benim içimdekini Sen bilirsin; ben Senin zâtında olanı bilmem. Gaybları/gizlilikleri eksiksiz bilen yalnız Sensin, Sen! Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet/kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine şâhid/kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin, şâhidsin.” (5/Mâide, 116-117) Âyetten açıkça anlaşılıyor ki, Hz. İsa, kendisini ve annesini ilâh olarak kesinlikle iddia etmemiş, insanları tek Allah’a kulluk yapmaya çağırmıştır. Dolayısıyla, hıristiyanların böyle büyük bir cinayet olan şirk ve küfür itikatları, Hz. İsa’dan sonra ortaya çıkmıştır.
Hz. İsa ve annesinin tanrı olamayacakları, akıl ve mantık açısından da sebepleriyle birlikte Kur’an’da belirtilir: “Meryem oğlu Mesih (İsa), ancak bir rasûldür/peygamberdir (başka bir şey değildir). Ondan önce de (birçok) peygamberler gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) yüz çeviriyorlar.” (5/Mâide, 75) Yahudiler Hz. İsa’nın, namuslu ve bâkire bir hanımdan doğduğuna inanmayıp, onun anasına iftira eder, gayr-ı meşrû bir ilişkiden doğduğunu ileri sürerler. Kur’ân-ı Kerim, daha önce Hz. İsa’nın mûcizevî bir şekilde nasıl yaratıldığını anlatıp burada da anasının doğru, dürüst ve namuslu olduğunu zikretmek suretiyle bu iftirayı reddetmektedir. Bunun yanında, konumuzla ilgili olarak, hıristiyanların ona ve anasına tanrılık vasfı vermelerini de elle tutulur, gözle görülür bir delil ile reddedip çürütmektedir. Zira her ikisi de yemek yerlerdi, tanrı olsalardı yemeye, içmeye ihtiyaç duyarlar mıydı? İhtiyaç sahipleri ilah olamazlar.
Din Adamlarını Tanrı Edindiler: “De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müsâvi/anlamı eşit (ve âdil) bir kelimeye gelin, (şöyle diyerek): ‘Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi rabler edinip ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman deyin ki: ‘Şâhid olun, biz muhakkak müslümanlarız.” (3/Âl-i İmrân, 64)
Hıristiyan din adamları, bir şeyi helâl ve haram kılar, hıristiyanların günahlarını günah çıkararak affederler, insanları cennete koyacaklarını söylerler. Bu ve benzeri durumlar, din adamlarının kendilerini tanrı yerine koymaları, bunları kabul edenlerin de onları tanrı kabul etmeleridir: “Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini/hahamlarını, râhiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki hepsine de tek ilâh’a ibâdet/kulluk etmekten başka hiçbir şey emrolunmadı. O’ndan başka hiçbir ilâh/tanrı yoktur. O, bunların şirk/ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” (9/Tevbe, 31)

Hıristiyan Âmentüsü
Ben, yeri ve göğü yaratan, her şeye kaadir Baba Tanrı’ya,
Ve Efendimiz olan, O’nun biricik oğlu İsa’ya;
Rûhu’l-Kudüs’ten gebe kalınana;
Ve bâkire Meryem’den doğana;
O’nun Pontus Pilatus’tan zulüm gördüğüne,
Çarmıha gerildiğine, öldüğüne, gömüldüğüne,
Cehennemlere indiğine,
Üçüncü gün, tekrar canlandığına,
Göklere çıkıp, kaadir olan Baba Tanrı’nın sağına oturduğuna,
Oradan gelip ölüleri dirileri hesaba çekeceğine;
Rûhu’l-Kudüs’e,
Mukaddes katolik kilisesine;
Azizlerin cemaatine;
Günahların affedileceğine,
Vücudun tekrar canlanacağına;
Ebedî hayata, inanırım.
İslâm Âmentüsü: “Ben Allah'a ve meleklerine ve kitaplarına ve peygamberlerine ve âhiret gününe ve hayır ve şerrin hepsinin Allah’tan geldiğine iman ettim.” Kur’ân-ı Kerim’in değişik âyetlerine dayanan (2/Bakara, 285; 4/Nisâ, 78, 136) İslâm âmentüsünün Hz. Peygamber tarafından öğretildiğine (başta Buhârî olmak üzere hemen her hadis kitabında Cibril veya Ömer hadisi diye rivayet edilen meşhur hadise –Buhârî, İman 37; Müslim, İman 1, 5, 7; Ebû Dâvud, Sünne 15-) işaret etmekte fayda vardır.
Hıristiyan âmentüsü, Hz. İsa tarafından değil; çok daha sonra gelen din adamları tarafından meydana getirilmiştir. Hıristiyan âmentüsünde açıklanması gereken maddeleri teker teker ele almakta fayda vardır:
1. Tanrı için kullanılan “baba” tâbiri, çok alçaltıcıdır; zira insan toplumunda, kötü hâtıralar bırakan aile babaları vardır; aynı zamanda baba terimi, cinsel ilişkileri hatırlatır; ölümü ve kendisinden sonra bir vârisi düşündürür.
2. Mecâzî ve temsilî manada bile olsa, hem Eski Ahid ve hem Yeni Ahid’de İsa’dan başka insanlar için “Tanrı’nın oğlu” tâbiri kullanılmıştır. Bu ise “biricik oğul” tâbiri ile tezat halindedir. Luka’ya göre (Luka 3/38), Âdem (a.s.) Tanrı’nın oğludur. “Seigneur” kelimesinden, İsa’nın Tanrı oğlu olduğu, yani ulûhiyete iştirak ettiği anlaşılıyor ki, bu da Allah’ın birliğine zıt düşmektedir.
3. “Rûhu’l-Kudüs”ün fonksiyonu (O’nun Tanrı için bir âlet olduğu görünümü veriyor. Âmil ile âlet aynı şey olamaz. Bu ruhu ulûhiyete ortak koşmak, ilâhî birliğe ters düşer. Kur’ân-ı Kerim, “ruh” kelimesinin emir manasına geldiğini beyan eder (17/İsrâ, 85). Allah, kendi emriyle, İsa’yı babasız yarattı. Bu durum, fevkalâdedir ve ilâhî bir mûcizedir. Diğer taraftan Hz. Âdem’in yaratılışında bir anne de söz konusu değildir. O’nun, ulûhiyete ortak olmaksızın, fevkalâde yaratılışı daha da üstün bir mûcize idi.
4. Şayet Tanrı, bir bâkireden bir çocuk dünyaya getirtirse; bu, çocuğa değil; bizzat Tanrı’ya tapma gereğini ortaya koyar.
5. ve 6. Doğum, işkence, ölüm ve defnedilmek, insanla ilgili özelliklerdir; Tanrı’nın özellikleri değildir. Şayet Hz. İsa’nın, aynı anda ilâhî ve insanî olmak üzere iki hüviyetiyle öldüğü söylenirse, bu da yine anlaşmazlıklara sebep olur (bkz. aşağıdaki 9. madde).
7. Cehennemler günahkârların yeridir. Acaba o, oraya niçin gitti ve bize oradaki acaip olaylar hakkında niçin bilgi verdi? Bir cezadan kurtarmak için mi? Allah, suçluları affetmesi için, bir mâsumu cezalandırmaz. Günahkârları çıkarmak için, Hz. İsa niçin üç gün cehennemde kaldı? Hapishanenin kapısını açmak yeterli idi. Kaldı ki, İsa’nın oradan ayrılışından sonra cehenneme girecek günahkârların durumu ne olacaktı?
8. Herhangi bir şeyi yapmaya muktedir olmadan cehennemlere ölü olarak inişi, hiçbir işe yaramayacaktı.
9. Bu maddeye göre İsa, Tanrı’nın sağına oturduğu için O, Tanrı’dan farklıdır; zira birisinin, kendi kendisinin sağına oturması mümkün değildir. Şayet İsa, yeryüzünde insan olup (bkz. 5. ve 6. maddeler), gökte de insan kalırsa, o halde ne zaman tanrı oluyor?
10. Şüphesiz ölüler, tekrar dirildikten sonra muhâkeme edilirler; fakat yaşayanları hesaba çekmek, acelecilik olmuyor mu? Zira onların hayatı henüz bitmediğinden, çok sayıda iyi veya kötü hareketlerde bulunma imkânına sahiptirler.
11. Bu madde, biraz 3. maddenin tekrarıdır.
12. Tarih, kilisenin temel noktalarda bile görüş değiştirdiğini göstermiştir; bu nedenle kilise, kesin ve mükemmel değildir.
13. Azizler, günahkârları kurtaramaz. Allah, istediğini cezalandırma veya affetmede kesinlikle hürdür. Şayet ‘communion’da, ulûhiyete ortaklık düşüncesiyle, biraz şarap içmek ve biraz ekmek yemek ameliyesine ihtiyaç duyuluyorsa, bu ilâhî birliğin hiçbir şekilde müsâmaha etmeyeceği bir şirk koşma çeşididir.
14. Günahların affı, tevbe ve ilâhî rahmet neticesinde olur; bir mâsumun cezalandırılması ile değil; velev ki ‘Tanrı’nın oğlu’ olsun.
“Tanrı’nın oğlu” tâbirinin kitabî manasından (mecaz olarak kullanılışından) söz etmiştik. Bunu açıklayalım: Tek Tanrı’ya inananlar diye yahudilerden bahseden Beşinci Sifir (14/1) onları şöyle tavsif eder: “Siz Tanrı’nız Ebedî’nin çocuklarısınız.” Hıristiyanlığa gelince, bizzat İsa, birkaç kez Tanrı’ya inananların Tanrı’nın oğlu olduğunu bugünkü İncillerde söyler, bunu açıklar, hatta tarif eder. Şöyle ki: “Barışı elde edenlere ne mutlu! Zira onlar Tanrı’nın çocukları diye çağrılacaklar.” (Matta, 5/9). Bu arada çok ilginç olan şu hususu hatırlatalım: İncil’in bu cümlesinde yer alan “pacificateur” yani, “uzlaştırıcı” veya “barışı elde edenler” tâbirleri, “müslüman” teriminin karşılığını ifade etmektedir. Bilindiği gibi müslüman kelimesinin bir anlamı, “barış içinde ve selâmette olan”dır. Meşhur bir hadis-i şerifte şöyle denmektedir: “Müslüman, müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir.” (Buhâri, İman 4; Müslim, İman 64, 65, 66; Tirmizî, Kıyâme 52; Nesâi, İman 8)
Yine Luka şöyle demektedir: “Fakat düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın ve bir şey ümid etmeden ödünç verin. Ve sizin mükâfatınız büyük olacak ve siz Çok Ulu’nun oğulları olacaksınız, çünkü O, nankör ve kötüler için de iyidir.” (Luka, 6/35) Şayet “Tanrı’nın oğlu” tâbirinin manası bu ise, bundan çıkan her türlü karışıklık ve tutarsızlıklara mâni olmak için, her şeyi açıkça söylemek lâzımdır.
Çok mânidardır ki, bu hıristiyan âmentüsü metninin dışında -ki, bu metnin İncil veya Hz. İsa’nın sözü olmadığını biliyoruz- Hz. İsa, Yeni Ahid (İnciller)’in hiçbir yerinde “ben Tanrı’yım” demiyor; bilakis tam zıddını söylüyor:İşte benim seçtiğim kulum...” (Matta, 12/18) Tanrı’nın kendisi için bu sözünü söyleyerek, bunu kendisine tatbik eden Hz. İsa, Tanrı’nın kulu ve kölesi olmaktan gurur duymaktadır. Yine Matta, 24/36 ve Markos, 13/32’ye göre, “dünyanın sonu ne zaman gelecek?” sorusuna, İsa şöyle cevap verir: “Fakat o gün ve saat hakkında, ne göklerin melekleri, ne de Oğul; yalnız Baba’dan başka kimse bir şey bilmez.” Aynı şekilde Yuhanna, 5/19’da şöyle demektedir: “Doğrusu ve doğrusu size derim: Baba’nın yapmakta olduğunu gördüğü şeyden başka Oğul kendiliğinden bir şey yapamaz.” Görüldüğü gibi bugünkü İncillerde bile İsa, Tanrı olmadığını açıkça söylemektedir.

Hıristiyanlıkta İbâdet
İncillere göre İsa Mesih dedi: “Bu şeytan, ibâdet ve oruçtan başka bir şeyle çıkmaz.” (Matta, 17/21; Markos, 9/29). Fakat her şeyden evvel şunu söyleyelim ki, hıristiyanlıkta hac’dan hiç söz edilmiyor; sâniyen ibâdet ve orucun zorunluluğuna dair en ufak bir açıklama yoktur. Vergilere gelince, bu konuda şu çarpıklık ve ilgisizlik vardır: “Sezar’ın hakkını Sezar’a; Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya ödeyin.” (Matta, 22/21; Markos, 12/17; Luka, 20/25). Bu ifade, laikliğe yol açmış ve böylece kilise ve devletin bu şekilde birbirinden ayrılışında, iktidarın dinsizleşmesi ve hatta dine karşı müsâmahasız bir tavır takınması gibi büyük bir tehlike doğmuştur.
Hıristiyanlarda ibâdet, Tanrı’nın şânı için meydana getirilmiş ilâhilerden müteşekkildir. Katoliklerde ise “communion” denilen ve ekmek, şarap gibi maddî vasıtalarla ulûhiyete ortaklık vardır. Hıristiyanların “dominikal” duası:
“Ey göklerde olan Baba’mız,
İsmin mukaddes olsun,
Melekûtun gelsin,
Gökte olduğu gibi yerde de Senin irâden olsun.
Gündelik ekmeğimizi bize bugün ver,
Ve bize, borçlu olanlara bağışladığımız gibi, sen de bizim borçlarımızı bize bağışla.
Ve bizi iğvâya götürme, fakat bizi şerirden kurtar.
Çünkü melekût ve kudret ve izzet, ebedlere kadar Senindir.” (Matta, 6/9-13; Luka, 11/2-4).
Hz. Mûsâ ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’in aksine; Hz. İsa’nın kendi risâletiyle ilgili yazılı bir metin bırakmamış olması üzücüdür. Bu sebeple tercüme mahiyetinde olan eldeki mevcut İnciller ile asıl İncil arasında mukayese yapma imkânı yoktur. Ayrıca Matta’nın yazmış olduğu Hz. İsa’nın Aramice olan hayat hikâyesinin aslına da sahip olmadığımızdan, Yunanca olan tercümesinin dahi asıl metne sâdık kalıp kalmadığını bilme imkânına da sahip değiliz. Şu halde, hıristiyanların dominikal duâlarındaki hatalar, İsa Mesih’değil; Yunanlı mütercime veya İncil’i tahrif edenlere aittir.
1. Yukarıda temas edildiği için “baba” kelimesi üzerinde tekrar durmaya gerek yoktur.
2. Allah’ın adı zaten mukaddestir; bu manadaki bir dilek gereksiz ve eksik kalır.
3 ve 4. Halihazırda Tanrı’nın irâdesi ve hükmü olmadığını söylemek, kabul edilmez bir şeydir; bütün kâinat, ancak Allah’ın ebedî irâdesi ile hareket eder ve ayakta durur.
5. Allah’tan istenen günlük ekmek, Allah’ın sınırsız zenginliği ve cömertliği yanında çok az bir şeydir. Kur’ân-ı Kerim bize şöyle duâ etmemizi tavsiye eder: “Rabbimiz, bize dünyada da âhirette de hasene (güzellik ve iyilik) ver ve bizi cehennem azabından koru.” (2/Bakara, 201)
6. Bu maddede de yakışıksız bir yer değişikliği olmuş. Sanki hakaret edercesine, yaptığımız bir iyiliği Tanrı’ya hatırlatıyor ve sanki O’nu bizi affetmeye mecbur ediyoruz.
Kur’an duâları ise, Allah'a hamdle ve en uygun tâbirlerle başlar. Büyük bir teslimiyetle, Allah’ın rahmetine niyazda bulunulur. Hem dünya hem de esas olarak âhiret ihtiyacı için yapılan açık ve anlaşılır duâlar edilir. Müslümanların temel ibâdetleri olan namazda devamlı okudukları Fâtiha sûresi:
1-“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,
2- Hamd (övme ve övülme) âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
3- O, Rahmân ve Rahîmdir.
4- Din (ceza) gününün sahibidir.
5- (Allah’ım!) Ancak Sana ibâdet/kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.
6- Bizi doğru yola ulaştır.
7- Kendilerini nimete ulaştırdığın kimselerin yoluna; gazaba uğramış ve sapmışların yoluna değil!” (1/Fâtiha, 1-7)

Hıristiyanlarda oruç, hiçbir surette mecburi olmayıp, çok nâdir olarak oruç tutan papazlara da, hafif bir kahvaltı, tam bir öğle yemeği ve hafif bir akşam yemeği izni verilmiştir. Karem (careme) adı verilen oruç tutma süresince Pazar günleri hariç, 40 gün boyunca, yani 34 gün, oruç tutmak isteyenler bu tatbikatı yürütürler. (1)
Körlerin Kör Kılavuzu Pavlus
Pavlus, milâdî 5-67 yıllarında yaşayan yahudi asıllı, hıristiyanlığı aslî ve tehvid çizgisinden çıkarıp, teslis gibi temel dogmaları oluşturmuş, kiliseler kurmuş ve hıristiyanlığı teşkilâtlandırmış kişidir. Bugünkü muharref hıristiyanlık onun ürünüdür. Pavlus, Hz. Musa’nın yasa ve yasaklarını yürürlükten kaldırmış ve yeni bir anlayış geliştirmiştir. Mektupları, Kitab-ı Mukaddes’den sayılmış, İnciller seviyesinde görülmüştür.
Pavlus Bir Ferisîdir: Bu, herhangi bir başka din mensubunun, meselâ müslümanların bir iddiası ve ithamı değil; bütün hıristiyanların kabul ettiği bir gerçektir. Çünkü, Pavlus’un Ferisî olduğu Kitab-ı Mukaddes’te, hem de kaç yerde, hem de Pavlus tarafından belirtilir. Bir iki tanesine göz atalım: Pavlus; “Ben Ferisi oğlu Ferisîyim.” (Rasüllerin İşleri, 23/6) “Eğer şehâdet etmek isterlerse, öteden beri beni bilirler ki, dinimizin en sıkı fırkasına göre Ferisî olarak yaşadım.” (Rasüllerin İşleri, 26/5)
Vay Ferisîler! Peki, kimdir bu Ferisîler? Kitab-ı Mukaddes, hem de Hz. İsa’ya atfederek Ferisîler hakkında bakın neler diyor? “O zaman şâkirtler gelip ona dediler: Biliyor musun ki Ferisîler bu sözü işitince gücendiler? Fakat İsa cevap verip dedi: Semâvî Babamın dikmediği her fidan kökünden sökülecektir. Onları bırakın; onlar körlerin kör kılavuzlarıdır. Eğer kör körü yederse, her ikisi de çukura düşer.” (Matta, 15/12-14) “Ve İsa onlara dedi: Sakının da Ferisîler ile Sadukîler hamurundan kaçının.” (Matta, 16/6; 11-12) “Lâkin vay başınıza yazıcılar ve Ferisîler, iki yüzlüler!” (Matta, 23. bap’ta baştan sona Ferisîlerin Hz. İsa diliyle kötülükleri anlatılmaktadır; özellikle 13-15; 23-36. cümleler) Yine bu konuyla ilgili olarak Luka, 11/39-44, 12/1-2; Matta, 3/7-10, 5/20, 7/15-23’e bakılabilir. Bu son bölümde Hz. İsa, yalancı peygamberleri bir örnekle açıklar ve “benim ismimle peygamberlik yapanı ben tanımayacağım!” der. Pavlus, tüm hıristiyanlara göre, Hz. İsa’nın ismiyle, onun gönderdiği ve kendisine vahiyler verdiği peygamberi olarak kabul edilir.
“Ferisî oğlu Ferisî” olan Pavlus’a rağmen bugünkü İncillerde bile muhâfaza edilen ifadelere göre Hz. İsa, nice sert eleştirilerle uyardığı Türkçe Kitab-ı Mukaddesteki ifadeyle “iki yüzlü”, yani “münâfık” ve dine kötülük bulaştıran “müfsid” diye damgaladığı Ferisîlerin tehlikesi konusunda şu değerlendirmeyi yapar: “Vay başınıza yazıcılar ve Ferisîler, iki yüzlüler! Zira bir mühtedî yapmak için denizi ve karayı dolaşırsınız ve olunca siz onu kendinizden iki kat cehennem oğlu edersiniz!” (Matta, 23/15) Nasıl, tam Pavlus’u ve ona inanan mühtedî hıristiyanları bekleyen âkıbeti anlatmış olmuyor mu Hz. İsa; hem de elimizdeki İncillerde.
Peki, “Pavlus’un kimliği ile hıristiyanlığın ne ilgisi var?” diye, herhalde hıristiyanlığı kısmen de olsa bilen veya en zayıf bir hıristiyan olan birisi soramaz. Çünkü hıristiyanlık, hem itikad ve hem de şeriat olarak, yani hükümler, haram ve helâller konusunda, yorum ve dogmalar konusunda baştan sona Pavlus öğretilerinden ibarettir. Pavlus’u yıktığınızda hıristiyanlığı ayakta tutacak hiçbir şey kalmaz. Kitab-ı Mukaddes’teki tam 15 kitap, Pavlus’a aittir; onun mektupları ve konuşmalarından oluşan bu kitapların tümünün yazarı odur. Kitab-ı Mukaddes’teki Hz. İsa’nın kesin emir ve yasaklarını bile resmen değiştiren, ona ters hükümler koyan, hükümlerini geçersiz ilân eden kimsedir Pavlus. Bir örnek verelim:
“Sanmayın ki ben, şeriati yahut peygamberleri yıkmağa geldim; ben yıkmağa değil, fakat tamam etmeğe geldim. Çünkü doğrusu size derim: Gök ve yer geçip gitmeden, her şey vâki oluncaya kadar, şeriatten en küçük bir harf veya bir nokta bile yok olmayacaktır. Bundan dolayı bu en küçük emirlerden birini kim bozar ve insanlara öylece öğretirse, göklerin melekûtunda kendisine en küçük denilecektir. Ve onları kim yapar ve öğretirse, göklerin melekûtunda kendisine büyük denilecektir. Zira size derim ki salâhınız yazıcılar ve ferisîlerinkinden ziyade olmazsa göklerin melekûtuna hiç girmeyeceksiniz.” (Matta, 5/17-20) Hz. İsa, Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümü olarak tüm hıristiyanlarca kutsal kabul edilen Tevrat’ta belirtili Mûsâ şeriatının korunması ve ona uyulması konusunda böyle kesin ifadelerle uyulup itaat edilmesini emrettiği şeriatı bakın Ferisî Pavlus ne hale getirdi?
“Çünkü Ruhu’l-Kudüse ve bize iyi göründü ki, icap eden şu şeylerden fazla üzerinize yük koymayalım: Putlara kurban edilen şeylerden, kandan ve boğulmuş olanlardan ve zinadan çekinin. Bunlardan sakınırsanız, iyi edersiniz. Selâmette olun.” (Rasüllerin İşleri, 15/28-29) Pavlus’a ait bu ifadelerden anlaşıldığı gibi Pavlus, 4 yasağın dışında Kitab-ı Mukaddes’te belirtilmiş tüm yasakları ve eski şeriatın tüm hükümlerini kaldırmıştır. Tabii, bundan daha büyük cinayeti, İsa’yı tanrılaştırmak ve tevhidi teslisle değiştirmekle işlemiş, hıristiyanlar da kilisenin ve papazların etkisiyle Hz. İsa’ya ve Kitab-ı Mukaddes’teki hükümlere itaati değil; ona uymayı tercih etmişlerdir. Bu Pavlus dogmalarının hiçbiri yahudilikte, Hz. Musa şeriatında yoktur (Tabii ki, Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dinde de bulunmamaktadır). Bu açıdan, Pavlus’un öğretileri, hıristiyan dogmalarıyla birlikte yahudi şeriatının da yürürlükte bulunduğunu savunan Petrusculuk’a karşı, yepyeni bir hıristiyanlık anlayışıdır. Bugünkü hıristiyanlık, hemen tümüyle Pavlus’un temel itikad ve hükümlerini belirlediği, Pavlus’un merkezde olduğu bir dindir.

Pavlus Tarafından Hıristiyanlığa Geçen Hususlar
Aslî günah inancı: Bu inanca göre, insanlar doğuştan günahkâr olarak dünyaya gelirler. Çünkü babaları Âdem suç işlemiş, onun günahı, tüm insanlara tevârüs edip geçmiştir. Eski ahidde de 4 İncil’de de aslî günah inancı bulunmadığı halde, Pavlus tarafından bu bâtıl anlayış, hıristiyan itikadına geçirilmiştir.
İsa’nın, beşer/insan ve peygamber değil; tanrı olduğu,
Tanrı’nın İsa şeklinde tecessüdü, insan bedenine girip insan yapısında olması,
İnsanların günahlarını kurtarmak için Tanrı’nın oğlunu göndermesi, insan şeklinde bedenlenen oğul tanrının insanlığı kurtarmak için kendini çarmıhta asılarak fedâ etmesi,
Teslis inancı,
İsa’nın ölüler arasından dirilerek kalkması ve insanları idare etmek için göğe çekilip babasının (Baba Tanrının) sağına oturması,
Günahların papazlar önünde itiraf edilerek onlar tarafından günah çıkarılıp, günahkârın bu şekilde affı,
Kitab-ı Mukaddes’te ve şeriatte ısrarla yasaklanan domuz etinin helâl kabul edilmesi,
Hz. Mûsâ şeriatında önemli şekilde emredilen Hz. İsa’nın da devam ettirdiği “sünnet olma”nın gereksiz olduğu anlayışı,
Suyun, abdest ve guslün gereksizliği; hatta kötü olduğu,
Haftalık ibâdet gününün Cumartesi yerine güneş gününe (Pazar) gününe değiştirilmesi,
Dinî törenlerde ve âyinlerde Mitra dininden etkilenerek çokça mum vb. yakılarak mâbedin fazlaca aydınlatılması, bütün bunlar Pavlus tarafından hıristiyanlığa geçirilmiştir.
Kilise tâlimleri ve hıristiyan kaynaklarının hemen hepsi Pavlus’a, onun görüşlerine veya onun yakınlarına dayanmaktadır. Hz. İsa’dan çok kısa bir zaman sonra, hıristiyanlık, Hz. İsa’nın getirdiği tevhid dini olmaktan çıkmış, Pavlus’un yorumları ile hak din vasfını kaybedip teslis dinine dönüşmüştür. Günümüzün hıristiyanlığı, Hz. İsa’nın getirdiği nizamdan, hak tevhid dini vasfından çok, Pavlus’un ve bu çizgideki kilisenin yorumlarıdır.

Hz. İsa
Ülü’l azm, yani kendilerine kitap verilmiş büyük peygamberlerden biri olan Hz. İsa, batılı tarihçilere göre, yanlış olarak kendi doğum yılı kabul edilen “milât”tan dört veya beş sene kadar önce dünyaya gelmiştir. Bazı araştırmacılara göre ise milâttan 3 yıl sonra doğduğu kabul edilir. Kudüs yakınlarındaki Nâsıra’da dünyaya gelmiştir. Kur’an’a göre Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’dir. İmran’ın kızı Hz. Meryem, Beytü’l Makdis’te (Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksâ) zikir ve ibadetle hayatını geçiriyordu. Allah, ona Cebrail’i bir beşer suretiyle gönderdi. Cebrâil, ona bir oğlan çocuk bağışlaması için Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunu söyledi. Hz. Meryem’in, kendisine bir insan eli değmediği ve iffetsiz olmadığı halde nasıl çocuğu olabileceğini hayretle sorduğunda melek, bunun Allah için kolay olduğunu ve insanlara bir delil, bir mûcize olsun diye Allah’ın böyle hükmettiğini bildirdi. Çocuk doğunca kavmindeki bazı insanlar onu ayıplayacak oldu. Hz. Meryem, bebeğe işaret etti. Çocuk İsa kundakta şöyle dedi: “Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitab’ı verdi ve beni peygamber yaptı...” (Bkz. 19/Meryem, 16-37)
Hz. İsa’nın, babasız olarak mûcizevî bir şekilde doğuşu, Allah’ın dilemesinden ibaretti. Hatta Allah katında, oluş itibariyle Âdem (a.s.) ile İsa (a.s.) arasında fark yoktu: “Gerçekten İsa’nın babasız dünyaya geliş hali de Allah katında Âdem’in hali gibidir. Allah, Âdem’i topraktan yarattı, sonra da ona ‘ol’ dedi; o da hemen (insan) oluverdi.” (3/Âl-i İmrân, 59)
Hz. İsa, otuz yaşında, Romalıların elinde bulunan Yahudiye’de Romalılardan Tiberius iktidarı döneminde peygamberlik görevi aldığında bunu İsrâiloğullarına bildirdi. Önce Celile (Galile)’de, sonra Kudüs’te insanları hak dine dâvet etti. Kendisine İncil verildi (3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27). İnsanları, tek ilâh olan Allah’a ibâdet ve kulluğa çağırmış, O’ndan başka tanrı olmadığını ilân ve tebliğ etmiştir: “Ben, benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmek, size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabbinizden bir âyet/mûcize getirdim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na ibâdet/kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.” (3/Âl-i İmrân, 50-51) Havârilerine ve tüm insanlığa Hz. Muhammed’in geleceğini müjdelemiştir (61/Saf, 6).
Yahudiler Hz. İsa’yı, dönemin Romalı Kudüs valisi Pontus Pilatus’a şikâyet ettiler. Havârilerden sayılan Yahuda Hz. İsa’ya ihanet etti ve hıristiyanların inancına göre Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldü. Kur’an ise şöyle der: “Halbuki onlar İsa’yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.” (4/Nisâ, 157) Allah, Nûh’u tûfandan, İbrâhim’i Nemrut’tan ve ateşten, Mûsâ’yı Firavun’dan ve boğulmaktan, Muhammed Mustafa’yı müşriklerin tuzaklarından koruyup kurtardığı gibi İsa’yı da, onu öldürmek isteyen yahudilerin elinden kurtarmış, Hz. İsa’ya ihanet ederek bulunduğu yeri askerlere gösteren kişiyi İsa’ya benzeterek onu öldürtmüştür.
Onu kendi katına kaldırmıştır. Ancak bunun şekli ve zamanı üzerinde farklı açıklamalar ve anlayışlar vardır. Âlimlerin çoğunluğuna göre, Allah onu kudretiyle manevî semâlardaki hususi mevkiine kaldırmıştır, kıyametten önce tekrar dünyaya gönderecektir (Bkz. 43/Zuhruf, 61). Bu değerlendirmeye göre, cisim ve rûhuyla göğe yükseltilen Hz. İsa, Kıyâmet vaktine yakın yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve İslâm şeriatıyla hükmedecektir (Bkz. Buhâri, Büyû 102).
Bir başka anlayışa göre Allah onu yahudilerden korumuş, eceli gelince onu vefat ettirmiş ve rûhunu semâdaki yerine kaldırmıştır. Kıyametten önce gelecek olan da onun rûhudur. “Allah buyurmuştu ki: ‘Ey İsa, seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım...” (3/Âl-i İmrân, 55) “Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibâdet/kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.” (5/Mâide, 117)İsa şöyle dedi: ‘Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitab verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.” (19/Meryem, 30-31) Hz. İsa’yı ve annesini tanrılaştırıp teslis akidesini oluşturan hıristiyanlarla Hz. İsa, Kıyâmet gününde yüzleştirilecek ve böylece hıristiyanların uydurdukları yalan ve iftiralar tümüyle ortaya çıkacaktır (Bkz. 5/Mâide, 117).
Unutulmamalıdır ki, yeryüzündeki bütün dinlerden, sadece İslâmiyet, hıristiyanlığın temel inançlarından olan Hz. İsa’nın babasız olarak, iffetli ve dindar bir bâkireden doğduğunu kabul etmiştir. Yalnız müslümanlar, Hz. İsa’nın peygamber, hem de vahy ürünü olan, içinde hikmet ve nur olan İncil’i getiren büyük peygamber olduğunu kabul ederler. Hıristiyanların, kendilerine müslümanlardan çok yakın kabul ettikleri yahudiler, bütün bu konularda inançsızdırlar ve de Hz. İsa’yı kendilerinn öldürdüklerini ileri sürerek bununla iftihar bile ederler. Yahûdiler, Hz. İsa’nın peygamberliğine de, İncil’in vahy ürünü kutsal bir kitap olduğuna da inanmazlar.
Hz. İsa, ancak üç yıl tebliğini sürdürme fırsatı bulmuş, 33 yaşında, gençlik döneminde tevhidi hâkim kılmaya çalıştığı toplumunun arasından ayrılmak mecburiyetinde bırakılmıştır. Hz. İsa’nın tebliğ ettiği tevhid dini, Hz. İsa’dan çok kısa bir zaman sonra tanınmayacak kadar şirk ve küfür unsurları katılarak hak din vasfını kaybetmiştir. Dinin bu tebdil ve tahrifinde en büyük pay ve en büyük vebal, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, İsa’nın yoluna ihanet eden Pavlus’un ve ona körü körüne uyan papazlarındır.

Hıristiyanlara Göre Hz. İsa
Hemen tüm hıristiyanlara göre İsa, Tanrı’dır, Tanrı’nın oğludur. Bunun yanında İsa, İncillere göre aynı zamanda peygamberdir de. “Ve kalabalıklar: Galile’nin Nâsıra şehrinden İsa peygamber budur, dediler.” (Matta, 21/11). Hz. İsa’nın bir mûcizesi anlatılırken Luka İncili’nde şunları görüyoruz: “Herkesi korku aldı ve aramızda büyük bir peygamber çıktı ve Allah kendi kavmini ziyaret etti, diyerek Allah’a hamdediyorlardı.” (Luka, 7/16). “Bir kimse, aynı zamanda hem tanrı, hem de peygamber nasıl olur?” demeyin. “Akıl ve mantığı bırakmadan hıristiyanlık anlışılmaz” der papazlar. Hem yaratılmış, ölümlü âciz ve muhtaç bir insan; hem de herşeye kudreti yeten bir tanrı nasıl olunuyorsa o da öyle oluyor.
Aslında İncillere göre de İsa bir kuldur; Allah’ın kulu:İşte, benim seçtiğim kulum; Canımın kendisinden râzı olduğu sevgilim; Rûhumu onun üzerine koyacağım, Ve milletlere hükmü ilân edecektir.” (Matta, 12/18). “Ve dokuzuncu saate doğru, İsa: ‘Eli, Eli lama sabaktani?’ , yani ‘Allah’ım, Allah’ım, beni niçin bıraktın?’ diye yüksek sesle bağırdı.” (Matta, 27/46 ve Markos, 15/34) Bu ifadeye göre, İsa Allah’a kendisine niçin yardım etmediğini sorarken “Allah’ım, Allah’ım!” demektedir. Hiç kendisi tanrı olan biri böyle söyler mi?
İsa, devamlı olarak, hatta bütün gece boyunca Allah’a ibadet ederdi: “Ve İsa, şâkirtleri kayığa binmeğe ve halkı salıverinceye kadar kendisinden önce karşı yakaya geçmeğe zorladı. Ve halkı salıverdikten sonra, duâ etmek için dağa ayrıca çıktı; akşam olunca, orada yalnız başına idi.” (Matta, 14/22-23) “Onları uğurladıktan sonra, duâ etmek için dağa gitti.” (Markos, 6/46) “Ve vâki oldu ki, o günlerde İsa dua etmek için dağa çıktı; bütün geceyi Allah’a duâ ile geçirdi.” (Luka, 6/12)
“Ve vâki oldu ki, İsa yalnız başına duâ ederken, şâkirtleri yanında idi; onlara sorup dedi: Halkın dediğine göre ben kimim? Onlar da cevap verip dediler: Vaftizci Yahya’dır; başkaları: İlya’dır; ve başkaları da; Eski peygamberlerden biri kıyam etti, diyorlar. Onlara dedi: Ya siz ben kimim dersiniz? Petrus cevap verip dedi: Allah’ın Mesihisin. İsa da bunu kimseye söylemesinler diye onlara tenbih ederek emretti.” (Luka, 9/18-21)
“O zaman İsa onlarla beraber Getsemani denilen bir yere gelerek, şakirtlerine dedi: Ben şuraya gidip dua edinceye kadar siz burada oturun.” (Matta, 26/36) (Ve yine bkz. Luka, 11/1) Duâ bir ibâdettir. Zaten özel yere çıkıp duâ etmesi, namaz kıldığını gösterir. Kur’an’a göre bütün peygamberler gibi Hz. İsa da tabii ki namaz kılıyordu (19/Meryem, 31). İbadet etmek, kulluk alâmetidir; ilâhlık özelliği değildir. Ama gel bunu hıristiyanlara anlat!

Hıristiyanlıkta Aslî Günah ve Bunun Keffâreti İçin
Oğul’un Çarmıha Gerilmesi Anlayışı
Aslî günah inanç ve anlayışının, Hz. İsa’nın tebliği ettiği tevhid akidesinde olmadığı kesindir. Buna rağmen, Pavlus tarafından hıristiyanlığa sokulmuş, insanın temiz fıtratını, Hz. Âdem’in Kur’an’da affedildiği belirtilen şahsî ve küçük hatasını tüm insanlara bulaştıran ve Hz. İsa’nın ülûhiyetine ve vaftiz törenine mesnet yapılan bâtıl anlayıştır aslî günah inancı. (Bkz. Korintoslular’a 2. Mektup, 5/21; Romalılar’a Mektup, 5/12).
İlk günah da denen aslî günah anlayışına göre, ilk günah, Hz. Âdem’in suçuyla başlamış ve bütün soyuna bulaşmıştır. Her doğan insan, babası Adem’in günahının mirasından dolayı günahkâr olarak doğar. Tanrı, kendi niteliğine sahip olan oğlu İsa’yı insanları bu suçtan, yani aslî günahtan kurtarmak için yeryüzüne göndermiştir. Kıyamet gününde de insanları diriltmek ve ilâhî bağışa kavuşturmak için yeryüzüne yeniden inecektir, ruh da bu yüzden ölümsüzdür. Yine insanın aslî günahından arınması için insanın kutsal kabul edilen suyla yıkanma zorunluğu vardır ki buna vaftiz denilir.
Hıristiyanlığın esaslarından biri de, Tanrı’nın bütün insanların günahlarına keffâret olmak üzere, onların affı için insan şekline girip yaşadıktan sonra ıstırap çekerek ölmesi, yani tekfir/keffâret, fidye inancıdır. Bu inancın, üç temel uzantısı vardır: Hz. İsa’nın tanrılığı, bütün insanlığın günahkâr olduğu ve insanlığın affı için fidye (kurban) anlayışı.
Kur’an’a göre, “Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü taşımaz.” (35/Fâtır, 18). Kaldı ki, Hz. Âdem, bütün insanlara taksim edildiği halde tükenmeyecek büyük bir suç işlemiş değildir. Hz. Âdem, beşer olarak küçük bir hata yaptı ve sonunda da affedildi ve peygamber seçildi. “Adem, Rabbinin buyruğuna karşı geldi de şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.” (20/Tâhâ, 121-122). İslâm, Hz. Âdem’in bu fiiline terim manasıyla ma’sıyet/günah demez, bu konudaki Kur’an tâbiri olan “zelle” (2/Bakara, 36) diye değerlendirir ve insan türünün imtihanla yücelmesi, düşmanını tanıması ve yeryüzünün halifesi olması gibi nice hikmetlere dayanan ilâhî irâde olarak değerlendirir. Hz. Âdem’e de, Hz. Havvâ’ya da suçlu gözüyle bakılıp, onlara kızılmaz.
Günahın şahsîliği Kur’an’da olduğu gibi, Kitab-ı Mukaddes’te Eski Ahid’de de vardır. Hezekiel peygamber: “Suç işleyen can, ölecek olan odur; babanın fesadını oğul taşımaz ve oğlun fesadını baba taşımaz; sâlihin salâhı kendi üzerinde olur, kötünün kötülüğü de kendi üzerinde olur. Ve kötü adam, işlemiş olduğu suçların hepsinden döner ve bütün kanunlarını tutar ve hak olanı, doğru olanı yaparsa, elbette yaşayacak, ölmeyecektir. Yapmış olduğu günahlardan hiçbiri ona karşı anılmayacaktır. İşlediği salâhda yaşayacaktır.” (Hezekiel, 18/20-22)
Kitab-ı Mukaddes’teki şu ifadeyi, İsa’nın insanın aslî günahına fidye olarak çarmıha gerilmesi anlayışıyla birlikte bir değerlendirin: “Kötü adam, sâlihin fidyesidir. Hâin adam da doğruların.” (Süleyman’ın Meselleri, 21/18) Hz. Âdem ve tüm insanlık sâlih ve doğru olmamış sayılmalı veya sâlih ve doğrularsa Hz. İsa kötü ve hâin olmalı. Yine, fidye olan, tüm insanlık için faziletli bir fedâkârlık için ölen kimse, asılırken ‘Allah’ım, niçin beni bıraktın?’ der mi? “Ve dokuzuncu saate doğru, İsa: ‘Eli, Eli lama sabaktani?’ , yani ‘Allah’ım, Allah’ım, beni niçin bıraktın?’ diye yüksek sesle bağırdı.” (Matta, 27/46 ve Markos, 15/34)
Bu anlayışa göre, İsa’dan önce ölen insanlar, hıristiyanların da nübüvvetlerini kabul ettikleri peygamberler, hep günahkâr olarak öldüler ve cehennemi hak ettiler. İsa’nın keffaretinden, fidyesinden önce ve vaftiz yapılmadan öldüler, hepsi affedilmeyen ve affedilmeyecek günahla öbür dünyaya gittiler. Farzedelim ki insanlık, güzel fıtratla değil de doğuştan günah yükü ile hayata geliyor. Onların sonsuz merhametli ve dilediği her şeyi yapan Rabbi, kendilerini direkt olarak affedemez mi? Tanrı, insanı kurtarmak için, insan kılığına girmekten başka çare bulamadı mı?
Çarmıha gerilip birkaç insan tarafından öldürülen biri, hiç tanrı mı olur? İnsanların günahlarını affetmek için başka çare mi bulamadı? Hıristiyanların en büyük âyinlerinden biri, Communion âyinidir. Bu âyin, ekmek ve şarapla yapılır. Ekmek ve şarap, hıristiyanlara göre Hz. İsa’nın etini ve kanını simgeler. Kitab-ı Mukaddes’e göre, Hz. İsa, havârilerine dağıttığı ekmeğe, “bu benim vücudumdur” ve dağıttığı şaraba, “bu benim kanımdır” demiştir. Günahı affetmek için, onları daha beter günahkâr haline getirmek, Tanrı katili yapmak hangi akla sığar? İnsanlar, ellerini mâbudlarının kanına bulayarak mı affa nâil olacaklar? Hz. Âdem’e atfedilen Allah’ın bir emrini yerine getirmemek mi, yoksa Tanrı’yı/İsa’yı öldürmek mi daha büyüktür? Hangisi insanı daha suçlu yapar? Bir tek kişinin (insan veya Tanrı) ıstırap çekmesi ile bütün insanların kurtuluşunu temin etme tuhaf olmaz mı?
Bilindiği gibi, Hz. İsa, âhir zaman denilen, insanlık tarihinin sona yaklaştığı zamanlarda dünyaya gelmiştir. Yüce Allah, bunu insanları kurtarmak için yapsaydı, başlangıçta yapması gerekmez miydi? İnsanlığın büyük çoğunluğunu aftan mahrum etmesi, az bir kısmını (İsa’dan sonra gelenleri) bağışlamasının izahı başka nasıl yapılabilir? Yaratılıştan gelen mevhum ve uydurma bir günah. Sonra, her şeye kaadir ğafûr olarak inanılan Allah’ın onu affetmesinin binlerce yolu varken, bunları bırakarak ana karnına girip en âciz bir şekilde çocukluğunu geçirmesi, sonra perişanlık ve tazyik görmesi, sonunda da onları katil yaparak affetmesi...
Bunların masalda, efsane ve mitolojide yeri olabilir ama, dinde, hakikatte ve akılda yeri olmaz. Sonra olaya ahlâkî yönden bakalım: Günahtan kurtulduğuna inanan hıristiyana ne kalıyor? Kötü arzularına karşı nasıl mücadele ve mücahede edebilecektir? Çalışanla çalışmayanın, ibadet yapıp günahtan sakınanla bunları önemsemeyenin arasında fark kalmaz, hepsi İsa’nın çarmıha gerilmesiyle, komünyonla, vaftizle bağışlanıp eşit hale getirilmiyor mu?
Hz. İsa, hiçbir şekilde kendisinin insanların günahlarına keffâret için, onların aslî günahlarına karşılık öldürüleceğini söylemedi. Bugünkü İncillerde de Hz. İsa’ya atfen böyle bir söz geçmez. Dinin temeli olacak esasları, en yakınlarına, Petrus gibi halifelerine söylemedi. Halbuki o, emaneti tebliğ etmiş, görevini yapmıştı. Bu olay bile, bu inançların sonradan uydurulduğunu isbat etmeye kâfidir.
Bu anlayış, ucuzculuktur, başkası seni kurtarsın, sen bir şey yapmadan bedavadan kurtul. İnsanlığa işlemediği günahı yüklemek kadar bedavadan affolma anlayışı da saçmadır. Aynen kiliselerde günah çıkarma ve cennet satın alma gibi. Hıristiyanların büyük çapta etkilendiği Yunan mitoloji kahramanı Promete’nin insana ateş/ışık getirmek için ezalara katlanarak fedai olması gibi efsaneler Hz. İsa’ya monte edildi. Kahramanların sadece ismi değişerek putperestlik, hıristiyanlık maskesi taktı. Ve bu fedâkârlığın bedeli de en az Promete’ninki kadar trajik: “Mesih, bizim uğrumuza lânet olmuş olarak, bizi şeriatın lânetinden kurtardı, çünkü yazılmıştır: ‘Ağaç üzerine her asılan lânetlidir.” (Pavlus’un Galatyalılara Mektubu, 3/14) Bir peygambere bu kadar büyük iftiraya pes doğrusu; hem tanrı, hem de lânetli!
Hâlâ affedilmeyen günah kaldıysa, veya bir hıristiyan çeşitli haramlara dalıyorsa ne gam? Papazlar ne güne duruyor? Absolüsyon imdada yetişecektir. Absolüsyon: Günah bağışlama demektir. Hıristiyanlıkta günahlarını papazlara açıklayıp itiraf edenlerin papaz tarafından günahlarının bağışlanabileceğine inanılır. Günahları papazlar tarafından affedilenler, böylelikle
günahlardan arınmış olurlar. Bu affetme, papazlar tarafından tanrı adına yapılmaktadır. Katolik mezhebinde, eski ve imtiyazlı olan günah çıkarma kurumu, ibtidâî şeklinden uzaklaşsa da hâlâ varlığını sürdürmektedir. İslâm’da ise, bilindiği gibi, doğrudan doğruya, aracısız ve formalitesiz olarak Allah’tan istenen aftan başka tevbe ve af dileme, günah çıkarma şekli yoktur.

Kitab-ı Mukaddes’e Göre Barış ve Savaş Anlayışı
Başta müsteşrikler/oryantalistler olmak üzere hemen hemen tüm hıristiyan batılıların ve batı mukallitlerinin İslâm’a saldırmak için ileri sürdükleri iddia ve ithamlardan biri, İslâm’ın kılıç zoruyla yayılan, kutsal savaş taraftarı, savaşçı bir din olduğudur. O yüzden de müslümanlara barbar demekten çekinmeyen, İslâm hâkim olduğunda gayri müslimleri kıtır kıtır keseceklerini vehmeden veya insanlara böyle gösteren tipler çıkagelmiştir. İslâm’ın kelime anlamının bile selâmet ve barış demek olduğunu, savaşın sebep ve şeklini, cihadın kendi haçlı savaşı kültürlerinin benzeri kutsal savaş anlamında olmadığı, İslâm’ın öldürme ve hücuma dayalı bir savaş anlayışını ne derece değiştirdiğini... anlatmak, konu/kavram dışına çıkmak olacak ve sözü uzatacaktır. Biz batının temel kültürlerinden biri/birincisi olan Kitab-ı Mukaddes’teki savaş ve barış anlayışına kısa bir değinme yapacağız.
Hz. İsa, İncillerde insan sevgisinden, fedâkârlık ve aftan, her peygamber gibi elbette çokça bahsetmiştir. Ama İslâm’ın savaş anlayışına yanlış ithamlarla saldırırken, İncillerdeki Hz. İsa’ya veya vahye atfedilen savaş, öldürme ve hatta katliâm teşviklerini niye görmek istemiyor ve her iki dindeki ve Kitap’taki hükümleri mukayese etme gereği duymuyorlar diye sorma hakkımız vardır diye düşünüyoruz. Bu konu da göstermektedir ki, bazılarının derdi üzüm yemek değil, bağcı dövmektir: Yani, hakkı arayıp bâtıla tavır almak değil; hakkı bâtıl, bâtılı da hak göstermektir. Luka İncili, Hz. İsa’dan şu sözü nakleder: “Lâkin üzerlerine kral olmamı istemeyen o düşmanlarımı buraya getirin ve önümde öldürün!” (Luka, 19/27) Hz. İsa’ya isnat edilen bu ifade, onun kan dökme pahasına olsa bile, kral olmak istediğini gösteriyor.
İncillerde tanıtılan İsa, maddî imkânlara sahip bulunsa veya Hz. Dâvud veya Hz. Süleyman’ın oğlu ve vârisi olsaydı ne yapardı, bilmiyoruz. Aynı anlamdaki ifadeyi Pavlus da belirtiyor: “Çünkü bütün düşmanları kendi ayakları altına koyuncaya kadar, onun saltanat sürmesi lâzımdır.” (Pavlus’un Korintoslulara 1. Mektubu, 15/25) İsa’nın diğer bir sözü, daha dikkat çekicidir: “Yeryüzüne selâmet getirmeğe geldim sanmayın; ben selâmet değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben adamla babasının, kızla anasının ve gelinle kaynanasının arasına ayrılık koymaya geldim. Adamın düşmanları kendi ev halkı olacaktır.” (Matta, 10/34-36)
Kur’ân-ı Kerim’de şu hükmü görüyoruz: “Dinde zorlama yoktur.” (2/Bakara, 256). “De ki: ‘Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (109/Kâfirûn, 6) Peygamber, dini tebliğle mükelleftir; birini dini kabule zorlamaya değil. Savaşa gelince, Kur’an şöyle emrediyor: “Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin; doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez.” (2/Bakara, 190) Savaşla Hz. Muhammed (s.a.s.) hiçbir zaman devlet kurma, kral olma veya bir başka dünyevî çıkar sağlama gayesi gütmemiştir. İslâm’da savaş sadece Allah için yapılır, bu da hakkı/dini müdâfa halidir. Bu âyeti takip eden âyet ve dinsizleri öldürmeye cevaz veren âyetler, sadece kendilerine karşı harp ilân edilmiş ve savaş açılmış düşmanlara, yani savaşçılara karşıdır ki, savaşa katılmayanlar bunun dışında tutulmuştur. Haksız yere bir cana kıyanın bütün insanları öldürmüş gibi olacağını Kur’an belirtir (5/Mâide, 32).
İslâm, kesinlikle ve hiçbir şekilde katliâma ve mecbur olunmadığı (müdâfa özelliği olmayan) hallerde öldürmeye cevaz vermez. Bir de Kitab-ı Mukaddes’teki şu ifadelere bakalım: “Ancak Tanrı’nın Rabbin miras olarak sana vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın; fakat onları, Hittîleri ve Amorîleri, ve Kenanlıları ve Perizzîleri ve Hivîleri ve Yebusîleri Tanrın Rabbin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin.” (Tesniye, 20/16-17) “Orduların Rabbi şöyle diyor: Amalek’in İsrail’e yaptığını, Mısır’dan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl durduğunu arayacağım. Şimdi git, Amalek’i vur ve onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.” (1. Samuel, 15/2-3) Görüldüğü gibi, katliâm için gösterilen tek sebep, intikam duygusunu tatmindir. Bunun gibi daha birçok örnek verilebilir.

Hıristiyanlıkla İlgili Temel Kavramlar ve Anlamları
Absolüsyon: Günah bağışlama demektir. Hıristiyanlıkta günahlarını papazlara açıklayıp itiraf edenlerin papaz tarafından günahlarının bağışlanabileceğine inanılır. Günahları papazlar tarafından affedilenler, böylelikle günahlardan arınmış olurlar. Bu affetme, papazlar tarafından tanrı adına yapılmaktadır.
Aforoz: Kilisenin cemaatten ve hıristiyanlıktan kovma cezası. Lânetleme anlamını da kapsayan aforoz, hem yahudilikte ve hem de hıristiyanlıkta uygulanan dinsel bir cezalandırmadır. Aforoz uygulamalarının çeşitleri hayli çoktur. Kilise, yaşayan insanlara uyguladığı bu cezalandırmayı, kendilerine göre ölümden sonra gerçekleşecek olan ilâhî af ve bağış kurumuyla çelişkisini düşünmeksizin Tanrı adına uygular.
Ahd-i Atik: Ahd sözleşme; Ahd-i Atîk, eski sözleşme demektir. Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümü olan, hem yahudilerce ve hem de hıristiyanlarca kutsal kabul edilen kitaplara bu ad verilir. Toplam 39 kitaptan meydana gelir. Üç bölümdür. Birinci bölüm, beş kitaptır. Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye adlı bu beş kitap Tevrat adını alır, Yahudilerin asıl kutsal kitabı olan bu bölüme Musa’nın beş kitabı da denir. İkinci bölüm, peygamberler adını taşır ve Hz. Musa’dan sonra gelen yahudi peygamberlerinin kitaplarını kapsar. Üçüncü bölüm, Ketubim adıyla anılır ve Dâvud’un mezmurları/şiirleri, Süleyman’ın meselleri/özdeyişleri, Eyyub’un öyküsü gibi metinlerden meydana gelmiştir.
Ahd-i Cedid: Hıristiyanların kutsal kitaplarına denilir. Yahudilerce sapıklık sayılan ve hıristiyanlarca benimsenen bu inanca göre yahudiler eski ahidle Tanrı’ya verdikleri sözü tutmamışlar ve vatanlarından sürülmekle cezalandırılmışlardır. Sonra Tanrı onlara acımış ve Ahd-i Cedîd’le yeni bir anlaşma önermiştir. Bu yeni sözleşmeye uyarlarsa arz-ı mev’ut (Filistin) onlara tekrar verilecektir. Yeni sözleşme anlamındaki Ahd-i Cedîd, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleriyle, Rasüllerin İşleri adlarını taşıyan ve değişik yerlere yazılan mektuplardan meydana gelmiştir. Toplam 27 kitaptır.
Anglikan: İngiliz kilisesine mensup olan. İngiliz protestanlığına Anglikanlık denilir. Katoliklikle protestanlık arasında İngilizlere özgü bir orta mezhep sayılmasına rağmen, Kalvinciliğin İngiliz koşullarına uydurulmuş bir biçimidir. Kral VII. Henry’nin Papa ile arasının açılmasından doğmuştur. Papa, yeniden evlenmek isteyen kralın boşanmasına izin vermediği için İngiltere’ye has bir papalık oluşturulmuştur. Anglikanların papası Vatikan’a bağlı değildir.
Apokryphos İnciller: Varlığı kabul edilen gizli ve kilise tarafından sahte kabul edilen İncillere apokrif İncil denilir. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerinin dışındaki tüm İnciller apokrif sayılır. Hıristiyanlar, özellikle III. y.y.da gizli bazı İncillerin varlığına inanırlar. Meselâ, 1886 yılında eski bir Mısır mezarında bu gizli İncillerden biri sayılan Petrus İncili’nin bir parçası bulunmuştur. Apokrif İncil sayılan en önemli İncil Barnaba(s) İncilidir.
Ariusçuluk-Arianizm: Teslisi kabul etmeyip tevhide inanan eski hıristiyan gruplardan biri. Muvahhid papaz Arius’un izinden giden tevhide inanan hıristiyanlık. IV. Yüzyıl ve sonrası hıristiyanlığında büyük tartışmalara yol açan ve katolik kilisesince sapıklık sayılan İskenderiye’li papaz Arius’un, Hz. İsa’dan beri, papalığın ve sonraları devletin tüm baskılarına rağmen devam edegelen tevhidî çizgideki hıristiyanlık Ariusçuluk veya Arianizm diye isimlendirilir. Bu inanca göre, Hz. İsa, kesinlikle bir tanrı değil; peygamberdir. İzmit’li Eusebios da bu çizginin şiddetli savunucusudur.
Aslî günah: Pavlus tarafından hıristiyanlığa sokulmuş, insanın temiz fıtratını, Hz. Âdem’in Kur’an’da affedildiği belirtilen şahsî ve küçük hatasını tüm insanlara bulaştıran ve Hz. İsa’nın ülûhiyetine ve vaftiz törenine mesnet yapılan bâtıl anlayış. İlk günah da denilen aslî günah anlayışına göre, ilk günah, Hz. Âdem’in suçuyla başlamış ve bütün soyuna bulaşmıştır. Her doğan insan, babası Adem’in günahının mirasından dolayı günahkâr olarak doğar. Tanrı, kendi niteliğine sahip olan oğlu İsa’yı insanları bu suçtan, yani aslî günahtan kurtarmak için yeryüzüne göndermiştir. Kıyamet gününde de insanları diriltmek ve ilâhî bağışa kavuşturmak için yeryüzüne yeniden inecektir, ruh da bu yüzden ölümsüzdür. Yine insanın aslî günahından arınması için insanın kutsal kabul edilen suyla yıkanma zorunluğu vardır ki buna vaftiz denilir.
Ateş Gecesi Yortusu: Zerdüştlük (Mazdeizm), Aztek, Eski Mısır, İran, Yunan ve Roma’da ve eski Yunan mitolojisinde ateşin kutsal sayılması söz konusudur. Ateşe tapan toplulukların kalıntı ve etkisiyle hıristiyanlığa geçmiş olan, ermiş Yahya için her yıl kutlanan yortu. Bu hıristiyan yortusunda, büyük meydanlarda ateşler yakılır ve üstünden atlanarak ilâhiler okunur. Bilindiği gibi yortu, hıristiyan bayramı demektir.
Ayasofya: Yapılışı ve kullanılışı birçok hurâfelere sebep olan İstanbul’da Sultan Ahmet meydanındaki meşhur bina. Şimdi müze olarak kullanılan, Fâtih zamanından Atatürk zamanına kadar câmi olarak hizmet veren ve yapılışından İstanbul’un fethine kadar kilise olan yapı. İlk olarak Doğu Roma imparatoru Constantinus II tarafından 360 yılında yapılan, 415 yılında yenilenen, iki kez halk ayaklanmasında yıkılınca, 537’de bu güne ulaşan yapı inşa edildi. 921 yıl kilise, 482 yıl da câmi olarak kullanılan bu yapı, Atatürk’ün isteği ile 1935’te müzeye çevrildi. Hıristiyanlara göre, yapımında ruhî güçlerin ve meleklerin rolü olduğuna inanılır. Örneğin, kilisenin plânı imparatora bir melek tarafından verilmiş, diğer bir rivâyette kutsal ekmeği kapıp kaçıran bir arının peteğinde plân görülmüş ve bu bir ilâhî işaret sayılarak kilise yaptırılmış. Ortadaki büyük kapısıyla kıble yönündeki kapısının Nuh’un gemisinin tahtalarından yapıldığına hıristiyanlarca inanılır. Kilisenin içinde, hastalıkları iyi eden ya da gelecekten haber veren birçok yerlerin bulunduğuna inanılır. Meselâ, altın topun altında dua edenin bütün istekleri yerine gelirmiş, kuyusundan su içen kalp hastalıklarından kurtulurmuş, dolaplarından birinin kapağındaki delikten para atılınca içeriden ses gelirse parayı atan her türlü mutluluğa kavuşurmuş. Ayasofya’yla ilgili bunlara benzer daha pek çok hıristiyan inancı vardır.
Âyin: Dinî merâsim, ibâdet. Âyin, Farsça bir kelime olup, aslında âdet, gelenek, usûl ve kanun demektir. Dilimizde hıristiyanların dinî tören ve ibadetlerine denilir. Âyini-i rûhânî: Hıristiyanlarda dinî tören demektir.
Aziz (sint, saint): Kutsallığına inanılan kişi, ermiş insan. Hıristiyanlık tarihinde azizlik kurumu çok büyük bir önem taşır. Aziz, önce halkın inancıyla azizleşir, sonra kilise tarafından resmen aziz olarak tanınır ve açıklanır. Hıristiyanlıkta otuz beş bin aziz bulunduğu tespit edilmiştir. Meşhur hıristiyan araştırmacılarından Camille Jullian şöyle der: “Ancak azizlerin mezarlarına sahip olduktan sonradır ki, hıristiyanlık halk yığınlarınca kabul edilmiş ve tutulan bir inanç haline gelmiştir.” Hatta ilk hıristiyanlar, Kelt kasabalarında kendi inançlarını yayabilmek için onların kutsal saydıkları mezarların üstüne birer haç dikip benimsemek zorunda kalmışlardır.
Barnaba: Asıl adı Yusuf olan Barnaba, Hz. İsa’nın havârilerinden/öğrencilerindendir. Bütün hayatını hıristiyanlığı yayma uğrunda geçirmiştir. Kilise tarafından apokrif/sahte sayılan İnciller içinde en önemli olanlardan biri Barnaba(s) İncilidir. Tarkçe’ye de çevrilen bu İncil, Hz. İsa’nın tanrılığını reddeder, çarmıha gerildiğini kabul etmez, Hz. İsa’nın bir peygamber olduğunu açıkça zikreder. Bu İncil’in teslisi reddedip ısrarla tevhidi vurgulaması, hıristiyanlarca yasak İncil sayılmasının temel sebebidir. Barnaba, Markos’un hocası, Pavlus’un önderi bir kişi olduğu halde, kilise, ona nisbet edilen İncil’i reddetmektedir.
Bible: (Baybıl okunur) Yunanca kitaplar anlamındaki biblia kelimesinden gelir. Tevrat, İnciller ve diğer kutsal kitaplardan meydana gelen Kitab-ı Mukaddese denilir.
Cizvitlik: Tutucu ve sofu hıristiyan tarikatı. 16. y.y.da Fransa’da kurulmuştur. İsa derneği adıyla da anılır. Hz. İsa’nın saf düşüncesine dönüş anlayışı içinde yoksulluk, bekâret ve itaat ilkelerinden yola çıkmıştır. Özellikle dinden saptıklarını iddia ettikleriyle savaşları ve siyasal etkileriyle öne çıkar. Avrupanın hemen bütün soylularının, kralların ve prenslerin din ve törelerinin öğretmenleri cizvitlerdi. Cizvitler, aşırı disiplin ve bir üste körü körüne itaat ve bağlılıklarıyla meşhurdur. Fransa’da 1789’dan sonra yeniden ve gizlice örgütlenmeye çalışmışlardır. İtikat konusunda farklı bir teslis anlayışı savunurlar. Hıristiyanlığın çoğu mezheplerindeki teslis anlayışı; baba, oğul ve ruhu’l kudüsten meydana gelen üçlü tanrı anlayışıdır. Cizvit teslisinde ise; İsa, Meryem ve İsa’nın babası(!) Yusuf’tan oluşan üçlü tanrı inancı vardır.
Communion âyini: (Komünyo vermek-almak) Hz. İsa’nın eti ve kanı. Ekmek ve şarapla
yapılan âyin. Ekmek ve şarap, hıristiyanlara göre Hz. İsa’nın etini ve kanını simgeler. Her katoliğin yedi yaşına kadar communio alması zorunludur. Uygulama olarak, yapılan bir âyinde ‘hestia’ adı verilen bir parça mayasız ekmek, kutsal kabul edilen şaraba batırılarak verilir; buna communio vermek; bu törene de communio âyini denilir. Komünyo alan, tanrının bağışını kazanmış sayılır. Hz. İsa, kendisinin öleceğini haber verdiğine inanılan, son akşam yemeğine, Latince akşam yemeği anlamına gelen ‘cena’ denilir. Gerçekte bu yemek, bir yahudi geleneğiydi ve her yıl Mısır’dan ayrıldıklarında yenen son yemeğin hâtırasını anmak için kutlanıyordu. Hz.
İsa’nın da bu geleneğe uyarak, son gece, havârileriyle birlikte bu kutlama yemeğini yediğine ve bu yemekte, kendisinin öleceğini haber vererek ‘eukharistia’ adı verilen dinî âyin emrettiğine inanılır. İncillerdeki ifadeye göre, Hz. İsa, havârilerine dağıttığı ekmeğe, “bu benim vücudumdur” ve dağıttığı şaraba, “bu benim kanımdır” demiştir. Hıristiyanlar, her yıl, ‘kutsal perşembe’ adını verdikleri ‘cena’yı kutlarlar.
Ehl-i kitap: İslâm’a göre Kitap ehli, inandıkları peygamberlerin Allah’tan Kitap getirdiğini kabul edenler. Hıristiyan ve yahûdilerin ehl-i kitap(tan) olduklarında ihtilâf yoktur.
Ekanim-i selâse: Arapça olan bu deyim, üç uknum, üç esas anlamına gelir. Tanrıyı hem üç, hem bir sayan teslis anlayışı. Tahrif edilmiş Pavlus hıristiyanlığının temel ilkesi olan bu inanç, tanrı kavramını baba, oğul ve kutsal ruh olarak bir üçlükte teklik anlayışı olarak kabul ederler. Bu anlayışa Fransızca trinite, Arapça teslis adı verilir. Üçleme anlamına gelen bu deyim, hıristiyanlığın temel inancı olan baba, oğul ve ruhu’l kudüsten meydana gelir. Bu anlayışa göre, İslâm’a ve Hz. İsa’nın tebliğ ettiğine ve hatta bugünkü Kitab-ı Mukaddes’in nice ifadesine göre tek olan Allah’la birlikte, tahrif edilen hıristiyanlıkta kutsal ruh ve oğul diye anılan Hz. İsa’nın da tanrı olduğu ileri sürülür.
Emmanuel: Hıristiyanların kabullerine göre Hz. İsa’nın adlarından biri. Peygamber İşaya, Eski Ahid’de “Tanrı bizimledir” anlamına gelen bu kelimeyi, geleceğin Mesih’i için kullanmış. Matta İncilinde bunun İsa olduğu yazılıdır.
Engizisyon: Eskiden hıristiyan dünyasında farklı inanç taşıyanları cezalandırmak maksadıyla kurulan mahkeme. Ateşte yananın suçlu olduğu inancına dayanan yargılama tarzına engizisyon denilir. Ortaçağda din konusunda sapık kabul edilenlerin cezalandırılması amacı ve bahanesiyle, kurulu düzeni korumak için kurulan bu yargılama yöntemi, aklın kabul edemeyeceği inancın gereği olarak ortaya çıkmıştır. Bu inanca göre, suçsuz olan, ateşte yanmayacaktır. Bir sanığın suçlu olup olmadığını anlamak için böyle bir uygulama yöntemi kullanılmıştır. Özellikle İspanyol engizisyonunun gerçekleştirdiği bu akıl ve insanlık dışı yöntemler, 18. y.y.a kadar olanca vahşetiyle sürmüştür.
Evlilik: Romalıların Diana adını verdikleri Yunan tanrıçası Artemis, evlilik düşmanıydı. Peşinde gezdirdiği perilerden biri evlenecek olursa, yasalara karşı geldiğinden ötürü onu şiddetle cezalandırırdı. Katolik hıristiyanlarda görülen din adamlarının evlenmemeleri gerektiği inancı, Artemis tapımından kalma bir gelenek sayılmaktadır. Hıristiyan Alman düşünürü Schopenhauer, bir kadınla bir erkeğin birleşmesinin çok iğrenç bir şey olduğunu, İsa’nın böylesine iğrenç bir ilişkinin ürünü olmamak için babasız doğmuş bulunduğunu ileri sürer.
Gregoryen: Papa Gregorius VII’nin kilise reformuna uyanlar. 11. y.y.da gerçekleştiril-meye çalışılan bu reform, teokratik bir düzen kurma amacına dayanır. Bu düzen, imparatorların papalarca tahtlarından indirilebilmesini, dinde ticaretin ve özellikle kutsal eşya alım satımının yasaklanmasını, din adamlarının evlenmemelerini, kiliseyi her türlü laik bağlardan kurtarmayı, imparator ve soyluların kilise işlerine karışmamalarını öneriyordu.
Günah çıkarma: Günah çıkarmaya “absolüsyon” denilir. Absolüsyan, günah çıkarma ve affetme demektir. Hıristiyanlıkta günahlarını papazlara açıklayıp itiraf edenlerin papaz tarafından günahlarının bağışlanabileceğine inanılır. Günahları papazlar tarafından affedilenler, böylelikle günahlardan arınmış olurlar. Bu affetme, papazlar tarafından tanrı adına yapılmaktadır.
Haç: Hıristiyanların Hz. İsa’nın çarmıha gerilmiş halini temsil ettiğine inandıkları, birbirini dik olarak kesen iki doğrudan meydana gelen t harfi görünümündeki şekil; salîb ve istavroz da denilir. Haç, hıristiyanlığın simgesi kabul edilir. Haç çıkarmak: Elleriyle haç işareti yapmak, istavroz çıkarmak. Hıristiyanlıktan önce çoktanrıcı bazı dinlerde de mutluluk simgesi kabul edilen haç, hıristiyanlıkta ilkin din uğruna ölenlerin mezarlarına konulurdu. Daha sonra bütün hıristiyanların mezarlarına konulmaya başlandı. Boyunlarda kolye olarak da takılır. Duâ sırasında da belli yerlerde haç işareti yapılır: Sağ elin parmaklarıyla göğse haç biçimi çizilerek bir çeşit kutsama yapılır. El önce alna, sonra göğse, sonra sol omza ve en sonunda da sağ omza dokundurulur. Bu işaret, aynı zamanda baba-oğul-kutsal ruh teslisini/üçlemesini de simgeler. Yunan kilisesinde el önce sağ omza, sonra sol omza götürülür. Protestanlıktaysa haç çıkarılmaz. Ortodokslar her yıl 6 Ocak günü haçı suya atma töreni yaparlar. Bu tören, onlara göre İsa’nın Yahya peygamber tarafından Ürdün nehrindeki vaftizini simgeler. Bu dinî törende, üstünde İsa’nın resmi bulunan bir haç deniz, nehir, göl gibi herhangi bir suya atılır; hıristiyanlar suya atlayarak haçı bulup çıkarırlar. Haçı bulup çıkaran hıristiyan kutsanır.
Haçlı seferleri: Haçlı, haçı olan demektir. Bu anlamdan çıkarılarak müslümanlara karşı savaşa katılan hıristiyanlara “ehl-i salîb”, yani “haçlı” denilmiştir. Haçlılar: Haçlı seferlerine katılanlar anlamında kullanılır. Haçlı seferleri: Haçlıların (hıristiyanların) mukaddes kabul ettikleri yerleri (Kudüs ve civarını) müslümanlardan almak için yaptıkları savaşlara denilir. Toplam sekiz askerî-dinî sefer düzenlenmiştir. Hıristiyanlarca kutsal savaş kabul edilen bu seferler, papaların teşvik edip cenneti garanti etmesi ve doğunun zenginliklerinden pay alma tutkusunun birleşmesi ile ortaya çıktı. Giysilerinin üstüne, yeminlerinin bir simgesi olarak kumaştan bir haç dikip “haçı alanlar”, Kudüs’e hac yolculuğu yapmaya söz vermiş sayılıyorlardı. İlk haçlı seferi 1097’de, sekizinci haçlı seferi de 1270 yılında yine başarısızlıkla sonuçlanmış ve haçlı seferlerinin silâhlı kısmı sona ermiştir. Günümüzde, haçlı seferleri daha çok siyasi, iktisadi alanda ve en çok da kültürel yollarla yapılmakta, önemi Kudüs’den daha az olmayan müslüman beyin ve kalplere saldırılmaktadır. Televizyon, kitap, gazete vb. araçlarla evlerin işgal edilmesi için yapılan günümüzün haçlı seferleri, çoluk çocuk demeden hedeflere saldırıp ele geçirmektedir. Çağdaş Selâhaddin Eyyûbîler çıkıncaya kadar da bu seferlerin sonunun gelmeyeceği gözükmektedir.
Haham: Yahûdi din adamı. İbrânice bilgin, bilge anlamındadır. Bu yahûdi din adamlarının başlarına da hahambaşı denir.
Haramlar: Hıristiyanlıkta haram/yasak olan şeyler, Pavlus’un tenzilâtlarıyla 4 tanedir. Bunlar, putlara kurban edilen şeyler, boğulmuş hayvan, kan ve zinadan ibarettir. (Bkz. Rasüllerin İşleri, 15/28-29)
Havârî: Havâri kelimesi Kur’an’da geçer. İncillerde, bunun yerine daha çok şâkirt (öğrenci) kelimesi kullanılır. Havârî, yardımcı demektir. Arapçaya Habeşçeden geçmiş olup aslı “havâryâ”dır; “yardımcı” anlamına gelmektedir. Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dine ve onun peygamberliğine iman eden, müslümanlardan olan (3/Âl-i İmrân, 52) ve Hz. İsa’nın tebliğ ettiği fikirleri yaymayı üstüne alan on iki kişiden her birine havâri denir. Âl-i İmrân sûresi, 52. âyetinde Hz. İsa’ya ve onun dinine yardımcı olmayı taahhüd edenlere bu adın verildiğini görmekteyiz. Hz. Muhammed (s.a.s.)’e ilk inanan insanlar olan “sahâbe”nin benzerleridir.
Havâriler, toplam 12 kişidirler. Bunlardan biri ihânet ederek kâfirlere Hz. İsa’yı ihbar
etmiştir. İsimleri şunlardır: Simun (Petrus), Andreas, Yâkub (Zebedi’nin oğlu -büyük-), Yuhanna (Boanerces), Filipus, Bartolomaeus, Matta, Tomas, Yâkup (Alfeus’un oğlu -küçük-), Gayyur Simun, Yahuda (Taddeus), Yahuda İskaryot (Matta, 10/2-4). Bunlardan Petrus, havârilerin en büyükleri ve lideri, Yahuda İskaryot da Hz. İsa’ya ihanet eden ve onu ihbar edip yakalatmaya çalışan kişidir. Hıristiyan rivayetlerine göre otuz gümüş dinar karşılığında İsa’yı yakalattıran İskaryot, sonradan vicdan acısı çektiği ve kendisini astığı söylenir. İslâm âlimlerine göre, Hz. İsa’yı ihbar eden Yahuda, Hz. İsa görünümüne dönüşmüş ve Hz. İsa yerine o çarmıha gerilmiş, Hz. İsa da göğe yükseltilmiştir.
İkon: Kiliselerde bulunan dinî tasvir, yani resim ve heykeller. Özellikle ortodoks kiliselerinde bulunur. Hıristiyanlar, ikon(a)lara tapmadıklarını, sadece onlara saygı duyduklarını söylerler.
İncil(ler): Kur’ân-ı Kerim, Hz. İsa’ya vahyedilen İncil’den bahseder. Bu İncil, bir tek İncil’dir. Bugünkü İnciller de, Hz. İsa’ya vahyedilen/vaz’edilen İncil’den birçok yerde bahseder. Buna rağmen elde mevcut hiçbir İncil için, hıristiyanlar tarafından bile “bu İsa’nın İncilidir” denilemez ve ona atfedilmez; “Matta’ya Göre İncil, Markos’a göre İncil...” denilir. Kilise tarafından birbirinden hayli farklı ve birbiriyle nice çelişkileri olan dört farklı İncil yasal İncil sayılmıştır. Arapça “Enâcil-i erbaa” denen bu dört İncil, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleridir. Asıl yazıldıkları nüshaları elde bulunmayan bu dört İncil’in tümü, Hz. İsa’dan çok sonra yazılmıştır. En eski nüsha olarak yazıldıkları İbrânice ve Latinceden Yunancaya ve çok zaman sonraki tercümeleri vardır. Bu dört İncil, kendisi de o zamanlar hıristiyanlığı kabul etmemiş olan putperest imparator Konstantin tarafından 325 yılında topladığı İznik konsilinde yüzlerce İncil yazması arasından 2048 kişilik üyenin sadece 318’inin kararı ve imparatorun tercih ve yönlendirmesiyle seçilmiş, özellikle tevhid içerikli İnciller başta olmak üzere diğer tüm İnciller sahte kabul edilerek yakılmış ve yaktırılmıştır.
Kardinal: Yüksek rütbeli katolik râhibi.
Karnaval: Kötü ruhları kaçırmak için korkunç maskeler takma töreni. Hıristiyanların büyük perhizinden önce yapıldığı için, İtalyanca et kaldırmak anlamına gelen carnelevare kelimesinden türetilmiştir. Kaynağı hıristiyanlıktan çok öncedir. Güneş ışınlarının bir süre gökte hapsedildikten sonra yeniden özgür bırakıldıkları inancıyla ilgilidir. Karnavalda kullanılan hayvan maskeleri, aynı zamanda, hayvanlara tapanlardan hıristiyanlığa geçmiş bir putperest geleneğidir.
Katedral: Bir şehrin büyük kilisesi, piskoposluk kilisesi.
Katolik: Roma kilisesi, katolik mezhebinden olan hıristiyan demektir. Katoliklik, Roma kilisesine bağlı hıristiyan mezhebine denilir.
Keşiş: Dünyayla ilişkisini kesip manastırda yaşayan hıristiyan din adamı. Keşişler evlenmezler, dünyadan el etek çekip bir inziva hayatı sürdürdüklerinden ötürü münzevîdirler. İlk keşişler, Mısır’da azizliğe/ermişliğe ulaşmak için çöle çekilir, bir çeşit çileci hayatı sürerlerdi. Manastırlar, bu bireysel çile çekmeyi bir disipline sokmak amacıyla kurulmuştur. Hıristiyanlıkta çilecilik, Hz. Âdem’in suçundan ötürü soyaçekim yoluyla aşağılanmış insanın kendini cezalan-dırmasını dile getirir.
Kilise: Yunanca topluluk anlamına gelen ekklesia deyiminden türetilmiştir. Hıristiyan mâbedi/ibâdethanesine, hıristiyanların ibâdet ettiği binaya kilise denilir. Ayrıca, hıristiyan mezhebi için kullanılır: Katolik kilisesi, ortodoks kilisesi şeklinde. Kilise, ilkin hıristiyan toplulukları anlamında kullanılmıştı. İlk hıristiyanların bugünkü anlamda kilise binaları yoktu. İlk dönem hıristiyanlığında kilise yapısı olmadığı gibi, din adamları statüsü ve ruhban sınıfı da yoktu. İkinci y.y. dan sonra kiliseler görülmeye başlamıştır. İlk kiliselerin din adamları, kilisenin bakımı ve temizliğiyle görevli kilise hizmetçileriydi. Sonradan büyük statü kazanan din adamlarına, piskopos denilmeye başlandı ve bunlar kilisenin başına geçtiler. Birçok kilisenin piskoposları birleşince evrensel kilise kurulmuş oldu ve bunun başına geçen piskopos papa adını aldı. Katolik kavramı da evrensel kilise anlamındadır.
Kitab-ı Mukaddes: Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd’den meydana gelen kitapların bütününe denir. Kitab-ı Mukaddes, tahrif edilmiş şekilleriyle Tevrat, Zebur ve İnciller yanında, bazı peygamberlere atfedilen kitaplar, Pavlus’un 15 ayrı mektup ve kitabından oluşmuş kitaplar kolleksiyonudur.
Konsil: Hıristiyan ruhanîler ve râhipler meclisi. Özellikle katolik kilisesi dogmaları ve kilise disiplinini düzenleyen kurallar 2. y.y. dan itibaren toplanmaya başlanan bu konsillerce tespit edilmiştir. 1869 yılına kadar değişik aralıklarla toplanan konsillerin sayısı yirmidir. Hıristiyanların temel inançları bu konsillerde kararlaştırılmıştır. 325 yılında toplanan İznik konsili, Pavlus’un görüşünün temeli olan İsa’nın tanrılığını kabul etti. Bu görüşe muhâlif olan İncilleri ve başka kitapları nerede olursa olsun toplatıp yakmayı kararlaştırdı. Bu kararın alınmasında henüz hıristiyanlığı kabul etmemiş olan putperest kral Konstantin’in büyük etkisi oldu; bu kararla hıristiyanlığı putperestliğe yaklaştırmış oldu. Yine, bu konsilde alınan kararların aksini savunanları konsil, lânetlemekte ve aforoz etmektedir. 2048 Din adamının katıldığı bu konsilde bu kararı alan din adamlarının sayısı sadece 318 idi. 1720 farklı görüşün iddiaları geçersiz kabul edildi. Daha sonra İnciller de konsil tarafından değerlendirildi; Önemli bir kısmı teslisi değil de tevhidi savunan yüzlerce İncil’in içinden 4 İncil (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri) resmen kabul edilen İnciller oldu. Bunun dışındaki kitaplar için, nerede olursa olsun toplattırılıp yatırıldı.
Kral salonu: Yahova şahitlerinin kilise yerine oluşturdukları toplantı ve ibadet salonu.
Kutsal Perşembe: Hıristiyanlar, 13 nisan Perşembe gününü kutsal Perşembe olarak nitelerler. Çünkü Hz. İsa, son akşam yemeğini o gün yemiştir. Ayrıca, her yıl nisan ayının 14. günü akşamı toplanıp topluca yemek yemek, eski bir İbrânî geleneğidir.
Kutsal kabir: Kudüs’te bulunan Hz. İsa’ya ait olduğuna inanılan mezar. Hıristiyanlarca, Yusuf tarafından gömülen ve sonradan ermiş Helena tarafından bulunan bu mezar kutsaldır. Kur’an’a göre, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediği ve öldürülmediği (4/Nisâ, 157) için bu mezar kesinlikle Hz. İsa’ya ait olamaz.
Kutsal Cumartesi: Katolik hıristiyanlar, paskalya arefesinde kutsal haftanın son günü olan Cumartesiyi kutsal Cumartesi sayarlar.
Luka: Hıristiyanlarca kabul edilen 4 İncil’den biri ve bu İncil’i yazan kişi. Hıristiyan kaynaklarına göre de havâri olmayan Luka’nın asıl mesleği hekimlikti. Yunan asıllı veya Pavlus’a yardımcı olan yahudi asıllı Antakya’lı bir doktor olduğu rivâyetleri vardır. Aynı zamanda Yeni Ahid’deki kitaplardan biri olan Rasüllerin İşleri kitabının yazarı olarak da bilinmektedir. Luka İncili’nin aslı, büyük bir ihtimalle İbrânice veya bazılarına göre Latincedir. Eldeki en eski nüsha ise Yunanca tercümesidir. Bazı hıristiyanlar aslının da Yunanca yazıldığını söylemektedir. Luka’nın bu İncili Yunanlılar için yazdığı anlaşılmaktadır. Luka İncilinde tarih yanlışlıkları ve maddî hatalar oldukça fazladır.
Manastır: Râhip veya râhibelerin, dünyadan el etek çekip ruhban hayatı içinde birlikte yaşadıkları, ekseriya yerleşme merkezlerinden uzak bina.
Markos: Yasal dört İncil’den biri ve bu İncil’in yazarı. Hıristiyan kaynaklarına göre de Markos havâri değildir. Yeni Ahid’de ikinci sırada yer alan bu İncil’in yazarının asıl adı Yuhanna’dır; Markos onun lakabıdır.
Matta: Yasal dört İncil’den biri ve bu İncil’in yazarı. Hıristiyan kaynaklara göre Filistin’li bir yahudi ailenin oğlu olan Matta’nın ikinci adı Levi’dir. Kendisi gümrük memuru olarak görev yaparken Hz. İsa ile tanışarak ona tâbi olmuştur. Yani hıristiyan kaynaklarına göre Havâri sayılır. Fakat bazı araştırmacılar, halen elde mevcut olan Matta İncilinin yazarının Havâri Matta olmadığını, bu İncili aslında ismi meçhul Filistinli bir yahudinin yazdığını ileri sürmekte ve deliller ileri sürmektedirler. Gerçekten bu İncil, yahudi hukukuna çok saygılıdır. Ayrıca, bu İncilin yazarı, İncilini yazarken Havâri olmayan Markos’tan geniş çapta istifade etmiştir. Havâri birinin havâri olmayandan büyük çapta istifade etmesi pek gerçekçi değildir. Matta İncili’nin İbrânice asıl nüshası ortadan kaybolmuş, elde en eski nüsha olarak Yunanca tercümesi vardır, ancak bunu kimin tercüme ettiği belli değildir. Bu tercümenin doğruluğunu anlayabilmek için asıl nüsha ile karşılaştırılması gerekir ama ne ortada asıl nüsha vardır, ne de tercümeyi yapanın ismi.
Mesih: Üzerine kutsal sayılan yağ sürülmüş demek olan Mesih, Hz. İsa’nın lakabıdır. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. İsa için, onun ismi yerine de kullanılmıştır.
Misyoner: Misyon, bir şahıs veya heyete verilen özel görev demektir. Misyoner: Kendini bir fikrin yayılmasına adayan kimse demektir. Misyoner kelimesi daha çok hıristiyanlar için, hıristiyanlığı yaymayı görev edinmiş kimse demektir. Misyonerlik, hıristiyanlığı yayma yönündeki sistemli bir faaliyet ve teşkilattır. Misyonerlerin yaptığı işe de misyonerlik denilir.
Nasârâ: Nasrânî kelimesinin çoğuludur. Nasrânî, hıristiyan; nasârâ da, hıristiyanlar demektir. Hıristiyanlık için de “nasrâniyye” kelimesi kullanılır.
Nasrânî: Nasrâni ve Nasârâ kelimesinin anlamı ve hıristiyanlar için kullanılması konusunda iki değerlendirme yapılır: 1- Kelime, Nâsıra veya Nasran adlı köyden olanlar anlamındadır ki, Hz. İsa ve havârileri bu köye nispet edilirler. 2- Yardım ve destek anlamındaki nusret veya nasr kökünden yardım edenler, yardımcılar anlamındaki ensâr kelimesine nispet edilmiştir. Âl-i İmrân sûresi 52. âyetinde Hz. İsa’nın yardım talebine havârilerin olumlu cevap vermeleri sebebiyle havâriler için ensâr kelimesi kullanılır. Bu deyimden yola çıkılarak havârilere ve tüm hıristiyanlara “yardım edenler” anlamında nasârâ denmiştir.
Noel, Noel Baba: Noel, hıristiyanların Hz. İsa’nın doğduğu geceyi kutlamak için yaptıkları bayramdır. Noel ağacı: Hıristiyanların noel için kesip süsledikleri çam. Noel Baba: Hıristiyanların noel gecesi hediye getirdiğine inandıkları, inanmasalar da çocuklarını kandırdıkları mitolojik ve hayâlî kişidir. Hıristiyanlarca Hz. İsa’nın, Aralık ayının 25’inde doğduğu kabul edilir ve her yıl bu günde noel kutlanır. Eskiden Ocak ayının 6. günü kutlanırdı. Hz. İsa’nın hangi yıl doğduğu da hayli tartışmalıdır. Örneğin, Matta İncili’ne göre, bugün İsa’nın doğum yılı olarak kabul edilen yıldan, yani milattan en az dört yıl önce, Luka İncili’ne göre, milat diye kabul edilen yıldan 6 yıl sonra doğmuştur.
Ermeni mitolojisinde yeni yıl tanrısının adı Amanor’dur. Paganlık/putperestlik zamanlarında avlanan hayvanlar, Amanor’un onuruna çam ağaçlarına asılırdı. Noel günü çam ağacına çeşitli şeyler asılarak yapılan tören, hıristiyanlığa bu pagan geleneğinden geçmiştir. Ayrıca, ağaçlara tapmanın yaygın olduğu bölgelerde çam ağacına da tapılmıştır. Antik çağın ünlü Yunan ve Roma mitolojileri, ağaç tanrılarla doludur. Ağaçlar, Yunanlılarla Romalılarda tanrıların barınakları sayılıyor ve ağaçların bir ruhu olduğuna inanılıyordu.
Ortodoks: Hıristiyanlığın üç büyük mezhebinden biri. Öteki iki mezhep katoliklik ve protestanlıktır. 1054 yılında Roma’dan ayrılan ve onu tanımayan Bizans’la ona bağlı olan doğu kiliseleri ortodoksturlar. Bu anlayış, 9. y.y. dan sonra Slavlar arasında yayılmıştır. Ruslar, Bulgarlar, Sırplar bu mezheptendirler. Ortodoksluk inancına göre yeryüzünde bulunan her kilise bağımsızdır. Ortodoks baş patriği sadece bu bağımsız kiliseler birliğinin başkanıdır. Bu mezhebin kuramsal inançlarının başında baba’nın yaratılmadığı, oğul’un yaratıldığı ve baba-oğul-ruhu’l-kudüs üçlemesindeki öz birliği gelir. İsa’nın ilâhî/tanrısal ve insanî nitelikleri birbirinden ayrılamaz. Ruhu’l Kudüs’ün, sadece Babadan doğduğuna inanan Katoliklerin tersine; hem baba ve hem oğuldan doğduğunu kabul eden mezheptir. Kiliselere ikonalar, yani kutsal resim ve heykeller konulmasını savunurlar ve kiliselerini bunlarla doldururlar.
Papa: Katolik kilisesinin en büyük ruhanî reisi, Roma piskoposu. Papalık: Papa yönetimi, papanın başında bulunduğu devlet, İtalya topraklarında bulunmasına rağmen, ayrı devlet kabul edilen dünyanın en küçük devleti Vatikan, papa tarafından yönetilen teokratik bir papalıktır.
Papaz: Hıristiyan ruhanî reisi, din adamı, râhip, keşiş.
Paskalya: Hıristiyanların Hz. İsa’nın dirildiğine inandıkları gün yaptıkları bayram. Her yıl Mart ayının 14. gününü izleyen Pazar günü, hıristiyanlara göre Hz. İsa’nın dirildiği gündür. Bugün, İsa’nın yeniden yaşama geçtiğine inanılır ve büyük bayram yapılır. İlkbahara doğru kutlanan bu bayram, her yıl sonbaharda ölüp ilkbaharda dirilen Sümerlerin Temmuz, Eski Anadolunun Attis ve Agdistis, Yunanlıların Adonis inançlarından gelmedir. Bu bayram da hıristiyanlığın putperestlere verdiği tâvizlerden biridir. Yahûdi geleneğiyle de irtibat kurulabilir. Şöyle ki, Yahûdiler de her yıl, aynı adla, dinsel gök ayının –ki bu, dinî takvimlerinin birinci ayıdır- 14. gününde Mısır’dan çıkışlarını kutlamak için bayram yaparlar. Hıristiyanlar, paskalyayı baş bayram saymışlar ve bir çeşit bayramlar takviminin temeli olarak tespit etmişlerdir. Katolik takviminde bayram günleri her yıl aynı güne düşmediğinden bütün katolik bayramları paskalyaya göre hesaplanır. Paskalya çöreği: Paskalya günü yapılan bir cins tatlı çörek. Paskalya yumurtası: Paskalya günü hıristiyanların kırmızıya boyadıkları haşlanmış yumurta.
Patrik: Ortodoks kiliselerinin başkanlarına patrik denir. Bazı doğu kiliselerinde ve ortodokslarda en büyük ruhanî reis demektir. Patriğin kaldığı yere, makamına patrikhane denir.
Pavlus (Paulus, Paul, Saint Paul -Sen Pol-): Milâdî 5-67 yıllarında yaşayan yahudi asıllı, hıristiyanlığı aslî ve tehvid çizgisinden çıkarıp, teslis gibi temel dogmaları oluşturmuş, kiliseler kurmuş ve hıristiyanlığı teşkilâtlandırmış kişidir. Bugünkü muharref hıristiyanlık onun ürünüdür. Pavlus, Hz. Musa’nın yasa ve yasaklarını yürürlükten kaldırmış ve yeni bir anlayış geliştirmiştir. Mektupları, Kitab-ı Mukaddes’ten sayılmış, İnciller seviyesinde görülmüştür. Tevhid yerine teslisi, Hz. İsa’nın peygamber değil; tanrının oğlu ve tanrı olduğunu hıristiyanlara kabul ettirmiştir. İlk günah, aslî günah anlayışını da o icat etmiştir. Buna göre, ilk günah, Hz. Âdem’in suçuyla başlamış ve bütün soyuna bulaşmıştır. Her doğan insan, babası Adem’in günahının mirasından dolayı günahkâr olarak doğar. Tanrı, kendi niteliğine sahip olan oğlu İsa’yı insanları bu suçtan, yani aslî günahtan kurtarmak için yeryüzüne göndermiştir. Kıyamet gününde de insanları diriltmek ve ilâhî bağışa kavuşturmak için yeryüzüne yeniden inecektir, ruh da bu yüzden ölümsüzdür. Bu Pavlos dogmalarının hiçbiri yahudilikte de, Hz. Musa şeriatında da yoktur (Tabii ki, Hz. İsa’nın tebliğ ettiği dinde de bulunmamaktadır). Bu açıdan, Pavlus’un öğretileri, hıristiyan dogmalarıyla birlikte yahudi şeriatının da yürürlükte bulunduğunu savunan Petrusculuk’a karşı, yepyeni bir hıristiyanlık anlayışıdır. Bugünkü hıristiyanlık, hemen tümüyle Pavlus’un temel itikad ve hükümlerini belirlediği, Pavlus’un merkezde olduğu bir dindir.
Paulcanien’ler: Paul de Samosate taraftarları, şimdi bağlıları kalmayan muvahhid hıristiyan gruplarından biri.
Petrus: Hz. İsa’nın baş havârisidir. Matta İncilinde yazıldığına göre Hz. İsa, ona, Petrus’ un kelime anlamı olan ‘taş’ anlamında: “Sen Petrus’sun, ben kilisemi senin üstüne kuracağım” (Matta, 16/18) demiştir. Bununla beraber Hz. İsa’nın tutuklanması sırasında peygamberini terkettiği ve onu inkâr ettiği de bilinir. Ne var ki daha sonra hıristiyanlığı yaymaya çalışmış, dine ilk katılan çoktanrıcılar onun tarafından vaftiz edilmiştir. Pavlus’la karşılaşmış ve onunla anlaşamamıştır. Bu anlaşmazlık, Pavlus’un Galatyalılara Mektubunda açıklanır.
Piskopos: Yunanca bir kelime olup, kelime anlamı gözeten demektir. Başpapaz, bir piskoposluk bölgesinde başpiskopostan sonra gelen papaz, metropolit anlamında kullanılır. Dinsel bir bölge olan piskoposluğu yöneten en üst rütbedeki papaza piskopos denir. Katolik kilisesinin başkanı olan papa, bir piskoposlar piskoposudur.
Protestanlık: Katoliklikten ayrılma reformcu hıristiyan mezheplerine verilen ad. Protestan: Reformist hıristiyan mezhebinden olan, reform taraftarı. 16. y.y. da Roma kilisesini protesto eden Alman papaz Martin Luther’in reformuyla oluşan bir mezheptir. Protestan kiliseleri bağımsız ve ulusaldır; katolik kiliseleri gibi bir papa otoritesine bağlı ve uluslararası nitelikli değildir. Protestanlara göre ilâhî bağış karşılıksızdır ve o yüzden günah çıkarmak mecburi değildir. En üst hakem ve yetkili olarak Kitab-ı Mukaddes kabul edilmeli ve bir hıristiyan, sorularının karşılığını papadan değil; ondan öğrenmelidir. Papazlar evlenebilirler. Cehennem diye bir yer yoktur; sadece Tanrı’nın bağışını elde eden hıristiyanlar için ölüm ötesinde mutlu bir hayat vardır. Bununla birlikte çeşitli protestan kiliseleri arasında görüş ayrılıkları da hayli fazladır. Almanya ve İskandinav ülkelerinde Luther’ci, Fransa ve İsviçre’de Calvin’ci, İngiltere’de Anglikan, İskoçya’da Presbiteryen kiliseler protestandır.
Râhip: Hıristiyan din adamı. Kadın din adamlarına da râhibe denir. Papaz deyimiyle eş anlamda kullanılan bu deyim, genel olarak İslâm dışındaki diğer din adamları için de kullanılmıştır. Ama daha çok manastırda oturan hıristiyan din adamlarına râhip, oralarda yaşayan keşiş kadınlara da râhibe denilir.
Ruhbanlık: Râhiplik, papazlık, keşişlik. Râhiplerin hayat tarzı, manastır yaşayışı. Ruhbanlıkla ilgili Kur’an’da şöyle buyrulur: “Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu Biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızâsını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.” (57/Hadîd, 27) Ruhbanlık, hıristiyanların ihdas ettiği bir yaşayış ve anlayış tarzıdır. Rivâyetlere göre Hz. İsa’dan sonra muvahhid hıristiyanlar, yani mü’minler inkârcı zorbalarca yok edilmeye çalışılmış, girişilen üç savaşta mü’minler ağır kayıplar vermişler, sağ kalan iman ehli, kendilerinin de ölümü halinde dine dâvet edecek kimsenin kalmayacağı gerekçesiyle savaş yapmama kararı almış, sadece ibadetle meşgul olmaya başlamışlar. İşte bu suretle fitneden kaçarak, dinlerinde ihlâs ve samimiyet gösteren bu insanlar dünyanın bütün zevklerinden, fazla yiyip içmekten ve evlenmekten vazgeçmişler, dağlar, mağaralar, oyuklar ve hücrelerde ibadetle meşgul olmuşlardır. Ama birçoğu bu râhib hayatına riayet etmeyerek, Hz. İsa’nın tevhid dinini bırakıp teslis akidesini ortaya attılar veya hükümdarlarının dinine girdiler. Hz. İsa’nın tevhid yolundan ayrılan bu hıristiyanlar, Hz. Muhammed (s.a.s.)’i de kabul etmediler sapıklıklarına devam ettiler.
Reformasyon: Hıristiyanlıkta her çeşit yenileşmeler ve özellikle protestan hareketi. Geniş anlamda her çeşit dinî yenileştirmeleri içine alan reform, özellikle 16. y.y. da gerçekleşen protestan reformu, bu deyimle dile getirilir.
Rûhu’l-Kudüs: Hz. İsa’ya üflenen ilâhî ruh. Hıristiyanların inancına göre ruhu’l kudüs (kutsal ruh) insan yüzlü bir devdir, bütün nesnelerin başlangıcından beri sular üstünde kımıldayan, tûfandan sonra toprağı kurutan odur. Baba-oğul-rûhu’lkudüs, İsa’nın vücudunda toplanmış üç ilâhî kişidir. Tümü ilksiz ve sonsuzdur ve birbirlerine üstünlükleri yoktur. Bu, onların iddiasına göre tevhidde teslis, ya da teslisde tevhiddir (üçlükte teklik veya teklikte üçlük).
Sinoptik İnciller: Matta, Markos ve Luka İncilleri, birbirlerine çok benzediğinden ve aynı terimlerle yazıldıklarından sinoptikler denilir. Yuhanna İncili ise, hem konuları ve hem üslûbu/anlatım biçimi yönüyle diğerlerinden ayrılır. Örneğin, sinoptik İncillerde Hz. İsa’nın, dini bir yıl süreyle tebliğ ettiği anlatılırken; Yuhanna İncilinde bu süre üç yıldır. İlk üç İncilde gösterilen dâvet ve tebliğ yerleri ile Yuhanna’da gösterilen yerler de birbirinden çok farklıdır. Bununla beraber sinoptik İncillerin arasında da çok önemli oranda ve büyük sayıda farklılıklar ve çelişkiler vardır.
Süryâni: Suriye ve Türkiye’nin güney doğusunda yaşayan Sâmi ırktan bir hıristiyan topluluğu.
Tahrif: Tahrif, aslında bir kelimedeki harflerin yerini değiştirerek manayı bozma demektir. Terim olarak kullanılışı ise, bir metni, ilâve ve çıkarmalarla farklı manaya gelecek şekle sokma demektir. Kutsal kitabı olduğu gibi, dini bozmaya ve değiştirmeye de tahrif denilir.
Tecessüd: Arapça bir kelimedir. Vücutlanma, bedene girme, insan vücuduna dönüşme demektir. Hıristiyanlığa göre Tanrı, insanın aslî günahını bağışlamak için İsa’da tecessüd ederek insan şeklinde dünyaya gelmiştir.
Tekfir (Keffâret, Fidye –Redemption): Hıristiyanlığın esaslarından biri de, Tanrı’nın bütün insanların günahlarına keffâret olmak üzere, onların affı için insan şekline girip yaşadıktan sonra ıstırap çekerek ölmesi, yani tekfir/keffâret, fidye inancıdır. Bu inancın, üç temel uzantısı vardır: Hz. İsa’nın tanrılığı, bütün insanlığın günahkâr olduğu ve insanlığın affı için fidye (kurban) anlayışı.
Teslis: Arapça üç demek olan selâse kelimesinden türetilmiştir. Üçleme, üçe çıkarma demektir. Hıristiyanlıkta Tanrı’nın üç unsurun birleşimi olduğuna inanma haline denir. Üç tanrılık gücün tek tanrıda birleşmesi demek olan teslis, baba (tanrı) – oğlu (İsa) – rûhu’l kudüs’ü hıristiyanlar, tanrının üç ayrı görünümü sayarlar ve üçlükte tekliğe inanırlar; yani Tanrı hem tektir, hem de üç. Bu yüzden hıristiyanlara ehl-i teslis de denir. Kur’ân-ı Kerim, teslisin açık bir küfür olduğunu ve teslisi kabul edenlerin kâfir olduğunu (5/Mâide, 73) vurgulayarak, bundan vazgeçilip Allah’a yalan uydurulmamasını ve Hz. İsa’ya iftira atılmamasını (4/Nisâ, 171-172) emreder.
Uknum-akanim: Uknum, Arapça unsur, esas, temel demektir. Akanim de onun çoğuludur. Akanim-i selâse: üç uknum, yani teslisin üç temel unsuru demektir ki, bunlar baba-oğul-ruhu’l kudüstür.
Vaftiz: Yunancadan geçmiştir. Hıristiyanların küçük çocuklara ve dinlerine girenlere uyguladıkları suya sokma veya su serpme töreni demektir. Hıristiyanlara göre, doğuştan, babası Âdem’in suçuna ortak olarak dünyaya gelen insan, ancak kutsal kabul edilen kilisedeki su ile yıkanarak günahlarından arınabilir. Yoksa hıristiyan kabul edilemeyeceği gibi, günahlarından da arınmamış olur ve cehennemi hak eder.
Yahuda: Hz. İsa’yı yakalatan havâri. İsa’nın on iki havârisinden biridir. İskaryot da denilir. Otuz gümüş dinar karşılığında İsa’yı ihbar ederek yakalattırmıştır. Sonradan vicdan azabı çektiği ve kendini astığı da rivâyet edilir.
Yahova: Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümü olan Ahd-i Atik’de Tanrı için kullanılan bir lafızdır. Yahudilerin kendi Tanrılarına verdikleri addır. Yehova veya Yahve biçiminde de yazılıp söylenir. Elohim lafzı da yine benzer şekilde kullanılır. Yalnız Yahova, yahudi ırkının özel tanrısı olup, başkalarının tanrısı değildir.
Yahova şâhitleri: Yahova/Yahve (Tanrı)’nın şâhitleri anlamında olan bu tâbir, hıristiyanlığı kendilerine göre yorumlayan, merkezî, otoriter bir teşkilâta bağlı misyoner grubunun kendilerine verdikleri addır. Yahova şâhitleri, yılbaşında Noel Baba adına yapılan âdetleri kabul etmezler. Yeryüzünü ebedî kabul ederler ve bu anlamda bir kıyamete de inanmazlar. Gayelerini dünya üzerinde gerçekleştirmek dâvâsıyla çok çeşitli dernekler, örgütler kurmuşlar, bu maksatla dergiler, kitaplar, broşürler yayımlamışlar, her çeşit araç ve propaganda yoluyla evden eve dolaşarak faâliyetlerini sürdürmüşlerdir ve hâlâ da bu çalışmalarına devam etmektedirler. Her ülkede, askerliğe karşı çıkarlar. Savaşlara, kan vermeye ve kan nakline karşıdırlar, barışçı ve iyiliksever portre çizmeye çalışırlar.
Yuhanna: Yeni Ahidi oluşturan dört İncil’den biri ve bu İncil’in yazarının adıdır. Mesleği balıkçılık olan Yuhanna, havârilerden biridir. Ancak, bazı hıristiyan araştırıcılar, İncil yazarı Yuhanna’nın, havâri Yuhanna’dan farklı kişi olduğunu, eldeki Yuhanna İncilindeki ifadelerden delillendirerek belirtirler. Gerçekten Yuhanna İncili, Yunan felsefesini çok iyi bilen biri tarafından yazılmış olmalıdır. Yuhanna İncili, diğer üç İncilden çok farklı kaleme alınmıştır. Diğer üç İncile, ortak konuları ve benzer üslûpları sebebi ile sinoptik İnciller denilir. Esas gayesi bakımından da diğer İncillerden hayli farklı olan Yuhanna İncili’nin asıl amacı teolojiktir. Onda Hz. İsa, Nâsıralı bir peygamber olarak karşımıza çıkmaz; insan şekline girmiş bir ilâh olarak takdim edilir.
Yusuf: Hıristiyanlara göre, Hz. Meryem’in nişanlısı ve bazı mezheplere göre kocasıdır. İsa’nın babası sayılır ve Kitab-ı Mukaddeslerin soy kütüğüne göre, isa’nın atalarından biri ve ilkidir. Hem “Bâkire Meryem” anlayışı, hem de Meryem’in nişanlısı, hatta kocası ve Hz. İsa’ nın babası kabul edilmesi, tüm hıristiyanlar için olduğu gibi, elimizdeki İncillerin de büyük çelişkilerinden biridir. Hıristiyanlara göre ilk aziz (ermiş, evliya) sayılır. Peygamber Dâvud’un soyundan olduğuna inanılır. Marangoz olduğundan ötürü marangozların, dülgerlerin duayeni/piri ve koruyucusu kabul edilir.

Not: Allah’a “Tanrı” denilmesinin doğru olmadığı anlayışıyla daha önceki konularda görüldüğü gibi “Allah” lafzı yerine “Tanrı” kelimesi kullanılmamıştır. Bununla beraber, başkalarının yanlış ilâh anlayışı ile tevhide ters düşen özellikler atfettikleri tanrılarına “Allah” demek de büyük yanlış olur. Hıristiyanlıkla ilgili bu bölümdeki ifadelerde fark edileceği gibi, bizim Allah inancı ve anlayışımızla kesinlikle bağdaşmayan hıristiyanların farklı bir tanrı anlayışını anlatırken, Allah lafzı yerine Tanrı kelimesini kullanmanın daha doğru olduğu anlayışıyla bu kelimeyi kullandım. Allah, İhlâs sûresinde özetlendiği ve Kur’an’ın nice âyetlerinde belirtildiği gibi tekdir, birdir; doğmamış ve doğurmamış, evlat edinmemiştir. Sözgelimi, Tanrı’nın İsa şeklinde tecessüdü, yani Tanrı’nın İsa bedenine girip insan şeklinde belirmesi ifadesini, hâşâ “Allah” lafzıyla kullanmanın çirkin bir yanlış olacağını düşündüğümden, İslâm’ın dışındaki tapınılan varlıklara veya Kur’an’daki Allah vasıflarına ters mâbudlara Tanrı denilmesinin tenzih için zarûret olduğunu düşünüyor ve bunu tavsiye ediyorum. “Tanrı”, Arapçadaki “ilâh” karşılığıdır. Kendisine inanılıp tapınılan sahte/uydurma mâbudlara ilâh/tanrı denir; ama müslümanlara göre Allah’tan başka ilâh/tanrı yoktur. Hıristiyanların tanımladığı ve vasıflandırdığı Tanrı ve Tanrıların, “Allah” diye isimlendirilmesi doğru olmaz.

1- İslâmiyet ve Hıristiyanlık (Bir Mukayese), s. 13-23

Hıristiyanlık ve Hıristiyanlarla İlgili Âyet-i Kerime’ler
A- Hıristiyanların İmandan Yüz Çevirmeleri
Hıristiyanlar, Allah'a Çocuk İsnat Ettiler: 2/Bakara, 116; 3/Nisâ, 171; 5/Mâide, 18; 9/Tevbe, 30; 16/Nahl, 71; 19/Meryem, 88-92; 21/Enbiyâ, 16-17; 42/Zuhruf, 65.
Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın Tanrılığını İddia Ettiler: 3/Âl-i İmrân, 61-64, 79-80; 5/Mâide, 17, 75, 116-117; 9/Tevbe, 31; 19/Meryem, 37-39; 43/Zuhruf, 65.
Hıristiyanlıkta Teslis/Üçleme İnancı: 4/Nisâ, 171; 5/Mâide, 73-74, 116-117.
Hıristiyanlar, Rahiplerini Tanrı Edindiler: 9/Tevbe, 31, 34.
Hıristiyanların Şirki: 43/Zuhruf, 65-66.
Hıristiyanlar, Kendilerinin Allah’ın Oğulları Olduklarını Söylerler: 5/Mâide, 18.
Hıristiyanlar, İncil’i Tahrif Ettiler: 3/Âl-i İmrân, 65, 78; 5/Mâide, 110.
Hıristiyanların Peygamberimiz’i Yalanlamaları: 2/Bakara, 139-140, 146; 6/En’âm, 20.
Hıristiyanların ve Yahudilerin İnkârlarına Karşı Mü’minlerin Cevabı: 2/Bakara, 135-140.
Hıristiyanların Ruhbanlığa Sapmaları: 57/Hadîd, 27.
Hıristiyanların İçlerinden İman Edenler: 2/Bakara, 62; 5/Mâide, 69, 82-85.
Hıristiyanların Bazı Özellikleri ve İhânetleri
Hıristiyanların Dostlukları ve Düşmanlıkları: 2/Bakara, 105, 120, 145; 5/Mâide, 51, 82.
Hıristiyanlar, Cennet Bizimdir Derler: 2/Bakara, 111-112.
Hıristiyanlar, Kendi Dinlerine Dâvet Ederler: 2/Bakara, 135-136.
Hıristiyanlar, Allah'a Verdikleri Sözde Durmadılar: 5/Mâide, 14.
Hıristiyanlar, Bâtıl Yollarla İnsanların Mallarını Yerler: 9/Tevbe, 34.
Hıristiyanlar Birbirlerine Düşmandırlar: 5/Mâide, 14.
Hıristiyan – Yahudi İlişkisi
Hıristiyanlarla Yahudiler Birbirlerine Düşmandır: 2/Bakara, 113, 140; 5/Mâide, 18; 21/Enbiyâ, 93; 42/Şûrâ, 14.
Yahûdiler Hz. İsa’yı İnkâr ile Öldürdüklerini Söylerler: 4/Nisâ, 156, 157, 159.
Yahûdiler Hz. Meryem’e İftira Etmişlerdir: 4/Nisâ, 156, 157; 19/Meryem, 27-34.
Hıristiyanların Cezası: 22/Hacc, 17.
Ehl-i Kitab
Ehl-i Kitabdan Mü’min Olanlar Vardır: 2/Bakara, 121; 3/Âl-i İmrân, 110, 113-115, 199; 13/Ra’d, 36; 28/Kasas, 52-55.
Ehl-i Kitabdan Kâfir Olanlar: 2/Bakara, 121; 5/Mâide, 68; 98/Beyyine, 1-6.
Ehl-i Kitabdan Kâfir Olanların Dostluğu: 2/Bakara, 105, 109-120; 3/Âl-i İmrân, 100; 4/Nisâ, 44-45; 5/Mâide, 57-59.
Ehl-i Kitab, Kur’an’ı vePeygamberimiz’i Bile Bile İnkâr Ederler: 2/Bakara, 101, 146; 3/Âl-i İmrân, 19, 70, 71, 81, 98-99, 187; 4/Nisâ, 44; 5/Mâide, 19; 6/En’âm, 20, 114; 7/A’râf, 157; 13/Ra’d, 30, 43; 26/Şuarâ, 196; 33/Ahzâb, 7; 48/Feth, 29; 98/Beyyine, 4.
Ehl-i Kitab Kendilerine Uyan Mü’minleri Kâfir Yaparlar: 3/Âl-i İmrân, 100-101; 4/Nisâ, 44-45.
Ehl-i Kitab Antlaşmalarını Bozar: 9/Tevbe, 1-3.
Ehl-i Kitab ile Savaş: 9/Tevbe, 29; 29/Ankebut, 46; 42/Şûrâ, 16.
Ehl-i Kitabın Kestiklerinin ve Yemeklerinin Yenmesi: 5/Mâide, 5.
Ehl-i Kitab Kadınların Nikâhlanması: 5/Mâide, 5.
Enl-i Kitabı İslâm’a Dâvet ve Dâvet Metodu: 4/Nisâ, 47; 5/Mâide, 15-16, 19, 65-66, 68, 77; 29/Ankebut, 46; 57/Hadîd, 28-29; 98/Beyyine, 1-5.
F- İncil
İncil Hz. İsa’ya Verilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27.
İncil, Kur’an’dan Önce İnsanlara Hidâyet ve Nurdur: 3/Âl-i İmrân, 3-4; 5/Mâide, 46.
İncil, Tevrat’ı Tasdik Eder: 5/Mâide, 46.
İncil Şeriatı: 5/Mâide, 47; 9/Tevbe, 111.
İncil Hıristiyanların Tahribine Uğramıştır: 3/Âl-i İmrân, 65, 78; 5/Mâide, 110.
Tevrat, Hz. İsa’ya da Öğretilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48, 50; 5/Mâide, 110.
G- Hz. İsa
Hz. İsa Babasız Doğmuştur: 3/Âl-i İmrân, 45, 47, 59; 19/Meryem, 17-23; 21/Enbiyâ, 91; 23/Mü’minûn, 50.
Hz. İsa Allah’ın Peygamberi ve Kelimesidir: 4/Nisâ, 163, 171; 5/Mâide, 75; 6/En’âm, 85; 57/Hadîd, 27
Hz. İsa, Allah Tarafından Bir Ruh ve Kuldur: 4/Nisâ, 171-172.
Hz. İsa’ya İncil Verilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48; 5/Mâide, 46; 57/Hadîd, 27.
Hz. İsa, Tevrat’ın Tasdikçisidir: 5/Mâide, 46.
Allah’ın Selâmeti Hz. İsa’nın Üzerinedir: 19/Meryem, 33.
Hz. İsa, İsrâiloğullarına Gönderilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 48-49.
Hz. İsa’nın Ümmetine Dâveti: 3/Âl-i İmrân, 50-52; 5/Mâide, 112-113, 116-117; 19/Meryem, 36; 43/Zuhruf, 63-65; 61/Saf, 6, 14.
Hz. İsa’nın Mûcizeleri: 2/Bakara, 87, 253; 3/Âl-i İmrân, 46, 49; 5/Mâide, 109-115; 19/Meryem, 27-34, 36.
Hz. İsa’nın Havârileri: 3/Âl-i İmrân, 52-53; 5/Mâide, 111-112; 61/Saf, 14.
Hz. İsa’yı Yahûdilerin Öldürme Teşebbüsleri: 3/Âl-i İmrân, 54-55; 4/Nisâ, 157; 5/Mâide, 110.
Hz. İsa, Asılmamış, Öldürülmemiş; Yükseltilmiştir: 3/Âl-i İmrân, 54-55; 4/Nisâ, 157-158.
Hz. İsa’nın Kıyamet İçin Bir Bilgi (Alâmet) dir: 43/Zuhruf, 61.
Hz. İsa’yı Yahûdiler Öldürdüklerini Söyler: 4/Nisâ, 156-157, 159.
Kıyâmet Gününde Hz. İsa ve Ümmeti: 5/Mâide, 109-119.
Hz. İsa’nın Elçilerinin Onun Adına Antakya Halkını Hakka Dâveti: 36/Yâsin, 13-27.
Hz. İsa’nın, Ümmetinin Affını İstemesi: 5/Mâide, 118.
şriklerin, Hz. İsa Hakkında Peygamberimiz’le Tartışıp Çekişmeleri: 43/Zuhruf, 57-62.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
Hak Dini Kur’an Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, Azim Y. c. 1, s. 314; c. 2, s. 358-376
Fî Zılâli’l Kur’an, Seyyid Kutub, Hikmet Y. c. 2, s. 279-300
Tefhîmu’l Kur’an, Mevdudi, c. 1, s. 251-265
Kur’an Mesajı, Muhammed Esed, İşaret Y. c. 1, s. 94-100
Hülâsatü’l Beyan, Mehmet Vehbi, Üçdal Neşriyat, c. 2, s. 585-627
Furkan Tefsiri, Hicazi, Vahdet Y. c. 1, s. 272- 286
Mefâtihu’l Gayb (Tefsir-i Kebir), Fahreddin Râzi, Akçağ Y. c. 3, s. 54-55; c. 6, s. 269-354
Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, İbn Kesir, Çağrı Y. c. 4, s. 1237-1287
İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet Vakfı Y. c. 17, s. 328-372
Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 3, s. 3-5
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi (Ali Ünal), Risale Y. c. 2, s. 156-158
Kur’an’da İnsan ve Toplum, Ekrem Sağıroğlu, Pınar Y. s. 153-187
Din Anlayışımızdaki Dehşet Yanılgılar, Naci Çelik, Nedret Y. s. 55-86
İslâm’a İtirazlar ve Kur’ân-ı Kerim’den Cevaplar, Süleyman Ateş, Kılıç Kit. Y. s. 377-402
Kur’an ve Toplum, Muhammed el-Behiy, Bir Y. s. 364- 400
Kur'an'da Tartışma Metodları, Zahir b. Awad el-Elmaî, Pınar Y.
Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, Abdullah Draz, Mim Y.
Kur’an-ı Kerim’de Yahudiler ve Hıristiyanlar (K.K’de Ehl-i Kitab), M. Fatih Kesler, T. Diiy. V. Y.
Kur'an-ı Kerim, Hıristiyanlık ve Yahudilik Hakkında Ne Diyor? İbrahim H. Kurt, T.D.V. Y.
Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Mesajına Çağrı, Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Neşriyat
Kur’ân-ı Kerim ve Garp Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, Ziya Kazıcı, Bahar Y.
Kur’an’da Ehl-i Kitab, Veli Ulutürk, İnsan Y.
Ehl-i Kitap ve İslâm, Remzi Kaya, Altınkalem Y.
Tevrat ve İncildeki Tahrifler, el-Cüveyni, Seha Neşriyat
Tevrat, İnciller ve Kur'an, Maurice Bucaille, D.İ.B. Y.
Tevrat, İncil ve Kur'an, Jacques Jomier, terc. Sakıp Yıldız, Hareket Y./Dergâh Y.
Kitab-ı Mukaddes, Kur'an ve Bilim, Maurice Bucaille, çev. Suat Yıldırım, T.Ö.V. Y.
Günümüz Dünya Dinleri, Osman Cilacı, D. İ. B. Y.
Çağdaş Dünya Dinleri, Abdülkadir Şeybe, Beyan Y.
Çağdaş Dinler, Reşid Abdullah el Ferhan, Uluslar arası İslâma Çağrı C. Y.
Yaşayan Dünya Dinleri, A. Abdullah Masdusi, Kalem Y.
Genel Hatlarıyla Dinler Tarihi, Osman Cilacı, Mimoza Y.
Dinler ve İnsanlar, Osman Cilacı, Tekin Y.
Câhiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Âdetleri, Ali Osman Ateş, Beyan Y.
Semavi Dinlerde İtikat ve Amel, Mazharuddin Sıddıki, Fikir Y.
İncîl ve Salîb, Abdül Ehad Dâvud, İnkılâb Y.
İslâmiyet ve Hristiyanlık (Bir Mukayese), Türkçesi: İhsan Süreyya Sırma, Beyan Y.
Dört İncil, Farklılıkları ve Çelişkileri, Şaban Kuzgun, Şahsî Y.
İslâm Avrupa’da, Montgomary Watt, M. Ü. İlâhiyat Fak. Y.
Günümüzde İslâm ve Hıristiyanlık, Mongomary Watt, İz Y.
Deccal, Hristiyanlığa Lânet, Friedrich Nietzche, Hil Y.
Hristiyanlığa Reddiye, Ebû Osman Câhız, Tekin Y.
Hristiyanlığa Reddiye, Abdullah Tercüman (Anselmo Turmeda), Bedir Y.
Hristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsilleri, Mehmet Aydın, Selçuk Ün. Y.
Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, Mehmet Aydın, T. Diyanet Vakfı Y.
Hıristiyan İken Niçin Müslüman Oldum, Safiyye Plath, Şahsi Y.
Hristiyanlık Üzerine Konferanslar, Muhammed Ebu Zehre, Fikir Y.
Kitab-ı Mukaddes Allah Sözü müdür? A. Deedat, İnkılâb Y.
Ehl-i Kitap ve İslâm, Remzi Kaya, Altın Kalem Y.
Gerçekler ve Hristiyanlık, Tâhâ F. Ünal, Işık Y.
Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Suat Yıldırım, Işık Y. / D. İ. B. Y.
4 Dinden 4 Adam ve Bir Dinsizin Konuşmaları, Burhaneddin Mirzâ, Sönmez Neşriyat
İzhâru’l Hak Fî İhtiyâri’l Ehak, Rahmetullah el-Hindî, Sönmez Neşriyat
Kitab-ı Mukaddes/Eski ve Yeni Ahit, Türkçe Çeviri, Kitab-ı Mukaddes Şirketi Y.
İncil, Türkçe Çeviri, Müjde Y.
Onun İzinde; Hıristiyanlık ve Laiklik Tarihi, G. Barker, Şahsi Y./Müjde Y.
Hıristiyan Dininin Esasları, Hıristiyan Aileler İçin Din Kitabı, P. Luigi İannitto, S. Antuan Kilisesi Y.
Anadolu’daki Amerika: Misyoner Okulları, Uygur Kocabaşoğlu, Arba Y.
Hilâl ve Haç Kavgası, Halil Halid, Bedir Y.
Barnabas İncili, Kültür Basın Yayın Birliği
Barnaba İncili Araştırmalar, Muhammed Ali Kutub, Tekin Kitabevi Y.
Barnaba İncili, Abdurrahman Aygün, Tekin Y.
Müslümanların Hristiyanlaştırılması, Muhammed Umara, Denge Y.
Hristiyanlık Propagandası ve Misyoner Faaliyetleri, Osman Cilacı, D. İ.B. Y.
Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri, İ. Süreyya Sırma, Beyan Y.
Yehova Şahitleri, Hikmet Tanyu, D. İ. B. Y.
Yehova'nın Oğulları ve Masonlar, Heyet, Araştırma Y.
Yehova Şahitlerinin İçyüzü, Hüseyin Atay, Ali Arslan Aydın, D.İ.B. Y.
Batının Oluşumu, Christopher Dawson, Dergâh Y.
Mûsâ ve Tektanrıcılık, Sigmund Freud, Dergâh Y.
Çağımızda Dine Dönüş, Henry C. Link, Dergâh Y.
Batı ile Hesaplaşma, Ebul Hasen en Nedevî, Çığır Y.
Din ve Allah İnancı, Abdullah Draz, Bir Y.
Doğu ve Batı Arasında İslâm, Ali İzzet Begoviç, Nehir Y.
İslâm-Hristiyan Diyalogu ve İslâm’ın Zaferi, Ali Arslan Aydın, Kültür Basın Y. Birliği Y.
İslâm ve Hıristiyan Kaynaklarına Göre İsa (a.s.), Mehmet Eminoğlu, Hizmet Kitabevi Y.
Peygamberimiz’e Neden İnanmadılar? Ahmed Lütfi Kazancı, Nil A.Ş. Y.
Bir İslâm Peygamberi Hz. İsa, Muhammed Ataurrahim, İnsan Y.
Hz. İsa ve Hz. Meryem, Mustafa Necati Bursalı, Şelâle Y.
Hz. İsa Gelecek, Harun Yahya, Vural Y.
Kur’an’da Ulûhiyet, Suat Yıldırım, Kayıhan Y.
İslâm’ı Nasıl Yok Edelim? Hampher, Nehir Y.
Dinler Tarihi, Ahmet Kahraman, Marifet Y.
Üç İsa, Aytunç Altındal, Anahtar Y.
Neden Hristiyan Değilim? Bertrand Russell, Toplumsal Dönüşüm Y.
Asrımızda Hıristiyan ve Müslüman Münasebetleri, Heyet, İlmî Neşriyat
Anglikan Kilisesine Cevap, Abdülaziz Çavuş, D.İ.B. Y.
Cevap Veremedi, Harputlu İshak Efendi, Hakikat Y.
Hıristiyan Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, Mehmet Aydın, T. Diyanet Vakfı Y.

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...