12 Aralık 2011 Pazartesi

KULUM DEDİKLERİNİ KURTARMAK İÇİN FİDYE VEREN, TANRI OLARAK KABUL EDİLİR Mİ?

KULUM DEDİKLERİNİ KURTARMAK İÇİN FİDYE VEREN, TANRI OLARAK KABUL EDİLİR Mİ?       İDDİA ETTİĞİ GİBİ, HERŞEYİ YARATAN OYSA; ONU TANRI DİYE İŞARET EDENLER "ONUN BAŞKA BİR VARLIĞA FİDYE VERDİĞİNİ" YAZARKEN HİÇ UTANMADILAR MI?

TANRILARINA BU TÜR YAKIŞTIRMALARI YAPARKEN UTANMAYAN, KORKMAYAN YAZARLARIN, HANGİ SÖZLERİNE GÜVENİLİPTE KURTULUŞ HAYALLERİ KURULABİLİR?

TANRIYI HERŞEYE GÜCÜ YETEN OLARAK KAVRAYABİLMİŞ OLSALARDI; "TANRIDAN FİDYE ALACAK KADAR, (ondan bile) GÜÇLÜ OLAN OLABİLİR Mİ?" SORUSUNU KENDİLERİNE SORMAZLAR MIYDI?

"LİVYATAN'I /BEHEMOT'U BEN YARATTIM" DİYEN, YARATTIĞINI YENMEKLE ÖVÜNÜR MÜ? "DAVET ETTİĞİMİZ YER, TANRI YOLU" DİYEN İNSANLARIN, BU TÜR YAKIŞTIRMALARINA RAĞMEN PEŞLERİNDEN GİDİLİR Mİ?

"YARATTIM" DEDİĞİ, "KULUM" DEDİĞİNİN GÖZÜNDE YÜCELMEK İÇİN CANAVAR MACERALARINA SIĞINIR MI? BU TÜR YAKIŞTIRMALAR, NİTELENDİRMELER; ŞEYTANA HİZMET ETMEYEN / ŞEYTAN ORTAKLIĞI YAPMAYAN BİRİLERİ TARAFINDAN FUTÜRSUZCA KUTSAL KİTAP ADI ALTINDA YAZIYA GEÇİRİLMİŞ OLABİLİR Mİ?

"CANAVARI YENDİ" DEDİLER DİYE BİR VARLIK, TANRI KABUL EDİLİR Mİ? TANRI İLAN EDİLİR Mİ? BU İLANLARI YAPANLARIN ŞEYTAN HİZMETLİLERİ OLDUĞU AÇIKCA MEYDANDA DEĞİL Mİ? KABULLERİ YAPTIRANLARIN ÖLÇÜLERİ ZALİMLİKLE ÖLÇÜLMEZDE, YA! NEYLE ÖLÇÜLÜR?       RÜŞVET ALMAYAN ama RÜŞVET VEREN  İSRAİL'in / YAKUP'un TANRISI.
ÖLÜMÜDE "ÖLÜM DİYARINA VERECEĞİ" FİDYEYLE / RÜŞVETLE ÇÖZECEĞİNİ MÜJDELEYEN İSRAİL'in / YAKUP'un TANRISI.
RÜŞVET ALMAYAN DERKEN "RÜŞVET ALAN TANRILAR VAR" İLANINI DOĞRULAYARAK, AZAZEL'E RÜŞVET FİDYE VEREN İSRAİL'İN TANRISI.
HALKIM DEDİKLERİNİ MISIR'I BAŞKA BİR GÜCE (Tanrı olarak kabul ettikleri varlıklardan biri olmalı) FİDYE VEREK KURTARDIĞINI İLAN EDEN İSRAİL'in / YAKUP'un TANRISI.
ÖLÜLER DİYARINA VERECEĞİ FİDYEDEN HİÇ PİŞMANLIK DUYMAYACAĞINI BELİRTEN yani OLAYLARIN SONUNU KESTİREMEYEN İSRAİL'in / YAKUP'un TANRISI

Yasa Kitabı...10:17 Çünkü TANRINIZ RAB, TANRILARIN TANRISI, RABLERİN RABBİDİR. O kimseyi kayırmayan, RÜŞVET ALMAYAN, ULU, GÜÇLÜ, HEYBETLİ, TANRIDIR,

Luka............1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü HALKININ yardımına gelip onları FİDYEYLE KURTARDI.
Yeşaya........43:3 Çünkü senin Tanrın, İSRAİL'in KUTSALI, Seni kurtaran RAB benim. FİDYEN olarak MISIR'ı, SANA KARŞILIK Kûş ve Seva DİYARLARINI VERDİM.
Hoşea.........13:14 ‹‹Onları FİDYEYLE kurtaracağım ÖLÜLER DİYARININ ELİNDEN, Ölümden FİDYEYLE kurtaracağım. Felaketin nerede, ey ölüm? Yıkıcılığın nerede, ey ölüler diyarı Hiç PİŞMANLIK duymayacağım.       İSRAİL'İN TANRISI / YAKUP'UN TANRISI (atalarının, babanın Tanrısı anlamında İSRAİL'İN TANRISI) SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA, GÜREŞTEKİ TUTSAKLIKTAN KURTULMAK İÇİN (hemde "yarattım" dediği 80-100 yaşındaki "kulum" dediğine) YALVARANIN / YALVARTILANIN, FİDYE VERMESİNİDE / VERDİRİLMESİNİDE  ("yarattım" diyemediği dolaysıyla "kulumda" diyemediği, günahlarını yükleyerek "TEKE" sunusu gönderdiği Azazel'e) NORMAL KARŞILAMAK LAZIM
      Luka..........1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü HALKININ yardımına gelip onları FİDYEYLE KURTARDI.
Yeşaya......43:3 Çünkü senin Tanrın, İSRAİL'in KUTSALI, Seni kurtaran RAB benim. FİDYEN olarak MISIR'ı, Sana karşılık Kûş ve Seva diyarlarını verdim.       AZAZEL DENİLEN ÇÖLLÜYE GÜNAHLARINI YÜKLEYİP GÖNDEREN; TANRI OLARAK KABUL EDİLEBİLİR Mİ?
KENDİSİNDEN BAŞKA KUVVETLERİN OLDUĞUNU KABUL EDEN; TANRI OLARAK KABUL EDİLEBİLİR Mİ?
VARLIĞINI SÜRDÜRMEK İÇİN, VAR KABUL ETTİĞİ GÜÇLERE SUNU GÖNDEREN; TANRI OLARAK KABUL EDİLEBİLİR Mİ?       Levililer......16:8 İKİSİ ÜZERİNE KURA çekecek. Biri RAB için, biri AZAZEL için.

              Levililer......16:1 RABbin huzuruna yaklaştıkları için ölen Harunun iki oğlunun ölümünden sonra RAB MUSAYA şöyle dedi: ‹‹Ağabeyin HARUNA DE Kİ, perdenin arkasındaki EN KUTSAL Yere İKİDE BİR GİRMESİN, Antlaşma Sandığının üzerindeki Bağışlanma Kapağına yaklaşmasın. Yoksa ÖLÜR. Çünkü BEN KAPAĞIN ÜSTÜNDE, BULUT İÇİNDE GÖRÜNÜYORUM HARUN kutsal yere girebilmek için ŞAHSINA, GÜNAH SUNUSU olarak BİR BOĞA, + YAKMALIK SUNU olarak da BİR KOÇ Sunması gerekiyor.
Kahin olduğu için olsa gerek GÜNAH SUNUSU oldukca büyük tutulmuş. Sadece onun ve ailesinin günahları için olduğunu ifade edenler elbette onlar.Nasıl olsa parasını HALK vermiyor mu? Yine İsrail Tanrısına YAKMALIK TÜTSÜ için BİR adette KOÇ SUNMASI gerekiyormuş

Levililer......16:3 HARUN En Kutsal Yere ancak GÜNAH SUNUSU olarak BİR BOĞA, YAKMALIK SUNU olarak da BİR KOÇ sunarak girebilir.
Levililer......16:4 Kutsal keten mintan, keten don giyecek, keten kuşak bağlayacak, keten sarık saracak. Bunlar kutsal giysilerdir. Bunları giymeden önce yıkanacak.
İSRAL TANRISI; İsrail Halkının / TOPLULUĞUNUN GÜNAH SUNUSU olarakta İKİ adet TEKE talep ediliyor. İsrail Toplumuna, Haruna İKİ TEKE verin" diyor
Levililer......16:5 İSRAİL TOPLULUĞU GÜNAH SUNUSU olarak Haruna İKİ TEKE, YAKMALIK sunu olarak BİR KOÇ verecek. (sözcüğü TANRININ ÖFKESİNİN yatıştırıldığı, HALKININ GÜNAHLARININ bağışlanıp Tanrıyla barıştırıldığı özel yeri ifade ediyordu.)
      ŞİMDİ HAYVANLARA NE OLDUĞUNA BAKALIM:
Levililer......16:6 ‹‹HARUN BOĞAYI kendisi için GÜNAH SUNUSU olarak sunacak. Böylece kendisinin ve ailesinin GÜNAHLARINI BAĞIŞLATACAK.

HARUN; BOĞA sunusunu sunduğunda, İsrail Tanrısı; "GÜNAHLARINI BAĞIŞLARIM / BAĞIŞLAYACAĞIM" demiyor.
Harun, SUNUYU sunarak "GÜNAHLARINI BAĞIŞLATTI" manasında, GÜNAHLARINI BAĞIŞLATACAK." diyor.
SONUCUN elde edilmesi kesin olan bir eylemden bahsediliyor. (çakmağı çak, çırayı yak gibi)
SUNU sunulduğunda, GÜNAHLARIN AFFOLMAMASI gibi bir durumun söz konusu olmadığı vurgulanıyor.
Sanki, İsrail tanrısı dışındai başka bir mercii varda, SUNU sunulduğunda ".GÜNAHLARINI BAĞIŞLATACAK.." deniliyor ("giriş yapıldığında işlem tamam" der gibi)
Tanrının ağızından bu konuda, bir etkisinin / yetkisinin olmadığı NET BİR BİÇİMDE açıklanıyor.
Sunuyu sunduğunda "GÜNAHLARINI BAĞIŞLATIRSIN" deniliyor.
"Sunuyu sun GÜNAHLARIN BAĞIŞLASIN / BAĞIŞLAYAYIM" denmiyor, Sunuyu sun "GÜNAHLARIN BAĞIŞLANIR" deniliyor. Tıpkı bir kulun başka bir kula, "....şunları yaparsan günahların bağışlanır" demesi gibi.
Özetle: Yapılan Ahitlere göre; "SUNU SUNDUĞUNDA GÜNAHLARINDA YOK OLMAK ZORUNDA" diyorlar.       Bu DETAY neden bu kadar önemli; Sadece DÜNYA'da yapılmış olanlara / yapılanlara GÖZ UCUYLA bakmanız bile, bu detayın önemini çok iyi bir şekilde gösterecektir. Bu anlayışın İNSANLIĞA nelere malolduğunu uzaklara gitmeden ekranlardan, basılı medyadan görebilirsiniz.

"Ne yaparsan yap, Tanrıya KEFARRETİNİ öde ve günahlarından kurtul". Üstelik bu ödemenin sana bir zararıda yok. Dünyadan habersiz olan hayvanları, günahkar ilan ettiğin insanları yok ederek kurtulabilirsiniz. Hiç birşey yapamazsan kendine AMALEK'ler icad edersin. Günümüzde, Filistin, Irak, Afganistan, Azerbeycan, geçmişte Amerika, Avusturalya, Afrika vb..örneklerinde olduğu gibi..

Geçmişte Yahudiler hayvanları ve çocuklarını günahlarından kurtumak, kötü dürtülerini yok etmek için ateşe kurban (BEN-HİNNOM VADİSİ) ederlerken, Hıristiyanlar da insanları ATEŞE ATARAK günahlarından kurtuluyorlardı (Ateşe yakılan milyonlarca ebe, milyonlarca günahkar ilan edilen Vaftizisizler. Günahkar olanları ATEŞ YAKMAZ DOGMASININ sahipleri durumunda, kendilerini Tanrı sözcüsü ilan eden Engizasyonun Tanrısal üyeleri hiç ateşi çıplak elleriyle tutmamışlar)       İnanıyorlar ki, ne yaparlarsa yapsınlar Ahit'leri gereği Tanrı olarak işaret ettikleri, GÜNAHLARINI BAĞIŞLAMAK ZORUNDA ama herhangi bir kuvveti olmadığından. BAĞIŞLANDI diyerek durumu idare eden bir hal sergiliyor.

"Sen sununu sun GÜNAHLARIN YOK OLUR" anlayışı içinde hareket edenler, yapmış oldukları, yapacak oldukları olaylardan dolayı hanelerine yazılması muhtemel olan GÜNAHLARINDAN neden korksunlar.

Yeterki; Sen sunun sun, GERİSİNİ MERAK etme dercesine çözümler türetmişler. TEVHİD İMANINDAN alarak buralara getirdikleri topluma bazı şeyleri kabul ettirebilmek içinde dikkatlerin, ritüellere ve ritüllerle elde edilen kazançlara odaklattırmışlar. Reklam spotu gibi; size düşen fişi takıp düğmesine basmak gerisini SUNU halleder, Ailenize daha çok vakit ayırmanın en kolay yolu sen sununu sun gerisni TEKE'ye bırak. (yüzde yüz garantili)       Bu mantık yazının ilerleyen kısımlarında da görüleceği gibi, İSRAİL TANRI'SININ DA kendisi için kullandığı bir metod. O'da kendisi için yüzde yüz garantili olduğu zannettiği bu yöntemi kullanıyor. Hani tecrübeyle sabit derler ya! İŞTE ONUN GİBİ BİR ŞEY.           "İSRAİL TOPLULUĞU GÜNAH SUNUSU olarak Haruna İKİ TEKE, YAKMALIK sunu olarak BİR KOÇ verecek" denmişti ya! İşte oradan devamla, SUNU olarak getirilen İKİ TEKE'nin SUNULUK serüvenleri anlatıllmaya devam ediliyor.

Konu yakmalık KOÇ'un pek önemli olmadığı, Yakmalık KOÇ'un alakadarının / ilgilisinin / muhatabının İSRAİL TANRISI olması nedeniyle anlaşılıyor. Yakmalık sunu İsrail Tanrısıyla, kendisine tapanlar arasında seyreden / gerçekleşen bir ritülel olarak görülmesinden dolayı, kendi aralarında çözümlenebilecek bir konu olarak KİTAPLARINDA yer alıyor.

Ters bir şey olsa, İsrail Tanrısı hemen bir görünüm verip, sununun nasıl olmasını parmaklara bulaşan kan kadar detaylandırıyor. Ama ÇÖLE SALINACAK TEKE konusu öyle bir durum arzetmediği, hatanın yani TEKENİN geri dönmesinin kaldırılamayacak toplumsal sendromlara yol açabileceği yine kendi KİTAPLARINDAKİ ifadelerden ve aldıkları TEDBİRLERDEN anlaşılıyor.

Çöle salınacak TEKE sunusunun, hem halk hemde İSRAİL TANRISI için çok önem arzettiği, seronominin gerçekleşme şeklinden anlaşılıyor. İsrail TANRISI önünde yapılacak Günah sunusu seronmisinde her şey SONUÇLARIDA dahil ortada iken, ÇÖL TEKE'si konusunda ciddi tereddütler var.

İsrail Tanrısı önünde sunuyu sun / yani kes, kanını akıt, yakmalık olan kısmını yak, TÜTSÜYÜ kokut, kanları temizle, artıkları tapınak dışında (diğer alt varlıklar için) yak, "GÜNAHLARIN YOK OLMUŞTUR" kesinliğiyle arınma tapınmaları yapılırken, ÇÖL TEKESİNDE bir çok şey iradeleri dışında yerli yerine oturması gerekiyor. (Oturmayan yerleri oturtmasını biliyorlar).

Anlaşıldığı gibi İsrail Tanrısına sunuan sunu ve günah tekesinde herşey kesin iken, Çöle gönderilecek TEKE konusunda tereddütler var. Çöl TEKE'si sonucunda "günahların bağışlandı" diye bir müjde de verilmemiş.       "İsrail Toplumu için neden İKİ adet GÜNAH TEKE'si" derseniz? İkisi birden İsrail Halkı için değil cevabını kitaplarındaki ifadeleri okuduğunuzda alabiliyorsunuz. Kitaplarındaki ifadelere göre; GÜNAH TEKE'lerinden BİR tanesi İSRAİL HALKI için, BİR taneside İSRAİL TANRISI için.

İsrail Tanrısı için Günah tekesine ne gerek var diyebilirsiniz? Bunu demekte de haklısınız. Ama siz, "İsrail Tanrısı olarak benimseneni" Tanrı kabulleri içinde değerlendirirken, sizin "Tanrı" konumunda gördüğünüz, kendisinin "ismen Tanrı" olduğunu pek ala biliyor. Yani bir yaratılmış olduğunu biliyor.

Bu durumda elbette onunda korktuğu, yardımını umduğu, hesap vereceğini bildiği YARATANINA, yaklaşma yolları araması kadar doğal birşey olamaz.Sonuçta bu her yaratılan için bir ihtiyaçtır. Tanrı makamına atanmış olsa bile.

Hiç tanrı inancı olmayanların bile, Yaratılmış olmanın verdiği iç güdüyle, şanstan, talihten, uğurdan, negatiflikten, pozitiflik yayılımlardan, olumlamalardan umduğu birşeyler var. Yukaruda sayılanlara ve daha bir çoğuna bağladığı olaylar vardır.

Adı bazen tesadüfte olsa, doğal olaylarda olsa, Fizik kanunuda olsa, olasılık da olsa, Evrensel harekette olsa, kozmik bilinçte olsa ..vb.. bunlar gibi yorum getirilemeyen oluşumlardan medet umulur. Bu medet ummayı kuvetlendirmek için, içsel huzurlara tavan yaptırabilmek için, güven duygularını artırmak için, .vs olması içinde TEMENNİLER de bulunulur.

İşte o TEMENNİ, TANRI OLMAYAN ŞANSTAN / EVRENDEN / TESADÜFTEN / KOZMOZDAN (..vs) talep edilen TESADÜFÜN gerçekleşme istemidir. Yani TANRI İNANCI yerine kullanılan, Şans, tesadüf, olumlama, evren, fizik, olasılık,kozmoz, vs..esasında, KUVVETLERE SIĞINMADIR. Onlardan MEDET ummadır. "İçimde huzur var, pozitiflik var,..vs..göreceksin bak, işler tam istediğimiz gibi olacak" demek, bir takım kuvvetleri kabul etmekten korkulan YARATAN inancı yerine, korkuları bastırmak için, içlerde doğan sıkıntılardan kurtulmak için, kullanılan kandırmacılar demektir.

İsrail Halkı TEKE'Yİ GÜNAHLARI için sunduğuna göre, Aynı seronomide İSRAİL TANRISI için sunulan İKİNCİ TEKEDE elbette tanrı olarak benimsedikleri / Tanrı adını verdikleri / kitaplar yazıp ithaf ettikleri, İSRAİL TANRISI olarak çağırdıkları varlığın GÜNAHLARI için sunuluyor demektir.

İsrail Tanrısı denilen varlıkta yaratılmış olduğunu, ölümlü olduğunu, tahtı bir başka ölenden aldığını biliyor. Elbette, halkım dedikleri gibi o'da, "ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH" imanına sahip değil ama kendisine hükmeden bir takım kuvvetlerin varlığına inanıyor.

Bir takım varlıklara bağlı olsada, herşeyi YARATAN BİR GÜCÜN olduğunu biliyor. Tanrıyım iddiasında buluna herkez kendsininde yaratılmış olduğunun bilincinde.Onlar Tanrıyız derken, Tanrıyı algıladıkları çerçeve içinde bu söylemlerde bulunuyorlar. Her zaman kendilerini yaratan bir güç olduğunu biliyorlar. Ölüm sonrası hazırlanmaları, hayal kurmaları bu nedenle değil mi? (Hintli yumurta şarlatanı SAİ BABA'da günümüzdeki en ciddi örneklerden biri. Onun gibi binlerce kişi Tanrılık iddiasıyla Dünya piyasasında arzı endam ediyorlar. Tarihi tanrılara ördekte Firavunlar ve Marduk verilebilir.)

Bu nedenle İsrail Tanrısı "halkım" dedikleriyle birlikte, günahlarının KEFARRETİ olarak göremediği , konuşamadığı YARATANINA BAĞLILIĞINI bildiren SUNUYU tanıklarıyla birlikte gönderiyor.

Böylece kendisine yapılan ve hoşuna giden SUNU yöntemini (Kain / Kayin / Kabil / Kent) hissettiği, duyduğu, Vahiylerden bildiği, VAR OLDUĞUNA İNANDIĞI GÜCE yaranırım gayesiyle uyguluyor.

Halkım dedikleri," Tanrı istese istese bunu ister, Tanrı olsa olsa böyledir, Tanrı yapsa yapsa bunları yapar..vb..gibi SANILARINA dayanarak, ritüeller, seronomiler icad edip kitaplara yazarak, kafalarına göre "doğruyu yaptık" diye takılıyorlarsa, aynı yolun yolcusu olan varlıkta, benzer şeyleri kıyasama yoluyla kendi doğruları olarak kabul eder.

ONLARINDA "TANRIMIZ" dedikleri de aynı tür kabullerle, VAR OLDUĞUNU HİSSETTİĞİ / var olması gerektiğine "inandığı kuvvetinde", GÜNAHLARI AFFETMESİ için "istese istese bunu ister" demeye içgüdüsel bir hakkı elbette vardır. Öyle başa öyle traş.

Adamın biri, çok yıllar önce kervan geçmez bir yerde konaklamak zorunda kalmış. "Hem sakal traşı olurum hemde bilgi alıp gevezelik yaparım" diye Berbere gitmiş. Oturmuş koltuğa. Berber fırçayı, sabunu eline almış ve fırçaya kocaman bir tükürük sallamış. Adam panik içinde "ne yapıyorsun hemşerim, sabunu köpürtmek için hiç fırçaya tükürülür mü" demiş. Berber "haklısın beyim" demiş. "bizde esasında fırçaya tükürmeyiz, siz misafirsiniz, o nedenle suratınıza tükürmeye çekindim" der.
      Harun ailesinin GÜNAH BOĞASINDAN ve YAKMALIK KOÇ'tan sonra geriye kalan / sırasını bekleyen İki adet TEKE var. İsrail Tanrısının emrine göre; Harun geride kalan İKİ TEKEYİ HUZURA, BULUŞMA ÇADIRINA getirmesi gerekiyor.

Levililer......16:7 Sonra İKİ TEKEYİ alıp RABbin HUZURUNA, BULUŞMA ÇADIRININ giriş bölümüne götürecek.       Huzura getirdiği iki teke arasında kura çekmesini Harun'dan istiyor.

Levililer......16:8 İKİSİ ÜZERİNE KURA çekecek. Biri RAB için, biri AZAZEL için.

İKİ TEKE ve İKİ SUNU SUNULACAK KUVVET var. Bir tanesi herşeyi "BEN YARATTIM" makamlarında seyreden / seyrettirilen İSRAİL TANRISI, diğeri ise hem İsrail Tanrısının hemde İsrail halkının gözünü KORKUTMUŞ AZAZEL.
MISIRDAN İSRAİLLİLERE ÇIKIŞ VİZESİ ALABİLMEK İÇİN RÜŞVET VERİLEN AZAZEL.
FİDYE verilen AZAZEL.
FİDYEYİ alan AZAZEL.
Fidyeyi veren DAĞLARA TAŞLARA SIĞDIRILAMAYAN İsrail Tanrısı,
Rehin tutulan İSRAİL halkı
Rehin tutan AZAZEL
Rehinden Rüşvetle HALKINI kurtarabilen İSRAİL TANRISI
YARATILAN AZAZEL, YARATAN İSRAİL TANRISI
REHİNLERİ elinde tutan "YARATILMIŞ" AZAZEL, REHİNLERİ kurtarmak için FİDYE VEREN (güreştetede yalvarmış ya!) "YARATTIM" diyen İSRAİL TANRISI
FİDYEYİ ALAN "YARATILMIŞ" OLAN, FİDYEYİ VEREN / VERDİM DİYEN "YARATMIŞ" OLAN.

Hiç kimse,"Yahudi inancı içinde, İsrail Tanrısı herşeyi yaratan TANRIYDI ama AZAZEL Melekti, şeytandı, Keruv'du, düşendi kalkandı" diyemez.
Şöyle diyebilir. "İsrail Tanrısı'da, YARATILANDI. Azazel ile aralarında bir husumet, bir çekişme vardı. Her ikiside yaratılmışlar içindeki üstünlüklere sahipti. Her ikiside CİN kökenli varlıktı. Aralarında bölgesel hakimiyet yüzünden çekişme vardı (Tıpkı Oğul Tanrı, Babil Fahişesi İnanna, Yahve, Marduk, Horus, İsiris, Osis, Ra ve binlercesi gibi)

Yeşaya......43:3 Çünkü senin Tanrın, İSRAİL'in KUTSALI, Seni kurtaran RAB benim. FİDYEN olarak MISIR'ı, SANA KARŞILIK Kûş ve Seva DİYARLARINI VERDİM.

Yer yüzünün göksel hakimiyet temsilciliğinde taraftar artırma ve üstünlük savaşları vardı. Aksi durum söz konusu olsa, İSRAİL TANRISI neden ÇÖL AZAZİLİNE sunu sundurmayı, "her harfi kendisinden" olan kitapta emreder mi?

(Onların Amalek dürtülerini yok etmek için yaptıkları TANRISIZ KATLİAMLARINI konusunda kullandıkları Argümanlar gibi. Yer yüzünde olan her hareketin, ilahi katta bir izdüşümü vardır. Bazı şeylerin İlahi bazda harekete geçebilmesi için yeryüzünden tetiklenmesi gerekir. İşte onların İlahi kat dedikleri, seviye kendilerinin İLAHLAR olarak gördükleri / atadıkları / seçtikleri CİNLERİN, ŞEYTANLARIN bulunduğu irtifa. Orada sergiledikleri mücadele yeryüzündeki kuvvetleriyle bire bir orantılı. Yeryüzünde onalar nereye yayılıyorsa, söz konusu irtifada olanlarda oralarda barınma olanağı buluyor. İlahi kat dedikleri irtifadaki hareketlenme, tıpkı yeryüzündeki "EL" kuvvetlendirme benzeri hareketlere neden oluyorki, İLAHİ KATI uyarmak gerekir diyorlar. Semavi dinle, ilahi hiç bir değerle ilişiği olmayanları gerçek anlamda İLAHİ KATLA ilgisi olabilir mi? Tek ilintileri olabilir oda işledikleri suçları seceresinin tutulması.)

(Rabi Şimon bar Yohay, Kabala'nın mistik eseri Zohar'da şunu açıklamış: Amalek'e karşı savaş özellikle zordu çünkü hem Göklerde, hem de aşağıda, yeryüzünde gerçekleşti.)

      İsrail tanrısı, gerçekten kendisini CİN değilde, Tanrı zannetse, Azazel'e "HALKIMIN GÜNAHLARINI BAĞIŞLA diye / BAĞIŞLASIN DİYE / HARUN BAĞIŞLATABİLSİN DİYE, TEKE sundurur mu? "Bağışladım" der olur biter. Ama BAĞİŞLADIM DİYEMİYOR, HARUN GÜNAHLARI BAĞIŞLATTI diyor.

Huzunda TEKE ile aşk tazeler gibi bakışırlar mı? TEKE'den kendi hesabına bir beklentisi mi vardı da AZAZİL'e gönderilecek TEKEYİ huzuruna canlı olarak istedi ve bekletti. Kendisine sunulan TEKEYİ huzurunda görmek istemezken, AZAZEL'E gönderilecek TEKE'ye bu muhabbetin sebebi ne olabilir? TEKE'yle konuşamadığı için, kullanacağı uzuvlarıda olmadığı için, telepatiyle belki bir şeyleri bende TEKE'ye yükleyerek kurtulabilirim mi diye düşündü?

israil Tanrısının günahları affetmek gibi bir yetisi, yetkisi, marifeti olsa; neden günahların affı için ÇÖLE TEKE GÖNDERİLİYOR olsun. Her ne kadar pagan inançları da olsa, Pagan adetlerine göre durum değerlendirmesi yapıldığında bile; İsrail Tanrısının "getirin TEKE'yi, asın, kesin, biçin yakın, kanını da DOĞU'ya doğru esen rüzgara sirkeleyin, tütsüleyin hadi geçmiş olsun günahlarınızıda AFFETTİM" demesi gerekirken, neden ÇÖLE TEKE gönderilir? Neden Harun Günahlarınızı BAĞIŞLATIR diyor

AF ETME, BAĞIŞLAMA gibi Tanrısal güçlere sahip olduğuna inansa, ÇÖLE TEKE göndedirir mi? Kendisinden daha kuvvetli birşeyin varlığına inanıyor ki / inanılıyor kiÇÖLE TEKE göndertiyor / gödertiliyor. İyi geçinmek zorunda olduğu, çekindiği bir KUVVETE inanıyor ki bu eylemin yapılmasını istiyor. Hatta kural haline getiriyor.

Kendisine atfedilen kitaplarda GÜRLETİLDİĞİ gibi olmadığının farkında ki, ÇÖLDEKİ GÜCE ikramda bulunuyor. Yalakalık yapıyor / Tapınma yapıyor. "Yan masaya, yanar-döner meyva tabağı ikramı gibi, Çöldeki çekindiği güce, TEKE gönderiyor.

Başka gücün kendisinden üst olduğuna inanmayan, TEKE sunup FİDYE verir mi? RÜŞVETLE sorununu çözme yollarına gider mi? Kendisinin kitaplarında anlatıldığı gibi herşeye egemen değil, hiç birşeye muktedir olmadığını bilincine yerleştirmiş ki, içindeki KÖTÜ DÜRTÜLERİ yok edebilmek için ÇÖLDE OLDUĞUNU sandığı kuvvete TEKE gönderiyor.

Sunular sunuyor. Pagan geleneklerinde olduğu gibi, uzak doğu dinlerinde olduğu gibi var olduklarını sandıkları ama görmedikleri kuvvetlere yiyecekler sunan Pagan inançlarına sahip olanlar gibi hareket ediyorlar. Yenmediğini bile bile sunulan yiyecekleri sürekli tazeleyenler "Tapındıkları varlığın" kendilerinden böylece hoşnut olduğunu sanmaları gibi İSRAİL tanrısıda ÇÖLDE OLDUĞUNU KANAAT getirdiğine, KURADA (PUR / PuRİM) KENDİNE ÇIKAN TEKEYİ BAKIŞTIKTAN sonra HARAÇCISI AZAZEL'e gönderiyor.                   NEDEN ÇÖLDEKİ AZAZİL? İsrail Tanrısını ve kutsal metin yazarlarını bu kadar etkileyen neden ÇÖL?

Hz. MUSA'ya verilen, Tevrat kaynaklı Tevhid imanıyla çıktıkları noktadan buralara gelirken hiç birşey elbette birden bire değiştirilmedi. Zaman içinde yapılan değişiklikleri kabul ederlerken, göğüslerine içirilmiş olan buzağılar sayesinde de hiç zorlanmadılar.

Samiri'nin PUT'culuğunu alıp, Peygemberimiz dedikleri Haruna monte etmeleri inançlarınn ana rengini göstermiyor mu? "Peygamberimiz PUT'cu" demeyi göze alanlar ve kitaplarına işleyenler, aslında KÖKLERİNİN belli olmasını isteyenler. Amaç bir bütünlük çerçevesi içinde, görünmeyen YAHUDİLİK inancının, Aynanın arkasındaki Yahudilik MANİFESTOSUNU meydana getirerek gelecek kuşaklara mesaj olarak bırakabilmek. Durum bu mecrada seyredince de bazı şeyler elbette bilinçli olarak yapılmış değişikler sınıfına giriveriyor.

Samirini buzağısını yapan Harun ceza alması gerekirken, MÜKAFATLANDIRILMASI İsrail Tanrısına dayalı İNANANÇ SİSTEMİNİN kökünde neler yattığını göstermiyor mu? Putu yapan "işte bu sizin Rabbinizdir diyen HARUN birden bire İsrail Tanrısının nezdinde bulunmaz Hint kumaşı muamalesi görmeye başlıyor. Anında, BAŞ KAHİNLİĞE terfi ediyor.

Hemde o güne kadar hiç bahis konusu dahi edilmemiş, sunmalar, tapınmalar da en ince detayına gündeme geliyor. Mısır sürgünü başlangıcın da gıkı çıkmayan, Firavunun halkını köleleştirmesine ELÇİSİ YUSUF'la (Haman) yardımlar eden, onları kutsayan, Yusuf'un Mısırlı başkahin kızıyla evlenmesine ses çıkartmayan, Mısır dinlerine karşı en ufak bir imada dahi bulunmayan, 430 yıllık sürede 2 kalem laf eden İsrail Tanrısı, Çöle çıkar çıkmaz birkaç ay içinde birkaç kitap dolusu laf ediyor.    
Samiri'nin Buzağsı olayında Öfkesini gidermek için, Putu yapılışını, yapıldıktan sonraki halini hiç görmemişlerin de aralarında bulunduğu binlerce (~3000 kişiymiş) insanı, ana-baba, çoluk-çocuk demeden öldürten İSRAİL TANRISI sinirleri yatışıp sakinleştiğinde ilk işi HARUN'u ve soyunu BAŞKAHİN / KOHEN atıyor.

PUTU yapanı BAŞKAHİN atayan, Putu belkide hiç görmemişleri, çoluk çocuk demeden CEZALANDIRMA adı altında kılıçtan geçirten İSRAİL TANRISININ ve DİN köklerinin nerelere dayandığı açık değil mi? Put geçmişleri aşikar değil mi?

Put yapanı "sen bu işi iyi yapıyorsun o halde banada iyi hizmet edersin" diye baş kahin yapan İSRAİL TANRISI, aslında GÖNÜLLERDE PUTLAŞTIRILMIŞ OLAN TANRI DEĞİL Mİ? Göğüslerde beslenen BUZAĞI değil mi?

Bu inanç köklerini kendilerine temel olarak alanlar elbetteki TEVHİD imanından yavaş yavaş uzaklaşacaklardı. Hz. Musa'yla başladıkları yolu, İsrail Tanrısı ile nihayetlendirenler gönüllerindeki buzağılarının teşvikiyle değişiklikleri kolayca kabul ettiler.

İnanç sistemlerini Hz. Musa'ya gelen vahiylerin üzerine kurdukları içinde, bir takım şeyleride korumak zorunda kaldılar. Din içindeki bazı sapkınlıklara daha Sina'ya çıktıklarında açık olduklarını gösteren topluluğa bile kökten değişiklikleri kabul ettiremezlerdi. Bu ve buna benzer nedenlerden dolayı din kurucuları bazı ana temalar ve şahsiyetlerin İSİMLERİNİ muhafaza etmek zorunda kaldılar.

Olayların içini boşaltsalar bile, isimlere dokunmadan hikayelerle oynayarak kendi istedikleri kuralları kitaba monte ettiler. Bu nedenle Hz. Musa'nın çölde "ALLAH" ile konuşması, Mısır çıkışında çölde geçen yaşam gibi nedenlerden dolayı, ÇÖLDE BİR KUVVET VAR inancı silinemeden brakılmak zorunda kalındı.

Zaman içinde çölde konuşan olarak sahneye İSRAİL TANRISI sürüldü. Babil sürgünü sırasında Ezra ve ekibiyle başlayan Kitap düzenleme çalışmalarıyla, İsrail Tanrısı artık tamamen ÇÖLDE KONUŞAN olarak sisteme monte edildi. Edildi edilmesine ama kutsal metin yazarları da, İSRAİL TANRISI olarak isimlendirilen varlıkta, ÇÖLDE konuşanın kendileri olmadığını biliyorlar. Kim olduğunu inançları gereği algılayamasalar bile kendileri olmadığını biliyorlar. Yaratık yaşadığı olayları bilmez mi? Eğer çölde konuşmuş olsaydı (o devirlerde yaşıyor muydu? o konuyuda sadece o varlık biliyor) hatırlamaz mıydı?

Kutsal metin yazarları cephesinde de durum farklı değil. Atalarından kalan, eserleri, metinleri okuyanlar olarak, İSRAİL TANRI kabulü olmadığı gibi, çölde konuşanın da o olmadığını, olamayacağını değiştirdikleri metinlerden biliyorlar.

Ahit sandığını bilenler, görenler ve AHİT SANDIĞINI ortadan kaldıranlar, çölde seslenmiş olanın , İSRAİL TANRISI olarak konumlandırılan olmadığını, isimlerini bildikleri gibi biliyorlar. .  
Biliyorlar ki Çölde seslenmiş olan, herşeyi yaratan. En basit en ilkel Tanrı inancı içinde bile kendilerinden çok üstün olduğunu bildikleri, izlerini silmeye çalıştıkları "Yaratan"

Hz. Musa'ya, çölde seslenenin var olduğunu hafızasından çıkaramadığı ve o seslenenin (kitaplarında yazılmasına rağmen) kendisinin olmadığını çok iyi bilen İsrail Tanrısı, içinden söküp atamadığı HESAP VERME kötü dürtüsünden kurtulabilmek adına, bulduğu yollardan biride ÇÖLE SUNUDA bulunmak.

Hücrelerine işlemiş yaratıcıya ihanet duygusunu susturabilmek için, züğürt tesellisi babında da olsa, ÇÖLE SUNU TEKESİ gönderme ADETİNİ / TAPINMASINI yapmayı çare olarak görüyor.

Hz. Musa'ya çölde seslenenin içlerinde, bilinçlerinde, inançlarında, hikayelerinde, kültürlerinde, fıkralarında, kalıtımlarında bıraktıkları izlerden dolayı, ÇÖLE TEKE gönderiyorlar.
Hem İsrail Tanrısı olarak işaret edilenin KORKULARI, kötü dürtüleri, vesveseleri yüzünden
Hem de Ezra gibi 2. Musa unvanına layık görülenin bildikleri, korkuları, üzerini örtmeden önce OKUDUKLARININ oluşturduğu ACABALAR yüzünden ÇÖLE sunu gönderiyorlar.

TANRI ANLAYIŞLARINI yani; Tanrıyı Algılama ÖLÇÜLERİNİ / Tanrıyı Tasavvur etme / Tanrıyı STANDARTLARINI, Babil sürgünü sırasında MARDUK, İNANNA inancına ait (uygulayıcıları) RAHİPLERİN verdiği EĞİTİMLERDEN elde edenler, elbetteki Tüm Tanrı olarak işaret edilenleri, inanaçlarında oluşturulan şablon içinde değerlendireceklerdir. (Sürgünlerin içinden öğrenmeye kabiliyetli gençlere verilen eğitim. Ünlü kum falcısı Daniel'de bu eğitimi alanlardan) Ezra ve arkadaşları da, VAR KABUL ETTİKLERİ / tahmin ettikleri / okudukları "YARATAN" GÜCÜNÜ de, aldıkları bu öğretiler çerçevesi içinde değerlendireceklerdir.

İAldıkları eğitimden sonra; "başka Tanrı daha var" dedğinde en fazla kendi benimsediğinden biraz daha kuvvetli, daha az kaprisli, çok bilen..vs..olduğunu ama benzer şeylerden hoşlandığını düşünecektir. Çünkü, gördüğü bütün DİNİ eğitimlerde karşılaştığı TANRI EBATLARI / ŞABLONLARI öyle. ( Denizi kulaktan dolma bilgiler ışığında büyük su birikintisi zanneden birine, birde devasa gemileri tarif etmek herhalde türküdeki gibi olur "Denizin ortasında demirden evler Haccem")

Kutsal metin yazarlarının da algılamaları ve tarifleride bu algılama içinde gerçekleşiyor.
Anadan doğma kör olan ve hiç Fil tarifi duymamış olan, dört görme özürlünün herbirine farklı uzuvlar olmak üzere, Filin kulağı, bacağı, dişi, kuyruğu tutturuluyor. Görme özürlü olan bu deneklere, "Fil' nasıl bir hayvandır, şekli nedir" diye sorulduğunda her biri, Fili bütünen ALGILAYABİLMELERİ için tutturulan uzuvlardan edindikleri çıkarımlar doğrultusunda vardıkları kanaatlerini bildiriyorlar. "Kadife gibi, kocaman, çok sert kemik gibi, ince ve uzun içerikli tariflerle Fil tarifini özetliyorlar. Şimdi o kişilere "Fil için bir yuva yapın" denilse; ustalara İNŞAA TARİFLERİ sonucu, ne HİLKAT GARİBESİ SIĞINILACAK YUVALAR ortaya çıkar.

Algıladıkladıklarını anlatanların Din önderlerinin yanında inanç sistemini kurmuş olan ve birikimlerini gelecek nesillere aktarmak için "bende varım" dercesine kaleme sarılanın ortay koyduğu sanıları iyi bir örnek olabilir. Yüzde yüz bir Yahudi inanlısı olduğu belli olan (Yahudi severlik ancak o kadar yapılabilir. Oğul Tanrı bile kendisini Yahudilere atamış), kutsal metin yazarı tarafından kaleme alınmış (Gerçi, Yeni Ahit kitabının İsa'larıda, kutsal metin yazarlarıda, ilk inanaarıda Yahudi inancına sahip ve herbiri o inanç içinde ölüyor. Hiç birinin aklının köşesinde bile yok nbir kitap yazalım birde din kuralım adınıda HIRİSTİYANLIK koyalım diye bir düşünce. N e Tanrının Oğlu ilan ettikleri oniksane farkla doğmuş iki isalarında,ne havarilerinde ne kutsal metin yazarlarında böyle bir düşünceden eseer yok.) VAHİY kitaplarında bu tür örnekler çok..İşte bir tanesi.

Tanrısal hiçbir veri sahibi olmayan, ilahi esinti bile almamış olanların, Gökteki yıldızları tepeye çıkınca toplanacak zannetmesi. Ve "her harfi tanrıdan" kitaba, Kutsal Ruh damgalı diye alınması, İLAHİ BESLENMELER olmadığında algılamarın boyutunun düştüğü durumu gösteriyor.

Evrenin bu boyutta algılayanın, TANRI anlayışıda yazdığıda, şablonlarının ölçüsün de olması kaçınılmazdır. Yazarlara göre DÜNYA tüm yıldızları alabilecek kadar büyük. TANRI YANILIR MI? TANRI'DAN GELEN KİTAP SAÇMALAR MI?

Esinleme (Vahiy)....12/4 Kuyruğuyla GÖKTEKİ YILDIZLARIN ÜÇTE BİRİNİ sürükleyip YERYÜZÜNE ATTI . .......

Esinleme (Vahiy)....6/13 ........... GÖKTEKİ YILDIZLAR da öylece YERYÜZÜNE DÜŞTÜ.

(Yıldızlar, İncir gibi, patır patır yeryüzüne dökülüyor. Yazarın sanılarına göre yıldızlar, olsa olsa duvarlara çizilen büyüklükte anlaşılan. Yıldızların büyüklüğünün Dünya ile kıyaslanmayacak boyutta olduğunu bilse idi en azından yıldızları, yeryüzüne düşürmemeye gayret ederdi. Hatta mümkünse bilgisizliğinden çekinir, cahilliğim ortaya çıkar diye esinlemelerinde onlara hiç yer vermezdi, hata ve hatta adlarını bile anmazdı.

İşte Ezra ve BABİL eğitimli arkadaşları, aldıkları inanç dersleriyle beyinlerinde yer etmiş olan TANRI şablonların çerçevesi içinde değerlendirdikleri ve var olduklarını bildikleri çölden seslenmiş olan o kuvvetlede iyi geçinmek zorunda olduklarınıın bilinciye din sistemlerini inşaa ediyorlar.TEKE göndererek durumu kotarabileceklerini, böylece içlerindeki yaratıcı korkusundan kurtulabileceklerini düşünerek GÜNAH KEÇİSİ adetine sarılıyorlar.

Hem, İsrail Tanrısı işaretli varlığın, hem Ezra ve arkadaşlarının korkularını yenebilmeleri için, halk arasında Tapınma haline getirilmiş atalardan kalan adeti, TANRILARI İÇİNDE uygular hale getirip sorunlarını çözmüş oluyorlar.

Halk ve kahinler YAPILAN AHİT'ler gereği, günahlarını TANRI İŞARETLİ olana, TANRI İŞARETLİ olanda, üzerine yüklenilenleri affedilmesi için TEKE'ye yükleyip, ÜST MAKAM olarak gördükleri AZAZEL'e postalıyorlar. Hani "selamı üzerimde kalmasın" derler ya! işte aynen onun gibi. İsrail Tanrısı işaretli olan; "Ben aracıyım" diye gönderiyor.Azazel'in "Gönderende sağ olsun, getirende sağ olsun" takdirlerine nail olmayı umarak.

"TEKE, Azazel'e ulaşır ulaşmaz haberdar olalım, AZAZEL alır almaz aldığından emin olalım" diye de, TEKE'yi, Azazel'e ulaşan kestirme yolu bilen adamlarıyla birlikte göderiyorlar. TEKE'nin yanına rehber veriyorlar ki, TEKE dönmesin DOĞRU ADRESE ulaşsın, yanlış yerlere gidip kurda kuşa yem olmasın, zayi olmasın doğru AFFEDİCİMİZE gitmesini sağlansın. Yolda kurda kuşa yem olurda günahlarımız yollara dökülür diye, bu ölüm tutru rehberlik sistemini geliştirmiş olmalılar.

Hedefe varmadan TEKE ölmesi önemsiz olsa, nediye rehberle göndereceğiz diye uğraşsınlar. Diğer TEKE gibi / halkın günahları için İSRAİL TANRI işaretliye kestiği gibi Tapınakta kesip işi bitiriverirlerdi. Demek ki, işin önemi gereği, vahameti mucibince TEKE'ye kırılacak eşya muamelesi içinde yapılacak ve ISSIS ÜLKE sınırında son bulacak bir hosteslik hizmeti verilmesi gerekiyor.

Bütün bu gayretler, EMANET ALINAN GÜNAHLAR, dağilmadan, kaybolmadan, karışmadan, başlarına birşey gelmeden, ISSIZ ÜLKE sınırından geçebilsin diye sarfediliyor. Günahlar ISSIZ ÜLKEYE TEKE vasıtasıyla intikal ettiği anda kimsenin üzerinde günah namına bir şey kalmıyor. Kim dedi var diye? Öyle olsa günahlarına günah eklemeye çalışırlar mıydı. İsrail Tanrısı olarak işaretlenen hesabı veremem diye TANRICILIK OYUNUNDAN çıkmaz mıydı?

Doğru makam ulaştığından emin olmak içinde, refakatci üzerine düşen görevi tüm fedakarlığıyla / yardım severliliğiyle ortaya koyuyor ve TEKENİN ayağını taşa takıveriyor. Taşa takılma işlemine yardımcı oluyor ki, (TEKE'nin GERİ gelmesinden ziyade) DOĞRU ADRESE GİDEN KESTİRME YOLA KOYULABİLSİN, bir an önce YARTANINA kavuşabilsin.

Çünkü, doğru adres dedikleri ISSIZ ÜLKENİN, kendilerini de ecelleri geldiğinde gidecekleri yerle AYNI OLDUĞUNU biliyorlar. Çünkü kendilerinin de öleceğini ve ISSIS ÜLKEDEKİ, o ADRESE GİDECEKLERİNİ biliyorlar.

Çünkü, her biri kendisinin yaratılmış olduğunu, zamanı geldiğinde o adrese doğru yola çıkan refakatci kabul etmeyen ve seferinden hiç dönmeyen SESİZ GEMİYE bineceğini biliyor. Ve dönüşü omayan ISSIZ ÜLKE sınırından geçeceğini de biliyor.

Orada hesap gününe kadar FUL ISSIZLIK içinde kalacağını, 2. SUR üflenişiyle de MAHŞERİ bir kalabalık içinde kendini bulacağını biliyor. Daha sonrasında ise hesaptan kurtulmak için saklanacak yerler arayacağını hatta o çok korktuğu hiç gitmek istemediği, TEKE'yi gönderdiği ISSIZLIĞI arayacağını da biliyor. Çünkü her biri, Dünya sahnesinde kendisine verilen Tanrıcılık oyununu oynadığını biliyor. Çünkü, HER YAPTIKLARININ YALAN ve TAKLİTTEN ibaret olduğunu bir YARATILAN olarak farkında.

Ezra ve arkadaşlarının durumu gerçekten çok zor olmalı. BABİL öğretilerini, vahiy esaslı bilgilerin temelleri üzerine inşaa edilmiş inanç sistemi içine, MISIR öğretilerini harmanlayarak katabilmek gerçekten çok zor olmalı. İNSAN ÜSTÜ BİR BECERİ olmalı.Üstelik "Tanrı buyurdu ki" diye kurtarıcı yollara sapmadan, o yolları kullanmadan, Tanrı yardımına ihtiyaç duymadan, kotarılan işlere hiç TANRI etkisi katılmadan (Ezra ve Nehemya bölümlerine Tanrı korudu, sözlerimizi gerçekleştirdi türünden, ABD dolarındaki spot laflara benzer ifadelerin dışında, diğer bölümülerdeki gibi, gördüm, göründe, dediki diye vurgulamalar yok. Ester kitabında ise TANRI zaten yok) hikaye edilmiş. Tanrı sözü dedikleri kitabı yazan, "Tanrı esasında benim" demiş.        
Dinin birbirleriyle harmanlanması kadar zor bir eylemi, işin büyüklüğüne bakıldığında çok kısa sürede başarılmış olması, Ezra'ya yüklenilmiş olan misyondan ziyade, Tanrısal yapıştırmalar, yakıştırmlar, ünvanlar, ilahi bağlantılar olmalı. Hala o 2. Musa'dır denildiğine göre, İsraillilerin EZRA'ya bakışları, kabullenişleri normal insan boyutlarının ötesinde olmalı. "Eğer, Musa olmasaydı, kitaplar İSRAİL TANRISI ı tarafından ona verilirdi" çıkarımını yaptıracak, kestirimlerini yaptıracak kadar, yüceltilebilmesi için ona atfedilen bir din Tanrısallık olmalı / Tanrısal bağlar içinde görmek olmalı.             Soru yinelenirse; Musaya Sina'da kitabı veren kimdi? İSRAİL TANRISIYDI

Ezraya tüm kitapları değiştirten, düzenlemeleri yaptıran, yeni yasalar eklettiren kimdi? Elbette EZRA'ya hiç görünmeyen, hiç irtibat kurmayan İSRAİL TANRISI değildi. Onun gizli eli sayılan EZRA'nın ("Tanrının eli üstümdeydi") kendisiydi. Kim Tanrıdan izin almadan onun kitaplarına müdahelede bulunabilir, başka metinler TANRI SÖZÜ ilan edebilir? Elbette TANRI olan yada TANRININ OĞLU olan bu operasyonları yapabilir ve EN ÖNEMLİSİ KABUL ETTİREBİLİR.

YOK EDİLEN Ahit sandığı ile İSRAİL TANRI bağlantısı İPTAL EDİLMİŞKEN bu harmanlamayı yapmak için, birtakım Tanrısal güçlerin kendisinde toplandığına, çevresinde olanlara inandırabilmiş olmalı. İSRAİL TANRISI ortalıkta yok, onunla irtibat kurulamıyor, işler mektuplarla Kral torpilleriyle çözülüyor ve böyle bir ortamda EZRA her istediğini kabul ettirebiliyor. İsrail Tanrısıyla irtibat kesildiği halde, onun kitabına müdahele edebilmek için ondan gelen bir paye konusunda insanlar ikna edilmiş olmalı.

1- Kudüs'ten Babile sürgüne gidenler 2- İRAN saraylarında zerdüşlükle tanışanlar 3-Mısır'a göçenler, 4- Kudüste kalanlar 5- Boşlukta diğer dinlerin / bölgesel Pagan dinlerin etksindekalarak inançlarını değişime uğratanlar. En azından bu BEŞ farklı görüşün EVET diyebileceği sentezi yapabilmek için, EZRA kabulünün Peygamberliğin ötesinde, Tanrısal unvanlar yapıştırılarak yani KOPYACI OĞUL TANRI İSA seviyesinde yapılmış olmalı.       Ezra biraz hayali bir kişiliğe sahip yada o hava verilmeye çalışılıyor. Kendisine ölüm yakıştırılmayan bir kimse. Ayakkabı bağındaki, düğüm sayılarını (doğru yada yanlış) rakkamlandıranlar, Ansiklopedilerin de suya düşmüş balığın hayat hikayelerini anlatanlar, sıra kitaplarına ve inançlarına bambaşka boyut getiren Ezra'nın doğum-ölüm tarihleri olduğunda susupus oluyorlar.

Mürekkepleri bitiyor, hafızaları siliniyor. Ahit verileriyle yapılmaya çalışılan hesaplarda yaşı neredeyse 200'lere yaklaşıyor. Dinle alakası olmayan Kralların şaraplarını, aşklarını yazanlar, Ezra konusunda 3 maymunu oynuyorlar.Esasında öldü demek istemiyorlar.

Utanmasalar, esasında utanmasalar değil;(olaylar ve anlatımdaki ifadeler onların kitaplarına göredir)
Dinlerinin, inanç sistemlerinin ilk temelleri Musa / Moşe üzerine kurulmuş olmasa,
Sina'da kitaplar ilk ona verildiği cümle alem tarafından hafızalar işlenmemiş olsa,
ÇÖLDE SESLENİLEN o olmamış olsa,
Sina'da konuşan ve konuşulanın o olduğu bilinçlere kazınmamış olsa,
ON emri alan o olduğu binlerce yıldan beri kültürlerdeki yerini almamış olsa,
Tora grubu ilk beş kitap onun maceraları ve ona verilenlerden müteşekkil olmamış olsa,
Mısırdan çıkışa o kılavuzluk yaptğı yüzlerce yıldan beri anlatımlardaki yerini almamış olsa,
Denizin yarılması onunla bütünleşmemiş olsa,
Harun'un PUT'u, Samiriden alınıp ve onun zamanında yapılmamış olsa,
Firavuna gösterilen mucizelerde ve diğer mucizelerin gerçekleşmelerinde o işaret edilmemiş olsa,
Bütün bu olaylar HALKIN HAFIZASINDA "MUSA" ismiyle birlikte yer almamış olsa,
Yazılı metinler olmadığı sıralarda bu isimler ve olaylar sözlü olarak HALKIN BİLİNÇLERİNDE YER ETMEMİŞ olsa,
Hz. Musa'ya verilen TEVRAT'a bağlı olanlar konuları yüzyıllardır birbirlerine BİLGİ AKTARIMI yapmamış olsa,
Çölden çıkış - çöl yaşamı - Tanrıya .konuşma rivayetleri, menkıbeleri, mizansenleri, fıkraları, kültürlerinde iz bırakmamış, onları oluşturan ana tema "MUSA'sız" olsa,
O KONUDA YAZILMIŞ kitabeler, mektuplar, metinler olmamış olsa..vb..

İNANIN, EZRA'yı dinlerinin kurucusu kitap almayan ama kitaplar veren ilahi güç olarak AÇIKTAN ilan ederlerdi. ve bu ilanlarınıda, OĞUL TANRI isa boyutunda kitaplarında işleyerek yaparlardı. Neden Eski Ahit bağlılıkları olduğu halde, o kitapları kutsallarımız diye kabul ettikleri halde YENİ AHİT adı altında kitap yazdıkları daha iyi anlaşılmıyor mu? Ezra'nın yaşadığı / Ezra sonrası ilanlarını açıktan yapamayanların zorlukları yaşamamak için, Yeni antlaşma adı altında kitaplar yazdılar ki, edindikleri ve İSMİNİ BABA TANRININ OĞLU koyduklarını rahatca işleyebilsinler.

Kitaplarından örnek verirsek, daha iyi anlaşılması için eşleştirisek, İsrailliler için, Yahudiler için EZRA, YAHVE'nin HANOK'u ayarında olan bir şahsiyetdir. İSRAİL TANRI OLGUSUNUN (İSRAİL'i meydana getiren kuvvetin) HANOK'undur. EL SHADDAİ'isidir. Görünmeyen elidir.

Mısırdan Çıkış ...6:3 “BEN YAHVE''yim. İbrahim'e, İshak'a ve Yakup'a EL SHADDAİ olarak göründüm, ama onlara kendimi YAHVE ADIYLA tanıtmadım.”

Yaratılış............5:22 Metuşelahın doğumundan sonra HANOK 300 yıl Tanrı yolunda yürüdü. Başka oğulları, kızları oldu.
Yaratılış............5:23 Hanok toplam 365 yıl yaşadı.
Yaratılış............5:24 TANRI YOLUNDA YÜRÜDÜ, sonra ORTADAN KAYBOLDU; çünkü TANRI ONU YANINA ALMIŞTI.  
1.MUSA'ya kitabı kim verdi? İSRAİL TANRISI verdi. Kitap veren kim? TANRI kabulü yapılmış olan.
2.MUSA'ya kitabı kim verdi? Kendisi verdi.
2.MUSA iltifatına mahsar kılınan EZRA'nın kitaplarına "HER HARFİ TANRIDANDIR" diye ana kitaba dahi eden kim? Ezra.

Babil sürgünü sonrasında ilk beş kitapta dahil, tüm ESKİ AHİT külliyesini meydana getiren kitapları düzenleyen kim?
Babil Talmutunu yazan, yeni Tanrısal kuralları, İSRAİL TANRISINDA hiç görünüm ALMADAN kitaba sokan kim?
Hatta, İSRAİL TANRISINDAN görünüm almayı iptal eden kim? "İsrail Tanrısı dedi ki" etaplarını kapatan kim?
Musa'nın sergilediği Mucizeleri, küçültmek için benzerlerini YEŞU ile gerçekleştiğini kitaplara işleyen kim? (şeria ırmağını geçmek gibi)
Yeşu kitabından Musa'ya küçültücü ifadeler kullanarak posta koyan kim?

Uydurulmuş VAAD edilmiş TOPRAKLARA MUSA'yı (tanrıyla tek görüştüğü konuşmaları 30 gün sonrasıyla bile) yazdığı ifadelerle sokmayıp, vaad topraklarından aforoz eden kim?
Vaad edilmiş toprakları fethedilme şerefini YEŞUYA yükleyen onu göklere çıkaran kim?
Yeşunu hiç hata yapmadan VAAD EDİLMİŞ TOPRAKLARI aldığını söyleyen kim?

Onların vaad edilmiş topraklar yaygarasına siz bakmayın. Sınırları Sina dağından AKDENİZE, oradan görülebilecek ufuk çizgsiyle sınırlı olduğu kendi kitaplarında yazıyor. Yazdığı yetmiyormuş gibi, Yeşuyla VAAD edilmiş toprakların hepsini (Yeşuyu Musa karşısında yükseltelim derken VAAD edilmiş toprakların sınırlarını da vermiş oluyorlar) fethettik demeleri de cabası.

Bu beyanatları VAAD edilen toprakların sınırlarını nasıl TAKDİR ETTİKLERİ / nereleri VAAD EDİLMİŞ olarak gördükleri açısından önemli. Yoksa gerisi ÖLDÜRME, YOK ETME, SOY KURUTMA MANİFESTO bildirim amacı dışında fasa fiso. İyi bir Yahudi zihniyetin de "YOK ETMEK / SOY KIRMA / FETİH nasıl yapılırı" YAHUDİLİK MANİFESTO haline getirme dışında anlatılanların hepsi hikaye. Anlatılmak istenen sadece YAHUDİLİK ZİHNİYETİ.

Olaylar, başarılar, kahramanlıklar, fetihler hepsi gerçek dışı, hayallerden, sandırmalardan ibaret. Onların "SAVAŞARAK VAAD edilmiş toprakları elde ettik, falancaların KÖKÜNÜ, filancaların NEFES ALANLARINI, Amalek kötü dürtülerinin SOYUNU kuruttuk, şu Kıralları oğullarıyla ağaçlara asıp seyrettik" anlatımları, sadece ileriye yönelik İYİ BİR YAHUDİ ZİHNİYETİNDE OLMASI GEREN DAVRANIŞ şablonlarını iletmekten ibaret. İçlerinde besledikleri, kan dökme içgüdülerini dışarıya vurmaktan ibaret. Ellerine fırsat geçerse yapacaklarını anlatmaktan ibaret....vb..

Onların "yaptık" diye saydıkları, AKDENİZE kadar uzanan VAAD topraklarında, ne o kabileler vardı? Nede o ağaca astık dedikleri KRALLAR? İsimler doğru olsada eylem tariheri yanlış, eylem mekanları yanlış.

Onların "Mısır'dan çıktık" dedikleri tarihlerde, o toprakları fethettik dedikleri tarihlerde o topraklar kaçtıkları FİRAVUN 2. RAMSES'E aitti. O topraklar MISIR topraklarıydı. Kadeş savaşı sonrasın da da MISIR'ın toprakları olarak kaldılar. Sina'ya çıkarak, FİRAVUNDAN KURTULMALARININ MÜMKÜN OLMADIĞI BİR DEVRİ, Mısır'dan çıkışları olarak seçmişler. Talihsiz bir seçim ama yapılabilecekte bir şey yok.

Bir kere ilk insanın yaratılış tarihi olarak Tanrı sözü kesinliğinde M.Ö. 3761 yılını vermişler. Mızrağı çuvala sokmak zorundalar. Çuvalı büyütemediklerine göre, eğe büke bir şeyler yapıyorlar.(Sürgün sonrası İsrail Tanrısı ile kesilen irtibat nedeniyle, gördüm faslıda kapatılınca, birtakım kararları Tanrı kuvvetinde kabullerle kendileri alıyorlar) Katlandıkları bu tür zorluklar nedeniyled,e bunun gibi birtakım talihsiz tarihleri seçmek mecburiyetinde kalıyorlar. Ellerinde, Milad öncesindeki tüm insanlık tarihini sığdırmak zorunda kaldıkları 3761 yıllık bir KRONOLOJİ HAPİSHANELERİ var.    
Üstelik Mısır çıkışında kitaplarında belirtikleri savaşabilecek 603.550 askeri güçleri varken, yaklaşık 1.5-2 milyonuk bir nüfusa sahipken bu kaçışı yapmışlar.Üstelik onlara göre bu sayı 3 milyon imiş. "Soyumuzun hepsi Mısırdan, bu inançlara sahip olarak geldi bizden olmayanları da biz kestik" demek için rakkamı bu kadar yüksek tutmuş olabilirler. (Onlara göre; Amalekler , İsmail soyundan birinin Esav soyundan biriyle evlenmesinden türemiyor mu? Esav'da Amcası İsmail'in kızıyla evlenmişti)

"İsrailoğulları tamamen Mısır'dan geldi, İBRAHİM oğlu İsmail ve dedemiz İshak'ın diğer oğulları (Esav) bizden değil" vurgulaması iyice anlaşılsın, SOY saptamalarının sınırları kesin çizgilerle ayrılsın diye yapılmış duyurulara, sağlamlık katmak için ortaya atılmış o, 603.550 sayısı. Üç haneli rakkamları toplayamayıp hata yapanlar, 70 kişiyi isimlerinden sayamayanlar, nasıl olurda 6 haneli rakkamları sayabilirler.

Çölde Sayım.....1:45 İsrailde SAVAŞABİLECEK durumda YİRMİ ve daha yukarı yaştakilerin tümü bağlı oldukları aileye göre sayıldılar.
Çölde Sayım.....1:46 Sayılanların toplamı 603 550 kişiydi.
Çölde Sayım.....1:47 Ne var ki, LEVİ oymağından olanlar öbürleriyle birlikte sayılmadı.       O kadar nüfusa duyuru yapmak imkanı var mı? Musa'nın söylediği söz aracılarla bütün topluluğa ulaşana kadar hangi hallere gelir acaba. Hani derler ya! "Aşağı mahallede bir yalan söyledi, yukarı mahalleye geldiğinde kendiside söylentilere inandı." İlçeleriyle birlikte ADANA nüfüsü civarındaki bir yoğunluktan bahsediliyor. Öyle şaka götürü bir tarafı yok ortaya atılan 603.550 sayısı, sadece savaşanları içeren bir rakkam. Dahası LEVİLER bu sayılanların dışında. Ortada 1,5-2 miyonluk bir topluluk var gözüküyor. (Küsuratlı rakkam veriyorlar ki inandırıcılığı artsın, titiz çalıştıkları anlaşılsın)    
"Mısırdan bir avuç olarak çıktık, asiliğimiz nedeniyle orası senin burası benim çöllerde KIRK yıl dolaştık KIRKINCI yılda geldik, burada yaşayıp çoğalan diğer Yakupoğulları'yla birleştik, onlara sığındık, onların topraklarına yerleştik" diyecek halleri yok ya!

Haliyle, "kalabalık geldik egemen güç biz olduk VAAD edilen topraklarıda, Tanrının gösterdiği topraklarıda savaşarak aldık, ele geçirdik "BU NEDENLE EN HAKİKİ YAHUDİ ZİHNİYETİNİ taşıyanlar bizleriz" diyecekler. Yahudi zihniyetini oluşturanların, bugünkü planlamaları yapan, Manifestolarını "din kitapları" içinde yayınlayanların KENDİLERİ olduğunu başka türlü nasıl duyuracaklar.

"Bu toprakta olanlar, ÇAKMA YAHUDİLERDİ" diyecekler. Bu nedenle doğru sözlü olanlar bizleriz, Yusuf oğlu EFRAYİM'den türeyen, MISIRLI BÜYÜK ANAYA SAHİP OLANLAR BİZLERİZ DİYECEKLER.

"MISIR TAPINAKLARINDA ÇOCUKLUKLARI GEÇENLERİN torunlarıyız" diyecekler.
"Kitabıda SİNA'DAN TANRI ELİNDEN ALAN BİZLERİZ" DİYECEKLER.
HATTA MUSADA İÇİMİZDEYDİ, ŞAHİT OLARAKTA ALIN SİZE SAMİRİNİN BUZAĞISINI YAPAN HARUN ve BAŞ KAHİLİK MERTEBESİNE ONU MÜKAFAT OLARAK YÜKSELTEN İSRAİL TANRISI diyecekler.

Bunları diyecekler ki KÖKLERİ iyice BELLİ olsun, TEVHİD İMANINDAN esintileri olmadığı, vahiylerle hiç ilişkilerinin kalmadığı iyice AÇIĞA çıksın. Yoksa nasıl diyecekler RAB olarak edindiklerine, "BİZ ESASINDA ONLARLA DALGA GEÇENLERDENDİK" diye.

Onlara ataları tembihlemedi mi? Siz RAB olarak BENİMSEDİĞİNİZİN huzurunda ALEYHİNİZE TANIKLIK etsinler diye mi? İmanlılara "BİZDE İNANIYORUZ" diyorsunuz. "ALLAH'ın" size, Hz. MUSA aracılığıyla verdiği VAHİY'lerle / TEVRAT'la açıklamış olduğu, İMANİ GERÇEKLERİ ONLARA bildirerek, onların İMANLARINI onaylayarak, kitaplarını TASDİK ederek, RAB EDİNDİĞİNİZİN NEZDİNDE kendinizi TEHLİKEYE atıyorsunuz".

NASIL OLSA İTRAZ EDENİ olmayan, herşeyin sorgusuz kabul edildiği bir inanç sistemine, KUTSAL METİN yazma rahatlığıyla her şeyi yazabiliyorlar. Çünkü inançlarının temel DOGMA kabulünü DOGMA halin getirmek var. (Sorgusuz sualsiz önüne uzatılanı kabul edeceksin dayatmasını bile sorgusuz sualsiz kabul etmek)

"Nasıl olsa Tanrı adına kitap yazıyoruz, herşey zaten kabul edilmek zorunda" diye, sallayıp durmuşlar. Sallamışlar 20 yaşın üzerinde 603.550 savaşabilecek askeri gücü olan bir topluluk 20 yaş altı çoluk çocuk, kadın yaşlı 1,5-2 milyonluk bir sayıya ulaşmış demektir. (onlara göre bu sayı üstelik 3 milyon)                   Çöle çıktılar ve Firavundan kaçıyorlar, Hayvanları, ufak tefek eşyaları, yatakları ve yorganlarıyla konvoy oluşturmuşlar. herbiri sırtlarındaki yükleri, arabaları, kucaklarındaki çocukları nedeniyle ikişer metre (bir metre aradan azı sırtlarında /kucaklarında yük olmasada mümkün değil çünkü, birbirlerini tekmelerler) arayla yürümüş olsalar, KONVOYUN BOYU 4.000.000 (dört milyon) METRE yani 4.000 kilometre olur. (bir ucu İstanbul'da olan konvoyun orta adamı Ağrı'da, son adamı yine İstanbul dolaylarında olur). Yan yana 40 kişilik DÜZENLİ sıralar teşkil etseler olsalar KONVOYUN BOYU 100.000 metre yani 100 kilometre olur.(bir adamın konvoyun sonuna ulaşması her halde dinlenmeden bir gününü alır. Musa bir emir verse Konvoy sonun ulaşasıya kadar kaç sabah olur?) Üstelik; "2 milyon değil tam 3 milyon kişiydik" diyorlar. Bu durumda rakkamları %50 çoğaltmak gerekiyor.

Şimdi konvoyu bu şartlar içinde Deniz geçme sahnesinde görelim. Musa denize gelip duruyor. Firavun'da adamlarını toplamış geliyor ama konvoy kuyruğunu görmemezliğe gelerek. Görseler 100 kilometre öteden öldürmeye başlamaları lazım. Kayıpsız deniz geçildiğine göre Fiarvun görmemezliğe gelmiş demektir.

Bu sırada Musa ASASINI vurarak denizi açıyor. Musa yürüyün diyor. Konvoyu yürümeye başlıyor. Yaşlı, çoluk çocuk ve hayvanlarında olduğu konvoy, denizin yarılmasıyla GEÇİŞ MERASİMİNE başlıyor.(Mısır'a ilk girdiklerinde Yusuf, babası Yakup'a," Firavun sorduğunda ÇOBANIM de" diye tembih ediyor. "Çünkü, Mısırlılar Çobanları sevmez. Bu nedenle sizi Goşen'e yerleştirir" diyor. Demek ki, hayvancılık yaptıklarından yanlarında hayvanları boldu).

Geçiş merasimine başlıyor tanımı kullanıldı çünkü o konvoyun dinlenmeden geçmesi, sırasını bekleyen Firavunun arkalarına takılması birkaç gün sürer. Denemek isteyenler kucaklarına biraz eşya alıp, ALANYA sahilinde kumun üzerinde on KİLOMETRE yürürler. ( ve bu eylemlerini konaklamadan, yemek molası vermeden 100 kilometre boyunca yaptıklarını hayal edip ne kadar süreceğini hesaplar. Normal insanın bir saatte normal yolda yürüme hızı 4 km. hızlı yürünülebilir mi? yürünemez çünkü tempo 100 km boyunca muhafaza edilemez. Kumda da yükle, çocukla, yaşlıyla herhalde bu hız 2-3 km düşer) Firavun arkalarına takılma zamanını beklerken elbette geçit yapan bir konvoyu seyreden konumunda olacaktır. Sırası nice sonra geldiğinde de "hadi şu İsraillileri yakalayalım" diye BOĞULMA SAHNESİNE fırlamış olmalı.

Mısırdan çıkış zamanı denilen 2. Ramses zamanında yapılan ve tarihin ilk yazılı antlaşmasıyla sonuçlanan KADEŞ savaşına katılan, o yılların SÜPER GÜÇLERİ Etiler ve Mısır'lıların ORDULARINDAKİ TOPLAM ASKER SAYISI 40.000 civarındaymış.(Hitit Ordusu: İmparator 2. Muvattalis'in ve kardeşi 3. Hattuşil'in komutası altında 17.000 asker, 3.000 atlı savaş arabasından meydana gelirken, Mısır Ordusu, Firavun II. Ramses komuta ettiği Tanrı Amon isimli kıt'asını liderliğinde, Tanrı Ptah, Ra, Seth isimlerinin verildiği kıtalara mensup 20.000 asker ve 2.000 atlı savaş savaş arabasından meydana geliyormuş) Görüldüğü gibi Tarihi en önemli savaşlarından KADEŞ savaşına katılan SÜPER güçlerin ortaya çıkardıkları ordularında ki asker sayısı bu kadarmış.

603.550 kahraman soylar kurutan, yiğit savaşan güç 2. Ramses'in toplayabileceği 20.000 asker (Uzun dönemli savaş hazırlığıyla toplayabildiği sayı. hadi kal gidelim dediğinde bu sayı en fazla birkaç bindir) önünden kaçıyor. Denizi geçince de KÖK KURUTMA işlemlerine başlıyor. Hemde 40 yıl içinde nesillerinin yenilenmesi nedeniyle nufusu azalmış halde iken KIRKINCI yıl sonunda SOLUK ALAN HERŞEYİ yok etmeye başlamışlar. Size hiç inandırıcı geliyor mu?

Kitaplarında hep ikili anlatımlar var. Yani inanıyoruz derlerken esasında asla inanmadıklarınıda ilan ediyorlar. Peki bunu neden yapıyorlar?
1- Semavi din adı altında diğer tüm dine mensup olanları hareketlerine dahil etmek için yapıyorlar. Onların hareketinin başarıya ulaşabilmesi için yeryüzünde İMANLI birileri kalmamalı. Kalırsa da MEGİDDO ovası / ARGEMEDDON ne güne duruyor. Unutmayın ŞEYTAN için esas OLAN İNSANLARIN ÖLMESİ değil, İNSANLARIN İMANINI kaybetmesidir.

2- Çok iyi bildikleri ve çok kortukları ve Atalarının başına defalarca gelen "ALLAH'ın" helakına uğramamak için, hedflerine varana kadar süre kazanabilmek için, Semavi diniz, bizde İNANIYORUZ taklidi yapıyorlar. Yani çok sevdikleri maskelerini kullanıyorlar. İman maskelerini kullanıyorlar.

3-Aşağıda örneklenen maddeler için yapıyorlar.
Sallama rakkamlar arasına sıkıştırdıkları hikayelerle, ellerindeki metinlerin TANRISAL hiçbir bağının olmadığını bildiriyorlar. İLAHİ BAĞIMIZ YOK diyorlar.
Bu söylemleride İNANÇSIZLARA KARŞI İTTİFAK kurdukları, AHİTLEŞTİKLERİ varlıkla yaptıkları KAVİLLER gereği İLAN ediyorlar.
VAHDET-İ VÜCÜD, VARLIK BİRLİĞİ oluşumuna SADIK kaldıklarını BELGELEMEK için bu ilanları yapıyorlar.
SADAKAT İŞARETLERİNİ kitaplarında taşımış oluyorlar.
Böylece; HER OKUYAN, AHİT MUHATABINA BU BİLDİRİMLERİ KENDİLİĞİNDEN YAPMIŞ oluyor.
Din maskesi altında RAB EDİNDİKLERİNE BİAD etmiş oluyorlar.
Yaptıkları TAPINMALARIN MUHATABINA SANA AİT'İZ, SANA BAĞLIYIZ, HALA AHİDE bağlıyız TEMİNATLARINI iletmiş oluyorlar.

SİNA'dan kitap alışlarını ve VAAD edilen toprakları alışlarının arasına, asıl ilan etmek istedikleri MANİFESTOLARINI, kapağında DİN maskesi kullanılan, YAHUDİLİK ZİHNİYET kitabına sokuvermişler       EZRA'YA ATFEDİLEN TANRISAL KUVVETLERİN İRDELENDİĞİ KONUYA, SORULARI SORDUKTAN SONRA ARA VERİLMİŞ VE, EK ANALİZLERE GİRİLMİŞTİ.
EZRA KONUSUNDA, EZRA'YI TANRISAL KABUL ETMELERİNİ İRDELEYEN SORULAR SIRALANMIŞTI.

1.MUSA'ya kitabı kim verdi? İSRAİL TANRISI verdi. Kitap veren kim? TANRI kabulü yapılmış olan.
2.MUSA'ya kitabı kim verdi? Kendisi verdi.
2.MUSA iltifatına mahsar kılınan EZRA'nın kitaplarına "HER HARFİ TANRIDANDIR" diye ana kitaba dahi eden kim? Ezra.

Babil sürgünü sonrasında ilk beş kitapta dahil, tüm ESKİ AHİT külliyesini meydana getiren kitapları düzenleyen kim?
Babil Talmud'unu yazan, yeni Tanrısal kuralları, İSRAİL TANRISINDA hiç görünüm ALMADAN kitaba sokan kim?
Hatta, İSRAİL TANRISINDAN görünüm almayı iptal eden kim? "İsrail Tanrısı dedi ki" etaplarını kapatan kim?
Musa'nın sergilediği Mucizeleri, küçültmek için benzerlerini YEŞU ile gerçekleştiğini kitaplara işleyen kim? (şeria ırmağını geçmek gibi)
Yeşu kitabından Musa'ya küçültücü ifadeler kullanarak posta koyan kim?
Yeşu'ya da deniz benzeri Şeria ırmağını yardıran kim?
Tanrının MUSA'ya sinada verdi dedikleri YASA KİTANINI Yeşu'ya tamamlattıran kim?

İSRAİL TANRISI verdi. Kitap verenin sıfatı ne? Unvanı ne? Makamı ne? Kitabı veren unvan kim? Elbette TANRI kabulü yapılmış olan.
Kitabı Musa'mı verdi? Hayır. Musa kitabı Tanrı olarak işaret edilenden Sina'da aldı ve halkına TANRIDAN aldım dedi? "Tanrı beni çağırdı Taş levhaları götürdüm Tanrı yazdı" dedi.

1. Musa ARACILIĞIYLA Sina'da İSRAİL'lilere kitap veren TANRI,
2. Musa unvanı ile İSRAİL'lilere kitap veren EZRA

Hemde, Musa'ya verildi denilen Tanrı sözü kitapları değiştiren, düzenleyen bu konuda kendisinin yetkili olduğuna, çevresindekileri ikna eden KUTSAL KİTAP YAZMANI EZRA. Yada Yahve olarak göründüm diyen El-Shaddai. YADA kendisine EL-SHADDAİ kalıbını uygun gören EZRA. Tanrının oğlu konumuna kendini monte etmiş, kurtarıcı olarak beklenen EZRA.

Tanrı ismi anımadan kitap yazan ve bu kitabı kutsal kitabın içine koyan kim?
Tanrı adına bu kararı vererek ESTER kitabını ve içindeki katliamı kutsal ilan eden kim?
İsrailoğulları var olduğundan bu yana KUTSAL KİTAPLARINDA "YAHUDİ" ismini ilk kullanan kim?
Tanrı izni olmadan, HER HARFİ TANRIDAN DENİLEN KİTAPTA, purim BAYRAMINI İLAN EDEN ve tüm nesillere emreden kim?
Yabancı kadın yasağını (Yusuf Mısırlı kadınla evlenip onun atalarını ve onu meydana getirdiği halde) HER HARFİ Tanrıdan denilen kitaba emir olarak sokan kim?
Haman karekterini Yusuf adı altında işleyen ve buna Tanrısallık damgası vuran kimdi?  
Tanrının YASA KİTABINI en iyi bilen adam EZRA. TANRININ KİTABINA YASA KOYABİLEN EZRA.
O HALDE Ezra; BU EYLEMLERİ TANRIDAN hiç görünüm almadan yaptığına göre, arkasına aldığı kuvvet neydi?
Kendisini nasıl izah etmişti. Ne diye tanıtmıştı, Tanıtma için ortaya koyduğu, ortaya sürdükleri nelerdi?
Yasa kitabı ortada yokken Tanrının yasa kitabını nasıl iyi bilen olarak kabul görmüştü?
Onun bu görüşlerini kitaba sokmasını kabul edenler, EZRA'yı ne sanıyorlardı? Onun arkasındaki gücü nasıl izah ettiler? Onlarda mı buzağı suyu içip büyülenmişlerdi?

Mısırdan Çıkış......32:20 Yaptıkları BUZAĞIYI alıp YAKTI, TOZ HALİNE gelinceye kadar EZDİ, sonra SUYA SERPEREK İSRAİLLİLERE İÇİRDİ       Seceresini de Ezra kendisi veriyor. KAHİNLER soyu Harundan başlayarak. Nedense? Harun'un babası Amran'ı, Amran'ın babası Kehat'ı ve Kehat'ın babası Levi, Levi'nin babası Tanrıyı güreşte yenen Yakup'u seceresine dahil etmiyor. İsrailoğullarının atası, Mısırdan çıkartılan İsrail'lilerin babası atası olmaları pek hoşuna gitmiyor olmalı ki, Yakup'a Yusuf'un oğlu Efrayimi kutsatıyorlar.

Mısır'a girmelerini sağlayan (Ezra'nın çok çok büyük amcası) Yusuf'un babası YAKUP'tan NEDEN başlatmıyor olabilir? Yusuf oğlu Efrayimle başlayan bir soyun temsilcileri olduğunu mu vurguluyorlar. Mısır çıkışını Yahudiliğin başlangıcı olarak mı kabul ettirmek istiyorlar. İsrailoğulları olmak pek hoşlarına gitmiyor muydu? Mısır soy karışımı çok mu fazla olmuştuda, Mısırlı kadından doğan Yusuf oğlunu yeni soylarının ilki yapmaya çalıştılar. Bu nedenle secereyi Harun'da bırakıp tadında mı kalsın dediler?

Yoksa, 407 yıllık süreyi sadece 3 nesille geçmiş olmaları da ara kopartma işlemi için miydi. O nedenle mi Mısır çıkışını 603.000 savaşan güçü olan, 2 milyonlu rakkamlarla ifade ettiler? O 407 yıılık süre etap başı ve sonunumu belli ediyor? Makas başı gibi ray değiştirme gibi Yoksa dinleri gibi, ırklarıda Mısırda mı kaldı? Hiksoslar olarak mı geri döndüler? Yoksa döndük diyenler Hiksoslar mıydı? Aslında bir avuç muydular? Mısır'a İsrailoğulları olarak gidip, başka ırklar halinde mi döndüler? Yoksa o dönenlerin tarihlerini, olaylarını, isimlerini çalıpta kendilerine geçmiş kazandıran, soy sop yazanlarla mı karşı karşıyayız?  
 Her şeyini biliyorlar ama ölüm tarihine hiç değinmiyorlar. Öyle bir şahsiyetin;
2. Musa denilenin, 1. Musa beyinlerde, efsanelerde, hikayelerde, rivayetlerde, kültürlerde yer etmeseydi kesinlikle ismini anacakları kişi boyutunda görülünenin / kabul edilenin
dini nerdeyse yeniden oluşturanın,
kitapları düzenleyip yeniden yazanın,
sürgün dönüşünde savundukları tezleri, sürgüne girmeyenlere kabul ettirenin,
kutsal Davut soyu yerine Zerubbabil soyunu Tanrı' adına mesh ettirenin ve onu şeçilmiş kıldıranın,
Yazdırdığı kitaplarda TANRININ EL YAZISINI tanımını kullandırttıranın ölüm tarihini bilmemeleri mümkün mü?

Bu arada TANRI yazısını kim tanıdıysa, yazılar TANRININ yazısıydı diyorlar. Tanrının el yazısı olur mu? olduğunu kabul etseniz kim tanıyabilir? Daha önce görmeyen tanıyabilir mi? Kim daha önce gördü de Tanrının yazısı dedi? Gören yazıyı nerde gördü? Gördüğünde sıfatı, görevi neydi?

Mısırdan Çıkış/Exodus....32:15 Musa döndü, elinde antlaşma koşulları yazılı iki taş levhayla dağdan indi. Levhaların ön ve arka iki yüzü de yazılıydı.
Mısırdan Çıkış/Exodus....32:16 Onları Tanrı yapmıştı, üzerlerindeki oyma yazılar Onun yazısıydı

Tanrının yazısını tanıyan ancak TANRICILIK OYUNUNA SOYUNMUŞ olandır. Ezra öyle yazdı diye onu öyle kabul edenler, aslında Ezra'nın TANRILIĞINI da kabul etmiş oluyorlar. Bu durum onları rahatsız eder mi? Hiç sanmıyorum onlara gerekli olan kendilerinden olan kurtarıcı varlığını bilmek ve sayısını artırmak değil mi? Ezra yada birkaç fazlası onlarda ancak doping etkisi yapar, Hayallerini güçlendirir.

LEVHALARI KESEMEYEN, MUSA'ya hazırlattıran ama YAZILARI OYARAK YAZAN TANRI. Ne kadar inandırıcı değil mi?

Mısırdan Çıkış.....34:1 RAB Musaya, ‹‹Öncekiler gibi iki taş levha kes›› dedi, ‹‹Kırdığın levhaların üzerindeki sözleri onlara yazacağım.

Denizi yaran Tanrı levhayı mı yazılmış halde yaratamayacak? O durumda da Tanrı olarak seçtiklerinin standartlarını yükseltmiş olacaklardı. Herşeyi yapan Tanrı yerine, insana muhtaç olan Tanrı inancı, toplumlara herşeyi kabul ettirme yolunda daha çok işe yarar. İnsana muhtaç olan ve buhur, sunu bekleyen Tanrı.


Sürgün dönüşü eşekleri katırların sayısına kadar not tutmuş olanlar, EZRA'nın ölüm yaşını bilmez olabilirler mi?
Kudüste tapınağı belirlediği esaslar çerçevesinde yaptıranın (Samirileri dışlatan) Sürgüne gitmeyenlerin ellerinde bulunan tüm belgeleri, kutsal yazıları geçersiz ilan eden, din meclisi kurup kitap yazımlarına başkanlık edenin tüm yazdıkları (neredeyse? öksürük adetleri bile) bilinirken ölüm tarihinin bilinmiyor olması mümkün mü?

ÖLDÜĞÜNÜ KABUL ETMİYORLARSA, neden mümkün olmasın. Yaşıyor o ölmedi göklerde dersin, bu demeleride nesiller boyunca devam ettirirsin olur biter. Gördüğünüz gibi ölüm tarihinin bilinmiyor olması mümkünmüş. Hem sonra birilerine fikir babalığı yaparak, kolaylıklarda sağlamış olursun.

Elinde, Hanok örneği de var. Hanok'ta birden bire yok olmuş. Cenaze törenine katılanlar bile, sonradan durumu "yok oldular" diye izah etmişler denilemez çünkü; ortadan kaybolma maddeleri de Ezra ve arkadaşlarının Tanrıcılık oyununun eseri. Ama aynı sözler, Ezra için söylenebilir. Onun son nefesine şahit olanlar, onu gömenler, tütsüler yakanlar, cenaze törenini hiç hatırlamıyorlardır. Şimdi burdaydı kayboldu yaklaşımı sonucu üç Maymun taklidiyle bu işi TANRISALLIĞA bağlamışlar.

Hanok'a ne oldu sorularının cevabı oldukca çok. Ne kadar önemli görevleri olursa, umutlarını ona bağlamış olanların hayalleride o kadar büyük ekranlı olacak. Bu nedenle, unvan vermekte cimri davranılmamış. Tanrı onu OĞUL yaptı, BAŞ MELEK yaptı, keruv yaptı, kitapların denetcisi yaptı, Yazman yaptı, kayıt defteri tutucusu yaptı, Mehdi yaptı, Mesih yaptı, kurtarıcı yaptı, kıyametin belirleyicisi yaptı gibi onlarca makam ve sıfat verilmiş.

Şimdi göğe alındı ama hesap gününde onun hiç yetkisi olmayacak denilirse, sürekli sapkınlık içinde olan topluluklar nasıl ikna edilebilir? Havuçsuz bu işler yürür mü? Gördüğünüz gibi dilin kemiği olmadığı gibi kalemin freni, elinde dümeni yok.Düşünme mekanizması içinde rüzgarı serbest bırakır, "yelkene dolanla sörf yapıyorum" zannedip, kapılıp gidersen herşey mümkün.

Göğe alındı diyorlarsa, o'da mümkün.
HANOK = EZRA diyorlarsa o'da mümkün
Ölmemiştir ve hala oralardadır deniliyorsa o'da mümkün. Mümkün olmayan tek şey mümkünsüzlük. O pencereden bakılıpta mümkün olmayan hiç bir şey olmaz. Mümkün olmayan ise o pencere kapandıktan sonra, bir daha açılmayacak olması, hayal kurulamayacak olması. Sessiz gemiye binildimi geri dönüşün asla olamaması. Gidilen yer her neresiyse, orada kitaplarına elceğizleriyle yazdıkları, hayalleriyle süsledikleri, göğüslerine içirilenlerle besledikleri hiç bir şeyin olmaması.

Onların penceresinden bakmaya devam edersek; kitapları düzenleyenlere de göğe alındıktan sonra Tanrı sözü kitaplara sahip olmak yakışır. Tanrısal olmak yakışır, Tanrıdan parça olmak yakışır. Tanrının Oğlu olmak yakışır. O kada TANRININ OĞULLARI arasında tüm kitapları yazan, EZRA'ya mı yer yok.

Onlar hiç birşey yapmamış, sadece ŞİT / SETH soyundan oldukları için bu unvanları almışlar. O halde bu tür makamların en üstü, Ezra'ya haydi haydi verilmeli. Hem ŞİT / SETH soyundan, hemde Tanrının kitaplarını baştan başa yenileyen adam statüsünde. Hemde Tanrıya tabletlere YAZI YAZDIRMA zahmetine sokmadan bu işleri halleden kolaylıkcı adam.

Tanrı, "ne şunları yaz" demiş, "ne levhaları kırdın" demiş, "ne hadi taş levha keste gel yeniden yazayım" demiş, ne görünüm vermiş, ne onuda-bunuda yaz demiş, ne benim ismim burada geçmiyor demiş, ne çadırın eni-boyu-rengi-tipi şu olsun demiş, ne buhurdu-günnüktü-tütsüydü demiş..vb.. görüldüğü gibi hiçbirşeyle uğraşmadan kitaplar sahibi oluvermiş. (her şey bittikten sonra ne demiştir bilinmiyor). Tanrıda mutlumu mutlu bir halde Kitapta ne yazılmışsa kabul etmiş, ne verirlerse koklamış, nereyi gösterdilerse konaklamış. (Tanrıda gidişattan memnun bir tavırda olsun diye de)

Ezra ve arkadaşları, üstelik Tanrı rahat etsin gülsün eğlensin, insanlara sinir olmasın, yorulmasın, kıskanmasın, kim bunlar diye merak etmesin, aşağılara inip inanan sayılarıyla kulelerle uğraşmasın, onun bunun kılığında tedbil-i kıyafetlere bürünmelerden kurtulsun diye emeklide edivermişler. Şimdi Tanrıya bu kadar iyilik etmiş olan bir kulda, elbette diğer göğe yükselenlere göre biraz kayrılmış olmalı. Tanrının OĞULLARI içinde yetkisi ve etkisi biraz fazla olanlardan olmalı.
Onlar için o çok sevdiği tabirleriyle, Tanrının Oğulları içinde olan ayrıcalıklı TANRININ OĞLUDUR.
MADE İN GOD. / Menşei, TANRIDAN..
NİCK : SONS OF GOD / TANRININ OĞLU
NAME: EZRA

Hıristiyan İSA TANRININ OĞULUDUR kestirimine ön ayak olan fikir kaynaklığı yapan, Yeni Ahit Kutsal metin yazarlarının içinde yoğruldukları, inandıkları, inanarakta öldükleri bu inançlarla yazdıkları kitaptada, vahiyleri yok ederek bir kişiye kutsallık atfedebilmekte ancak bu tür bir damgayla / tanımlamayla olabilirdi.

Ezra'nın Tanrısal görülüp, 2. Musa mevkisine yükseltilmesi ve doğum ve ölüm tarihlerinin olmamasının sebepleri bu özlemlerini giderebilmek olmalı.
Musa kitap alan konumunda gösterilirken, Ezra KİTAP VEREN konumunda tutuluyor. Yani Ezra Tanrı katında / makamında yer alan bir kişiliğe büründürülmüş.

El-Shaddai gibi. Ezra'nın da ölüm tarihi belli değil ve her ikisininde yaptığı iş TANRININ KİTAP YAZMANLIĞI. Ezra'nın'da yaptığı Tanrı kitaplarını yazmak ve düzenlemekti. El-Shaddai ile eşleşmesi buradan olabilir. Ezra'nın doğum tarihinin verilmemesi Hanok'la eşleştirilme nedeniyle olabilir. Ezra'nın doğum yılını da kozmik saat dedikleri, Yartılışa göre 622 yılı, Yahudi takvimine göre M.Ö. 3139 yılı, Miladi takvime göre 3378 yılı olarak da veremezlerdi. Ölüm tarihini ölümsüz kılmak için vermediler diyelim. Peki doğum tarihini neden vermemiş olabilirler?
      İSRAİL TANRISI; DENGİ OLMAYAN, EŞİ BENZERİ OLMAYAN, HERŞEYE EGEMEN OLDUĞUNU SANSA, hatta o kadar kitaba ve ritüellere rağmen İNANMIŞ OLSA, çöle TEKE göndererek, (ONA GÖRE) ÇÖLDE OLAN KUVVETİN gönlünü almaya, rızasını kazanmaya çalışır mı?

"Esasında ben sana bağlıyım" mesajı olarak, o korktuğu, hesap vereceğini bildiği güce sunular sunar mı? Sunusunun seçimini kendisini de yaratan, kendisini hesaba çekecek olan, herşeye güç yetirenin olsun diye, herkezin önünde KURA (PUR) çektirerek yaptırır mı?

En azında içinde, AZDA OLSA "ben yaratılmadım" hissi olsaydı seçimi de, o ÇEKİNDİĞİ güce bırakmaz "şu benim için, şu da Azazel için" yada "içinden bir tanesini benim adıma gönderin" derdi. Azazel'e göre, kendisini seviye olarak çok aşağılarda ama kategorik olarak aynı kulvarda görseydi, hatta eşitin çok aşağılarında bile hissetseydi "gönderin birini" derdi. Eşit yada eşite yakın görseydi zaten hiç bir şey göndermezdi. Varlık birliği oluşturacağız diye uğraşmaz, hemen kafa tutmaya başlardı.

TANRI KURAYLA iş yapar mı? EVREN ve ALEMLER TESADÜFEN Mİ yaratıldı.. (Ester kitabında kura nasıl Tanrı'nın projesi gereği Adar ayına denk geldiyse, Hain havari yerine yapılan seçimde, tanrı buyruğu olsun diye kura çekildiyse)

Ama İsrail Tanrısı olarak işaret edilen varlık, bu seçimin ilahi bazda olmasını istiyor. Tanrı olsaydı kura çekin diye TİTİZLENMEZ zaten SONUCU BİLECEĞİ için kurayla-murayla kitabı doldurtmazdı.

Kumarı yasaklayan ZAR attırır mı?

Olayın sonucunu bilmeyen TANRI olur mu?       Gaybı bilme "OL" demek değil mi?
Gayp "OL"'dan oluşmuyor mu?
Zaman KAVRAMINI bilmeyen, ZAMANLA HİÇ ALAKASI OLMAYAN Tanrı diye işaret ettikleri, NELERİ DOĞRU SÖYLEMİŞ OLABİLİR Kİ?
ZAMANI BİLMEYEN, ZAMANA HAKİM OLAMAYAN "OL" DİYEBİLİR Mİ?
ZAMANA HAKİM OLMAYAN,
"OL" DİYEMEYEN, VAADLERDE BULUNABİLİR Mİ?
"OL" DENEMEYEN VAADLER, LAF OLMAKTAN ÖTEYE GEÇEBİLİR Mİ?
"OL" OLMAYAN VAAD OLABİLİR Mİ?       "ALLAH", SANMAZ, "ALLAH", YANILMAZ , "ALLAH", UNUTMAZ ÇÜNKÜ; SÖYLEDİKLERİ "OL" KONUMUNDADIR. GAYP "OL" DAN OLUŞMUŞTUR. GAYP "OL" DENİLENDİR.

"O" BİRŞEY SÖYLEDİ Mİ,  ZATEN "O" OLANDIR.
ARTIK O SÖZÜN UNUTULMASI, SANILMASI, BİLİNMESİ yada BİLİNMEMESİ, OLMASI yada OLMAMASI, ZAMANIN DEĞİŞMESİ / TUTMAMASI yada ZAMANI İSABET ETTİRMESİ, İSİMİN DEĞİŞMİŞ OLMASI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. ÇÜNKÜ "OL" DENİLMİŞTİR. NE İÇİN "OL" DENİLDİYSE,  ZATEN "O" OLANDIR.

ALEMLERİN RABBİ OLAN "ALLAH'IN, DİLEDİĞİ" ZATEN OLANDIR.       "Tanrıcılık oyununda ben neler istiyorsam herhalde BENİ YARATAN KUVVETTE onları ister" dercesine detayları TİTİZLİKLE yerine getiriyor ve inancı doğrultusunda TEKE'nin seçimini YARATAN'ına bırakıyor.

Yaratan insanları kendine benzer kıldığı, her yarattığına Ruhundan üflediği, her yaratılan onun parçası (Enel-Hak, Vahdet-i Vücud, Varlık birliği) olduğuna göre, "olaylara yaklaşımlarda benim davranışımla benzerlik taşımalı" düşüncesine sahip olmalı ki, kendi hoşuna gidenden, YARATANI olduğunu bildiği kuvvete de GÖNDERTİYOR / ikramda bulunuyor. Yapılan Ahitte, Tanrı olarak seçilenin "benim içinde günah sunusu sunacaksınız" maddesinin var olduğu böylece anlaşılıyor.      
Onların, Yaratan kavramaları, Yaratanı algılayabilme seviyeleri, yaptıkları seronomilerle sınırlı. Tersi durum olsa, İsrail Tanrısı olarak işaret edilen Tanrıcılık oyunundan, kulum dedikleri edindikleri atama tanrılarından, din önderliği yapanlarda kutsal metin yazarlıklarından, kahinleride "Tanrıyı gördüm" demekten vaz geçerler ve iman edenlerden olurlardı.

Eğer Yaratanı sadece yaratan sıfatı içinde bile algılamış olsalardı; gelen vahiylerin üzerini ötüp imanı yok etmeye çalışacaklarına, Vahiyleri inceler Yaratanı algılama / kavrama seviyelerin daha kuvvetli hale getirerek imanlı olma / Tevhid imanı yolunda ilerlerdi.

Kendilerine Hidayet yollarını gösteren Vahiyleri yok ederek açtıkları yolda ilerlemeleri bile, ONLARIN İÇİNDE bir takım kırıntıların kalmasını engelleyememiş. Belirlediğimiz TANRI DIŞINDA bir YARATAN var, HESAP SORUCU var, HERŞEYE HÜKÜMRAN olan var korkusu / esintisi içlerinde kalmış ki, ÇÖLE TEKE göndererek, içlerinde kalan O İMAN kırıntılarının MAYALANARAK çoğalmasını istemiyorlar.

Her kabarmayı; ritüellerle, senede bir kez yaptıkları GÜNAH boşaltım YALANLARIYLA söndürmeye devam ediyorlar. İman değerlerini kuluçkaya yatırmıyorlar ki, İÇLERİNDE Kİ KÖTÜ DÜRTÜLERİ onları, YARATAN yoluna gitmeye macbur bırakmasın.

Bu nedenle tanrı olarak benimsediklerine yapılan tapınmaları, büyük bir titizlik ve bağlılık gösterisi içinde yerine getiriyorlar ki, Tanrıya karşı kusur işlemediklerini düşünerek içlerini rahatlatabiliyorlar. Kusursuz birer" inananlı" olduklarını bilirlerse, doğru yolda olduklarından şüpheleri de kalmaz.

Bu arada, kendisine yapılan ritüelleri gören Tanrı olarak işaret ettikleride koltuğuna makamına iyice adapte oluyordur. "Nasıl olsa kalem bizde" diyerek, TANRI OLGUSUNUN ZAYIFLIK MEZİYETLERİNİ sıralayanlar, söz konusu Tapınmalar ve ritüeller olduğunda, hiç taviz vermeden maddeleri kutsal metinlerin de alt alta sıralıyorlar. Hemde hiçbir detayı atlamadan. Neredeyse kopça eksik olsa ibadet gitti tarzında.       ALLAH, KUR'AN'I KERİM'DE BU DURUMU ŞÖYLE BİLDİRİYOR...

14 - İBRAHİM......22.(d)- İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten BENİM SİZİ ZORLAYACAK BİR GÜCÜM YOKTU. BEN SADECE SİZİ ÇAĞIRDIM, SİZ DE HEMEN BANA GELİVERDİNİZ. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce SİZİN, BENİ ALLAH'A ORTAK KOŞMANIZI KABUL ETMEMİŞTİM. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.”       Levililer......16:9 Harun KURADA RABbe düşen tekeyi getirip GÜNAH SUNUSU olarak sunacak.

Levililer......16:15 ‹‹Bundan sonra, HALK İÇİN GÜNAH SUNUSU olarak TEKEYİ KESECEK. Kanını PERDENİN ARKASINA götürecek. Boğanın kanıyla yaptığı gibi tekenin KANINI da Bağışlanma Kapağının üzerine ve önüne serpecek.

İsrail Tanrısına sunulacak tekeye halk ne yapmıştı. Günahlarını yüklemek için karşısına almıştı. yanına gelmişti
Levililer......16:20 ‹‹Harun En Kutsal Yeri, Buluşma Çadırını, sunağı arındırdıktan sonra, CANLI TEKEYİ sunacak.
Levililer......16:21 İki elini tekenin başına koyacak, İSRAİL HALKININ bütün SUÇLARINI, isyanlarını, GÜNAHLARINI AÇIKLAYARAK bunları TEKENİN BAŞINA AKTARACAK. Sonra bu iş için atanan bir adamla TEKEYİ ÇÖLE gönderecek.

Levililer......16:10 AZAZELE düşen TEKEYİ ise HALKIN GÜNAHLARINI BAĞIŞLATMAK için CANLI OLARAK RABbe SUNACAK ONU çöle salıp AZAZELE gönderecek.       AZAZALE verilen TEKE ,CANLI olarak RAB HUZURUNA getiriliyor. HALKIN GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASI için deniliyor. Oysa; İSRAİL TANRISINA HALKIN GÜNAHI için sunulan TEKE zaten KESİLDİ ve tütsülendi.

O halde neden AZAZEL için kura ile TEKE seçiliyor. Tanrıları herşeye gücü yetense bu seçime ne gerek var.
Yanlış yapma korkusu İsrail Tanrısından da olmalıki, TEKE seçimini KUR'A ile yapıyor. "Bak ben seçmedim güçlü olan sensin bu senin seçimin" dercesine "KURA" çektiriyor. Tıpkı PURİM'de yapılan kuralar gibi. Orada da herşey Tanrının gizli gücü sayesinde öngördükleri tarihlere çıkmamış mıydı?. Esasında kuraya müdahale eden ve sonucu bu saptayan O HER ŞEYE EGEMEN GÜÇ değil miydi? İşte TEKE konusunda da KURA ile ortaya konulan İNANÇ bu çerçeve içinde. Kura sonucu egemen güce aittir.

Yeni Ahit örneğiyle şöyle açıklanıyor..

Eçilerin İşleri......1:24-25 Sonra şöyle dua ettiler: «Ya RAB, sen herkesin yüreğini bilirsin. Yahuda'nın, ait olduğu yere gitmek için bıraktığı bu hizmeti ve elçilik görevini üstlenmek üzere bu İKİ KİŞİDEN hangisini SEÇTİĞİNİ göster bize.»
Eçilerin İşleri......1/26 Ardından bu iki kişiye kura çektirdiler; kura Matiya'ya çıktı. Böylelikle Matiya on bir elçiye katıldı

İsrailin Tanrısı önünde kura ile seçilen, ikinci TEKE Tanrı edindiklerinin huzuruna neden getiriliyor?. Hiç huzura getirilmeden kesilirdi yada ISSIZ ülkeye giden hangi uçuruma gönderilecekse gönderilirdi.

Seçilen ikinci TEKE, Tanrı olarak seçilenin huzuruna getirilip, (günahlarının bağışlanması için) 1.TEKE'yi sunmuş olan HALKIN günahları neden tekrar 2.TEKE'ye yükleniyor? Yoksa edindiklerinin üzerine yüklenilen günahları TEKE'ye deşaj mı ediyorlar.

Hani ".. selamı var üzerimde kalmasın diye söylüyorum" derler ya!. O mantık çercevesinde 1. TEKE ile bizim üzerimize yüklenmiş olan günahlar bizde kalmasın, bizde bu günahları affedecek asıl adrese, 2. TEKE ile gönderelim mizanseni var. Çünkü 2. TEKE'ye, Başkahin İsrail halkının bütün günahlarını yüklüyor. Oysa İsrail Halkının günahları, 1. TEKE'ye yüklenip, Tanrı olarak edindiklerine sunulmamış mıydı?

Üstelik 1. TEKE'yi Tanrı olarak edindikleri görmediği halde, 2.TEKE canlı olarak önüne getiriliyor. Özellikle TEKE ile karşı karşıya kalmak istiyor ve kalıyor. Yani o'da üzerimde kalmasın diye günahlarını 2.TEKE'ye yüklüyor. Elleri yerine bakışarak bu işi hallediyor olmalılar. Yada BAŞKAHİNLER esasında 2. TEKE'ye yüklenen Halkın günahlarını, TANRI olarak benimsediklerinin üzerinden alıp, TEKE'ye şarj ediyorlar denilebilir. İnanç onların inancı.

Edindikleri Tanrının güçsüzlüğünden kitaplarında sürekli dem vuranların, bunu neden yaptıkları ortada. Tanrılarının hiç bir günahı affetme gücü olmadığını, onunda bir yaratılmış olduğunu, onunda günahlardan arınma ihtiyacı duyduğunu, onunda ÇÖLDE MUSA'ya seslenenin varlığından çok korktuğunu bildikleri için zaafiyetlerini ortaya koyumuş olmalılar.

Söz konusu zaafiyetleri kitaplara sokarak;" Korkmayın size edindirdiğimizde bir yaratılan, onunda bizim gibi korkuları var, çekinilecek bir şey yok. BİR'lik halinde olursak, kuvvetlerimizi birleştirirsek hedefimize varabiliriz. Hesap gününün hışmından korunabiliriz. Kovulduğumuz, "ALLAH'a" SECDE EDEREK girmediğimiz topraklara / iman topraklarına, bizim şartlarımızla EGEMEN GÜÇ olarak girebiliriz. Bal ve süt akan nehirli ülkelere Dünya üzerinde hemde, sonsuz yaşamla kavuşabiliriz" bildirimlerinide yapmışlar

Demek ki, edindikleri Tanrıları tarafından, çölde günahları bağışlayacak bir üst makamın olduğuna inanılıyor. Kendisinin asla günahları affedemeyecek yapıda olduğunu BAĞİŞLADIM diyemeyip, HARUN GÜNAHLARI BAĞIŞLATTI" demesinden/dedirtilmesinden belli olan Tanrı olarak işaret edilen, kapısına sığındığı affetme gücünden affedilmeyi istiyor.

Mısır'dan çıkışla yok etmeye çalıştıkları, yok saydıkları Musa'ya sesleneni, içlerinden atamamışlar. Kötü dürtü olarak "yüreciklerinin" bir köşesinde kalmış. Buzağının suyunu, edindikleri Tanrının önünde içmelerine rağmen, Çölde Musa'ya "Firavuna git" diyenin varlığını unutamamışlar. İçilen gönüllere yerleştirilen BUZAĞILAR bile, o içlerindeki korkuları atamamış. Kötü dürtü ürünü AMALEK katliamları ve yok etmeleride içlerinde kalan İMAN kırıntılarını temizlemeye yetmemiş.

İsmailoğullarını AMALAEK ilan etmeleri, ESAV'ı İsmail kızıyla evlendirip bölgedeki tüm insanları nerdeyse AMALEK konumuna dahil ederek, katledilecekler listesine almalarına rağmen, içlerini kemiren "sapkınız, hesap vereceğiz" vesveseleri yok edilememiş. İmani tüm vahiyleri örtmelerine, peygamberliğin içini boşaltmalarına, Tanrıya atfedilen sıradanlık yakıştırmalarına rağmen, içlerinde yer etmiş ÇÖLDE MUSA'ya seslenen korkusundan kurtulamamışlar. Belki tam kurtulduk, derlerken bu kezde yok saymaya çaılıştıkları, Hz. İbrahim oğlu, Hz. İsmail soyundan Hz. MUHAMMED çıka gelmiş. Örtülen vahiyler, saklanan gerçekler, dosdoğru yollar gözler önüne serilivermiş. Elbetteki tüm hayaller sil baştan olmuş.

Kitapları tamamen yeniden yazmalarına, kendilerine Tanrısallık unvanları vermelerine, yeni Tanrılar edinmelerine rağmen, yazdıkları metinlerde, korkuları nedeniyle, değişiklik bildirim nedeniyle, edinelin zaafiyetleri nedeniyle yinede yer vermeden duramamışlar. Harun'a işte yeni Rab'biniz dedirterek gönüllere içirilen Buzağıyla unutturulmaya çalışılsada yinede tamamen göz ardı edememiş olmalılarki; Tanrı olarak edindiklerinin bile günahlarını yükleyip TEKE gönderme ihtiyacını duyuyorlar."

TAPTIRDIĞIMIZ, SİZLER İÇİN SEÇTİĞİMİZ TANRINIZ BİLE GÜNEH KEÇİSİ ile AFFEDİLMEYİ umuyor" mesajı bundan güzel işlenemezdi.
TANRILARA BOYUN BÜKTÜREN, GÜREŞ GALİBİ İSRAİL'in OĞULLARININ TANRILARIDA BÖYLE OLMALI.
ONLAR İSRAİL gibi TEK değil. ONLAR İSRAİLOĞULLARI.
HELE BİRDE 12 KABİLEYİ BİR ARAYA GETİREBİLSELER TAM PORSİYON İSRAİLOĞULLARI OLACAKLAR.       Hıristiyanların ve Yahudilerin Tanrı anlayışındaki kabullerinin dereceleri şu ifadelerden belli değil mi? Birileri TEKE sunarak bu işten kurtulacağını sanarken, İÇLERİMİZİ BÖYLE RAHATLATABİLİRİZ derken, diğerleride GÜNAH ÇIKARMA seansları ile İÇ HUZURLARA kavuşulabileceğini zannediyor. Her ikisindede geçimlerini bu mekanizmadan sağlayan muazzam bir RUHBAN sınıfı mevcud.

İşte her iki dinin TANRI'nın bazı işleri ancak RÜŞVETLE, AVANTAYLA halledebildiğini gelecek kuşaklara aktaran sözleri. Her ikisinde de, HER ŞEYE EGEMEN denilerek İNANÇLARIN içine gömülmüş, edinilmiş TANRININ zaafiyeti işlenmiş. "Herşeye gücü yeten" diye ortaya sürülen, bazı olayları gerçekleştirebilmek için, kendinden saydıklarını REHİNELİKTEN kurtarabilmek için FİDYE verdiği bildiriliyor.

Özetle: Mısır'ı diğer TANRILARA BIRAKMASAYDI sizleri kurtarması, Mısırdan çıkarması mümkün olmayacaktı deniliyor.

Luka..........1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü HALKININ yardımına gelip onları FİDYEYLE KURTARDI.
Yeşaya......43:3 Çünkü senin Tanrın, İSRAİL'in KUTSALI, Seni kurtaran RAB benim. FİDYEN olarak MISIR'ı, SANA KARŞILIK Kûş ve Seva DİYARLARINI VERDİM.

Ölümü yok etmek için onu tesirsiz bırakmak için, ölüm diyarının sahibine neleri FİDYE OLARAK vermeyi gözüne kestirdiyse, onları kaybetmekten pişman olmayacağım diyor. Mısır'dan pişmanlık duyuyor mu? Sözcülerine / yerine konuşanlarına sormak lazım.

Pişmanlığı bilinmez ama yaptığı fedakarlık dediği AZAZEL korkusuyla yaptığı mecburi geri çekilme eylemini, sonradan saplandığı ve halkım dediği topluluğunun başına kakarcasına söylüyor /söyletiliyor.

Ölüm Diyarı olarak İSİMLENDİRİLEN Fidyesiz / rüşvetsiz haraçsız iş yapmadığına göre / yapmayacağı sanıldığına göre, "herşeyi yarattı" denilen İsrail Tanrısının yalanını İTİRAF ETTİRECEK kadar gözleri korkutmuş, ÇARESİZLİĞİ yaşatmış TANRI konumunda.

Razı edilmediği sürece ÖLDÜRMEKTEN de vazgeçmeyeceği İTİRAF ifadelerinden anlaşıldığına göre; ÖLÜM DİYARI denilen CANLI, BİLİNÇ SAHİBİ, OTORİTER, ASTIĞI ASTIK ÖLÜMSÜZ bir üst düzey TANRI pozisyonunda.

Takipcileri açısından işin en kötüsü, İSRAİL TANRISINDAN korkmayan, SON SÖZ SAHİBİ olması nedeniyle herşeye egemen dedikleri TANRILARINI korkutan, BAĞIMSIZ hareket eden, baş edilemez yenilmez güce sahip olarak tanıtılan ÖLÜM DİYARININ sahibi, TANRILARIN TANRISI boyutunda. Yani İsrail Tanrısı ağzından, dolaysıyla takipcisi oğul Tanrı ağzından BİZİ BOŞUNA HAYALLER KURUP TAKİP EDİYORSUNUZ itirafları var.

Sandığınız gibi bizim birşeylere gücümüz yeter durumda değiliz diyen uyarıları var. Her harfi Tanrıdan dedikleri ortak kutsal kitaplarının sözlerinde BU İTİRAFLARI onaylıyor. KUTSAL METİN YAZARLARININ gelecek kuşaklara bırakmış olduğu "BİZ UYARMIŞTIK" notu gibi kitaplarına yazılmış.

İSRAİL TANRISININ ve ona BABA diye tapınmış olan OĞUL TANRININ, Nemrutvari sallamalarında kullandıkları "ÖLDÜRÜR ve HAYAT VERİRİM" sözünün, asıl RUHSAT SAHİBİ olarak itiraf ettikleri (ölüm korkularını yenebilmek, tekrar dirilişin gerçek olduğuna iyice inanabilmek için çaresizliklerine çare türetmiş olmanın mutluluğu ile itiraf ettikleri acizlikleri, "Tamam işte FİDYE vererek kurtulacağız/ kurtaracak" çözümü / çıkartımı) GÜCÜNE NİHAYET olmayan TANRI kıvamında.

TEK, GÜÇ YETİRİLEMEZ, ÖLÜMSÜZ, HERŞEYE HÜKÜMRAN (ölüme hükmeden ecele, ecele hükmeden herşeye hükmetmiş olur. Tüm iş-ve oluşu kontrol eder) olduğu kabul edilmiş PAZARLIK GÜCÜ çok yüksek olan, ÜST DURUMDA olan, ASLA ve ASLA edindikleri TANRILARI gibi olmayan YAPTIRIMCI bir kuvvet olarak algılanmış olduğu bu FİDYE ifadesinden anlaşılıyor.

İman ettik diyenlerin içine düştükleri durumun vahametini okuyabiliyor musunuz?
Acınacak hallerini görüyor musunuz?
Kitapları yazanların zavallı hallerini hissedebiliyor musunuz?
Tutulan yolun ve gidilen istikametin ÇARESİZLİKLER içinde sevkiyatlarına devam etttiğini resmedebiliyor musunuz?

İnsanlar sonsuz hayata, bal ve süt akan nehirlere ulaşacağız diye işaret edilen bir olgunun peşine takılıyorlar.
Kutsal metin yazarları "gördüm, gördü, dedi" gibi sözlerle tanıklıklarını ortaya koyup insanları işaret edilene yöneltiyorlar,
İşaret edilende evet ellerinizdeki kitaplar bendendir diyor / dedittiriliyor.

Tüm bu söylenenlere, din adamlarının yaldızlamalarına, kanarak İNANIP TAPINAN insanlara; sonsuz hayat için FİDYE verilerek geçiş yapılacağı duyruluyor.

İnanmış Tanrısının, kitaplarının, din adamlarının dediği gibi yapmış direk sonsuz hayata geçeceğini umarken, ortada daha pazarlığı ve antlaşması yapılmamış olan FİDYE sorunu ile yüz yüze geliyor. Ortada halledilmiş hükümran olunabilinen hiç birşeyin olmadığını gösteren acı gerçekle karşılaşıveriyor.

Çünkü Tanrı olarak işaret edilip peşine taktıkları varlık ÖLÜME HÜKMEDEMİYOR, Ölümden çok korkuyor. "Ölümden FİDYE verir kurtulurum" mantığını kendisine karakter edinmiş bir yaratılmışla, YÜZYÜZE geliveriyorlar.
,
Tanrı olarak benimsenenin durumu ortada. Açıkca acizliğini, kendinden üst olanların olduğunu, Mısır'ı fidye verdim demekle ortaya koymuş. Fidye VEREREK işlerini halledeni TANRI olarak işaretlemiş DİN SİSTEMİ ve TANRI inancı.

Ve o TANRININ sözüne güvenerek KURTARICI bekleyen insanların birçoğu belkide, O GÜÇ YETİREMEDİĞİ anlaşılan ÖLÜLER DİYARININ sahibine FİDYENİN BİR PARÇASI olarak teklif edilecek / teslim edilecek. Edindikleri Tanrılarının vereceği hiç birşeyi kalmamışsa başka ne yapabilir? HÜKMEDEMEDİĞİ yerlerden ve insanlardan birşeyler verebilmesi söz konusu olamaz ki? Onlar zaten ifadeden anlaşıldığı kadarıyla, EDİNDİKLERİ TANRILARININ elinde ve kontrolünde değil. Eğer kontrolünde ve elinde olsaydı vermiş olduklarından dolayı neden PİŞMANLIK duyma ihtimalini hissedipte "PİŞMAN OLMAYACAĞIM" vurgulamasını yapmış olsun.

Hal böyleyken edindiğiniz ve Tanrı sandığınız varlık, kendi rKURTULUŞU için, Mısır gibi sizleride FİDYE olarak verirse ne yapacaksınız. Gözünüze kestirdiğiniz bölgede yani Müslümanların olduğu bölgede, edindiğiniz tanrının vereceği bir şeyde yok.

O bölgenin neredeyse tamamını MÜSLÜMANLARA / MÜSLÜMANLIĞA bırakıp, en son edinilmiş olan OĞUL TANRI adı altında takipcileriyle birlikte tasını tarağını toplayıp, İMAN BÖLGESİNİN / PEYGAMBERLER BÖLGESİNİN dışına çıkmadı mı?
Gelişmesinin temellerini attığı Anadolu'dan da dışlanarak sürdürmedi mi?
En sonunda EDİRNE sınırı onun için geçilmez, AŞILMAZ bir SET haline gelmedi mi?
Çanakkale'den zorlandığı halde girilebildi mi?
Anadolu'da tutunmaya çalışıldı tutunulabildi mi?
O halde Tanrı olarak edindiğinizin FİDYE verme imkanına sahip olduğu kabul edilirse (kabul edenler ona Tapanlar) FİDYE olarak vereceği ne olabilir?

Elinde vereceği, sadece sizlerin üzerinizde İNANÇ mevcudiyetinizi sürüdürdüğünüz topraklar kaldı. Sonsuz hayat için nereleri fidye olarak veripte sizleri kurtaracağını düşünüyorsunuz? Ölüme etkisi olmayan, öldürmeyi ve hayat vermeyi ancak, Hz. İbrahimle tartışan NEMRUT kıvamında algılayan, ölümden çok korkan,Tanrı olarak edilenin sonsuz hayat çözümleri de ancak böyle olur.

Ölüme hükmedemeyen "AMA TANRIYIM" diyenin, hangi sözüne güvenerek imanlar teslim ediliyor? Ölüme hükmedemediğinin farkında olan, hatta o kadar farkında ki yalandan yere "sizleri kurtaracağımda"diyemiyor. FİDYE vererek kurtaracağım diyor. Ölüm ve Ecel hükmünü tayin edeni, çölde rüşvet verdiği AZAZEL gibi algılıyor olacak ki, bu işleri sunuyla, fidyeyle halledeceğini zannediyor.

TANRIYIM diyen / TANRIMIZ diye ortaya sürülen, kendinden başka çok güçlü ECEL tayin edicisi olduğunu biliyor. TANRIMIZ denilenin hali açıkca "BUYRUN CENAZE NAMAZINA" tavında.

"Herşeyi yarattı" diye ortaya sürülen ama ölüme hükmedemediği bilinen ve "ölümden fidyeyle kurtulabilirizi" düşünen yazarların bulduğu çözüm başka nasıl olabilir?. Halkı VERECEĞİ RÜŞVETLE kurtulacağını söyleyen / söylettirilen TANRIMIZ denilen ve ona bu sözleri söyleten cücük beyinli kutsal metin yazarları.

Hoşea.........13:14 ‹‹Onları FİDYEYLE kurtaracağım ÖLÜLER DİYARININ ELİNDEN, Ölümden FİDYEYLE kurtaracağım. Felaketin nerede, ey ölüm? Yıkıcılığın nerede, ey ölüler diyarı Hiç pişmanlık duymayacağım.


Misafir olarak girdiğiniz, silah zoruyla durduğunuz toprakların inançsızlığı kusmayacağını mı sanıyorsunuz? Açıkca belli olan yaratılmış olan varlığın sözüne güvenerek peşlerine takılıyorsunuz. Eğer din gününde yazarlarınızın ve onların hayat verdiği edindiğiniz Tanrınızın dediği gibi, FİDYE söz konusu olsaydı, HİÇ ŞÜPHENİZ OLMASIN, o edindiğiniz TANRIMIZ dediğiniz varlık, o günün dehşetinden kurtulabilmek için, hepinizi fidye olarak veriridi. Takıldığınız, arkanıza taktığınız, kendinize siper yapmaya çalıştığınızla o iman bölgesine hükümran olamazsınız.

Eğer öyle sanıyorsanız, siz SAMİRİNİN BUZAĞI örneğini iyi algılamamışsınız demektir. Yada görmemezliğe geliyorsunuz demektir. Belkide çölde Buzağı suyunun gerçekten içirilerek böğürenin sahibi olduğunu sanıyorsunuz. Unutmayın, Ahit'te ki o satırlar, Buzağı hikayesinden belki 1000 sene sonra yazılmış sözler.

Yahudi zihniyetiyle biz Putperesiz MANİFESTOSU olarak kalem alınmış Ahitteki buzağı hikayesini bırakıp, "KUR'AN'I KERİM'de" ki, "SAMİRİNİN BUZAĞI" kıssasını iyice amel edip yorumlamaya çalışın. Sadece şu soruların cevaplarını bulmanız bile yaptığınız tüm planların boş olduğunu gösterir.
Elçinin (Peygamber. Melekler için elçi tanımı kullanılmıyor.) izi nerede görülmüştü?
Altına karıştırılarak elde edilen BUZAĞI neden böğürtü sesi / feryat sesi çıkarmıştı?
Hz. Musa buzağıyı erittikten sonra içindeki maddeyi neden ayrıştırdı?
Ayrıştırıp, toz haline getirdiğiı maddeyi, neden bulundukları Sina civarındaki Çöl kumlarına atmadı da, geçtikleri Denize kadar gidip attı?
      Ezra bu sorunun cevabını biliyordu. Samirinin buzağısını, Harun üzerine monte edip yok ederken gerçeği biliyordu. Tarfını net olarak ortaya koyabilmek, Yahudilik Manifestosunu netleştirebilmek için, HUZURDA OLMAYANLARDAN olduklarını anlatabilmek için, Buzağı hikayesinde HARUN'u ön plana çıkardı.

Buzağıyı toz haline getirip denize dökme yerine / Çöle savurma yerine, insanlarına suyunu içirtmekle, cevapta yer alan olgunun İNSANLARINA / ZİHNİYET ORTAKLARINA ve MİRASCILARINA aşılanmış olduğunu bildirmiş oluyordu.

Buzağı kıssasında kast edileni bildiği için, Kayin / Kabil'e olan, toprağın lanetinden bahsetti. Bildiği için Huzuruna gelmeyeceğim dedirttirdi. Oysa huzur her yer olabilirdi. Dünyanın öbür ucuda olabilirdi. "Huzuruna gelmeyeceğim" dedirterek giremeyeceği kovulduğu toprakları işaret ettirdi.

Bu günkü "varlık birliğinin" oluşturma gayretlerinin en büyük nedenlerinden biride budur. Kovulanlar, secde ederek girmeyenler, huzurdan kaçanların büyük hayalleri. O topraklara tamamen egemen olma istekleri için üzerinde çalıştıkları SANILARI.

FİDYE verdide atalarımızı kurtardıI denilenin, kurtarıcı göndereceğim sözleri ne kadar inandırıcı olabilir? Luka bile İSRAİL TANRISINA şükrederken Hıristiyanlar nasıl olurda, OĞUL TANRI diye bir olgunun peşine takılıpta, BEYAZ ATIYLA GELECEK KURTARICI bekler.

Her şey onların dediği gibi olacak denilse bile, kurdukları mantığa göre: TANRI olarak EDİNDİKLERİ mutlaka birşeyleri FİDYE olarak vermek zorunda. Çünkü kendisinden çok daha güçlülerin olduüu bir ARENADA'yım diye BAS-BAS bağıttırılıyor. Herhalde FİDYECİ İSRAİL TANRISI bu kezde halkını kurtarmak için HIRİSTİYANLARI fidye olarak verir.

Oğul Tanrının elinde vereceği sadece kendi bölgesi, Harıl harıl HARBİ PUTPERESLERİ (Harbi Putperesler denilebilir. Çünkü tapınmalarını açıktan yapıyorlar) kendilerinden yapacağız diye uğraşıp duruyorlar.       SUNULARI KİTAPLARINA GÖRE SIRALARSAK:

HARUN'un ve AİLESİNİN BOĞA SUNUSU . Ruhban sınıfının günahının HALKIN TOPLAM GÜNAHINDAN fazla olacağını bildiklerinden ona BOĞA kestiriyorlar. Tüm İMANSIZLIĞI yayan, İmanın yok olamaması için sapkın yollar icad edenler onlar olduğundan, BAŞKAHİN ve AİLESİNE BOĞA sunduruyorlar. Halka ise bir adet TEKE.

TANRI olarak işaret edilen bile, BİR ADET TEKE'yle bu işten sıyrılırken, BAŞ KAHİN ancak BOĞA ile kurtulabiliyor. Tüm ritüelleri, tapınmaları icad edip, kitaplar yazıp, yeminler sıralayıp halkı kandırarak yollarında tutan konumunda olduklarından BOĞA ancak yeter demiş olabilirler. Halkı peşlerinden sürükleyip, Tanrı seçileni şımartan onlar olduğu vurgusunun daha iyi oturması için BOĞA onlara düşmüş (Et fazlalığı diye birşey söz konusu olamaz. senede birkez yapılan bir eylem ve üstelik gelirlerini ondalık olarak alıyorlar)

Çölde Sayım.....18:26 ‹‹LEVİ'lilere de ki, ‹PAY olarak size verdiğim ONDALIKLARI İsraillilerden alınca, aldığınız ondalığın ondalığını RABbe armağan olarak sunacaksınız.

Levililer......16:11 ‹‹Harun kendisi için GÜNAH SUNUSU olarak BOĞAYI getirecek. Böylece kendisinin ve ailesinin günahlarını bağışlatacak. Bu GÜNAH SUNUSUNU KENDİSİ İÇİN KESECEK
Levililer......16:12 RABbin HUZURUNDA bulunan SUNAĞIN üzerindeki KORLARI BUHURDANA koyup iki avuç dolusu ince öğütülmüş güzel kokulu BUHURLA PERDENİN arkasına geçecek.
Levililer......16:13 Orada, RABbin huzurunda BUHURU KORLARIN ÜZERİNE KOYACAK; buhurun dumanı Levha Sandığının üzerindeki Bağışlanma Kapağını kaplayacak. Öyle ki, Harun ölmesin.
Levililer......16:14 Sonra boğanın kanını alıp parmağıyla kapağın üzerine, DOĞUYA doğru serpecek. Kapağın önünde YEDİ kez bunu yineleyecek.

İSRAİL HALKI İÇİN SEÇİLEN TEKE SUNUSU:

Levililer......16:15 ‹‹Bundan sonra, HALK İÇİN GÜNAH SUNUSU olarak TEKEYİ KESECEK. Kanını PERDENİN ARKASINA götürecek. Boğanın kanıyla yaptığı gibi tekenin KANINI da Bağışlanma Kapağının üzerine ve önüne serpecek.

Levililer......16:16 Böylece En Kutsal Yeri İSRAİL HALKININ KİRLİLİKLERİNDEN, isyanlarından, BÜTÜN GÜNAKLARINDAN arındıracak. BULUŞMA ÇADIRI için de aynı şeyi yapacak. Çünkü KİRLİ İNSANLARIN arasında bulunuyor.
Levililer......16:17 Harun kendisi, ailesi ve bütün İsrail topluluğunun günahlarını bağışlatmak için En Kutsal Yere girdiğinde, dışarı çıkıncaya kadar Buluşma Çadırında hiç kimse bulunmayacak.
Levililer......16:18 Harun RABbin huzurunda bulunan sunağa çıkıp SUNAĞI ARINDIRACAK, BOĞANIN ve TEKENİN kanını SUNAĞIN BOYNUZLARINA çepeçevre sürecek.
Levililer......16:19 Kanı parmağıyla yedi kez sunağa serpecek. Böylece sunağı İSRAİL HALKININ KİRLİLİĞİNDEN arındırıp kutsal kılacak.
      AZAZELİN İÇİN SEÇİLEN TEKE SUNUSU:

Levililer......16:20 ‹‹Harun En Kutsal Yeri, Buluşma Çadırını, sunağı arındırdıktan sonra, CANLI TEKEYİ sunacak.
Levililer......16:21 İki elini tekenin başına koyacak, İSRAİL HALKININ bütün SUÇLARINI, isyanlarını, GÜNAHLARINI AÇIKLAYARAK bunları TEKENİN BAŞINA AKTARACAK. Sonra bu iş için atanan bir adamla TEKEYİ ÇÖLE gönderecek.

Levililer......16:22 Teke İSRAİL HALKININ bütün SUÇLARINI YÜKLENEREK ISSIZ bir ÜLKEYE taşıyacak. Adam tekeyi ÇÖLLE SALACAK.

Levililer......16:23 ‹‹Sonra Harun Buluşma Çadırına girecek. En Kutsal Yere girerken giydiği keten giysileri çıkarıp orada bırakacak.
Levililer......16:24 Kutsal bir yerde yıkanıp kendi giysilerini giyecek. Sonra çıkıp kendisi ve halk için getirilen yakmalık sunuları sunacak, kendisinin ve halkın günahlarını bağışlatacak.
Levililer......16:25 GÜNAH sunusunun YAĞINI SUNAKTA yakacak.

Levililer......16:26 ‹‹Tekeyi AZAZELE GÖNDEREN adam giysilerini yıkayıp kendisi de yıkandıktan sonra ordugaha girecek.

Levililer......16:27 Günah sunusu olarak sunulan ve kanları günahları bağışlatmak için En Kutsal Yere getirilen boğa ile teke ordugahın dışına çıkarılacak. Derileri, etleri, gübreleri yakılacak.
Levililer......16:28 Bunları yakan kişi giysilerini yıkayıp kendisi de yıkandıktan sonra ordugaha girecek.
Levililer......16:29 ‹‹Aşağıdakiler sizin için sürekli bir yasa olacak: Yedinci ayın onuncu günü isteklerinizi denetleyeceksiniz. Gerek İsraillilerden, gerekse aranızda yaşayan yabancılardan hiç kimse çalışmayacak.
      BAĞIŞLAYAN MAKAM KENDİ OLMADIĞI İÇİN, AZAZEL TEKE'SİNİN REFAKATCİYE İHTİYACI OLDUĞU İÇİN, KAHİN GÜNAHLARINIZI BAĞIŞLATACAK DİYOR. Konu kendisiyle ilgili olsaydı, bağışladım derdi yada kılıçları kuşanın önünüze geleni kesin derdi

Levililer......16:30 Çünkü o gün, Kâhin HARUN sizi pak kılmak için GÜNAHLARINIZI BAĞIŞLATACAKTIR. RABbin huzurunda bütün günahlarınızdan arınacaksınız.
Levililer......16:32 Babasının meshedip kendi yerine atadığı kâhin GÜNAHLARI BAĞIŞLATACAK. Kutsal keten giysileri giyecek
Levililer......16:33 En Kutsal Yeri, Buluşma Çadırını, sunağı arındıracak; kâhinlerin ve bütün topluluğun GÜNAHLARINI BAĞIŞLATACAK       Levililer......16:31 O gün Şabattır, sizin için dinlenme günüdür. İsteklerinizi denetleyeceksiniz. Bu sürekli bir yasadır.
Levililer......16:34 ‹‹Bu sizin için sürekli bir yasadır: İSRAİL HALKININ BÜTÜN günahlarını YILDA BİR KEZ bağışlatmak için verildi.›› Ve Harun RAB'bin Musa'ya buyurduğu gibi yaptı.       Özetle: Mısır'ı diğer TANRILARA BIRAKMASAYDI sizleri kurtarması, Mısırdan çıkarması mümkün olmayacaktı deniliyor.

Luka..........1:68 «İsrail'in Tanrısı olan Rab'be övgüler olsun! Çünkü HALKININ yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı.
Yeşaya......43:3 Çünkü senin Tanrın, İSRAİL'in KUTSALI, Seni kurtaran RAB benim. FİDYEN olarak MISIR'ı, SANA KARŞILIK Kûş ve Seva DİYARLARINI VERDİM

Hoşea.........13:14 ‹‹Onları FİDYEYLE kurtaracağım ÖLÜLER DİYARININ ELİNDEN, Ölümden FİDYEYLE kurtaracağım. Felaketin nerede, ey ölüm? ......

Ölüme hükmedemeyen "AMA TANRIYIM" diyenin, hangi sözüne güvenerek imanlar teslim ediliyor? Ölüme hükmedemediğinin farkında olan, hatta o kadar farkında ki yalandan yere "sizleri kurtaracağımda"diyemiyor. FİDYE vererek kurtaracağım diyor. Ölüm ve Ecel hükmünü tayin edeni, çölde rüşvet verdiği AZAZEL gibi algılıyor olacak ki, bu işleri sunuyla, fidyeyle halledeceğini zannediyor.

TANRIYIM diyen / TANRIMIZ diye ortaya sürülen, kendinden başka çok güçlü ECEL tayin edicisi olduğunu biliyor. TANRIMIZ denilenin hali açıkca "BUYRUN CENAZE NAMAZINA" tavında. "Herşeyi yarattı" diye ortaya sürülen ama ölüme hükmedemediği bilinen ve ölümden fidyeyle kurtulabilirizi düşünen yazarların bulduğu çözüm başka nasıl olabilir?. Halkı VERECEĞİ RÜŞVETLE kurtulacağını söyleyen / söylettirilen TANRIMIZ denilen ve ona bu sözleri söyleten cücük beyinli kutsal metin yazarları.       GÜNAH TEKESİ KONUSUNDA SIRALADIKLARI İFADELER BU ŞEKİLDE. BİZ TEKRAR GÜNAHSIZ, GÜNAH TEKESİNE DÖNERSEK...   İllaki, Teke sunusunun kabul edilmesi gerektiğinden tekeyi elbette öldürüyorlar. TEKE geri dönerse bu durumda çöldeki kuvvet günahlarını bağışlamamış olur. Günahlarını bağışayacağını umdukları güç, taleplerini geri çevirmiş, onları günahlarıyla başbaşa bırakmış olur.Teke'nin geri dönmesi, kötülüklerinden arındırılmadıkları işareti sayılacağından teke mutlaka ölmeli.

Günah arındırma yöntemleri kadar, yöntemleri uygulayış ve inanışlarıda sahtekarlık ve göz boyamalarla dolu. İnanmaları bile teselli babında kandırmaca. Vicdanlara "sus artık günahların kalmadı" demece. Herkez Tekenin günahları taşımadığını biliyor, herkez Tekenin ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ DE biliyor ama yine de içsel temizlikleri için bu oyunları oynuyorlar.

Tüm söylenen sanıları gerçekleri olarak kabul edenler, KURTARICI konusunda da SANILARA takıldıklarını, SESSİZ GEMİYLE gidilen, ISISIZLIK ÜLKESİNE vardıklarında anlayacaklar. Hayal ve yalan olduğunu bilselerde, kendilerini yürekten inanıyormuş modunda tutanlar, susturmak zorunda oldukları vicdalarının çatlak sesi kalmadığında gerçekleri yaşayarak anlayacaklar. Kafalar tahtalara vurulacak, kafalar DANK edecek ama ne çare. Orada "TEKE'ye dokun geçer" diyende olmayacak, "Kurtarıcı geldi gelecek doğudan gelecek sevindiren ışığı gözetle" diyende olmayacak. Çünkü; yol gösterenlerin herbiri aynı dertten muzdarip bir şekilde ISSIZ ÜLKENİN tüm yalnızlığını yaşayacak.

Günahların geri geldiği, Tanrı edinenin bu işi beceremediği, Başkahinlerin gücünün tükendiği kabul edileceğinden / öyle bir işaret oarak algılanacağından / o manaya geleceğinden TEKE mutlaka ölmeli. Asiye mutlaka kurtulmuş olmalı. Gerçek Asiye'ler aynı hayatı sürdürüyorda olsa, seyrettiğimiz Asiye kurtulmalı ki, Rahat bir nefes alıp huzur içinde uyuyalım. Diğerlerine zaten gözlerimiz kapalı bakıyoruz.       Tanrı işaret ettikleri; nasıl İSRAİL HALKI GÜNAHLARININ affı için sunduğu sunuyu kestiriyor ve halkın günahlarından kurtulmasını sağlıyorsa, aynı şekilde çölde var kabul ettikleri kuvvette, TEKEYİ ÖLDÜREREK GÜNAHLARININ bağışlanmış olduğunu bildirmiş olmalı.

Aksi halde keçilere yüklenmiş olan GÜNAHLAR, keçi ağılına dönmek isteyeceğinden üzerindeki günahlarla birlikte geri gelecek. Dolaysıyla ÇÖLDEKİ KUVVET tarfından ne Tanrı olarak benimsediklerinin nede kendilerinin günahları silinmiş olmayacak. Yani,Tanrı olarak işaret ettiklerini, "BAŞKAHİN GÜNAHLARINIZI BAĞIŞLACAK" diye verdiği müjde gerçekleşmemiş olacak. Bu durumda; Teke "madem istenmiyorum o halde alır başımı gidiyorum" diyemeyeceğine göre, geri dönmemesi bir şekilde sağlanmalı. "Bazı işler Tanrıya bırakılmayacak kadar önemlidir" sözünü buralardan edinmiş olmalılar.

Teke döndü diye dolaşacak bir haber halkın ve İsrail Tanrısının kötü dürtüler içinde kıvranmalarına neden olur.
Amalek'lere ait hayvanların sağ kalması bile İsrail Tanrısını nasıl panikletmişti.
Hala bu gün bile aynı zihniyetin Torunları Amelek avcılığı yapmıyorlar mı?
O zihniyetin mirascıları, en neşeli PURİM bayramlarına kaynaklık eden olayın Amalek katliamı olduğunu söylemiyorlar mı?
Aynı zihniyetin ikizleri, PURİM bayramlarına olanak sağlayan KATLİAM KURBANLARININ soylarının Kral Saul'un bir gecelik hatasından kaynaklandığını, bir Amalekliyi sağ bırakmasının neden olduğunu anlatarak, gönüllerin de olan öldürme, yok etme dürtülerini neşelendirmiyor mu?
O duygulara hayat vermiyorlarmı? Kurumasına izin vermeyerek can suları ile beslemiyorlar mı?

Kötü dürtünün onlarda ne gibi etkiler yaptığı kendi kitaplarında yazılı. Filistinlilere yapılanlarla ortada. Planladıkları ile de uygulamada. Dürtülerinden kurtulmanın ne kadar önemli olduğuda, soy kurtma sevincini yaşadıkları "PURİM" bayramlarından belli.

Kötü dürtülerinden kurtulmaları için yapılan bu arınma hareketinin başarısı tamamen TEKE'nin Öümüne bağlı. içlerinde oluşan karalarından / kötü dürtülerinden kurtulabilmeleri için, nasıl Amaleklerin soluk alan her şeyiyle yok edilmesine şartsa, GÜNAH TEMİZLEME operasyonunda da TEKE'nin ölmesi şart.

Teke bu kardeşim. Git diyince gitmez ki. Adres versen bulamaz ki. Hal böyle oluncada biraz yardımla bu işi hallediliyormuş.Tabiki herşey insaniyet namına. Tekenin ölüm şekli genellikle (elbetteki, yüzde yüz) kayalıklarda dolaşırken ayağının taşa takılması sonucu oluyormuş ama KOHENLER bu işi ayarladıkları halde meslekleri gereği, gerçek yerine yaldızlanmış sözlerle müjdeyi halka duyuruyormuş.

"Keçiyi ittik" nasıl derler. Gerçek Halk tarafından biliniyor olsada, hakikatı sesli duymak hiçte hoş olmaz. Gerçeği duyarlarsa hayalleri nasıl kuracaklar. İleriye dönük mutluluk tablolarına nasıl yönelebilecekler? Günahların yok olaması için, AZAEL'in TEKE'yi yok etmesi gerekiyor / yanına alması gerkiyor / yok etmesi gerkiyor. Bu durumda TEKE'yi biz öldürdük nasıl derler.

Teke'yi öldüren "TEKE ÖLDÜRÜCÜSÜ" bile mesleğinin ismin çok farklı koymuş olmalı. Kimbilir Kaç Tekenin ayağının taşa takılmasına yardımcı olmuştur ama açıktan söyleyememiştir. Ne kötü değil mi? maceralarını Torunlarına şöyle ballandırarak anlatamıyor. Tüm halkın günahlarını temizleme işni başardığı halde anlatamıyor. Ama herkez onun yaptığı işi biliyor. Ama tekrar edemiyor. Tıpkı TEKRAR edilemeyen TANRI ismi gibi. Herkez onun ne olduğunu biliyor. Ama ismini tekrar edemiyor.

Başkahinden alınan "günahlar sıfırlandı, TEKE yerini buldu" haberi Halk arasında sevinçle karşılanır. Temizlenmiş olmanın, arınmış olmanın verdiği coşkuyla yeni günahlara, TANRI olarak işaret edilenle birlikte, "cumburlop" dalma imkanını elde edenlerin önünde kim durabilir?

TANRILARI "öldür" çoşkusunu yaşarken, onlarda öldürme zevkini torunlarına nasıl aktaracaklarını, hangi ESTER öyküleri içinde hikayeleştireceklerini düşünme moduna girmiş olmalılar. Bakın kitaplarının satır aralarına, katliamlarını anlata anlata bitiremiyorlar. Üstelik, hikayeler sürekli tekrarlansın diye, unutulmasın tazelensin diyede bayram bile ilan ediyorlar.       Bu durumda yeni günahlar onarı korkutur mu?
O halde kalıcı barışı bırakın, herhangi bir barışa yanaşırlar mı?
Zaten günah kavramları sadece kendi içlerinde birbirlerine yaptıkları eylemlerle sınırlı değil mi?
İsrail Tanrısı sadece onlara halkım demiyor mu?
Dünya'da var olan tüm halkları, onlara KÖLE yapacağına söz vermedi mi?
Dünyadaki 7 MİLYAR insanı 15-16 MİLYON insan köle vapmayı vaad eden, Tanrının var olduğuna İNANANLAR, günahlarının "TEKE" ile yada başka metodlarla yok olacağına neden inanmasınlar.
7milyar insanı 15-16 Milyona köle yapacağım diyene, TANRI olarak yaklaşanlar işin zor kısmını başarmış olduklarını, Tanrıyı İSRAİL ile özdeşleştirerek göstermiyorlar mı?

Bu ve bunun gibi nedenlerle, günah çıkarmalarla, her yapılan eyleme TANRI İÇİN damgaları vurulmalarla, Kalk Buch bu işi hallet haberleriyle zaten ortada işlenmiş bir suç olmuyor ki, AFFEDİLMESİ diye b,irşey söz konusu oldsun. Bu durumda Neden günah DENEN KAVRAM ONLARI korkutsun. En azından seneye nasıl olsa, İSRAİL TANRISINA ve AZAZEL'e, HORUS'lu ittifaklara yada başka edindikleri güçlere, BİRER TANE daha TEKE-MEKE sunup işi halledecekler. (çağın gereği artık neysa o sunulur. Karlıklarını gidermek için Amalek katliamını PURİM" bayramı ilan edenler, elbette yeni maskeli baloları için bir yollar bulmuşlardır. Tanrıyla direk ilişkide olan onlar, Tanrı adına karar veren onlar, Tanrı adına yazılmış kitaplara göre hareket eden onlar..vb..)      
Bu türlü GÜNAH YOK etme eylemleri, toplu hareket olduğu içinde neredeyse bedavaya geliyor olmalı. (tam yahudi tarzı / hoşnutluğunda bir maliyet). Tüm halk için iki teke gerçektende çok ekonomik. Çok günahlara gark olduğu için başkahin ve ailesi için bir boğa için bir boğa fiyatıda çok gelmiş olmamalı.(TEKE ÖLDÜ günahlarınız yok oldu diye anlattığı hikayeler bile, boğanın fiyatını defalarca katlar).

TEKE'ler çölde göndedikleri AZAZEL tarafından hiç kabul edilmediğine yani ölmediğine göre binlerce yıldır inanılmaz günahları birikmiştir. Günah şarjlı pil değil ki, şarj durumuna bakıpta kapasite durumunu öğrenebilesiniz. GÜNAHLAR BOŞALDI zannediliyor ama TEKE çöldeki kuvvet tarafından HİÇ KABUL edilmediğine göre, binlerce senedir GÜNAHLAR ÜST ÜSTE YIĞILARAK BİRİKMİŞ DURUMDA.

Anlatımlarından çıkan sonuç bu. TEKE hep görevli biriyle ISSIZ ülkeye gönderilimiş. Yani TEKE'nin ÇÖL AZAZEL'i tarafından kabul edilmediğini kendileride biliyor. Uçurumdan serbest düşüşüne yardım edilen TEKE, ancak Akbabalar tarafından kabul görmüş olmalı. Onlar defteri her sene temizledik diyorlar ama hiç bu zamana kadar BİR TEKE BİLE çöl kuvveti tarafından kabul edilip öldürülmemişki.

Günahlarının yazımında kullanılan gözükmeyen mürekkep yüzünden, sayfalarının boşaldığını zannediyorlar. Nasıl olsa HER SENE yeniden sıfır olarak çıkıyoruz diye, vur abalıya diye, Dünyanın dibine kibrit suyu dökmeye devam ediyorlar.

Mantıklarına göre: İnkarcı olmalarının bile, en fazla 364 GÜNLÜK günahı olabilir. 365 günü nasıl olsa arınmış olacak değiller mi? 60-70 yıılk yaşamda en fazla yüklendikleri günah miktarı maksimum 364 günlük olabiliyor. 70 yıl günasız olupta sadece maksimum bir senelik günahla öleninde günahları zaten af olur yaklaşımıyla da yollarına devam ediyorlar. Gördünüz ne güzel bir muhabbete dalmışlar. Herşeyi gönüllerince yazıp çizmişler.

Elbette bu durumda İsrail Tanrısı, "bunca günah sunularla bana yıkılıyor / bana kalıyor bu durumdan bir kurtuluş yolu olmalı" tarzında düşünmüşmüdür bilmiyorum ama Ezra ve diğer kutsal metin yazarları, "TANRI OLARAK İŞARET EDİLENİN BİLE GÜNAHLARI BİRİKİYOR / ONUN BİLE SUNULAR SUNDUĞU ÜSTÜ var" konusunu çok güzel işlemişler.

TANRI NEDİR, TANRI İNANCI (SINIRLARI) NASIL OLMALIDIR MANİFESTOSU denilebilir.

Kutsal metin yazarları, İsrail Tanrısının KURTULMAK İSTEDİĞİ GÜNAHLARINDAN, kurtulabilmesi için "onların sunusundan sonra bana yüklenenlerle birlikte, bende çöldeki esas kuvvete sunu sunayımda kurtulayım diye" düşündürtmüş olmalılar ki, edinilen TANRI ile yüzyüze getirilen TEKE gerekli yüklemeler yapıldıktan sonra çöle refakatci eşliğinde gönderiliyor. Edinilen Tanrı bu işe nasıl bozulmasın? İsrail Halkının günahları ve kendi günahları yetmiyormuş gibi, birde başkahinin ve ailesinin günahlarıda ona yıkılmış halde. Oda bir önceki yani BOĞA ve 1.TEKE ile kendisine yüklenen günahlara kendisininkinide yükleyip çöle gönderiyor. (Yaptıkları işlemden örneklenen Hıristiyanlarda benzer bir takım ritüellerle temizleniyorlar. Bazı mezheplerinde günah çıkartma adetleri var.)

Çöle gönderilen tekelerin ölmediğini KOHENLERDE biliyorlar. Çünkü teke peşinde adam gönderen onlar. Daha doğrusu işi garantiye almak için ADAMLA TEKE'yi gönderiyorlar. en ufak bir asaklık her şeyi bitireceğinden çok tedbirli davranıyorlar. ONLARIN FELSEFESİ değil mi? "BAZI ŞEYLER TANRIYA BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİDİR" görüşü.

Teke ölmedi, teke görldü, teke geri döndü söylentileri bile foyaları ortaya çıkarmanın yanında toplumsal sendromlarada neden olabilirdi. AĞIR ABİ havalarını yok olmaması içinde, TEKE'nin ayağı taşa takılana kadar, gönderilen adam yanından ayrılmıyor olmalı.

KOHENLERİN BU TÜR ZAYIFLIKLAR SERGİLEDİĞİ sadece benim çıkarımlarım değil. Türkçe konuşanlara YAHUDİLİK eğitimi veren / iyi bir Yahudi nasıl olunuru öğreten SEVİVON siteside KOHENLERDEKİ KALİTESİZLİĞİ, İNANÇSIZLIĞI DİLE GETİRİYOR.                 "YARATTIM" DİYEN, YARATTIĞINI YENMEKLE ÖVÜNÜR MÜ?
"CANAVARI YENDİ" DEDİLER DİYE BİR VARLIK, TANRI KABUL EDİLİR Mİ? TANRI İLAN EDİLİR Mİ?
      Canavar savaşlarına geçmeden önce Eyüp kitabının Kutsal metinler arasına nasıl girdiğine de değerlendirmek lazım. "Benim babam senin Babanı döver" muhabbetinin yer aldığı kitabın nezaman yazılmış olabileceğine bakmak lazım.

Ejderha, Tanrı Pazusu konularını ilginç yapan faktörlerden biride, Eyüp kitabının kime verilmiş olduğudur. Musa'dan çok önce M.Ö 2000 yıllarında yaşadığı bilinen Eyüp, İbrahimin çağdaşı gözüküyor. İmanın tohumları atılmış bir ortamda sınandığı anlaşılan Eyüp, Musa'dan 500-600 yıl önce yaşamış gözüküyor.

Bu durumda; İSRAİL'İN TANRIS,I MOŞE'ye SİNA DAĞINDA kitapları verirken Eyüp kitabını neden vermedi? Sina'da tüm kitapları yani, Yaratılış, Mısırdan Çıkış, Çölde Sayım, Yasa Kitabı ve Levililer kitaplarını verdi de Eyüp kitabını niçin vermedi. Hadi sonradan yazılan Yeşu kitabıda, vaad edilen topraklara girilmesi nedeniyle o serinin kitapları sayılır, bu nedenle "YEŞU kitabıda oralarda bir yerde YEŞU tarafından yazıldı diye kitaplara ilave edilmiş olabilir" mantığıyla açıklanıyor. (Yeşu'nun Tanrının Yasa kitabını tamamlaması) .

Yartılıştan Musa'ya kadar olan tüm kitapları yazılı olarak MUSA'YA TESLİM EDEN İsrail Tanrısı, neden Musa'dan 600 yıl önce yazılmış (yazılmışsa) EYÜP KİTABINI vermedi? Musa sonrasının, Musa'ya verilen kitaplarda yazmasının sebebi, esasında kitapların Tanrıdan verilenler değil, kendileri tarafından kaleme alınanlar olduğunu vurgulamak için olduğu tezinden hareket edildiğinde Eyüp kitabı içinde aynı şeyler söylenilebilir hale geliyor. Yeşu'nun Tanrının eksik Yasa Kitabını tamamlaması gibi. Yeremya kitabında Baruk'un benzer sözler yazması gibi, Ester kitabında Tanrı adının hiç geçmemesi gibi, sadece klasik "Tanrı bizimle" sözüyle geçiştirilmesi gibi (Tanrılarının kendilerinden yana olmadığı bir din yok ki)

Yahudilerin söylenecek sözleri olduğu için mi, EYÜP kitabı gerektiği şekilde kaleme alınıp, İLAHİ isimli kapaklar arasına sokuldu. Eyüp'le anlatmak istedikleri, İNANÇ İLKELERİ olmadığı muhakkak. Tanrı kavramının NİTELENDİRİLDİĞİ Eyüp bölümünde, İNANÇ İLKELERİNİN ne işi olabilir? Tanrı NİTLENDİRMESİNİN, 5 mt (maksimum) Hünnapların altına saklanacak cüssedeki BEHEMOT'a yaklaşabilme başarısına (o'da kılıcı olmak şartıyla) çekildiği kitapta İNANÇ ESASLARINDAN bahsediliyor olması mümkün mü?

Maksimum 4-5 mt ağaçların altında saklanabilecek bir cüsseye sahip (demek ki 3 mt yüksekliğinde Fil yada Gergedan türü bir hayvan yada onlar. Hünnap bitkiside Afrika ve Asya kökenli bir meyva. Ejderha hikayeleri, efsaneleri ile ünlü, hala ejderha sembollerini / ikonlarını / canlandırmalarını festivallerinde kullanan ÇİN kökenli bir meyva ağacı) BİR HAYVANA (üstelik yarattım dediği) KILICIYLA yaklaşabilmeyi, EŞİ BENZERİ görülmemiş TANRISAL KAHRAMANLIK / TANRISAL BAŞARI olarak gösteren kitapta olsa olsa TANRI kavramının içini BOŞALTMAK vardır.

Senin Tanrının BAŞARISI ne? "Yarattım" dediği, Livyatanın burnuna çengel taktı.
Senin Tanrının CESARETİ ne? "Yarattım" dediği İnsanların ödünü çıtlatan, "Yarattım" dediği Livyatanın karşısına hiç korkmadan çıktı.
Senin Tanrının KUVVETİ ne? "Yarattım" dediği 4-5 metrelik Hünnapların altında saklanan BEHEMOT'un karşısına KILICIYLA çıktı..vb..

Bu çıkarımlar, O TANRI inancını benimsemiş olanlara GURUR verir mi? Benim Tanrım, "herşeyi yaratan ve herşeye gücü yeten KENDİNDEN BAŞKA İLAH OLMAYANDIR" dedirten GURURU hücrelerinde hissettirebilir mi? Asla hissettiremez. Asla Gurur duyduramaz. Sadece böyle bir TANRI OLDUĞU için onu MUTLU eder. Kapasitesi olan Tanrıya sahip olduğu için onda sevinç uyandırır.
O halde Eyüp kitabında Tanrı kavramına ait nitelendirmeler, İNANLARA gurur duymaları, TANRI SAYGINLIKLARINI artırmaları için değil, baş edilebilecek / yönlendirilebilecek bir TANRIYA sahip olunduğunun mutluluğunu yaşatmak için yazılmış.

Artık herşeyden hesap soran TANRI kabulü yerine, kapasitesi belli olan Tanrı inancına geçildiğinin iç ferahlatıcı MÜJDELERİ verilmiş.
Tanrı gönüllerinizde yaşattığınızdır, Göğüslere içirilmiş olandır.
Tanrı bizi biz yapan ZİHNİYETLERİMİZDİR.
Kitabı yazan biziz, O halde yapılacak olanlara da karar verenler biziz.
Yapılacak olanlara karar verenler bizsek; Tanrıyı, TANRI PROFİLİ içinde tutanlarda biziz.
TANRIYA güç, kuvvet, yetki, selahiyet belirleyenlerde EYÜP KİTABINDA görüldüğü gibi BİZLERİZ. Sizlersiniz. Tanrı olgusunu ZİHNİNİZDE olanla sınırlarsanız sizde TANRI ile aynı düzeyde olup, aynı şeyleri düşünen, aynı şeyleri yapabilenlerden olursunuz. Gönüllerinize içirilmiş olan ve Göğüslerinizde beslediğiniz BUZAĞININ SESİ / parçası olursunuz.

Yeremya.......31:33 ‹‹Ama o günlerden sonra İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur›› diyor RAB, ‹‹YASAMI içlerine yerleştirecek, YÜREKLERİNE yazacağım. BEN ONLARIN TANRISI olacağım, onlar da BENİM HALKIM olacaklar.

Saf Hıristiyanlarda, RAB edindiklerinin antlaşmayı kimlerle yapacağına bakmadan KENDİLERİNİN KURTULUŞLARI için hayaller kuruyorlar. Edinikleri Tanrıları, Eyüp kitabında kapasitesi belli olan VARLIK. Buna rağmen hala KURTARICI sözlerine güvenipte hayal kurabiliyorlar ya! KELİN MERHEMİ OLSA, ÇÖL AZAZELİNE GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASI İÇİN TEKE SUNUSU GÖNDERMEZ.

Ahit inancına göre: bir yaratılmış, başka bir yaratılmışı KURTARICI ilan ediyor. Kurtarıcı ilan edilende kendini KURTARABİLMEK için, ÇÖL AZAZEL'ine sunular, FİDYELER, RÜŞVETLER veriyor. KURTARICI İLAN EDİLENDE, O çok korktuğu hesap gününe açılan kapı olan, ÖLÜMDEN DE FİDYE vererek kurtulabileceğini sanıyor.

"Ne yapacakta / yapacaksında ÖLÜMDEN kendini ve bizleri kurtaracaksın, SONSUZ YAŞAMA bizleri nasıl geçireceksin / geçirecek" sorularından bunalanlar ve mantıklı çıkış yolu bulamayanlar, vaad ettikleri BAL ve SÜT akan nehirlerin yalan olduğunu bilenler, takipcilerinin kabul edebileceği bir cevabı vermeliydiler.

Edindikleri VARLIĞIN kapasitesini her fırsatta ilan edenler, herhalde Tanrımız "ÖLÜM YOK OL" diyerek bu işi halledecek diyemezlerdi. Demeleri de hayal kırıklığı oluşturacak biçimde inandırıcılıktan uzak olurdu. Onların istediği zaten "ECELİ TAKDİR EDENDEN, HERŞEYE GÜCÜ YETENDEN, HERŞEYİ YARATANDAN, HESAP GÜNÜNÜN SAHİBİNDEN kurtulmak değil miydi? Eğer durum böyle olasaydı İLAHİ VAHİYLERİN üzerlerini örtmez, BAL ve SÜT akan nehirlerin olduğu ülkeyi gördükleri halde GİRMEMEZLİK etmezlerdi.

YARATANA SECDE ETMEK işlerine gelmeyenler, İlahi Vahiylerle girilebilecek İMAN BÖLGESİNE itirazsız girer ve vahiylerden yüz çevirmezlerdi. Kendilerini SONSUZ AHİRET yaşamının BAL ve SÜT AKAN NEHİRLERİNE kavuşturacak ilahi emirden yüz çevirip, başka edindiklerinin vaadlerinin peşinde BAL ve SÜT akan nehirleri arayanlar, GÜÇLÜ ve HERŞEYE HÜKÜMRAN olan bir TANRI kavramını kabul edebilirler mi? Bu durumda ÖLÜME EGEMEN, ECELİ TAYİN EDEN bir Tanrıya sahip olmanın DÜŞÜNCESİ bile, eskiye dönüş manası taşırdı.

Mısır'dan çıkartılırken, çıkartma hikayesinde (kendi anlatımları içinde yer alan, Tanrı değiştirme bildirim hikayelerindeki) SÖZDE ÇIKARTICI olanlar "bizlerde BAL ve SÜT akan nehirlere ulaştıracağız" diye sözler verilmemiş miydi? Bu nedenle BUZAĞININ SUYUDA içirilmemiş miydi? O halde kendi BAL ve SÜT akan nehirlerini oluşturabileceklerine inandırılanlar, SECDEDEN kaçanlar, HESAP verilmeden geçiş yapılacak ÖLÜMSÜZ bir yaşamı hayal edenler, durup duruken ÖLÜME HÜKMEDEBİLEN İLAH olgusunu neden benimsesinler.       Meraklısı sormuş Devekuşuna, "neden başınızı kuma gömüyorsunuz" diye soru yöneltilmiş, Deve kuşu, şaşırmış halde "ben, başını kuma gömen Devekuşu, hiç görmedim" diye cevap vermiş, İçinden de şöyle geçirmiş, "biz nasıl görürüz onlar, bizi görmez iken".....

Meğer çocuk yaşta öğretilirmiş bu bilgelik onlara, o itibar gören, büyükleri tarafından, efendileri tarafından.Varlık sebepleri olmuş bu öğreti."Başları kumda olanlar görülmez", bir atasözü, bir öğreti, kısaca yaşam biçimleri, olmuş nesillerden nesillere aktarılan.. "BAŞLARI KUMDA OLANLAR GÖRÜLMEZ, eğer sen görürsen onlarda seni görürler." diye iyice tembihlenmiş İÇGÜDÜLERİ.  
Mısırdan Çıkış.....3:8 Bu yüzden onları Mısırlıların elinden KURTARMAK İÇİN GELDİM. O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, SÜT ve BAL AKAN ÜLKEYE, Kenan, Hitit, Amor, Periz, Hiv ve Yevus topraklarına götüreceğim.

TANRI İŞARET ETTİKLERİNE BÖYLE DEDİRTTİRİYORLAR AMA; YENİ ve BİLİNMEYEN TANRI EDİNME olduğunuda iyice ZİHİNLERE KAZIYABİLMEK için, PEYGAMBERLİK MAKAMINDA GÖSTERDİKLERİ MUSA'larının, TANRIYI TANIYAMADIĞINI bir güzel VURGULUYORLAR. Hikayelerindeki Musa, "SORARLARSA KİMLERDEN DİYEYİM" modunda sahnedeki yerini, YENİ SEÇİLEN TANRI MÜJDESİYLE alıyor. "Ben benim" diyenin tanıtımını yapıyor. Böylece; genel kavramlar kullanılarak, inceden inceye yeni kabullerinin adreslerini bildirmiş oluyorlar.

Ölüme hükümran olan İLAHİ KUDRETE inanana, "BEN BENİM" diye tanıtılan, 3. kişiler için (onların sistemleri dışındakiler için) hangi çağrışımları yapar. O sisteme ait olan içinse; "işte aynı Tanrı inancıymış, onlardan daha iyi mi bileceğim?" kandırmacasıyla imani değerleri örtme, gönülleri katılaştırma ve yaptığı sapkınlıkları yaldızlama işine yarar.

Mısırdan Çıkış.....3:13 Musa şöyle karşılık verdi: ‹‹İsraillilere gidip,‹Beni size ATALARINIZIN TANRISI GÖNDERDİ› dersem,‹ADI NEDİR?› diye sorabilirler.O zaman NE DİYEYİM?››
Mısırdan Çıkış.....3:14 Tanrı, ‹‹BEN BENİM›› dedi, ‹‹İsraillilere de ki, ‹Beni size BEN BENİM diyen gönderdi.›

Mısırdan Çıkış......32:20 Yaptıkları BUZAĞIYI alıp YAKTI, TOZ HALİNE gelinceye kadar EZDİ, sonra SUYA SERPEREK İSRAİLLİLERE İÇİRDİ

Çölde Sayım.....16:13 ‹‹Bizi çölde öldürtmek için SÜT ve BAL AKAN ÜLKEDEN çıkardın. Bu yetmiyormuş gibi BAŞIMIZA GEÇMEK istiyorsun.
Çölde Sayım.....16:14 Bizi SÜT ve BAL AKAN ÜLKEYE GÖTÜRMEDİĞİN gibi mülk olarak bize tarlalar, bağlar da vermedin. Bu adamları kör mü sanıyorsun? Hayır, gelmeyeceğiz.››
Çölde Sayım.....14:8 Eğer RAB bizden hoşnut kalırsa, SÜT ve BAL AKAN o ülkeye BİZİ GÖTÜRECEK ve orayı bize verecektir.

Ve kapısına kadar gittikleri İMAN bölgesinden SECDE etmeyerek geri döndüklerinin, yeni yollarına yöneldiklerinin ifadesi. BAL ve SÜT akan nehirlere kavuşmak için aralarında kalan SECDE MESAFESİNİ katetmeyerek, göze alamayarak geri dönüşün yapıldığının ilanı. Bal ve SÜT akan nehirleri kavuşmayı amaçlayanlar, kapısına kadar geldikleri hatta gördük dedikleri yere neden girmemiş olabilirler. Neden kendilerine başka yollara SAPMIŞ olabilirler. Neden; YARATILDIĞINI bildikleri Varlıkları gönüllerini açarak ilah edinmiş olabilirler?

Ahit kitaplarının İnançlar, vaadler, SEBEPLER / MAZERETLER ve Tanrı kavramı anlatımlarında ki seviyeye baktığınızda, (Livyatan gibi hikayelere) sudan-sabundan bolca nasibini almış masalsı, Kargaları bile güldürecek ifadelerden oluştuğunu görürsünüz. Vahiylerden uzaklaştıkca elbette mantıklı cevaplar beklenemez. Çünkü, ileri sürdükleri şeyler akılın, vicdanın kabul edebileceği anlatımlar olamaz. Aklın, mantığın, vicdanın, duyguların kabul edeceği cevaplar ve tezler, muhataplarını kendiliğinden İMANA DAVET eden ÇAĞRILAR halinde geliverir.

SÜT ve BAL akan ülkeye neden girilmediğinin cevabıda, aynı hitap seviyeleri tarzında ifade edilmiş. "SECDE etmek istemiyoruz" yerine, orada DEVLER YAŞIYOR mazereti ortaya atılıvermiş. Bölge insanlarının haberi olmadığı, varlığını kimsenin bilmediği, KENDİLERİNDEN kimseninde görmediği, LİVYATAN, BEHEMOT türü masal kahramanları ortaya sürülüvermiş. Sürülmüşte hala O bölgede Devler varlığına inanan nesilleride üretivermişler.

Dev insanlara delil olarakta, o bölgeden aldıkları ÜZÜM salkımlarının BÜYÜKLÜĞÜNÜ öne sürüvermişler. Üzüm salkımları bu kadar büyük olanların, kendileride MUTLAKA DEVDİR çıkarımınıda hiç zorlanmadan yapıvermişler ki gelecek nesillerdeki takipcileride BEYİNCİKLERİNİ yorup zahmetlere girmesinler.

Masal bu ya! "ben ANAMIN BEŞİĞİNİ tıngır-mıngır SALLARKEN, pireler TELLAL, Develer BERBER iken...Onlarda üzüm salkımına bakarak DEVLER olduğu kanaatına varmışlar ve o peşinde oldukları BAL ve SÜT akan ülkeye girmemişler. Hani! Üzümün tanesi karpuz büyüklüğünde deseler yine neyse denirdi. Hemde ÜÇ MİLYONA ulaşmış, 603.000 savaş gücü olan bir topluluk, bölge insanının çekinmeden yaşadığı DEV denilen insanlardan korkuvermiş.

Tüm bölgeyi kılıçtan geçirerek elde eden KAHRAMAN ZİHNİYET KATLİAMCILARI, aslında SECDE işlerine gelmediği için geri dönmüşler ve kendilerine göğüslerin de besledikleri uyarınca yeni ROTA saptamışlar. Sonrada "girmeliydik yalana kurban gittik" diye yalandan yere dövünenler ve yırtınanlar olmuş elbette. Eğer gerçekten dövünecek kadar üzülmüş olsalardı, Yeşu (ençok yırtınan) zamanında tekrar geriye döner, her yeri feth ettikleri gibi, orayı da soyları kurutarak yok ediverirlerdi. Hem Yeşu'nun yırtınmasıda boşuna girmemiş olurdu.

Nedense, kapılarından sece ederek giremedikleri, SECDE ETMEYENLERİN ASLA GİREMEYECEĞİ, KORUNMUŞ / KORUNAN, BAL ve SÜT AKAN nehirli ülkede yaşıyor dedikleri DEVLERDEN, bir daha ne bahseden olmuş ne karşılaşan, nede İMAN BÖLGESİNE SECDE ile girmek İSTEYENLERİ olmuş.       SÜT ve BAL akan nehirlere ulaşılan BÖLGEYE, 3200 senedir de hükümran olamamışlar. Hep gözlemişler, hep yoklamışlar, hep girişimlerde bulunmuşlar, hep "KORUMA belki kalkmıştır" demişler, hep KORUYUCUNUN gittiğin sanmışlar ama nafile, Tarihin hiç bir döneminde, Pavlus Hıristiyanları da dahil, Hz. İSA İMANLILARI hariç, O BÖLGEDE sürekli hükümranlık kuramamışlar. Geçici dönemlerede bir tutunma noktaları elde edip kalabilmişler ama kısa süreli LOKAL hükümranlık yapısında.

SAMİRİNİN BÖĞÜREN BUZAĞISI neden böğürdüyse, o toprak İMANİ OLMAYAN HERŞEYİ DIŞA ATACAKTIR. BAL ve SÜT akan nehirli yaşama kavuşmak isteyenler, o bölgeye SECDE ederek girebilirler. Yoksa Samirinin buzağısı yapımında ALTININ içine atılan Toprağın isyanı, aldığı emir uyarınca (çok sevdikleri ve büyük umutlar bağladıkları KOZMİK bilinç uyarınca) SECDESİZ GİREN HERŞEYE KARŞI SÜRER.

Buzağının suyunu içmek (hayali içme eylemlerini anlatıyorlar ya!. Burada olmayan içme eyleminden kasıt yöneldikleri yolu işaret etmek) TOPRAĞIN BİR PARÇASI sayılırız sevinin haberinden başka bir değer ifade etmiyor. Buzağının eritilip, ayrıştırılan ve toz haline getirilen toprağın geldiği yere / yerine / Denize serpildiği unutulmamalı.

Çölde Sayım.....13:27 Musaya, ‹‹Bizi gönderdiğin ülkeye gittik›› dediler, ‹‹Gerçekten SÜT ve BAL AKIYOR orada! İşte ülkenin ürünleri!
Çölde Sayım.....14:9 Ancak RABbe karşı gelmeyin. Orada yaşayan halktan korkmayın. Onları ekmek yer gibi yiyip bitireceğiz. KORUYUCULARI onları bırakıp gitti. Ama RAB bizimledir. Onlardan korkmayın!››

Mısır'dan, "BAL ve SÜT akan nehirleri bende size temin ederim" diyenin yani, Mısır Çıkışı hikayesiyle anlatılan EDİLENİN kapasitesini bilindikleri için, (Livyatanı yendim / yenmiş diye övündürülen) "Mısırdan nasıl FİDYEYLE kurtardıysa, ÖLÜMDENDE FİDYE VEREREK" kurtaracak ifadesini kitaplarına dahil etmişler. Böylece hem edindikleri yeni Tanrılarının nelere MALİK OLMADIĞINI bildirmiş, hemde KURTULUŞ vaadinin saman alevi gibi sönmemesini sağlamış olmuşlar. Anlatımlarıyla, neden SECDE etmediklerini, neden o BAL ve SÜT akan bölgeye girmediklerini, PİREYİ DEVE yaparak İZAH edivermişler.

Varsaylım ki fidye hazırlıkları yapıyor bu durumda FİDYE OLARAK vermeyi düşündükleri kimler olabilir? İsraillilerle antlaşma yaptığını, OĞUL TANRI olarakta kutsal metin yazarlarına bildirmiş olan edinilmiş VARLIK, FİDYE için kendine ait olan birşeyleri vermesi gerekiyor. İsrailliler için Mısır'ı veren VARLIĞIN elinde kalan sadece HIRİSTIYANLAR deği mi? Kitaplarında bunun aksini söyleyen bir tane ifade bulamazlar. Varsa yoksa İSRAİL'liler.

İbraniler.........8:10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, yüreklerine yazacağım. BEN ONLARIN TANRISI olacağım , ONLAR DA BENİM HALKIM olacaklar.

Kıssa o şekliyle kitapta yer olsa ne olur olmasa ne olur? "Tanrımız herşeye gücü yeten / çok güçlü" diye tapınan insanlar, TANRILARININ ancak "yarattım" dediği varlıklardan bir tanesini yenebilecek kuvvete sahip olduğunu, diğer ikinci "yarattığına ise" ancak KILICININ yaklaşabileceğini öğrenip HAYAL KIRIKLIĞI yaşayabilirler.       İsrailin Tanrısı Eyüp'e yazdırdığı ve 4'lü muhabbetlerin yapıldığı, üstelik Eyüp'e (gören ölür dediği halde) gözüktüğü, kapasitesini ispatlama, PAZULARININ büyüklüğünü gösterme (o günkü, Mısır ve Babil Tanrı öğretileri içinde yetişmiş yazarların tanrı anlayışında ki, kuvvetli Tanrının) sahnesinin geçtiği kitaptan bahsetmeyi mi unuttu? Böyle bir kitabı verdiğini mi unuttu? Musa'ya verilmeyen, Tanrı sözü olan kitap, İsrail Tanrısı tarafından kime verildi de HER SÖZÜ TANRIDAN olan kitabın kapakları arasında yer alabildi?

Musa'ya verilmeyen Eyüp kitabını İsrail Tanrısı vermediyse, kimler kutsal kitaba neye dayanarak ilave etti?
Kimler, Tanrıcılık oyunu içinde,Tanrı adına karar verip, her sözü Tanrıdan denilen kitaba dahil etti?
Kimler o yazılanların Tanrı sözüdür damgası vurdu?
Başka hiç bir bölümünde hiçbir kitabında bahsetmediği, verdiği secerelerde ismini bile geçirmediği EYÜP'ün kitabını, kimler "bana göre bunlar Tanrı sözüdür" yaklaşımıyla (Tanrı adına kararlar alarak) ESKİ AHİTİN KUTSALLARI arasına kattı.
Edindikleri Tanrının gücünü (güçsüzlüğünü, kontrol edilebilirliğini, güç yetirilebilirliğini) anlatabilmek için, Eyüp kıssasını kullananlar kimler?
Edinilen ve arkasına düşülen Tanrı olgusunun korkulacak bir yapıda olmadığını ilan etmek için, Eyüp sabrının anlatıldığı hikayeyi mi uygun buldular?
Edindikleri Tanrının uyandırdığı şüphelere karşı sabırlı olun tavsiyelerinde bulunmak için mi, Eyüp hikayesini kendi sistemlerine uyarladılar?
Edindikleri Tanrının, Yakup'un Tanrısından pek farklı olmadığını ama 80-100 yaşındaki bir adama da güreşte yenilmeyecek kadarda güçsüz olmadığın anlatmak için mi Eyüp ismini kullandılar?
Edindikleri Tanrının, ne kadar güçlü olursa olsun ÇÖL AZAZELİNDEN korktuğunu, onu Livyatanlarla beslediğini ilana giriş olsun diye mi Eyüp kıssası seçildi.

Zebur.........74:13 Gücünle denizi yardın, CANAVARLARIN kafasını sularda parçaladın.
Zebur.........74:14 LİVYATANIN başLARINI ezdin, Çölde yaşayanlara onu yem ettin.
Zebur........106:11 Sular yuttu HASIMLARINI, Hiçbiri kurtulmadı.

Edindikleri Tanrının ÇÖL AZAZELİ ile Günahların affı konusunda emin tavır sergilemesinin, Livyatan'ın da yem yapılmasının rol oynadığı, Eyüp kitabına uygun mu bulundu?
Edindikleri Tanrının, TEKE sunusu sunduğu AZAZELİN, günahları affetme konusundan şüphe edilmemesini sağlayabilmek için mi Eyüp hikayesinde Livyatan işlendi?

Artık, 80-100 yaşındaki Yakup'a yenilen tanrı yerine, FİDYEYLE, RÜŞVETLE, HARAÇLA, SUNUYLA işlerini halleden, ÖLÜMÜDE FİDYEYLE yok edecek olan, LİVYATANI bile yenen bir Tanrıya sahip olduklarını duyurmak adına mı, Eyüp kıssası Tanrı Profillerini anlatmak için seçildi? .       Yazılanlar saçma olarak gelebilir. Ama ortaya koyulan görüşler onların nitelendirdiği TANRI İNANCINA bakıldığında, deli saçması kabullerinin yanında çok oturaklı sorgular olarak duruyor.
Pagan inançlardan geçtiği anlaşılan Tanrı mefhumunun, sandıkları kadar güçsüz olmadığını anlamaları, yaşamlarını bağladıkları umutlarını gözden geçirmeleri açısından yararlı olacağı muhakkak.

Mısır tanrılarının etkisiyle kendilerine uygun Tanrı profili çizerlerken, ne kadar Masalsı nitelendirmelere yer verdiklerini, ne kadar masal kahramanlarının etkisinde kaldıklarını, verecekleri cevaplar doğrultusunda daha iyi algılayabilirler.    
Tüm yaşamın bölge sınırları içindeki olaylar çerçevesinde değerlendiren insanların, TAPINMALARI için, batıl dediğimiz hurafelerle dayanarak uydurdukları Tanrı inancının; EVREN BÜYÜKLÜĞÜNÜN kavranamaz boyutlarda olduğunun bilindiği bu çağda, ne kadar sırıttığını göremelerine faydası olur

Evren büyüklüğünün kavranamaz boyutlarda olduğunun bilindiği şu dönemde, herşeyin yaratıcısı olan için, boyu şu-kadar olan bir canavarın komikliği ortada değil mi?

Eğer gerçekten kitapları Tanrısal olsaydı böyle bir hikaye kitaplarında yer alır mıydı?
Eğer kitapları gönderen Tanrısal bağları (Tanrı olmasa dahi) olan bir varlıktan gelmiş olsaydı, yani Tanrı kavramını içine sindirebilmiş, algılayabilmiş bir varlıktan gelmiş olsaydı kitaplarda böyle komikliklere yer verir miydi?
Kitaplarda bu tür komikliklere yer veren ve "her harfi ondan" denilen Tanrı olabilir mi?
Eğer kitaplarında, Tevhid imanını yaymak için kaleme alınmış yazılar olsaydı, Tanrı mefhumunu şu-kadar metrelik canavarı yendiğini anlatan hikaye olabilir miydi?

Eğer, kutsal metin yazarları, İLAHİ VAHİYLERDEN KIRINTI kadar bile gönüllerinde bir iz bırakmış olsalardı, yani göğüslerine içirilen (içirildiğini söyledikleri) BUZAĞININ esir olmasalardı, ondan gelen seslere uymasalardı, tanrıcılık oynanmayacağının idraki içinde olsalardı; böyle sözde Tanrının gücünü ortaya koyan / Tanrının gücünü komikleştiren bir hikayeye kitaplarda yer verirler miydi?

Eğer kutsal metin yazarlarının gerçek amacı Tanrı olgusunun gücünü işleme yerine, EDİNİLEN TANRININ VASIFLARINI anlatmak olmasaydı, böyle bir hikayeyi "kutsallarımız" diye gelecek nesillere bırakırlar mıydı?

Bu nedenle yukarıdaki sorulara, edindikleri Tanrı inancının sınırlarını belirlemelerine fayda sağlacak irdelemeler olarak bakmak gerekir. Kendilerinin peşlerine takıldıklarının ne olduğunu anlamalarına katkı sağlayacaktır.

Herşeyi umdukları, herşeyi bekledikleri, hayallerini bağladıkları EDİNİLENİN esasında sandırıldığı gibi HİÇTE KUDRET sahibi olmadığını daha iyi anlayacaklardır. Peşinden gönderildiklerinin, kitaplarında anlatılan ve sınırları çizilen gücünün ne olduğunu anlayacaklardır.

Hiç olmazsa sorulara verdikleri cevaplarla, AYAKLARI YERE BASAR hale gelir.Tanrı olarak edinilenin peşinden gitmeye devam edilse bile, kuma gömdükleri başlarını dışarıya çıkarırlar. Görmemelerine şartlandırıldıklarını görür hale gelirler ve Tanrılarının PAZULARINA göre hayaller kurarlar. Hayallerini kısıtladıklarında peşine takıldıklarının esasında kendileri gibi, herşeye muhtaç olan ve hiç bir yetisi olmayan bir yaratılmış olduğunu görürler.

Çünkü; ne kadar alt sınırdan alırlarsa alsınlar "TANRI" kavramının içini birazcık bile doldurmak için bundan çok ama çok fazlasının gerekli olacağını anlayıverirler /görüveririler. Yaratılmış yaratılmışa Tanrı olur mu? Olsa olsa Tanrıcılık oyununa kendini kaptırmış bir ölümlü olur.    

Kitaplarında yazılmış olan her şeyi kapak isimlerine bakarak sorgusuz sualsiz neden kabul ediyorlar?
Din adamlarının kuşları güldürecek izahlarını "bunlar Tanrıdan olamaz" sorgulaması yapmadan kayıtsız şartsız neden kabul ediliyor?
Onlar için Tanrının neler diyebileceğini, düşünmenin bir kıymeti kalmadı mı?
Tanrı seviyesini, Tanrı algısını bu derece sıradanlaştırdılar mı?
"Tanrı bu durumda ne der" düşüncelerine dalmadan, Din adamları SAÇMALASADA hemen "olur" onayı mı veriyorlar?

"Evreni yarattım" diyen Tanrı'nın, "ilk insanı yarattım" dediği tarihten 5 bin yıl önce, Urfa Göbeklitepe'de (ve daha bir çok yerde. Hatta imparatorluklar var) şehir hayatı yaşayan insanların olduğunu, TANRININ BİLMEMİŞ olmasını KABUL ETTİRMEYEN TANRI KAVRAMI / İNANCI artık beyinlerde de mi kalmadı?

Din önderlerinin, Tanrıcılığı oynayanların, İlahi olan herşeyin üzerini yaldızlayanların, hala devam eden KİTABI KORUMA çalışmaları nedeniyle ürettikleri SAÇMALIKLARA inanıpta, bu kadarcık şeyleride sorgulayamayacak hale mi getirildi BEYİN HÜCRELERİNİZ?

Bilinçlerinize bu kadar hükmeder mi oldular? Düşüncelerinize bu kadar hükümranlar mı? Parmak seslerine (şıklatmak) alıştırdılarda, her denileni sorgusuz sualsiz DOGMA kıvamında kabul eder mi oldunuz?

Aynada inançlarınızı görme imkanınız olsa inanç sisteminizin, Tanrı adına atalarınızın katlettiği, "ilkeller" tanımlılardan çok daha beter olduğunu görürsünüz. Belgesellerde gördüğünüz, totemlere Tapanlarla sizin ne farkınız var?.
Onlarda, doğduklarında ellerine tutuşturulana TANRI diyorlar, sizde.
Onlarda sanılara, halüsülasyonlara, Tanrı sözü demiş, sizde
Onlarda Atalarından arta kalanları sorgusuz süalsiz DİN ADI ALTINDA kurtuluşlarının reçetesi kabul etmiş, sizde.
Düşünen varlık İNSAN, düşünmeden yoksun bir hal sergiliyorsa durum vahim bir durum sergiliyor demektir.
Zihinleriniz feth edip esir mi aldılar?
Uzay filimlerindeki gibi sizleri VARLIKLARLA kontrol eder hale mi geldiler?
Hiçmi bir şeyi sorgulama "YETİNİZ" yok?
Sizler düşünmeyen İNSANLAR sınıfını mı temsil ediyorsunuz?       Dünya'da ki, bilim, sanat, kültür, araştırma, keşfetme, icad etme..vb.. eylemlerin sahibi olurken çalıştırdığınız düşünce mekanizmalarınızı, neden konu DİN olunca, saçmalasa da kullanmıyorsunuz. Kutsal damgalı sunulan herşey için, ön kabullü davranışlar sergiliyorsunuz? Cübbe giymiş, Sakal bırakmış, İkonları donanmış, İsminin başına unvanlar eklemiş, Din mesleğinde makam almış..vb.. her zat-ı muhteremlerin sözlerini "EN DOĞRU" kabul edip, ÖLÜM SONRASI hayatınızı tehlikeye atıyorsunuz.

KEŞİFLERDE, İCADLARDA, SANATTA, FELSEFEDE, MATEMATİKTE, ASTRONOMİDE,BİLİMİN HER DALINDA..vb.. gibi sergilediğiniz, DÜŞÜNCE CANBAZLIKLARI nerede? Düşüncenin bilimsel temellerini atan, onları sınıflandıran, düşünceye PARA veren ve düşünceden PARA kazanan beyinleriniz nerede? Din söz konusu olduğunda BEYİNLER çalışmaz mı oluyor? Din denildiğinde DÜŞÜNCE mekanizmalarınız devre dışı mı kalıyor. Din söz konusu olduğunda sadece DOGMALARIN olamsı zihinleriniz rahatlatıyor mu?

Beyninizde basınçlar mı oluşuyor?
İmani konular kunuşurken Ruhunuza darallar mı geliyor?
Derin düşünmeye başladığınızda gırtlağınız / boğazınız sıkılıyor mu?
Beyinlerinizde doluluk mu hissediyorsunuz?
Algılayabilmek için duyularınızı mı zorluyorsunuz?
Göğüsleriniz de baskılar mı ortaya çıkıyor?
Gönülleriniz mi daralıyor?
Miğdenize kramplar mı giriyor?
Elleriniz, parmaklarınız, vücudunuz geriliyor mu?
Yürekcikleriniz mi bıçaklanıyor?
Eğer bu ve buna benzer esintiler sizin diğer konularda yaptığınız araştırma ve sorgulamanıza mani oluyorsa, siz ZİHNİNİZİN KONTROLÜNÜ elden teslim etmişsiniz demektir.
Eğer bu ve buna benzer esintiler sizin yapmakta olduğunuz (peryodik olan, meslek gereği) çok kafa çalıştırma gereken işlerde dahi olsa rahatsız etmiyorda, ÜLKE, SİYASİ, DİNİ konularda yaptığınız araştırma ve sorgulamanıza mani oluyorsa, siz ZİHNİNİZİN KONTROLÜNÜZÜ elden teslim etmişsiniz demektir.

İbraniler.........8:10 `O GÜNLERDEN sonra' diyor RAB, `İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur: YASALARIMI onların ZİHİNLERİNE işleyeceğim, YÜREKLERİNE yazacağım. BEN ONLARIN TANRISI olacağım , ONLAR DA BENİM HALKIM olacaklar.

Yeremya.......31:33 ‹‹Ama o günlerden sonra İSRAİL HALKIYLA yapacağım ANTLAŞMA şudur›› diyor RAB, ‹‹YASAMI İÇLERİNE yerleştirecek, YÜREKLERİNE yazacağım. BEN ONLARIN TANRISI olacağım, onlar da BENİM HALKIM olacaklar.

Göğüslerinizde beslettikleri varlıklara teslim edilmişsiniz demektir.
Gönüllerinize içirilmiş olan Buzağılarca teslim alınmışsınız demektir.
Düşünce mekanizmanızı, garibetlerine, "eçüşlerine ve büçüşlerine" park alanı olarak tahsis etmişsiniz demektir.
Bilinçlerinizi anlamadığınız anlama imkanınızın olmadığı, sayısız eşleşmeyen emirlerle doldurmuşsunuz demektir.
Muhakeme yeteniğinizi besleyen bilgi dağarcığınızı düzensiz, aranılanın bulunmadığı dağınık depo gibi başkalarının verilerine açmışsınız demektir.
Eğer bu ve bu gibi sorunlarınız varsa; A-SİMETRİK SAVAŞIN FETHEDİLENİSİNİZ demektir       KONTROLÜ BAŞKALARINA VERMİŞ, YOLUNUZU O ÇİZER OLMUŞTUR...         BUNLARDAN MEDET UMAR HALE GELMİŞ         KIVAMA GELİP GELMEDİĞİNİZİ ANLAYABİLMEK İÇİN / BEYİNLERDEKİ BULANIKLIĞIN, GÖZLERDEKİ PERDELENMENİN SEVİYESİNİ ANLAYABİLMELERİ İÇİN, ORTALIĞA SÜRÜLEN BU ve BUNUN GİBİ TESTLERDEKİ AYRINTILARI GÖRMEZ HALE GELMİŞSİNİZ DEMEKTİR. (Binlercesini bir araya getirmek çok kolay olduğuna göre, milyonlarca -milyarlarca olamalılar)         TANRI diye CİN'lerle kurdukları ittifaklara İNSANLARI taptıranların, TANRININ OĞLU inançları olabilir mi? "KUZU KİM & KÖPECİK KİM" sayfasına buradan ulaşabilirsiniz       ÖZETLE KIVAMDA ve İDEAL YAPIDASINIZ DEMEKTİR. İNANÇSIZLARINA KARŞI KURDUKLARI İTTİFAKA "HOŞ GELDİNİZ".         Yeremya.......31:34 Bundan böyle kimse komşusunu ya da kardeşini, ‹RABBİ TANIYIN› diye EĞİTMEYECEK. Çünkü KÜÇÜK BÜYÜK hepsi TANIYACAK BENİ ›› diyor RAB. ‹‹Çünkü SUÇLARINI BAĞIŞLAYACAĞIM, GÜNAHLARINI artık ANMAYACAĞIM.››    
FARKLI BİRKAÇ ÖRNEK DAHA GÖRMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ BAĞLANTILARA UĞRAYABİLİRSİNİZ.
Bunu test etmenin yani en alt sınırda, bir "TANRI" algılamasına sahip olmanın bir yolu yok mu? İnançların içinde yer alan, tarif edilen TANRI kavramının doğru olduğunu hatta doğruya yakın olduğunu anlamanın bir yolu elbette var.

"Anlamanın / algılamanın yolu "MÜSLÜMAN" olmak, "Tevhid İmanına" sahip olmak, "MÜMİN" olmak veya herhangi bir konuda şu çizgide yada bu çizgide olmakla hiç alakası yok. "TANRI" kavramının en alt biçimde algılamanın hiç bir ön şartı veye öğreti adresi yok.

Örneğin: Öncelikle gelen tüm seslere kulaklarınız tıkayın, içinizden gelen kötü dürtülere aldırmayın, vesveselere yüz vermeyin. içsel temizlik, düşsel arınma, negatiflik, Pozitive olmak,..vs onlara da boş verin. Hayallerinizi de bir müddet askıya alın, sanılarınızla kavga edip darılın, Umutlarınızdan izin isteyin, güzel düşüncelerinizi, yaşama sevincinizi, sevginizi, mutluğunuzu yanınıza alın hatta sımsıkıda sarılın.

Bir gece ışığın az olduğu yerde (ışık kirliliğinin olmadığı yerde) örneğin bir tepede yanınıza eşinizi de alın. Bir örtü serip sırt üstü yatar halde (yanlış yorumlar yapmayın örtü ciğerleri üşütmemek, çiğden ıslanmamak ve börtü-böcek için) gökyüzünü seyredin. Gitmeden önce, Evren nedir, Güneş sistemi nedir, Galaksiler nedir, Boyutları kaç birim ışık yılıdır, ışık yılının anlamı nedir gibi, edindiğiniz bilgileri yıldızları seyrederken bir düşünün. Şöyle kendinize muhteşem bir YILDIZLARIN ALTINDA şarkısını aratmayacak bir GÖRSEL ziyafet çekin.

Bir düşünün o seyrettiğiniz manzaranın içinde Dünya'yı, bir düşünün; Dünya üzerinde yer işgal eden bir insanın beynini, gözlemlediğiniz tablo içinde değerlendirin. İstediğiniz kadar seyredebilir ve düşünebilirsiniz. Düşüncenize yukarıda sayılan hiçbir etki, müdahil olmayacaktır.
Çünkü onların görevi, sadece İMANİ düşünceler söz konusu olduğunda devreye girmektir.
Çünkü onlar sapkın olan hiç bir düşüncede, yukarıda sayılan etkileri devreye sokmazlar yani negatifleşmezler. Tam tersine OLUMLAMACILAR gibi, pozitiflik yayarlar.
Çünkü onların eğitimi, İMANI belirten sözcüklere ve ibadetlere göre verilmiştir. Bu nedenle gökyüzü hakkında istediğiniz kadar düşünebilirsiniz hiç bir şey olmaz.
Düşünme eyleminiz bittikten sonrada rahatca Ahit kitaplarınızı alıp okuyabilirsiniz. Bu durumda da hiç bir sıkıntıyla karşılaşacak değilsiniz.
Çünkü onlar Ahit kitabına, ikonlara, işaretlere, rumuzlara, yedi kollu şamdanlara, kıyafetlere, cübbelere, ikonlara, seslere karşı eğitim almışlardır. Bu konuda müsterih olabilirsiniz.

İnanmazssanız alttaki resimlere bakın. öyle dikkatlerini vermişlerde nelere bakıyor olabilirler? Sımsıkı sarıldıklarının sadece bir sopa kıvamında görmedikleri muhakkak. Ellerindekilerin görünürde bir mucizeleride olmadığına göre, acaba ne görüyorlar, Sopaların üstlerinde barındırdıkları neler olabilir? Koca koca Adamler neden birtakım ikonlara, totemlere sımsıkı sarılmış olsun?                 Onlar hala Hz.Musa'nın büyücü olduğunu ve asasının sihirli olduğunu düşünüyorlar. Ellerindeki asaların da, o mahretleri göstermesini umuyorlar ve o, beklenti ile teselli buluyorlar. Her birinin asası, kendilerine özgü ki; kendilerine ait olanlar başkalarına gitmesin. (Pist ışığı gibi).

Elbette içimizden, alemler efsanelerine inanıpta, haçın altına sığınanlar da azımsanmayacak sayıda.
Papa, Peygamberine Hz.Muhammed'e, hakarette etse kişiliklerini ortaya koyamadan duramayan tipler var elbette. HAÇ'ın patronunu protesto etmesi gerekirken, birde ayağına kadar gidip hediye sunuyorlar. Papa her halde az yaptım diye düşünüyordur.

"Papa Hazretleri diye söze başlayıp....En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kiymetli hizmetinizi icra etme yolunda , en mutevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik, diyenlerin çığırtkanlığında..."       47 - Muhammed.26. Bu böyledir. çünkü onlar, ALLAH'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: bazı hususlarda size itâ'at edeceğiz dediler. Oysa ALLAH, onların gizlediklerini biliyor.
47 - Muhammed 22. Demek işbaşına gelecek olursanız,yeryüzünde bozgunculuk yapacak, rahimleri koparacaksınız öyle mi?"
47 - Muhammed 25. kendilerine doğru yol belli olduktan sonra arkalarına dönenlere,şeytân hatâlarını süslemiş ve kolaylaştırmış ve onları uzun emellere, umutlara düşürmüştür.
5 - Maide.......... 52. Kalblerinde hastalık bulunanların:bize bir felâket gelmesinden korkuyoruz!.diyerek onların arasına koştuklarını görürsün.....       Hz Musa önlerinde deniz engeli olduğunu, biliyordu ve suya doğru gidiyordu...
Firavun'da, onların önünde deniz engeli olduğunu biliyordu ve onları suya doğru kovalıyordu...
Hz.Musa biliyordu ki; "Alemlerin Rabbi olan ALLAH" onlarla birlikte idi.
Firavun övünüyordu ki; her hal ve şartta birbirlerini destekleyen yenilmez koskoca bir ordu onlarla birlikte idi..       6. - Şuara.. 53. Bunun üzerine firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi:
26 -Şuara.. 54. "Kuşkusuz bunlar, küçücük bir topluluktur."
26 -Şuara.. 55. "Fakat bize gerçekten öfke püskürüyolar."
26 -Şuara.. 56. "Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz."
54 -Kamer..44. Yoksa, "biz, yardımlaşan/yenilmez bir topluluğuz" mu diyorlar?
12 -Yusuf.. 8. ............ama biz de birbirini her hal ve şartta destekleyen bir ekibiz...       Hz Musa, onların ummayacağı şeyi "Alemlerin Rabbi olan ALLAH'tan" umuyordu..
Firavun ise kendisini çoktan tanrı olarak ilan etmişti.., hiç birşey ummuyordu.. asa yere vuruldu, ALLAH "ol" dedi ve deniz açıldı...
Hz.Musa ve toplumu suyu geçti..
Firavun:"o zavallı biçare olan, o sıradan olan geçtiğine göre, ben haydi, haydi geçerim" dedi..
Çünkü o, "ben tanrıyım." dedi ve göğsünde taşıdığı kibrine bir kez daha uydu...       40 - Mü'min. ....56.Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadan ALLAH'ın âyetleri hakkında tartışanlar var ya, onların göğüslerinde, (hiçbir zaman) erişemeyecekleri bir büyüklük taslamaktan başka bir şey yoktur. Sen ALLAH'a sığın, çünkü işiten, gören o'dur.       Asa birkez daha yere vuruldu, ALLAH "ol" dedi ve firavun ile orduları boğuldu...
Hz. Musa su'dan gelmişti firavuna...sonra birkez daha gelmiş..ALLAH'ın ayetleri'ni göstermişti.
Ama o iman etmek yerine büyücülerini çağırdı..Tüm üstad, bilgin teknolojik büyücülerini..
Mesleği büyücülük olanlar, büyücülüğün piri olanlar bile anladı, "bunlar ne insan, nede cin işidir" dediler, ve...       6 - Şuara........ 46.- Derhal büyücüler secdeye kapandılar:
26 - Şuara........ 47.- Dediler: "Alemlerin Rabbine inandık."
..........................................................................................................................dediler ve secde ettiler.. "Alemlerin Rabbi olan ALLAH'tan", Af dilediler.       Firavun ise anlamadı, kabul etmedi, "ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH'tan" gelen UYARILARI...
DURMASI GEREKEN YERDE, DURMASI GEREKTİĞİNİ ANLAYAMADI.
Göğsünde erişemediği KİBRİNE kulak verdi, onun KURDURDUĞU HAYALLERERDEN gözünü alamadı.
Sonunda gitti Hz.Musa'nın su yolunda...Sudan aldı ,suda boğuldu..
Özetle...SU'ya giden bir yol üzerinde hızla yol alınmakta.

Haman Yusuf yapılsada,
Buzağı yapan Samiri değil Harun ilan edilsede,
Putu kıran Musa densede, Firavun için bütün halkı köleleştiren Yusufları, Putu yapıp "yeni tanrınız" diyen Harunları, suyu içiren Musaları değil mi?
Putun suyu / BUZAĞININ SUYU GÖNÜLLERE İÇİRİLDİ Mİ? İÇİRİLDİ.
İsimler "o" olmuş yada "o" olmamış ne farkeder.
Yol SAMİRİNİN BUZAĞISININ SESLENDİĞİ / ÇAĞIRDIĞI yol değil mi?
Göğüslere yerleştirilen, gönüllerde yaşatılan SAMİRİNİN BUZAĞISININ SUYU değil mi? SAMİRİNİN BUZAĞISI değil mi?
İsmi Firavun olmayan Firavunların peşine takılındıktan sonra,
İsmi Haman olmayan Haman'larla ATEŞLER (inanç türetmeleri) yakılıp, FİRAVUN adına yapılan kulelerin (Hz. Musa'nın İLAHINA erişme emri uyarınca) TEKAMÜLE erdirme çalışmalarına dahil olunduktan sonra, MASKELERİN arkasındaki yüzlere ait anma isimlerinin / tanım isimlerinin ne önemi olabilir? MASKELERİN sahiplerine ait sıfatlarının / unvanlarının bir önemi olabilir mi, yol "suya giden allı gelin, MOR gelin" olduktan sonra?                Ahit kitaplarınızı alıp bir bakın bakalım; o seyrine doyamadığınız, oluşuna akıl erdiremediğiniz;
O AZAMETİN SAHİBİ; elinizde okuduğunuz öyle bir kitabın sahibi olabilir mi?
O AZAMETİN SAHİBİ; öyle birşeyi vahiy eder mi? Kitap diye gönderir mi? Kitabım der mi?
O AZAMETİ kontrol eden yanılır mı? Unutur mu? Pişman olur mu? Sonunu kestiremediği bir şeye "OL" demiş olabilir mi?
O AZAMETİN SAHİBİ; Yenilebilir mi? (Uydurdukları Yakup'un güreş hikayesine, kendileri inanıpta hayaller kurup hazırlandıkları varlık boyutunda hesaplaşmadan bahsediyorum)
O AZAMETİN SAHİBİ; Yarattığını bir şeyi / LİVYATAN'ı yada başka bir oluşumu "yendim" diye PAZULARIYLA övünür mü? Yaratıcılığı ve herşeye egemen olması nerede kalır.

O AZAMETİN YARATANI / "OL" DİYENİ ve "YOK OL" DİYECEK olanı; "gördüm, dedi ki" diyen tipleri kendisine ELÇİ OLARAK, HABERLEŞME BİRİMİ olarak, ANTEN olarak, YAZAR olarak, MÜREKKEP olarak, KİTAPTAKİ NOKTA olarak, PAPAĞAN olarak atar mı?

Gökyüzü ziyafetinden sonra bakın bakalım, derisi zırhı şu-kadardı yok bu-kadardı, görünümü adamın ödünü çıtlatıyordu, "Bİ-GODUM / GODUMMU OTURTTUM" hikayeleri bakın bakalım birşey ifade ediyor mu?       Düşünebiliyor musunuz?
BİR KABUL GÖRMÜŞ TANRI, KENDİSİNİN "YARATTIM" DEDİĞİ BİR YARATIĞI YENMİŞ OLMASIYLA ÖVÜNÜYOR ve İNSANLARDA ONUN BU BAŞARISINDAN DOLAYI TANRI OLARAK KABUL EDİYORLAR.
BÜTÜN GELECEKLERİNİ ONUN DEDİĞİ SÖZLERE / ONDAN DENİLEN SÖZLERE EMANET EDİYORLAR.
EDİNİLEN TANRI OLGUSUNU KIZDIRMA KORKUSUYLA, PEŞİNDE OLDUKLARINI GÖSTEREBİLMEK İÇİNDE TAPINIYORLAR.       Canavar denilen şeyi, mümkün olduğunca abartıyor ki, Tanrı olarak tanıttıklarının PAZULARI irileşsin, gücü artsın. Zafere ve herhangi bir başarıya, yetiye muhtaç olduğu anlaşılan EDİNİLEN TANRI duyduğu bir efsanenin peşine takılarak kendi gücünün, Livyatan'dan daha büyük olduğunu anlatmaya girişiyor. Belli ki kendisinin de, ÇÖL AZAZEL'i gibi Tanrı olarak kabul ettiği Livyatanı yenmiş olması, TANRILIK VASFI taşıması için hem kendisine, hem seçenlerinin Tanrı kabul standartlarına yeterli geliyor.  
Canavar denilen nesne büyük ihtimalle, SÜMER efsanelerinden esinlenilmiş ve Babail sürgünü sırasında benimsenmiş bir hikaye olmalı. Uzak Doğu ile ticareti geliştirmiş olan Arap Tacirlerin de bu yür Ejderha hikayeleri anlattıkları biliniyor.. Onların, müşterilerinin ticaretlerine ortak olmaması için gittikleri yerlerin Ejderhalarla dolu olduğunu işleyen, hikayeler ve maceralar anlatırlarmış. Emtiaları getirdikleri yerlerde canavarlarla nasıl boğuştuklarını, kayıplarını, sunularını anlatarak, ticaretlerinin sekteye uğramamsı için oralara başkalarının (müşterilerinin) gitmesini istemezlermiş.

Ejderhanın Dini sembollerde, Evren olarak algılanması yada Evren'in Ejderha olarak sembolize edilmesi, bu tür anlatımlar / canlandırmalar sonucu olmalı. Uzak doğu İNANCINDA, kültüründe bolca yer alan Ejderha hikayeleri üzerine kurulmuş, GÜÇ İSPATLAMA / KAPASİTE BELİRLEME / İSTİAP SINIRLARI içinde bu efsane seçilmiş.       Ejderha hikayeleri / Masalları İLAHİ bağı kalmamaış tüm din sistemlerinde, hurafelerde baş köşeyi işgal etmiş gözüküyor. TANRI kavramının içini dolduramayan aslında dolmasını da istemeyen, yani kontrolun kendi ellerinde kalmasını isteyen tüm PAGAN esaslı din önderlerinin katkılarıyla, inanç sistemlerinde bir kuvvet sembolü olarak kullanılmış. Tanrı nedir sorusuna da, Tanrının başarılarına da hayaller zorlanarak cevaplar verilmeye kalkıldığında elbette ortaya çok başlı yaratıklar fırlayıvermiş.

Yeni Ahit kutsal metin yazarlarıda aynı yöntemi izleyerek, EJDERHA imdat koluna sarılmış ve anlatımlarını yapmışlar. İLAHİ BİLGİDEN nasipsizliklerini, insanların hayallerini zorlayarak örtme yolunu benimseyenlerin anlatacağı hikayeler de, elbette KAF DAĞININ arkasındaki masallardan ibaret olur.

BİLMEYEN bilmediğini, başkalarının bilgisizliklerini kullanarak örtebilir.
Demek ki, sadece bilmediğini bilmek erdemlik açısından yeterli değil.
Bilmediğini bilip, bilmediği konularda "BİLMİYORUM" diyebilmek önemli.
BİLMEDİĞİNİ bildiğiniz birinin, aslında hiç bir şey BİLMEDİĞİNİ yüksek sesle kendinize / benliğinize İTİRAF etmek önemli.
Bilmediğini bildiğiniz birinin peşine takılmanın felaket olacağını BİLMEK önemli,....vb...
Hele peşine takılan kişi birde bilmediğini BİLMİYORSA, durumun vahameti hiçte anlatılamaz. Bilmediğini bilmeden BİLİYORUM kabulüyle YAZANLARIN, anlattıklarına takılanlar yeryüzüne düşecek yıldızları ve KURTARICILARINI bekleyerek ömürlerini nihayete erdireceklerdir. 2000 yıldan beri nesiller, aynı hayaller içinde yaşarlarken sessiz gemilerine bindilerse, BİLMEDİĞİNİ dahi bilmeyeni BİLEN kabul eden BUGÜNKÜLERDE, kalkışında el ve mendil sallanmayan sessiz gemilerine bineceklerdir.

Kitaplarını kaleme alanların "BİZLER ÖLMEDEN KURTARICI" gelecek demelerine ve bu sözlerine, Kutsal Ruh'u, Oğul Tanrıyı, Havarileri, Oğul Tanrı Özel Meleklerini..vb. tanık olarak göstermelerine rağmen HALA AKURTARICI HAYALLERİ KURULUYORSA, anlatılan masalda hille var demektir.

Esinleme ....12/3 Sonra gökte başka bir belirti göründü: YEDİ BAŞLI, ON BOYNUZLU ve yedi başında YEDİ TAÇ olan, kızıl renkli büyük bir EJDERHAYDI bu.
Esinleme.....12/4 KUYRUĞUYLA gökteki YILDIZLARIN ÜÇTE BİRİNİ sürükleyip YERYÜZÜNE attı. Sonra, doğum yapmak üzere olan kadının önünde durdu. Kadın doğurduğu an ejderha çocuğu yutacaktı.

(Hani derin bir mana vardır, bilmediğimiz birşey ima ediliyordur denilebilir. Hani öyle algılanması istenebilir. Derin manalar içeriyor atmosferinde değerlendirilmesi istenebilir. AMA yıldızların üçte birini, EJDERHAYA yeryüzüne düşürten ve sonrada Ejderhayı Dünya'ya indirip, çocuğun karşısına çıkartanının hiç bir İMA'lık düşüncesi olamaz. Yazanın İlahi vahiyle esintisiylede alakası olamaz. Gördüğü rüyada bile bilgi sınırının bu kadar dar esinlenmeler içermesi, onun hangi sözünün hangi manasından bahsedilmesini sağlayabilir.

Zavallı, Uzaydan, atmosferden haberi bile olmayan Cinlere esir olmuş, Gördüklerini Tanrı kabul etmiş, çağında yazılan hiçbir eseri bile okumamış bir yazarın kaleme aldıklarının gizlediği mana ancak onun şarlatanlığıyla ilgili olan örneklemeleridir. Böylekuru sıkı atmayı bile beceremeyenin sözlerinin arkasına takılıpta KURTARICIYI hayal etmekte izahı olmayan bir esaret hastalığı olmalı. İlahi vahiyde hiç böyle saçmalıklar olur mu?)
     
Kutsal kitaplarında, LİVYATAN ve BEHEMOT adını verdikleri efsanevi hayvanlar için " Timsah ya da soyu tükenmiş bir hayvan olduğu sanılıyor." notu var. Dinozorların yaratıldığından heberi olmayan, Dünya yaratılışını 1000 yıllık 6 günle sınırlayanların (6000 yıl kestiriminde bulunanlar) dünyanın geçirdiği hangi evrelerinden haberi olabilir ki?

Tanrısal kattaki BİR GÜNÜN, Dünyasal ölçekte BİN YIL olduğu, yani Dünyasal BİN YILIN Tanrısal katta BİR GÜN gibi olduğu, şu ifadelerle bidirilmiş.

Zebur...........90:4 Çünkü senin gözünde BİN YIL Geçmiş BİR GÜN, dün gibi, Bir gece nöbeti gibidir.
2 Petrus .......3:8 Sevgili kardeşlerim, şunu unutmayın ki, Rab'bin gözünde BİR GÜN BİN YIL ve bin yıl bir gün gibidir.

Eski Ahit verilerine yani "her harfi Tanrıdan" dedikleri kitaplarından meydana getirilen Yaratılış kronolojilerine (M.Ö. 4164) göre, Urfa Göbeklitepe (M.Ö 9500) şehri YARATILIŞ TAKVİMİNİN 1. gününe denk geliyor. Yani daha Tanrı GÖĞÜ ve YERİ yaratmadan, VARLIĞI SU ÜZERİNDE iken, URFA GÖBEKLİTEPE'liler şehirlerini kurmuş, sosyal bir hayat sürüyorlarmış.

Komikliğin daha da vahimi, Yahudilerin YARATILIŞ TARİH kabullerine bakıldığında çıkıyor. Yahudilere göre ilk insan ADEM M.Ö.3761 yılında yaratılmış. Yani, Eski Ahit'in Tanrı sözüne göre, YARATILIŞIN 6. gününde Dünya yaşamına merhaba diyen, ADEM'in doğum günü YAHUDİ KABULLERİNE göre M.Ö. 1 Eylül 3761 tarihiymiş.

Vahim'in KOMİK kısmı şu; Yahudi kabulüne göre Tanrı Gökleri-Dünyayı yaratmadan 500 yıl kadar önce (Herşey su üzerindeyken), bizim uyanık URFA GÖBEKLİTEPE'liler, ŞEHİRLERİNİ KURMUŞ SOSYAL HAYATIN ÇAL OYNASIN VUR PATLASIN KISMINI İCRA EDİYORLARMIŞ. Atalarının mağara yaşadım, ateşi buldum, tekerleği yuvarlattım, taşı sivriltip parlattım, metali erittim-büktüm aşamalarını sona erdirmeleri sayesinde şehir hayatlarını sürdürüyorlarmış.             Yaratılış.......1:1 Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Yaratılış.......1:2 Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin KARANLIKLARLA kaplıydı. Tanrının Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
Yaratılış.......1:3 Tanrı, ‹‹IŞIK olsun›› diye buyurdu ve ışık oldu.
Yaratılış.......1:4 Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.
Yaratılış.......1:5 Işığa ‹‹Gündüz››, karanlığa ‹‹Gece›› adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve İLK gün oluştu.

"Gökleri ve yerleri yarattım" diyen, onun bu sözlerinin geçtği kitabın etrafında toplananların da; "evet o yarattı" dedikleri, ibadet ettikleri, İlah olarak inandıkları, Tanrılık vasfı ile yaldızladırdıkları (kabullerindeki) TANRI'ya göre; Gökkubbe (evren?) , Dünya ve yeryüzü (Dünya üstünde olanlar) 6 günde yaratılıyor. 6 günde sürekli yaratmaktan yorulan Tanrı olarak işaret ettikleri haliyle 7. gün dinlenmeye çekiliyor.

Bu derece habersizlik, bilmediklerini bilmeme ve ilahi vahiylerden kopukluk içinde olanların anlattığı Livyatan hikayelerine takılanlar, MUHAKKAK Kİ gerçek anlamda TANRI kavramı içinde olmadıklarını biliyor olmalılar. Kitaplarının Tanrısal hiçbir değer taşımadığının farkında olmalılar.  
Edinilen Tanrıları ve ona karakter kazandıran yazarlar, elbette Babil sürgününde aldıkları eğitim, Mısır Tanrılarından aldıkları esinlerle kabullendikleri bir sanal canavarı ortaya sürerek ASIL ANLATMAK istediklerini sıralamışlar..

Edinilen Tanrının kendisini, YARATTIM dediği / dedirttirdikleri İnsanlarla kıyaslama müjdesiyle anlatımlarına başlıyorlar. Tanrı olarak işaret edilen, kulu olarak hikayede yer alan Eyüp'e, "sen Livyatan'ı çelgelle çekebilir misin? bak ben çektim" tarzındaki anlatımlarla, Tanrı olarak işaret edilen VARLIĞIN maksimum yaptırımlarının (baş edebileceği) sınırları çizilmiş oluyor.

Cin'lere veya bir takım isimler taktıkları Şeytani varlıklara tapan, onlardan birşeyler bekleyen PAGAN esaslı inançlar hariç, Taptığı Tanrının "yarattığını yenmesiyle" övünebilir?
Kim; Tanrı olarak benimsediğinin gücünün sınırları olduğu için sevinç duyabilir?
Kim; Tanrı olarak peşine takıldığının, Dünyasal olduğunu öğrendikten sonra doğru yolda olduğunu hissedebilir?
Kim; "YARATILMIŞI" yendi hikayesine bakıpta, bir varlığa "çok kuvvetli bir Tanrım var" diye İMANINI teslim edebilir?

TEVHİD İNANCINDAN kopmuş, İLAHİ VAHİYLERE karşı kalbini karartmış, İMANİ İŞARETLERE gözlerini kapamış, İLAHİ ÇAĞRILARA kulaklarını tıkamış GERÇEKLERİ DUYMAK istemeyen tüm sapkın inanç sahipleri için yukarıdaki maddelerin hepsi MÜJDE OLARAK kabul görür. Göğüslerindeki BUZAĞININ sesine uyanların duymak istedikleri zaten bu ve buna benzer acizlik belirtisi sözler değil mi?

Onların kendilerini kandırmak adına en önemli alışkanlıkları / içgüdüsel davranışları; GÜCÜNÜN SINIRLARI olan TANRI varlığına dair GÖRÜŞLER / FELSEFELER / DOKTİRİNLER / İNANÇLAR / DİNLER / ATAM GÖRMÜŞ - ATAM DEDİ HİKAYELERİ / KİTAPLAR..vb..türetmek ve ortaya koymak değil mi?

Yoksa nasıl inanabilirler; HESAP GÜNÜNE uğramadan SONSUZ yaşama YATAY GEÇİŞ yapabilmeyi?
Yoksa nasıl inanabilirler; Urfa Göbeklitepe (M.Ö 9-10 bin) şehrinde yaşayanlar varken, Tanrımız (SU üzerindeyken) 1. günde (M.Ö. 9-10 bin) GÖKKUBBEYİ yarattı saçmalamasına?
Yoksa nasıl inanabilirler; Akad'lar İmparatorluk kurma aşamasına gelmişken, Tanrımız ilk insan ADAM'ı yarattı sallamalarına?
Yoksa nasıl inanabilirler; Firavunlar Piramit inşaatlarında ON BİNLERCE işçi çalıştırırken TUFAN olduğuna?
Yoksa nasıl inanabilirler; O tarihlerden (M.Ö.2400-2100) kalma şehir kalıntılarında ve Piramitlerde en ufak su, su çekilme, çamur izi yokken ARARAT'a gemi oturtma yalanına
Yoksa nasıl inanabilirler; Dünyada yaşam son hızıyla sürerken, Tanrı içinde atalarımız Sam, Yafet, Ham'ın bulunduğu NUH'un gemisini AĞRI dağına oturttu bizlerde onlardan türedik secerelerine?
Yoksa nasıl inanabilirler; O tarihlerde Devlet olarak sosyal yaşam sürmüş olanların; kültürlerinde, yazıtlarında, belgelerinde en ufak Tufan kanıtı dahi yokken, kendilerine münasip gördükleri isimleri SOY BABALARI yapma saplantılarına?
Yoksa nasıl inanabilirler; "Onlar AMALEK soyu, bizler ise SEÇİLMİŞ soylularız. Tanrı emri olarak, onlara ait SOYLARIN kurutulması gerekir" ifadeleriyle, PURİM KATLİAM çağrılarının, planlamalarının olduğu kitabın Tanrısal olduğu yalanına?
Yoksa nasıl inanabilirler; Firavun için bütün Mısır halkını köleleştirenin, esasında DİN KULESİ yapımcısı Haman değilde Yusuf olduğu kandırmacasına?..vb..                   BUYRUN OKUYUN TANRININ PAZU GÖSTERME HİKAYESİNİ.       Eyüp............41:1 ‹‹LİVYATANI çengelle çekebilir misin, Dilini halatla bağlayabilir misin? olarak bilinmiyor. .......................Timsah ya da soyu tükenmiş bir hayvan olduğu sanılıyor.
Eyüp............41:2 Burnuna sazdan ip takabilir misin, Kancayla ÇENESİNİ delebilir misin?
Eyüp............41:3 YALVARIP YAKARIR mı sana, Tatlı tatlı konuşur mu?
Eyüp............41:4 Seninle ANTLAŞMA yapar mı, Onu ömür boyu KÖLE EDESİN diye?
Eyüp............41:5 Kuşla oynar gibi onunla oynayabilir misin, HİZMETCİLERİN eğlensin diye ona TASMA TAKABİLİR misin?
Eyüp............41:6 Balıkçılar onun üzerine pazarlık eder mi? Tüccarlar aralarında ONU BÖLER Mİ?
Eyüp............41:7 Derisini zıpkınlarla, Başını mızraklarla doldurabilir misin?
Eyüp............41:8 Elini üzerine koy da, çıkacak çıngarı gör, Bir daha yapmayacaksın bunu.
Eyüp............41:9 Onu yakalamak için umutlanma, Görünüşü bile İNSANIN ödünü patlatır.
Eyüp............41:10 Onu uyandıracak kadar YÜREKLİ ADAM yoktur. Öyleyse BENİM KARŞIMDA KİM DURABİLİR?
Eyüp............41:11 Kim benden hesap vermemi isteyebilir? GÖKLERİN ALTINDA NE VARSA BANA AİTTİR.
Eyüp............41:12 ‹‹Onun kolları, bacakları, Zorlu gücü, güzel yapısı hakkında Konuşmadan edemeyeceğim.
Eyüp............41:13 Onun giysisinin önünü kim açabilir? Kim onun iki katlı zırhını delebilir? (bkz. Septuaginta), Masoretik metin ‹‹Kim çift gem takmak için ona yaklaşabilir?››
Eyüp............41:14 Ağzının kapılarını açmaya kim yeltenebilir, Dehşet verici dişleri karşısında?
Eyüp............41:15 Sımsıkı kenetlenmiştir Sırtındakifö sıra sıra pullar, Masoretik metin ‹‹Gurur duyduğu››.
Eyüp............41:16 Öyle yakındır ki birbirine Aralarından hava bile geçmez.
Eyüp............41:17 Birbirlerine geçmişler, Yapışmış, ayrılmazlar.
Eyüp............41:18 Aksırması ışık saçar, Gözleri şafak gibi parıldar.
Eyüp............41:19 Ağzından alevler fışkırır, Kıvılcımlar saçılır.
Eyüp............41:20 Kaynayan kazandan, Yanan sazdan çıkan duman gibi Burnundan duman tüter.
Eyüp............41:21 Soluğu kömürleri tutuşturur, Alev çıkar ağzından.
Eyüp............41:22 Boynu güçlüdür, Dehşet önü sıra gider.
Eyüp............41:23 Etinin katmerleri birbirine yapışmış, Sertleşmiş üzerinde, kımıldamazlar.
Eyüp............41:24 Göğsü taş gibi serttir, Değirmenin alt taşı gibi sert.
Eyüp............41:25 Ayağa kalktı mı güçlüler dehşete düşer, Çıkardığı gürültüden ödleri patlar.
Eyüp............41:26 Üzerine gidildi mi ne kılıç işler, Ne mızrak, ne cirit, ne de kargı.
Eyüp............41:27 Demir saman gibi gelir ona, Tunç çürük odun gibi.
Eyüp............41:28 Oklar onu kaçırmaz, Anız gibi gelir ona sapan taşları.
Eyüp............41:29 Anız sayılır onun için topuzlar, Vınlayan palaya güler.
Eyüp............41:30 Keskin çömlek parçaları gibidir karnının altı, Döven gibi uzanır çamura.
Eyüp............41:31 Derin suları kaynayan kazan gibi fokurdatır, Denizi merhem çömleği gibi karıştırır.
Eyüp............41:32 Ardında parlak bir iz bırakır, İnsan enginin saçları ağarmış sanır.
Eyüp............41:33 YERYÜZÜNDE BİR EŞİ DAHA YOKTUR , Korkusuz bir yaratıktır.
Eyüp............41:34 Kendini büyük gören her varlığı aşağılar, Gururlu her varlığın kralı odur.››             4-5 metre boyundaki HÜNNAP ağaçlarının altında saklanan canavar BEHEMOT MACERASI   Eyüp............40:6 RAB kasırganın içinden Eyüpü şöyle yanıtladı:
Eyüp............40:7 ‹‹Şimdi erkek gibi kuşağını beline vur da, Ben sorayım, sen anlat.
Eyüp............40:8 ‹‹Adaletimi boşa mı çıkaracaksın? Kendini haklı çıkarmak için beni mi suçlayacaksın?
Eyüp............40:9 Sende Tanrının bileği gibi bilek var mı? Sesin Onunki gibi gürleyebilir mi?
Eyüp............40:10 Öyleyse şan ve şerefe bürün, Görkem ve yücelik kuşan.
Eyüp............40:11 Gazabının ateşini saç, Gururluya bakıp onu alçalt.
Eyüp............40:12 Gururluya bakıp onu çökert, Kötüleri bulundukları yerde ez.
Eyüp............40:13 Hepsini birlikte toprağa göm, Mezarda yüzlerini kefenle sar.
Eyüp............40:14 O zaman sağ kolunun seni kurtarabileceğini Ben de kabul ederim.
Eyüp............40:15 ‹‹Seninle birlikte yarattığım BEHEMOTA bak, Sığır gibi ot yiyor. bilinmiyor. .....................Su aygırı, fil, timsah ya da soyu tükenmiş bir hayvan olduğu sanılıyor.
Eyüp............40:16 Bak, ne güç var belinde, Karnının kasları ne güçlü!
Eyüp............40:17 Kuyruğunu sedir ağacı gibi sallıyor, Sımsıkıdır uyluk lifleri.
Eyüp............40:18 Kemikleri tunç borular, Kaburgaları demir çubuklar gibidir.
Eyüp............40:19 TANRININ YAPITLARI ARASINDA İLK SIRAYI alır, Yalnız YARATICISI ONA kılıçla yaklaşır.
Eyüp............40:20 Tepeler ürünlerini ona getirir, Bütün yabanıl hayvanlar yanında oynaşır.
Eyüp............40:21 Hünnap çalıları altında, Kamışlarla örtülü bir bataklıkta yatar.
Eyüp............40:22 Hünnaplar onu gölgelerinde saklar, Vadideki kavaklar kuşatır.
Eyüp............40:23 Irmak coşsa bile o ürkmez, Güvenlik içindedir, Şeria Irmağı boğazına dayansa bile.
Eyüp............40:24 GÖZLERİ AÇIKKEN kim onu tutabilir, Kim kancayla BURNUNU delebilir?       Livyatan'ların nasıl birşey olduğunu anlamak elbette imkansız. Ahitte; Melekleri'de, Şeytanı'da, Cin'i de, Ruh'u da, Keruv'ları da TANRILARINI ANLAMAK KADAR imkansız. Ölüp ölmediklerini, bir tane mi, yoksa çok sayıdalar mı? belli değil. Özetle; ne olduklarını AHİT KLASİĞİ olarak anlamak imkansız. Çünkü her madde, her yorum, her ifade ile işaret edilenler derin manalar içerebiliyor. Aslında çelişki gibi ortalıkta bırakılmış bu ifadeler, gözüktükleri gibi olmayabilir. Saçmalanmış olarak gözüken bir sözler birden bire taşıdıkları mesajlar açısından çok önemli bir durum arzedebiliyorlar.

Eyüp'ten yaklaşık 1000 yıl sonra yaşayan Davut'a, yine Tanrı verdi dedikleri Zeburda, LİVYATAN'lar yine sahne ye çıkıyor. Eyüp'ün yaşadığı yılları Davut'tan daha yakına almak için, Livyatan ismini bu maddeler arasında geçirmiş olabilirler" diyerek burada geçen ve kaçıncı kez nesli yok edilmiş olan Livyatana bir kulp bulduk. Çöl AZAZEL'ine de AHİT TANRISI olarak besleyip rüşvetini / haracını verdiğini de anladık. Hadi bu maddedeki Livyatan sorununu çözdük diyelim.

Zebur.........74:13 Gücünle denizi yardın, CANAVARLARIN kafasını sularda parçaladın.
Zebur.........74:14 LİVYATANIN başLARINI ezdin, Çölde yaşayanlara onu yem ettin.
Zebur........106:11 Sular yuttu HASIMLARINI, Hiçbiri kurtulmadı.

Yukarıda çözümünü / kulpunu bulduk dedğimiz Livyatanlar Zeburda, 30 madde sonra yine karşımıza çıkıyor. Bu sefer Edindikleri Tanrıdan sevgi ve şefkat gören, edinilen Tanrı tarafından özenle beslenen, oynaşmasından hoşnut olunan bir yaratık olarak karşımıza çıkıyor. Ödleri çıtlatan değil, oynaşan sevimli çizgi film kahramanı sanki. Öldürüken korkunç beslerken şirin.

Eyüp............41:33 YERYÜZÜNDE BİR EŞİ DAHA yoktur, Korkusuz BİR YARATIKTIR

Zebur.........104:24 Ya RAB, ne çok eserin var! Hepsini bilgece yaptın; Yeryüzü yarattıklarınla dolu.
Zebur.........104:25 İşte uçsuz bucaksız denizler, İçinde kaynaşan sayısız canlılar, Büyük küçük yaratıklar.
Zebur.........104:26 Orada gemiler dolaşır, İçinde OYNAŞSIN diye yarattığın LİVYATAN da ORADA.
Zebur.........104:27 Hepsi seni bekliyor, Yiyeceklerini zamanında veresin diye.

Yeşeya'da Livyatanın öldürülmesini ve Tanrısının onu öldürecek güçte olduğunu söylüyor. Bunların herbirinin benimsediği ayrı bir Tanrı varda, "benim TANRIM'DA Livyatanı öldürür diye test yarışına mı girmişler? Yeşeya, Eyüp ve Davut nasıl aynı çağlarda yaşamış olabilirler. Yeşaya yaşadığı dönemi, dört kralın ismi sayarak özetlemiş. Eyüp'se ondan 1300-1400 sene önce yaşamış biri. Çağdaş yapma çabaları, "EYÜP KİTABININ diğerleriyle birlikte (Tora grubu kitapları) neden Sina'da MUSA'ya verilmedi?" sorgularından kurtulabilmek amaçlı olabilir. Musa'dan önce yaşamış birinin kitabı elbette Musa'dan sonra ortaya koyulamaz.

Yeşaya......1:1 Yahuda kralları Uzziya, Yotam, Ahaz ve HİZKİYA zamanında Amots oğlu Yeşayanın Yahuda ve Yeruşalimle ilgili görümü:

Yeşaya....27:1 O gün RAB LİVYATANI , O KAÇAN YILANI, Evet LİVYATANI, o kıvrıla kıvrıla giden yılanı Acımasız, kocaman, güçlü kılıcıyla cezalandıracak, DENİZDEKİ CANAVARI ÖLDÜRECEK       Tabii burada birde, Zebur kitabının ne zaman yazıldığı önemli. Eğer, Zebur kitabı onlara görede Davut'a verilense, Süleyman zamanında yapılacak tapınağın yıkımından nasıl bahsedilebilir. Olmayan Tapınak yıkılır mı?

Zebur.........74:3 Yönelt adımlarını şu onarılmaz yıkıntılara doğru, Düşman KUTSAL YERDEKİ HER ŞEYİ yıktı.
Zebur.........74:7 ATEŞE verdiler TAPINAĞINI, YERLE BİR edip KUTSALLIĞINI bozdular ADININ YAŞADIĞI KONUTUN.
Zebur.........74:8 İçlerinden, ‹‹Hepsini ezelim!›› dediler. ÜLKEDE TANRIYLA BULUŞMA yerlerinin TÜMÜNÜ YAKTILAR.
Zebur.........74:9 Artık kutsal simgelerimizi görmüyoruz, PEYGAMBERLERDE YOK OLDU, İçimizden kimse bilmiyor ne zamana dek...
Zebur.........74:10 Ey Tanrı, ne zamana dek DÜŞMAN SANA SÖVECEK, HASMIN senin adını hor görecek?
Zebur.........74:11 Niçin geri çekiyorsun elini? ÇIKAR SAĞ ELİNİ BAĞRINDAN, yok et onları!           Kitapları yazanlar, kendi inandıkları şekilde bu işin yayılmasını istemişler. Çünkü onarın önceden tabi oldukları kitaplarda ve Pagan inançlarında gördükleri bildikleri bunlarmış.

Onların ait oldukları kitaplarda bildikleri kadarı ile TANRI: unutan, akıl soran, şaşıran, güreşte yenilen, yalan söyleyen, kıskanan, bilmeyen, konutta oturan, yorulan, dinlenen, buhura bayılan, tütsüsüz yapamayan, giysisinin etekleri yerlerde sürünen, elleri ile kulunun gözlerini kapatan. kim öldü kim kaldı bilmeyen, secereleri ve akrabalık ilişkilerini karıştıran, insan yarattım dediği zamanlara da, kurulmuş imparatorluklar olduğunu bilmeyen, Urfa Göbeklitepe'den 5000 sene sonra "Adem ilk insan oldu" diyen, "Tufanı yaptım Sam kardeşlerden türediniz dediği yıllarda Firavunların, Piramitlerde on binlerce insan çalıştırdığını bilmeyen, akşam serinliğinde bahçelerde gezen, Şeytanla toplantılar yapan, demir arabalardan korkan, işleri haledebilmek içim fidye veren, kulunun ismini soran, o kimdi diyen, kandırmak yalancı peygamber arayan, bol vaad verip yerine getirmeyen, kendi dışındaki Tanrılar olduğunu bilen ama onlara tapılmasına çok kızan, gerektiğinde yiyen, çadırıyla o savaş meydanı senin, bu savaş meydanı benim diye dolaşan kitaplardaki yanlışlıkların farkında olmayan, mor rengi çok seven, ant için elini kaldıran, kan dökülmesini çok seven...vs... İDİ.

Yine kitaplardan okudukları kadarı ile PEYGAMBER: Karısını kendi güvenliği için Krallara peşkeş çeken, Kız kardeşiyle evlenen, kızları endisiyle yatabilen, komutanının karısı ile yatabilme için görevler icad eden, erkek torunu tarafından tecavüze uğrayabilen, hile yaparak peygamber olan, hırsızlık yapan, yalan söyleyen, insanları kendisinden yaka silktiren, iki kızkardeşle, bol bol görünüm alabilen, altından tapılması için putlar yapan, başka tanrılar bulup onlara tapan, buhur sunup tütsü yakan, "Rab dediki" diye söze başlayan, krallar önünde yerlere kapaklanan, bir anda 400'ü bir araya gelebilen, kadında olabilen...vb..İDİ.

Günah işleyen melekler, cehenneme atılan melekler, kötü ruhlar, cinler, babil fahişeleri, biliciler, kahinler hakkında yazılmış benzer vurgulamaların, yer aldığı kitaplardan edindikleri tecrüblerden elbette, TEVHİD İMANININ ÇIKMASI beklenemezdi.       Çok Tanrıya ve TANRININ OĞULLARINA inandıklarını kitaplarından BAĞIRA BAĞIRA ilan edenlerin TEVHİD İMANINI savunan kitapları olabilir mi? Kitaplarına dayanarak, çok tanrı içinden sadece bir tanesine TAPILMAYI TEK TANRICILIK görenlerin TEVHİD İMANI taşımaları beklenir mi?       ONLAR ÜZERİNE BASA BASA "TANRININ OĞULLARI VAR" DİYORLAR. TANRININ OĞLU değil OĞULLARININ  var olduğunu hemde TANRI ile TOPLANTILAR yaptığını söylüyorlar. Adem'in yaratılan değil, TANRI OĞLU olduğunun  "her harfi Tanrıdan" dedikleri kitaplarına giriş yapmışlar. İsa'ya Kutsal Davut soyu maskesi altında secere vererek İSA'larının Hz. İSA olmadığını defalarca vurgulayanların hangi AMENTÜLARINDA tevhid inancının izleri olabilir.

Pagan Putperes dinlerde de mutlaka bir adet BAŞ tanrı var. Onlar PUTPERES inanç sahipleri olarak, ancak onların amentuları ile ortak yönlerini karşılaştırabilirler. İlahi vahiylerle bildirilmiş isimleri kullanarak, ilahi vahiylerin genel tanımlarını kapak ismi yaparak "AMENTÜLAR BİR" havası estirmiş olmaları / estiriyor olmaları, onların PAGAN İNANÇLARA sahip olduklarını örtemez.

Çok Tanrı inançlarını gösterebilmek için, İNGİLİZCE AHİT kitaplarına bakmak yeterli. Müslüman ülkelerde üzerini örttükleri, yaldızladıkları, bu çok Tanrılı inancı ifade eden deyimler, kendi ülkelerinde yani ÇOK TANRI İNANÇLARININ hüküm sürdüğü yerlerde, Deccaliyet örneği göstererek değiştirdikleri / parlattıkları deyimleri olduğu gibi kullanmışlar. TANRININ OĞULLARI tanımını Türkiye'de basılan, dağıtılan ESKİ AHİT kitaplarında, Melekleri çağrıştıran "İLAHİ VARLIKLAR" (DIVINE ASSETS) tanımlamasıyla değiştirmişler. Tek Tanrılı din taklidi yapmak kolay değil. Bu örnekler her konuda her ifadede oldukca çok olmalı.

İngilizce BASKILI Eski Ahit kitabında TANRININ OĞULLARI
Genesis/Yaratılış..6:2 that the SONS OF GOD saw the daughters of men that they were fair; and they took them wives, whomsoever they chose
Yaratılış/Genesis..6:2 TANRININ OĞULLARI, insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.....
Türkçe yazılmış Eski Ahit kitabında İLAHİ VARLIKLAR
Yaratılış...............6:2 İLAHİ VARLIKLAR, insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler.

İngilizce BASKILI  Eski Ahit kitabında TANRININ OĞULLARI
Genesis/Yaratılış...6:4 The NEPHILIM were in the earth in those days, and also after that, when the SONS OF GOD came in unto the daughters of men, and they bore children to them; the same were the mighty men that were of old, the men of renown.
Yaratılış/Genesis...6:4 TANRININ OĞULLARI insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde NEFİLLER vardı. Bunlar eski çağ kahramanları..
Türkçe BASKILI  Eski Ahit kitabında İLAHİ VARLIKLAR
Yaratılış................6:4 İLAHİ VARLIKLARIN insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde NEFİLLER vardı.......

İngilizce BASKILI  Eski Ahit kitabında TANRININ OĞULLARI
Job / Eyüp...........1:6 Now it fell upon a day, that the SONS OF GOD came to present themselves before the LORD, and SATAN came also among them.
Eyüp / Job...........1:6  Bir gün TANRININ OĞULLARI RABbin HUZURUNA ÇIKMAK için geldiklerinde, ŞEYTAN da ONLARLA GELDİ.
Türkçe BASKILI  Eski Ahit kitabında İLAHİ VARLIKLAR
Eyüp...................1:6 Bir gün İLAHİ VARLIKLAR RABbin HUZURUNA ÇIKMAK için geldiklerinde, ŞEYTAN da ONLARLA GELDİ.

Tanrı olarak edindiklerinin OĞULLARI olduğu gibi, hep birlikte ŞEYTANLA toplantılar yapıyorlar. Mutlaka Toplantı sonrası kokteyler düzenleyip eğlencelerde yapıyorlardır.

Mezburlar/Zebur...2:4 GÖKLERDE OTURAN RAB GÜLÜYOR, Onlarla EĞLENİYOR.

Bu tanılamaları yapan ifadeler çerçevesi içinde; Tanrı olarak işaret ettikleri ne olabilir? Eğlenen Tanrı, elbette OĞULLARINDAN  birine bile ilgi gösterilmesini kıskanır.

Tanrı olarak edindiklerinin bu toplantıları sadece OĞULLARI ve ŞEYTANLA yapmakla yetinmeyip BAŞKA TANRILARLADA TOPLANTILAR yaptığı, yine "her harfi Tanrıdan" dedikleri kitaplarında TANRI anlatımıyla yer alıyor.

Zebur……82:1 TANRI YERİNİ ALDI TANRISAL KURULDA, Yargısını açıklıyor İLAHLARIN ORTASINDA:
Zebur……82:2 ‹‹Ne zamana dek haksız karar verecek, Kötüleri kayıracaksınız? --iSela
Zebur……82:3 Zayıfın, öksüzün davasını savunun, Mazlumun, yoksulun hakkını arayın.
Zebur……82:4 Zayıfı, düşkünü kurtarın, Onları kötülerin elinden özgür kılın.››
Zebur……82:5 Bilmiyor, anlamıyorlar, Karanlıkta dolaşıyorlar. Yeryüzünün temelleri sarsılıyor.
Zebur……82:6 ‹‹ ‹SİZ İLAHLARSINIZ› DİYORUM, ‹YÜCELER YÜCESİNİN OĞULLARISINIZ HEPİNİZ
Zebur……82:7 Yine de İNSANLAR GİBİ ÖLECEKSİNİZ, Sıradan bir önder gibi düşeceksiniz!››

Cinlerle irtibatta olan İnsanları Tanrısallaştırdıklarına göre, CİN'leride Tanrısallaştırmış olmaları işin ilk etabı değil miydi?. Zaten Taptıklarıda onların arasından seçip İttifak kurdukları değil mi? Çok Tanrı inancıda, GÖKSEL EGEMENLİK savaşlarıda, "Yeryüzünde olan olayların hepsi Göklerde de oluyor" demeleride, CİNLERİN bir kısmını iyi-kötü Melek, bir kısmını aziz-evliya, bir kısmını ulular, bir kısmını iyi-kötü Ruhlar, bir kısmınıda TANRI ilan etmelerinden kaynaklanmıyor mu?

Bizlerin TANRI anlayışı aşağıdaki "TABLODA olduğu gibidir" diyenlerin, Tanrı tariflerini aşağıdaki TABLOYA benzer yapanların, (tablolardaki canlandırmalarda kitaplarından kaynaklanan esinlenmeler sonucu olmalı) İLAHİ DİN olma olasılığı var mı? 
    TANRI ve OĞULLARI       Bu pencereden bakıldığında DİNLERİN DİYALOĞUNA MÜSLÜMANLARI çağıranların HİÇ Mİ? "ALLAH" korkusu yok diye düşünceler ortaya kendiliğinden çıkıveriyor. . "AMENTÜLARIMIZ birdir' TELLALLİĞİNE soyunmuş olanlar, hiç mi "ALLAH" korkusu duymazlar?" diye insan kendi kendine soruyor.

"Acaba" diyor insan; "Tevhid imanı yöneldikleri "ALLAH'ı", onların elleriyle yazdıkları (kitaplarındaki) ifadelerle  nitelendirmeleri /  mizansenlerinin içindeymiş gibi göstermeleri, onların Tanrı inancıyla Tevhid imanını eşitlemek istemeleri, yüreklerinin kabuk bağlamasından mı ileri geliyor?

Yahudilik içinde köklü bir yer edinmiş olan TANRININ OĞULLARI inancı, Yahudi olan kutsal metin yazarı Luka tarafından da Hıristiyanlığa taşınmış.Luka; TANRI OĞLU kavramını, ADEM seceresi ile  daha Yeni Ahit'te  İSA anlatımına başlamadan aktarmış. Böylece, HIRİSTİYANLIĞIN ÇOK TANRILI DİN olmasının ilk adımını  atarak, çok tanrılı dinin oluşmasına temel teşkil etmiş. "Kökümüz Yahudilikten dolayı ÇOK TANRIYA alışık olduğuna göre, İSA'yla gelende mutlaka öyle olmalıdır" diye kitaplarını yazmış. (Luka İsa'yı araştırmaları sonucu kaleme aldığını kendisi söylüyor. "Titiz bir arastırmacıyım" diyor. "İSA dedi ki" demiyor.)

Adem'i de Tanrının oğlu / SON OF GOD olarak kabul edenler için İSA tanrının oğludur  / SON OF GOD demek çok kolay olmuş olmalı. İnançlarında var olan SONS OF GOD / Tanrının oğulları inanışları İSA ile TAPINMALARINA resmen girmiş.

Luka 3:38 Enoş oğlu, Şit oğlu, Âdem oğlu, TANRI OĞLUYDU.
English Standard Version (©2001)
Luke...3:38 the son of Enos, the son of Seth, the son of Adam, the SON OF GOD.
New American Standard Bible (©1995)
Luke...3:38 the son of Enosh, the son of Seth, the son of Adam, the SON OF GOD.
International Standard Version (©2008)
Luke...3:38 the son of Enos, the son of Seth, the son of Adam, the SON OF GOD.

İsa'ya Tanrı oğlu diyenler, ona sonradan Davut kutsal soyundan baba uydurma, secereler icad etme yoluna giderek İSA'larının BABASIZ DOĞAN Hz. İSA olmadığını her fırsatta ilan ediyorlar. Bu tür duyurularla Hz. İsa ile ilişkilerinin olmadığını,  zaten kendilerinin TEVHİD inancı taşımak gibi, tek ilahlı bir din olmak gibi niyetleri olmadığını defalarca ortaya koymuş oluyorlar.

Pavlus ve ekibinin asıl amacının, tek ilahlı dine  çağrılarda bulunan Hz. İsa'nın tebliğlerini bozmak, davetleriyle Tevhid inancına  açtığı yolu kapamak, atalarının örtmüş olduğu vahiylerin üzerinin tekrar açılmasını engellemek  olduğu anlaşılmıyor mu?

Müslüman mahallesinde Salyangoz satmayı bir kez kafaya koymuşlar. Ama ekmek içi protein deposu ama ekmek arası bol ketçaplı. Şifa niyetine ama şurup halinde ama draje halinde. ama Dinlerin diyaloğuyla ama Amentü birlik çağrılarıyla, ama İsevi müslümanlık ilanlarıyla ama program önü-arası-arkası geçirilen jeneriklerde.       ayasofya VE haç    

Hiç yorum yok:

Siz, siz olun Yehova Şahitlerini evinizden, ailenizden ve hatta tanıdıklarınızdan ırak tutun.

Türk insanı üzerine bilinen ya da bilinmeyen birçok oyunlar oynanıyor.  Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman  Türk insani yoğun bir kı...